4-----------------------

“Virüs Nasıl Canlanır?”

Üçlü vefkin eksenlerini çizdiğimizde bir artı işareti fakat Kuzeydoğu yönünde bir artı işareti daha var, işte O polarizasyonu sola kırarsa PROTEİN canlanıyor. Bir tür ruh kazanıyor. Biopolarizasyon şudur:

1. Işığın sola kırılması=Ruhundan üflemek

2. Işığın sağa kırılması= "KUN" ol demek...

İlkinde RUH vardır, ikincisinde BEDEN vardır. İkisi bir araya gelince (Polarizasyon kalkınca) DİRİLİVERİR. Aslında tıb bir bilseydi ENZYMLER ve HORMONLAR en temel  C A N L I 'dır!!!!! Kirlian bedende gözlemlenen ışıma var ya, işte o LEVO (Solelli)dur.

Sakarin "ÖLÜ" glikoz "CANLI"dır. Sakarin-Sakkarozun kirlian alanda bir RESMİ yok çünkü SAĞELLİ, ama Glikoz ve Fruktozun ise bir ışıması var=Sol elli rotar yapıyor çünkü. Sakarin'in yanma testinde acı çekmesi yok... Yani YANMA TESTİNDE karamel derecesine kadar karartıldığında "Zaman enerjisi" ile ilgili bir problemi yok... Ötekisi ise, karamel olana kadar kendini korumaya, ölmemeye çalışıyor (Bunları sözünü ettiğim terziyon balans vb. ölçüyor).

Bir başka test şu: Serum olarak sakarin (% 5 ya da 10) tamamen geçersiz, ama glikoz olunca HAYATİ bir kimya desteği oluyor... Ne bileyim daha bin şey sayabilirim.

Canla (Hücre göçü yapabilen ve kendine benzer bir yaratık bırakabilen ) o iki protein arasında bir fark var ki adı yaşam... Cansız pprotein bir küresel topak oluşturuyor (Sakarin gibi) ama ötekisi bir gen çizmeye başlıyor... Yaşamı burada bir "Biyoelektromagnetik ışıma" yönetiyor. "OL" ile yaratılmış o koloninin cesedine "Üflenen" bir HOLOPLAZMA var ki, bunun açıklaması notlarda...

Hücre göçünde iki eksen var: Embrio bacak arasında NÖTR beklerken... Eksen DIŞ AŞAĞI uzarsa adı erkek, eksen tersine İÇ-YUKARI çekilirse adı dişi oluyor. Testis (aşağı) Over çifti (Yukarı). Bunun ALAK suresiyle ilgisi var: O bizi "ASILIP TUTUTANAN BİR ŞEYDEN YARATTI". O yerçekimine karşı koyan ve yumurtaya doğru tırmanan LEY hattı... O eksen erkek ve dişinin de karakterlerini çiziyor aynı zamanda... Bu eksen bir BİYO-ORGANO AKS. O konuyu anlatmak için önce bu eksenleri anlamamız gerekiyor. Çizimler eşliğinde bu söylediklerim çok daha iyi anlaşılacaktır.

Bir eşlenik tablosu var: 7'nin karesi - 4'ün karesi diye = erkek (xy) oluşuyor. Dişi ise 16. İkisi birleşik iken (tek bir insan iken) 49 idik. y=sanki (x)+(x+1)=16+16+1 oluyor (Bu ayeti başka türlü tercüme ediyorlar. Bir erkeğin olmadığı yerde İKİ KADIN tanık olabilirmiş... Allah kadınları böyle aşağılar mı? Bir erkek=İki kadın ne demek? Düz kafayla öyle okunuyor. Ama 7 anlamı ile baktığında şaşıp kalıyorsun... Onun için sürekli AYNI KUR'AN'I 7 katlı ve 14 ve 49 katlı OKU babam OKU" içinde bitiremedim 20 yaşımdan beri...). Eğer +1 radyasyona kurban giderse cinsiyet negatif iyonize oluyor.

“Tasavvuf-Bilim - Kalp-Beyin”

"Ben Allah hiçbir yere sığmam ama bir mü'minin kalbine hemen sığarım". Ya da "Allah size Şahdamarınızdan daha YAKINdır” ayeti gereği anlamamız gereken kalb bu... Eğer ilmin kapsamında tasavvuf varsa doğrudur. Ama bence tasavvuf bir İLAHİ SANATTIR. Sanat başka bilim başka... Bilimin tek doğrusu vardır (E=mc2 gibi, ikincisi yoktur) ama tasavvufun çok doğruları(!) vardır.

a) Tasavvuf

b) Diyalektik Materyalizm

c) vs. vs.

Sanatta duygular ve bilimde akıl egemendir ama... KAYNAĞI  T E K'dir, KALB. Kalb dört bölgedir: İkisi işitir, ikisi sindirir. Kulakçıklardan biri SANATA diğeri BİLİME yöneliktir. Karıncıklardan biri evlendiğimiz kişiye, beşeri aşka, sevdiğimize, diğeri sadece çocuklarımıza (Rahman baba, Rahim anne) olarak aittir. Bu kalbin aynadaki bir karşılığı vardır:

Sağ ve sol yer değiştirir. Bildiğimiz kalb mesela bir kilodur, ama kalbe düşen korku mesela eksi iki kg.dır. Yani kalbin dört adı vardır:

1. Maddi kalb=Cesede ait olan ana motor

2. Yürek=Bu motoru bir amaca yönlendirmek "YÜREKLİLİK”

3. Gönül=Bu amaca adanmak "GÖNÜLLÜLÜK”

4. HABLİLVERİD=Allah'ın yer aldığı kalb mekanı:

Kalbin dört bölgesine dört ayrı unsurumuz yapışmıştır:

1. Cesed (Aortizma bölümüne girer. Bedenimizi temsil eder)

2. Nefs (Özgün kimliğimiz, TAAA kendimiz

3. Ruhumuz (Bilincimiz, zihinsel boyutumuz)

4. Bizzatihi ALLAH'ın Ü F L E D İ Ğ İ kendi zatıalleri... Cemali...

Yani bu sonuncusu derin bir konu... Kalbin literatürü bu... Onu siz de hissedersiniz. Bir yetim görsen, önce neren sızlar... K A L B İ N. Ama yoğun düşünürsen neren etkilenir? B E Y N İ N. Seversen kalbin, düşünürsen beynin. Cinsel yoğuşursan tam tersine beyninden kan çekildiğinden bu merkez belden aşağıya kaçar.

Bu üç merkez dışında dördüncüsü de var ama, onu koma ve şok hallerinde olanlar eğer dönerlerse bilip anlatırlar... Bir merkez daha var ki bu saydığımız herşeyin dışında... O bir GÜMÜŞ KORDON. O ruhsal bedenimizin (Suptil dublemizin, bedenin aynadaki sıfırdan kilo olarak küçük olan görüntüsü) göbeğinden başlıyor ve 50 bin yılın bir gün olduğu bir mesafede direkt ALLAH'ımıza bağlanıyor. İsterseniz siz bunun bir kuklacının ipi gibi düşünün. Hatalı bir teşbih ama bu benzeştirme doğru sayılır. O kanaldan bize "Sayılı nefesimiz, rızkımız, iyi ilhamlar gelrdikten başka, O KANALDAN Allah'a MİRAC ediyoruz...

Bir Gümüşi renkli ve hiç kopmayan bir kordon=Worm Hole, Allah ile irtibatlı... Bunun için diyorum ki bu ayrıntılar ve işleyiş mekanizması anlatmakla bitmez...

Kalbe giren bir maddi (Aort=Şahdamarının başlangıcı), kalbe bağlı bir geçici (9 ay on gün boyunca göbek kordonu) kalbe bağlı bir sürekli (Gümüş kordon) ve dördüncü olarak kalbe bağlı HABLİLVERİD (Allah'ın İPİ gibi bir APAYRI tünel var).

 

“Rüyalar - Uyanık Uyku (Astral Vizyon)”

O kordonu herkes görüyor ve gördü ve görecek... Rüyamda şunu gördüm: Serin yemyeşil çayırlarda bir sıcak yaz günü beraberdik. Bana "slm ve slm" dedin. Ben de aynısını sana söyledim. Sonra şahane lezzetli kırmızı bir karpuzu kesip yedik. Karnımız doydu. Ortalık mis gibi çiçek kokuyordu. Bu rüyada ben:

1.     GÖZÜM KAPALIYKEN tüm renkleri GÖRDÜM,

2.     Seni DUYDUM ve

3.     Seninle KONUŞTUM,

4.     KOKUYU aldım,

5.     TADI aldım,

6.     SERİNLİĞİ (Lemis-dokunma) HİSSETTİM,

7.     MUTLU olduğumu HİSSETTİM.

Sorular:

1. Rüyanın mekanı neresiydi? Kaç km kare ya da metre kareydi?

2. SAATLERCE konuştuk... Hangi saate göre konuştuk?

3. Ben Türkiye'de uyuyor İKEN, Amerika'daki AMCAMIN öldüğünü gördüm. Benim kordonum kaç km. idi?

4. Rüyadır işte dedim, güldüm geçtim... Ama amcamın ölüm haberi geldi.... Rüya doğruymuş, "Ben bu anı rüyamda gördüm", ya da "Daha önce sanki bu anı yaşadım, buraya ilk kez gelmeme rağmen sanki daha önce geldim. Bu De ja Vu’yu anımsıyorum".

Bu son iki cümleyi söyleyebilen her kişi, GÜMÜŞ KORDONUNU görmüştür. Bu rüya rastgele de oluşabilir... Bir de MANTIKLISINI bulup yakalamak var. O rüyayı yakalayan kişi uyanır, ayağa kalkar ya da yatakta oturur, "Ama gözünü açmaz", o kartal bakışıdır.

Sanki üstüste üç gözkapağı varmış gibi, YÜKSELDİKÇE bir üst gözkapağını açar ve FLU değil, dürbün gibi daha net görür. Yükseldikçe KARTAL daha NET görür diyorum... O yükselişin adı astral vizyondur. Sanki bir balonsunuz ve yere sizi bağlayan Gümüşi bir kordon var. Kordonun ağırlığı yok... Engel olması, dolaşması da yok. Düğümlenmiyor ve (Ölmeyince) hiç kopmuyor. Kordonu yerine kaçan elektrik süpürgesi gibi kendiliğinden uzuyor ya da dönüşte kısalıyor... MANTIĞI yakalamak gerekir.

O yakalanınca DÜŞ'ünüzü kendiniz YÖNETİRSİNİZ. Uykuda değilsiniz ki... Yatakta oturuyorsunuz... Sadece gözünüz kapalı... UYANIK uyku sürecindesiniz... "Uykuda ALLAH bizim canımızı almıyor mu?". Ayet öyle diyor... Madem canımız alındı (geçici olarak), bir ölmeden ölmeyi deneyelim. Bir bedensiz astronomi yapalım, elektrik süpürgesinin kordonunu kullanalım bakalım... Ama MANTIKLA (Logic Mantık-düz mantık yasak). Dünya feleğine kadar ayrı bir mantık çalışır: (Piri Reis'in resimlediği TAYYAR SEMA. Anlamı UÇUCULARIN-Uçakların seması).

Bu sema illa ki "PİRAMİTLERİN" üzerinden olur. Mekke ve Kudüs'ü ayrı ayrı görürsünüz. Ama üçü bir tek nokta olacak kadar yükseldiğinizde MELEİ ALA'ya gelirsiniz. Devam edersin ve Güneş’iniz DİĞER TÜM GÜNEŞ=YILDIZLARLA aynı büyüklükte olup aralarında kaybolduğunda, siz artık SEMAYI ULA'ya gelirsiniz.

38/69: "Onlar tartışırlarken Melei Ala'daki bu olanlar hakkında bir bilgim yoktu".

Gümüş kordonun kopacağı son durağın adı İlliyyin. Bu yukarıların yukarısı. Bir de esfeli safilin=Aşağıların aşağısı=SİCCİN var. Evrende bu mesafe bir gün=50 bin yıldır. Melekler ve Ruh Siccin'den İlliyyin'e bir günde çıkarlar. Bu gümüş kordonun boyudur. O iğne deliğinden geçmedikçe HÜRDÜR ama iğne deliğinden DEVE olup geçemeyince Siccin'de sicili bozulmuştur. Birgün öldüğümüzde... Ya İlliyyin'e Mirac edeceğiz, ya da Siccin'e. Bir karadelik tekilliğinde çok acılı ve aşağılık bir yolculuk bu.

Biz Siccin de değiliz. Burası "Aşağı=Süfli=Aşağı alem". Bunun da altı olan Esfeli safilin var. Siccin ve mekanın kiracısı Şeytan orada, Cehennemliklerin tutanakları (Sicil hesap defterleri) oradadır.

"Delikten girince ne olacak?" sorusunun yanıtı çok uzun ama sana çok kısa ipuçları:

1. Madde sıfırdan ağırdır (+ yetmiş kg gibi) Madde KARADELİK tekilliğine iğne deliğinden geçer gibi, bir gümüş iplik gibi tek boyutlu olarak çekilir. Buna karşın madde, AKDELİK'ten etkilenmez, daha doğrusu yutulmaz da kusulur...

2. Sanal madde (Takyon bedenimiz) SIFIRDAN küçüktür. (Eksi 70 kg gibi. Yani +70 kg'dan 140 kg küçüktür. Bu nedenle yere değil GÖĞE düşer... Karadelikten etkilenmez... Onu yutan AKDELİK'tir. Akdelikten etkilenir daha doğrusu ütülür. Ama karadelik ona İTME ve İTKİ etkisi yapar. Akdelik ve karadelik birer İĞNE DELİĞİ'dir.

İlliyyin'dir siccin'dir. Ak ipliktir kara ipliktir... Ama illa ki bu iki İĞNE deliğinden bir biçimde GEÇECEĞİZ. Bu çok kısa bir yanıt oldu ama, çok şeyi de anlatabilir.

Astral vizyonda maalesef önemli bir konu var. Kendinizi şunlara hazırlamalısınız (Digitalize mantık). At Ot yer / it et yer. İkinci semada ikinci paralel evrende ise bunun tersidir, at et yer / it ise ot yer. At etçil ve it otçul olmuştur. Sonra bir üst semaya geçince yeni bir evren tiplemesi çıkar: At it yer ve ot et yer. Negatif süper uzayda bunun tersi olur ve it at yer et de ot yer, vs. vs...

Astral vizyonda bu garip şeyler vardır. Diyelim ki bir talismanın postoforusunuz (Tılsım bekçisi ile yüzleşeceksiniz. Mesela Ayetelkürsi hatimiyle... Süfli Alemdeki adı Kendyas'tır... Melek değildir ama yeryüzünün müekkel meleği gibi vekalet eder. Ona "YUKARI ALEM YASAKTIR". Şıhablar onun için de geçerlidir... Ta ki Melei Ala'ya kadar... Siz at ot yer it et yer diye yükseldiğinizde... Melei Ala'ya kadar sizi "Pastoforlar" (Logo varlıkları) rahatsız eder.

Yani bir asansöre bindiniz ve tesbihiniz onun motoru...Ama belli bir miktar çekipte ve durduktan sonra asansör bir yerde duruverir. Orası meçhul bir kattır. O kat size HEMZEMİN olduğundan... Dünyada yatağınızda ya da odanızda garip bir şeyler olur. O güne kadar hiç görmediğiniz bir şeyler... Şu tesbihi şu kadar çekersen...

Birinci gün (Örneğin arı vızıltısı duyulur, evde arılar olduğunu sanırsınız). İkinci gün kaldığınız yerden asansörü hareket ettirdiğinizde yine belli bir sürede belli bir tesbih katedersiniz ve asansör yeniden bir meçhul katta durur. Evet o zaman da o katın Süflileri ya da kat görevlileri, örneğin evinizdeki gardropta sanki "Anıran bir merkep varmış gibi inanılmaz bir gürültü çıkarır. Bu gökgürültüsü rahatsızlığı sizden başka duyan da yoktur (Rüyanızda beni gördünüz: konuştuk. O konuşmayı sizden başka da duyan yoktur. Aynı şey) .

Ve yeniden asansör hareket ettirilir biraz daha yukarı. Orada durulunca o katın (Burası Melei Ala'nın az berisidir) üç GÖLGE varlık... Bunun da biraz devamı vardır sanki... Sivri külah gölgesi gibi silueti olan ve sadece “Ghost” filmindeki gibi "Gölge üç varlık" karşılar ve rahatsız eder. Korkmanızı ve tesbihin adedini bırakmanızı sizi orada o an hemen MECNUN etmeyi, delirtmeyi isterler. Dokunamazsınız, gölgedirler. Size gölge ederler ama... Işığı, en ihtiyacınız olan şeyi göremezsiniz... Paniklersiniz ve ŞAŞIRIRSINIZ amaçları da "Yanlış Matematiği" kurdurmaktı zaten...

Ghost (Swayze & Moore) hatırladınız mı? Hayalet. Oradaki üç karagölge (Cehennem'e götürenler). İşte o üç gölgenin bir adı vardır. Nasıl ki Kerrubi=Sphynx melekleri ise (Kerrubi tekerlek takımı demektir sfenks.. Kerrubilerin tekerlek içinde tekerlekler olduğunu daha önce yazıp çizmiş ve linklerden de desteklemiştik) üç gölge de Styx'ler yani Siccin kapıcılarıdır. Bunlar eski tüm mitoslarda vardır. Sphynx'in bir tekerlek-palet sistemi olmasına karşın Styx bir esir nehrinin tek kayığı/teknesidir (Sfenks=Kerrubi, Styx=Safine). Bu katmanda bir de Melei Ala'nın sonuncu kötüsü olan ve ters üç vav harfiyle gösterilen Vaşak (Lynx) bulunmaktadır.

Belki de bu mythicleri duyanınız vardır. Tamamen gizli öğretilere uygundur. Sphynx=Sfenks=Kerrubi (İbranice)=Mu+Karribun (Arapça)=Kıtmir vb. Hepsi birer eşdeğerlikten ibaret.

“Anneler”

Benim iyi olmayan bir günümdü bu... 1972 yılında yarın Müfide Atalay'ı kaybetmiştim. Yaklaşık 1 saat 37 dakika sonra. O herşeyimdi... Bir daha da iflah olamadım. Ne yapıyorsam ona sevap olsun diye yapıyorum. Kendime bir tek kırıntı istiyorsam Allah üzerine yemin ederim. Bu en büyük yemindir.

Benim dualarda bir tek şey burun kemiğimi sızlatır, "Tüm müminlere, ana-babama ve bana...". Bu cümleler içinde sadece EBEVEYN'in Ana olan bölümüyle içim burulur.

Biraz annelerden söz edebilir miyim? Biliyor musunuz, erkekte/babada, Allah'ın adı ile anılan hiçbir organ yoktur ama Allah kendi adını ANNE'ye vermiştir. Allah RAHİM'dir, anne de RAHİM'dir. Sonsuz şefkat, merhamet, esirgemecilik, fedakarlık, özveri, feragat ve inanılmaz bir himaye-hamiyet doludur bu RAHİM. BismillahirrahmanirRAHİM. Allah adını ANNELERE verdi... Annelere diyorum çünkü, doğum işini yapan o organ. Allah'ın adı ne kadar güzel bir yerde hiç düşündünüz mü? Allah'ın en güzel adlarından biri annelerin bağrında.... orası bir ANTİ-MEZAR yani hayat saksısı. Allah RAHİM=Anne adının talimiyle O R A D A. O dev bağışlayıcı isim ise bir annenin karnında bir yerde .

Lütfen ve lütfen "Cennet RAHİMİN ayağının altındadır” sözüne inanın. Rahim=ANNE. Lütfen Anneye “Üff” demeyin. Allah bizi ruhundan ÜF'leyerek yarattı. ÜF diyerek ana rahminden yarattı. Meryem'in rahmine üfletti (Tarık suresinde kadının göğüs bölümü ile Rahimi arasındaki bölgeyi geçen sohbette tartışmıştık).

Allah ANNE=RAHİM kelimesini o kadar sever ki... Peygamber eşlerine ANNE'miz demeyi emretmiştir. İşte ben böyle birini yitirdim bugün... Allah anne-babalarınızı size bağışlasın, sizi de anne-babalarınıza ve hayır dualarınıza bağışlasın (Hızır'ın öldürdüğü çocuğun anne ve babasının hayır duası vardı).

Allah İbrahim'i dost edinirken RAHMAN=BABA dostu Halilurrahman olarak niteledi. Ama biliyor musunuz, O Allah'ın tek dostunun adı içinde ANNE var; İb+RAHİM. Bir Hanif Annesinin değerini en iyi bilendir. Her kadri bilinen anne bir Meryem’dir ve oğlu da İsa kadar Azizdir...

Ben annemin öldüğüne, Rabb’ine kavuştuğuna değil, ayrıldığımıza ve özlediğime üzülüyorum... Ölenin arkasından YAS tutulmaz ama bir şiir, bir şarkı ya da içli bir lyric yapılmadan da olmuyor işte...

Pekiyi babalar? Onlar ikinci sınıftır... Bu da ADALETTİR. 9 küsur ay hamallık mı yaptım? Günbegün istifra mı ettim, aşa mı erdim? Hormon dengem altüst mü oldu? O karnımda diye, adım atışıma, beslenmeme ve her itinaya dakik uydum mu? Kadınlar mı erkekler mi üstün? Saçma bu... Kadın inanılmaz bir şey yapıyor: DOĞURUYOR... Nereden bileceğiz babalar bunu... Soy-sop bu RAHİM'DEN devam ediyor. Allah RUH'u oraya üflüyor... Oradan bir YAŞAM doğuyor.

Baba ne yapıyor? Elinden geleni yapıyor ama, asla ve asla doğum acısını ve benzeri (Hamilelik ve bekaret korkusu) duyguları tanımıyor... Erkek kadının dünyası yanında KARACAHİL'dir... Erkeğin olamayacağı tek şey var ANNE=RAHİM.

 

“Ruhun Üflenmesi”

Ruh üflenmesi için verilern tarih KİRLİAN fotoğrafçılığındaki hamilelik testlerinde 13 x7 = 91 gün diye bir peryod izliyor. Şöyle de anlayabiliyoruz: Dölütün başparmağına BESLENME duygusuyla yönelmesi bir bilinç eylemidir. Bu da 100. günlere varmadan oluyor. Bu da bir kanıt.

Beyinde hiç bir kıvrımı (yani anımsaması vb.) olmayan bebek adayı acısız ölüyor-Allah korusun. Bu canlanma aniden oluyor: Parmağını ve pozisyonunu değiştirebiliyor o andan itibaren.

Ruh Cifir biliminde "Spesifik doğum tarihi” denen bir dönemde üflenir (Gizil anlamında gizli ve özel anlamında değil). Bu döllenme tarihten üç ay sonrasıdır. Diyelim ki bugün doğan biri (Bugün yılbaşı olsun), Nisan 1 itibariyle Gizil burca sahiptir. Bu üç aylık evreye Tunus evresi denir. Tunus evresinde CANSIZ bir et parçasından ibaretiz. Sanki Rahim'de bir tümörcük oluşmuş gibi... 1 Nisan ile 1 Temmuz arasına da Yunus evresi diyoruz, artık bebek adayı embrio'yu "Oksijen dolaşımı" beslemiyor... Amniyöz akvaryumunda/Plesenta sıvısında inanılmaz bir şeyi başarıyor. Kendi başına buyruk olarak ve balinanın karnındaki Yunus Aleyhisselam gibi ya da yunus balığı gibi, bir ATLANTİSLİ gibi solungaçlı olarak erimiş oksijeni soluyor ama AKCİĞERLERİ YOK (var da boğulmuş insanınki gibi su dolu ve işlevsiz. Üstelik atmayan bir kalp gibi İPTAL durumunda).

Gördünüz mü şu RAHİM neler başarıyor? Bizi BALIK yapıyor önce... Spesifik tarih aynı zamanda geriye gidersen anne ve babanın cinsel buluşma tarihidir. Yani doğum gününden geriye 9 ay kadar gitmekle ileriye üç ay gitmek aynı şey gibidir. Bu ilkah başlangıcıdır. Buna tunus evresi üç ay (100 gün) ve Yunus Evresi 100 günü koyalım. 1 Ocak doğumlu çocuk üç ay sonra/ve veya dokuz ay önce İLK gününü idrak etmiştir. 1 Nisan ila 10 Temmuz arasında TUNUS'tur. 10 Temmuz ile 23 Ekim arasında YUNUS'tur.

Artık kendibaşınadır, annesinden bağımsız solumaktadır (Ruhu var artık). Hem de BALIK gibi soluyor, akciğerleri dumur olduğu için solungaç-trake vb. gibi soluyor, bu düşünürseniz İNANILMAZ bir şey. Allah'ın bir mucizesidir adeta! 6 aylık doğup da kuvözde yaşayan parmak çocukları unutmayalım. Bu arada Yunus as.ın öyküsünü de daha önce anlatmıştım. O iki solunum biçimini birden yapabiliyordu.

 

“Hamır - Alkollü İçkiler”

Nikotin'den nikotinamid bile yapılıyor ki kalbin en önemli  ilaçlarından biridir. Trinitrin gibi kalp yetmezliğine karşı önemli bir ilk müdahaledir. Nikotin, kafein, tein, etil alkol bunların (ve Allah korusun ötesindeki ilaçların) mutlaka bir zihin açıklığı etkisi vardır. Ama ayetteki "Yararları olmakla birlikte zararına kayarsak" pislik (Toksik) haline geliyor.

Ayette "Şeytan pisliğidir" diyor ya, bunun anlamı şu: Alkolik olanın ya da uyuşturucu bağımlısının beyin hücrelerinin katliamı sürerse, yani yenilenmeden yerine yeni kotsinler gelirse, denge bozulur. Ölen beyin hücrelerinin kıyımında şeytani halüsinasyonlar görmeye başlarız. Bunlar çok korkutucu ve karabasanlarla dolu ve hatta grotesk tiplerdir. Önemli olan önron aksiyon dendrid vb. değil. Beyin hücrelerinin katliamı... (Tiryakilik budur zaten).

Karaciğerden örnek verirsek, karaciğer kendini uyku süreci içinde ve bir günde YENİLİYOR... Ama biz sürekli içiyorsak buna zaman bulamaz (sonu ta siroza giden bir ölümcül serüven başlar). Yani delik büyük-yama küçük olunca kapatamıyor karaciğer ya da beyin hücreleri... Karaciğer "Şeytani" hayalleri göstermez ama, beyindeki "Yenilenmeme" işte o tam bir felaket .

Gerçekten ayet "Şeytan pisliği" diyerek bu karabasan hayallerini vurgulamıştır ama bir yandan da "FAYDASI VARDIR" demiştir. "HARAM" dememiştir (İsmi=Haram değil, uzak durun, kaçının demek. Hurrama=Haram kelimesini buraya yükleyen Emevi’dir).

Domuz eti kesin kes haramdır öyle yazmıştır. Fakat içki için "Haram" demediği gibi üstüne üstlük SAKİR=SARHOŞ halde iken namaza durmayın diyor ayet... İÇKİLİYKEN DURULABİLİR demektir bu... Ama Sarhoşken "Kaçının" demektedir... Eğer Hanif isek, KUR'AN ne yazıyorsa ONU Sıdk-Sadakatle en yüce doğrulukla söylemek zorundayız bunda alınacak gücenecek hiç bir şey yok... Ben bile içiyorum ve hatta bazen bir kurtarıcı oluyor... Yoğun bir günün yoğun bir gecesinden çıkınca bir duble içkiyle rahatlıyorum.

İsm şudur: "TERAZİ kurulur. İki kefe vardır. Biri Müfid (Faideli, yararlı) diğeri ise Muziyan, ya da Mudarar (Kelime kökleri Ziyan ve Zarar ile aynı). Bu denge korunursa HİÇ BİR vabali yoktur. İstersen 100 promili götür... Ama SAKİR olursan (yani terazinin ibresi zarara kayarsa) bu İSM (ithm diye yazdığın) dolayısıyla bu harama değil CUNAH (günah)a girer. Oysa Domuz etinin bir inm'isi yoktur, baştan-kafadan/girişten HARAM'dır. Onun faydası-zararı-dengesi sakirliği vb. yoktur. Hamır=Beyni örtenler (Eroin-Morfinden başlayarak İçkiye kadar olan silsilenin) bir terazisi var. Yararlı tarafları var. Ama zararı faydasını aştı mı "ism" dengeye geri dön...

Sakir'sin (Günlük defter zararla kapadı dükkanı). Bunları yaparken namaz kılabilirdin. Ne var ki, SAKİR=Zom olmuşsun, ayakların birbirine dolanıyor, ağzın ayet okuyamayacak kadar anlaşılmaz konuşuyor, bilinçaltı pisliklerinin esiri olmuşsun. Bir de utanmadan gelip Allah'ın evine ya da seccademe mi istifra edecek bu densiz. En iyisi "ism=Uzak dursun". Öte yandan domuz eti yiyen NAMAZ kılabilir. Çünkü ölçü "SAKİR" yani dut gibi sarhoş olmaktan geçiyor. Domuz yiyen HARAM olduğunu kabul etmiştir ve yiyordur.

Cunah=Günah'ı kabul etmekle insan dinden çıkmaz. Fakat HARAM edilmiş bir ayeti "Bu haram edilmemiştir, domuz eti haram değildir" derse CEHENNEM yolcusudur, tevbe etmedikçe dönüşü de yoktur.

 

“Hınzır - Domuz”

Hınzır şudur: DOMUZ başta olmak üzere AKLEN yiyemeyeceğini bildiğin her et. Ben Ayşekadın fasulye yerim ama Karafatma denen böceği yiyemem. Bu durumda "Bünyemin öğürdüğü" herşey de Hınzır'dır... Ama Namibia'da Hoisan'lıların en sevdiği yiyecek de Karafatma. Çin'de de köpek ve çiğ-ölmemiş maymun yemek. Mesela bir Hınzır daha söyleyeyim: İnsan eti... (çünkü Allah bir kısım insanları Domuz'a çevirmiştir" ayetinin 7 anlamından ilki budur). Tüm bu sayılabilecek etler TEK tercih değilse HARAMDIR. Ama ondan başka yiyecek bir şey yoksa ve ÖNCE canı korumak FARZ olduğundan, insan eti dahil her şey yenebilir (ölü de olabilir, leş de olabilir, çölde susuzluğunuzu gideriyorsa kan da olabilir vb.).

“Ether - Esir”

ETHER Eski Mısır'dan Eski Yunan'a geçmiştir. Beşinci madde hali de denir. Kur'an'da bir çok çeşidi vardır Esir'in. Sıfatlar da Esir'e işarettir: "Mücerret, tecrit vb. gibi". Diğer adı Zerre kadar (Quant) ve bundan KÜÇÜK (Takyon) .... ile başlayan ayetler de ESİR'dir. Allah'ın Arş'ı SU ÜSTÜNDEYDİ diye çevirdiğimiz ayetteki May da ESİRDİR (Ma, Mai ile akraba). Yani Kur'an'da esir önce KÜLLİ ŞEY*in olarak bildirilen sonsuzda-bir küçüklükte yani sıfıra en yakın ordinatlardır. Sonsuz küçük sayılan nokta bile bir "Şey’in’in yanında evren kadar kocaman kalır.

Esir gibi İksir de Arapça ve Latince değildir, Sankritçedir. Tıpkı Seri (Serial) Derece (Degree) gibi bunlar ne Arapçadır ne de batı dillerindendir. Örneğin ayetteki Seriul Hısab=Seri hesap görücü ile sankritçe Serial Xap aynı kelimedir. Yine de El İksir (elixir) diye geçtiğinden Latinlerin Araplardan "El" harfi tarifi nedeniyle aldıklarını anlıyoruz. Yada-Felsefe taşı ve Kimya Yumurtası vb. ise yarın gibi size ÇİZİM ile geliyor (Cifir babından).

“Deccal-Lynx - Arş’ın Dört Direği - Cifir”

Daha önce de sözünü etmiştik. O resim Tevrat kökenlidir. Kerrubi denen ARŞ taşıyıcı melekleri anlatıyor. Başları hemen ARŞ'ın altında dört direk gibi dört yüzleri var. Herbir yüz dörtyöne bakıyor ve birbirine bakıyor. Dört direkten birisi Aslan (Yağus), Boğa, Kova (Vedd) ve Kartal (Akrep) yani sfenks. İnsan yüzlü aslan pençeli, boğa gövdeli ve KANATLARI düşmüş bir SFENKS=Kerrubi'dir.

Deccal=Lynx.nLynx=Vaşak=666. Vaşak bir kuzuyu (Hızır) öldürecek, ama Hızır tüm mühürleri açacak. 7 Mühür. Şi'ra 666 sayılı istasyon, paralel evren kapısı. Oradan giren Lynx-666 ve orada yapılan Armageddon savaşı. Army=Ordu, Arma=Donanma, Geddon=Şira yıldızı ileri karakolu. Bu karakol Nur-36. ayetteki "Büyutin=Koloni evleri”... Burada 40'lar meclisi var. Başkanı da Hızır. İşte o yaratık (Beast) bu Lynx'dir ve Sphynx'e Şİ'RA'dan girecektir. Arş'ın ayağının BİR bölgesinden.

Evet şu gördüğünüz şekil, tasdik edilmeyen olarak "Kızıl gül Rose Croix'e hermetik bir amblem oldurulmuş. O Haç aslında DÖRT DEĞNEK (Tarot'taki değnekler, ikisi Joakim ve Boaz). Ama dört değnek=ARŞ'ın dört direği. Tepedeki Hermes ile anlatılan Arş'ın sahibi. Gül gibi masonik sembolleri atlar isek, izleyen kılıç biçimindeki yıldırım Zig-Zag TULE QAANAAK'ıdır (Bunu da bir ara ellerine geçirip Thule adlı bir mason derneği kurdular amblem oradan kalma). Dört direği (Haç diye göstermişler) soldan sağa sırayla, Boğa, İnsan (Kova burcu insan ile gösterilen tek özel burçtur), Kartal (Akrep burcunun asıl adı Kartal=Nesr=Nisra'dır) ve Aslan (Yağus, Yeuke, Nisra Vedd). İsterseniz bu putları zikreden ayeti bir daha yazalım:

Nuh 23: Dediler ki: "Sakın tanrılarınızı bırakmayın, ne Vedd'i, ne Suva'ı ve ne de Yeğus'u, Yeûk'u ve Nesr'i".

Suva (Suvaga, Şiva) ise İsa gibi Haçın ortasına kondurulmuş (Suva dişidir). Çünkü Masonik bu örgütün bunun kaynağı Tevrat'tır. Daha alttaki 7 yılan yedi mühürdür. Bunu da 6 kollu ve ortasındaki ile 7 kollu Yahudi şamdanına benzetmişler. En alttaki kadın ise Freja'dır ve Tevrat kökenli değildir (Germen Venüs'ü). Tuttuğu kuzeyli kalkanındaki 6 yuvarlak David yıldızı şeklidir ve başkaca bir anlamı da yoktur. Yukarıdaki yuvarlaktaki üç nokta ise hem masonluğu hem de 666 sayısını simgeliyor. 6 ve altına 66 yazıp öyle okuyacaksınız. Bu üç vav işareti ve/veya 666'dır.

Amon-Hoteb, İdris'in isimlerinden biridir (Emin+Hatib gibi). İmn=Amon. Hiyeroğlif'in okuma farkları vardır. Yani biri der ki bu şu harftir. Öteki egyptolog ise "Hayır bu şöyle okunur" diye halen tartışırlar. Athen, aton, Eton, Athin vb gibi). Hepsi aynı insan.

Çifir çizimleri bu daha ilk girişinin girişilmemiş şekli. Daha bir şey yazmadım ben. 50 yıl sonraki Meta-Matriss ve Geo-matrix'leri şimdiden vermeye başladım. Bunu ilk sizler alıyorsunuz, başkaca kimse bilmiyordu bunlar yayınlana kadar... İkiz kuleler ile umulan 10 yıllar söndü. 50 yıl biz öne geçtik o kadar. Aslında bizim 1938 yılında Alias Olof Adler tarafından, 3 asır öncesinden onanmamız gerekiyordu. Üç asır zaman bozuldu ve Ellisi kurtarıldı. Bu da bir kâr bin şükür...

Alttaki yuvarlak içinde iki tane küçük yuvarlak var. Alttaki iki küçük yuvarlak ve kadının iki göğsüyle 666 üç yuvarlağı bir ANAHTAR (Toplam 7). Kalkandaki yuvarlak sayısı da 7 MÜHÜR (Kilit). Yılanlar ise o 7 musibet... Başlarındaki fanuslar ise onların "Şimdilik ısırmalarını önlüyor". Onlar Cifir'e GEVİR diyorlar ve bundan çıkan üçboyutlu hologramlara da Gametria diyorlar. Amacım ARŞ'ı tutan dört meleğin dört yüzünün (Nuh putları) fenomenini göstermekti Tasdikten biri de Kerrubi'dir. Hatırlarsanız Kerrubiler dört yüzü olan (Aslan, insan, boğa ve kartal) ve dört tekerleği olup dört bir yöne giden ve de Hezekiyel (Zülkfil) peygamberi ARŞ'a taşıyan bir düzenektir. Daniken'in kitaplarında, Tevratta var.

Ben tutup da size bilinen Astronomi derslerini anlatmam... Utanırım... Burası Üniversite mi? Biz burada "Hiç bilinmeyenleri" yazmak için geldik. Bir ayeti alalım sonsuza kadar her gün yazalım, onun soniu gelmez, sonu gelmediği gibi de her gün AYRI bir ayet gibi okursun. Kur'an'ın bu güzelliği var... Tekrar ettiğimiz ayetleri her seferinde başka bir ayet gibi verdiğimin farkında mısınız? Hani Yusuf 111 gibi basit bir ayeti bile her seferinde değişik, yepyeni gibi veriyorum... çünkü Allah Mecid'dir. Mucid ve YENİLİKÇİ'dir. Kur'an'daki ayetleri de böyle indirmiştir. Onun için “Kul Rabbi Zıdni İlma” çok ama çok önemli bir niyaz. Benim gölge besmelemdir: “Rabbim ilmimi artır”... Allah Hızır'a bu niyaz sayesinde "LEDÜN” ilmini verdi.

O şemalarda Allah'ın verdiği o olağanüstü bilimi koklayabilirsiniz. "Unuturum diye acele etme, Kur'an'ın yavaş yavaş oku. De ki Rabb’im ilmimi artır”.

“Nur Suresi - Nur - Nur Üstüne Nur - Münir”

El-Selam Allah'ın adıdır öyle ki, ne güzel isimdir o... "Esselamül müheyminül..." iki YUMUŞAK ve BARIŞÇI ismidir. Ardından gelen ikisi ise SERT isimdir: "Azizül Cebbarül..." ve sonuncusu Mütekebbir... Bunların tümü Allah'ın adıdır. İSLAM'ı olduran=Es-Selam adıdır Rabbimizin... (AL-SALAAM). Verdiğiniz selamlar ve özellikle "Selam ve selam" dediğinizde inanılmaz bir matematik kurarsınız... Örneğin Nurün Ala Nur gibi. Bu da Allah'ın adıdır.

Nurün ala Nur'da da bir cifirdir. Özellikle Âla şifresi bir CİFİRDİR. Ayın ve Lamelif ile yazılır. ÂL (Ayın ile yazılan âlem gibi) ikinci bir DİGİTAL tertiptir... Şöyle de diyebiliriz: A (Elif) =1, Ayn (o)=0 dır. Bu da bilinmeyen bir başka BİNEER seridir. Artık bilmek zamanı geldi... Bu Kur'an'ın LEVHİ MAHFUZ'a bağlantısıdır bilgisayardaki bir KAPI gibidir. Elif (A,E,İ,ü), Ayn= (O-Ö diye adlandılır. Elif genelde=I ile gösterilir. Ayn ise O ile gösterilir (Osman ve Ömer isimlerinden anımsayınız) ikisi arasında da SLAŞ işareti vardır. Böyle bir şey yazsam size ne çağrıştıracaktır?

I/O... Yani mantık ve BUS devreleri. O Kur'an'da vardır. Biz Kur'an'a 1,0 ile bağlanıyoruz. Kur'an'da Levhi Mahfuz denen ana kitaba Elif/Ayn = I/O ile bağlanıyor.

Arapça bilenler bilirler ki AL (1) ve LA (0) yazılabiliyor. Yani Lamelif = 0 kullanılabilir bir değerdir. Ama Ayn ile yazılan AL olmasına karşılık LA yoktur. (Lam-ayn harfi yoktur). Bu yüzden ayLam (âl) yazılabilir (âlim gibi). Ama tersi l-ayn yazılamıyor, çünkü SERİ kapı gerekli. Yani input-output mantık devreleri içinde Serial bir link aktarımı (İnsan-Kur'an-Levhi Mahfuz üçgeni). Böylece âl= Faz (Phasis, Phase) oluyor. GÖK=SEMA anlamına geliyor (Âlem bu demektir). Bunun tersi de ARZ=TOPRAK (Ground) anlamına geliyor. Örneğin Nur-35'de "Allah göklerin ve yerin nurudur" demektedir. Allah= AL(1)+LA(0)+ Hü idi. Hu= AL AW/WA LA yani Allah'ın ilk ve en büyük ismi azamıdır. AL=1 EW=Veya WE=Ve (or/And) LA=0 olduğundan, Allahü= 1,0 1 ve/veya 0 idi.

Allah (yukarıda bineer kodladık) göklerin (Gök = Faz) ve yerin (Arz = Toprak) NUR'udur= Elektrik akımı MİSALİ'dir kendisi değildir elektrik değildir. Çünkü ikinci ayet diyor ki: "O'nun nurunun misali...." diye başlıyor...

Nur 35: O'nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir. O lamba bir billur içindedir; o billur da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan çıkan yağdan tutuşturulur. Yağı, nerdeyse, kendisine ateş değmese bile ışık verir. Nur üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruyla hidayete iletir. Allah insanlara misal verir; Allah her şeyi bilir.

Allah => faz / toprak'ın AKIMIDIR dedim. Bunu anlattım ama bu akım NUR'dur. Oysa Nur=Sonsuz ve sonuşmaz intirsic enerji ötesi takyon enerjisidir.

Ziya=Gün ışığı enerjisi =Işıma fotonlarıdır (Isı fotonları değildir). Fotonlar hem ışır ve ısı verir bir kısmı ise ışın bir kısmı ise sadece ısı (infrared gibi) yayınımı yaparlar. Bir kısım fotonlar da ZIMNİ'dir, yani sanal bozonlardır ışıma ve ısı vermezler, ALAN KUVVETİ olarak (Mıknatısın iğneyi çekmesindeki görünmeyen etki) olarak tasnif edilirler... “Ayı icinde bir nur”... Bunun anlamı şu: KUVVET ALANI FOTONLARI (Bozonlar=GÖK). Diğeri (Güneş) ise ısı-ışı veriyor yani FERMİON denen gözlenen algılanabilen ve ölçümlenebilen fotonlar.

Nuh 16: Ve Ay’ı bunlar içinde bir nur yaptı ve Güneş’i bir kandil haline getirdi.

Burada MİSAL verilmiştir. Ay (Kamer) için MÜNİR denmiştir. Kelime kökü N V R üçlüsü (Nur, Nevra, Münevver vb.) olmakla birlikte Kamer bir MÜNİR'dir. “Münir”... Bu NURLU diye çevriliyor, orada bir türetme eki NUR+LU yok ki!

Münir’in 16. ayette 7 anlamı var. Ayın GÖRÜNMEZ bir yüzü olduğunu anlatmaya ve bunun Gün ışığı evrelerine göre görünebildiğini de anlatıyor. Benim amacım NUR ile MÜNİR'in farkını ortaya koymaktı. KTB kökünden meKTeB ile KiTaB aynı şey değiller ki... Biri okul, diğeri KaTiB mesela, sekreter demek...

Sirac ve Züccac "Alimlere verilmiş iki misalden ibarettir". Sırça cam buradan geliyor. Bir de Züccac: Züccaciyeci bilirsiniz, kristal satar, kristal de CAM değildir. Camdan laser ışını elde edemezsiniz ama züccac=Kristalden Laser beam elde edebilirsiniz.

MüNeVveR = Aydın demek, NURLU demektir. Münir "Dışarıdan aydınlatılmış" olandır içinden aydınlık gelen NEVRA'dır. Hepsi NUR'un türevidir. Ama farklı şeylerdir. KiTaBe başka kütüphane başka demek istiyorum.

Felsefede de NUR tanımları var ama, ben hep Pozitif felsefeden yanayım onun için bilime çekiyorum sürekli olarak felsefeyi... Yani tasavvuf diye bize Edebali'nin Beyazıt'ı Bestami'nin yutturduklarını kaale almıyorum. Çok Yüftera=İftira yani Hadis gibi geliyor bana...

Nar (4 temel kuvvet) şudur: Bir pil vardır giderek azalır ve biter (Tüm nefisler ölür, bu Enerji ve eşdeğeri olan Maddenin tutarıdır). NUR ise bir pil vardır doludur ama tükettikçe İKİ PİL olur o iki pil de tükendikçe DÖRT pil olur. "Rabbin orduları" olarak saf-safiyyun-Saffat budur. Dört ise sekiz olarak Multycopy olurlar (Arapça küsurlanmak anlamında TeKSiR olurlar).

Ay'da NUR yok... Ay MÜNİR diye yazılı. Nur'u oraya ekleyen biziz (bizim cehaletimiz). Münir üzerinde çok uzun durmak gerekir. Allah göklerin ve yerin NUR'udur başka, En-Nur=Kamer Münir'dir BAŞKA BAŞKA şeylerdir.

En-Nur En-Nar ve El-MÜNİR başka şeylerdir. Kelime NURAN'dır. Şöyle anlatayım. Allah'ın ismi El Âliyy ama Te önekiyle TeÂLa da yapabiliyorsun. Bir başka örnek Allah Kebir'dir, MüTeKeBbiR de diyebiliyorsun. Allah HAYY'dir, ama MuHYi= Hayat verendir. Kendisinin diri olması başka Muhyi=Hayat vermesi başka. Allah El Ğaniyy=Çok zengindir, ama MuĞNİy=Zengin edendir. Başka bir örnek daha: Allah Halık'tır, yaratıcıdır. Bunu HALLAK diye de yazabiliyorsun. Allah El Hadii=Doğruya ileticidir ama El Hadii gibi HUDA da aynı anlamda Allah'ımızın ismidir. Halık Hallak, Hadii Huda HEP AYNI ŞEYLERDİR.

Nur ve Nuran ise farklı... Muhyi gibi Muğni gibi Münir'dir (Nuran'dır yani). Muhyi hayat verirken bizlere HAYY olan zatı ise KENDİNDEN DİRİDİR. Bunun gibi Allah Kim ve/veya KAYYUM'dur. KAİM-İkame edicidir ve/veya KAYYUM'dur. Mutlak (Itlak) ile Relativ (Nazari) zaten Kur'an'daki iki önemli kelime eve MİSAL İLMİNDEN (İlMiAlem) iki kapıdır.

Allah (Kodladık bineer yazdık), göklerin (Faz=Elektrik) ve yerin (Toprak ve nötr) NUR'udur. Onun NUR'unun misali... Burada NUR bir parantez açıyor ve ondan sonraki ifadeleri BOŞ CÜMLE olarak (..........) koyuyor. Cümleyi de O nur üstüne nur'dur diye kapatıyor. Nur=Kapa parantez Ala=(I/O) ÜSSÜ Nur (Nur üssü nur yani sonuşmaz enerji...). NUR'ün Ala Nur bu demektir. Aynı zamanda Allah'ın adı NUR ÜSSÜ NUR'dur. El-Nur yanlıştır. Çünkü: "Allah göklerin ve yerin nurudur” derken Allah NUR'dur demiyor, Göklerin ve yerin aydınlatıcısıdır diyor. Yani Lambam var ama lambam BEN demek değildir. Lambadaki ışımayı veren KAYNAK yani Nurün Ala Nur ALLAH'TIR. Nuran=Ay'daki Münir de ALLAH değildir. Melekler ve RUH' da NUR'DAN yaratılmıştır VE HAŞA ALLAH DEMEK DEĞİLDİR.

Artık o Esmaül Hüsna diye size yutturulan kitaplara itibar etmeyin, yüz vermeyin. Allah'ın 114 ismi vardır, tesbih satacağız diye 99 yapmanın bir alemi yok. Allah'ın Serial işlem kapısı da Allah'ın ismi değil midir? SERİUL HISAP, SERİal bir kapı değil midir? Ama 99 isim arasında YOK? Niçin? Çünkü Hadis var Ayıp olur: "Allah'ın yüzden bir eksik güzel isimleri vardır, kim bunları öğrenirse, sorgusuz Cennet'e gider".

Aynı kişilerin şöyle bir hadisi daha var: "Kim bir kertenkele öldürür ise on büyük günahı silinir, on büyük sevab yazılır" AYNI KİŞİLER böyle söylüyor. Kuralım bir kertenkele çiftliği, parası olan gelsin bin tane satın alıp öldürsün, onbin büyük günahı silir, onbin tane de büyük sevab yazılır.

Kara köpekleri de öldürecek miyiz? Kehf'in mağarasını bekleyen köpek kıtmir=KARABAŞ idi. Onu da öldürelim (Sudan, Nilot ve Eritre Gallice dillerinde kıtmir kara seccade, kara post demektir). Demek ki karapostlu her köpeği öldürelim. Buna ehlisünnet vel cemaat mezhebimiz Şafiiler dünden razı... Onlar köpeğin olduğu yerde domuz ya da lağım varmış gibi oluyorlar. Şiilikte de Tavşan nefret nedenidir. Tavşan hiç konuşmaz ses çıkaramaz (hançeresi yoktur). O gün dile gelmiş(!) Yezid'e "Hüseyin burada saklanıyor" demiş. Kahrolsun tüm köpekler ve tavşanlar, yaşasın cehalet. Kahrolsun kertenkeleler yaşasın bilgisizlik... DİN BU. Allah indindeki ÇİRKİN DİNLER BUNLAR.

Bir ekleme daha Sami-Hami dilleri (Sudan, Eritre, Cibuti, Affar, İsar gallic Amhari, Habeş dilleri vb. Sami dillerinin en yakın akrabasıdır. O yüzden berberice Tuaregçe bilenler kolayca arapçayı öğrenmişlerdir. Araplaşmışlardır. Bu Türkçemiz ile Yakut (Saha) Türkçesi arasındaki benzerlik gibidir:

Enneyassan=Sen ne yapıyorsun? Mesela Hami dillerinde ŞAR=EŞARP KOMİR (Hımar) SAÇ DEMEK. Nur 31'i yazalım şimdi:

Mümin kadınlara de ki... Bi humurihinne=ÖRTÜLERİNİ...mi? Yoksa SAÇLARINI mı? göğüslerine kadar uzatsınlar. Berberice, Yukarı Nil dillerinde ve tüm Etyopya ve somali de Hımar=Mısır püskülü demektir... Alın tepe tepe kullanın şimdi bunları... Ama ben bana başörtüsü ile ilgili soru sorana HA-VET demekteyim.

"Hocam örtünelim mi?"... "Evet bacım örtünün". Bir başka mesture şöyle soruyor: "Hocam  Kur'an'a göre örtünmeli miyim?"... Yanıtım “HA-VET”. Neden? Çünkü KUR'AN dedi, yani ALLAH'a göre sordu, Müslümanlara GÖRE sormadı...

Bu Ha-vet'lerime gıcık oluyorsunuz biliyorum ama onun da bir matematiği var dikkat edin!!! HA=O aradaki tire(-) =/ ve VET=I yani sağdan sola yazarsanız HA/VET=I/O. Bunun bile matematiğini kullanıyorum farkında mısınız?

 

“Sıratal Müstakiym”

Sizi ninnilerle uyutanları bugün yargılıyoruz... Onların kabahatini size tarihi borcunu gidermeye çalışıyorum, açığı kapamaya çalışıyorum. Allah'tan da bir 50 sene ikram geldi. Onun için tüm sır kapılarını görülmemiş biçimde İLK ve TEK olarak size şu Haber Grubumuza yazıyorum. "Tarih yazılıyor" derken bu iddialı bir laf değildi. DOSDOĞRUYDU. Biz bir milat/Millennium içinde TARİH yazıyoruz şu anda... Hiçbir Kur'an mealinden veya piyasa kitaplarından, Web hadislerinden bulamayacağımız bir ZIDNİ İLMİ yağıyor farkında mısınız?

İnsan aklı EVRENDEN geniş. Süper uzaydan (yüztrilyonnlarca evrenden) de geniştir. Ta Cennetlere tadar uzanmasaydı Allah'ımız "Cenneti sayısız bin ayet ile niye anlatsındı. Neden nehirler başyukarı aksın? Neden insanın üçüncü cinsi olan HURİ anlatılsın? Allah NURUNU henüz tamamlamadı ama TAMAMLAYACAKTIR. Ayet böyle diyor.. .

Bu Allah'ın bir eksikliği-haşa-anlamında değil. Sonsuz ihtimalli yani sonsuz yüzlü bir ZAR var. Bunun tüm ihtimallerini-olasılıklarını tamamladı. Bu zardan SONSUZ kez atıldı (bir kez değil). Bunu da tamamladı. Bu sonsuz yüzeyli sonsuz zardan da SONSUZ TANE var... Allah şimdi bunu tamamlıyor... ve o gün adı kıyamet.

O gün tüm ihtimaller bitmiş, karanlıkta bir tek ihtimal (Sonsuzda-bir=Külli Şey’in noktalarını anımsayın ve bir de ELİF noktalarını kitabımdan bir daha okursunuz) kalmamış ve NUR'u tamamlanmış olduğu günün adı Kıyamettir... O gün hiç bir şey (Bu bir kağıdı yakmak gibi, ortada kül var kağıt yok, yazılanlar da kül olmuş) kalmamış tek bir şey var:

Yaratmadan önce de öyleydi. Adı EL evveli idi. Aynı isim şimdi Muahhir (Muahhar Ahir en sonuncu) olarak TERSYÜZ olmuştur. Muahhir isminin de I/O çifti, El Wahid/Ehad ile El Kahhar'dır. Sadece zatı kalmıştır ve nurunu tamamladığından, her pil ikiye dörde yüz milyara... katlandığından ve evrende nur denen pil sonsuz olarak tamamlandığında Allah bize sorar:

"Bugün Mülk kimindir?" Yanıtı kendinden hazır bir soru: "Bugün mülk Wahidün Kahhar olan ALLAH'ındır". İşte bu ALLAH sözü ile birlikte Sur üfürülür. O gün birbirimize slm & slm deriz, barış deriz. Barışık olmayan o zalimler de "Eyvah bize" derler Hanifcanlar... Kestirme yol vardır ve adı Sıratal Müstakıym'dir ama Allah indindeki EN GÜZEL DİN ile.

Allah indinde dinler içinde en güzelinin adını da Allah bildirmiş. Allah indindeki tek güzel din=Sıratal Müstakiym'dir. Sıratal Müstakiym'i bir KARE halı ile anlatmıştım.

Elimizde diyelim ki 8 metrekare bir halı var. Bu halı bir iki adımdır ve altında ise CEHENNEM vardır (Herkes cehennemi hissedecektir). Eğer KİŞİSEL olarak yükümüz ağır ise bu halı esner ve uzar. Yani yine 16 metrekaredir ama bir kenarı 4 metre değildir. İki metre eni ve 8 metre boyu olur. Altındaki cehennemin çılgın alevleri iki yandan sarar bu köprüyü, yol daha uzundur ve daha çok alev yalar insanı... Biraz daha ağır günah yükü olan içinise halı bir metre eninde 16 metre boyunda bir yolluk, uzun bir köprü olur. Sonra yarım metreye 32 metre boyunda olur... En sonunda halının İPLİĞİ kalır ve bu iplik 1 günde (1 gün=Bin yıl) katedilecek kadar uzar gider...

O kılıçtan keskin ve kıldan incedir ve eğer o iplik DEVE iğne deliğinden geçmedikçe sizi CENNET kapısına ulaştırmaz. Cehenneme gidecek olan, belirli bir noktaya geldi mi kendi makamını içeren aşağıdaki İZDÜŞÜMÜ bölgeye düşer.

Allah sizin SECCADENİZİ 4 metre boyunda İNŞA etsin, dört adımda geçersiniz inşaallah. İp cambazı olmamıza gerek kalmasın diye çok tövbe edelim Hanifcanlar. Her tevbe DÜNÜ siler. Hergün bir Hanif yeniden doğar ve SABİİYE dinindendir, çocuktur, masumdur. Adem de ÇOCUK idi unutmayalım. Doğdu kocaman bir çocuk idi.

1