Yazanlarda |
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
İsrail Katlediyor, İslam Dünyası Suskun! İslami Hareket Liderleri Direnişe ve Yardıma Çağırıyor!
|
|
Gazze Şeridi’nde son bir haftadır 60’tan fazla Filistinliyi öldüren İsrail ordusu, en kanlı saldırısını önceki gün düzenlerken, olay sonucu 23 Filistinlinin yaşamını yitirdiği açıklandı. Bu son saldırının ardından İsrail’in geçtiğimiz Çarşamba gününden itibaren Filistinlilere yönelik saldırılarında yaklaşık 97 kişi hayatını kaybetti, 400 kişi de yaralandı.
Olmert hükümetinden yapılan açıklamada “savaşta bu tür şeylerin olabileceği” belirtilirken, parlamentodaki Mafdal Partisi İsrail’in Gazze’ye yönelik topçu saldırılarının yeterli olmadığını ve Gazze’ye yönelik daha etkili operasyonlar düzenlenmesini istedi. Mafdal, Gazze’ye düzenlenen topçu saldırılarının faydasız olduğunu, Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah güzergahından kaçak yollarla silah sokulduğunu söyleyerek Gazze’ye yapılan bu kaçak silah sevkiyatının önlenebilmesi için buranın tekrar işgal edilmesi gerektiğini ifade etti.
Saldırılarla ilgili Arap ülkelerinden herhangi bir tepki gelmezken, Vatikan’dan İsrail hükümetine yönelik ilginç bir teklif geldi. Beyt Hanun’da kadın, çoluk çocuk demeden katliamlar devam ederken, Vatikan, Tel Aviv’den “eşcinsellerin Kudüs’te yapacağı yürüyüşü engellemesini” istedi; “Böyle bir gösterinin Kudüs'te düzenlenmesinin milyonlarca Yahudi, Müslüman ve Hıristiyan'ın duygularını inciteceğini'' belirten Vatikan, konunun İsrail hükümeti tarafından incelenmesi gerektiğini kaydederek, dünya gündemiyle ne kadar içli dışlı olduğunu da ispat etmiş oldu!
Öte yandan Halid Meşal Şam’dan yaptığı açıklamada Filistin’de tek çözümün direniş olduğunu vurgularken, tüm grupları direnişe ve feda eylemleri yapmaya çağırdı. İslami Cihad örgütünün askeri kanadı, Kudüs Tugayları, Filistin Halk Direniş Komiteleri’nin askeri kanadı Nasır Selahaddin Tugayları ve Filistin’in Kurtuluşu İçin Halk Cephesi’nin askeri kanadı Ebu Ali Mustafa Tugayları, yayınladıkları ortak bildiride “Filistin toprakları işgalcilerden temizleninceye kadar cihad ve direniş devam edecektir.” açıklamasında bulundular. Buna karşın, daha önce Filistinli grupların İsrail’in Beyt Hanun kentine yönelik saldırılarına karşı düzenlediği misilleme eylemlerini “boş iş” diye nitelemiş olan Filistin Özerk Yönetimi Lideri Mahmud Abbas’a Hamas’tan kınama geldi. Hamas, Mahmud Abbas’ın bu açıklamasını Filistin direnişine yapılmış bir hakaret olarak algıladığını, bu tür açıklamaların İsrail’i saldırı düzenleme konusunda cesaretlendirdiğini söyledi ve Abbas’ın söylediği bu sözlerden dolayı Filistin halkından özür dilemesi gerektiğini belirtti.
İsrail’e yönelik İslam dünyasından verilen en sert tepki ise Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’tan geldi. İslam ülkelerinin suskunluğunu kınayan Nasrallah, İsrail’in Filistin ve Lübnan’da işlediği cinayetlerin bu rejimin ırkçı ve vahşi niteliğini ispat ettiğini vurguladı. “Lübnanlı ve Filistinli mazlum kadın ve çocuklar, Kana’da ve Beyt Hanun’da aynı kanı ve ortak bir yazgıyı paylaşıyorlar.” diyen Nasrallah, Arap liderlerine yönelik olarak “Yiğitliğiniz nerede? Zalime karşı çığlığınız nerede?” diye sordu.
Nasrullah, açıklamasının sonunda Filistinli gruplara da destek çağrısında bulunarak “Mevcut süreçte İslam ümmetinin ve dünyanın özgür halklarının üzerine düşen sorumluluk, Siyonistleri mahkum etmek ve Lübnan’daki zafer sahnesinin Filistin’de de tekrar etmesi için silah ve ilaç göndermektir.” dedi.
Öte yandan bugün Fatih Camii’nde İsrail’in soykırım girişimi tel’in edilerek, Cuma namazı sonrası Beyt Hanun şehitleri için gıyabi cenaze namazı kılınacak. Ankara’da da İsrail Büyükelçiliği önünde Siyonistler protesto edilecek.
(Haksöz-Haber - Cuma, Kasım 10, 2006) |
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sibel Eraslan: GAZZE’nin yiğit anneleri...
|
|
İşgalci İsrail’in "Güz Bulutları" adını verdiği son saldırısı, tam anlamıyla bir "soykırım"…
Uluslararası camiadan yine ‘tık’ yok. Kimyasal ve nükleer silahları hiçbir uluslararası anlaşmayı gözetmeden kullanan İsrail, hava bombardımanı ve yaylım ateşle yine kan gölüne çevirdi Filistin’i… İsrail’in, Lübnan’daki yenilgisinin faturasını çıkarabilmek için başlattığı son katliam, Saddam’ın mahkemesinin gölgesinde tüllendi. Katliam ve soykırımla suçlanarak ölüme mahkum edilen Saddam, insanlık dışı suçlarını işlerken, zaten ABD’nin kuklası değil miydi? Sadece İran ile savaştığı günlerde 1 milyon insan ölmemiş miydi, o zamanki Saddam’ı kimdi besleyen ve envai çeşit silahla donatan? Bugün aynı ABD, Saddam’ı güya yargılarken, işgal sonrası Irak’ta resmi kaynakların ifadesiyle öldüğü rapor edilen 665 bin Iraklının hesabını nasıl ödeyecek? Katil Bush, ne zaman yargılanacak? Irak’taki kargaşa ve vahşet, maalesef Filistin davasını bir tür peçeyle gizliyor. Dünya kamuoyu Irak’a dikkat kesilmişken, işgalci İsrail, vahşet uygulamalarını devam ettiriyor. Lübnan’daki yenilgiden sonra, yeni bir yenilgiyi daha göze alamayacağını anlayan İsrail, son Gazze baskınlarını bizzat Amerikalı subaylara tevdi etmiş durumda. El Haliç ve El Beyan gazetelerinin bildirdiği çarpıcı habere göre, Amerikalı kurmayların yönettiği "Güz Bulutları" operasyonu tam bir insanlık dramı yazıyor. Ama duyan var mı, gören var mı? En mühimi soran ve koşan var mı? Fakat soykırım ne kadar büyük olursa olsun, yapayalnız ve kaderine terkedilmiş Filisitin halkı, dünyanın en cesur milleti olarak onurunu müdafaya devam ediyor. Başka hangi millet, 1948’den beri elli sekiz yıldır devam eden işgal ve katliama, teslim olmadan sürdürebilirdi ki direnişini? Gazze’deki "güz bulutları" çöküntüsünü delen, güzel kadınları Gazze’nin… Bir ok olup sokakların arasından, ancak annelere mahsus cesaret ve merhametin verdiği aşkla işgal tanklarının üzerine koşuştular… Akıllara durgunluk veren bir özveri ile başına örtüsünü dolayan kadınlar, ellerindeki işleri derhal bırakıp, sokaklara fırladılar. İşgal askerleri sersemledi bu tavrıyla annelerin… Koşarak tankların ve işgal güçlerinin üstüne yürüdüler, çocuklarını, erkeklerini, ateşin ağzından alabilmek için, bir nehir gibi aktılar, aktılar… İki bin kadın, sokaklara taşarak, işgalcileri geri püskürttüler… "Kevser" suresindeki sonsuza kadar akacağı müjdelenen nehir gibiydiler. İşte her şeye rağmen Gazze’de akıyorlardı… Onların soyunu kesmek, onları ebter kılmak isteyen işgalci müşrik İsrail, ne yapsa, ne icad etse bu davada kazanamayacaktır. Zira asıl soyu kesik olan zulümdür, zulüm payidar olamaz… Onların bu onurlu fotoğrafını, Kerbela’dan fışkıran birer Zeynep gibi kalbimde taşıyacağım… Onlarla aynı çağda yaşayabilmek bile hepimize birer onurdur… Filistin için Siyer, tarihi bir kitap veya mukaddes bir hatıra değildir, zira Hz. Peygamber’in mücadelelerle dolu hayatı, Filistin’de kesintisiz olarak cereyan etmektedir. Onlar, Siyer kitabını kapamamış mü’minler, din onların nazarında gerçekten yaşayan ve yaşanan dirilikte… Peki ya bizler? Siyer kitaplarını çoktan kapatıp, sureleri birer masal, ayetleri birer tarih hatırası gibi okuyan bizlere ne demeli? Geçtiğimiz Pazartesi günü 65 şehit vardı Gazze’de. Ardından İsrail, çekileceğini ifade ettiği topraklara Çarşamba sabahı saat 05.00 sularında ani bir baskın daha düzenleyerek 28 kişiyi daha vurdu. Beyti Hanun’da kadın ve çocukları uykuda yakalayan bu operasyonda, hayatını kaybedenlerden 7’si çocuk, beşi kadındı… Beşikler paramparça olmuş, bebeklerden geriye sadece örgü patikleri kalmış… Ve bir anne fotoğrafı Beyt Hanun’dan: İki küçük çocuğu kucağında, ölüvermiş oracıkta. Kadının sırtında morla bordo rengi arasında kadife bir entari var. Morg dolabına kaldırmak için hazırladıkları bu üç ölüyü birbirinden ayıramamışlar. Anne öldüğü halde, çocuklarından vazgeçmiyor, ellerini açamamışlar, orada öylece üçü birbirine sarılmış. Annenin kan revan içindeki beyaz tülbentinden sıyrılan saçları toz toprak içinde, belli ki apachi helikopterleri tarafından nişan alınan tavanları, duvarları başlarına çökmüş… Dört yaşlarında kumral saçlı ölü kız, annesinin karnına doğru sokmuş dal gibi kanayan boynunu… Ölmeden önceki en son haliyle, kıvrılıvermiş annesinin karnına. Bir çocuk için anne karnından başka kaçacak deliğin kalmadığı o en son anda… Minik erkek kardeşi ise, bir eliyle annesine sarılırken, diğer eliyle ablasının omzuna öyle bir yapışmış ki… İnsan kalbinden vuruluyor ablasına tutunmuş o yumuk ellere bakarken… Doktorlar, birbirine sarılmış bu üç cesedi çözememiş birbirinden, zaten vakitleri de yok buna. Filistin hastaneleri dahi bombalanıyor… Tıpkı Gazze’deki Nasr Camii’nin önce bombardıman edilip, ardından da tanklarla yerle bir edildiği gibi. Cami bombalanırken, kubbenin altında çocuklar varmış, Kur’an kursu talebeleri heceleye heceleye okudukları sayfalarının üstündeyken gelmiş "güz bulutları"… Acaba hangi sureyi okuyorlardı dersiniz... Siz bugün hangi sure’yi okudunuz? Beyti Hanun: İniltiler Evi’ndeki sesi duyan var mı aramızda?
Vakit Gazetesi
(Haksöz-Haber - Cumartesi, Kasım 11, 2006) |
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Faruk Mağat: Heybem taş dolu, bekle beni İsrail!
|
|
Gidiyorum anne!
Hakkını helal et baba!
Sizi üzmek istemediğimi bilirsiniz. Lütfen ağlama yine anne! Hadi ama, biraz da beni düşün!
Dokuz ay bilmem ne kadar gün karnında taşıdığını tabi ki biliyorum. Sütünün hakkını ödeyemeyeceğimi hatırlatma lütfen yine! Bu güne kadar sütüne ihanet ettim mi?..
Biliyorum baba!.. Küçükken her ateşlendiğimde beni sırtına alarak doktorlara götürdüğünü hep söylersin. Yanlış anlama sakın, bana ne kadar değer verdiğini asla inkar edemem. Beni okutabilmek için gece gündüz demeden alnında ter biriktirdiğini cümle alem kabul etmekteyken, ben mi vefasızlık yapacağım sana?
Öl de öleyim baba! Yoluna kurban olayım anam! Bana, “hakkımızı helal etmeyiz!” demeyin ne olur. Anlayın başka seçeneğimin olmadığını; görün artık!
Gitmek zorundayım. Beni duâlarla gönderin ne olur!
Karımı ve çocuklarımı elbette düşünüyorum. Merak etmeyin onları sağlam bir kapıya emanet ediyorum. Size de güveniyorum ancak onları asıl Allâh’ın selametine bırakıyorum. Şimdi izin verirseniz onlarla da vedalaşmak istiyorum.
Evet… Yıllardır kahrımı çeken hayat arkadaşım…
Şu tükenen dakikalar, hain yelkovanın marifeti; biliyorsun yerinde durmuşluğu yoktur. Yaklaşan zaman, bir yandan içimde biriken hüznü tetiklemekte, diğer taraftan vuslat habercisi gibi sevimli görünmektedir bana.
Bir dakika, yoksa sen ağlıyor musun? Hani konuşmuştuk bunları, hem günler öncesinden tüketmemiş miydik göz yaşlarımızı. Çocuklar duymasın diye, içten içe, ama içli içli az mı ağladık seninle. Şimdi anamın babamın ve çocuklarımın yanında niye su koyuveriyorsun?.. Babalarının kötü bir şey yaptığını düşünmelerini istemezsin değil mi? Bak onları da ağlattın işte!
Gelin bakalım babanıza, sarılın son defa sıkıca.
Evet kızım, baba yolculuğa çıkıyor.
Hayır oğlum!.. Bunun adı terk ediş değildir asla! Gittiğim yerde sizi bekleyeceğim. Buna istersen, ‘önceden gidip yer ayırmak’ diyebiliriz.
Annenin ağlamasına bakma sen, kadın milleti işte; bak benim anam da ağlıyor zaten. Kadınlar hep ağlar oğlum, ama erkekler ağlamaz bilmez misin?
Hah şöyle!.. Biraz daha dik dur bakayım, tamam oldu işte. Hep dik dur! Baban utanılacak hiçbir şey yapmamıştır bunu da unutma sakın.
Evet biliyorum, anlamakta zorlanıyorsunuz; zaten sizden bunu beklememekteyim. Belki birazcık zihninizi zorlarsanız, biraz daha yaşınızdan büyük düşünürseniz, ne bileyim belki de haksızlık yapıyorum size, ama eğer gerçekten anlamaya çalışırsanız belki de söyleyeceklerimi anlayabilirsiniz.
Çocuklarım!
Hani hatırlar mısınız sizinle sohbet ederken, Sevgili Allah’ımıza inananların kardeş sayıldıklarını söylemiştim. Dünyanın neresinde olursa olsun, rengi ve dili ne olursa olsun fark etmez demiştim. Allah’ı sevenlerin, Onu sevenleri de sevmesi gerektiğini; birbirini sevenlerin ise, birbirleri üzerinde hakları olduğundan bahsetmiştim. Tıpkı kardeşin kardeş üzerindeki durum gibi…
Hatırladınız değil mi?
Peki geçen gün televizyon izlerken, kurşunlara hedef olduğu için ölmek üzere olan o küçücük çocuğun, gözlerimizin içine, “Siz ne biçim kardeşsiniz,” der gibi baktığını da unutmamışsınızdır; hani hep birlikte ağlamıştık uzunca bir süre.
Unutmadınız değil mi? Nasıl unutacaksınız ki?
İşte ben o günden beri uyuyamıyorum çocuklarım! Hani o çocuk için, “Sizin kardeşinizdir,” demiştim ya, daha sonra aklım başıma geldi ki, sizin kardeşiniz olan, benim çocuğum olmaktadır. Üstelik gün geçmiyor ki, çocuklarıma kurşun sıkılmasın.
Benim, gidip de tek başıma intikam almaya gücüm yetmez elbette… Öyleyse niye mi gidiyorum?..
Sizin için yavrularım, sadece sizin için!.. Şimdi siz çocuk aklınızla, o çocuklar için “kardeşlerimiz” diyorsunuz ya, ben, büyüyünce de aynı şeyleri söyleyeceğinizden endişe ediyorum; onları unutacağınızdan korkuyorum. Size güvenmediğimi de nereden çıkardınız, elbette güveniyorum. Ama yavrularım, sizin henüz anlayamayacağınız şeyler var.
Sizler yarın gerçek dünyayla tanışacaksınız, öyle bir dünya ki bu, her şey sahte; kimin gerçek dost, kimin ise düşman olduğunu bilemeyeceksiniz. Zihninize giren bilgiler kirlenmeye başlayacak, belki bizim öğrettiklerimizin bile yanlış olduğunu düşünmeye başlayacaksınız. “Bu kadar kişi yanlış da, babam mı doğru,” deme ihtimaliniz bile beni kahrediyor. Şimdi ‘kardeş’ dediğiniz çocuklara, ‘terörist’ denildiğini duyacaksınız. Şaşıracak, bocalayacak ve şüphe tohumlarının filizlenmesine meydan vermiş olacaksınız.
Çok akıllı bir babanız yok, sizi zehirlemeye çalışanlara karşı başarılı olamayabilirim. Oysa gidişimle, kardeşlerinizin yanına yetişip onlarla kucaklaşınca; sizin de özlem dolu selamlarınızı iletince, hele onlardan da size mektuplar yollayınca, artık onların kardeş olduklarını unutabilir misiniz? Hayır çocuklarım!..
Size sarıldığım gibi onlara da sarılacağım, sizi öptüğüm gibi onları da öpeceğim ve sizin yerinize de taş atacağım onlarla birlikte. İşte size toplattığım taşlar bunun içindi; hani sebebini anlatacağım demiştim ya, işte söyledim. Bakın, özenle topladığınız taşlar valizimde, hepsini tek tek öperek teslim edeceğim kardeşlerinize. Onlardan da gönderdiğiniz taşlara karşılık, vücutlarından çıkan mermileri göndereceğim size. Kimin vücudundan çıktıysa onun ismini yazacağım. Eğer ölmemiş olularsa, bir de imza attırırım sizin için.
Şimdi izin verin de gideyim!
Eğer gitmezsem, sizi sevdiğime kendimi inandıramam!
farukmagat@hotmail.com
(Haksöz-Haber - Cumartesi, Kasım 11, 2006) |
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Oğul Talabani: ABD askeri hoşgelir
|
|
Irak Devlet Başkanı Celal Talabani'nin oğlu, Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği'nin (IKYB) Washington temsilcisi Kubad Talabani, ABD'nin askerlerini Kuzey Irak'a yerleştirilmesini destekleyeceklerini söyledi.
Kubad Talabani, ABD'nin Irak'taki askeri güçlerini yeniden konuşlandırmaya karar vermesi durumunda bu güçlerin Kuzey Irak'a yerleştirilmesini destekleyeceklerini söyledi.
Ortadoğu Enstitüsü adlı düşünce kuruluşunun Washington'da düzenlediği yıllık konferansta konuşan Kubad Talabani, "Irak'taki ABD ordusunun ülke içinde yeniden konuşlandırılması durumunda, bu güçlerin Kuzey Irak'a gönderilmesinin anlamlı olacağını" kaydetti.
Talabani, "bu bölgedeki Kürtlerin Amerikan yanlısı olduğunu ve ABD birliklerini memnuniyetle karşılayacağını" ifade etti.
Öte yandan, esbaşkanlığını eski dışişleri bakanı James Baker'in yaptığı Irak Çalışma Grubu'nun gelecek ay açıklayacağı Irak'a ilişkin politika değişikliği önerileri raporunda, ABD güçlerinin Kuzey Irak'a konuşlandırılması yönünde bir teklifin yer alıp almayacağı tartışılıyor.
Dış İlişkiler Konseyi adlı düşünce kuruluşunun başkanı Richard Haass, bir panelde yaptığı konuşmada, bu konunun raporda yer almasını beklediğini söyledi. (Açık Gazete)
(Haksöz-Haber - Salı, Kasım 14, 2006) Admin Notu: Başlık altındaki Konuyla alakası olmayan iletiler ayrı bir başlığa başlığına taşınmıştır.
|
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
The Guardian gazetesi: Cemayel suikastının arkasında ABD olabilir!
|
|
Başbakan Hariri’den sonra, Hıristiyan Bakan Piyer Cemayel’in de suikast sonucu öldürülmesi, Lübnan’ı iç savaşın eşiğine getirdi. ABDve İsrail yanlıları, suikastın ardında Suriye’nin bulunduğunu öne sürerken; bazı İngiliz gazeteleri de, Cemayel’in ABDveya müttefikleri tarafından öldürüldüğünü yazdı.
Lübnan’da Salı günü düzenlenen suikastta hayatını kaybeden, ülkenin önde gelen Hıristiyan liderlerinden Sanayi Bakanı Piyer Cemayel, dün toprağa verildi. Cenaze töreni için, iktidarın çağrısı üzerine onbinlerce kişi toplandı. Beyrut’taki Maruni St. George Katedrali’nde yapılan törende, iktidardaki Suriye karşıtı siyasi liderler yer aldı. Kilisedeki törenin ardından Piyer Cemayel, doğduğu Hıristiyan Bikfaya köyünde toprağa verildi. Cenaze töreninden önce onbinlerce kişi, Suriye’ye yakınlığıyla tanınan Devlet Başkanı Emil Lahud ve Suriye aleyhine gösteri düzenledi.
İngiliz basını, Lübnan'da Hıristiyan siyasetçi Piyer Cemayel'in önceki gün öldürülmesi ardından doğan tartışmalara geniş yer veriyor. The Guardian gazetesi, "Cemayel suikastı kimin yararına?" sorusuna cevap olarak birbirine rakip iki iddia olduğunu aktarıyor okuyucularına.
"Her iki iddia da aslında geçen yıl Şubat ayında eski başbakanlardan Refik Hariri suikastı sonrasındaki dev protestoları takiben Suriye'nin çekilmesinden bu yana, Lübnan'da oluşan derin ayrılıkları yansıtıyor" diye de ekliyor Guardian.
SUİKASTIN MUHTEMEL SEBEPLERİ
Birinci teoriye göre, bu ay içinde altı Şii bakanın istifası ve Sanayi Bakanı Cemayel'in öldürülmesi ardından, hükümetin devrilmesi, Suriye'nin Lübnan'daki casuslarının, hükümetten iki kişiyi daha öldürmesine kaldı. Lübnan anayasasına göre üye yeter sayısı sağlanamadığından, hükümet düşecek. Yeni hükümet, Birleşmiş Milletler'in Hariri suikastı için kurmak istediği mahkemeyi engelleyecek ve Şam, böyle bir davada yargılanma utancından kurtulmuş olacak.
Suriye istihbaratında bazı kesimlerin, Cumhurbaşkanı Beşar Esad'ın bilgisi dışında, Lübnanlı milletvekillerine Birleşmiş Milletler mahkemesini reddetmeleri için gözdağı verdiği yönünde iddialar da var. İkinci teoride ise; "Cemayel, Hizbullah'ın muhalefetini durdurmak amacıyla Amerika ya da müttefikleri tarafından öldürüldü. Ayrıca bu sayede Şam'ın Irak'la işbirliği ihtimalinin de engellenmesi amaçlanıyor olabilir" deniyor. (Vakit)
(Haksöz-Haber - Cuma, Kasım 24, 2006) |
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
|
|
BM askerlerine taciz ve fuhuş suçlaması
|
Cuma, Aralık 01, 2006
|
Birleşmiş Milletler (BM) barış gücü askerlerinin operasyon yürüttüğü ülkelerde çocuklara cinsel tacizde bulunduğu iddia edildi.
BBC'nin yaptığı bir araştırmada, BM'nin en kapsamlı barış gücü operasyonlarını yürüttüğü ülkelerden Haiti ve Liberya'da askerlerin çocuklara hem cinsel tacizde bulunduğu, hem de çocukları fuhuşa zorladıkları ortaya çıktı. BM'nin barışı koruma operasyonlarından sorumlu yetkilisi genel sekreter yardımcısı Jane Holl Lute, iddiaların inandırıcı göründüğünü, ancak bu suçları işleyenleri cezalandırmanın sistemin en büyük sorunlarından biri olduğunu kaydetti. Bir hafta boyunca 18 yaşın altındaki gençlerle görüşen BBC araştırma ekibi, Haiti'de 11 yaşındaki bir kızın barış gücü askerleri tarafından tecavüze uğradığını bildirdi.
BM çatısı altındaki askerler, görev yaptıkları ülkelerde yargılanamıyor. Bu tür iddialar karşısında, suçlanan askerleri yargılama sorumluluğu kendi ülkelerine düşüyor. Uluslararası mülteciler bazı askerî konuşlandırmalarda 'sessizlik kültürü'nün hakim olduğunu, korkuyla cezalandırmanın ise BM yasalarına uyum için yeterli olmayacağını söylüyor. BBC'ye konuşan Sarah Martin, yapılanların, korumak için gidilen bir ülkede olabilecek en kötü ihlal olduğunu ifade etti. Birleşmiş Milletler daha önce de askerlerine yönelik benzer suçlamalar sonrası Liberya'da askerlerin faaliyetlerini denetlemek üzere 500 kişiyi görevlendirmiş, tüm personeli için yeni eğitim programları başlatmıştı. Örgütün genel sekreteri Kofi Annan ise cinsel taciz iddialarına karışan askerlere müsamaha göstermeyeceklerini belirtmişti.
Cuma, Aralık 01, 2006 | |
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Irak'ta 13 Amerikan askeri öldürüldü
|
Perşembe, Aralık 07, 2006
|
Amerikan ordusu adına yapılan açıklamada Irak'ta dün düzenlenen dört ayrı saldırıda, 13 Amerikan askerinin öldüğü bildirildi.
Direnişçilerin Irak'ta dün düzenlenen dört ayrı operasyonda, 13 Amerikan askerinin öldüğü bildirildi. Amerikan ordusu adına yapılan açıklamada, Irak genelinde dün 13 Amerikan askerinin öldürüldüğü kaydedildi, başka ayrıntı verilmedi.
Amerikan CNN televizyonu da Amerikalı askeri yetkililere dayanarak verdiği 13 Amerikan askerinin öldürülmesiyle ilgili haberde, bunun Irak'ta son aylarda bir günde öldürülen en fazla Amerikan askeri sayılarından biri olduğu belirtildi. 3 Amerikalı askerin düşen bir helikopterde öldüğü açıklandı. Irak'ta savaşın başladığı Mart 2003'ten bu yana ölen Amerikan askeri sayısının 2900'ü aştığı bildiriliyor.
Öte yandan, Irak'ın başkenti Bağdat'ta 48 ceset bulunduğu açıklandı. Polis, Bağdat'ın farklı kesimlerinde bulunan cesetlerin üzerinde kurşun yaraları ve işkence izleri görüldüğünü kaydetti. Irak'ta bugün de düzenlenen çeşitli saldılar ve şiddet eylemlerinde onlarca kişi ölmüştü.
|
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
ANKARA BAROSU'NDAN ABD VE ISRAIL'E KINAMA. Bugün, 13:21 |
|
-Insan Haklari Günü nedeniyle insan haklarina olan içten bagliligini bir kez daha dile getiren Ankara Barosu Baskani Ahsen Cosar, ABD'nin Irak'ta, Israil'in ise Filistin ve Lübnan'da sürdürdügü insan haklarina, uluslarasi hukuka ve sözlesmelere aykiri saldirilari kinarken, tüm dünyevi güçleri ve ülkeleri, insanlik tarihinin en agir insan haklari ihlaline karsi çikmaya çagirdi.
ANKARA(ANKA)-Ankara Barosu Baskani Ahsen Cosar, ABD'nin Irak'ta, Israil'in ise Filistin ve Lübnan'da sürdürdügü insan haklarina, uluslarasi hukuka ve sözlesmelere aykiri saldirilari kinarken, tüm dünyevi güçleri ve ülkeleri, insanlik tarihinin en agir insan haklari ihlaline karsi çikmaya çagirdi. Ahsen Cosar Insan Haklari Günü nedeniyle yaptigi açiklamada, hukuk felsefesinin merkezinde yer alan özgürlük ve esitlik gibi en temel iki ontolojik ve ahlaki degerden türeyen insan haklarinin, diger bütün hak iddialarina göre ahlaki öncelit tasdigini vurguladi. En genis anlamda siyasal mesrulugun da ölçütü olan insan haklarinin, her insanin, sadece insan olmasi nedeniyle sahip oldugu özgürlük ve esitlik degerlerinin baskalarinca taninmasini ve her türden dis saldiriya karsi korunmasini gerektiren en üst ahlaki talep oldugunu dile gitiren Cosar, hukukun ve insan haklarinin kasti veya ihtiyari ihlallerine taniklik etmenin ve cesaretle karsi koymanin hukukçularin ve barolarin hem yasal ham da ahlaki görevi oldugunu vurguladi. Cosar, bu görevin bilinci içinde Insan Haklari Günü nedeniyle insan haklarina olan içten bagliligini dile getirirken, ABD'nin Irak'ta, Israil'in ise Filistin ve Lübnan'da sürdürdügü insan haklarina, uluslarasi hukuka ve sözlesmelere aykiri saldirilari kinadi. Cosar, tüm dünyevi güçleri ve ülkeleri, ABD ve Israil'in yaptigi insanlik tarihinin en agir insan haklari ihlaline karsi çikmaya çagirdi. (ANKA) (BS/ÇAG)
|
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Annan giderayak ABD'yi topa tuttu
|
Çarşamba, Aralık 13, 2006
|
10 yıllık görev süresi dolan BM Genel Sekreteri Kofi Annan, veda konuşmasında ABD'ye sert eleştiriler yöneltti. “Büyük devletler dünya uluslarına hükmetmek yerine hizmet etmeli" diyen Annan, “BM ulusal çıkarların oyun alanı değil” dedi
Koltuğunu Güney Kore eski Dışişleri Bakanı Ban Ki Moon'a devretmeye hazırlanan BM Genel Sekreteri Kofi Annan, veda konuşmasında ABD'ye sert eleştirilerde bulundu. ABD'nin dünyanın en güçlü ülkesi olarak dünya uluslarına karşı özel bir sorumluluk taşıdığını hatırlatan Ganalı Annan, “Güvenlik Konseyi, ulusal çıkarlarımızı güdeceğimiz bir sahne değil” dedi.Yeni küresel tehditlerle karşı karşıya bulunulduğunu söyleyen Annan, “Hiç bir ülke, başkalarına üstünlük taslamaya çalışarak kendisini güvenceye alamaz” dedi.
BM OYUN ALANI DEĞİL
Kofi Annan, ABD eski Başkanı Harry S. Truman'ın bir sözüne atıfta bulunarak “Büyük devletlerin sorumluluğu dünya uluslarına hükmetmek değil, hizmet etmektir” dedi. 1997'den bu yana BM Genel Sekreterliği yapan Annan, 1 Ocak 2007'den itibaren görevini Güney Koreli Ban Ki-moon'a devredecek. Bu arada, ABD dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, ABD'yi eleşetiren Annan'ın konuşmasında önemli bir fırsatı teptiğini söyledi. Rice, “Annan'ın birlikte yaptıklarımızdan bahsedeceğini umuyordum” dedi ve Sudan ile Lübnan'daki ateşkesi örnek gösterdi. (Yeni Şafak) |
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Ahmet Varol: Abbas c**tası
|
Çarşamba, Aralık 20, 2006
|
İşgalci Siyonist devlet ve onu himaye eden uluslar arası emperyalizm Filistin’deki HAMAS hükümetinin ekonomik ambargo yoluyla çökertileceğini ve kendi isteğiyle çekilmek zorunda kalacağını umuyordu.
O durumda HAMAS’ın siyasi alanla ilgili tüm faaliyetlerinin etkisiz hale gelmesi, sonra kademeli bir şekilde köşeye sıkıştırılması ve böylece marjinalleştirilmesi bekleniyordu. Fakat HAMAS hükümeti baskılara boyun eğmeyerek sürekli çözüm arayışı içinde olmayı tercih etti. Ambargonun kırılması amacı ise bu arayışın ana eksenini oluşturuyordu. HAMAS gerek ambargoyu kırmak, gerekse Filistin cephesini güçlendirmek için ulusal ittifak hükümetini de bir formül olarak her zaman gündeminde tuttu. Tek başına hükümet kurmasına fazlasıyla yetecek çoğunluğu elde etmesine rağmen seçimden hemen sonra ulusal ittifak hükümeti kurma çabalarını başlattı ve hiçbir zaman bu formülü reddetmedi. Fakat bu konuda yapılan görüşmelerde sürekli önüne ABD-İsrail dayatması olan üç şart kondu: İsrail’in tanınması, 1993 Oslo İlkeler Anlaşması’yla başlayan süreçte imzalanan tüm anlaşmaların kabul edilmesi, silahlı kanadın dağıtılması. HAMAS bu şartları kabul etmenin kendini inkâr etmek ve sürdürdüğü mücadeleyi haklı kılan gerekçelerin başta gelenlerini ortadan kaldırmak anlamına geleceğini biliyordu. Dolayısıyla kabul etmesi mümkün değildi. Gerçek böyle olduğu halde görüşmelerdeki tıkanmalar sürekli belli isimler veya makamların paylaşılmasındaki anlaşamamadan kaynaklanıyormuş gibi yansıtıldı. Siyasi alanda bunlar yaşanırken Başbakan İsmail Heniyye’nin önemli bir diplomatik atak yapması onun hükümetini boğmaya çalışan güçleri rahatsız etti. Çünkü elde edilen sonuçlar ambargonun kırılması anlamına geliyordu. Biz elde edilenleri geçen Cumartesi yayınlanan yazımızda özetle verdiğimizden tekrarına gerek görmüyoruz. O yazımızı Web sitemizden de okuyabilirsiniz. Heniyye’nin atağı ve elde edilen sonuç iki yönden anlam taşıyordu. Birinci olarak, işgalci Siyonist devletin ve onu himaye eden emperyalist güçlerin ekonomik baskılarının sonuç vermediğini, ekonomik kuşatmanın artık yarıldığını, bu amaçla örülen duvarın ciddi şekilde su almaya başladığını ortaya koyuyordu. Kuşatmanın yarılması ise zamanla tamamen etkisiz olması sonucuna götürecekti. İkinci olarak, HAMAS, ilkelerinden taviz vermeyerek, önüne konan üç şartın hiçbirini kabul etmeyerek bu çözümü bulmuştu. Bu ise onun ilkelerine sahip çıkma kararlılığını koruyabildiğini gösteriyordu. Kararlılığını koruyarak başarılarını sürdürmesi durumunda arkasındaki halk desteği artacak ve işgalci Siyonist devlet bu kez kendisiyle pazarlık masasına oturan, onu meşru kabul eden bir tarafla değil, bunu reddeden çetin bir tarafla uğraşmak zorunda kalacaktı. HAMAS’ın Filistinli tutsakların serbest bırakılması talebi yerine getirilmediği sürece elindeki esir işgalci askeri bırakmamakta ısrar etmesi de Siyonist saldırganların onunla uğraşmalarının ne kadar zor olacağını göstermesi açısından zikre değer. Bütün bu sebeplerden dolayı HAMAS hükümetinin başarılı ataklarının önünün kesilmesi için mutlaka bir şeyler yapılması gerekiyordu. Onun halkın değerleriyle bütünleşen çözüm formüllerinin tutması ve ekonomik kuşatmanın yarılması durumunda iş daha da zorlaşacaktı. İşgalci Siyonistler Kasım ayı başında Beyti Hanun’a yönelik olarak başlattıkları Güz Bulutları Operasyonu’nun bir benzerini planlamak istemediler. Çünkü mücahitlerin kararlı direnişleri, bir bayan milletvekilinin organize ettiği iki bin hanımın kahramanca mücadelesi, biri 18 diğeri 64 yaşında iki bayanın gerçekleştirdiği şehadet eylemleri saldırganların gözlerini korkuttu. Güney Lübnan’da karşılaştıkları sonucun bir benzerine doğru gittiklerini gören saldırganlar askerlerini çekip uzaktan haince top ve füze saldırıları düzenleyerek savunmasız insanları katletme yoluna gittiler. Ama buradaki direniş ve özellikle Güney Lübnan yenilgisinin oluşturduğu psikolojik hava, işgalcileri sürekli askerî formüllere başvurma konusunda daha ihtiyatlı davranmaya zorladı. Bu durumda işgalci saldırganların işlerini rahatlatacak oyun, Filistinliler arasında fitne çıkarmak, onları birbirine kırdırarak zayıf düşürmek ve mevcut hükümetin başarılı ataklarının önünü kesmek olacaktı. Bu sebeple fitne oyununun sahneye konması daha İsmail Heniyye ülke dışındayken başladı. “Neden birileri bu oyuna âlet olabiliyor, onlar Filistinli ve Filistin davasının bir parçası değil mi?” diye sorulabilir. İnşallah bu sorunun cevabını müteakip yazımızda vermeye çalışacağız.
Vakit Gazetesi (Abbas c**tası ) |
|
Yukarı dön |
|
|
|
|