2-------------

“Kozyrev - Zaman Gezmenliği - Hz. Musa-Hz. Hızır Buluşması ”

Kozyrev'i Stalin hapsetti. Kruşçev dahil Sovyetler’in çarları onu öldürmek istediler. Rasputin gibi öldüremeyeceklerini anladılar. Dr. Scherk ve Kozyrev birlikte "ÖLDÜ(!)ler". Scherk gerçekten MIB tarafından öldürüldü. Ama Kozirev HA-VET tipi öldü (Yaşıyor yani). Kozirev 1984 "Dönüşlü"dür. Borges ile aralarında yaş farkı (çarpı) 14 var. Yani 1985 sonu ötekinin gitmesi gerekiyordu. Aralarında 35 ay var.

Bir zaman gezmeni öldürülemez. Bir çok nedeni var. Karmaşık bir konu. Doğmamış öldürülemez gibi bir ilke bu. Şimdi bu göreceliği irdeleyebiliriz. Bir melek ile bir insan ele alalım.

1. İlk kombinezona göre melek ile melek bir köşe başında çarpışabilir ve birbirlerine pardon derler.

2. Aynı biçimde insan ile insan da köşebaşında kazara çarpışır ve birbirlerinden özür dileyebilirler.

3. bir melek ile bir insan (Yani artı ve eksi kütleli iki varlık) çarpışacaklarını sanırlar. Ama çarpışmayıp birbirinin içinden geçerek şaşırırlar.

a) İnsana göre çarpışamadığı vanrlık "Hayalettir"

b) Meleğe göre çarpışamadığı varlık "Hayalettir"

Bu kombinezondaki anomali denen paranormal sayıları giderirsek. Yerine de "Gelecekteki" ve "Geçmişteki" insanları korsak. Doğmamış öldürülemez. Doğmamışı yine bir doğmamış (Men in Black) öldürebilir. Doğmamış da zaten "Ölü" olan atasını öldüremez. O zaten ölüdür. Kaderi "Katlederek" değiştiremez. Kaderi "Yer değiştirerek", yani bir tür ROK yaparak satrançtaki gibi "Tarihin akışını" değiştirir ama, cinayet işleyemez. Ancak bir “Gelecek" kaçkını, "Geçmiş"te yaşayan birine "Ölümü" azmettirebilir, etkileyebilir.

Hz. Hızır her çağın insanıdır. O (Allah'ın emrinden hiç çıkmamaca) öldürebilir. Dileseydi, o çocuğu Musa'ya da öldürtmeyi azmettirebilirdi ama kendisi öldürdü. Böylece daha önce katil olan Hz. Musa'yı "İsmet sıfatı gereği" günahsız kıldı. Biliyorsunuz ki, Hz. Musa cinayet işlemişti, bir katildi. O zaman geliniz, Kehf suresi 83'e kadar olan Hz. Musa öyküsünü tek tek yazalım:

60 : Musa genç arkadaşına (Yuşa'ya): "İki denizin birleştiği yere ulaşmaya, ya da yıllarca yürümeye kararlıyım" demişti.

Konu "Musa'nın katilliğinin aklanması". Evet Musa bir çok nedenden dolayı "O birini" bulmak zorundaydı. İlki "Katildi ve aklanması gerekiyordu". Yani zaman üzerinde oynayarak, bir insan "Hiç öldürmemiş" de olabilir. İkincisi Hz. Musa, "Gelecekte" kavmi olan israil oğullarını hassas bir ölçümle "DENİZİN" neresinin yarılacağını bulmak için "Hızır" ı arıyordu. Üçüncü olarak, Musa çok cahildi ve "İlim" ile bu tarafını telafi etmek durumundaydı. Cahil ağır kaçtı. Ümmi diyelim. Musa, yanına "Referans, gösterge ve yardımcısı olarak YUŞA'YI SEÇTİ".

Yuşa seçilmiştir. Çünkü, Ahit sandığına/Tabutüssekine'ye dokunma (Topraklama) yetkisi olan Levililer kabilesindendi. 17 Yaşında olmasına rağmen Ahit sandığını taşıyabiliyordu. Dokunabiliyordu. Tabutüssekine bir ara devrilir gibi olmuştu. Ne var ki, işgüzarlık yaparak onu tutmaya çalışan "Başka kabile insanları" tuz sütunu gibi bir anda kristalize olarak bedelini ödediler. Bunlar sizlerin araştırma konuları olacağı için, ben asıl konuya geçeceğim.

Musa ve Yuşa bu bilinçle birlikte yolca çıktılar. Kesinlikle İKİSİ DE ÖLMEYECEKTİ. Öldürülmeyeceklerdi. İkisinin de bir güvencesi vardı: DEHR yani zamanın kullanılması sigortası... O yüzden iki kişi yola çıktılar. Musa biliyordu ki, bu olayın ardından, ümmetiyle birlikte "Denizi" geçeceklerdi. Deniz belli: Sina üçgeninin Süveyş ve Akabe körfezleri var. Musa ve İsrailoğulları, bu olaydan az bir zaman sonra "DENİZ"in yarılacağını biliyorlardı. Ama nerede? Hangi koordinatlarda?

Musa'nın amacı belli bunu anladık. "Durup dinlenmeyeceğim" demiyor. Bilim açısından konuşalım:Riemann bir uzaydan söz ediliyor. Çünkü bir uzaya eşlik eden dördüncü boyut ZAMAN zaptedilecek. Musa diyor ki, "Ekvatoral olarak, aynı noktayı bulana kadar kaç tur atmam gerekirse atacağım". Çıkış noktam ise "İki denizin birleştiği" yer. Yani bunun tersine "İLERİDE İKİ DENİZİN AYRILACAĞI YER" demek istiyor. Böylece Musa Bize Uzayın Lobatçevski koordinatlarını değil, Yerkürenin RİEMANN kordinatları vermiş oluyor. Uzay semer tipidir ama burada istisnai olarak "Riemann" yani TÜMSEK uzay tüpü veriliyor. O halde bu tür bir uzaya eşlik edecek olan zaman da ÇOK ÇOK ÇOOOOOK ÖZEL olmalıdır.

Hedef belli iki denizin (Akdeniz ile kızıldenizin) birleştiği Süveyş'ten, karşı kıyıdaki Sina yarımadasına geçilecektir. Durup dinlenmeden, ekvator turu atarak gerekirse yıllarca bu işi yapacaktır Musa... Musa bir "İşaret" ya da "Alamet" bekmiylordu. Tabutüssekine de "Hükümdarlığın bir alameti değil miydi?" O da AYRIK BİR ÖZEL ZAMANDA Musa'ya verilmemiş miydi? Musa "İşaret, alamet" beklemekteydi. Bu işareti bulana kadar başıboş fakat sabit bir güzergahta böyle yürüyecekti.

Şimdi 61. ayet:

61: İkisi de denizin birleştiği yere ulaştıklarında, balıklarını unutmuşlardı. Balık bir delikten kayıp denize ulaşıp yüzdü.

Ayete dikkat ederseniz, "Bir balıktan söz ediyor" iyi de SONUCUNDAN söz ediyor. Halbuki önce "NEDENİNİ" yazması gerekmez miydi? Yani önce bu balık şöyle şöyle yakalandı erzak çantamıza kondu, sonra da canlandı gitti" demiyor (Örneğin madde varsa, antimadde de vardır. İkisi aynı anda birlikte yaratılmışlardır. Biri olmasaydı diğeri olmazdı). Bu olmazsa olmaz ilkesi nedeniyle doğrudan, nedeni es geçerek SONUCU anlatıyor Allah'ımız.

Yani ZAMAN TERS DÖNMÜŞ BİLE anımsarsanız. Bilim için zamanın ileri ve/veya geri akması iki türlü de BİR ve EŞİTTİR. ZAMAN (DEHR diye geçer Kur’an’da, özel bir zamandır) TERSİNE DÖNMÜŞTÜR. Dolayısıyla "Önce" taş atıp "SONRA" cam kırılmamış. Zaman tersine dönünce, "Önce "CAM KIRILMIŞ" sonra da "TAŞ ATILMIŞ" oluyor... Bir nedeni bir sonucun izlemesine NEDENSELLİK (Causality) ilkesi demekteyiz. Bu bir Y A S A değildir. Bu bir İLKEDİR. Bilimde ilkeler değil FAZLARI ÖNCELİKLEDİR ve KORUNMASI GEREKEN YASALARDIR. İlkeler bir önkabuldür hepsi bu...

Şimde bu veri tabanında, Kur'an'da ALLAH'IN konunun "SONUCUNU" söylediğini daha "NEDENİ" açıklamadığını anlıyoruz (Zaten Musa as.nın da başı bu yüzden çok derde girecek). Şimdi Eğer NEDEN'i başa alarak düşünürseniz:

1. İleride yemek için yakaladıkları bir BALIK, Allah'ın mucizesi gereği, ölü iken dirildi ve kendini suya attı (Bu kolay yoldur, Böyle düşünmek mucizeleri bir çırpıda açıklar ve bilim yapmak zahmetiniz ortadan kalkar. Allah yaptı öyle oldu der ve yakayı sıyırırız).

Bu ucuz yolu bırakalım ve ikinci şıkka bakalım:

2. EĞER SONUCU ÖNE ALIRSANIZ. Şunu görürsünüz. Zaman tersine döndü. Yani balığı yakaladığımız film ya da video kaydı DURDU, DONDU ve DAHA SONRA G E R İ Y E doğru oynamaya başladı. Balığı şöyle yakalamıştık:

Mesela olta atmıştık. Ya da ağ falan... Balık can çekişti öldü. Azık torbamıza yerleştirdik. Acıkınca bunu yiyeceğiz.

62. ayet:

62: Oradan uzaklaştıklarında, Musa yanındaki gence: "Yemeğimizi çıkar, andolsun bu yolculuğumuzda yorgun düştük" dedi.

Böylece şunu anlıyoruz. Kızılldeniz ve Akdeniz'i ayıran ayrıca "Sina yarımadasını Mısır'dan ayıran o çatala geldiler ama, upuzun bir kıyı boyunca "NERESİ" sorusu var. Ayrıca "KİM?" ile buluşulacak? Başıboş aylak-avare gezinirken saatler geçer. Kuşluk vakti olur (Saat 09.00-10.00 arası Tam Sina 'da 10.16'dır). Dikkat ediniz ZAMAN ile ilgili muazzam bilgiler veriliyor. O ayette "KUŞLUK" sözü var ama TÜRKÇESİNDE atlanmış

1. Neden Yuşa çok genç bir delikanlı?

2. Neden KUŞLUK VAKTİ (Duha) deniyor.

Bu iki sorunun yanıtını bilimsel olarak arayacağız.

Ayette KUŞLUK sözü var. Sırf o yüzden Yuşa'nın yaşının 16,6=17 olduğunu buldum. Evet bu bizim branch dediğimiz bir kahvaltı biçimi... Duha=Kuşluk=Branch aynı kelimedir. Kuşluk ile Sabah güneş doğması arası, karışık bir hesap biçiminden sonra bize Yuşa'nın yaşının 16,33 olduğunu gösteriyor. O çok karışık hesap. Bir gün=bin yıl diye giriyorsun işe...

Selam,

“Zülkarneyn”

SiegSaga'nın bizlerden sakladığı bir çok isim var. Ben sadece 7SCE, 9SCE ve 10SCE'yi biliyorum. 1SCE halen bizim için meçhul. Bir de bir rivayet var ki 1SCE doğrudan Zülkarneyn'in kendisidir. Bunu Dr.SiegfriedSaga söyledi. Ama "Kur'an'da zikredilen isimler üzerinde ŞAKA bile olmaz" diyerek uyardık. Olumlu-olumsuz hiçbirşey söylemedi Sieg Saga bunun üzerine... Yani o maçhulde kaldı.

Kafa patlattık acaba Vanessi Zülkarneyn mi diye? (Zülkarneyn'in aracının adı da vanessi çünkü). 10SCE (1-N=Vanen) ama Vanessi serisi Tarıkların Vanen tarıklardan bir farkı var: Vanessi'ler karadelik tekilliğini kullanarak geçmişe "Oldukları gibi" giderler. Yani yaşça küçülüp bebek olarak doğmaksızın, kendileri, araçları yanlırında ne varsa (Hamburger, ketçap, özel notları, dev bir fabrika vb.) olduğu gibi geçmişe gidebilirler. Buna Veloction yoluyla nakil deniyor. Geçmişte yapılmış bir çok belge de zaten bu nakille gerçekleşmiştir. Bir örnek: Hint Wimana resimleri... Walhalla'nın adı, Walkirie'nin adı. Bir çok efsanenin adı "Gelecekten geçmişe" veloction belgelerden ibarettir.

Veloctionun tam bir kelime anlamı yok ama şöyle düşünebirsiniz: "Gelecekten geçmişe bırakılmış arkeolojik bulgularoın teleportasyonu". Bunu yapmak için dönen ve halka tekilliği olan, üstelik güvenli bir dönme hızı olan karadelik bulmak gerekir. Bunu Zülkarneyn'nin bulduğu (1SCE) bir gerçek gibi... Çünkü Zülkarneyn üç yolculuğunda da "Geleceğin teknolojilerini" kullanmıştır. Batı-Doğu ve ORTA yolculuklarında üç imalat yapmıştır. Bunlardan "Orta" olan sedd mimarisinde Stephen Hawkting'in bulgusu olan "Minikaranokta" teknolojisi yaratmıştır.

Demir kütlelerini hidrojen atomundan küçük bir minikaranoktacık yapmıştır. Yüce-Cüce (Yecüc-Mecüc) bu sayede bir zaman bükülümü altında izdüşümlü bir radyan dünyada yaşayagelmektedirler. Minikaranoktacık sayesinde önce bu Gog/Mog'lar geçici olarak diskalifiye edilmiş (Uzay-Zaman çekmecelerinden birindeki paralel cosmos'da yaşamaktadırlar).

Aynı karanokta kaldığından, bu kez Ashabı Kehf'in MAĞARASI (Yani karadelik tekillik hunisi) için de etkisini sürdürmüştür. Aynı karanoktacık enerjisi "Tabutüssekine ile LİNK kurmuştur. Denizin ayrılmasında rol almıştır. Aynı karanoktacık patlayıp akdelik biçiminrde açılınca (Çünkü bir karanokta ne kadar küçükse o kadar çabuk Hawking buharlaşmasına uğrayarak patlayıp açılır. Her minikaranokta yarattığınızda, karşılığında otomatikman bir "Aknokta oluşur) bu aknokta da tam tersine çekimci dalgaları emerek yok eder ve sığası=Kapasitesi dolunca da elektrik yükünü yok ederek açılır. Bu bir tür mini-minnacık Big-Bang gibidir. İşte bu sayede, sözkonusu karadelik akdelik genleşmesi yapınca. Hz. İsa göğe alındı. (Uzay-zaman küresi dışına çap doğrultusunda çıktı). Mini karanokta da ileride patlayıp içeriğini boşaltınca Yecücü-Mecüc istilası başlayacak. Çünkü dünyamız ile izdüşüm dünyamız, birleşecektir.

Hatırlarsanız, uykuda ya da bir deneyde "Elmektrik ve magnetik alanlarımızın, birbirine dik olarak ayrıldığını, uyanınca da birleştiğini söylemiştim) Böylece elektrik alan'da bizim dünyamız magnetik DİK alanda ise "Yecüc-Mecüc dünyası AYRIK DURMAKTADIRLAR. Bunu beceren minikaranotcak yani Zülkarneyn'in yapay karadelik imalatıdır. Bu sentetik karanoktacık Hawking Buharlaşması’yla içini boşalttığında Kiriş=Sedd olarak dünyamıza dik dipolarizasyon oluşturan Yecüc-Mecüc dünyaları da birleşmiş olur. O zaman Yecüc-Mecüc het tepeden (Osilasyonun tepe noktası) dünyaya yayılırlar ve/veya biz onların dünyasına yayılmış oluruz ve/veya kiriş ile yayparçası birleşip aynı şey olur.

Bu olay olmazsa Hz. İsa'nın Aknoktacık kanalıyla dönmesi imkansızlaşır, yani iki olay birbirine takma geçmedir. Dolayısıyla Yecüc-Mecü'ün yokedilmesi de "Hz. İsa'nın" görevidir.

Hz. İsa’nın göğe gidip gelişi iki gündür. Bir KOZMİK gün= BİN YILDIR. Bir gün gidiş= ms. bininci yıl (İlk millennium) Dönüş de bin yıl=İkinci millenium yani, ms. 2000 yılı. Pratik olarak gitti-döndü ms.2000 yılıdır. Ancak "Yukarıda ne kadar kaldı?" Mesela 7,4 saat kaldıysa eder 309 yıl yani yaklaşık 8 saat kaldıysa bu 333 yıl eder demek istiyorum.

“Bağdadi - Hz. Hızır”

Bağdadi, Musa'dan da cahildi, Arif idi. Bağdadi ders vermezdi. O Hızır'ın mabeyiniydi. Bağdadi amaç değil ARAÇTI. Hızır'ın ilk KMA'sı gibi bir şey. KMA olamazdı çünkü bilimci değildi. Cantor ilk KMA gbidir. (O zaman bu isim yoktu KMA bilinmiyordu). Hızır'ın el verdiği Şeyhülislam Bağdadi el verdiği Şerifül islam (The Sheriff ül-Khaniff) ise Cantor'dur. Şeyhül islam=Ekim Bey olarak süregeldi. Bağdadi sanki ilk Hekim Bey'dir. Cantor da ilk KM.Allein' gibidir. Daha sonra lakaplar seçildi. KMA ve Hekim Bey kurumları kuruldu. Zaman aşımları oldu.

Mesela Bağdadi'nin ölümünden 20 küsur yıl sonra Büağdadi'yi demiryolu inşaatçisi olarak görenler var. Ama aynı miktarda görenler de "Hayır o Hızır as. idi) diyorlardı. Ben ikincisine inanırım. Çünkü dikkat ediniz, Bağdadi'nin doğum ve ölüm yılları bu işi TAMAMALAMIYOR. Yani bir çelişki var. Bu yüzden ZigZag ve biz ZipZap artık Bağdadi defterini kapatmak durumundayız.

Zaman aşımı bir olay var. Zamanın bir sıkışma-gevşeme (Tensoru) var. Bilirsin ZilZal=Zaman zelzelesi. Dalga mekaniğine göre iki dalga eşit ve aynı düzlemde birbirlerine 180 açı derecesi çarpışırlarsa ne olur? DURAN DALGA olurlar (Eylemzsizlik çatkısı da denir.) Duran dalga iki yöne de ilerlemez. Zaman enerjisinin böyle karşı karşıya gelmeleri DURAN zaman (Fizikteki adı Blok zaman) yani eyelemsiz zaman oluşturur. Buna DEHR denir. Herşey "TIP" diye durur. Saniyeler ilerlemez. (Aslında bu hep böyle de biz durduğumuzun farkında değiliz. Mağaralarında 7 saat uyan Ehli kehf blok zamana düşmüşlerdir.) 7 saat 3 asır olmuştur.

Ayette ne diyordu? "Sen onları öylece donmuş bir halde görseydin, dehşetle dönüp geri kaçardın" Yani dışarıdan mağara ağzından bakan biri için ayet şeyle diyor. "Resmi, filmi dondurmak gibi siz bir blok zamana düşersiniz. Kuş havada donar ve düşmez. Ağaçlar örümcek ağı, pamuk, pamuk şekeri veya her bir şey DONAR ve kalırlar. Eğer size o donan (Blok evren, bslok zaman) içine girseydiniz. Görecektiniz ki; Bir örümcek ipini bile kopartamıyorsunuz. Yekpare DONMUŞ herşey. Sanki herşey BİR TEK parçaymış gibi donmuştur. Pamuk helvayı yiyemiyorsunuz, o evrendeki en sertten de sert. Bir insana zarar vermek istiyorsunuz ama veremiyorsunuz. Belki elindeki kağıdı, sırrını öğreniyor okuyorsunuz ama, onu elinden alıp gidemiyor ve yırtamıyorsunuz. Elmasın sertliği 10 ise bu pamuk helvanın sertliği 10 üçeri bin sanki ve Ashabı Kehf için akan zaman ile dışarıdaki geçen zaman arasında senkronizasyon yoktu. Özzaman kısalmıştı.

Sebe Melikesi Belkıs'ın tahtını getirelim bakalım. Süleyman'ın yapacağı bir iş değil. Çünkü O blok zamanda olamaz (Olszaydı Elçi resulullah olamazdı, Hızır as. gibi isimsiz bir KAHRAMAN olurdu). Süleyman'a ifrit diyor ki: "Sen daha ayağa kalkmadan yani buradaki sohbeti bitirmeden alır getiririm". İfrit'in hızı (Cinler de ışıktan yavaş giderler) en fazla saniyede 300 bin km. olsun . Güneşe gitmesi sekiz dakika Jüpiter'e gitmesi bir yıl. En yakın yıldıza gitmesi 4,3 ışık yılı (Roketle yüzlerce asır). Samanyolunun ucuna gitmesi 27 ışık yılı Andromeda falan filan evrenin ömrü tutacaktır ama oradaki bir kul=HIZIR diyor ki sen gözünü kırpıp açtığında burada hazır olduğunu bulacaksın ve aynen de öyle oluyor.

Hani önünüzde şu anda masa boş, monitör yok. refleksle gözünümüzü arada bir kırparız ya o anda bir bakıyorsunuz monitör masanın üzerinde var olmuş ve veya tersi. Monitor (Belkıs'ın tahtı) birden yok olmuş. Bunun sırrı belli. Blok zaman EBEDİYETTİR. İki tik tak arası EBEDİDİR. Bizim şimdilerimiz sıçradığı (İmpuls yaptığı için) o ebediyetlmerin farkında değiliz ...

Hele ölüm anımız kesinlikle 309 yıl falan sürüyor dersem Allah'tan İTTEKA (Korkmanızı) sağlamış olur muydum? Zaman donduğunda. Nefes almak gerekmez. Çünkü nefes al-ver tik-tak'lara bağlıdır. Tiktak yoksa Nefes almak da gerekmez. Böyle bir ebediyet işte... Blok zaman ya da kurşuni hiçlik.

Herşey beklemede. Uzaydasınız. Size evreni tutuşturan bir kozmik primer (Şıhab) gelip vuramaz. Çünkü o da ışık hızıyla geliyor. Siz de ışık hızıyla gidiyorsunuz. İkiniz de D  U  R  M  U  Ş  gibi oluyorbsunuz. Yani uzaydayım diye oksijensiz kaldım, ya da kozmik ışırnlar beni öldürecek ya da acıktım diyemezsiniz. Çünkü tik-tak yoksa, yediğiniz son yemekte orada bekliyor. Yani toksunuz.

Blok uzaya eşlik eden blok zamana DEHR deniyor (Ayettir). Dehr'in sahibi HIZIR'DIR. İki salise arasındaki ebediyette birden görünür ve sizin zamanınıza adapte olur. Sonra gözünüzü kırpmayagörün bir kaybolur ki akıllara sağlık. Kapı kapalı, bu adam nereden degeldi nereye gitti. Yarım aklımız da vardı o da ziyan oldu diye hayıflanırsınız. Ama o arada monitör (Belkıs'ın tahtı) gelmiş oluverir işte...

slm&slm sevgideğerler

“Hz.Musa - Hz.Hızır Buluşması”

Kehf 60: Musa genç arkadaşına (Yuşa'ya): "İki denizin birleştiği yere ulaşmaya, ya da yıllarca yürümeye kararlıyım" demişti.

Uzay-zamanda iki denizin birleştiği yere nasıl gidilir. Demek ki "İki deniz birleşiyorsa" birleşen bir şey "Ayrılmalı"dır da... Bu arada iki yerde iki denizin birleşmesi olgusunu da inceleyelim. Her ayetin 7 anlamı var. (Kur'an NUR=Beyaz ışık ve içiçe 7 rengi=sebit mesani'si olan tayfı var). 7 anlamdan yüzeysel olanı şöyle:

Akdeniz ve Kızıldeniz "Süveyş" bölgesinde birbirlerine ÇOK yakınlar. Bu ayetteki iki tane iki denizden birincisi. İkinci olay ise PANAMA KANALI haber veriliyor. Diyeceksiniz bunda ne var? Zaten biliyoruz. Ama öyle değil! Kur'an bunu 622'lerde yazdıysa, Amerika kaç yılında keşfedildi? 1498-622=? Evet 876 yıl önce KUR'AN "Amerika kıtasının bulunacağını, sonra 1550'lerde Panama'nın bulunacağını ve oraya bir KANAL açılacağını haber veriyor. Yani iki ayrı yerde iki ayrı deniz birbirine salınmış neredeyse... Bu da Kur'an mucizelerinden biridir. AMERİKA KITASINI DA HABER veriyor. 876 yıl önce...

Aslında çok önce de haber vermişti: Zülkarneyn'in BATI yolculuğu Amerika kıtasına idi... Bu arada bir not daha. Amerika'ya ilk ayak basan kimdi? Bir orsa (Esir kürekçi). Santa Maria gemisinden söz ediyorum, Colombus'un. İlk kez kızılderilileri görmüşlerdi. Adı Rodrigo idi. Müslüman-Osmanlı esir olduğunu gizlemek için kendisine Rodrigo derdi. Bu kayıtlarda var. Kıtaya ilk defa RODRİGO'yu çıkardı Kolomb. Kızılderililerin tepkisini öğrenmek için. Ama onu dostça karşıladılar. O zaman Colomb ekibi de çıktı adalara... İlk çıkılan adanın adı Caicos'dur. Caicos adalar grubu Caicos, Grand Turk ve Turk adlı üç adadan oluşan bir devlettir. Eğer Web Search'de ikinci Murat reis (Birinci olarak aramayınız. İkinci Murat Reis, barbarosların devamı bir amiral). O da Turk adasını gemi bakımı için "Kalafat üssü olarak kullandı. Bunlar uçuk şeyler değil. Araştırınız göreceksiniz. Rodrigo ve Murat kaptan çok önemli bir konudur çünkü...

Bir vakit Musa genç adamına demişti ki: "İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim, yahut senelerce gideceğim."

Geçen chat'lerde Genç Yuşa'nın 17 yaşında olduğunu söylemiştim. Bunun bir hesap sonucu çıktığını anlatırken, konu cifir'e gelmişti. Cifir gibi sonsuz ötesi ve digital (Bineer) setlere girmek anlamsızdı ama, konuya aşina olduğumu göstermek için anlatmıştım. Bir de Remann uzayında ekvator turu atılıp aynı noktaya gelineceğini anımsatmıştım. Uzay zamanın Riemann uzayı olmasının anlamı şu: Uzay ve zaman birleşiktir. Aynı değillerdir ama ikisi et-tırnak kardeşlerdir. Biri varsa öteki de ona eşlik eder (Normalde).

Musa'nın amaçları vardı: Denizin nereden yarılacağını görmek istiyordu, dakika olarak orayı belirlemek ve Beni İsrail'i oradan geçirmek... Bir de Musa Katil idi... Bu günahın altında eziliyordu, Allah her elçisine "Günahlarının İSMET sıfatı gereği affedileceğini=GİDERİLECEĞİNİ bildiriyordu. Musa ayrıca "İLİM VE RAHMET" öğrenmek için bir A L İ M arıyordu. Musa'nın bu buluşma için de tam 7 nedeni vardı. Kalan nedenleri ayetlerin sonunda söyleyeceğim.

Musa şunu da biliyordu: Normalde bir arama biçimi değildi. "Uzay-Zaman" aberasyonları olacağını anlamıştı. "İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim, yahut senelerce gideceğim." Bu ifadede de bir mucize var. Çünkü Rieman uzay-zaman'ında (Evrenimizin doğası budur) verilen bir noktadan bir doğruya HİÇBİR paralel çizilemez. Bildiğiniz üzere bu paralel eninde sonunda birbirini keser.

Riemann uzay-zamanda küre kapalı bir yüzeydir ama, aynı zamanda bir ekvator turundan sonra sonsuz tur daha atabilirsiniz. Bu da o modeli "Sonsuz" yapar. İşte bu Riemann olgusuyla aynı biçimde "İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim, yahut senelerce gideceğim". Senelerce yani bir daha bir daha bir daha gideceğim. Bu ayet RİEMANN uzayını haber vermektedir. Riemann uzayı kitaplarımda da yer alıyordu. Böylece Kur'an'daki hiçbir ayetin öyle gelişigüzel olmadığını "AZ KELİMEYLE ÇOK ŞEY ANLATTIĞINI, özellikle de Alimlere M İ S A L dolarak sunulduğunu" aşağı yukarı hepimiz biliyoruz değil mi?

Şimdi 61.ayete geçelim.

61: İkisi, iki denizin birleştiği yere ulaşınca, balıklarını unutmuşlardı, balık bir delikten kayıp denizi boyladı.

Dikkat ediniz: "İKİSİ" sözünü hep aklınızda tutunuz. "İKİSİ" aklımızın ucunda bulunsun. İki denizin (AYRILACAĞI) birleştiği yere ulaştılar. ÖNCE Musa yürür SONRA deniz ayrılır. Buna nedensellik ilkesi (Causality) dediğimizi anımsıyoruz değil mi?

"İKİSİ", "İKİ DENİZ"  ve meşhur balık. Balığın öyküsünü hiç bilmiyoruz (Yani Kur'an tane tane indiği için, mesela bu ayetten sonraki ayet üç gün sonra geliyor). Bu ayetten şunu anlıyoruz: Bir olay OLMUY BİTMİŞ S O N U C U anlatılıyor. Örneğin ÖLDÜ diyoruz. Ama önce DOĞMASI gerekmez mi? Hele bir doğsun, erginleşsin, kendine benzer bir varlık bırakıp EN SONRA ölsün. O halde FİLM SONDAN BAŞA DOĞRU OYNUYOR Yani BALIK CANLI iyi ama daha Ö  N  C  E  ölmedi miydi? Şimdi Nasıl CANLANDI da iki kaya arasından DENİZİ boyladı..? Çünkü zaman ters çalışıyordu.

Hatırlarsanız, daha önce bu konuyu anlatırken. Bir balığın yakalanmasını filme kaydetmiştik. Oltaya yakalandı-Çırpında-Öldü-Erzak çantamıza girdi. Bu evreleri filme/videoya çektik. Burada daha balığın bu öyküsünü bilmiyoruz. Yani NEDEN'i anlatılmadan SONUCA gidilmiş. Birden sonucu anlatılıyor. Sonuç da şu: Balık CANLANDI. PEKİ NEDENİ neydi? ÖLÜYDÜ EVET, artık film ters oynuyor bunu hissettiniz mi?

61: Her ikisi, iki denizin birleştiği yere varınca balıklarını unuttular. Balık, denizde bir yol tutup gitmişti.

Dikkat ettiniz mi olay ters sarıyor. Özellikle "UNUTTULAR" balıklarını unuttular derken bu UNUTMAK neyin nesi? Şöyle açımsayalım:

Bugünkü Chat konusunu biz biliyoruz. Şu anı yaşıyoruz çünkü. Ama eğer ZAMAN oku TERS dönseydi. Yani yarın DÜN olsaydı, bu chat metnini UNUTMUŞ olmayacak mıydık? Şimdi zaman tersine çalışınca olaylar da tersine gitmeye başlayacak.

62: (Buluşma yerlerini) geçip gittiklerinde Musa genç adamına: Kuşluk yemeğimizi getir bize. Hakikaten şu yolculuğumuz yüzünden başımıza (epeyce) sıkıntı geldi, dedi.

Yine Alimlere misal olarak şu kelimelere dikkat: "UNUTTUKLARI" noktadan uzaklaşıyorlar (Yani balığın canlı olarak denize kaydığı dakik noktadan). Musa "HEM BALIĞIN CANLANDIĞINI" görüyor fakat zaman tersindiğinden "UNUTUYOR”. Sonra zaman bir daha ileri akıyor. Musa diyor ki: "KUŞLUK (Duha) yemeğimizi getir. Yol yorgunluğundan acıktık”. Şimdi bir şeye daha dikkat:

ÖĞLE yemeğine rezerve edilmiş balığı (Tahminen 13.00 cıvarında yenecek idi) öğleden önce yani Sina için 09.45 cıvarında yiyorlar. BİR ŞEY  TERS   değil mi?Onların zamanda 13.00'den 10.00'a geri gittiklerini dolayısıyla ÖĞLENLEYİN (13 cıvarında) canlanıp da denize kaçan balığın 11.00 cıvarında yenilmesi gerektiğini düşünüyorlar. Çünkü kuşluk vaktinde balık diri değildi. Öğle vaktinde dirilmişti ama saatler ters çalışınca balığın canlandığını UNUTTULAR gördüklerini anımsamadılar. Bu neden böyle oldu? Zaman neden tersine döndü ve ne kadar tersindi? Bunun yanıtını da izleyen ayet verecek:

63: O da: "Bak sen! Kayalığa vardığımızda balığı unutmustum. Bana onu hatırlamamı unutturan ancak şeytandır. Balık şaşılacak şekilde denizde yolunu tutup gitmiş" dedi.

Evet yanıt şurada "ŞEYTAN UNUTTURDU". Şeytanın zamanının nasıl aktığını yazmıştım değil mi? Şeytan nasıl "UNUTTURUR"? Bu Kur'an da beş-altı ayette geçer "Şeytan unutturdu" diye... Sizce nasıl bir unutturma mekanizması? Yani şeytan'ın zamanına "Geriye" doğru birlikte akmaktalar. Orada o özel gün ve anda CPT'nin tüm T simetrileri birden işbaşında.

1. Zaman ileri akarken,

2. Geri de aktı.

3. Ama hep geri akmadı. Yani bir ileri bir geri aktı.

Dolayısıyla orada uzay-zaman burulması oldu. Orada Zülküarneyn (İki zaman, iki kuşak sahibi'nin KARNEYN kirişi de oluştu. Tüm simetriler birbirine girdi. Zülkarneyn zamanı demek, İKİ zaman demek. Öyleyse denizin YARILDIĞI bir an var bir de YARILMADIĞI... İki deniz kavuşmadan önce yarılmışlardı. Bu "Musa'nın gelecekte geçtiği deniz" idi. Nasıl ki Zülkarneyn "Geçmişte Yecüc ve Mecüc'ü bir SEDD arkasına kavuşamaz biçimde hapsetmişti. Ancak gelecekte iki SEDD birbirine kavuşacak ve Yecüc Mecüc ile BİR ZAMANLI (Eş-Anlı, senkronize) olacağız. İşte burada ayet bir şeyi daha haber veriyor. "İKİ ZAMANLI" bir olgu var. Gelecekte (Yecüc Mecüc çıkacak gibi=Gelecekte deniz buradan yarılacak" haber veriliyor. Deniz yarıldı ancak zaman geriye çalıştı ve Musa geleceğini doğal olarak unuttu ama o balık bunu hatırlattı. O ayırmadı, denizin doğasıydı bu.

Keban barajı yapılmadan önce o topraklar büyük bir göl altında mıydı? Bugün GAP baraj gölü Van Gölü’nden daha büyük olduğundan eskiden Türkiye'nin en büyük gölü derken, VAN sonra da Tuz gölü falan derdik. Şimdi Birinci Baraj gölü ikinci Van Gölü... GAP öncesine zamanda geriye gidersek şunu görürüz. O bölgede Murat ırmağı akmakta, Van ise en büyük göl. Sonra zaman bir daha ileri akarsa söyleyeceğimiz tepki cümlesi şudur: "Tüh be nasıl unuttum, GAP'ın en büyük göl olduğunu?"

“Her ayetin 7 anlamı vardır" üzerinden, şu anda ilk mealini veriyorum.Yani (Kendimi reklam etmiş gibi olmayayım ama=daha BİRİNCİ anlamı veriyoruz.

Şeytan unutturmuyor. Sadece zamanın akma yönündeki mecburi şelaleden geri gidiyorlar. Bu konu irdelenince (ikinci anlam olarak Ekminezis=Hipnoz altında geçmiş zamanları hatırlama, Şeytan işgaliyle unutma-anımsama) ve üçüncü meal olarak da aynı ayetin "REENKARNASYON" aldatmacası olan UNUTTURMA bölümüne burada girersek, yarına biteriz uykusuzluktan. Şeytanın aldatmacası içinde "Ekminezi" üçüncü anlamda "Reenkarnasyon" dördüncü anlamda MEAL veriyor.

Merak etmeyin 7 anlamı da bende sabit var. Arada bir belki altıya iniyor olabilir o da benim acizliğimden (Rerk körleri kırmızı ve yelişi birbirine karıştır ya) Renk körü gibi düşünebilirsiniz arada bir bilmediklerimi... (Elmalılı dahil diğerlerinin tevilleri SIFIRINCI anlamdır. Yani düz mantık ile düz yazıp genişletmektir).

64: Musa: "İstedigimiz zaten buydu" dedi. Hemen geldikleri yoldan izleri uzerinde geri donduler.

"Evet ANIMSAMA anında yani "Geriye dönen zaman" daha sonra yeniden "İleriye dönmüş" oluyor. Bu durumda bir şey çok önemli: "İzlerinin üzerine" GERİ dönüyorlar. Bu yanlışlıkla uykuya kalıp da otobüsten inemeyen yolcunun durumu gibi. Uyanınca bu kez başka bir vasıta bulup "GERİ dönüyor" ya da biz buna "Uzayın yürütülmesi" de diyoruz. Böylece Musa'nın beklediği ünlü işaret yani "BALIĞIN gittiği" o bölgede GELECEKTE ümmetini geçireceği YERİN TANIMI var. İstenen alamet buydu. Bu yüzden "Zamanları şeytanın osilasyonik zamanına doğru paralelellendi."

65. Bu arada ikisi katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve kendisine ilim öğrettiğimiz kullarımızdan birini buldular.

İKİSİ yani Musa ve Yuşa birini buldular ki, o Allah'tan bir rahmet (Yağmur gibi indirilmiş, zenginlik gibi Alllah'tan verilmiş) ve aynı anda "Yukarı çıkıp Allah'ın yakasına-haşa-sarılarak ilimi kendisi almış bir kul buldular. Ayet diyor ki kullarımızdan bir kul. Bu büyük bir şereftir. "İSMİ ZİKREDİLMİYOR"  ama İKİ KEZ KUL. Nasıl ki Hz. İbrahim TEK DOST, nasıl ki Hz. İdris İLK ALİM. Hızır ise hem İbrahim gibi Rahmeti hem de İdris gibi ilmi ikisini birden alıyor. DUBLE bir üstünlük kullarımızdan bir kul demek:

İbrahim (Çünkü RAHMET diyor ayette) ve İDRİS (Çünkü İLİM diyor ayette. Hem de ilmi Ledünni diyerek, Allah'ın Alimliğine haşa-ortak olacak kadar büyük bir ilim adı ayette LEDÜN diye geçiyor (Arapça bilenleriniz bu büyük cümleyi göreceklerdir). Kısacası orada Rahmet misaliyle İbrahim, ilim misaliyle İdris. İKİSİNİN İLMİ VE RAHMETİ var. Yani ikisinden üstü kapalı söz ediliyor. Misal olarak verilen RAHMET+İLİM=İbrahim+İdris=HIZIR'dır. Allah zenginliği dilediğine verir=İndirir. Ama ilmi İSTEYEN "YUKARI ÇIKAR" ve ALLAH'IN KATINDAN SÖKE SÖKE alır. Hz. İbrahim söke söke peygamberliği ve Allah dostluğunu (Halilullah ve  HalilürRahman) almadı mı? İdris de öyle... İlk alim olduğu için peygamberlik doğal olarak geldi. Hızır ise tıpkı İdris gibi "Yüce bir makama" gitmek durumundaydı (Hz. İdris ölmemiştir, ölüm tattırılmış ve öldürülmeden yüce bir makama alınmıştır). İdris enterne edilmişti. Çünkü sermayesi Alim oluşuydu. Hz. İbrahim ise ölümlüydü. Hızır ise HER İKİSİYDİ. Rahmani tarafı ölümlü, ilmi tarafı ise İdris as. gibi ÖLÜMSÜZ idi. İkisinin ortalaması ise "Uzun bir süre zamanda kalmak" idi hızırın zamanı. Zamanın efendisi ya da DEHR'in sahibi (Allah Hızır'ın zamanı olan DEHR CPT'sine Kur'an'da ayette yemin etmektedir).

Musa'da ise her şeye rağmen, o mübarek Tevrat'ın orijinalini almasına, Tur dağında ve Tuwa vadisinde kutsanmasına rağmen İbrahim ve İdris'in hele hele Her ikisini birden bünyesinde toplamış dolan  (Bünyesine katmış, birleştirmiş anlamında yazdım) Hızır'ı özel bir statüde tutuyordu. Hızır'a Levhi Mahfuz'a (Kozmik bilgisayara) bakma haktkı verilmişti. Oysa Cebrail'e bu hak verilmemişti. Levhi Mahfuz’dan Kur'an Sidre'ye iner. Oradan da Cebrail alıp dünyaya getirirdi. Hızır doğrudan Levhi Mahfuz’la muhatap olduğundan oradaki her bir varlığın ayrıntısı biliyordu. Bunlar ayet değildir. Ayrıntıdır.

Hızır ilmi kendi almıştır. Kimse vermemiştir. Allah sadece "Rabbi Zıdni İlmi" derseniz, kendi adı olan El-ALİM'in Rahmaniyetini o kuluna akıtıyor. Yani bedava bir ilim gelmiyor. Ermiş falan olmuyorsunuz. Yine çalışacak, araştıracaksınız, hakedince geliyor o ilim...

Ne tuhaftır ki, büyük buluşlar hep bir rüya ürünüdür. Rutherford o ana kadar hiç bir şey bilinmeyen atomu bir güneş sistemi olarak rüyasında gördü. Murray Gell-Mann'da kuarkları rüyasında gördü. Weinberg bozonları (w ve Z) rüyasında gördü.

Hem ne rüya... Weinberg bizden olabilir. Gel-Mann değil ama onun akıl hocası Zweig bizden. Kuşkusuz herşeyi yapan ve yaptıran Allah'tır. Ondan gayrısı boş. Ne Hızır umurumda olur, NE MEVLANA HALİDİ BAĞDADİ NE DE BEN KENDİ UMURUMA GELMEM. Herşeyi yapan ve yahtırtan Allah'tır. Bunun dışında Hızır şu bu hatta Resulullah'tan bile şefaat dilenen maalesef şirktedir. Allah'tan isteyeceğiz. Ne kadar büyük bir kul olursa olsun Hızır, İbrahim, İdris ve her salikh kul... Kimse kutsal değildir. Beşerdir şaşardır. İnsandır, kusurludur. Hiç kimseyi Allah'a ortak koşmamak, hiç kimseyi yüceltmemek gerekir. Bunlar olmasın diye Allah çoğunlukla çok sevdiği kullarını (Melekler de kullarıdır) ismen yazmayıp gizler. Allah melekleri için "Onlar onurlu kullarımdır" der.

Hatırlarsanız Azrail'in adını ve Hızır'ın adını Kur'an'da bulamamıştık. Bir de Cebrail diye bir tek isim bile yoktu. Mesela kiramen katibin derken Kiramen "Allah'ın keremine, ikramına direk erişmiş" ve Katibiyn=İKİ KATİP demek.

1