Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam Buhari
Öncelikle Kur’anda geçen her SALAT kavramının NAMAZ anlamına gelmediğini bilmen gerekir. “NAMAZ” SALAT’ın özel bir biçimidir. Örneğin ;
Ahzab 56. Şu bir gerçek ki, Allah ve melekleri, o Peygamber'e SALAT ederler. Ey inananlar! Siz de ona SALAT edin ve ona içtenlikle selam verin.
Ahzab 43. O, odur ki sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye size acıyor/destek veriyor. melekleri de öyle yapıyor. Zaten O, inananlara karşı çok merhametlidir.
Görüldüğü gibi ilk ayette Rabbimiz ve Melekler Son Peygamberimize SALAT ediyor. Buradaki salatı namaz olarak anlarsak??? İkinci ayette de durum aynı. Rabbimiz ve Melekler müminlere SALAT ediyorlar. (haşa) Allah ve Melekleri müminlere namaz mı kılıyorlar?
Salat en temel anlamda Dua, yöneliş, bağlılık demektir. Hem bu kavram sadece dini içrekli değildir. Dünyevi konulardaki bağlılık da aynı kavramla ifadelendirilir. Aynen Resul kavramında olduğu gibi. Bu kavram da hem dini hem de dünyevi bağlamda kullanılmaktadır kitabımızda. Kişi Allah’ın Resulü ise Resulullah’tır. Bir şahsın Resulü ise sadece o şahsın elçisidir. Bu konu forumda ayetler eşliğinde detaylarıyla işlenmişti. Arama yaparak bulup okumanı tavsiye ederim.
Benim en sevmedim şey ayetleri bağlamından kopararak anlayışımıza delil olarak sunmaktır. Biz kalın bir kitabın örneğin 255. sayfasının 3. paragrafının 5. cümlesini ve 563. sayfasının 2. paragrafının 4. cümlesini cımbızlarsak ve bunu anlayışımızı okeyletme adına yaparsak bu tavrımız kitaba saygısızlık olmaz mı? Ortaya bir önerme atılıyor; namaz kılmayan kafirdir. Sonra da bu önermeye cımbızlama yöntemiyle ve namazla da alakası olmayan ayetlerle onay aranıyor.
Lütfen Tevbe Suresindeki 11. ayeti konu bütünlüğünü göz önünde bulundurarak okuyalım. İlgili ayetlerdeki özne müşrikler, ana tema ise antlaşmalarına bağlılık gösterip göstermemeleri ve bu hal karşısında müminlerin alacağı tavır. Yani konunun namazla uzaktan yakından alaksı yok. Çünkü Peygamberimizin karşısında onunla savaşan azılı müşrik topluluk zaten namaz falan kılmaz. Adamlar müminlerle savaşıyor, ne namazı?
TEVBE SURESİ
1. Allah ve resulünden, kendileriyle antlaşma yapmış bulunduğunuz müşriklere bir ültimatomdur bu;
2. Yeryüzünde dört ay daha dolaşın ve bilin ki siz, Allah'ı âciz bırakamazsınız. Şu da bir gerçek ki, Allah küfre batanları rezil eder.
3. Bir de Allah ve resulünden insanlara Büyük Hac günü bir duyuru var: Allah da O'nun elçisi de müşriklerden kesinlikle uzaktır. O halde, tövde ederseniz bu sizin için hayırlırdır. Yok eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, siz Allah'ı acze düşüremezsiniz. Küfre saplananlara acıklı bir azabı muştula!
4. Antlaşma yapmış olduğunuz müşriklerden size karşı bir eksiklik sergilemeyen ve aleyhinizde başka birine yardım etmeyenler müstesnadır. Artık, onlara verdiğiniz sözü belirlenen süreye kadar tam bir şekilde koruyun. Şu bir gerçek ki Allah, sakınanları sever.
5. O haram aylar çıktığında artık müşrikleri, kendilerini bulduğunuz yerde öldürün. Yakalayın onları, kuşatın onları, tüm geçit noktalarını tıkayın onların. Bunun ardından tövbe eder, namazı gereğince kılar, zekâtı verirlerse, yollarını açın onların. Kesin olan şu ki, Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.
Peygamberle savaş eden müşrikler bu halleriyle namaz da kılıyormuş, zekat da veriyormuş öyle mi? Halbuki ayette bahsedilen şey onların müminlerle yaptıkları antlaşmalarını bozmaktan vazgeçmeleri, böylece sözleşmeye bağlı kalmaları ve vergilerini ödemeleriyle alakalı. Onların salatıyla müminlerin salatı hele hele Salat-ı İkamesi arasında ve onların zekatı (vergileri) ile müminlerin zekat (vergi) ibadeti arasından uzaktan yakından alaka yoktur.
Birileri üstteki ayetten “onlar tevbe ettiğinde Müslümanlardan olmuş oluyorlar zaten. Bu yüzden namaz ve zekattan bahsediliyor” diyebilir. Fakat öyle değil. Rabbimiz ayetlerin devamında onları yine Peygamberiyle ve Diniyle açıkça savaşan müşrikler olarak tanımlıyor.
6. Eğer müşriklerden biri senden güvence dilerse/senin yanına gelmek, sana komşu olmak isterse, ona güvence verip yakınlaşma isteğini kabul et ki, Allah'ın kelamını dinleyebilsin. Sonra da onu, güvenli gördüğü yere kadar götür. Böyle yapmanın gerekçesi şudur: Bunlar bilmeyen bir topluluktur.
7. Müşriklerin Allah katında, onun resulü katında ahitleri nasıl olabilir! Mescid-i Haram yanında antlaşma yaptıklarınız müstesna. Bu şekilde antlaşması olanlara, onlar size doğru-dürüst davrandıkça, siz de doğru-dürüst davranın. Allah, sakınanları sever.
8. Onların ahdine nasıl güvenilebilir! Eğer üzerinizde egemenlik kurarlarsa, sizinle ilgili ne bir antlaşmaya saygı duyarlar ne de bir yemine. Ağızlarıyla size hoşnutluk sunarlar, fakat kalpleri inat eder durur. Ve onların çoğu gerçeğe uzak düşmüş sapıklardır.
9. Allah'ın ayetlerini nasıl basit bir ücret karşılığı sattılar da Allah'ın yolundan alıkoydular. Gerçekten ne fena şeylerdir onların yapmakta oldukları.
10. Bir mümin hakkında onlar ne bir yemine saygı gösterirler ne de bir antlaşma şartına. Onlar düşmanlık dolu, azmış kişilerin ta kendileridir.
11. Bununla birlikte tövbe eder, namazı kılar, zekâtı verirlerse, artık sizin, dinde kardeşlerinizdirler. Biz ayetlerimizi, bilen bir topluluk için böyle açık seçik ortaya koyarız.
Burada da durum aynı. Yine bu ayet de bağlamından koparılarak öyle bir sunulmuş ki sanki müşriklerin anlaşmalarına bağlılık göstermeleri yada müminlerle savaşmayı bırakmaları değil de Hakk yoluna dönmeleri sözkonusu. Sanki Peygamberin ve müminlerin azılı düşmanı müşrikler için namaz ve zekat sözkonusu. Tabiki alakası yok. Çünkü devamda okuyacağınız ayetler yanlış anlaşılmaları engelleyecek nitelikte.
Ayetteki “Dinde Kardeş” konusu da çarpıtılmıştır. Bu “dinde kardeşlik” ile “inananlar kardeştir” düsturu arasında herhangi bir yakınlık yoktur. Zira ne din kavramı tek anlamlıdır ne de kardeş kavramı. Din tarz, usul, yöntem de demektir. İtaat, boyun eğme, yönetme de demektir.
Onlar antlaşmalarına bağlı kaldıkları sürece müşrik oldukları halde usulen müminlerin kan bağı anlamında kardeşleridirleridirler. Zaten bilindiği gibi birbiriyle savaşan ve antlaşma imzalayan bu 3-5 bin kişi arasında bir kan bağı mevcuttu. Amca-yeğen, baba-oğul, abi-kardeş savaşmaktaydı.
Zaten bir sonraki ayette bu müşriklerin tevbesinin bildiğimiz anlamda İslam dinine giriş tevbesi olmadığı açıkça vurgulanmaktadır. Konu antlaşmaları bozmak yada bozmamak, meselenin din değiştirmekle alakası yok.
12. Eğer verdikleri ahitten sonra yeminlerini bozar, dininize saldırırlarsa, o zaman küfrün elebaşlarını öldürün. Çünkü onların yeminleri yoktur. Böyle yaparsanız hal ve gidişlerine son verebilirler.
13. Yeminlerini bozan, resulü yurdundan çıkarmaya gayret eden bir topluluğa karşı savaşmayacak mısınız? Üstelik size saldırıyı ilkin onlar başlattı. Korkuyor musunuz onlardan? Eğer mümin kişilerseniz, kendisinden korkmanıza en layık olan, Allah'tır.
14. Savaşın onlarla ki, sizin elinizle Allah onlara azap etsin, onları rezil etsin. Onlara karşı size yardım etsin. Ve inananlar toplumunun göğüslerine şifa ulaştırsın.
15. Ve yüreklerinin öfkesini gidersin. Allah dilediğine tövbe nasip eder. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.
Rum Suresinde geçen ayette de konu NAMAZ değildir.
RUM SURESİ
30. O halde sen yüzünü, bir hanîf olarak dine, Allah'ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata çevir. Allah'ın yaratışında değiştirme olamaz. Doğru ve eskimez din işte budur. Fakat insanların çokları bilmiyorlar.
31. O'na yönelmiş kişiler olarak O'ndan sakının! Namazı kılın ve sakın şirke sapanlardan olmayın;
32. Onlardan ki, dinlerini parçalayıp hizipler/fırkalar haline geldiler. Her hizip kendi elindekiyle sevinip övünür.
Bu üç ayete bakıldığında ne anlaşılıyor? Bizim özümüze haniflik=birleyicilik kodlanmış. Dinimizin özü de birleyicilik üzerine kurulmuş. İnsanların çokları da bu hayati gerçekten gafilmiş. Rabbimiz bizlere bunu yeniden hatırlatıyor.
Kendisine yönelmiş kişiler olarak yalnız O’ndan sakınmamızı emrediyor. Fıtratımızdaki öz olan hanifliğe SALAT etmemizi yani sımsıkı bağlı kalmamımızı öğütlüyor. Kişinin ancak bu hal ile müşriklikten uzak olacağını vurguluyor.
Dinlerini parçalayanlar ve fırkalar, hizipler, mezhepler oluşturanlar şüphesiz ki bu ilahi bağlılık (salat) sözleşmelerine ihanet etmektedirler.
İşin bir diğer tarafı da şu; bildiğimiz anlamda namaz tek başına insanı müşriklikten alıkoyuyor mu? Namaz kılan müşrikler yok mu?
Sözün özü, aslolan ilahi ahde bağlılıktır. Özünde ahde bağlılıkla alakalı olan SALAT kavramını namaz olarak anlamak yada kavramı onunla kısıtlamak yanlıştır.
Not: Sevgili Buhari, bizlere Namazı kasıtsız olarak terk edenin hükmünü Maturidi ve Eşari itikadına göre yazar mısın? Eğer sen Sünni isen lütfen önce kendi fikrini değil temel kaynaklarını delil olarak sun. Öğrenelim bakalım Sünni ekolün iki İtikadi Mezhebi konu hakkında ne demiş?
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
|