Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 18 mart 2006 Yer: Fiji Gönderilenler: 244
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
İslam tevhit dinidir. Allah bir, Din bir ve hedef birdir. “Hakikaten bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Bende sizin Rabbinizim. Öyleyse bana kuluk edin.”
İslam; fertler arası farklılıkları kaldırıp tek vüvut haline gelmeyi hedeflemiştir. Bu birliktelikte başarıya ulaşılması için fertlerin kardeş olduğunu bildirmiş. Dil, millet ve kültürel anlamda varolabilecek hertürlü husumeti ortadan kaldırmayı hedeflemiştir.
İslam yaptığı birlik çağrısını ne etnik kökene ne ekonomik koşullara nede coğrafi duruma göre değerlendirerek ele almamıştır.
İslamın davet ettiği birlik çağrısında üstün gelme yoktur O’nda şefkatli olma ve dayanışma vardır. İşte bu durumda gerçekleşecek olan adalet te milliyetçilik ve asabiyetçilik yoktur. İslamda üstünlüğe ancak yapılacak iyi amellerle ulaşılır ve soy sopun üstünlükte bir ölçüsü olamaz.
Yüce Allah buyuruyor ki; “Ey İnsanlar muhakkak ki biz sizi bir kadın ve erkekten varettik. Tanışıp kaynaşmanız için sizleri kabileler ve milletler yaptık. Allah indinde üstün olanınız O’ndan en çok korkanınızdır.”
Ayrıca abdullah16 kardeşin yazısının altına imzamı atıyorum.
Katılma Tarihi: 18 mart 2006 Yer: Fiji Gönderilenler: 244
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Müslüman Türk” veya “Müslüman Kürt” Olmak
Erhan AKTAŞ
Müslümanlık bir inanç sisteminin adıdır. Türk veya Kürt ise bir ırkın adıdır. Irkın İslam’la birlikte "tamamlama" amacıyla kullanılması hem ırkın hem de İslam’ın varlık nedenine aykırıdır. Irk, "tamamlama" değil ancak "tanımlama" amacıyla kullanılabilir. Tamamlama ve tanımlama tamamen farklı anlamlar içermektedirler. Yani İslam’ın bir bütünlük oluşturması için bir değer olarak "ırka" ihtiyacı yoktur. İslam tek başına bir bütündür. Herhangi bir tamamlayıcıya ihtiyaç duymak bir eksikliktir. İslam ise her türlü eksiklikten münezzehtir. İslam bir inanç ve düşünce sistemi olarak, kendisine mensup olmayı tanımlamada hiçbir "tamamlayıcı" öğe kabul etmemektedir. Müslümanlığı seçmiş bir kimsenin, Müslüman kimliğine tamamlama veya ayrıştırma amacıyla hiçbir sıfatı kullanmasına izin vermemektedir. Örneğin Türk İslam’ı, demokratik İslam, Liberal İslam vb gibi. Veya Türk Müslüman, Kürt Müslüman, Arap Müslüman gibi. Ancak tanımlama amacıyla bir ırkı diğerinden ayırmak gerektiği zaman Müslüman Türk veya Müslüman Kürt deyimlerinin kullanılması söz konusu olabilir. Diğer bir deyimle İslam hiçbir şeye parça olarak ilave edilemez. Çünkü o hiçbir şeyin parçası değildir; bizatihi tek başına bir değerdir. Onun kabulleri dışında kalan değerler ancak onun istediği değişimi yaparlarsa meşruluk kazanabilirler: meşruluğunu ondan almayan hiçbir değer meşru olamaz
İslam düşüncesinde toplumsal birlikteliğin tek ve ana kaynağı Müslüman olmaktır. Bunun dışında hiçbir değerin belirleyici olması söz konusu değildir. Toplumsal birliktelik için Müslüman olmanın dışında başka bir şart aramak en basit tanımıyla İslam’ı eksik ve yetersiz görmektir. İslam, insanlığı iki guruba ayırmaktadır: İslam ehli ve küfür ehli. Bir kimsenin kimliğini belirlemede veya ifade etmede İslam’la birlikte başka bir değeri, örneğin ırkı "şart" görmesi halinde Kur’an’a göre Müslüman sayılması mümkün olamaz. Müslümanlık kayıtsız ve şartsız İslam’a teslim olmak demektir. Hiçbir ırkın mensubu kendi ırkını İslam’ın üzerinde veya İslam’la birlikte bir şart olarak öne süremez. Böyle bir düşüncenin sahibi Kur’an’a şirk koşmuş olur. Hiçbir değer İslam’a eş olamaz. Müslüman olmak gibi en yüce değere sahip olan bir Müslüman’ın başka bir değere ihtiyaç duyması; güneş ışığına karşı mum ışığını tercih etmesi demektir. Bir Müslüman için, Müslümanlık gibi bir değere dahip olduğu halde başka bir değer daha araması en basit tanımlama ile cahilliktir. İslam’ı yeterli görmemektir… İslam gibi en üstün ve en büyük değerle şereflenen bir kimse, kendisini başka bir değerle ifade etme ihtiyacı asla duymamalıdır.
Irk bağlamında da bir toplumun birlikteliği sağlanabilir. Bir devlet veya ulus kurulabilir. Ancak bu yapılanmaya İslam’ı eklemlemek, İslam İslam olarak kaldığı sürece mümkün değildir. İslam’ın tamamlayıcı bir unsur olarak görülmesi, diğer bir deyimle bütünün bir parçası olması onu İslam olmaktan çıkarır. Bu parçaya ne kadar önem verilirse verilsin neticeyi değiştiremez. İslam hiçbir şeyin parçası olmayı kabul etmediği gibi, hiçbir şeyin de kendisine tamamlayıcı parça olmasını kabul etmez. Ancak bir şeyin kendisine ait olması söz konusu olabilir. Zira o tek başına kendini yeterli görmektedir.
Türk olmak, Kürt olmak, Arap veya Zenci olmak İslam’a göre tek başına "bizatihi" bir değer ve ölçü değildir. Irk, tek başına mensubuna üstünlük sağlayıcı ve yüceltici bir özellik olmadığı gibi alçaltıcı bir özellik de değildir. Üstünlük, yücelik, iyilik ve kötülük, akıllılık ve güçlülük bağlamında ırklar arasında bir karşılaştırma yapmak, sünnetullaha yani Allah’ın yaratma yasalarına aykırıdır. İnsanın yaradılışına bakıldığında böyle bir karşılaştırma yapmanın mümkün olmadığı görülmektedir. Kök itibariyle bütün insanlık tek bir kaynaktan gelmektedir. Bütün insanlığın atası Adem’dir. Adem de topraktan yaratılmıştır. Genetik yapısı itibariyle bütün ırklar birdir. Bilimsel araştırmaların kesin olarak ortaya koyduğu sonuca göre de bunca fiziksel farklılıklarına rağmen bütün insanlar genetik yapıları itibariyle kardeştir. Yapılan bilimsel araştırmalara göre dünyadaki bütün insanların genetik olarak yüzde 99.9 oranında kardeş oldukları tespit edilmiştir. Bu biyolojik eşitlik insanın yaradılışı itibariyle hiçbir ırkın diğerinden bir üstünlüğünün olmadığını ve bu nedenle başka alanlarda üstün olmanın ırka dayalı bir konu olmadığını da ortaya koymaktadır.
Irk biyolojik bir durumdur. Irka dayalı bir yaşam biçimi söz konusu edilemez. Çünkü yaşam biçimi siyasi hukuki, ekonomik vb. görüş ve düşüncelere göre şekillenmektedir. Irk kaynaklı bir yönetim biçimi, bir hukuk sistemi, bir ekonomik model olamaz. Bir ırk, istediği sistemi seçebilir. Yani bir Türk kapitalist, sosyalist, demokrat ve laik olabileceği gibi Müslüman da olabilir. Ateist olabileceği gibi Mü’min de olabilir. Bu gerçeklik dikkate alındığında herhangi bir ırka göre, ırk eksenli bir dünya görüşü oluşturmak mümkün değildir. Bu bakımdan hangi ırka mensup olursa olsun ırk ekseninde siyaset yapanlar, ırk merkezli mücadele verenler diğer bir deyimle ırkçılık yapanlar ırkları için bir yaşam modeli belirlemeden/seçmeden salt ırka dayalı bir hak arayışına girişmelerin hiçbir anlamı olamaz.
Hiç birimiz mensup olduğumuz ırkı kendimiz seçmedik. Irkımızı seçme gibi bir hakka sahip değiliz. Dolayısıyla insan kendi seçmediği veya yapmadığı bir şeyden sorumlu tutulamaz. Irkından dolayı bir kimsenin sorumlu tutulması Allah’ın yaratma düzenine karşı gelmek olur. İnsan ancak kendi yaptıkları veya seçtikleriyle değerini artırabilir veya eksiltebilir. Bu nedenle hiçbir ırk sahibine üstünlük veya büyüklük sağlama nedeni olmadığı gibi basitlik veya düşüklük nedeni de olamaz. Bir kimsede ırkçılık anlayışının yoğunluğu İslami bilinç düzeyinin düşüklüğünün göstergesidir. Müslüman İslami cahili düşüncelerden korumada ne kadar hassas olursa bu hassasiyetin yoğunluğuna göre ırkçılık anlayışından da o kadar uzak durur. Birine yakın olmak diğerine uzak durmayı da beraberinde getirmektedir.
Bir Müslüman için ırk asla belirleyici bir öncül değildir. Belirleyici olan inançtır. Aynı inancı paylaşmaktır. Ölçü bu olunca da farklı ırklara mensup olanlar bu çerçevede kardeş olurlar. Böyle olunca da Müslüman Kürdün ve Müslüman Türkün ilişki biçiminde kardeşlik esas olur. Bu kardeşlik o kadar önemlidir ki aynı anne ve baba kardeşliğinden daha üstündür. Allah’ın yanında geçerli olan tek kardeşlik inanç kardeşliğidir. Başta Uhud savaşı olmak üzere ilk Müslümanların yaptıkları bütün savaşlarda baba ile oğlun veya iki kardeşin karşı karşıya gelmeleri, birbirleriyle savaşmaları da göstermektedir ki önemli olan, esas olan İslam kardeşliğidir. Kur’an ancak inanların kardeş olduklarını söylemektedir.
Ulus-devlet olmanın ve ulusal kimlik oluşturmanın gereği olarak varlığını belli bir ırkın, dilin ve kültürün varlığı üzerinde meşrulaştırmaya çalışan T.C. bunu gerçekleştirmek için öngördüğü değerlerin dışındaki bütün değerleri yok saymak zorundaydı. Osmanlı’nın bakiyesi üzerinde kurulan ve İslami değerler yerine seküler değerleri benimseyen T.C., üzerinde yeni bir devlet oluşturduğu bu değerleri baskın değerler olarak bütün bir topluma dayattı. Bu dayatma işin doğasına aykırı olmasına karşın ulus-devlet olmanın zorunlu bir gereğiydi. İşte bu gereklilikten dolayı resmi ideoloji varlığını sürdürebilmek için kendisini topluma kabul ettirmesi gerekirdi. Bunun için gerektiğinde kaba kuvvet kullanmak da dahil her şey meşru görülmektedir. Türkiye’nin bugün yaşadığı Kürt sorunun kökeninde bu dayatma yatmaktadır. Bu gerçeğin farkında olan Türkiye’nin düşmanları bu durumu değerlendirerek(bunu malzeme olarak kullanarak) Kürtleri harekete geçirdiler. Bir zamanların irticacıları, sağcı-solcu, alevi-sünni, ilerici-gerici, şeriatçı-laik ikilemleriyle oynanan bu oyun günümüzde Kürt-Türk ikilemiyle oynanmaktadır. Başlangıcında Marksist bir örgüt olan PKK’yı Kürt milliyetçisi yapmaları bundandır. Bu bakımdan Kürtlerin hak arayışının arkasında yatan gerçek aslında başkalarının emellerine alet olmaktan başka bir şey değildir. T.C. yanlış uygulamalarını düzeltmenin yolu onun düştüğü yanlışa düşmek değildir. Bu olsa olsa ancak bir iş savaşın, kardeş kanının dökülmesinin sebebi olur. Bunun da başta Kürt ırkı olmak üzere hiç kimseye yararı olmaz. Bu ikilemlerin altında yatan diğer önemli bir unsur da rejimin kendisini halka kabul ettirebilmek, kendisine yönelen tehditlere karşı güç kazanmak için bu tür iç dinamiklerin düşmanlığına ihtiyacının olduğudur. Bu kutuplaşmalar sayesinde halkın önemli bir bölümünden varlığını sürdürecek desteği sağlamaktadır.
Bu ana esas dikkate alındığında bugün Kürtler’in Kürtçülük bağlamında hak arayışına girmiş olmaları kavmiyetçilik/ırkçılıktan başka bir şey değildir. Irkçılık ekseninde hak arayışına girdirilen Kürt halkı büyük bir yanılgı ile karşı karşıyadır. İnsanlık tarihi ırkçılık bağlamında hak arayışına giren ırkların yaşadıkları felaketlerle doludur. Irkçılık belası nedeniyle son yüz yılda yüz milyonlarca insanın katledilmesi bu gerçeği yeterince ortaya koymaktadır. Tarih aslında geçmişten ders almadır. Bu felaketlerden ders almayanlar sonunda aynı felaketlere uğramaktan kurtulamazlar. Tarih hiçbir zaman ırkçılığın ırkçılık yapanlara bir yarar sağladığına tanık olmamıştır. Irkçılık öyle bir ateştir ki en başta o ateşi yakanları yakmaktadır. Kürtlere yapılan haksızlıkları gerekçe göstererek ırkçı yaklaşımlarla çözüm arayışına girenler ve bu konuda başka seçenek bırakılmadığını iddia edenler; yapılan haksızlıkları giderelim derken daha büyük haksızlıkların yapılacağına/olacağına neden olduklarına tanık olduklarında pişmanlığın fayda vermeyeceğini göreceklerdir.
Yaşadıkları baskılar, dillerini yeterince kullanmamak, içinde bulundukları ekonomik koşullar, kültürel değerlerini yaşama geçirememek, birçok olanaktan yoksun olmak gibi nedenleri bahane ederek duygusal bir yaklaşımla hak arayışını Kürt ırkının Türk ırkına karşı mücadelesine dönüştürmek bir müslümanın asla düşeceği bir yanlış olmamalıdır. Irkçılık küfürdür ve küfrün her çeşidi zulümdür. Zulümden adalet doğmaz. O nedenle zülüm üzerinden adalet aranmamalıdır. Irka dayalı bir mücadelede zulüm asla sona ermez. Olsa olsa el değiştirmiş olur. Değişen tek şey idam ipini çeken el olacaktır.
Müslüman Türkler ve Müslüman Kürtler bir inanç olarak Müslümanlıklarını yitirmedikçe veya Müslümanlıkları zayıflayıp ikinci planda kalmadıkça, kardeş olmalarının gereği olarak asla farklı ırklardan olmanın hiçbir rahatsızlık vermesine izin vermezler. Aralarındaki ilişkide mensup oldukları ırkın az da olsa belirleyici olmasının iman zayıflığının göstergesi olduğunu bilirler. Müslüman dinini korumada ne kadar hassaslaşırsa ırkının İslam kardeşliğine olumsuz bir şekilde etki etmesini o oranda engellemiş olur. Müslümanın Türk gibisi, Kürt gibisi olamaz. Değil aynı ırktan olmak aynı anne ve babadan da olunsa eğer aynı inanca mensup değilse soy kardeşi olmanın Müslüman için hiçbir önem ve anlamı olamaz. Ancak Müslümanlar kardeştir. Kardeş olmak için Müslümanlığı yeterli görmeyenin Müslümanlık inancında eksiklik var demektir.
Adaletin ve güvenliğin sağlanmasının önündeki en önemli engellerden biri de ırkçılık ve kabileciliktir. Irkçılık temelinde ortaya konmuş bir yapının varlığını sürdürebilmesi zulüm yapmasına bağlıdır.
İnsanın farklı ırk ve kabilelerden olması onların birbirleri ile ayrışmalarını, renklerine ve kabilelerine bağlı olarak rekabete girmelerini değil tam aksine birbirlerine yaklaşmaları, birbirleriyle kaynaşmaları içindir. Birliğin, kaynaşmanın, bütünleşmenin sağlayıcısı olması gerekirken ayrışmanın ve düşmanlığın aracı olmasına neden olan ırkçılık, kabilecilik Allah ve Rasulü tarafından kınanmıştır. Kur’an Hucurat suresi 13.ayette bu gerçeği şu şekilde ifade etmektedir: "Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir dişiden yarattık; birbirinizi tanımanız için kavimlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli kimse O’ndan en çok çekinen kimsedir. Doğrusu Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır." Allah’ın birleştirme aracı saydığı bir şeyi ayrışma nedeni saymak cahiliye şirkinin kibrinden başka bir şey değildir. Irkçılık, bölgecilik, kabilecilik gibi değerler insanları birbirine bağlayan cahiliye değerleridir. Bu bağlardan kurtulmadıkça cahiliyeden kurtulmak mümkün değildir. Bir müslümanın ırkına iltifat etmesi, ırkçılığa pirim vermesi; onun İslami bilince, imani olgunluğa ve Müslüman duyarlılığına yeterince sahip olmamasıyla izah edilebilir.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma