2-----------------------------------------------------------------------------
İman-İnanç - Kur’an Okumak”
"Allah istemedikce siz yapamazsınız ifadesi kişiler için değil; kişinin kullandığı araç içindir (tabancan patlamaz gibi). Ya da Bakara 102. ayetteki gibi "Allah istemedikçe büyü tutmaz" gibi. Siz Musa gibi adam öldürürsünüz ama aynı zamanda öldürmemiş olursunuz bunlar gibi kısaca...
“Allah’ın izni olmadan bir kimsenin iman etmesi mümkün değildir”. Usame, El Kaide, benzerleri gibi... Budistin bile imanı var, dinine inanıyor, bir rahip de... Allah onlara bile iman izni veriyor... Ama iman=İslam=Selam=Barış ile alakalı olunca HORGÖRÜ sahibine iman gitmez, namazı da reddedilir (Maun). Asla Usame Bin Ladin gibileri SEN gibi "İMAN"a getirmez ALLAH. Çünkü Allah El Hadii'dir yani "DOSDOĞRU YOLA" ileticidir. İman nedeni iki isimdir. Allah'ın Mümin ismiyle Hadii (Hidayet edici) ismi... Bu iki operatör isim (Nom, nominal) olmazsa matematiği olmaz imanın... İman ölçülebilir bir değerdir. İman lafını iman olarak algılamayalım. Yani onu unutalım ve tastamam şöyle diyelim. "Allah'a İ N A N M A K ".
Tevbesiz bir Ateist'i bu forumda bu grupta hatta Ebediyen Hz. İbrahim yanında konuk etsek yine de imana gelemezler (Eslemna=Teslim olmak iman etmek demek değildir). Ateist, "Gözümle gördüğüme inanırım" postulatından yola çıkınca, Hz. İbrahim bile onu ikna edemez... O kalp mühürlüdür. Ancak El Hadii ve El Mümin adları olan ALLAH onu DİLERSE inandırmaya yönlendirir.
İman/İnanç karşılıklı bir NİKAHTIR. Nikah iki tarafın rızasıyla olur. ÖZGÜR irade ile olur. İnanmak (Allah'ın varlığına ve bir tek olduğuna) için ÖNCE KUL niyet edecek... Allah da İZİN verecek ve karşılıklı İNANÇ NİKAHI kıyılmış olacak... İmanı İNANÇ şebekesi biçiminde düşünmeye zorlamalıyız kendimizi...
Yani İman, mümin, İhlas, Muhlis, Salih Amel, Takva elbisesi vb. Zahid gibi sözler Kur'an'da bulunmasına rağmen bunların tamamını kimse anlamadı diyebilirim. Hani ANNE=RAHİM'i nasıl anlattıysak, benzer biçimde bu ilahi kavram/mevhum ve mefhumları da İYİCE anlamak gerekir.
İb+Rahim gibi Anne+Rahim+i gibi bilmeliyiz bu gizemlerin açılımlarını, OKU emri bunlardan ibarettir. Yoksa size bir hafız gibi Kur'an da okur kasete, VCD'ye falan çektiririm Arapça ve teğanniyle okurum (bunu da çok iyi yaparım).
Allah Zalimlere, sonradan bozulanlar ve ısrar edenlere olan NİKAHINI BOŞAMA biçiminde yüzüne çarpar. Kur'an bir eğlence değildir derken, İslam ülkeleri arasındaki "Kurra, Hafız, güzel ses ve muğanni yarışması” demek değildir.
Kur'an, Han duvarları şiiri gibi, Maria şiiri gibi, Pertev Tunaseli'nin okuduğu gibi arada bir şarkı aralarında bir şiir vardır ya... İşte şarkı gibi değil o ŞİİR gibi okunur...
Orson Welles'i hatırlayanınız var mı? “I know what is to be young... But you don't know what it is to be old”. Ben gençliğin ne demek olduğunu bilirim (evlat dercesine), fakat sen yaşlılığın ne olduğunu bilemezsin..." öyle diyor ve o muhteşem ses tonuyla. O titrek anlamı yükleyerek. O melodi tüyleri diken diken edecek kadar güzel bir beste aynı zamanda... Üstelik Londra bilmem ne korosu eşliğinde... İşte Kur'an öyle okunmalı.
Soytarı Cat Stevens rezil ediyor güzelim Kur'an'ımızı OKUYAMIYOR... Arabi makama çevirmiş ve rezil etmiş... Bütün dünya bilir ki, örneğin Ezan... Dünyada en zevksiz, tatsız tuzsuz, modüle makamsız okuyan tek millet Araplardır. Zevksizliğin adını makamını "Arabi makam" diye bize yutturmuştur. Halbuki sabah ezanını ASLA Saba rüzgarı olan Sabai makamdan ŞAŞMAM. Mahmur mahmur camiye giden adımlarıma sorun onu. Çok severim onu... Sabah yürüyüşü, alaca karanlık... Allah'ın evi... İmama uymam, cemaatle kılmam (imam ücretliyse arkasında duran cemaatle birlikte saf tutulmaz, o namaz ölmüş bitmiştir). İki rekat farzı kılıp geriye gelirim.
“Kur’an - Hadisler”
Bunun anlamı şu: Eğer yazılanlar Kur'an'a TAM uyum halindeyse, Tevrat ve İncil'dekiler DOĞRUDUR çünkü TASDİK mekanizmasıdır bu... Örneğin İncil "Allah bir"dir diyorsa BU TASDİK edilmiştir. Zaten çoğu yerinde BİR'dir diyor, ama bir kaç yerde ÜÇlendiğinden Allah ile işleri zor ve biz o tahrifatı TASDİK etmiyoruz. O yüzden size TASDİK ve AYRINTI olayını özellikle sunuyorum.
Yusuf 111. Gerçekten de onların kıssalarında üstün akıllılar için bir ibret vardır. Bu Kur'ân uydurulmuş herhangi bir söz değildir. Lâkin kendisinden önce gelen kitapların tasdiki her şeyin ayrıntılarıyla açıklayıcısı ve iman edecek bir kavim için hidayet ve rahmettir.
“... ve iman edecek bir kavim için hidayet ve rahmettir”. Bu iman EDECEK kavim de Hanifler'dir (Hadisler değil Hanifler). Dikkat ediniz kelimeye: İman E d e + C E K diyor, Et+miş et+ti, ediyor değil EDE+C E K.
Yani HADİS'lere İMAN edecek birilerinin çıkacağını (O dönemde hadisler daha yoktu, ayetler iniyordu sadece) mucize gibi haber veren Kur'an bu kez de. Hadisçilere karşı Hanifçilerin Kur'an'a iman edeceğini APAÇIK bildiriyor.
“Bu Kur'ân uydurulmuş herhangi bir söz değildir. Lâkin kendisinden önce gelen kitapların tasdiki her şeyin ayrıntılarıyla açıklayıcısı ve iman edecek bir kavim için hidayet ve rahmettir”.
Hidayet şudur: “Bu Kur'ân uydurulmuş herhangi bir söz değildir”. Rahmet de şudur: “her şeyin ayrıntılarıyla açıklayıcısı ve iman edecek bir kavim. "... huden we rahmeten li qawmin yu'minûn". Namazlarda en çok okuduğum ayetlerden biri... O iman eden kavim ne Hadisçi, ne Hafifçi Herifçiler değil Haniflerdi. Ötekiler ne anlar DETAY'dan ve hakederler mi Rahmeti? Biz onları severiz elbette ama onlar BİZİ SEVMEZLER.
Ali İmran 119: İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz, halbuki onlar sizi sevmezler, siz Kitab’ın hepsine inanırsınız, onlarsa sizinle buluştukları zaman "inandık" derler. Başbaşa kaldıkları zaman da kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: "kininizle geberin!". Şüphesiz ki Allah göğüslerin özünü bilir.
Ali İmran 120: Size bir iyilik dokunsa fenalarına gider, başınıza bir kötülük gelse onunla sevinirler. Eğer sabreder ve Allah'dan gereğince korkarsanız, onların hileleri size hiçbir zarar vermez; çünkü Allah onları kendi amelleriyle kuşatmıştır.
Ağızlardından kinleri taşmaktadır, dişleri gıcırdamaktadır. çünkü Kur'an ayetlerine inanıyor ve oradan her detayı alıyoruz ve de UYUDRUK HADİSLERİ (Hadisen Yüftera) feri dönüşüm kutusuna gönderiyoruz...
Evet Hadisleri Kur'an tasdik ederse alırım inanırım. İncil ve Tevratı da... Ama Hadislerle İncil ve Tevrat asla bir değildir. Çünkü Allah'ın revaç ettiği "Kendinden öncekilerin tasdiki"dir. Hadisler ise Kur'an’dan SONRA gelmiştir ve TASDİK etmem mümkün değil, ayetle çelişmiş olurum... Hepimiz birer akıl ve izan sahibiyiz. Ayette böyle demiyor mu?
Hava ile su aynı anda bir yerde olmaz... Yalan ve iman da aynı yerde olamaz. Yalan (Yüftera) ve İman nasıl bir arada olur?
Yüzümüze karşı TV'de açık oturumlarda bile "Haklısın, inandık" dendi, arkadan da "Bu adam Hadis, sünnet düşmanı, alevi, vb. iftiralarıyla beni yerdiler. Yahudi ve Kilise ajanı olduğumu söylediler, Türk ve Kürt dediler, şarlatan dediler, ilkokul mezunu dediler neler neler... Ama hepsi "Haklısın profesör, bu hadisler uydurma, bu Sünnet de pek Kur'an'a uymuyor" dediler. Buna ben tanığım.
MEHDİ'nin birinci ve tek düşmanı (ikincisi yok) EBU SÜFYAN MİLLETİ'dir. Bunlar İBRAHİM MİLLETİ'nin düşmanıdırlar. İbrahim milleti onları sevse de onlar bizi sevmezler ve tırnaklarını yerler. Biz din sahibiyiz, onlar da KİN sahibi. Kinlerinden dolayı geberecekler. “Kur’an’ı Sevmek - Kur’an Okumak”
Kur'an'ı böyle sevmeniz çok hoşuna gidiyor yaratanımın ve bizlerin. Kur'an size DİREKT geliyor. Aracısız, katıksız İNDİĞİ gibi... Siz bu Kur'an'ı yıllardır özlüyordunuz... Kur'an BUYDU işte... I/O ' su bile vardı... Kur'an'ı izleyin. Bizim kanalda (Hanif bizlerin kanalıdır) kalın. Allah bizleri Ahiret ve güzel mekanlarında komşu etsin ki ebediyen söyleşelim.
Orada da Kur'an'ı bitiremeyeceğiz... Denizler mürekkep olsa.... EBEDİYEN KUR'AN BİTMEZ... Zaten Levhi Mahfuz EBEDİ bir KUR'AN'IN ADIDIR... Orada dirildikten sonraki diyelim ki yüz kentrilyon yıl sonraki "Cennette" yediğin meyvenin TANIMI var. Kur'an bitmez, o Levhi Mahfuz'dan indirilmiş şanı yüce sayfalardadır. Levhi mahfuz'un ömrü ise SONSUZ'dur... Kur'an SONSUZDUR... ALLAH'IN KELAMIDIR ve o asla susmaz... Çünkü ALLAH HAYYÜLKAYYUM DİRİDİR. Kelamı da vardır... Ebedi Mütekellimdir ve Kur'an bitmez... Onu size ihanet içindeki tercümelere bakmayın. Kur'an ÇOK BAMBAŞKA bir kitaptır ve ebedi dosttur. O Kabirimizdeki YEGANE arkadaşımızdır, en sevdiğiniz kişinin hologramında o sizinle birlikte olacaktır.
Kur'an'ı çok sevin. O Arkadaştır ve CANLIDIR. Çünkü O RUH'tur. Melekler ve RUH derken işte bu RUH Kur'an'dır. Kur'an sizin arkadaşınızdır. Onu size başucu kitabı olarak emanet ediyorum... Sarıp sarmalayıp yukarılara kaldırmayın... Sarılın ve yatın. Gece ola ki/umulur ki KALKIP okuyasınız gelir. Kendinizi bu güzellikten menetmeyin... Onu muska gibi sarıp sarmayamayın, bohça-poğaça yapmayın.
Kur'an A Ç I K bir kitaptır, hatta AP-AÇIKTIR. O halde onu açık tutun ki OKU'yasınız... 7 kat muşambadan çıkarıp okuyamazsınız üşenirsiniz... Güsul abdestiniz varsa Kur'an size en iyi arkadaştır. Gerçek ve tüzel bir KİŞDİR. Konuşur, vefalıdır, şifacıdır. Kötü kulundan davacı olur, Allah'a şikayet eder ve "Yarabbi bu ümmet beni yalnız bıraktı" der... Bu demektir ki Kur'an siz ve Hans kadar "ARKADAŞ"tır. Kağıt-defter matbu falan değildir.
Kur'an'ı hafızlarımız gibi okumayın. Kur'an'ı KUR'AN DİYE okuyun. Çünkü ilahi buyruk diyor ki: "OKU"yun. OKU'yun... Yanüstü sırtüstü, yüzüstü, yerde halının üzerine koyup okuyun. Ben böyle yapıyorum... Rahle'de değil... Yoruldukça uzanıyor ve okuyorum... Onun hepimizin kalbinde ve kabrinde aydınlık olmasını diliyorum. CANIM ARKADAŞIM SEVGİLİ KUR'AN arkadaşımız...
“Hz. Muhammed’in Okur-Yazarlığı”
Ankebut suresi: "Sen daha ÖNCE SAĞ ELİN İLE HİÇ YAZMAMIŞTIN" demektedir. Okuma-yazmayı Zeyd ve Ali'den başkası bilmiyordu. Öyle ki uzun yıllar sonra bile "Okuma-yazma bilmeyen ve kafirlikte kalan Araplar bile savaş esiri sayılmadı" yani okuma yazma bilinmiyordu... Amerika'da Abraham Lincoln dönemine kadar BİR TEK zenci bile OKUMA-YAZMA BİLMİYORDU... 1790'a kadar çarpım tablosunu sadece SARAY soyluları biliyorlardı... İhtilalden sonra Ecole Publique'lere kondu kerrat cetveli...
Şu muğayir (aykırı İbni Muğiyre) den başkası da HEM OKUMA hem YAZMA bilmiyordu... Arapça Elfi=Bin aynı zamanda SONSUZ demekti. Elfi elfi dendiğinde milyon olması ise Osmanlı idaresi altında oldu. Yani sandığınız gibi çocuklarımızın servis ile okula gitmeleri gibi bir okul yoktu... Bakınız Osmanlı kayıtlarına: (Eski yazı Arapça=Osmanlıca dahil) yeni dil Latince dahil. Onmilyonluk 1928 yılı Türkiye'sinde okuma yazma bilen sayısı 500 binden aşağıydı... Aşr (Öşür) ondalık sistemini Kur'an'dan yıllarca sonra Cabir gibi alimler çıkardılar... SAN-DI-ĞI-NIZ gibi değil idi...
Çöldeki Arap daha binlerce yıl önceki Önasya gibi ÇİVİ yazısı bile bulamamıştı... İnkalar gibi "Soyutlanmış" ve de "Enterne" edilmiş yaşıyorlardı. Çöl nedeniyle onlara Romalılar vb. ulaşamıyordu. Dolayısıyla hep özgür kaldılar ama hep cahil... Halen de cahil oğlu cahiller...
Ankebut 48: Sen bundan önce, ne bir yazı okur, ne de sağ elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, batıla uyanlar kuşku duyarlardı.
Bu ayete ÇOK DİKKAT... Bir daha bakınız... Bir daha... Ve bir daha...
1. Ne bir yazı okur,
2. Ne de sağ elinle onu yazardın.
3. Öyle olsaydı, batıla uyanlar kuşku duyarlardı.
!!!!!!!!!!!!!!!!!!! KUŞKU DUYARLARDI !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! Kuşku DUYMAYALIM diye ALLAH açık ÇEK VERMİŞ. Resullullah HİÇ OKUMADI ve HİÇ YAZMADI... Bundan KUŞKU duymak battaldır.
“ve ma künte tetlu min kablihi min kitabın ve la tehuttühu biyemiyke izen lertabelmübtilun”
Gördünüz mü? TÜM ESKİ KİTAPLAR için değil: "Sadece Resulullah'a mahsus" olarak özel olarak ona hitap edilmiş. Aynı ifadeleri şunlarda da bulacaksınız: "Yalnız KE (Sana) mahsus olmak üzere gecenin bir yerinde kalk ve namaz kıl", "Yalnızca SENİN eşlerine mahsus olmak üzere Cilbab (Kukuletalı pelerin) giysinler". Bu ve benzeri ifadeleri karşılaştırın ta ki mutmain olana kadar. Sonra "YALNIZCA SANA AİT" kelimesinin anlamı üzerinde çok durmalıyız. Bazı giyim kuşam ve bazı ibadetler, bazı evlilikler (7 eş alabiliyordu) ve kişisel yetenek olan okuma-yazma işi SON DERECE ÖZELDİ. Gece kalkıp sadece Resullullah'ın namaz kılması vb hep ÖZEL olarak kendine AİT idi... Bu ayetteki ifade de tamamen AYNIDIR.
Zaten söylüyor. KUŞKU DUYAR ve BATILA düşerler idi... diyerek... Yani Resulullah'a 7 eş birden almaya izin verilmiş. Gelini ile evlenilmesine izin verilmiş, eşleri olan annelerimize özel cilbüab biçilmiş... Resulullah da "Daha önce yazmamış-çizmemiş". Oradaki YEMİN=SAĞ el "SENİN" sağelin anlamına geliyor ve özel olarak Resulullah'a ÖZELLEŞTİRİLİYOR... Söylediğeim ayetleri "İYİCE" izleyip, araştırırsanız. Son derece ÖZEL olduğunu anlayabiliriz...
Üslubunu yakalamak gerekli Kur'an'ın... Kur'an’ların meali, tevili, tefsiri bozuk... Çünkü onlar da KLASİK. Kur'an bir üslub, Allah söylemidir... O sanatı yakalamalı ve hissetmeliyiz.
“Kur’an Ayetleri’nin Düzeninin Değişik Olması - Kadir Suresi”
Kur'an'ı parça parça etmiş, keyfi dizmişler. Bir düşünün benim kitaplarımı rastgele sayfalara dizseydiniz bu kitaptan ne anlardınız. Hiçbir şey!!! Aferim bu Haccacı Zalimlere, Yezidlere... ANLAMIYALIM diye ellerinden geleni yapmışlar.
Kadir suresi mesela... "Onu kadir gecesinde indirdik" diyor ayet... Ama bu surenin BAŞI değil... Başı nerede? Duhan suresinin en başında... Yahu orada NE İŞİ VAR? Niçin adam gibi DİZMEDİLER... Allah'ın ENZELNA dediği NÜZUL=İNME SIRASIYLA... Bir de utanmadan Siyak Bibak diyorlar. Hem sen karıştır, hem de Siyak Sibak de... Sanki biliyorlarmış gibi bir de SİYAK SİBAK öğretiyorlar İlahiyatta. BİR HALT BİLE BİLMİYORLAR...
"ONU" diyor ayet, Kur'an'ın lafı geçmiyor... Ama Kur'an var orada. Çünkü EN BAŞI HA-MİM diye başlıyor ve KİTAP diyor.
1. Ha, Mim
2. Vel kitabil mübin
3. İnna enzelnahü
leyletin mübareketün inna künna münziriyn
1. Ha, Mim.
2. O apaçık olan Kitap'a andolsun ki,
3. Biz onu kutlu bir gecede indirdik. Hiç kuşkusuz biz uyarıcılarız.
4. Hikmetlerle dolu her iş ve oluş, o gecede ayırt edilir,
5. Katımızdan bir emir olarak. Hiç kuşkusuz biz resuller göndeririz,
6. Senin Rabb’inden bir rahmet olarak. Hiç kuşkusuz o gereğince duyan, gereğince bilendir.
7. Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin Rabb’idir O, eğer görürcesine biliyor idiyseniz.
Diyor ki BU APAÇIK BEYAN EDİLMİŞ KİTAP... Bilin bakalım bu KUTLU gece hangi gece?
“İnna enzelnahü fiy Leyletil Kadr gecesi...”. Katımızdan bir buyrukla diyor (Emir=Mıknatısın ZORUNLU akı çizgileri, NEFS'in sınırlarını çizen ÜFLENTİ)
Kadir Suresi:
1. Biz onu Kadir Gecesi’nde indirdik.
2. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen bilir misin?
3. Kadir Gecesi bin aydan hayırlıdır.
4. Melekler ve Ruh, Rabb’lerinin izniyle o gecede her iş için iner de iner.
5. Bir esenlik ve huzur vardır; tan yeri ağırıncaya kadar.
Şimdi Kadir Suresi’ni başıyla beraber yazalım:
1. Ha, Mim.
2. O apaçık olan Kitap'a andolsun ki,
3. Biz onu kutlu bir gecede indirdik. Hiç kuşkusuz biz uyarıcılarız.
4. Hikmetlerle dolu her iş ve oluş, o gecede ayırt edilir,
5. Katımızdan bir emir olarak. Hiç kuşkusuz biz resuller göndeririz,
6. Senin Rabb’inden bir rahmet olarak. Hiç kuşkusuz o gereğince duyan, gereğince bilendir.
7. Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin Rabb’idir O, eğer görürcesine biliyor idiyseniz.
1. Biz o Kur’an’ı Kadir Gecesi’nde indirdik.
2. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen bilir misin?
3. Kadir Gecesi bin aydan hayırlıdır.
4. Melekler ve Ruh, Rabb’lerinin izniyle o gecede her iş için iner de iner.
5. Bir esenlik ve huzur vardır; tan yeri ağırıncaya kadar.
İŞTE BU GERÇEK bölünmemiş, Emevi ve Zalim haccac kazasına uğramamış KADİR SURESİ. Siyak-Sibakçı tartışıyor: "Kadir suresinde kur'an adı geçmiyor, o indirilen melekler ve Cebrail'dir diye... Sen tutup GERÇEK sureyi böyle ikiye bölersen bunun SİYAK SİBAKINI nasıl yapacaksın?... Ha-Mim'e başını atmışsın. Sonunu da başlıbaşına Kadir suresi yapmışsın. Sonra da diyorsun ki: "Bu surede KİTAP lafı GEÇMİYOR!". Allahını seven şu Kur'an'ı Diyanetin elinden kurtarsın.
En iyisi Yaşar Nuri diyorum ama o da Siyak ve Sibak BİLMİYOR. Atıyor-tutuyorlar hepsi... Kur'an'ı "ELLERİYLE PARÇA PARÇA EDENLER" diye Ayllah’ın "Vay haline" dediği kişiler işte bizim NÜZUL sıramızı parça parça edip bu hale getirenler...
Artık orada KİTAP lafzı/kelimesi var mı yok mu? İnenin kitap olduğu belli mi değil mi?
Şimdi bir şey daha neden Kur'an demiyor da KİTAP diyor? Kitap şudur: Kef-T-B kökündan gelir. KeTeBe yazmak diye çevrilmiştir. Ama aslı elbetteki Sankritçedir (Kalem=Calamus'u hatırlayın). Arapça üç harf, Sankritçe ve Türkçe iki harf kökenlidir. TB'dir Sankritçe...
Bunu açalım:Tab etmek (Tablo kelimesi de buradan geliyor). Basım işleri maTBuat, maTBaa. Dikkat ediniz TB (Tab etme matbaa vb.) ARAPÇA DA CALAMUS=KALEM gibi yaşıyor. Neden TB? Çünkü bu üç harf olduğunda TÜREVLER verir. K+TB (Kitabet, kitab vb.), H+TB (Hitabet, Hitab vb.). Kitab Levhi Mahfuz'da yazılmıştır kaleme alınmıştır (Nun Kalem suresi) oradan HİTAB (Vahy) olarak indirilmiştir. Yani SÖZLÜ olarak indirilmiştir. Levhi Mahfuz'daki gibi "KİTAB" olarak indirilmemiştir.
Kitab olarak indirildiği yer SAMANYOLU (Aslında Sidretül münteha). Onu Cebrail almıştır ama KİTAB değil HİTAB olarak getirmiştir. Kur'an kitab olarak O GECE gelmiştir ama HİTAB, Vahy olarak O gecenin girdiği gündüz öğleden sonra Hira dağına inmiştir. O mağaraya... Hitap yazılmamış kitap=Vahy gibi, Kitap ise=Yazılmış HİTAP (Şerefli katibler elinde yazılmış şanlı sayfalar.
“Kur’an’ı Sevmek”
Kur'an'ı beğenmeniz çok iyi. Onun DOSTU olduğunuza işaret. Yani Kur'an’ı SEVMEK HANİFLİK alametlerindendir. Kur'an'ın lezzetini aldın mı bir kere artık onu bambaşka bir gözle okuyacağınızdan eminim.
Şimdi eski adına hiç bir yere gidemezsiniz. Eskiler size lezzet değil "Suçluluk duygusu" verir artık... Lezzeti BİLİMsel HANİFLİK verir. Bu din, bu Kur'an ÇOK farklı artık. Eski tabuları yıkın kurtulun. Artık kuluçkadan çıkmak zamanı, kozadan çıkıp uçmak zamanı. Taassub ve bunun pompası olan Hadislere artık dönmeyiniz. Şeytanın ayetlerini değil, Allah'ın ayetlerini biz inceliyoruz.
“Kur’an Ayetleri’nin Düzeninin Değişik Olması - Namaz - Ali İmran Suresi’ndeki Hanif-Hafif Farkı”
Allah rızası için Kur'an'ın BİR TEK YERİ bile doğru yazılmamış müfessirlerin tamamı müfsid olmuş. Çok sayıda ayet yerlerini düzeltmemiz gerekiyor.
Hatırlayınız NASR suresinin son ayetinin Maide üçüncü ayetin içinde bir yere RASTGELE konduğunu... Çok tehlikeli bir AYET kargaşası vardı: ÜÇ VAKİT namazı yok etmek için "ÜÇ" lafı geçen bir ayeti diğeriyle "Bir sana bir bana" diye dizmişlerdi... Bu ve benzeri ayetleri hemen düzeltmemiz gerekiyor. Fatiha 6 ayettir, yedi yapıyorlar ve en başa koyuyorlar...
Son surenin (İza cae nasrullahi) son ayetini de (Ekmeltüm) başka bir yere devşiriyorlar. Nisa 103. Ayet diyor ki: "....Zira, namaz mü'minler üzerine indirilmiş Vakitli bir farzdır. Bunlar Sabah'tan öğleye; Öğleden akşama ve tüm gece olmak üzere namaz kılacağınız ÜÇ VAKİTTİR". Bu apaçık yazılı ya... Hemen 5 uğruna onu Nur-58 ile "Pirinç ve bulgur" misali karıştırmışlar.
Nur 58. Ey müminler! Ellerinizin altında bulunanlarla içinizden henüz ergenlik çağına girmemiş olanlar, sizden üç vakit izin istesinler; sabah namazından önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve yatsı namazından sonra. Bunlar, mahrem halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında ne sizin için ne de onlar için bir mahzur yoktur. Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz. İşte Allah ayetleri size böyle açıklıyor. Allah alimdir, hakimdir.
Şimdi bu ayeti BU HALİYLE kabul ederseniz bir KOMEDİ daha ortaya çıkıyor: “Öğleyin soyunduğunuz vakit”... Yani SOYUNMAK ALLAH EMRİ oluyor... Kim olursanız olun mesleğiniz ne olursa olsun ÖĞLEN EVE GELECEK, PİJAMA-gecelik giyecek ve YATACAKSINIZ. Evet yanlış duymadınız. Ayeti böyle "KABUL EDERSENİZ" yani bozulmuş biçimiyle kabullenirseniz, herkesin (öğretmen, asker, polis vb.) gelip ÖĞLENLEYİN SOYUNUP uyuması ALLAH FARZI oluyor... Namaz kadar farz!!!
Bu nasıl böyle oldu biliyor musunuz? ÖĞLEN NAMAZINI kaldırıp yerine Öğlen uyuduğunuzda kelimesini korsanız işte böyle olur. Pijama giymek FARZ olur... Meksikalılar ve Araplar gibi Öğle uykusu farz olur. Siz ALLAH'ın böyle bir şey söyleyeceğine inandınız mı? Üstelik o ayette sayılan da Üç değil İKİ VAKİT.
Şiilerin üç vakti "DOĞUŞTAN" yani Namaz'ın FARZ olduğu ilk gün'e İLK ÜÇ VAKİTE dayanıyor... En eski İslam'a. Şiilerde ve 110 sayılı Sahabemizde üç vakitti. Ebu Süfyan namazanı kendisini dejenere etti. Oğlu Muaviye ise 6 vakit+Vitir'e çıkardı. Yezid ise Beşe indirdi ve bizim mezhebimizi kurduğu için Yezid'e bağlandık ve artık kendimize Sünni dedik. Sünniliğin ilk şartı da namazı orijinal üç yerine 5 vakit kılmaktır.
Üç ve beş şöyle ayrıldı: Kâinatın en iğrenç insanını hakem yaptılar. Ali ve Muaviye arasında tarafsız olacağı yerde, Muaviye'nin kendisine "Ben Halife olunca Şam valiliği boşalıyor. Oraya seni düşünüyorum" demesi üzerine Hz. Ali'nin yüzüğünü protokol dışına çıkarak Muaviye bir Süfyan'a taktı. Ondan sonra savaş çıktı. Bu arada hep ÜÇ vakit kılıyorlardı. İki taraf da üç vakit kılıyorlardı. Sonra Ali yenildi, oğulları ve tüm Ehlibeyt evrenin en zalim işkenceleriyle yok edildiler ve meydan aynı zamanda İslam denen maskara din saltanatı Muaviye bin Süfyan ile Yezid bin Emevi'ye kaldı.
Onlar namazı BEŞ vakit yaptılar. Kurdukları mezhebi de Sünneti Muhammedi olarak nitelediler. Buna HAK mezhebi dediler ve emrettiler namaz beş vakte çıktı.
Kesinlikle en büyük fitne TÜM ÇAĞLAR için SÜFYANİLİK fitnesidir. Ebu Süfyan, Ebu Yezid ve Yezid İbni Emeviye. Bu konuda kaynaklar var da... "Sünneti Muhammedi”=Yezidilik uğruna ya da mezheb taassubu uğruna GÖREMİYORUZ. Ötekiler Kızılbaş, Alevi ya.... Biz HAK mezhebindeniz ya...
Kur'an'ın okunması (anlaşılması) namazdan da ÜSTÜNDÜR. Kur'an İLİM ile okunurken NAMAZ kılmak HARAM'dır (bu ayettir). Kur'an'ın ORJİNALİNİ ben oluşturmaya çalışıyorum... Bir daha ceylan derisi, pişmiş kil vs. üzerinde Kur'an'ı bulamayacaksın. Kur’an bir İLİMDİR ve ilim adamı onun ORİJİNALİNİ Allah'ımızın digital ve 19 bazlı sistemi ile YENİDEN inşa edebilir. Yani pirinç ve bulgur ayıklanabilir YENİDEN...
Namaz kılmak HERŞEY değildir... Namaz kılmazsak GÜNAHTIR. Ama Namaz kılarsak da HİÇBİR SEVABI yoktur. Yani Namaz borçtur, kredi borcudur ÖDENECEKTİR. Bizim dışımızdaki Müslümanların kendileri namaz kıldığı için Cennet'i tapulamışlardır. Oysa kıldıkları ve kıldığımız hiç bir namazın sanıldığı gibi sevabı yoktur. Yani askere gitmek her milliyetçinin borcudur. Bunun için MADALYA verilmez... Üstün bir başarıda (gecenin bir yerine kalkıp kıldığınız fazladan namazda) MADALYA vardır.
Namaz KILINACAK Allah'ın emridir. Ama SEVAB beklemeyin. Sevab rızası için namaz kılan bizden değil. Biliniz ki namazınız "Borcunuzu silmektedir". Bunun için bir SEVAB beklemeyin diyorum (Ne tuhaftır ki SEVAB olan namaz, gece kalkıp kıldığınız namaz). Sizin FARZ namazlarınızın SEVABI SIFIR. Çünkü onun karşılığı en baştan verilmiş CENNET... Daha sevab mı bekliyorsunuz? Bekliyorsanız çok ayıp ediyorsunuz... Namaz sevab ve Cennet rızası için de kılınmaz, namaz ALLAH Rızası için kılınır Hanifcanlarım...
Eğer bu üç vakit x 2 rekat namazı kılmıyorsanız/kılmıyorsam ÇOK BÜYÜK bir GÜNAH'tır. Bir günün bin yıl olduğu o mahşerde bir gün değil, YÜZ YIL bekletilebilirsiniz maazallah. Kıldığınız namazı göstermeyin, reklam etmeyin ve ona SEVAB da beklemeyin... Aksi halde ÖTEKİ (Ali İmran 116-119'daki) Müslüman kardeşlerimize döneriz.
Gösteriş için namaz kılan MAUNcılara döneriz... Onların tek silahı şudur: "BİZ 5 Vakit namaz kılıyoruz". İşte dünyayı bunun üzerine kurmuşlar KAİDE bu. Acı olan şu: Biz bu namaz kılan dostlarımızı SEVİYORUZ ama onlar BİZİ sevmiyor.
Ali İmran:
116. Küfredenleri, kesinlikle ne malları ne de çocukları Allah'tan kurtaramayacaktır. Onlar, cehennemin sakinleridirler ve hep orada kalacaklardır.
117. Bu dünya hayatında yapmakta oldukları harcamaların durumu, kendilerine zulmeden bir kavmin ekinlerine isabet edip onu mahveden kavurucu soğuk bir rüzgara benzer. Allah, onlara haksızlık etmemişti, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.
118. Ey iman edenler, sizden olmayanları dost edinmeyin; onlar, sizi şaşırtmakta kusur etmezler, sıkıntıya düşmenizi arzu ederler. Baksana, öfkeleri ağızlarından taşmaktadır; sinelerinin gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz, sizlere ayetleri açıkça bildirdik.
119. Sizler öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz, onlar ise, bütün kitaba inandığınız halde sizi sevmezler. Sizinle karşılaştıklarında : "Biz inandık?" derler. Yalnız kaldıklarında ise size olan kinlerinden aleyhinizde parmaklarını ısırırlar. De ki: "Kininizle geberin!" Allah, kesinlikle bütün sinelerin özünü bilir.
"Ey iman edenler (104+110+114) sizden olmayanları (116-119) dost edinmeyin;". Onlar, sizi şaşırtmakta kusur etmezler, sıkıntıya düşmenizi arzu ederler. Baksana, öfkeleri ağızlarından taşmaktadır; sinelerinin gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz, sizlere ayetleri açıkça bildirdik. "sizler öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz", onlar ise, BÜTÜN KİTABA inandığınız halde sizi sevmezler". Onlar bizi SEVMEZ, biz onları seviyoruz...
Onlar, cuma namazındaki bildiğimiz ve sevdiğimiz cemaat, bayram namazında bayramlaştığımız cemaat. Şu bizim semt caminin tatlı imamı ve arkadaşımız müezzin, o genç adam... Şu ağır ağır camiye giden bastonuna yaslanmış, beş vakit namazını hiç kaçırmayan ve İmam hatip öğrencisi genç... Orada ilim-irfan CENNET satın alıyor... Arapça Kur'an okumayı öğreniyor. Bundan büyük bir sevab daha var mı? Hayırlı baba oğlunu böyle okullara gönderir ve orada Sünnet mezhebininin tüm cennet güzellikleri öğretilir.
Pamuk annem... O aksaçlı annem... Onu çok seviyorum... Mevlit okuttuğunda bana kızdı: "Sen Resullullah düşmanı mısın? Ben seni böyle mi terbiye ettim?". Pamuk annem devam etti: "Beş vakit namaz kılmazsan sütümü helal etmem". Ben bu saydıklarımın hepsini GERÇEKTEN seviyorum. Biliyorum ki o içimizdeki insanları siz de GERÇEKTEN seviyorsunuz... Ama onlar bizi GERÇEKTEN seviyorlar mı?
Hanif'im dedim... İl müftüsü şöyle diyor: "Profesör, Haniflik taa İbrahim dönemindeki eski ve tedavülden kalkmış din..." (Herhalde sabiilik ile karştırıyordu). Değil dedim, GELECEĞİN dini dedim. Beni SEVMEDİĞİNİ anladım, gidip dedikodu etti: "Bu dönme Hans, mezhebimizi bozmaya gelmiş". Herkes umacı gibi kaçtı benden.
Bir şey itiraf ediyorum: Ayete rağmen ben ONLARI ÇOK SEVİYORUM. Onlar içimizden birileri... Hatta pamuk annem... Nasıl sevmem ki? Müftüyü de seviyorum ama beni sevmiyorlar. Yemin ederim beni ve ben gibi düşünenleri sevmiyorlar.