--------------------------------------------------

“Hamır- Hınzır - Alkollü İçki-Domuz”>

Domuz eti yiyerek ve "HELALDİR" dersen dinden çıkarsın. Bilerek ya da bilmeyerek yersen ve yaptığım günahtır dersen ve tevbe ile geri dönersen affolursun. Domuz eti yiyerek namaz kılabilirsin (tavsiye etmem haramdır). Namazını "Helal demediğin sürece" bozmaz. Günahını bile bile namaz kılabilirsin, orucu da açabilirsin (ama HARAMDIR). İçki içmek HARAM değildir... Zararı faydasını aştığında otomatikman şeytan pisliği olur (Salyaların akmaya başlar, hatta kusarsın, adımların şaşırır, dilin peltekleşir meramını anlatamazsın, çift/şaşı görürsün vb.).

İşte bu ŞEYTAN PİSLİĞİDİR. Sen İÇKİLİ değilsin daha ötesinde SAKİR=ESRİK SARHOŞ, ALKOL ZEHİRLENMESİ  alametleri içindesindir... İçkiliyken namaz kılabilirsin. (Namaz vakitli ve non-stop hatta kaş-göz imasıyla kılınması emredilmiş yırtırı olmayan kaçınılmaz ve olmazsa olmaz bir ibadaettir. İçkili olmak bile namaza BAHANE ve mazeret değildir. İçkiliyken namaz kılabilirsin Ammavelakin... Eğer Sakir isen NAMAZA YAKLAŞMAYIN   ilahi emri gereği uzak durmalısın. Allah bir defada dileseydi İÇKİ HARAM derdi. Bizden korktu çekindi mi Haşa? Domuzu bir kerede HARAM etmiş. İçkinin damlasını bile haram edebilirdi ama etmemiş... NİYE Kİ? Sır burada işte...

Her şey... Patates'in yarısı alkol. Üzümün dörtte üçü, portakalın bir o kadarı. Elma ispirto malzemesidir. Salatalık sütü Etil Alkolü ailesindendir ve gözlere özellikle derinin gerilmesine çok iyi bir dinlendiricidir. 7 kilo üzüm yiyen SAKİR olur ve evine KÜFE ile gider. Sirke BOZULMUŞ hava almış bir şaraptır ve sünnettir. Resulullah sirkesiz hiç bir çorba ve salatayı yemedi. "Onda faydalar olmakla birlikte (şaşarsanız, taşarsanız) pisliktir" diyor ayet.

Sirke şarap fabrikalarında imal edilir. Şarap yapılır önce, sonra bozulmuş gibi hava aldırılır ve iğrenç bir şarap olur. Sonra rafine edilir ve tuzruhu işleminden geçirilerek şarap içindeki doğal sirke asidi çoğaltılır ve sonra da gurme masalarımızda elma ya da üzüm sirkesi diye boy gösterir. Piyaz olsun hatta poğaça kurabiye olsun sirkesiz olmaz... Annelere-hanımlara söyleyin iki cins poğaçayı aynı anda yapsınlar... Birine yarımbardak sirke konulsun diğeri de düz olsun, farkı farkedin... Üstelik fırına girdiği anda sirke yeniden şaraplaşıyor... Sirkenin tuzunu gidererek yeniden şarap yapılabilir.

Bir de siyerleri ve Hadisleri okuyun şaşın SİRKE üzerine 61 hadis var. Adeta Resulullah'a doping verdiği söyleniyor. Bitlenmeyi önleyen de sirkeymiş ilk dönemlerde. Bit yavruları (yavşakları) Sirke-şarap ortamında yumurtadan çıkmayıp kuruyorlarmış (ben denemedim ama, yumurtalarına SİRKE denmesi de boş değil herhalde).

Sarhoşluk "Şeytan pisliğiyle" cezalandırılır. Dilin ağzına sığmaz, kulakların uğuldar, beynin zonklar, karaciğer yüzünden her tarafın şişer, sabah ters kalkarsın. Bir de içini yakar, sızarsın ki iyi bir uyku değildir. Sızmada "Uykudaki programlama ve düş görme" iptal olunur. Helal olan sevab, haram olan günahtır. Bunun dışında "Kaçının kerahetlerdendir, ikrah edici ve
ikrah ettiricidir.

Hüküm böyle Kur'an'da (ben sadece Kur'an ne derse onu yazarım). Haram=Harrame, Hurrama deseydi onu yazardım. Mesela ben ne zaman içerim... İki düzine misafir-sohbet gün biter gece başlar ve artık başım çatlıyordur... Bu aspirinlik falan da değildir. Alırım 50 ya da 75 ccl (her zaman değil... En son Ramazandan önce içmiştim). İnsan kendini test etmeli. Şu da bir keramettir ki, beyni çok faal olan insanlara kilosu bile vız geliyor, içtiğinin farkında olmuyor.

Ben size ikiyüzlülük yapamam içiyorsam içiyorumdur. Az içiyorsam az içiyorumdur. DÜRÜST olmak Hanifliğin İLK ilkesidir. Yani riya yapmam asla... Riya=Münafıklıktır. Göründüğü gibi olmayan olduğu gibi görünmeyen ikiyüzlüdür. Münafıklık ise kafirlikten aşağılıktır ve Cehennemin dibi bunlara ayrılmıştır. Kafir olan karşında ve "MERTÇE" düşmanındır, bilirsin, tanırsın uzak durursun.

 

“Yalan Söylemek”

Ya arkandan HANÇERLEYENİ?... Ebu Süfyan'ları? Öyle bir Hançer ki adam bir saplıyor ucu 1400 küsur sene sonra iki milyar müslümanın ölmesine kadar dayanıyor. Ne hançermiş bu? Mehdi'nin olma nedeni.... Sophian=Sofu softa. Onun için Sufî kelimesini bile kullanmıyorum (tasavvufçu demek) onun yerine kendime “Derviş” diyorum (Çünkü İslamın bir tasavvufu vardır ama Bestami’ninki, Hallacınki değil). Evet ben bir melami Dervişiyim. Bu bir tarikat falan değil... "Tüm suç bende" demekten ibaret... Bana yolda biri kasten çarpsa bile "Pardon" diyen daima benimdir. O bir uyarıdır. Mutlaka bir kabahatim vardır derim. Hz. İsa da Melami idi (Hristiyanlar kendilerine Melanie derler aynı anlamda...). Ama sakın benim böyle bir kişisel tercihilm var diye gidip melami olmayın, Haniflik içinde bir şart falan değildir. Sadece tevazuyu vevicdan içi kendinizle hesaplaşmayı çok iyi sağlıyor.

Yatmadan önce "Bugün Allah için ne yaptım? Kaç beyaz ya da kara yalan söyledim? Sevmediğim kişilere zoraki gülümsedim, vb.". Bunlar artık yatma öncesi benim salaklıklarımdır. Günde yaklaşık 20 yalan söylüyorum. Komşum geliyor ama kapının ağzında duruyor, kapı açık ayaz buz gibi ev soğuyor. İçeri de gelmiyor kapı ağzında yarım saat muhabbet. İçimden "Git artık" diyorum ama bana "Sizin zamanınızı aldım, ayakta tuttum" dediğinde, "Aman rica ederim komşum, ne demek her zaman başınız sıkıştığında gelin" diyorum bu beyaz bir yalan. Ama yalan işte...

Evrende en az yalan söyleyen Hz. İbrahim idi... Kur'an'da üç yalanı da var... Kur'an'da bize 10 yalan CAİZDİR. Nefsini kurtarmak için ve iki dargını (Karı-koca gibi) dilediğin kadar yalan söyleyebiliyorsun.  Eğer zulüm göreceksen "Müslüman olduğunu inkar edip, Allah'ı da inkar etmene " izin veriyor Allah... (Kalbin inkar etmiyor ya? Allah kalbini sadrında olanı bilmiyor mu?)

Ama şu doğru: Hanifler EN AZ YALAN SÖYLEYEN topluluktur... Günde söylediğiniz yalan üçü geçmesin aman dikkat. İnsan kendine yalan söyleyebilir, bunun KİMSEYE zararı yoktur ama başkasına dokunan yalan (Kezb ve iftira, ğıybet, dedikodu vb.) işte o çok kötü.

Cehennem’e Gidecek Olanlar”

Aklını ukala olarak kullanana BİLGİÇ denir ve taslaktır, müsveddedir. Aklını MAKUL kullanana BİLGE denir. Salt AKIL kullanana ise BİLGİN denir. Ben? Ben bilgeyim. Makul kullanıyorum aklımı ve belki Sekar'ı haketmeyeceğim. Son nefeste belli olacak... Amel defteri ve defteri kebir SON NEFESTE dürülüyor ve bize ne olduğumuz bildiriliyor. Biz ne Cennet'e ne Cehennem'e gönderen ŞİRK birer YARGIÇ değiliz. Allah bildirdiyse ve Allah VAADİNDEN hiç dönmeyeceği için (Ebi Leheb Ebu Süfyan gibi kişilerin) Cehennem’e gideceğini... İbrahim ve İdris gibilerin ise YÜKSEK CENNET MAKAMLARINA gittiklerini biliyoruz.

Şeytanın Cehennem’de "SİCCİN" denen daha hafif azaplı bir yere gideceğini biliyoruz. Veyl'den çok daha hafif azabı var... Çünkü Şeytan ALLAH'ı inkar etmez, İNKAR ETTİRTİR. Şeytan Allah ile birebir konuşmuştur, pazarlık ahit yapılmıştır. Neden inkar etsin ki? Fakat bir ateist? Ondan aşağı ve bir Münafık yani ikiyüzlü DUBLE olarak ondan da aşağıda ĞAYYE kuyusunda en acıklı azabı görecektir ve bunların içinde "KUR'AN OKUYARAK" bize "NAMAZ kıldıran" KİŞİLER ve hele hele mezheb tellallığı yapanlar (Ali İmran 102'denn itibaren okuyunuz) Ğayye-Veyl kuyuları savaşı verecekler. Şeytan bile onlardan daha az azap görecek...

“Melekler”

İsrafil As. evrendeki en DEVASA melek (Raphael). İbranice Raf+ael= Raf raf meleği (Rauf ismiyle bağlantılı Raf kelimesiyle bağlantılı). KAT KAT, RAF RAF, irtifa-irtifa, terfi-terfi anlamına geliyor.

Azrail YERDEN (İnsanların ve canlıların yaşadığı Arz'dan ve kolonilerden yukarı geçmez, onun dahi TARIK'a ihtiyacı vardır. Dünya (insan, cin ve canlılar dışında) meleklerin CANI ALINMADIĞINDAN Azrail'e sadece Dünya ve kolonilerde ihtiyaç vardır. Yani Melekil Mewt/Ölüm meleği en alttadır. En alta MEZAR denir, ARZ (toprak) denir. Uzayı Atmosferden başlayarak, meteorolojiden başlayarak süpernovalara kadar denetleyen meleğin adı Mikâil'dir (Mikhael=Süre meleği demek). Evrenin dolusu Mikhael'dir. Evren biter ve ta Sidre'ye kadar bu kez Süper uzay başlar. Oranın sorumlusu da Cibril (Gabriel=Zora koşan, zorlayarak yapan). Cebrail'in mekanı, tüm mekanların bittiği Sidretül Münteha'dır... Artık eksi ya da artı değerde x, y, ve z koordinatları yoktur ki, uzayda bir cisim YER tutsun! Uzay yoktur. Uzayın olmadığı yerde ise zaten VARLIK yoktur...

Ve bir de istisna var. Adı İsrafil. İsrafil'in görevi de Sidre'den Levhi Mahfuz'a kadar olan bölgeyi kavramak. İsrafil'in tabanı Sarfiyail adlı bir melek (Sarf etmek, harcamak kökünden), tavanı ise kendisi... Eğer Cebrail'in iki yay mesafesini kavradıysak, niçin Sidre'den daha yukarı gidemeyeceğini anlayabiliriz. Tekillik sorunu. Cebrail İKİ BOYUTLU (Kağıt tabakası gibi) bir Sidre'de yaşamaktadır. Stephen Hawking’in bir kitabında çizdiği gibi iki boyutlu bir resim olarak köpek bir bütündür ama bunun ağız-anüs arası sindirim sistemini çizersen yani ağız-yutak-mide-tüm barsaklar ve son bir boşluk olarak gösterirsek, dikkat ederseniz o kâğıt İKİYE ayrılmış olur. Çünkü iki boyutluda BOŞLUK oluşturmak demek, o kağıdı adeta ikiye yırtmaktır. O zaman köpeğin bir yarısı ile öteki yarısının birbiriyle ilişkisi kopmaktadır. İki ayrı yaratık oluverir. Bu Cebrail'in niçin daha yukarı gidemeyeceğini gösteren bir örnekti.

Gelelim İsrafil'e... Şimdi YATAY İKİ BOYUTLU AŞAĞIDA KALDI. Aşağısı bir günün bin yıl olduğu evren katmanı, bir de DİKEY var, Arş direği olarak ta Arş'a çıkan (Bir günün 50 bin yıl olduğu DİKEYLER. Pekiyi yatay ve dikeyi nereden çıkarıyoruz? Çünkü ayette UFUK kelimesi vardı.

7. En yüksek ufuktadır o.

Ve o sidreyi kaplıyordu tek başına... Ufuk=Horizontal olunca elbette bir de vertical (düşey, dikey) denen YÜKSEKLİK gerekiyor. Şimdi bir insan düşünün: Bu üç boyutludur. Eni, boyu yüksekliği vardır. Ama o insanı örneğin kazağının içinden çıkarın. Kazağı da bastırın, kazak İKİ boyutlu oldu. Çünkü artık kalınlık-derinlik-yükseklik kavramı kalktı, sadece eni ve boyu kaldı. İşte bu Cebrail'dir. Bu kez kazağı SÖKELİM, yani çile ya da yumak olarak sarar gibi TEL TEL söküyoruz... Bir yün ipliği demek TEK BOYUTLU (Sadece boyu var, eni ve yüksekliği yok) olmak demek... İşte sizlere İSRAFİL'i anlattım.

İki boyutluda bir gün=365.000 gün ise, bunu bir de 50 bin ile çarparsanız o ipliğin boyu çıkar. Bu kadar hız nasıl oluyor? Gayet basit: Melekler kuşlar gibi zahmet çeke çeke havalanıp uçmuyorlar. Kütleleri takyon olduğundan (yani sıfırdan küçük kütleleri olduğundan) yerçekimine değil Levite (gökçekimi) çekimine tabiiler. Dolayısıyla melekler GÖĞE DÜŞÜYORLAR. Yani zahmetli olan meleğin YERE İNMESİ, YUKARI çıkması çok kolay (balkondan aşağı düşmek gibi).

Bir kayayı (Örneğin 5 tonluk bir kayayı) ama TAKYONDAN bir kayanın varsa (kök içinde eksi 25 ton yani imajiner 5 ton kaya) ittikçe size direnir, yani ittiğiniz için durur. Takyondan bir kayayı (bir meleği vb.) asla engelleyemezsiniz. Onlar inanılmaz kudret sahibidirler (ittikçe DURURLAR anlamında).

5. Kuvvetleri çok müthiş olan belletip öğretti onu ona.

İşte bunun anlamı da TAKYONLARI iterek yerinden oynatamazsınız. Onlar tam tersine itildikçe hızlanacaklarına yavaşlarlar. Öyle yavaşlarlar ki, siz abandıkça dururlar (yani bir melek ile baş edemezsiniz, haberiniz olsun!).

Mahşer meydanının ufuklarına çepeçevre dizilecekler ve duracaklardır orada. Çıkmaya kaçmaya yeltenmeyin, iyice direnirler size... Ve Zebaniler bu halleriyle en büyük direnç sahibidirler. Zebani ile kimse baş edemez, arkadaş falan da olamaz. Cehennemlik biri  yalvardıkça (enerji verdikçe) o daha donuk ve duygusuz bir TAŞKALPLİ OLUR (Zebunlar yalakalık sevmez bu yüzden).

Rahman 33. ayette Meleklerin bir fazla boyutu olduğu açıkça anlatılmış. Bizim RUHUMUZ TAKYON, bedenler değil! Bedenimiz madde, nefsimiz enerji ve bilinç boyutumuz takyon. Bir önceki sohbette mıknatıs akıları ve demir tozları örneksemiştim ve Enbiya 104. ayet gereği bir daha BEDENEN YARATILACAĞIMIZI anlatmıştım. Yani bir daha demir tozları BEDEN biçimini alacak... Yeniden bedenlenmiş olacağız. Fakat meleklerin bedeni madde ve enerji değil; İnhtrinsic enerji (sonuşmaz, sonsuz özünlü enerji=NUR)dur. Bizimle AYRI BEDENLERİ VARDIR meleklerin.

Mi’rac”

Mi'rac ASLA kısa olamaz. Çok uzun bir konu. Bu evren (yatay Kudüs'e) sonra dikey (yukarı) süper uzay (alt misal alemi), hyper uzay (üst misal alemi), Kürsi-Arş'ın Altı... Tarık'ın SEMASI var Sidre var arada sonra BURAK(hapalam) ile RafRaf ARŞ'a 50 bin yıl olan bir günde gitti. Bedeni ışık hızında ENERJİ oldu, takyon hızında soyut/ imajiner xyz oldu, sıfırdan küçük bir bedeni oldu yani Rüyet oldu.

Allah'ın huzuruna HOLOGRAM (Sadece hatlardan oluşmuş Kehf) olarak çıktı. Tarık ve Burak denen araçlara da bindi(rildi) elbette... Sidre (Corn Hole) de Cenneti; Horn Hole (Nefhi Sur)da Ervah alemi gördü. Berzah'ın ucunda (şahdamarının en içinde) Allah ile buluştu. Yukarı gitmesi ve dönmesi 2 gün (100 bin yıl) tutmasına rağmen, "Yola çıkmadan amacına ulaşmışlar” GİBİ, "Yatağı soğumadan (Yatak yorgan açılır açılmaz soğur), yatağı daha OLDUĞU gibi sıcakken” geri döndü. Rabbi O'na "Sana gösterdiğimiz RÜYET'i (Holografik perspeksiyonu) diye ayet gönderdi...

İSRA, sözlüklerde "Gece yürüyüşü" diye gösterilirse de aslında İSRA, İsrafil (Nevhi sur)un yani BERZAH'IN SON NOKTASIDIR. Sidre'de mekanlar biter. Berzah'ın en ucunda ise tüm varlıklar (İsrafil dahil her yaratık) BİTER. Salt Allah kalır. Ve Arş'a ve de ĞAYB ilmine hiçbir kimse muttali olamaz. İstisnalar bile O'na ortak değildir. Örneğin Hızır Korkut Dede sadece devasa Levhi Mahfuz içinde IŞIKLI olarak gösterilen kutuları görür, okur ve gider işlevini yapar (Süleyman'a tahtını getirir vb.). Levhi Mahfuz sonsuz çarpı sonsuz kutudan oluşmuş dev bir matristir (en büyük vefk). O vefk Ğaybatın denen bir ilm içinde ve ZULMET (mutlak karadelik) perdeleri diye adlandırılır. Allah dilediği kuluna (İdris, Hızır, Yahya) bunlardan bir kısmını IŞIKLANDIRIR. Hızır bunu okur, gelir bir gemiyi deler, Cebrail onu okur, ayet diye indirir ve Resullere vahyeder. İbrahim orada HALİLULLAH olur Allah'a... Resulullah'ın gittiği en son noktanın "bir üstünde" İbrahim vardı. Resulullah'ın "En yukarı gittiğini söylemek Süfyaniliktir. Çünkü en yukarıda yine o karanlıklar içinde gizlenmiş bir ışıklı makam olan HalilurRAHMAN İbrahim Makamı vardır.

Teyemmüm”

Teyemmüm ile ilgili yazımı anlatmıştım. Ben pencerenin önünde çalışıyorum/yazıyorum, pencereyi açınca hemen orada doğal toz var. Niyet ediyorum ve teyemmüm alıyorum. Teyemmüm'de meshetmek (sıvamak) vardır. Niyet ettikten sonra dirseklere kadar meshedersin. Çorap (kadın çorabı dahil) meshedilir, her vakit ayak yıkaman gerekmez bilhassa soğukta ve dışarıda).

Hadis ile bu din yürümedi-yürümüyor, yürümeyecek. Teyemmüm ile ilgili TEK ayet var. Açın bakın ÇOK KOLAY. Üstelik daha önce de yazdım: İstersen çöpçü ol, teyemmüm ELBİSENİ ve bedenini TEMİZLİYOR (görünmez, ruhani temizlik).

Maide 6. ... Hasta yahut yolculuk halinde iseniz yahut biriniz tuvaletten gelmişse yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinizi ve ellerinizi ondan meshedin. Allah size zorluk çıkarmak istemiyor. Ancak sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor ki, şükredebilesiniz.

Eğer cinsel olarak abdestsiz isek bile teyemmüm denen joker bizi yıkanana kadar ANINDA abdestli kılıyor, suyun ısınmasını beklemeye falan hacet yok... Teyemmümü çok ama çok sık kullanın (Namaz abdesti üzerine alabilirsiniz, tuvaletten çıkınca alabilirsiniz ve sürekli abdestli olursunuz).

Şu ayet çok önemli: "Allah size zorluk çıkarmak istemiyor". Bizim Süfyaniler ise daha nasıl zorluklar çıkarırız diye günden güne şeriat mahkemelerinde yeni kanunlar çıkarıyorlar.  

“Nazar - Kader - Kaza”

Paranoya HARAMDIR, GÜNAHTIR (Hurrema ve Cünah). ZANN hologram oluşturur, HASETLİK gibi. Sizdeki kötü ve fazla ruhsal vurucu enerji, tüm organizmanın TEK CAMI olan göz merceğinden yani bakış penceresinden bir namlu gibi çıkar ve karşınızdaki kıskanılanı LASER'in topu (Taser) gibi vurur. Nazar (bakış) budur işte...

Hologramın ana teması LASER olduğundan, hasud kişi, masum kişiyi VURUR. ZANN denen bir paranoyanın oluşturduğu bir HOLOGRAMLA (Wollow-gram, Haloween-Gram ve Hooligram (Holigan işi)... Hollowgram nazar mekanizmasının ta kendisidir ve nazar (Bakış) bunu yapacak güçtedir.

Evet bu adaletsizlik ama, o kişi mesela tüberküloz olmamış da nazara uğramış, kaderinde mutlaka bir HASTALIK (adı konmamış) yazılıdır ve o gün bu hastalığı kaza ediyordur. Ya bir hasetçinin bakışı ile hastalanmıştır, ya da bir tüberkülozlunun yediği kabdan yemiştir. Adı konmamış olan HASTALIĞI siz belirlersiniz.

Bir kişi şu an şu salisede ölecek. Bu kaderi ama kaza biçimi farklıdır şu salisede ölenlerin. Trafik kazası, boğulma, cinlenme, intihar, kanser, vs. vs. ÖLMEK KADER ama ölüm biçimi kazadır. Kaderin KAZASInın direksiyonu bizdedir. Evlilik KADER, ama A, B, C kişileri seçersiniz. Üç çocuğunuzun olması (yaşayan) KADER, fakat A beyaz, B çinli, C zenci, hangisiyle evliyseniz onun MELEZİNE razı olacaksınız. Bu da özgür iradenizin getirdiği KAZA'dır.

“Cennet”

"Orada boş bir söz işitmezsin sadece birbirlerine SELAM SELAM derler". Vakıa 26... Selam'ına selam demek iki kez barış demek ve bunun üzerine ne eklersen BOŞ SÖZDÜR. Boş sözler Cennet'te geçerlidir ama Cennet’in üstündeki bu başka bölgede yani Allah'a komşu katta, "Boş söz" hiç yoktur.

Çünkü Cennet ve Sabıkun'da ZATEN GÜNAH yazmak kaldırılmıştır. Aslı şu: Boşboğazlık ve gevezelik gibi içi boş konuşmalar yoktur. Bunların yerine "Selam'ına benden de selam" derler. Ayeti böyle anlamalıyız.

Ama Cennet'te boş laf var (Ayetlerde kişilerin karakterleri ve söylemleri üzerine konuşacaklarını, mesela Dünya hayatındaki otomobil markalarını falan sayıp dökeceklerini anlıyoruz. Ama Hanifleştirilmiş üst Cennet'te kişiler de ÜST düzeyde BİLİM-BARIŞ söylemiyle donanmış oluyorlar.

Selam=Allah'ın da adıdır. El-Selam derseniz ALLAH'ın adı (Esselam biçiminde liyazon oluyor). Fakat sadece Selam(en) selam(en) derseniz, başına ES getirmeyeceksiniz. Çünkü selam yerine Allah'ın adından söz etmiş olursunuz. Sadece “Selam selam” diyeceğiz. Allah'ı anmak istediğimizde ise EL-Selam diyeceğiz (Esselam...Mühiyminül azizül Cebbarül Mütikebbir... gibi).

 “Şükretmek - Zannetmek”

Allah'ımıza mütteki olarak kulluk borcumuzu mükemmellikle ödemeliyiz. O ödenmez ama neyse ki Rabb’imiz, "Çok az bir şükür" ile yetiniyor da, onun için ödeyebiliriz diye gözüme kestirdim. "Ne kadar da az şükrediyorsunuz" ayeti aslında bu biçimde değil, "Az da olsa şükredin" anlamında. Arapçanın doğasıdır bu. Mesela "Zann günahların bir bölümüdür" diye tercüme ediyoruz ya da "Kısmi günahtır" diye... Aslında Zann tüm günahları tetikleyen mekanizmadır. Yani büyük günahlar ZANN ile başlar:

Ateist'in ZANN'ına göre "Allah yoktur". Ehli kitabın ZANNINA göre "Allah baba, İsa oğul". Süfyanizm de öyle... Mezheb>>>ZEHAB>>>ZANN...

 

 

 RABBİM İLMİMİZİ ARTIRSIN

SELAM SELAM

1