3-----------------

“Camiler”

Tevbe 107. Bir de şunlar var: Tutup bir mescit yapmışlardır: Zarar vermek için, nankörlük için, inananları fırkalara bölmek için, daha önceden Allah ve resulüyle savaşmış kişiye gözetleme yeri kurmak için. "İyilik ve güzellikten başka bir şey istemiş değiliz!" diye gerile gerile yemin de edecekler. Allah şahittir ki, onlar kesinlikle yalancıdırlar.

Allah o camiyi YIKTIRDI. Kendi evini istimlak etti. Kiracıları kovdu böylece. VENHAR çok önemli, Allah'a borç vermek (Kurban kelimesiyle zerrece ilgisi yok). Allah'a ödünç verilenlerin biri de mütevazi/temiz ve işlevsel bir mesciddir. Eğer işlevi yerine orası bir fırka, hizb, parti, klik ve kulis merkezi olduysa, HEMEN yıkılmalıdır. Çünkü insanların KAHVEHANESİ haline gelmiştir. Allah'ın evi/mabedi değildir artık... Yeryüzünü bize mescid kılan yüzümüzü nereye çevirirsek orası kıblenizdir diyen Rabb’imizdir. Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Sevdirin nefret ettirmeyin, zora koşmayın, dini Allah'a HAS kılın (dine tapmayın, Allah'a tapın) diyen Allah'ımızdır...

“Domuzun Haram Olması”

Nasıl ki “Hımar”, eroin, morfin, afyon, kokain, tüm ilaçlar ve en sonunda da içki demekse, Hınzır da "İğrendiğin tüm etler"dir. Böcekten başla en sonunda domuz (7 anlamı olduğundan bu söylemle yazıyorum). Domuz kendi pisliğini yiyen yegane hayvandır (tavuklar pisliklerini gagalarlar ama içlerinden sindirilmemiş tane aramak için). Gaita ise şudur: ARTIK HİÇBİR ŞEYE YARAMAYAN HİÇ BİR BESİN DEĞERİ OLMAYAN posadır (bu yüzden Allah ona iğrenç bir koku vermiştir). Gaita ve idrar sadece üre asitleridir. Derişik yerine sulandırılmış asitlerdir (asit normallerini hatırlayınız). Domuz kendi pisliğini yediğinde, bu İKİNCİ KEZ AYRIŞTIRILAMAZ. Besin değildir ki sindirilsin, zehir değildir ki karaciğere gitsin). Domuz onu elektroliz bir yağ dokusu içinde tutar. Yani hücre kofulları niyetine kendinden yağ dokusu içinde bloke eder. O eti yediğimizde üre asitlerinin her türlüsünü alırız (kağıdın iki kere yanmaması gibi). Üre asitleri mideye gttiği için gizli midemizde bekletilir (Bir insanın midesini alsanız da yaşar. Cerrahlar barsaktan aynı işi yapan bir mide dikebiliyorlar). Saframız pankreas/öd kesesi vb. diye bildiğimiz salgı merkezleri bu YAKILAMAYAN KAĞIDI nötralize etmek için VİTAMİNleri çağırırlar. Vitaminlerin biri hariç diğerleri ASİTTİR. Asit (örneğin skorbit asit gibi) vitaminler ve üre asidi olan tüm gaitalar kimyasal doğaları gereği reaksiyona girmezler.

Fakat bir istisna var: E vitamini asit olduğu halde, eğer bolca bulunduğu tahıl/hububat içinde, örneğin BUĞDAY un ve bulgur işlemlerinde halen ASİT gibi davrandığında ama pişirildiğinde (kızarmış mis gibi ekmek olduğunda) muğlak ASİT yapısını BAZA çeviriyor. Tek başına aside karşı koyuyor ve onu (dolayısıyla kendisini) nötralize ediyor ve E vitamini kaybı doğuyor. Ama Domuz da hallediliyor.

İyi ama E vitamini nedir? Cinsel istek ve sperm-yumurta sağlığı başta olmak üzere ZÜRRİYETİMİZİ idame ettiren TEK vitamin. Doğuda: Domuz yenmiyor, bol ekmek yeniyor. Batıda: Domuz çok yeniyor, ekmek çok az yeniyor. Böyle bir ters orantı var. Ekmek BİR NİMET...

1500 yılında Danimarka’nın Nüfusu 3 milyon idi, 2002 yılında 4 milyon. İsveç üç asırdır 7 milyon. İngiltere üç kuşaktır 55 milyon, Fransa 50 milyon yerinde sayıyor... Domuzu en çok tüketen millet İNGİLİZLER, nüfus artışını yabancılara ihale etmişler. Her dört erkekten biri HOMOSEKSÜEL İngiltere'de...  (resmi rakamlar). En çok intihar İsveç ve Skandinavya’da... Gerekçe sadece doygunluk değil, "Cinsel isteksizlik". Yani onu kendine TEK dünya eğlencesi görüyor ve gençliğin daha başında yitirince de mutsuz oluyor.  Dünyada kendi erkeğiyle en az evlenen kadın İsveç’tedir. Zaten Kuzeyli kadını kısırlaştıran da yine domuzun bizden E vitamini çalmasıdır.

Maide 3. Şunlar size haram kılınmıştır: Boğazlanmayarak ölmüş hayvanın eti, kan, domuz eti, üzerine Allah'tan başkasının adı anılmış, boğulmuş, vurulmuş, yuvarlanmış, süsülmüş, canı üzerineyken yetişip kestikleriniz müstesna olmak üzere canavar tarafından yırtılmış ve dikili adak taşları üzerinde boğazlanmış hayvanlar ve bir de fal oklarıyla kısmet paylaşmanız...

Evet leş kan, domuz eti.... diye başlıyor. Allah'tan başkası adına kesilen HELAL hayvanlar da HARAMdır. Allah adıyla ve 4 ayaklı olanlar (insan iki ayaklı sayılmıştır, kurban edilemez) kurumlaşmış (mezbaha gibi) olarak en kolay yoldan ve besmeleyle kesilecektir. Leşin hiç bir yararı yok, çünkü zehirlidir artık, kokmuştur. Kan ile idrar aynıdır. Kan bir tek şekilde içilir: Kandan anne adayı ve yeni anneler SÜT oluştururlar. Yani damla damla süt biçiminde süzer kadının süt bezleri olan sünger doku. Süt dışında kanın zerrece İÇİM olarak bir yararı yoktur. Ancak serum ve hemoglobin ya da her ikisi olarak DAMARDAN enjekte edilebilir. Boğulmuş derken de ayette "Kanın akmasının şart olduğu" bildiriliyor. Yani KAN içeride HAPİS kalmayacak. İşin vampirlikle ilgisi yok ama, kandaki bağışıklık sistemlerini ithal etmemeliyiz. Temiz kan sadece dalakta bulunur. Kemik ilikleri de temiz kanın materyalinin imal edildiği bir fabrikadır (kemikli yiyecekleri haşlama biçiminde ve iliklerini emmeniz tavsiye olunur). “Boğulmuş, vurulmuş, yuvarlanmış, süsülmüş”, bunların tümü yine leş kategorisine giriyor.

Allah ayrıntı veriyor ki insanlar bir "BOŞLUK" bulmasın. Çünkü ilk insanlar nereden bilecekler, etin koktuğunu yani bakteri ve virüs ürettiğini... Açlık bu kokmuş eti iğrenerek yiyor ve sonra enfeksiyon kapıyorlardı.

Acaba yediğimiz hayvanları besmele çekerek mi kesiyorlar? UMUYORUZ öyledir. Teyemmüm almayı bilmeyen bir KASAP acaba nasıl bir abdestle besmeleyle kesiyordur? Meçhul bunlar. Ama Türkiye'de Et ve Balık kurumu bu işi DİSİPLİN ile yapıyor bunu biliyoruz.

 

“İman”

İmanı neyimizle yapıyoruz? Üç vitesli hızımız ve içiçe üç fazımız var.

1.     İlki beden (ceset) iman etme yetisi yoktur.

2.     Nefis. Ya bedene dönüktür ya da öteki tarafa. Beden=Madde ile Nefis=Işık hızı.

3.     Ruh (Bilinç).

Meleklerin mesela ruhu var (takyon), fakat nefsi ve bedeni yok. Cinlerin ruhu var ve nefsi var fakat bedenleri yok. İnsanın ruhu, nefsi ve bedeni var. Dolayısıyla bizim imanımız ÇOK ÜSTTE ve ASIL iman oluyor. Yani en şerefli yaratık olan bizler, insanlar kuşkusuz müminlerin müminleriyiz. Eğer HANİF isen iki kez iman etmiş oluyorsun ki, ALLAH DOSTUSUNDUR. İnsan ÜÇ KEZ İMAN EDER. Üç bedeni birden. Cin'in ruh ve nefsi İKİ BEDEN, meleklerin ise ruhu var nefsi ve bedeni yok, TEK İMAN.

 

“Münafıklar”

Cehennem'in en kalabalık bölgesi MÜNAFIKLARLA doludur. Hutame ve ğayye ile veyl çukurları ise her katmanı geçen bir asansör boşluğudur. Oraya düşen karadelik tekilliğine düşmüş gibi olur (dönmeyen karadelik, bir insanı ya da bir deveyi iplik gibi çekerek inanılmaz bir azap oluşturur). Allah bizleri ikili oynamaktan, ikiyüzü olmaktan korusun. Maskeli balodur münafıkların yaptıkları... Ebu Süfyan ise babalarıdır...

“Teyemmüm”

Teyemmüm ile ilgili yazımı anlatmıştım. Ben pencerenin önünde çalışıyorum/yazıyorum, pencereyi açınca hemen orada doğal toz var. Niyet ediyorum ve teyemmüm alıyorum. Teyemmüm'de meshetmek (sıvamak) vardır. Niyet ettikten sonra dirseklere kadar meshedersin. Çorap (kadın çorabı dahil) meshedilir, her vakit ayak yıkaman gerekmez bilhassa soğukta ve dışarıda).

Hadis ile bu din yürümedi-yürümüyor, yürümeyecek. Teyemmüm ile ilgili TEK ayet var. Açın bakın ÇOK KOLAY. Üstelik daha önce de yazdım: İstersen çöpçü ol, teyemmüm ELBİSENİ ve bedenini TEMİZLİYOR (görünmez, ruhani temizlik).

Maide 6. ... Hasta yahut yolculuk halinde iseniz yahut biriniz tuvaletten gelmişse yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinizi ve ellerinizi ondan meshedin. Allah size zorluk çıkarmak istemiyor. Ancak sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor ki, şükredebilesiniz.

Eğer cinsel olarak abdestsiz isek bile teyemmüm denen joker bizi yıkanana kadar ANINDA abdestli kılıyor, suyun ısınmasını beklemeye falan hacet yok... Teyemmümü çok ama çok sık kullanın (Namaz abdesti üzerine alabilirsiniz, tuvaletten çıkınca alabilirsiniz ve sürekli abdestli olursunuz).

Şu ayet çok önemli: "Allah size zorluk çıkarmak istemiyor". Bizim Süfyaniler ise daha nasıl zorluklar çıkarırız diye günden güne şeriat mahkemelerinde yeni kanunlar çıkarıyorlar.  

“Gusül Abdesti”

Güsulsüz gezmek mümkün değildir, Haniflikte... Hemen teyemmüm alınır ve suya ve suyu kullanacak rahatlığa erişene kadar o gerçek bir abdest olarak sizi güsulsüz olmaktan kurtarır ve namaz da kılabilirsiniz onunla... Namaz abdesti üzerine toprakla teyemmüm alırsanız, ayrıca "boy abdesti" yerine de geçer. İçinize sinsin bunlar... Kimse güsulsuz gezmesin. Zaten hanımların peryodlarında da "abdestleri" kaybolmaz. Dilerlerse abdest alıp namaz kılarlar, dilerlerse kılmazlar. Yani boşaltım sistemi ve cinsel deşarj dışında "Boy abdesti" gerekmez.

Biraz anlatayım: Bizde paratonerler var... Bunlar "ter bezeleri" yanında bulunan tüylerimizdir. Ter içinde "Dipiezo yağ elektriği" bulunur. Tüylerimiz ise gerçekten bir paratonerdir. Yani elektrik fazlası iki türlü atılır: Ter bezleriyle (toksinler akü içindeki asit gibi elektrik üretirler) ve tüylerle... Temizlendiğimizde tüylerimiz dışarıya bir buçuk elektron volt kadar "elektrik" verirler. Bu vücudumuzu rahatlatır. Tersine, aspiration (gerek vücut sıcaklığını korumak, gerekse deri solunumu yoluyla oksijen transferi) sonucu "toksin ve yağ atıldığından" derimiz kendi toksininden etkilenir ve karaciğer bunlara karşı çok alerjiktir. Kaşıntı tutar insanı (Kaşınma mekanizmasından deri değil, karaciğer sorumludur). Mesela küçük fauna asalakları karaciğere alerji veren bir takım şeyler üretirler (Sivrisinek de öyle: Önce narkoz salgılar, sonra da orası kaşınır). Buna karşılık fiona türü canlılar ise doğrudan astma'ya neden olurlar.

Yani karaciğerin neredeyse kalp kadar büyük önemi var. Mide alınsa bile barsak bu görevi yapar ama karaciğer için "Alternatif" yoktur. Kirlian alanında sizlere insanların kibir, öfke ve seks halinde 12-24-36 volt ürettiğini daha önce yazmıştım. 36 volt elektrik önemsiz gibi görünebilir ama, onun muhatabı "hücreler"dir. Yani elektronik devrelere pil /adaptör cereyanı verilecek yerde şehir akımı verip yakmak gibi etkimektedir.

Sekste 36 volt yıkıcı etki yapar. Görme duyumuz, işitmemiz vb. zayıflar. Beyinden kan çekilmiştir vb. Ve o her nasıl bir dans ise, çok yorulduğumuzu bilmeden yorar bizi... O ritmlerde bir dinamo gibi "doğru akım" üretiriz. Onun PARALEL olması gerekmektedir (çiftler). Seri bağlandığında (yalnız başına) değişik değerleri vardır. Bu aşırı elektrik hemen ardından ter bezlerini ve tüyleri harekete geçirir. Yağ dokusu elektriği dışarıya atmayı dener. Ama ortam yeterince sıcak değilse bu kez terleme gözeneklerden değil, başka yerlerden oluşur (Bartolin vb. gibi ifrazatlar çoğalır, vb.). İşte o an tüyler biraz dikelir ve elektriği "Dışarı" veren bir paratoner durumuna girerler. Yani seksüel elektriğin adresi "kıl dipleri"dir. Oradan defedilmesi gerekecektir.

Bunun için TOPRAKLAMA (teyemmüm) ve SU (gasil) tüm kitabi dinlerde önerilmiştir. Musevilikte, "Mırdarlık" vardır. Yani cima denen cinsel buluşmadan sonra iyice temizlenirler. Hristiyanlarda ise mırdarlık ve abdest kavramları yoktur, ama TEMİZLİK şartı vardır. Hem cimadan önce hem de sonra duş alır Kuzey-Batı Avrupalılar.

“Hac”

Hac, Allah'mızın kitabında 28 x 4 ay=112 gündür. Buna Kur'an'da HARAM aylar denir. Bu aylarda, işgal altındaki, yani Mekke emiri Ebu Süfyan’ın komutasındaki putçular, Medineli ve muhacir hacılar ile anlaşma yaptılar. Müslümanlar, silah taşımadıklarını açıkça belli eden ve ihram denen bir beyaz giysiyle (beyaz her millette, BARIŞ bayrağının rengidir), silahsız olarak Hacca geldiler.

Erkekler bugünkü ihramdan çok daha açık giyinirlerdi. 6 metre kadar beyaz bir kumaşı (patiska) sarınırlardı. Kadın hacılara da silah verilip saklamamış olduklarını göstermek için onlar da oldukça açık giyinirlerdi. Bunun örneği, Gana, Senegal kadınlarının şekerkamışı tarlalarında giydikleri, milli giysileridir. Başlarına "GÜNEŞ geçmesin diye" (örtünmek için değil), sıkmabaş takarlardı. Bildiğiniz gibi bu sadece saçı korur. Ense ve hatta onun üstü tamamen açık olduğundan başka, ayrıca giydikleri kıyafet de bir omuzu açıkta bırakan bir “sari”dir. Yani erkek ihramından farkı göğüsleri de örtmesidir. Saydığım Afrika ulusları MALİKİ mezhebindendir. Onlara bu kıyafeti öneren İmam Malik'den başkası değildir (Afrika'nın ve mağribin tamamı neredeyse Maliki mezhebindendir).

Nur 31. ayette, "İŞ yaptıklarında görünen yerleri açık kalabilir" diye bir ibare vardır. Ayete dikkat ederseniz, "Mümin kadınlara de ki... iş yaparken kapanmayı abartmanın bir zorunluluğu yoktur... Ninelerimiz derede köpükle çamaşır yıkarken, şalvarlarını dizlerinin üstüne kadar sıvarlardı ve de emziren kadınlar, tülbent altından alenen emzirirlerdi. İstiklal Savaşı’mız "Kadın analarla" dolu... Çoğu başları açık gezdiler, çünkü, yaralılara tülbentlerini sargıbezi olarak kullandılar. Bütün bunları bize unutturmaya kalktılar. Fatma nineler, Ayşe Hatun'lar unutuldu, Arabeskçi ve erkek maçoluğu hakim olarak o kadınları yeniden eve tıktık. Tam bir Arap olduk... Öyle abarttık ki, kooperatifler kurduk dağ başında, bir mormon gibi yaşamak için... Din görevlileri kooperatifleri, tarikat kooperatifleri vb. Güneşlik koyduk, arkasında tül ve sonra perde... Bunun en önünde de alüminyum doğrama pancurlar... Kadınları bohça gibi poğaça gibi sardık sarmaladık... Bu kentlerdeki durum... Ama taşralı ninelerimiz ve analarımız, tarlada, köy meydanında, imecede düğün-dernek ve toy yaparken şehirli kadın gibi değillerdi.

Maliki mezhebi “HAK“ mezhebi dediğimiz bir görüştür. Kadınların folklorik ihramları onların günlük giysileridir. Belgesellerdeki Afrikalı kadınlara dikkat ediniz, dizaltı bir etek üstünde, omuzdan göğüse atılmış bir beyaz üstlük (ihram) vardır. Bir kol ve omuz tamamen açıktır. Rutubetin %99 olduğu, sıcaklığın 45'lerde seyrettiği Afrika sıcağında giydiğiniz herşey size yarım saat sonra sırılsıklam olarak yapışır. Afrikalı kadın üstündeki ihramı temizlik açısından günde üç kez falan değiştirir. O da bir örtüdür ve onu belinden göğsüne dolar, sonra bir omuzunun üzerinden arkaya atar. İşte bu İmam Malik'in "İş yaparken görünen yerleri..." kapsamındadır. Yani içtihadı buradan çıkarmıştır.

Günümüzde, çalışan kadının BAKIMLI olması zorunluluğu da buna dahildir. Evde eşofman giyse de işyerinde prezantable olmak zorunda... Çağdaş bakımlı kadın örneği olmak zorunda... Bu hepimiz için geçerli bir formüldür (“İş yaparken görünen yerleri...” ayeti uyarınca).

Gelelim Haram Aylar’a... 4 aydır, 112 gündür. Haram aylarda HAC ziyareti yapılır. Hac112 gündür. Kalan 8 küsür ay ise UMRE'dir. Ne var ki alçaklar alçağı Ebu Süfyan, Allah'ın bu emrini kaldırmış ve 112 günü, 4 güne indirmiştir. Yani sadece Kurban bayramında HAC yapılır olmuştur. 4 günde 4 milyon kişi tıkış-tepiş, sürü gibi ve birbirlerini ezip, öldürerek, çadır yangınlarında diri diri yanarak, tünelde birbirlerini ezip, bin küsür ŞEHİT(!) vererek rezaleti oynamaktadırlar. Kurban olayını 112 güne değil, 4 güne sığdıran 4 milyon hacı, 4 milyon hayvanı (hem de hamile hayvanı) katletmekte, 150 bin tanesini soğuk hava deposuna bırakmakta, kalanı da "buzhaneye" sığdıramadığı için, YALAN söyleyerek, toprağa gömmekte ve asitle yok etmektedirler. Araplar gerçekten kafirlikte ve münafıklıkta en ileri gitmiş tek millettir (ayetler böyle yazıyor). Haram ayları değiştirmek ise KAFİRLİKTEN öte en aşağılık suçtur. Muaviye bunu yapmış ve haram ayları DEĞİŞTİRMİŞTİR. Dediğimin anlaşılması için ayete bakalım:

Tevbe 37. Haram ayları ertelemek, küfürde bir artırmadır ki, onunla inkâr edenler saptırılır. Onu bir yıl helal sayarlar, bir yıl haramlaştırırlar ki, Allah'ın yasakladığının sayısını denkleştirip Allah'ın haram kıldığını helalleştirsinler. Amellerinin kötülüğü kendilerine süslü gösterilmiştir. Allah, küfre batan bir topluluğu iyiye ve güzele kılavuzlamaz.

Oradaki kelime ERTELEMEK değil, YERİNİ değiştirmek... Ve bu EN BÜYÜK günahlardan olup, Araplarımiz (Kureyş) bunu başarmıştır. Cuma gününü tatil yapan zihniyet, haram ayları da kaldırmış ve hepsinin yerine hayvan katliami bayramı tezini getirmiştir.

Mesela bugün dahi HARAM aydır, ŞİMDİ hacı olabilirsiniz. Ama sizi UMRE diye kandıracaklardır ve siz de kendinizi HACI değil; UMRE HACISI OLARAK GÖRECEKSİNİZ... Bizim kanımıza böyle girdiler. Oysa hiçbir şey yeni değildir. Bizden önceki ümmetlere farz olan her şey, bize de farzdır. Namaz gibi... Hacc’ı bulan, yani Mekke'ye yerleşen, Zemzem'i bulan İsmail'in babası İbrahim atamız, oğlu yetişkin olunca orayı Kâbe bloku halinde inşaa etti. Çevresinde döndü ve tavaf etti. Hac'da ÜÇ VAKİT namaz kıldı (Halen de giden üç vakit kılar. Çünkü bu Kur'an ve İbrahim'in isteğidir). Kur'an Muaviye'ye inmedi. Ebu Süfyan ve Yezid denen torununa da inmedi... Dinimizin cılkını çıkardılar aşağılık kafirler ve de münafıklar... Biz ise onların yolundan giden Cehennem yolcuları olduk... Acı gerçek bu. Allah'ın MERKEZİ evi Kâbe de işgal altında... Mekke Şerif’leri yok artık. Orada kırbaçlı din polisleri var.

Hanif demek, bunları yapmayan demek, Allah'ın emrini tutan demek... Allah'ın emri de sadece Kur'an'da yazılıdır, başka hiç bir şeyi tanımamak HANİFLİK kurumudur. Allah'ın en sevdiği DİN budur. Allah İslamiyet'i "Asgari/Minimum" olarak istemektedir. İslam'da pay bölü payda vardır. Yani pay daima paydadan küçüktür. Ama HANİF İSLAM'da pay PAYDADAN da büyüktür. 1/2 değil de, 2/1 gibi, ya da 3/2 >>> bir tam bir bölü iki gibi... HANİF olmayan YANMIŞTIR, benden söylemesi...

Kim İbrahim Milletinin dini olan HANİFLİĞİ karşına alırsa, Allah'ı ve Resulünü karşısına almış bir kafir ve münafıktır. Asla Allah ve elçisini karşınıza almayınız. Tevbesi bile yok... (Ebu Süfyan'in tevbesi kabul edilmedi).

Rûm 30: O halde sen yüzünü bir hanif olarak dine, Allah'ın insanları üzerine yarattığı fıtrata çevir. Allah'ın yaratışında değiştirme olmaz. Doğru ve eskimez din işte budur. Fakat insanların çoğu bilmiyor.

İNSANLARIN ÇOĞU (tamamı neredeyse) bunu bilmiyorlar. Bunu bildirmek için çabalıyorum, didiniyorum ve şeytan ile şeytanlaşmış kişilerle uğraşmaktan zaman yitiriyorum. Çünkü şeytan ve avanesi PANİKTE...

“Örtünme”

Nur 31: Mümin kadınlara da söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını/ırzlarını korusunlar. Süslerini/zînetlerini, görünen kısımlar müstesna, açmasınlar. Örtülerini/başörtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar. ...

Dikkat ediniz, ERKEKLER ayetten dışarlanmışlar. Yani bu KADINLAR arası bir sorun ve KADINLAR ARASI rekabete dayalı. Bu bir yarıştır. Kadın beğenilmek ve "gelin" gitmek ister ama rakibeleri vardır. Yani kadın kadına rakibedir. Bu yarışta kimi de kuralları bozar. Kişilik değil dişilik silahlarını öne çıkarır. Biri hanım hanımcık takılırken, diğeri ilk ayette oldugu gibi "gözleriyle ve imalarıyla cinsel mesaj vermekte" ve böylece yanyana yürüdüğü diğer hemcinsine "haksız rekabet" yapmaktadır. Ayet kadınlar arası rekabeti önleyici bir SPESİFİK yapıya sahiptir.

“Mümin kadınlara de ki...”, demek ki mümin olmayan kadın da var bunun yanında... Yani HAKSIZ rekabet yaratan... Bakım, makyaj değil, bu CİNSEL mesajdır. Çünkü ayette "Bakışlarıyla mesaj vermesinler" denmektedir. Bakmak başka, mesaj vermek başka... Şen, neşeli bir bayan olunuz. Bu hafiflik değildir ama bunu cinsel maske olarak kullanmak haksız rekabettir. O bakışları anlatmak için bir iki örnek:

Bekar kız için farklı bakışlar vardır çevreye. Nişanlı ve evli kadın ise DAHA hanımcıktır. Yani gözünü yere diksinler demiyor Allah! "Evli" gibi AĞIR dursunlar... Ve spesifik olarak iki kadın tiplemesi var ilk ayette: Birinci kadın, "Ağır ve zor elde edilen", ikinci tipleme ise kolay... Yani birinci tip ÖMÜR BOYU evliliğe layık gördüğümüz tip... İkincisi "evlenilmeye güvenilmeyen kadın tipi". Evlenirken gözün arkada kalır.

İşte bu iki tip kadın arasında haksız rekabeti önlemektedir ALLAH. Her ikisine de neşeli olmayı fakat hafifmeşreb olmamayı söylemektedir ayet. "Eğer hafif davranırsanız, sizinle erkek evlenmez, ancak istifade eder" demeye getiriyor. Anlık olarak yararlanır ve siz yıllarca ondan buna evlenemeden yaşlanana kadar sürter gidersiniz diyor ayet

“Rekat - Zekat”

Rekat, 2, Zekat, 12 (Kaynak Sanskritçe). 1/40 bizim cimrilerin işi... Malum İMAM ve RUHBANLAR, ceplerini ALTIN ile doldurur ve hep ZEKAT beklerler, ASLA zekat vermezler... Cehenneme hazırlık. Eritilecek ve o çok sevdikleri altın ile sıvanacaklar. Allah 1/40 diyenleri cehennemde erimiş altın ile ödüllendirecektir.

Sanskritçe: “Re”, tekrarlamak=2, “Ze”=Düzine. “Kât”=KAT (çarpı, misli). “Ze”=”Dosen”deki “Ze”. Kur'an ARAP grameri üzerine indirilmiş, ENTERNASYONAL (Beynelmilel) bir KELİME hazinesidir. Kur'an sözcükleri tüm Dünya sözcükleridir.

Seri ul Hısab, Serial Digital System demek. Birinci dereceden deklemler. DEGREE >>> DERECE demek. Derece, Seri kelimeleri Arapça değildir, başkaca hiçbir anlamı olmadan AYNIDIR. Serie >>> Seri, Arapça da ince “s” yerine kalın “s” koyarsanız (Sad) SIRA oluyor. Sıralamak da bir SERİ'dir.

Sanskritçe tufandan önceki dillerden biri.  O kavme Magami kavmi derlerdi. O kavim Nuh suresinde adı geçen Vidd dilini (Veddha) kullanırlardı. Bu dilin diğer adı Sanskritçe. O yüzden Dünya’da en en yaygın dil ARYAMAN dilidir (Hind-Avrupa dili). Bu dil ailesinden konuşanların sayısını (Hami-sami-Turan ve Çin dillerini çıkarın) Dünya’nın % 66'sı oluşturuyor. Nuh dört oğlu ve torunları azınlık idi. Hint-Avrupa, Hint-İran dil aileleri Magami kavminden gelmektedir. Oysa, Nuh'un oğullarının dili belli: Hami dil ailesi, Sami dil ailesi, Yafes (Turan-Finliler) din ailesi... Yavuz-Oğuz budur. Asena ise Açina börü Athenea'dan ibaret dişi kurttur. Romus Romulus'un emdiği dişi kurt. ETRÜSK kurdu. Bu kurdun Ladin-Romanlar ile HİÇBİR ilgisi yoktur. Ayrıntı Etruşa (Etrüsk kelimesinde) saklıdır. Ege’li öncü Etrüsklere de Thor/DOR deniyor)... Ve bir de Yamm (Kenan) diye bir oğlunun çocukları vardı Nuh'un... O boğuldu, kafir idi. Ondan da iki dil kullanıldı:

1. Çok heceli uzakdoğu dilleri (Tibet, Boothça, Burmaca vb.)

2. Tek heceli Çin dilleri >>> Çince, Taylandca, Laoca vb.

VİDD Megami/Magamilerin babasıydı (Veda ve tufandan sonra Buddha). Bu kadar çaba sadece rekat ve zekat içindi. 1/40 değildir demek içindi. Biliyorsunuz Kur'an'da AYRINTI (Tafsilat) bol.

“Rekat - Zekat”

Anne baba+ 12 aile bireyi, eder 14 (Anne baba sen ve eşin, diğerleri çocukların+dede nine+kayınlar+muhtaç akrabalar vb.). Zek'at ise oniki kabilede-bir kabile demek.

Rekat 2 kat demek (Sankritçe “Re” >>> İKİ, YİNElemek “KAAT” >>> katlamak, ikiye katlamak. 14 derken EŞİN VE SENİ çıkaralım, kalan 12, bu düzinedir (12), Zekattır adı. Bir de 2 vardır ki rekattır adı...

Korku namazında ne diyor? "Bir secdeden sonra, namaz kılmamış ikinci grup gelsin seninle namaz kılsınlar" diyor. İmamın iki secde etmesinden REKAT kelimesini anlıyoruz. Cemaatin bir secde etmesi, imamın iki secde etmesinden İKİ REKAT otomatikman ortaya çıkıyordu zaten.

Kur'an'da Kade falan da yazmaz. Ademden bu yana, Secde ve Rükudan ibaretti. Ancak, İbrahim'den itibaren, İftitah Tekbiri (Kıyam) + Rüku (Eğilme) + Secde ve İbrahim ile Kade olmak üzere dört bedensel hareket halinde dizayn edildi namaz. Bunu nereden biliyoruz? "Sizden öncekilere farz olduğu gibi namaz size de farz oldu" ayetinden...

Namazı DİZAYN eden TEK KİŞİ İBRAHİM ATAMIZDIR. Melekler Adem'e secde edince Adem de bir centilmen olarak rüku etmiştir. Ama bedeni ritüeli belirleyip ALLAH'a teklif eden İbrahim'dir.

1