Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
hafiften belli belirsiz bir resim bazı köşelerinden netleşmeye başlıyor...
benim bakışımdan biraz beliren bir olay şu...
hac da da salatta da diğer tartışmalarda farkeder gibi olduğum bir şey...
bu ritüelleri hazır bulmuş çevresinde...
ve kendi misyonunu yerine getirmek için bunları uygulamış...
insanların devam ettiği bu uygulamaları hak davasını anlatmak için birer vesile yapmış...
hac gibi bir çok insanın toplandığı bir ortamı davası olan bir insanın es geçmesi değerlendirmemesi düşünülemez...
cuma namazı da benzer bir amaçla ortaya çıkmış gibi...
cuma günü bir pazar kuruluyor...
insanlar bolca toplanıyor...
bu günün namazında bir hutbe verilmesi derdin davanın anlatılması...
namazlarda inen kuran pasajlarının okunması ...
her fırsat davanın hatırlatılması ve belletilmesi için değerlendiriliyor...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Hac ibadeti, Bakara 197’deki "Hac dolunayları BİLİNİR"ifadesince de ortaya konduğu üzere, Tevbe 36′da geçen "erba’atu’n-hurum"un her bir dolunayı ile onun hilale döndüğü an arasında yapılır. Yani bir yılda 10′ar günlük dört dönem.
Haccın farziyetine inanmayan bir Müslüman tarafından yapılan yorum: HACCIN FARZLARI üçtü: 1-İhram, 2-Arafatta vakfe, 3-Ka’beyi tavaf. Sen birinci farzı kaldırdın! Yavaş yavaş hac hakkında dediğimize gelmeyesin!!:))
Cevabım: Allah, Kitab’ında ne diyorsa o. Allah "Hacılar ihrama girsinler!" diyorsa lütfen bana bildirin. Hangi ayette diyor?
Hac, evlerin kapıları gibi meŞHuR olan dolunayın teŞHiRiyle başlayıp onun "hilal"e dönmesiyle sona erer (2:189). Bu demektir ki haccın normal süresi on gündür çünkü dolunayın hilale dönmesi 10 gün alır.
Ama acelesi olana iki gün yeter (2:203). Şöyle ki:
Dolunayın göründüğü geceyi izleyen sabah hac süresinin başladığı andır. Adaylar o gün Arapların Arafat dediği BİLİNÇ OVASI'NDA Allah’a hesap verir, bilinçlenip arınırlar (22:29). ARAFAT VAKFESİ denen bu etkinliği dile getiren ayet:
Arafat’tan Meş’ari’l-Harâm’a akın ettiğinizde Allah’ı O’nun sizi ilettiği gibi anın; O’ndan önce (min ba’dihî) şaşırmışdurumdaydınız (2:198)
Bilinç Ovası'nda Rahmet Tepesi. "Allah'ım! Arkama baktığımda iyi bir Müslüman olamadığımı görüyorum... Ama bundan sonra yönüm Sana dönük olacak. Sen "tevvab"sın: doğrulana kucak açarsın."
Aynı günün akşamı "Meş’ari’l-Harâm'da Allah’a şükrederler, kendilerini Arafat’ta bilinçlendirip arındırdığı için. Bu da Müzdelife vakfesi (2:198).
Müzdelife vakfesi.
İkinci günün sabahı Kâbe’nin yoluna düşerler. O yönde yoksullara hayvan bağışında bulunurlar (2:196, 22:28) ve bağışın, yerine vardığına dair İŞLEM TAMAM anlamında saç tıraşı olurlar.
Ardından Kâbe’yi ziyaret ederler (3:97). Buna ifade tavafı deniyor (22:29).
İbrahim nebinin sonradan Kabe adını alan mescidi.
Mescidin içi
Özetle, haccın "menasık"ı yani farzları: (1)Arafat’ta bilinçleniş, (2)Meş’ari’l-Harâm’da şükür, (3)Kâbe yönünde hayvan bağışı, (4)İfade tavafı olarak uygulanan Kâbe ziyareti. Hac bu. İhrama girmek yok; şeytanı taşlamak yok; o kara taşı öpmek yok…
Haccın en özlü anlatımı bence Bakara 196'da:
Haccı ve umreyi tam olarak Allah için yerine getirin. Eğer engel olunursanızkolayınıza geleni sunun. O sunulan, yerine ulaşıncaya kadar başınızı traş etmeyin. Hasta ya da başından rahatsız olanlarınız onun yerine ya oruç tutsun ya sadaka versin ya da ibadet etsin. Güvene kavuştuğunuzda umreyi hacca tamamlamak isteyenler kolayına geleni sunsun; bulamayanlar, üç günü hacta yedi günü dönüşte olmak üzere, toplam on gün oruç tutsunlar. Ailesi Mescidi'l-Harâm'da bulunmayanlar içindir bu. Allah'tan sakının ve bilin ki Allah öc almada en şiddetli olandır.
Bundan benim anladığım, bu ibadet hac ve umreden oluşur.
UMRE, tevhidi tefekkür etmek için İbrahim nebinin mescidine yapılan ziyarettir. Tevhid, İbrahim nebinin anısına sırt çevirerek değil saygı gösterip önem vererek canlı tutulabilir.
HAC ise yoksullar için yapılan hayvan bağışını o ziyarete eklemek suretiyle gerçekleşir. Yani umre ve hac bir bütündür.
Salgın hastalık, savaş, Müslüman nüfusun aşırı artmış olması gibi bir nedenle umre ve hacdan alıkonanlar mutlaka hayvan bağışında bulunurlar. Haccınana amacı hayvan bağışıdır (2:196, 22:28, 33, 34, 36, 37). Hac engellense dahi o bağış yapılır ve şu hale çaredir:
hafiften belli belirsiz bir resim bazı köşelerinden netleşmeye başlıyor...
benim bakışımdan biraz beliren bir olay şu...
hac da da salatta da diğer tartışmalarda farkeder gibi olduğum bir şey...
bu ritüelleri hazır bulmuş çevresinde...
ve kendi misyonunu yerine getirmek için bunları uygulamış...
insanların devam ettiği bu uygulamaları hak davasını anlatmak için birer vesile yapmış...
hac gibi bir çok insanın toplandığı bir ortamı davası olan bir insanın es geçmesi değerlendirmemesi düşünülemez...
cuma namazı da benzer bir amaçla ortaya çıkmış gibi...
cuma günü bir pazar kuruluyor...
insanlar bolca toplanıyor...
bu günün namazında bir hutbe verilmesi derdin davanın anlatılması...
namazlarda inen kuran pasajlarının okunması ...
her fırsat davanın hatırlatılması ve belletilmesi için değerlendiriliyor...
Selamlar Asım kardeşim,
Hacc o davanın o derdin anlatılması için yine o zamanın şartları gereği yapılmışsa ve bu bizim elimizin altında kolayca bulduğumuz bir ritüele dönüşmüşse,
o vakit hayr için toplananlarda haccetmiş sayılmazlar mı? Afrikadaki açlıkla pençeleşenlere yardım amacıyla şu bu veya diğerlerinin bir araya gelerek bir bildiri yayınlamaları ve yardım toplamaları hacc ve haccın sonucu değil midir?
Hani nükleer silahları ortadan kaldıralım diyen süper güçler hacc ederek Doğru kararı vermişlerse bu hacc ve haccın sonucu değil midir?
veya senin benim bizlerin,birilerinin kirasını ödemek için bir araya gelip hacc etmemiz,hacc ve haccın sonucu değil midir?
veya haniflerin her zaman bir buluşma noktası sabit olsun ve dileyen zamanınca kullansın diye ortaklaşa bir tutmaları ve kirasını ortaklaşa vermeleri hacc ve haccın sonucu değil mi?
misal otele bir seferlik harcanan para az çok meydanda..herkes ayda ortalama 50 tl verse ve kira ise 1000 tl olsa o evde oturulsun oturulmasın kirasını karşılasın karşılamasın haniflerin 'ortak bir mescidi olsa bu hacc ve haccın sonucu değil mi?
Allahın rızası için yapılan haccda İbrahimin makamının olmadığını kim söyleyebilir?
Benim vicdanım diyor ki;Arap topraklarına gidip ''işte ibrahimin makamına geldim gördüm deyip dönmekle,
İşte biz hayr için bir araya geldik/hacc ettik..öyleyse hayrımızı yapalım deyip hayrın gereğini yerine getirmeyi asla bir tutamam..
vicdanım imanım der ki..Ey nicki İbrahim olupta kendine İbrahim adını sevdiren..ikincisi Allahın rızasına daha uygundur...birinde görmek var birinde uygulamak..
yani demem o ki..sen çok haklısın..elbet o zamanın ihtiyaçları gereği bu uygulamalar yapıldı..sorunumuz aynen devam ettirmek mi?yoksa ÖRNEK almak mı?
ve İbrahimin makamını görmek baş gözüyle mi olmalı yoksa o makamı Atamız İbrahimin anısına AYAKTA tutarak mı?
Efrayim
Sevgili dostlar...
Bu sitede,'umre' konusunu sormuştum.Bana şöyle
dediler'Biz daha hac konusunda anlaşamadık ki, umre
hakkında konuşalım'
Sevgi ile,
Müslüman Ekonomik hayatı ve ona bağlı sosyal yaşam Nahl-71 ve Bakara-219/2 esasları üzerine kurulmuş olup bunu kısaca ''itidal'' olarak ifade edebiliriz. 'İtidalli bir hayat', 'itidalli bir ekonomi'; İsterseniz, 'İffetli'.
Bu esas iki ayrım üzerine oturtulmuştur: 1-Haram, 2-Helal usulü.
1-Haram usulünde, bir merkez içinde yaşayan fertler işleri elbirliği ile yerine getirirler. Her üretilende herkes iştirak halinde ortaktırlar (İştirak ile müşterek mülkiyet farkını bilmek gereklidir.)Bu sistem dışarıya kapalı olup, her ihtiyaç içeride üretilir ve giderilir. Bu nedenle de bu sisteme içten -içeriden- bereketli denilmiştir. Bu nedenle İbrahim Peygamber de kendisinden evvel de yaşanmış bu hayatı Oğlu İsmail ile geliştirerek -'temellerini yükselterek'- etraftan nemalanmayan yani etrafı kurak olarak nitelendirdiği bekkede ''Beyt'' olarak yeniden kurmuştur. Bu sistem İsrail Oğulları-Yahudiler'de ''Havra'', Hristiyanlar'da ''Manastır'', Müslümanlar'da ''Mescit'' ismini almış olup binayı değil 'cemiyet'i tanımlar.Komünal bir yaşamdır.Ortak ekonomi yaşanan bir köy hayatı gibidir. Mekke'nin de fethiyle de burada haram istikametinde (İnd el mescid el harami fema istikamu) yaşam şartlarına uyanlarla bir anlaşma yapılarak burada da belirtilen yönde bir sistem kurulmuş ve buna da ''Mescid-el Haram'' denmiştir.Mescid cemiyet manasında olup,''haram'' da harim-harem kelimelerinden dışa kapalı, ortak demektir. Burada emek ve alınteri vardır. Bu hayatı Nahl-71 ve Bakara -619/2 düzenler. Bu nedenle bu kişiler iffetlidir ve itidal ve kavam üzere yaşarlar.Zekat bu kişiler için mevzu ve bahis konusu değildir.Çünkü çalışmalarının karşılığını ihtiyaçları olarak almış ve ürettiklerinin artı değeri peşin kesilerek beyt-ül mal'a kalmış, ihtiyaç istihkakları temizlenmiş olarak Bakara 219/2'ye göre ödenmiştyir.Buna ''Muttakiler Kollektivizmİ'' denilir.Yusuf Peygamber de kuraklığı bu sistemle aşmıştır. Mescid-el haram biçimindeki yaşama katılmaya ''İhrama girmek'' denilir.Bu esastan ayrılıp ''helel'' usulüne geçmeye de ''İhramdan çıkmak'' denilir.
2- Helal usulünde (kısaca teferruata girmeden) ekonomik yaşam ,cemiyet toprakları-hudutları dışında yani ihramdan çıkmış olarak ayrı bir mahalde, ferdi olarak fakat yine Nahl-71 ve Bakara-219/2 esasları içerisinde kalınarak yapılan iştir.Emeğinin karşılığının tamamı elinde olduğu için bundan ihtiyaç miktarını kendi ayırıp, zakatını da kendisi verecektir.Bu usulde zekattan kırparak sermayeye katma tehlikesi vardır İhtiyaç fazlası kendisinden kurtulunması gereken kirdir,başka kişilerin hakkıdır.Bunun beyt-ül mala kazancın olduğu gün ulaştırılması gerekir.Ulaştırma imkanı yoksa adalet çerçevesinde bunu ihtiyaç sahiplerine iletmesi gereklidir.
İşte zimmetten çıkartılması gereken bu ihtiyaç fazlasının kişilerde toplanması kişinin kıllanmasıdır.İslamı kabul eden kişinin bu kılları kesip atması gerekir.
''Halakaten Re'su,başı tıraş etmek'' Sayın İlhami Çetin tarafından şöyle ifade edilmiştir:''Kıllanmak zenginlik ve nüfuz sahibi olmaktır. Yine baş olmak, hamilik iddia etmektir. Bir kimsenin kendi saçını kazıması bunların üçünü de (zenginlik, nüfuz sahibi olmak, baş olmak ihtirasının terki yanında G.Y.) içinden dahi atmasıdır. Başkasının saçını kazıması ise, başkasına baş olmak,onların saçını sakalını kazımak, yani iliğini kemiğini sömürmektir. Bunun için Mekke yaşamına dahil olup bina ehli olmaktan vazgeçtiğinin (beyt ehliliğine geçtiğinin G.Y.) delilini üzerinde de taşımak için hacca niyet eden kendi saçını kazır. Dikkat edilirse, bu anlamda saç kazımanın hayırlısı kendi kıllarını kazımak (para ve mülk ve mevcutlarından da vaz geçip onları kalbinden de atmak) hayra delalet, aksine başkalarının kıllarını kazımaya yönelmek ve buna devam etmek şerre yönelmek ve orada devam etmektir.''
Kurban hediye etmek te aynı tıraş olmak gibidir, maldan servetten beyt-ül mal lehine fereget edip,o yaşama katılmak olup koyunlarla develerle kılıç kalkan oyunu oynamak değildir.(Kurban bayramlarındaki vahşet ve rezalet).Aslolan insanın kendisini mescid-el haram yaşam tarzına kendisini nezr etmesidir,adamasıdır.Bildiğimiz manada kurban yok mudur? Elbette vardır.İbrahim Peygamberin canı-ciğeri evladını kurban vermeye kalkışması gibi hacca giden de kendisinin kendi elleriyle beslediği en sevdiği hayvanını kurban olarak götürüp orada kesip,hac için gelenleri dolaşıp yedirecek. Bu gün buna ihtiyaç var mı?-Düşünülür. İleride aynı şartlar olabilir mi?-Olur.
Kıllanma,sakal bizim argomuzda da vardır. Kıllanma, sakallanma para,daha doğrusu avanta kazançla sevinmektir.''Kıllandın mı?'' ifadesi çokça kullanılır. ''At bi sakal'' ifadesi garip bitirimlerin, halli bitirimlerden para talebi olarak argo edebiyatımızda da yer alır.
Mina'da tıraş maalesef sembolik bir hale getirilmiş, orada kalmış, müslümanlıklarıyla hacılıklarıyla hava atan bazı esnaf,tüccar, sanayiici, ve diğer bazı kesimlerin yaşam tarzlarına girememiştir.
Hacc ve Umre, Kabe denilen kare prizmanın etrafını turlayıp, günahlardan kurtulma veya sevap kazanma, kendini tatmin etme eylemleri değildir. Bu ziyaret, Tevbe-122'ye uyularak Mekke'de nimete nankörlük etmemiş kişilerle yapılan anlaşmayla kurulmuş 'mescid-el haram' kollektivist ekonomik ve sosyal yaşam biçiminin yaşanma şekil ve şartlarını öğrenmek için Peygamber'in Hacc-ı Ekber'i ilanına ve davetine icabetle yapılan bir eğitim ve öğrenmidir.
Ayetlerden anlaşıldığı üzere hacı adaylarına verilen eğitim ve tatbikatı üç gündür; yani tatbikatlı hızlandırılmış eğitimdir. ''Sana gelsinler'' ifadesi, bu eğitimi ve tatbikatı belirler, çünkü daha Kur'an'ın inmesi devam etmektedir. Hac 'mescid-el haram'da yaşanan hayata alişma pratikleridir.
Umre ise bu yaşama tam adapte olup, yükselebilmek için 'mescid-el haram'da iki-üç ay süren bir öğrenim, teferruatlı tatbikat ve alışma içindir. (Cumhuriyet de sanayileşebilmek için bazı kişileri ve öğrencileri Almanya'ya öğrenim ve staj için göndermişti). Bu eğitim ve tatbikatı alan hacılar döndüklerinde, öğrendiklerini kendi toplumlarına anlatıp tatbik edecekler, yani yeni bir mescidi haram kuracaklardır.Amaç hacc ve umreyi bir hayat boyu mescid-el haramda yaşamaktır.
Bu gün, bu tür 'Hacc ve Umre'' mümkün mü?
Hayır. Çünkü artık orada örnek alınacak bir mescit, havra, manastır benzeri bir yaşam yok; Hicaz denilen bir hudut-gümrük hattı kurulmuş olmasına rağmen.Neden 'havra ve Manastır' denilirse ''Umre''nin ''Umru'' kıraatı ile okunması sözlüklerde manastırdır. (Ayrıca Bakara 136- Hacc-40)
Şu halde hacc ve umre için orada ''Haram'' üzere secde eden bir topluluk yaşaması gerekir ki, ziyaretçiler kollektivistleşme sistemi (Nahl-71, Bakara-219/2) kurallarına göre yaşanan yaşam şartlarını görerek, tatbik ederek öğrensin ve dünyanın dört bir tarafına dağılıp bu toplumsal hayatı yaşama geçirsin, salla-salavat salat üzere olunsun. Yoksa, orada bir müddet kalıp çokça say ve çokça tavaf yapıp dönüp gelmek için değildir hacc ve umre. Olay artık bir turistik veya ticari seyahat ve hatıraları yadetme olayına, Yahudilerin ağlama duvarına dönüşmüştür.
Hacc kavramsal olarak bir amaca yönelmektir; ilahi hedef için amaç değil, araçtır. Ekonomik ve sosyal zulme, karşı koymak ve koyacak kadar Allah sevgisi ve insaniyet aşkı ile dolan muttaki insanın şuurlanmak (arefe) gibi bir hidayetle donatılıp, eşitlikçi bir sistemle (vakfe) kendisini hak yola adamak ve bir yerde oturmak-ikamet etmek, çerçiler gibi dolaşmamak, vakur ve mürüvvetli olmak üzere umre yapmak inzivaya çekilmeden ömür boyu pozitif züht (üreterek ihtiyaçla yetinme) içinde yaşamaktır.Emeği ve teriyle üretim yapmaktır.Asıl amaç ''cem ve cımaıyyü''dür, bu tür hayat yaşayanları ziyaret edip şuurlanıp, şuursuz milletlerden ayrılıp idealist sistemi kurma dersi alınmasıdır buradaki yaşayan halktan.
Demakki hacc, dolayısı ile umre, bir bilinçlenme,sözün en güzeline uyanları izleme ve dünyanın her tarafına yaymak için bir staj görmedir. Dolayısı ile toplumculuğu öğrenme, benimseme ve bencil bireyselciliğin zulmünden insanlığı kurtarma için ideal menasık üzere yaşayanları ziyaret etme, izleyip gözleme ve bunları alışkanlık edinmek için sayılı günlerde içlerinde kalarak öğrenim eğitim yapmaktır dışarıdan gelenler için. Hakiki tavaf veya geniş anlamda tavaf budur.
Bu gün ''Ümmü'l Karye'' işgal altıdadır, yoktur ki ziyaretçi ders alsın.
Sayın Hasan Akçay'ın ''Hacc'' anlatımına dikkat edilmelidir.Musa ve Muhammet Peygamber'lerin hayatlarında önemli aşamadır.
(Bu yazıda Sayın Av.İlhami Çetin'de faydalanılmıştır.)
Anlaşılıyor ki Sayın Fers bizim görüşlerimize itibar etmeyerek, içeriğini açıklamadan, soru şeklinde eleştirisel bir yaklaşım göstermiş.
Halbuki beklerdik ki ''Bak arkadaş, izahların şu, şu, şu sebeplerden dolayı yanlış. Doğrusu şu, şu, şu olmalıdır.'' diye samimi bir açılım getirse, kendisine teşekkür eder ve getirdiği izah güzel de bir izah olsaydı, daha güzelini bulana kadar uyardık.Hâlâ da buna açığım.
İsterseniz şuradan başlayalım.
a) Mescid-i haram'da ikamat edenin hac yapması mantıksız olduğu gibi, üzerindeki artı değer tıraşlanarak veya artı değeri arıtılarak ödenen ''maişetin'' üzerinden tekrar zekat verilmesi çifte vergilendirme olmaz mı?... Maişet, maişete müstehak olanın ve iyalinin geçimi miktarında ÖDENEN para değil mi?... Nefel iş yapana ödeme yapılmaz. O, kendisine çalışıp KAZANAN ve ana parasından eksilen miktar ile kendisinin ve iyalinin geçimliğini kendisi ayırarak, artı değeri beyt-ül mal'a kendisi ödeyen veya muhtaca ulaştıran değil mi?.
b) Alıkonulan, kolayına gelen kurbanı nasıl gönderecektir?... Kendisi gidemiyorsa kurban nasıl gidecektir?... Kurban gidebiliyorsa kendisi niye gidemesin?... ''Kolayına gelen kurban'' nasıl bir kurbandır?... Saçları kesmek vaya kesmemek, kurbanın yerine varmasını takip ise, yerine vardığını nasıl bilebilecek?... Bilebilecek durumda ise haber getiren vardır. Haber getiren var ise kendisi niye gidemez?...
c) Hacca gidenler: 1- Kurban kesecek, 2- Hediye kurban götürecek, 3- Bir de fidye mi verecek?
Fidye bir durumdan, bir halden kurtulmak için verilen bir 'şey', bedel değil mi? Fidye neyden kurtuluş için verilecek ki?...Kim ve ne için verecek ki?...Hacca giden fidye mi veriyor?... Başından hasta olan herhalde delirmiş demek değil. Fidye verenler acaba fikir değiştirip te kuvvetli misaka bağlanarak mescid-el haramda çalışmaktan vaz geçip de 'nefel-aksa-komşuluk-helal' usulü dışı iş tutmak isteyenler olamaz mı?...
Sayın Fers. Lütfen eksikliklerimizi giderin ve bizi bilgilendirin. Tebliğ bir vazife.
uykuda boğazlarken görmek, uykuda öldürürken(boğazdan bir parça kopararak, keserek..) görmek midir, zor durumda bıraktığını/zora soktuğunu/haksızlık ettiğini görmek midir.. zebh ne anlama gelir, mecazi kullanımı var mıdır, ilk anlamı hangi kapsamda kullanılır... bildiğimiz mana, kurban vermek midir kurban kesmek midir... kurban vermek ise, mecazen kullandığımız şekliyle "bu krizde ayakta kalabilmek için bikaç kurban vermemiz gerekti(mağdur etmek, zor durumda bırakmak, feda etmek, harcamak, haksızlık etmek..)" gibi mecazi midir.. kurban kesmek ise, bir canlıyı Allah rızası için etini paylaştırmak maksadıyla kesip öldürmek, adamak mı..
yoksa bu ayet dışında kesin olarak açıklanmış, kurban verdiğine dair başka bir ayette mi var..?
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma