EUZU BİLLAH-BİSMİLLAH
SELAM&SELAM

" Hz. Musa-Hz. Hızır Buluşması "
     Hz. Hızır her çağın insanıdır. O (Allah'ın emrinden hiç
çıkmamaca) öldürebilir. Dileseydi, o çocuğu Musa'ya da öldürtmeyi
azmettirebilirdi ama kendisi öldürdü. Böylece daha önce katil olan
Hz. Musa'yı "İsmet sıfatı gereği" günahsız kıldı. Biliyorsunuz ki,
Hz. Musa cinayet işlemişti, bir katildi. O zaman geliniz, Kehf suresi
83'e kadar olan Hz. Musa öyküsünü tek tek yazalım:
60 : Musa genç arkadaşına (Yuşa'ya): "İki denizin birleştiği yere
ulaşmaya, ya da yıllarca yürümeye kararlıyım" demişti.
Konu "Musa'nın katilliğinin aklanması". Evet Musa bir çok nedenden
dolayı "O birini" bulmak zorundaydı. İlki "Katildi ve aklanması
gerekiyordu". Yani zaman üzerinde oynayarak, bir insan "Hiç
öldürmemiş" de olabilir. İkincisi Hz. Musa, "Gelecekte" kavmi olan
israil oğullarını hassas bir ölçümle "DENİZİN" neresinin yarılacağını
bulmak için "Hızır" ı arıyordu. Üçüncü olarak, Musa ümmiydi ve "İlim"
ile bu tarafını telafi etmek durumundaydı. Musa, yanına "Referans,
gösterge ve yardımcısı olarak YUŞA'YI SEÇTİ".
Yuşa seçilmiştir. Çünkü, Ahit sandığına/Tabutüssekine'ye dokunma
(Topraklama) yetkisi olan Levililer kabilesindendi. 17 Yaşında
olmasına rağmen Ahit sandığını taşıyabiliyordu. Dokunabiliyordu.
Tabutüssekine bir ara devrilir gibi olmuştu. Ne var ki, işgüzarlık
yaparak onu tutmaya çalışan "Başka kabile insanları" tuz sütunu gibi
bir anda kristalize olarak bedelini ödediler. Musa ve Yuşa bu
bilinçle birlikte yolca çıktılar. Kesinlikle İKİSİ DE ÖLMEYECEKTİ.
Öldürülmeyeceklerdi. İkisinin de bir güvencesi vardı: DEHR yani
zamanın kullanılması sigortası... O yüzden iki kişi yola çıktılar.
Musa biliyordu ki, bu olayın ardından, ümmetiyle birlikte "Denizi"
geçeceklerdi. Deniz belli: Sina üçgeninin Süveyş ve Akabe körfezleri
var. Musa ve İsrailoğulları, bu olaydan az bir zaman sonra "DENİZ"in
yarılacağını biliyorlardı. Ama nerede? Hangi koordinatlarda?
Musa'nın amacı belli bunu anladık. "Durup dinlenmeyeceğim" demiyor.
Bilim açısından konuşalım:Riemann bir uzaydan söz ediliyor. Çünkü bir
uzaya eşlik eden dördüncü boyut ZAMAN zaptedilecek. Musa diyor
ki, "Ekvatoral olarak, aynı noktayı bulana kadar kaç tur atmam
gerekirse atacağım". Çıkış noktam ise "İki denizin birleştiği" yer.
Yani bunun tersine "İLERİDE İKİ DENİZİN AYRILACAĞI YER" demek
istiyor. Böylece Musa Bize Uzayın Lobatçevski koordinatlarını değil,
Yerkürenin RİEMANN kordinatları vermiş oluyor. Uzay semer tipidir ama
burada istisnai olarak "Riemann" yani TÜMSEK uzay tüpü veriliyor. O
halde bu tür bir uzaya eşlik edecek olan zaman da ÇOK ÇOK ÇOOOOOK
ÖZEL olmalıdır.
Hedef belli iki denizin (Akdeniz ile kızıldenizin) birleştiği
Süveyş'ten, karşı kıyıdaki Sina yarımadasına geçilecektir. Durup
dinlenmeden, ekvator turu atarak gerekirse yıllarca bu işi yapacaktır
Musa... Musa bir "İşaret" ya da "Alamet" bekliyordu. Tabutüssekine
de "Hükümdarlığın bir alameti değil miydi?" O da AYRIK BİR ÖZEL
ZAMANDA Musa'ya verilmemiş miydi? Musa "İşaret, alamet"
beklemekteydi. Bu işareti bulana kadar başıboş fakat sabit bir
güzergahta böyle yürüyecekti.
Şimdi 61. ayet:
61: İkisi de denizin birleştiği yere ulaştıklarında, balıklarını
unutmuşlardı. Balık bir delikten kayıp denize ulaşıp yüzdü.
Ayete dikkat ederseniz, "Bir balıktan söz ediyor" iyi de SONUCUNDAN
söz ediyor. Halbuki önce "NEDENİNİ" yazması gerekmez miydi? Yani önce
bu balık şöyle şöyle yakalandı erzak çantamıza kondu, sonra da
canlandı gitti" demiyor (Örneğin madde varsa, antimadde de vardır.
İkisi aynı anda birlikte yaratılmışlardır. Biri olmasaydı diğeri
olmazdı). Bu olmazsa olmaz ilkesi nedeniyle doğrudan, nedeni es
geçerek SONUCU anlatıyor Allah'ımız.
Yani ZAMAN TERS DÖNMÜŞ BİLE anımsarsanız. Bilim için zamanın ileri
ve/veya geri akması iki türlü de BİR ve EŞİTTİR. ZAMAN (DEHR diye
geçer Kur'an'da, özel bir zamandır) TERSİNE DÖNMÜŞTÜR.
Dolayısıyla "Önce" taş atıp "SONRA" cam kırılmamış. Zaman tersine
dönünce, "Önce "CAM KIRILMIŞ" sonra da "TAŞ ATILMIŞ" oluyor... Bir
nedeni bir sonucun izlemesine NEDENSELLİK (Causality) ilkesi
demekteyiz. Bu bir Y A S A değildir. Bu bir İLKEDİR. Bilimde ilkeler
değil FAZLARI ÖNCELİKLEDİR ve KORUNMASI GEREKEN YASALARDIR. İlkeler
bir önkabuldür hepsi bu...
Şimde bu veri tabanında, Kur'an'da ALLAH'IN konunun "SONUCUNU"
söylediğini daha "NEDENİ" açıklamadığını anlıyoruz (Zaten Musa as.nın
da başı bu yüzden çok derde girecek). Şimdi Eğer NEDEN'i başa alarak
düşünürseniz:
1. İleride yemek için yakaladıkları bir BALIK, Allah'ın mucizesi
gereği, ölü iken dirildi ve kendini suya attı (Bu kolay yoldur, Böyle
düşünmek mucizeleri bir çırpıda açıklar ve bilim yapmak zahmetiniz
ortadan kalkar. Allah yaptı öyle oldu der ve yakayı sıyırırız).
Bu ucuz yolu bırakalım ve ikinci şıkka bakalım:
2. EĞER SONUCU ÖNE ALIRSANIZ. Şunu görürsünüz. Zaman tersine döndü.
Yani balığı yakaladığımız film ya da video kaydı DURDU, DONDU ve DAHA
SONRA G E R İ Y E doğru oynamaya başladı. Balığı şöyle yakalamıştık:
Mesela olta atmıştık. Ya da ağ falan... Balık can çekişti öldü. Azık
torbamıza yerleştirdik. Acıkınca bunu yiyeceğiz.
62. ayet:
62: Oradan uzaklaştıklarında, Musa yanındaki gence: "Yemeğimizi
çıkar, andolsun bu yolculuğumuzda yorgun düştük" dedi.
Böylece şunu anlıyoruz. Kızılldeniz ve Akdeniz'i ayıran ayrıca "Sina
yarımadasını Mısır'dan ayıran o çatala geldiler ama, upuzun bir kıyı
boyunca "NERESİ" sorusu var. Ayrıca "KİM?" ile buluşulacak? Başıboş
aylak-avare gezinirken saatler geçer. Kuşluk vakti olur (Saat 09.00-
10.00 arası Tam Sina 'da 10.16'dır). Dikkat ediniz ZAMAN ile ilgili
muazzam bilgiler veriliyor. O ayette "KUŞLUK" sözü var ama
TÜRKÇESİNDE atlanmış.
1. Neden Yuşa çok genç bir delikanlı?
2. Neden KUŞLUK VAKTİ (Duha) deniyor.
Bu iki sorunun yanıtını bilimsel olarak arayacağız.
Ayette KUŞLUK sözü var. Sırf o yüzden Yuşa'nın yaşının 16,6=17
olduğunu buldum. Evet bu bizim branch dediğimiz bir kahvaltı
biçimi... Duha=Kuşluk=Branch aynı kelimedir. Kuşluk ile Sabah güneş
doğması arası, karışık bir hesap biçiminden sonra bize Yuşa'nın
yaşının 16,33 olduğunu gösteriyor. O çok karışık hesap. Bir gün=bin
yıl diye giriyorsun işe...
…………………………………………………………………………………………………..
     Kehf 60: Musa genç arkadaşına (Yuşa'ya): "İki denizin birleştiği
yere ulaşmaya, ya da yıllarca yürümeye kararlıyım" demişti.
Uzay-zamanda iki denizin birleştiği yere nasıl gidilir. Demek ki "İki
deniz birleşiyorsa" birleşen bir şey "Ayrılmalı"dır da... Bu arada
iki yerde iki denizin birleşmesi olgusunu da inceleyelim. Her ayetin
7 anlamı var. (Kur'an NUR=Beyaz ışık ve içiçe 7 rengi=sebit mesani'si
olan tayfı var). 7 anlamdan yüzeysel olanı şöyle:
Akdeniz ve Kızıldeniz "Süveyş" bölgesinde birbirlerine ÇOK yakınlar.
Bu ayetteki iki tane iki denizden birincisi. İkinci olay ise PANAMA
KANALI haber veriliyor. Diyeceksiniz bunda ne var? Zaten biliyoruz.
Ama öyle değil! Kur'an bunu 622'lerde yazdıysa, Amerika kaç yılında
keşfedildi? 1498-622=? Evet 876 yıl önce KUR'AN "Amerika kıtasının
bulunacağını, sonra 1550'lerde Panama'nın bulunacağını ve oraya bir
KANAL açılacağını haber veriyor. Yani iki ayrı yerde iki ayrı deniz
birbirine salınmış neredeyse... Bu da Kur'an mucizelerinden biridir.
AMERİKA KITASINI DA HABER veriyor. 876 yıl önce...
Aslında çok önce de haber vermişti: Zülkarneyn'in BATI yolculuğu
Amerika kıtasına idiBir vakit Musa genç adamına demişti ki: "İki
denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim, yahut senelerce
gideceğim."
Genç Yuşa'nın 17 yaşında olduğunu söylemiştim. Bunun bir hesap sonucu
çıktığını anlatırken, konu cifir'e gelmişti. Cifir gibi sonsuz ötesi
ve digital (Bineer) setlere girmek anlamsızdı ama, konuya aşina
olduğumu göstermek için anlatmıştım. Bir de Remann uzayında ekvator
turu atılıp aynı noktaya gelineceğini anımsatmıştım. Uzay zamanın
Riemann uzayı olmasının anlamı şu: Uzay ve zaman birleşiktir. Aynı
değillerdir ama ikisi et-tırnak kardeşlerdir. Biri varsa öteki de ona
eşlik eder (Normalde).
Musa'nın amaçları vardı: Denizin nereden yarılacağını görmek
istiyordu, dakika olarak orayı belirlemek ve Beni İsrail'i oradan
geçirmek... Bir de Musa Katil idi... Bu günahın altında eziliyordu,
Allah her elçisine "Günahlarının İSMET sıfatı gereği
affedileceğini=GİDERİLECEĞİNİ bildiriyordu. Musa ayrıca "İLİM VE
RAHMET" öğrenmek için bir A L İ M arıyordu. Musa'nın bu buluşma için
de tam 7 nedeni vardı. Kalan nedenleri ayetlerin sonunda söyleyeceğim.
Musa şunu da biliyordu: Normalde bir arama biçimi değildi. "Uzay-
Zaman" aberasyonları olacağını anlamıştı. "İki denizin birleştiği
yere ulaşıncaya kadar gideceğim, yahut senelerce gideceğim." Bu
ifadede de bir mucize var. Çünkü Rieman uzay-zaman'ında (Evrenimizin
doğası budur) verilen bir noktadan bir doğruya HİÇBİR paralel
çizilemez. Bildiğiniz üzere bu paralel eninde sonunda birbirini
keser.
Riemann uzay-zamanda küre kapalı bir yüzeydir ama, aynı zamanda bir
ekvator turundan sonra sonsuz tur daha atabilirsiniz. Bu da o
modeli "Sonsuz" yapar. İşte bu Riemann olgusuyla aynı biçimde "İki
denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim, yahut senelerce
gideceğim". Senelerce yani bir daha bir daha bir daha gideceğim. Bu
ayet RİEMANN uzayını haber vermektedir. Riemann uzayı kitaplarımda da
yer alıyordu. Böylece Kur'an'daki hiçbir ayetin öyle gelişigüzel
olmadığını "AZ KELİMEYLE ÇOK ŞEY ANLATTIĞINI, özellikle de Alimlere M
İ S A L dolarak sunulduğunu" aşağı yukarı hepimiz biliyoruz değil mi?
Şimdi 61.ayete geçelim.
61: İkisi, iki denizin birleştiği yere ulaşınca, balıklarını
unutmuşlardı, balık bir delikten kayıp denizi boyladı.
Dikkat ediniz: "İKİSİ" sözünü hep aklınızda tutunuz. "İKİSİ"
aklımızın ucunda bulunsun. İki denizin (AYRILACAĞI) birleştiği yere
ulaştılar. ÖNCE Musa yürür SONRA deniz ayrılır. Buna nedensellik
ilkesi (Causality) dediğimizi anımsıyoruz değil mi?
"İKİSİ", "İKİ DENİZ"  ve meşhur balık. Balığın öyküsünü hiç
bilmiyoruz (Yani Kur'an tane tane indiği için, mesela bu ayetten
sonraki ayet üç gün sonra geliyor). Bu ayetten şunu anlıyoruz: Bir
olay OLMUY BİTMİŞ S O N U C U anlatılıyor. Örneğin ÖLDÜ diyoruz. Ama
önce DOĞMASI gerekmez mi? Hele bir doğsun, erginleşsin, kendine
benzer bir varlık bırakıp EN SONRA ölsün. O halde FİLM SONDAN BAŞA
DOĞRU OYNUYOR Yani BALIK CANLI iyi ama daha Ö  N  C  E  ölmedi miydi?
Şimdi Nasıl CANLANDI da iki kaya arasından DENİZİ boyladı..? Çünkü
zaman ters çalışıyordu.
Hatırlarsanız, daha önce bu konuyu anlatırken. Bir balığın
yakalanmasını filme kaydetmiştik. Oltaya yakalandı-Çırpında-Öldü-
Erzak çantamıza girdi. Bu evreleri filme/videoya çektik. Burada daha
balığın bu öyküsünü bilmiyoruz. Yani NEDEN'i anlatılmadan SONUCA
gidilmiş. Birden sonucu anlatılıyor. Sonuç da şu: Balık CANLANDI.
PEKİ NEDENİ neydi? ÖLÜYDÜ EVET, artık film ters oynuyor bunu
hissettiniz mi?
61: Her ikisi, iki denizin birleştiği yere varınca balıklarını
unuttular. Balık, denizde bir yol tutup gitmişti.
Dikkat ettiniz mi olay ters sarıyor. Özellikle "UNUTTULAR"
balıklarını unuttular derken bu UNUTMAK neyin nesi? Şöyle
açımsayalım:
Bugünkü Chat konusunu biz biliyoruz. Şu anı yaşıyoruz çünkü. Ama eğer
ZAMAN oku TERS dönseydi. Yani yarın DÜN olsaydı, bu chat metnini
UNUTMUŞ olmayacak mıydık? Şimdi zaman tersine çalışınca olaylar da
tersine gitmeye başlayacak.
62: (Buluşma yerlerini) geçip gittiklerinde Musa genç adamına: Kuşluk
yemeğimizi getir bize. Hakikaten şu yolculuğumuz yüzünden başımıza
(epeyce) sıkıntı geldi, dedi.
Yine Alimlere misal olarak şu kelimelere dikkat: "UNUTTUKLARI"
noktadan uzaklaşıyorlar (Yani balığın canlı olarak denize kaydığı
dakik noktadan). Musa "HEM BALIĞIN CANLANDIĞINI" görüyor fakat zaman
tersindiğinden "UNUTUYOR". Sonra zaman bir daha ileri akıyor. Musa
diyor ki: "KUŞLUK (Duha) yemeğimizi getir. Yol yorgunluğundan
acıktık". Şimdi bir şeye daha dikkat:
ÖĞLE yemeğine rezerve edilmiş balığı (Tahminen 13.00 cıvarında
yenecek idi) öğleden önce yani Sina için 09.45 cıvarında yiyorlar.
BİR ŞEY  TERS   değil mi?Onların zamanda 13.00'den 10.00'a geri
gittiklerini dolayısıyla ÖĞLENLEYİN (13 cıvarında) canlanıp da denize
kaçan balığın 11.00 cıvarında yenilmesi gerektiğini düşünüyorlar.
Çünkü kuşluk vaktinde balık diri değildi. Öğle vaktinde dirilmişti
ama saatler ters çalışınca balığın canlandığını UNUTTULAR
gördüklerini anımsamadılar. Bu neden böyle oldu? Zaman neden tersine
döndü ve ne kadar tersindi? Bunun yanıtını da izleyen ayet verecek:
63: O da: "Bak sen! Kayalığa vardığımızda balığı unutmustum. Bana onu
hatırlamamı unutturan ancak şeytandır. Balık şaşılacak şekilde
denizde yolunu tutup gitmiş" dedi.
Evet yanıt şurada "ŞEYTAN UNUTTURDU". Şeytanın zamanının nasıl
aktığını yazmıştım değil mi? Şeytan nasıl "UNUTTURUR"? Bu Kur'an da
beş-altı ayette geçer "Şeytan unutturdu" diye... Sizce nasıl bir
unutturma mekanizması? Yani şeytan'ın zamanına "Geriye" doğru
birlikte akmaktalar. Orada o özel gün ve anda CPT'nin tüm T
simetrileri birden işbaşında.
1. Zaman ileri akarken,
2. Geri de aktı.
3. Ama hep geri akmadı. Yani bir ileri bir geri aktı.
Dolayısıyla orada uzay-zaman burulması oldu. Orada Zülküarneyn (İki
zaman, iki kuşak sahibi'nin KARNEYN kirişi de oluştu. Tüm simetriler
birbirine girdi. Zülkarneyn zamanı demek, İKİ zaman demek. Öyleyse
denizin YARILDIĞI bir an var bir de YARILMADIĞI... İki deniz
kavuşmadan önce yarılmışlardı. Bu "Musa'nın gelecekte geçtiği deniz"
idi. Nasıl ki Zülkarneyn "Geçmişte Yecüc ve Mecüc'ü bir SEDD arkasına
kavuşamaz biçimde hapsetmişti. Ancak gelecekte iki SEDD birbirine
kavuşacak ve Yecüc Mecüc ile BİR ZAMANLI (Eş-Anlı, senkronize)
olacağız. İşte burada ayet bir şeyi daha haber veriyor. "İKİ ZAMANLI"
bir olgu var. Gelecekte (Yecüc Mecüc çıkacak gibi=Gelecekte deniz
buradan yarılacak" haber veriliyor. Deniz yarıldı ancak zaman geriye
çalıştı ve Musa geleceğini doğal olarak unuttu ama o balık bunu
hatırlattı. O ayırmadı, denizin doğasıydı bu.
Keban barajı yapılmadan önce o topraklar büyük bir göl altında mıydı?
Bugün GAP baraj gölü Van Gölü'nden daha büyük olduğundan eskiden
Türkiye'nin en büyük gölü derken, VAN sonra da Tuz gölü falan derdik.
Şimdi Birinci Baraj gölü ikinci Van Gölü... GAP öncesine zamanda
geriye gidersek şunu görürüz. O bölgede Murat ırmağı akmakta, Van ise
en büyük göl. Sonra zaman bir daha ileri akarsa söyleyeceğimiz tepki
cümlesi şudur: "Tüh be nasıl unuttum, GAP'ın en büyük göl olduğunu?"
"Her ayetin 7 anlamı vardır" üzerinden, şu anda ilk mealini
veriyorum.Yani (Kendimi reklam etmiş gibi olmayayım ama=daha BİRİNCİ
anlamı veriyoruz.
Şeytan unutturmuyor. Sadece zamanın akma yönündeki mecburi şelaleden
geri gidiyorlar. Bu konu irdelenince (ikinci anlam olarak
Ekminezis=Hipnoz altında geçmiş zamanları hatırlama, Şeytan işgaliyle
unutma-anımsama) ve üçüncü meal olarak da aynı ayetin "REENKARNASYON"
aldatmacası olan UNUTTURMA bölümüne burada girersek, yarına biteriz
uykusuzluktan. Şeytanın aldatmacası içinde "Ekminezi" üçüncü
anlamda "Reenkarnasyon" dördüncü anlamda MEAL veriyor.
64: Musa: "İstedigimiz zaten buydu" dedi. Hemen geldikleri yoldan
izleri uzerinde geri donduler.
"Evet ANIMSAMA anında yani "Geriye dönen zaman" daha sonra
yeniden "İleriye dönmüş" oluyor. Bu durumda bir şey çok
önemli: "İzlerinin üzerine" GERİ dönüyorlar. Bu yanlışlıkla uykuya
kalıp da otobüsten inemeyen yolcunun durumu gibi. Uyanınca bu kez
başka bir vasıta bulup "GERİ dönüyor" ya da biz buna "Uzayın
yürütülmesi" de diyoruz. Böylece Musa'nın beklediği ünlü işaret
yani "BALIĞIN gittiği" o bölgede GELECEKTE ümmetini geçireceği YERİN
TANIMI var. İstenen alamet buydu. Bu yüzden "Zamanları şeytanın
osilasyonik zamanına doğru paralelellendi."
65. Bu arada ikisi katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve
kendisine ilim öğrettiğimiz kullarımızdan birini buldular.
İKİSİ yani Musa ve Yuşa birini buldular ki, o Allah'tan bir rahmet
(Yağmur gibi indirilmiş, zenginlik gibi Alllah'tan verilmiş) ve aynı
anda "Yukarı çıkıp Allah'ın yakasına-haşa-sarılarak ilimi kendisi
almış bir kul buldular. Ayet diyor ki kullarımızdan bir kul. Bu büyük
bir şereftir. "İSMİ ZİKREDİLMİYOR"  ama İKİ KEZ KUL. Nasıl ki Hz.
İbrahim TEK DOST, nasıl ki Hz. İdris İLK ALİM. Hızır ise hem İbrahim
gibi Rahmeti hem de İdris gibi ilmi ikisini birden alıyor. DUBLE bir
üstünlük kullarımızdan bir kul demek:
İbrahim (Çünkü RAHMET diyor ayette) ve İDRİS (Çünkü İLİM diyor
ayette. Hem de ilmi Ledünni diyerek.Kısacası orada Rahmet misaliyle
İbrahim, ilim misaliyle İdris. İKİSİNİN İLMİ VE RAHMETİ var. Yani
ikisinden üstü kapalı söz ediliyor. Misal olarak verilen
RAHMET+İLİM=İbrahim+İdris=HIZIR'dır. Allah zenginliği dilediğine
verir=İndirir. Ama ilmi İSTEYEN "YUKARI ÇIKAR" ve ALLAH'IN KATINDAN
alır. Hz. İbrahim peygamberliği ve Allah dostluğunu (Halilullah ve 
HalilürRahman) almadı mı? İdris de öyle... İlk alim olduğu için
peygamberlik doğal olarak geldi. Hızır ise tıpkı İdris gibi "Yüce bir
makama" gitmek durumundaydı (Hz. İdris ölmemiştir, ölüm tattırılmış
ve öldürülmeden yüce bir makama alınmıştır). İdris enterne edilmişti.
Çünkü sermayesi Alim oluşuydu. Hz. İbrahim ise ölümlüydü. Hızır ise
HER İKİSİYDİ. Rahmani tarafı ölümlü, ilmi tarafı ise İdris as. gibi
ÖLÜMSÜZ idi. İkisinin ortalaması ise "Uzun bir süre zamanda kalmak"
idi hızırın zamanı. Zamanın efendisi ya da DEHR'in sahibi (Allah
Hızır'ın zamanı olan DEHR CPT'sine Kur'an'da ayette yemin
etmektedir).
Musa'da ise her şeye rağmen, o mübarek Tevrat'ın orijinalini
almasına, Tur dağında ve Tuwa vadisinde kutsanmasına rağmen İbrahim
ve İdris'in hele hele Her ikisini birden bünyesinde toplamış dolan 
(Bünyesine katmış, birleştirmiş anlamında yazdım) Hızır'ı özel bir
statüde tutuyordu. Hızır'a Levhi Mahfuz'a (Kozmik bilgisayara) bakma
haktkı verilmişti. Oysa Cebrail'e bu hak verilmemişti. Levhi
Mahfuz'dan Kur'an Sidre'ye iner. Oradan da Cebrail alıp dünyaya
getirirdi. Hızır doğrudan Levhi Mahfuz'la muhatap olduğundan oradaki
her bir varlığın ayrıntısı biliyordu. Bunlar ayet değildir.
Ayrıntıdır.
Hızır ilmi kendi almıştır. Kimse vermemiştir. Allah sadece "Rabbi
Zıdni İlmi" derseniz, kendi adı olan El-ALİM'in Rahmaniyetini o
kuluna akıtıyor. Yani bedava bir ilim gelmiyor. Ermiş falan
olmuyorsunuz. Yine çalışacak, araştıracaksınız, hakedince geliyor o
ilim...
Ne tuhaftır ki, büyük buluşlar hep bir rüya ürünüdür. Rutherford o
ana kadar hiç bir şey bilinmeyen atomu bir güneş sistemi olarak
rüyasında gördü. Murray Gell-Mann'da kuarkları rüyasında gördü.
Weinberg bozonları (w ve Z) rüyasında gördü.
Hem ne rüya... Hatırlarsanız Azrail'in adını ve Hızır'ın adını
Kur'an'da bulamamıştık. Bir de Cebrail diye bir tek isim bile yoktu.
Mesela kiramen katibin derken Kiramen "Allah'ın keremine, ikramına
direk erişmiş" ve Katibiyn=İKİ KATİP demek.
………………………………………………………………………………………………….
 

1