Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
www.yeniyorumlar.org sitesinden alınmıştır.
EVLATLIK KONUSU: Din adamı ve rivayetlerin çok önemli bir yanılgısı da, Kur‘an’ın Hz. Muhammed vasıtasıyla evlat edinme geleneğini iptal ettiğini zannetmeleridir.
Güya, Hz. Muhammed evlat edindiği bir kişinin boşadığı karısıyla evlenerek, hem evlat edinme geleneğini, hem de evlat edinilen kişilerin boşadığı kadınlarla evlenmeme geleneğini iptal etti.
Din adamı ve rivayetlere soralım: Hani Kur‘an, fert ve toplumların yararına olan törelere dokunmamış hatta onları teşvik etmişti? Kur‘an, en azından çocuğu olmayan evlat özlemi içindeki ailelere, evlat edinme iznini vererek bu geleneği neden devam ettirmedi? Yoksa cami avlularına terk edilen bebeklerin evlat edinilerek, bakılıp büyütülmesi, mirastan da pay verilerek cemiyete yararlı insanlar olarak yetiştirilmesi fert ve toplumların zararına mı olur?
Hani bir insanı kurtarmak bütün insanlığı kurtarmaya denk idi? (5/Maide: 32) Bütün insanlığı kurtarmaya denk bir hayra sahip olmak için ne yapmak lazım? Yoksa Boğaz Köprüsü'nde pusuya yatıp, intihar edecek olanları mı beklemek lazım?
Çocuğu olmayan birçok müslüman çiftin, büyüyünce kendilerine mahrem olmayacağını zannettikleri gerçek bir öksüz yerine, evlat özlemini gidermek için, öksüz olmadığı halde kardeşlerinin çocuklarını evlat edindikleri ve trajikomik bir durum sergilediklerini biliyor musunuz?
Arada hiçbir kan ve süt bağı olmadığı halde, üvey anne, üvey baba ve üvey evlatları mahremiyet dairesinin içine alan bir kitabın, evlat edinilen öksüz çocuklara bu hakkı vermemiş olduğu düşünülebilir mi?
Firavn’ın Hz. Musa’yı, Mısır kralının Hz. Yusuf’u evlat edinme düşüncelerinden (12/Yusuf: 21, 28/Kasas: 9), evlat edinme geleneğinin çok eski çağlardan beri devam ettiğini, aksine bir hüküm getirmeyerek ve bu geleneğe dikkat çekerek Kur‘an’ın da devam ettirdiği ve yine aynı âyetlerden, Kur‘an’ın evlatlıklar için ayrı bir kavram kullanmayıp, öz evlatlar için kullandığı evlat kavramını kullanmasından, evlatlığı da evlatla aynı konuma oturttuğu anlaşılmaktadır.
Din adamı ve rivayetlerin, Ahzap Suresi’nin 4, 5 ve 37. âyetlerini delil göstererek, Kur‘an’ın mahremiyet ve hukuk açısından evlat edinme geleneğini iptal ettiğini iddia etmeleri hiç tutarlı değildir. Çünkü söz konusu âyetler, evlat edinilen kişilerden değil, yaşamını varlıklı kişilerin himayesinde sürdüren köle veya köle iken ekonomik özgürlüğünü elde eden kişilerden söz etmektedir.
“... himaye ettiğiniz yardımcılarınızı (edğiyaeküm) sizin oğullarınız kılmadı. Bunlar sizin ağızlarınızdan söylediğiniz sözlerdir. Allah gerçeği söyler ve O, doğru yola iletir.
Onları babalarının adına bağlayarak çağırın; bu, Allah yanında daha adaletlidir. Eğer babalarını bilmiyorsanız, onlar sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Yanılarak yaptığınızda size bir günah yok, fakat kalblerinizin bile bile yaptığından günah vardır.Allah çok bağışlayan çok esirgeyendir.” (33 Ahzap: 4, 5)
Dikkat edilirse, bütün mütercimlerin evlatlık anlamı yüklediği edğiya kelimesine biz, ‘himaye ettiğiniz yardımcılarınız’ anlamını yükledik. Çünkü Kur‘an’dan anlamlandırıldığında edğiya kelimesinin, dua kökünden türeme, yardım ve himayeyi vurgulayan bir kelime olduğu anlaşılmaktadır.
Eğer âyetin dikkat çektiği kişiler gerçek veya özel anlamda evlat edinilen kişiler olsaydı, âyet edğiya kelimesi yerine ya evlat, ya da çocuk (ğulam) kelimelerini kullanırdı. Çünkü yukarıda da değindiğimiz gibi, Kur‘an, evlat edinilen çocukları da, öz evlatları da aynı kelime (evlat) ile vurgulamaktadır.
Din adamı ve rivayetlerin iddia ettiği gibi edğiya kelimesi evlatlıkları vurgulayan bir kelime olsaydı, Firavn’ın karısı Hz. Musa’yı bir bebek olarak bulduğunda, ‘Onu öldürmeyin, belki bize yararı dokunur, ya da onu evlat (veledan) ediniriz.’ (28/9) demez, onu edğiya ediniriz derdi.
Firavn’ın karısının ifadesinden de anlaşılıyor ki, yukarıda verdiğimiz âyetlerin dikkat çektiği kişiler evlatlıklar değil, varlıklı kişilerin himaye ve emri altındaki kölelerdir.
Çünkü söz konusu köleler, babalarının ismini, yani kendi kimliklerini kullanma özgürlüğüne bile sahip değillerdi.Emri altında oldukları kişilerin kimlikleri ile adlandırılırlardı. Sahipleri onlardan, söz gelişi, oğullar, oğullarımız diye söz eder ve her köle sahibinin bir çeşit oğlu sayılırdı. Hiçbir ekonomik özgürlüğü, sosyal güvencesi olmayan ve toplumların en alt tabakasını oluşturan bu kişilere Kur‘an, yukarıda verdiğimiz âyetlerle önce kimlik hakkını tanıdı. Daha sonra, aynı surenin 37. âyetinde belirtildiği gibi, toplumun üst tabakasından birinin, bizzat Hz. Muhammed’in, eski kölesinin boşadığı bir kadınla evlenme isteğini teşvik ve tasdik ederek, toplumun alt kesimi ile üst kesiminin kaynaşmasını hedefledi. Çünkü üst tabakadan birinin, toplumun en alt tabakasından, kölelerinden biriyle, hem de bir kölenin boşadığı, dul bir kadınla evlenmesi görülmüş şey değildi. Töreler adamın yüzüne tükürürdü. Benzer töreler bugün de yok mu? Bekâr bir gencin dul bir kadınla, varlıklı bir kızın fakir bir gençle, sünni bir müslümanın alevi bir müslümanla evlenmesi de yadırganmıyor mu?
Âyetler sosyal, sınıfsal ve kültürel farklılıkları vurgulayarak, sınıflar arası hoşgörü, diyalog ve kaynaşmayı önermektedir.
Ayrıca, âyetlerin bir ifadesinden Kur‘an’ın evlat edinme geleneğini devam ettirdiği de açıkça anlaşılıyor.
“Yanılarak yaptığınızda size bir günah yok, fakat kalblerinizin bile bile yaptığında günah vardır.”
Âyetin bu ifadesi iki ayrı olaya tek bir ifade ile dikkat çekmektedir.
1. Âyet, varlıklı kişilerin kölelerine bizzat isimleri ile hitap etmelerini, aksi takdirde günaha gireceklerini, ancak ağız alışkanlığı gereği yanılarak oğlum diye hitap etmeleri halinde de mazur olduklarını vurguluyor.
2. Âyet, varlıklı kişilerin kölelerinden evlat edinebileceğine, onlara evlat edinme vaadinde bulundukları ve sorumluluklarını yerine getirmedikileri takdirde de günaha gireceklerini vurguluyor.
Din adamı ve rivayetlerin, söz konusu âyetlerin evlatlıklara dikkat çektiğini ve bizzat Hz. Muhammed’in, evlatlığının boşadığı hanımla evlendiğine dair iddialarının yanlış olduğunu, söz konusu evliliğe dikkat çeken âyetin hemen devamı bir âyet, somut bir şekilde ortaya koymaktadır:
“Muhammed sizin erkeklerinizden birinin babası değil, fakat Allah’ın elçisi ve peygamberlerin hatemidir. Allah her şeyi bilendir.” (33/40, S.Ateş çev.)
Âyet, Hz.Muhammed’in hiçbir zaman bir evlat edinmediğine dikkat çekmektedir.
Eğer Hz. Muhammed evlat edindiği kişinin boşadığı karısıyla evlenmiş olsaydı veya Hz.Muhammed, daha önceden bir evlat edinmiş bulunsaydı, âyet, ‘Muhammed sizin erkeklerinizden birinin babası değil’ derken, diğer konularda olduğu gibi ‘bundan böyle’ ifadesini kullanırdı.
Ancak söz konusu evliliğe dikkat çeken ve bir sonraki âyetlerden, Hz.Muhammed’in yaptığı söz konusu evliliği, kendisinin peygamberliğine inanan müslümanların da yadırgadığı anlaşılıyor.
“Allah’ın kendisine takdir ettiği her şeyi yerine getirmekte, peygambere herhangi bir güçlük yoktur. Sizden önce geçenler arasında da Allah’ın yasası böyle idi. Allah’ın emri, olup bitmiş bir şeydir.” (33/Ahzap: 38, S.Ateş çev.)
Söz konusu evliliği müslümanların da yadırgaması sadece yukarıda açıkladığımız gelenekten dolayı olmayıp, aşağıda vereceğimiz ve yukarıda verdiğimiz âyetten önce inzal olmuş âyetlerin, müslümanlarda uyandırdığı düşünceden ve bugün bile birçok Arap ülke krallıklarına, Osmanlı İmparatorluğu’na hakim bir gelenekten daha dolayı idi.
“Peygamber müminlere canlarından ileridir. Onun eşleri de onların anneleridir...” (33/Ahzap: 6, S. Ateş çev.)
Hz. Muhammed’in müminlerin babası olmadığını bildiren âyetten önce inzal olduğu anlaşılan yukarıda verdiğimiz âyetten esinlenen müslümanlar, peygamberin de artık müminlerin babası sayıldığına inanmışlardı. Çünkü, söz konusu ve en son evliliğini yaptığı sırada Hz. Muhammed, Medine devletinin başkanı da idi. O günkü Arap geleneklerine göre de, devlet veya toplum başkanları, toplumun babası sayıldığından kendi toplumuna mensup kadınlarla evlenemezdi.
Aynı gelenekten dolayı, Osmanlı padişahları evliliklerini hep başka milletlerden kadınlarla yapmışlardı. Çok ilginçtir, aynı gelenekten dolayı, bugün de birçok Arap ülkesinin devlet başkan veya kralları, evliliklerini Avrupalı veya Amerikalı kadınlarla yapmış ve yapmaktadırlar.
Âyet, bu geleneğin de gereksizliğine dikkat çekerek, Hz.Muhammed’in müminler açısından tek bağlayıcı sıfatının “peygamberlik” olduğunu vurgulamaktadır.
Selam,
edğiya kelimesinin Kuran'daki anlamı hususunda Arapça bilen arkadaşların yardımcı olmasını rica ediyorum. Burada evlatlık mı yoksa himaye ettiğiniz yardımcılarınız köleleriniz gibi başka kavramlar mı anlatılıyor? Şimdiden teşekkür ederim.
Saygıyla.
|