ETİMOLOJİ-1

 

“Etimoloji”

Allah bize HAYAL İKRAM ediyor. HÜLYA ikram ediyor. Hayal=HOLOistik uzaydır. HÜLYA=HÜ=O ile ilgili WHO_WEL İQRAM'dır. Bunlar boşu boşuna terimler değillerdir. Mesela ENERJİ, proto tipi ENERGY. Arapçaya bakalım: AL_NAR= Ateş demek okunuşu EN-NAR. Arapçayı ilerletelim NARGENG=ATEŞ gibi parlayan, NARENCİYE=Ateş rengi meyveler (Turunç, portakal vb.). Başına da harfitarifi getirip koyunuz. En-Narenciye ve Latince, ENERGY. Sankritçe ANNERGİYA. O yüzden HAYAL, HÜLYA=HOLO ve Halü (Sinasyon) derken şaşmayınız. Onlar kök dilimiz ADEMCE'nin kalıntıları ve uzantılarıdır. Yunanlılar dünkü çocuk. Onlar Avrupa dil ailesinden. O aile de Hint-Avrupa ailesinden. Hint Avrupa dillerinin atası, babası ise Sankritçedir. O yüzden sankritçe kelimeler evrenseldir.

Arapça BURÇ (Kale demek). Almanca ever BURG. Kuzey dillerinde BORG İngilizce Borrough (Kısaltılınca MarlBORO'nun boro'su oluyor). Old English olarak yine Bourg. Fince ve Macarca da PORG ve PURİ. Latince de PARK (Parkur kent demektir). Türkçesi ise çok enteresan hani ev-BARK deriz ya o BARK işte. Barınak anlamında. Bunlar ata-kök dilin mirasıdır. O yüzden şaşırmayınız. Yunanca (Grekçe-elenceden daha eski bir illirya dilinin uzantısıdır). Latince ise Ladin ve Rim karmalarının ataları olan Etrüskçeden türemedir. Bol mikktarda Yunanca alınmıştır elbette... Ama bunların babaları vardır. Ölü latince. Dedeleri vardır, Arice. Büyük dedeleri vardır, Sankritçe. Daha daha büyük dedeleri ADEMCE.

Arapça maalesef kullanılmıyor. Bize intikal ettirilen kulağa komik gelen KUREYŞÇE'den ibarettir. Keşke Arapça korunsaydı. Kureyşçe biçiminde ve böyle bir DİYALEKT olarak karşımıza çıkmasaydı. Acaba gerçek Arapça (Samice) ve gerçek alfabe (Nebat, Nıbti alfabesi) korunsaydı, Kur'an ile ilgili ne güzel şeyleri okuyup yazardık. Nebatiye ve sami dillerinde örneğin kulağa hoşgelen J ve Ç harfleri ile P harfi vardır. Ama Kureyşçede bu üç harf yoktur. Bir de Yeğen kelimesinde olduğu gibi Ğ ve Gül kelimesinde olduğu gibi G harfleri hepsi toptan kaldırıldı.

Şimdi biz Haccacı Zalim diye bir adamın yazdıklarını ve harekelerini okuyoruz. Öne arkaya sallanıyoruz ve hafızların teğannisiyle Kur'an okuyoruz. Anlamadan bilmeden. Hiç okumadan okumak buna denir işte... Okuyamayacağız çünkü orijinali yokoldu. Harekeler sun'idir. Orijinal samicede yoktur. Siz örneğin Z' harfinin yanından A harfini kaldırırsanız ZI, ZA ve ZEL diye üç tane Z harfi koymak zorunda kalırsınız. Oysa Nıbti (Nebat) alfabesinde bu bir tek idi. ZI derszeniz kalın oluyordu ZA gibi, ZE derseniz yani yanına e getirirseniz ZE okunuyordu. Ü getirirseniz ZÜ (En ince okunuyordu).

Kur'an'ın orijinal Arapçası ve alfabesi değişime uğratılmışsa da korunan ZİQR denen bölümüdür ki, o bize tıpatıp aynen gelmiştir. Ben de halimiz duman diyordum ama Kur'an öyle bir arkadaş ki inanın, kendisini buldurtturuyor. İlk indiği gibi size sesleniyor. Onun bu haline ZİKR (Orijinali JİKRA) Zikr kelimesi bu yüzden hepsi j yerine z ile yazılınca bizdeki hâlâ ve hala (Babanın kızkardeşi) gibi AYNI görünüyor. Oysa biri ZİKR diğeri JİKR.

Tüm sami pronooucation ve transcription sesleri 38 tane. Tüm samice (Nebatça) derken şunu söylemeye çalıştım. İstanbul Türkçesi esas olduğunda harf sayısı 29 ama yöre-şive-lehçe vb. sözkonusu olduğunda işler değişir. Mesela oğuzcanın İstanbul ağırlıklı "Yıldırım çakar" kelimesi Azare Oğuzcasında Eldırım ŞaKhar biçiminde, Türkmen (Yaka oğuzcasında) ise ULDURUM JAHİR, Kıpçakçaya gittiğinde ise karşılayacak harf sayısı fazlalaşmaya başlıyor.

Örneğin Yeni kelimesi aslında Kazak-kırgız dillerinde YENGİ. Aradaki ng İngilizcedeki go+ING gibi geniz Ng'si. Bunlar bizim alfabemizde yok. Bir ortak Türk alfabesi yapılsaydı harf sayımız otomatikman artacaktı. Sami dilleri de böyle işte.. 38 harf karşılıyor bu dili ve dolayısıyla KUR'AN'I. Örneğin B harfi NOKTALI, P harfi ise aynı harfin NOKTASIZI idi. Şimdi ise P ve P harfleri hiç alakasız biçimde yazılıyor. B harfi ile P harfi AYNI yazılıyordu ve sadece B'ye nokta konuyordu. Kureyşliler P diyemezlerdi B derlerdi. Kendilerine bile aslı olan araP'ı söyleyemeyip, Arab=Arap, ARAB demek durumunda kaldılar.

Ama RABB doğru yani P değil. AraB ise aslen AraP. Bunlar artık olmuş bitmiş. Ben ise bir arkeolog gibi bu bitmişlerin çıkarımına çalışıyorum o kadar. Yani geçmiş ola... Nasıl kaldıysa öyle devam edeceğiz. Ve arapların hiçbiri de Kur'an'ı anlamayacaktır. Bu Allah vaadidir. Bu yüzden Kur'an'ı sadece gerçek ayimler (Fıkıhçı mıkıhçı, lügatçi değil) anlar.

Dilerse yukarıdan aşağıya okur. Dilerse digitalize eder, dilerse sağdan sola okur, dilerse bir ışığı 7 (ye ayırıp renk renk okur) OKU'r çünkü "OKU" mak bir F A R Z dır. Bu konuda sorular var mı dostlarım? BU KONUDA yoksa ötekilere geçeceğiz.

“Etimoloji-Hologram Bağıntısı - Hologram”

Bunlar niçin gerekli? Niçin tek bir hologram terimi yerine 6 tane hologram terimi kullandım? Bunun da örneğini Turanca'dan vereyim: Sankritçe kök kelime (Yafes'in dilinde) Ç-K'yı Türkçeye uyarlıyayım. Önce bir sandık ya da kutu düşünün ya da çizin.

·         ÇK=ÇAK_mak. Çakışmak=Yüzeyde bitişik kalmak.

·         ÇK>>ÇOKMAK=O şeyin sandığın içine girmek (Çomak sokmaktan anımsayınız)

·         ÇUK+mak=İçine hapsolmak

·         Çıkmak=Sandıktan dışarı çıkmak

·         Çekmek= Çekmeceden anımsayınız dışarı alınmak

·         Çökmek=Sandıktan AŞAĞI çıkmak

·         Çükmek (Uzantı anlamında, bir şeyin kulpu uzantısı çekmeceden sarkan bir şey, bilirsiniz.

·         Çikmek=Ters yönde ÇIKINTI anlamında

Yani bir sandık örneğinde çekmek, çökmek, çıkmak vb. yi anlamaya çalıştım. Aynı bağlamda bir örnek de KÇ ya da GÇ iki harfidir:

·         Gaçmak/Kaçmak

·         Goçmak/Koşmak

·         Guçmak/Uçmak

·         Gıçmak (geri geri çıkmak)

Dikkat ediniz burada bir sandıktan kaçan, koşan, uçan ve geri geri çıkan (Kıç kelimesi buradan geliyor). Yine o sandıkta durmamak anlamında GEÇMEK. O sandık evinizse ve siz başka bir yere gidiyorsanız GÖÇMEK, Güçmek=Sandığa girip çıkmakta zorluk (arı kovanlarının dar ağzına Altay türkçesinde (Oyrat ağzında ve Tuğba dilinde) halen güçmek deniyor, güçlük kelimesiyle de ilgili ve Giçmek, Kabul edilmemek, sandık dışında bırakılmak (Kazakça da halen kullanılıyor. Bu Türkçede de Gücüne gitmek ile özdeş. Örneğin bu ayrılık gücüme gidiyor).

Dikkat ediniz tüm dillerde. Bir merkezden içe dışa, arkaya öne, 6 yöne bir KÜNNES  ya da HÜNNES var. Eğer o sandığın içine doğru gidiyorsanız Hunnes yok oradan çıkıyorsanız Künnes var. Sandığın içinde bir Kaos dışında ise Kozmos var. Bu dillerde de böyledir. Bu yüzden Turanca (Yafesçe) bana o kadar yabancı gelmiyor ve bunun matematiğini bilirseniz kolaylıkla unutulmuş kelimeleri bile bulabiliyorsunuz. Yeter ki 6 yöne doğru çıkarım yapınız.

İşte bu 6 yön yüzünden, 6 tane Hologram var, yani evrenin bir kübün 6 yüzeyi (dört yön+taban ve tavan). Bu hologramları ilk ve tek olmak üzere bu öğretimizde sunacağım elbette... O zaman Hologramlar (Halouzay Halaugramları), Hülyalar, Hayaller, halusinasyonlar, Hollowgram, Hole=gram, Halowgram, Holygram ve Wholegramlar) bize LEVHİ MAHFUZ'un tanımını verecektir. Yani Hologramik Hafıza ile çalışan Allah bilgisayarının mekanizmasını anlatacaktır.

Allah Ğaybına kimseyi muttali etmez. Ama Levhi Mahfuz Ğayb'den değil Ledünni'den yani Batındandır. Allah onu bir kişiye göstermektedir. Oysa melekler (Cebrail) Sidre'den yukarı çıkamadığı için LevhiMahfuz'da olup bitenlerden habersizdir. Oradan ayetler Sidre'ye iner. Sonra Cebrail iki yay mesafesi ufku kaplayarak (Holgram) olarak görünür. HOLYGRAM=Kutsalgörüntü/grafik). Şimdiki bilim ise sadece bir tek hologramdan söz eder. Çünkü Cebrail'e vb. inanması gerekmez. Hele HALUsinasyonlar ve Holloween(Karabasan görmeleri) hiç umursamaz. O yüzden ben hologramları (dolayısıyla Laser'leri) çoğaltmak durumunda kalıyorum. Çünkü Tüm evren teoreminde, Halusinasyonu meleklerin biçimini  (Holygram) vb. kapsayan bir TÜM evren hologramı gerekmektedir ve Cebrail'den yukarı (Burak ve Rafraf'ı anımsayınız) çok yukarıl arda (50 bin yıl tutarında bir gün dikine giderek) ulaşacağınız yerin adı LEVHİ MAHFUZ'dur.

Cebrail Hayatta orayı görmemiştir. Oradan Kur'an Sidreye iner. Sidre’den de dünya semasına ve oradan da mesela HİRA mağarasına... Levhi mahfuz eni ve boyu sonsuz olan KARE bir matriss sistemi (RAKİM)nin HOLOGRAFİK (KEHF=Geometrik Matrix=Geomatrix) açılımıdır.

Orada birinin örneğin benim bu günkü görüntüm vardır. Bu rakim olarak benim (Rakim=Matematik rakam bilimi) ama bu rakimin KEHF'i vardır. Yani benim görüntümün bir ayrıntısının örneğin saç telinin bir hücresinin, bir kromozomunun, bir Adenin makromolekülünün, bir atomunun bir atomaltı parçağıcığın an-be-an kaderi vardır. Biz farkında olmayız ama hani mikroskop altındaki o mesela eritrosit lökositler falan var ya, Alyuvar ve akyuvarlar.. Onlar bir asker gibi bizden bağımsız olarak rakibi olan mikrobu buluyor. silahını ona göre biliyor. Antikorları ve enzümleri bırakıyor. Bütün bunlar ben yazarken oluyor. İşte bir tek hans'ın bir tek olmadığını niceliğinin her birinin tek tek yazıldığını ve günbegün hatta atom düzeyinde mikrosaliselerde bunlar olup bitiyor. </ o:p>

Kur'an bu işin belkemiğidir. Tıpkı iki elinizi birleştirip, gözhizasında tüm parmaklarınızı bir tek görebilmek gibi. Bu kaçtır? Cevap “bir”dir ama aslında onparmaktır o... Rakim=Bir gibi görünürken, Kehf=On parmağı ya da tayftaki 7 rengi birden göstermektedir. Cebrail Rakim okuyucusudur, KEHF'i (Geometrisini) okuyan bir tek KİŞİ var. Onun adı HIZIR. Cebrail'in hiç gitmediği yerlere gider. Orayı kendinden başka biri daha (İsrafil gözlerini hiç ayırmadan, ağzında Nefhi sur, Levhi Mahfuza bakmaktadır ama çok uzaktır oraya... Hızır ise doğrudan gider ve Posta kutusundan gerekeni alarak gerekli yerlerde gerekli işleri yapar.

Cebrail, hem Cabir=Cebr=Zorcu Cebbar=Zorba, cebren yaptıran ile hem de Allah'ın adı ile ilgili ikisi Kureyşçe yüzünden karışıyor. J harfini attıkları için Cebr ile Jebr "Aynı" gibi olmuş. Aslında Cebrail de G harfini çıkaramadıkları için GEBRAİL'dir. Ama maalesef Kureyşliler J ve G harflerinin ikisini birden C olarak yazıyorlar. Hatta Ç'yi de C olarak yazıyorlar. Arapça arada kaynadı ama ne yapalım ki, Arapça yerine kullandığımız Kureyş lehçesini benimsedi Araplar...

“Etimoloji - Hz. İbrahim Milleti”

RamaDHan ne demektir acaba? (Arapça değil, Sankritçenin Brahmi dalındandır). Ramayana? RamaDHana? "Rama=Büyük Ruh", Dharma=İNDİ. Çünkü Ramazan'ının orijinal adını koyan kendi ana dili olan Sankritçeyi (Yafesin dili) oğulları İsrail=Sami ile İsmail=Hami, Sami-Sara, Hami=Hacer'i hatırlayınız. Hami=Hacer, Hagar da deniliyor. Sami=Sara, Sera, Sarah da deniliyor. Böylece annelerimizin yemeği gibi annelerimizin de dili bize katkı ve miras kaldı. Çünkü Hz. İbrahim'in Nemrut ile olan ilişkisine kadar herkes herkesi anlardı. Ama o Babil kulesi efsanesinden sonra "KİMSE KİMSEYİ anlamaz oldu" deniyor.

İşte o zaman Rama(Sankritçe) konuşuluyordu. Araplar her şeyi üç harf üzerine kurarlar. Mesela K-T-B. Katib, Mektub, kitab, ketebe=Yazmak vb. gibi sayısız türevi var. Arap bilmez neden üç harf var. Yani arapça ve İbranice'de ÜÇ HARFin kendisi hariç tüm TÜREVLERİNE ve türetmelerine bir anlam verebiliyorlar ama ŞU ÜÇ HARFİN anlamı ne işte onu bilmiyorlar.

Halbuki B İ L İ Y O R L A R D I. Ama atamız İbrahim'den sonra  U-NUT-TU-LAR. Onların unuttuğuni ise Hint-İran dil ailesi UNUTMADI. Ama onlar da Sankritçeyi unuttular. Buyrun çıkın işin içinden?

Kalem öneği daha önce değinmiştim. CALAMUS=Kalem (Bu latince), KALAMA=Kalem (Sankritçe). ÜÇ harfi biri (Sami ve Hami dilleri) anlamı ise ARİ dil ailesi korudu. Enerjiyi anımsadınız. Kökünün NAR olduğunu. Şimdi tuhaf olan Arap der ki" Valla biz ÜÇ harfi bir yerden almışız, anlamını filan bilemeyiz. Ama ondan üç bin kelime üretiriz. Yafesi (Ari ) ise şöyle diyor. Biz kelimenin kökünü biliriz ama TÜRETMEYİ BİLMEYİZ.

Musiki=Müzik, Music (ing) Musique(Fr.) Muzik (Alm) Musiki=Tüm Hint-İran dil ailesi. Ya Arapça. Zikr doğru ama şu da var ki o bir gezegen ismidir. Hani şu "Güzel sanatlmar ve Aşk gezegeni var ya Venüs=Zühre. Çolpan yıldızı, sabah yıldızı, morning star, akşam yıldızı ve marjore, kadın adı olarak Marjorie. Kelime kökü Zekra (Sankritçe çiçek demek, güzel sanat demek). Şimdi zekra'yı Arapça yazalım: Zehra. Zehra nedir? Çiçek. Resulullah bile kızını severken "Fatımatüz ZEHRA" diye sevdi.

Şimdi bazı kelimelerin başına şunları getiriniz. TRC=Tercüme, Tercüman, MÜ-TERCİM. Şimdi ise ZİHR'in başına MÜ'yü getirin. İşte köü bu “Mü-Zuhr” Bir de ilginç bir anlamı var: İkisi kardeştir: SİHR (sihir) ile ZİHR (Zikr). Birincisi daha sonra büyü anlamına gelmiş ama "Büyüleyici sanat" demek. İkincisi ise "ZİKR" yani titreşim, ses vb. demek. Müzik'in kökü bu. Arapça da ayrıca muğanni, teğanni şarkı söylemek. Bir de Lu'ud var, Türevi Ludi Laudi. Onun da başına getirip bir ME koyalım??? MELODİ.

Hani Rumcaydı. Melody'nin elenler özbeöz rumca olduğunu söylerlerdi. Arapçada ne arıyor. Müludi bile var Tuareg dillerinde

Şu mesajı verdim.

1. En baş dönemlerde herkes herkesin dilini anlıyordu (Türk lehçelerini anlamamız gibi. Azeriyle Türkmen ile rahatça konuşursunuz).

2. Daha sonra kimse kimseyi anlamaz oldu.

a) Bir kısmı "BİLMEDİĞİ ÜÇ HARFİ",

b) Diğer kısmı da türetmeyi unuttu.

Böylece diller ayrıldı. Bir arada yaşasalardı. Sami(Sara) Hami (Hacer) ve Yafesi (İbrahim) için sorun yoktu ama sonradan gelenler İBRAHİM MİLLETİ adını alıyor. Ayetlerde "Milleti İbrahim ve Hanifa" diye geçiyor. Bu bir ırk değil "ÇEŞİTLİ IRKLARDAN" oluşmuş BİR M  İ  L  E  T  anlamında. Danimarkalı, türk, Zenci Mehmet Ali, Çinli Tungwan(Döngen) müslümanı Chiuzwung falan, hepimiz bir koşulla tek milletiz. O koşul da şu: Müslümanlar ayrı ayrı milletler (Kavimlerdir) ama HANİFLER tek bir İBRAHİM MİLLETİ'dir. IRK faktörü yoktur. Renk, dil vb. hiç biri yoktur. Bu yine de milliyetçilik yoktur anlamına gelmiyor. Eğer İslamcılık Arapçılık,Arabilik, Mollacılık, Talibancılık ve Vahhabicilik varsa EVET MİLLİYETÇİ OLUN VE MİLLİYETİNİZİ İFTİHARLA SEVİN ve taşıyın. Ne mutlu Türküm diyene!

Çünkü İslamcılar sizi zorluyorlar. Ama bu söylediklerim kuru müslümanlar içindi. Kuru müslümanının olduğu yerde hakikaten MİLLİYETÇİ olun. Onlar çoktan Arapçı falan olmuşlardır çünkü... Fakat, lakin, ancak, zira, çünkü, ne var ki... EĞER HANİF DENEN nesli tükenmiş bir dinden iseniz. Türk, Belçikalı, Fransız, Valon, Flaman farketmiyor. Yerine Allah'ın milleti İBRAHİM MİLLETİ geliyor.

Yani Müslümanlarımız size Arapçılığı dayatırken lütfen sapına kadar MİLLİYETÇİ hatta FAŞİST olun ama HANİF olduğunuz anda artık siz Müslüman değilsiniz. HANİF MÜSLÜMANSINIZ. SİZ İBRAİM'İN MİLLETİNDENSİNİZ. İnanmayan Kur'an'da, "Milletiy İbrahiyme" biçiminde yazılan ayetleri araştırıp görsün ve göstersin"

Allah bizi KAVİM kavim yarattı ki bilişelim diye. Bu ayetin karşılığı şu: Hainfler MÜSTESNA. Haniflerden KAVİM değil "M  İ  L  E  T”  DOĞAR. 12'li düzine ve dünya düzeninde siz kaç millet olacağımızı sanıyordunuz ki 12 Dosen düzeninde?

Kromozomlarımız bir ama, kromozomlar bile dört çekirdek asidi (A,G,C,T bazları) onlar bile türlü atomlardan olşumuş (C,H,O,N). Evet kromozom bir ama MİLLET vasfı Aynı Adem ve Havva'dan gelmekten geçiyor. Türler, sonra ırklar vb. Diller de öyle Diyalektler şiveler (ağızlar). Bütün bunlar bilişmenin bir yolu ama asıl olan şudur ki, BİZ ADEM-HAVVA milletinden idik. KAVİM denen şey o zaman bu ailenin çocuklarının her birinin adıydı. Kardeşlerin kimi millet (Sevişen) kimi de (Habil Kabil olayı) katil-maktul yani KAVİM biçimindeydi. Millet başka Kavim başka.

Dikkat ediniz Yahudilerin tarihçileri hep "KAVİM" der. Yani kendilerini özel bir yere getirir ve TEK MİLLET olarak görürler. Ama başka milletler ile harb ettiğinde onlara Kavim GOYİM=İbranicesi derler bilmem anlatabildim mi? Şu masonların sembollerindeki ünlü G harfi Koyim=Kavim (Evcil Hayvan anlamında da)

BİZ İBRAHİM MİLLETİYİZ. Goyim ve KAVİM değiliz. Sadece müslüman olsaydık eyvallah AMA biz HHH AAA NNN İİİ FFF 'iz. Bizim kavmimiz yok. BİZ MİLLETİ İBRAHİMİ HANİFA'yız.

Milletin Milliyetçisiyim ben. Kavmin, ırkın, kavmiyetçiliğihn, faşisti değilim ben... Ama kim bana ARAPÇILIĞI, MOLLA FARSÇILIĞI ya da ARİAN Peştuculuğu getirip dayatırsa. BEN ALLAH'IMA KADAR TÜRK MİLLİYETÇİSİYİM.

İbrahim'in milleti kesinlikle şu yahudi ve araplar değil. İbrahim onlardan nefret ediyor. Yahudileri lanetliyor, Arapları ise (Tebe-97 ve Hucurat 14'ü hatırlayınız). Tevbe ve hucurat ne diyordu. "Araplar kafirdir, münafıktır, imanları kalbine inmemiştir. Onlar ARAPÇAYI bile bilmezler”. Evet ve bugüne kadar tevbe eden bir tek arap görmedim dersem Allah'a ve kullarına haksızlık yapmış olmam.

İbrahim ile ilgili ayet ne diyordu: "İbrahim ne Yahudi ne Hristiyandı. Babalarıydı ve Hanif idi". Araplar ve Yahudiler (Yani iki çocuğunun uzantıları). İbrahim'i pay edemediler. Biri ibrani ibrahim dedi, diğeri de Nasrani=Hristiyan İbrahim dedi. İki kitapları da ayrı ayrı bu iki iddiaya yer verdi. Ama  Kur'an  inince  yukarıda  sunduğum "İbrahim NE Y A H U D İ ne de H R İ S T İ Y A N idi

2/135: (Yahudiler ve hıristiyanlar müslümanlara:) Yahudi ya da Hristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız, dediler. De ki: Hayır! Biz, hanif olan İbrahim'in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi.

3/67: İbrahim ne bir Yahudi’ydi ne de bir Hristiyan. O, sadece Hanif bir Müslümandı. ...

Açın bakın, Tevrat diyor ki"İbrahim Yahudi" idi. İncil "Hayır Hristiyan" idi diyor. Allah ise buyuruyor: "Saçmalamayın, İbrahim zaten İSMAİL ve İSRAİL oğullarının babası. Onlara kanını, ırki özelliklerini veriyor. O velinimet ve Kavminin herşeyiydi, Kurucusu, banisiydi... Nasıl olur da "KURUCU babaya siz Sen Yahudisin ya da Hristiyansın" denir ki?

Etimoloji”

Yezid, Muaviye ve Ebu Süfyan yarım kan YAHUDİDİR. Kureyş denen kabile "Araplar ile Yahudilerin melezlerine "verilen isimdir. Evet mesela tüm Filistinli Müslümanlar, farkında olsun/olmasın devşirilmiş. KAYIP Yahudi kabilelerinin ta kendisidir ARAP unsuru YOK denecek kadar azdır.

Yahudilerin 12 kabilesinden ON'u asimile olmuştur. İKİSİ (Moab ve Amon kabileleri) ŞİMDİKİ YAHUDİLERDİR. Diğerlerinden bir kısmı şimdiki FİLİSTİNLİLER (Yaser Arafat bile MASON'DUR). Diğerleri Habeşlilerden bir-iki kabile (Kaçması kolay olduğundan Kızıldenizi karşıya geçmişlerdir). Ama kayıp kabilelerin çoğu YEMEN-ADEN ve HADRAMUT halkıdır.

Kureyş Suresi:

1. Kureyşi ülfet ettirmek için,

2. Onların kış ve yaz ülfetleri için öyle yaptı

3-4. Artık bu beytin Rabb’i olup kendilerini açlıktan kurtaran korkudan emin kılana ibadet etsinler.

Soru şu: Çölde KIŞ var mı? Pekiyi Allah haşa hata yapar mı? Şimdi yaz ve kış kelimelerinin Arapçasını yazalım:

“Şitâ ve Sayf”... Beyaz ten ve Bronz (güneş yanığı) ten. İbranice yazıyorum: Hacer'in oğlu İsmail=YAZ tenli, Sara'nın oğlu İsrail=KIŞ (Kar, beyaz) tenli. Bu ikisinin AHFADLARI Kabe’ye MEMUR edildiler (Kabeyi ataları İbrahim yapmıştı).

Ülfet dedikleri, uzlaşmak dedikleri kelime ise İBRANİCE yazılmıştır ve MELEZ demektir. Uzlaşmak değil bileşke, kırma vb. demektir. Arapça değildir. Ama daha önce KURAYZA'nın zengin Medine'de oturduğunu ve çöl olan Mekke’yi kendi KIRMALARI olan KUREYŞ'e bıraktıkları bu ayette AÇIKÇA YAZILI. Evet A Ç I K Ç A. Bu Surenin başını merak ediyor musunuz? O zaman Lat, Uzza ve üçüncüleri olan Menat ile ilgili ayeti yazalım:

Necm Suresi:

16. Sidre'yi kaplayan kaplıyordu.

17. Gözü şaşmadı ve sınırı aşmadı.

18. Andolsun ki o, Rabb’inin âyetlerinden en büyüğünü gördü.

19. Siz de gördünüz değil mi o Lât ve Uzza'yı?

20. Ve üçüncü olarak da öteki Menat'ı?

21. Size erkek O'na dişi öyle mi?

Burada ĞARANİYK=üç ak kuğu=Sirius konusu var. Garaniyk üç kuğu (Signus) anlamında. Lat ve Uzza acaba sadece PUT muydular? Kuğu takım yıldızı mıydılar? Ya da Ğaraniyk vakasındaki gibi "Putlara şeytan girdi. O putlar konuştular" dediler (Bu sahih hadistir. Müslim ve Buhari). Bu YALAN hadis yüzünden Selman Rüşdi "ŞEYTAN AYETLERİ" adlı kitabı yazdı. Bu ayetleri şeytanın indirdiğini söyleyen ALÇAK BUHARİ ve MÜSLİM'dir. Yani Allah ve Kulu arasında bir kısadevre oluyor ve ŞEYTAN araya giriyor. Şeytan VAHY'miş gibi bu üç putun adını veriyor, Resulullah da özür diliyor: "Ben değil şeytan size bu ayeti indirdi". Öyleyse :

1. Kur'an'da bu ayetlerin NE İŞİ VAR?
2. Şeytan yeryüzüne sürgün edildikten sonra bir cin gibi görünüp ASLA KİMSEYLE KONUŞMAMIŞTIR.
3. Resulullah CİNLİ-MECNUN değildir.
4. ALLAH ACİZ değildir.

Ey Hanifler NELER oluyor böyle??? O Kur'an değil mi ki Şeytan'ı aşağılıyor: "Ey Mel'un İblis Defol sen aşağıların aşağısına aşağılık biri oldun". Allah'ın Kur'an’ında Buhari ve Müslim YÜFTERA'sının bu İblislerin hadislerinin ne işi var? Ne oluyor böyle???

Çünkü Buhari ve Müslim Selman Rüşdi'ye Zarf atmıştır. Adam haklı: "Yazıyor diyor ki: "Madem bu ayetleri HADİSLERİNİZE göre Allah değil Şeytan indirdi; Daha kaç tane böyle ŞEYTAN VERSİYONU ayetiniz var? Bunları nasıl ayırt ediyorsunuz?". Bu bize Buhari ve Müslim KAZIĞIDIR. Biri bozacı biri şıracı... Üçkağıtçı... O hadisleri geridönüşümsüz bir kutuya atın gitsin... Atın beyninizden şu SAHİH denen yalanları...

İsmail ve İsrail oğullarından iki kabile bırakıldı. Amaç büyük ataları İbrahim'in KABE’SİNE bakıcılık idi. Yaz kabilesi ile kış kabilesi bir tek şartla birbirleriyle karıştılar:

1. Yahudiler Medine'de ve Hayber’de yerleşeceklerdi.
2. Mekkeyi ise iki kabileden kız alıp verme yöntemiyle oluşturulacak MELEZ kabile devralacaktı.

Böylece her iki kabilenin de ORTAK noktası olarak bu melez kabileler Kabe’yi üstlenecekti. Bu kız alıp vermeler sadece ZENGİNLER arasında olacaktı. Yahudi erkeğiyle evlenen Arap kızlarından doğanlar YAHUDİ olacaklardı (Kurayz). Yahudi kadınıyla evlenen Arap erkeklerinden doğanlar ise putperest olacaklardı. Bunlara da Kureyş dendi (Kurayşa).

Ve Resulullah "Ben Kureyşliyim ama Kureyşli benden değildir" diyecek kadar canı yanmıştır. Resulullah azbuçuk Yahudi'dir.. Bunda gocunacak bir şey yok: Güzelim Hz. İsa, güzelim Hz. Musa ve diğer güzellerim SAFKAN YAHUDİ değiller miydi? Biz insanların ırkına bakmıyoruz ki? Öyle değil mi? İbrahim milletinden olanlar IRKÇI değildir ki?... 

Arap ağırlıklı melezler Kureyşliler ile, Yahudi ağırlıklı melezler=Kurayzalılar... Kureyş melezlerinin reisi ve o dönemin en büyük zengini Ebu Süfyan, Oğlu Muaviye doğal varisi ve onun oğlu Yezid ise tam bir SULTAN... İşte üç Yahudinin geleceğe bıraktığı SÜFYANİLİK (Sophianizm). Ben siyonizme karşıyım. Zion Yahudi inancındaki arafat dağıdır. Ama kelime tSufyon diye okunuyor, böyle telaffuz ediliyor. İlginç değil mi? Thule Qaanaak'ın, Zülkarnak okunması gibi. Thule=Zül diye okunur (th birar dad harfinin z okunuşudur. The gibi değil de daha velaZZalin gibi sondaki e ise okunmuyor ve Thule=Zül oluveriyor.

Eskimo/inniut dilinde ve efsanelerinde QarNAAK, QAARN=Boynuz, AK=Çift (Türkçedeki yan*AK, Dud*AK, Şak*AK, dam*AK gibi... (Daha önce sizlere Turanca gramerini yazıyordum oradan hatırlayınız. Eskimolar TURANCA konuşurlar).

Su=Su, Kayak=Kayık, Kasak=Kızak, Tope=Tepe, Yay=Yaz, Kobus=Mızrak (topuz gibi), Omuk=Yumurta, Agu=Ayı, Hot=Ot ve ateş (od). Daha çok var aklıma gelmiyor.

Çift boynuzlu SAHİP demek ThuleQaanaak, ZülkarnEYN. Askerliğimi Grönland'da yapmıştım. Onları iyi tanıyorum Eskimoları... Angalmasig Deniz Üssünde yedek teğmen idim. Ta Yakudistan'dan getirilmiş kızak köpekleriyle az mı oynaştık... (Kangallar'da Sibirya kızak köpeğidir, Sivas'a getirilmiştir).

“Kur’an Etimolojisi”

Bir soru soruldu: "20 tane Sanskritçe kelime yer alıyor ayette..." dediniz. Siz bunların sankritçe olduğunu nasıl ve nereden biliyorsunuz?”.

Kur'an'ı ÇOK yönlü olarak nasıl okuduğumu/analiz ettiğimi, yani çok ileri teknikleri zaman zaman verdim. Sanskritçe derken, bu dilin her dile bir AĞI olduğunu vurguladım ve “Congratulation & Celebration” başlıklı bir yazımda da kısmen değindim.

Kur'an'dan bir kelime alalım: Yanımdaki Faruk isimli arkadaş, “Benim adım Kur'an'da var” dedi. Bu ismi inceleyelim. Şimdi “Faruk”a gelene kadar bir dizi işlemden geçeceğiz. Yer eski Hindistan ve özellikle Brahmaputra vadisi. Ganj gibi o da taşıyor. Taşmasına “medyen” geri çekilmesine “paryan” deniyor, yani “gel-git”... “Medyen”, “BRÜT” de demek. “Parian” da “Net” ya da “parça” demek. “Parti” demek, “Payda” demek. İkisi birden “gel-git” demek (Med-Cezir). “Med” aynı zamanda “öncü dalga” demek. “Parya”, “artçıl dalga” demek. İran'da “Medyan” (Med'ler), “öncü” demek. “Partlar”, “artçı” demek (ikinci gelenler demek). İran (Arian=Aryalılar) topraklarına yerleşiyorlar. Yani Sanskritçe denen ana dili konuşan Aria (Yafes oğulları) halkı taşmışlar ve İran'a doğru batıya gelmişler... Önce birinci dalga, sonra ikinci dalga... Medler ve Persler. “Pers”, Sanskritçe... “Paruz”, “Perus” ve “İRS” ikisi arasında bir bağlantı var. “İrs(iyet)” Sanskritçedir. Başından bir harf kaldırılarak elde edilir. Daha sonra “FARS”, yani “İRS”... Yine Sanskritçe “İRS”den, “İRK” (“Irk”=”Faracial”) kelimesi geçmiştir. “Fars”=”İrs” ve “FARK”=”IRK” ile müsemmadır.

“Irk” ve “İrs”, sonra Kur'an'a geçer: “FRK” (Fark), “Faruk”>>>”Farklı”, “Furkan”>>>Kur'an'ın adı: Hak ile batılı ayıran söz demek... “FRK”, “Tefrika”=”Farklılık”, “Fırka”=”Parti”=”Parça”... Ve “IRK”/”FARK” Latinceye geçer: “Fraksiyon”=Ayrılıkçı gruba verilen ad. İngilizce “Freak”, “Fark” demek. “Freaky”, “Farklı” demek. “Fraksiyonlar” aynı zamanda “Party” demek. Doğu Anadolu'dan ta Malaya'ya kadar “PARÇA” Türkçe'ye geçmiş olan “PARÇA” demek. Turanca “Pars”>>>”Parçalayan” demek (Orta Asya hayvanı). “Parça”>>”Part of”>> “Party”>>”Partition” (Bölümlere ayırma). Ya da nota (şarkı anlamında).

Şu anda komşumuz Faruk (Farklı Yaratılmış)un isminden rastlantıyla yola çıktığımızda KUR'AN'IN bir tür metodolojisini yakaladık. Bunun içine Furkan (Kur'an'ın isimlerinden biridir, diğerleri, Hikmet, İlim, Kerim, Nur vb.) olarak yazılan SANSKRİTÇE kelimeyi de yakaladık.

“Fark”>>”Irk”, “Fars”>>”İrs” (İrsiyet kalıtım da Sanskritçedir). “Fırka”>>”Party”. “Fraksiyon” (FRK'den farklı düşünce ya da eylem kanalları)... Bilmem farkı farkettiniz mi? “Fark”, "İki ırk arasındaki ayrılıklar"dır. Kur'an’da olmayan ama İbranice'de olan “FARS” (Feris) ise “İRS”, yani genetik farklılıklardır. Hatta Yahudi Ortodoksları olan Ferisiler, kendilerinin Yahowa çocuğu olduğuna inanan bir başkaldırı harekatıdır. “Ferisî”>>>”Farklı Irkı-İrs'i olan” demek. “Feris” kelimesi ise Arapçaya “İRS” diyi geçmiştir, (örneğin irsî hastalıklar)...

Ve Kur'an'da “MEDYEN” de vardır. Medyen Ahalisi...  Medyen halkını size ileride anlatacağım ve şaşıracaksınız. Tıpkı "Hem sen, bir adam öldürdün de seni gamdan kurtardık" (Musa için) ayetinde katil olan ve daha sonra olmayan Musa'nın serüvenini anlattığım gibi... Hani O'nu Musa değil, Hızır öldürdü ve Hızır da öldürmedi Yuşa'yı, Yuşa "iyi" olarak ikinci kez aynı anadan-babadan doğdu. Medyen de böyle bir halktır. Nasıl ki Hatti'ler önce Hititler sonra gelen iki ayrı halk ise, Med ve Persler de önce ve sonra gelen iki halktır.

Hatta Kürtler kendilerinin Med olduğuna inanırlar. Medlerden iki kavim türemiştir, Ermeniler ve Kürtler. Bunların dili FARS'çaya yakındır, daha doğrusu AYNI ailedendir. Farsiler kendini MED (Ermeni ve kürt ) saymazlar. Hititler de kendilerini Hatti saymazdı.

Medyen kelimesini açtığımızda (ki bugüne sığmaz) Brahmaputra halkının yani İbrahim'in bin yıl önceki kökenini ele aldığımızda şaşıracaksınız. Şuayb Medyen Halkından ve kardeşlerindendir. Yahudilerin ana vatanı da Medya (Med Ülkesi)dir. Orada esir olduklarından daha sonra sırayla Mısır'a (ki yine köle oldular) ve oradan da Arz'ı Mev'ut Palestine (Filistine) geldiler... Halen de oradalar.

Şuayb (Suvabe>>Şüphe edilmeyen anlamında Sanskritçe), Allah'ımızın özel görevli elçilerinden biridir. Yani şaibe (şüphe) kelimesinin TERSİ “şuayb”dır.

Pekiyi bu kadar ayrıntıyı niye yazdık? Sadece “Faruk”/”fark”/”ırk”, “Feruz”/”Fars”/”irs” için mi? Kur'an'daki kelimelerin ezici çoğunlukla SANSKRİTÇE olduğunu vurgulamak içindi... Ve bu çok geniş kapsamlıdır. “Freake”dan “Party”ye kadar aslında AYNIDIR (Fark ve tefrika-fırka)... Yüzyıllar içinde, bu sizlere saçma gelen analizi, artık her Müslüman yapabilecek ve en son baktığı şey ise Arapça lügat olacaktır. Çünkü o hep yanıltır.

Fasih>>>Gramer bazı olarak Arapça dil kuralları demek. Fasih İbranice olarak da Tevrat indirilmiştir. Fasih Aramice olarak İncil indirilmiştir. Bir de fasih İngilizce yazalım: "The pronouncation of the grammer", gramerin telaffuzu... “The”, “of”, FASİH İngilizce ama “pronouncation” ve “”grammar”, LATİNCE. Şimdi hepsine SAFKAN İNGİLİZCEDİR diyebilir miyiz? Haydi canım sende! Yani FASİH Arapça derken Sanskritçe yüzünden "Arapça bazında" bir Kur’an indirilmiştir demek...

Fasih Türkçe de yazabilirim. "Kâtibimin setresi uzun"... “min” iyelik eki, katib (sekreter) ve setre (frak tipi ceket), bunlar da Arapça... Ama adı Fasih Türkçe... Frak=İkiye ayrılmış iki kuyruklu “smokin”de bile “FRACTION” kelimesi var.

Her dil hologramın bir parçası olarak mutlaka diğeriyle ilgilidir. Eğer dili değil de dile yüklenen nosyonları anlayabilseydik, TEK dil konuşurduk. Ama kelimelere yüklediğimiz KAVRAM "bize özeldir", yani evrensel değildir. Hatırlarsanız, Türkmenistan Türkçesinde “kıçıma don giydim” demek, “belden aşağıma donanım=pantolon giydim” demek... Biz bunlara gülerken onlar işin doğrusunu yapıyorlar.

Çünkü belden yukarı giyilen şeye “köynek” (gömlek), belden aşağı giyilene de “DON” deniyor (Bildiğimiz don/slip/şort>>>”Tuman”dır. DON pantolon demektir). Şimdi burada AYNI dili konuştuğumuz halde, başımıza gelenler komik olacaktır. İskele sancak gibi geminin kıçı ve başı vardır. Ama bu kıç popo demek değildir. Kemerden aşağı ayak tırnağınıza kadar olan bölüm “kıç”tır. Kemerden yukarısı “göğüs” (köynüs)dür. Bir de baş (başa, paşa) vardır.

Kur'an'da böyledir işte... Orijinal bir Orta Asya diliyle indirilseydi, batılı Oğuzlar olarak "kıç" kelimesini kullanan bir Allah'ı anlayamayacaktık. Hele ki Kur'an İstanbul Türkçesi ile inseydi, biz KUREYŞLİ ambargosu uygulayacak ve kıç , don kelimelerini Kur’an'dan atacaktık. Yani mealini başka verecektik. Bizim alfabemiz 29 Harf, oysa Azeri ve Çağatay alfabeleri 32-37 sesten oluşuyor (Azerice'yi izleyenler bilirler). Biz de Kureyşliler gibi tutup onu 29 harfe indirecektik. Mesela Q harfini atacaktık. Oysa Kadı ve Kedi derken ikisi ayrı iki K'dir, vs. vs. Bu kez Rabbimiz "El Etrakü... " (Türk’ün çoğulu Etrak’tır) diye bizi aşağılayacaktı. İyi ki Türkçe gelmemiş Kur'an... Araplar ile biz yer değiştirirdik. Allah bu kez bizi aşağılardı.

1