HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Genel Tartışma
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Genel Tartışma
Konu Konu: kardeşler sizce bir müslüman oy vermelimi Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
MSER
Katilimci Uye
Katilimci Uye
Simge

Katılma Tarihi: 09 agustos 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 62
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı MSER

Selam Ubeydullah

Bu arkadaşlardan cevap beklersen daha çok beklersin, çünkü savuduklarıyla hep ters, tezat içideler, aklı kullanmayı önerirler ama kendileri başka akılların görüşlerini mezhep taasubuyla savunurlar.İnsanları Kur'an'a davet ederken tek bir görüşü benimseyip diğer görüşleri kabul etmezler. En tehlikesi sahih hadisleri iptali için Ayetleri kendi görüşlerinin ıspatı için eğip bükmekten kaynaklanıyor olması.

Şimdi yukarıda yazdıklarımdan ötürü belki arkadaşlar bana kızıyorlardır ama benim kimsenin şahsına yönelil en ufak bir art niyetim yotur duyrulur.

Şimdi konumuza dönersek, bu görüşü savunanların tezleri hadislerin Resulullahın vefatından yaklaşık 2 asır sonra yazılıp toplanmaya başlaması, ama hadislerin yazılıp toplanması ile ilgili diğer görşlerde var,

1. Görüş, hadisler Resulullah zamanında yazılmaya başladı, peygamber bunu öğrenince yasklayıp hadis metinlerini imha ettirdi. Bu görüş hakkında hadisler var.

2. Görüş, hadisler Resulullah zamanında yazılmaya başlandı, peygamber ses çıkarmayıp suskun kaldı, bu görüş hakkında da hadsler mevcut.

3. Görüş, bu sitedeki arkadaşların hararetle savundukları görüş, yani hadisler Resulullahtan sonra hatta 2. asır sonra yazılmaya başlanması.

Bir insan taassupla Kur'an'a yaklaşırsa, ayetleri eğip bükerek bu üç görüşü ve daha fazlasını desdeklemek için Kur'an'dan ayet getirmesi doğaldır.

Ama biz iman etmiş insanlar olarak bu üç görüşe Kur'an'i yaklaşarak yanlışları ve doğruları ayırt edebiliriz.

Selam ve dua ile

 



__________________
YANLIZ SANA İBADET EDER VE YANLIZ SENDEN YARDIM BEKLERİZ
Yukarı dön Göster MSER's Profil Diğer Mesajlarını Ara: MSER
 
safbilgi
Yasaklı
Yasaklı
Simge

Katılma Tarihi: 25 agustos 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 841
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı safbilgi

SEVGİLİ MSER

GÖRDUĞUN GİBİ CEVAP YAZILMIŞ,ARAYA BU ŞEKİLDE GİRMEN ÇOK DOĞRU DEĞİL,AYRICA DIĞER BİR FORUMDA BANA,ABCDF YE VE HASAN ÖKTEME HALA CEVAP YAZMADIN...

HADİSLERE GÖRE KURAN EKSİKTİR FORMU BEKLIYORUZ...

not: ayrıca soruyorum senın idda ettığın gıbı peygamberımızın yazdırdığı hadis kıtabı vardı ve  bıze bu kadar lazımdıda o nıye Kuran gıbı levhi mahfuzda korunup gelmedi 1 mılyon askın hadis olarak  uydurma ve çelişkiyle doldu ,BU HADISLER VE RIVAYETLER YUZUNDEN HAKDINI MEZHEPLERE AYRILDI ,KAVGA ÇIKTI,ŞEYTAN AMACINA ULAŞTI.zandan sakınız,Allahın emrettığı gıbı...

DUNYA SINAVI  KURANDAN OLACAK BASKA BİR KITAPTAN DEĞİL.KURANA  SIMSIKI SARILIP ÇALIŞINIZ... ZUHRUF43,44

 

Yukarı dön Göster safbilgi's Profil Diğer Mesajlarını Ara: safbilgi
 
Ubeydullah
Newbie
Newbie
Simge

Katılma Tarihi: 17 eylul 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 28
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Ubeydullah

safbilgi Yazdı:

selam ubeydullah


Alperen bu konuda haklı bende senın sitede tartışılan konuları yeterınce okumadığın yada etüt etmediğin fikrindeyim ve sanırım Suzi de çünkü cevap yazmadı.Şunu bil ki bu siteye senınle paralel görüşte kişilerde uye daha az da olsa ve tartışmalar onlarla yapıldı forumları okursan.


Sen bes vakıt namazı ayetlerden nasıl çıkardığını yaz.bizde konuyu açalım.Ama yardımcı olmak için şunu söyleyım aradaki fark daha çok Hud 114 suresının yorumunda çıkar.(gunduzun ıkı ucunda geceye yakın saatlerde namaz kıl)geleneksel tefsir  araya (ve) ekler ve burdan iki vaktın üzerinde vakıt sayısı çıkartır.Oysa ayet sabah ve akşam namazına işarettır sadece.Bakara 238 de ise  namazlarla beraber orta namazıda koruyun ifadesi gecer yani ögle namazıdır.Özet olarak sabah,öğle,akşam.


Sen 3 vakıt kılanları sapık şekılde algılasanda asgarı 3 vakıt olarak cem muslumanlar arasında çok yaygındır ve ruhsat olarak kullanılır,hacdada 3 vakıt kılınır.Yani 5 vakıt kılanda aslında 3 vakıt kılmış olur,herkes kılabıldığı kadar çok ve sık kılsın güzeldir,biz kımseyı sapık görmeyız,sadece asgarisi bu.Allah abdestı anlatırken bıle ayette size zorluk olsun diye degıl,temızlenmemız için emrettım der.Kuran dını kolaylıktır,her zaman asgarıyı emreder tum insanlığa hıtap ettığı için...


http://www.kurandakidin.net


 



sevgili kardeşim yaklaşımınız için teşekkür ederim bakınız sorularıma hala cevap alabilmiş değilim siz kaç vakit kılıyorsunuz 3 ü 5 mi?
birde kaynak olarak lütfen internet sitelerini değil kitapları gösterin dedim ben kimseye ön yargılı değilim olamamda zaten..

bunların etüdlerini yaptık diyorsunuz ancak ben ANLAMADIM diyorum anlatmanızı bekliyorum..

saygılarımla selamun aleykum..

__________________
Yukarı dön Göster Ubeydullah's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Ubeydullah Ziyaret Ubeydullah's Ana Sayfa
 
safbilgi
Yasaklı
Yasaklı
Simge

Katılma Tarihi: 25 agustos 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 841
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı safbilgi

Selam ubeydullah

sana açıklama yazdım önceki yazım da 3 vakıt kıldığımız namaz için.tekrar verıyorum ve daha ıyı  anlaman için bir paragraf daha eklıyor ve anlatıyorum.bu arada arapça biliyormusun?biliyorsan daha iyi çözümlersın.

Sen bes vakıt namazı ayetlerden nasıl çıkardığını yaz.bizde konuyu açalım.Ama yardımcı olmak için şunu söyleyım aradaki fark daha çok Hud 114 suresının yorumunda çıkar.(gunduzun ıkı ucunda geceye yakın saatlerde namaz kıl)geleneksel tefsir  araya (ve) ekler ve burdan iki vaktın üzerinde vakıt sayısı çıkartır.Oysa ayet sabah ve akşam namazına işarettır sadece.Bakara 238 de ise  namazlarla beraber orta namazıda koruyun ifadesi gecer yani güneşin tam tepede olduğu ögle namazıdır.Özet olarak sabah,öğle,akşam.

yukarki paragrafta verılen 2 ayet hud 114 ve bakara 238 tefsirinden sabah öğle ve akşam çıkar. (gunduzun her iki tarafı bır anlamda geceye yakın saatler olan sabah ve akşam  hud 114 ten)+ (bakara 238 teki orta namaz) emrındende öğle namazı çıkar.sonuç sabah,öğle,akşam

Kaynak olarak Kutubbı sıteye bak ,peygamberımızın özürsüz olarak cem yaptığı yani 3 vakıt kıldığına dair bır suru rıvayet vardır.Hanefı ve şafii mezhep yazarlarından kaynak söylememı bekleme,onlar 3 vakıt kılmayı ruhsata bağlar cem derler,ama hanefii ve şafii ile aynı zamanda çıkmış diğer mezheplerde 3 vakıt olarak adına cem demeden ruhsata bağlamadan kılanlar var hariciler mezhebi gibi,hacla ilgili kaynaklarada bak hala uygulama 3 vakıttır,yozlaşmadan gunumuze gelmıştır.

Kutubbi sıteden:

Abdullah ibn abbas 'Allahın resulu bır korku ve sefer olmadığı halde Medınede öğle ve ikindiyi birlıkte kıldı ve neden böyle yaptığı sorulduğunda ümmetime güçlük çıkarmak istemediğim için böyle yaptım dedi'

Enes 'peygamber seferde iki namazı beraber kılmak istedığı zaman erteler,ikindi vakti girince öğle ile kılardı'

şimdide sen ayetlerden nasıl 5 vakıt çıkardığını anlat tartışalım...

selam ile

 

Yukarı dön Göster safbilgi's Profil Diğer Mesajlarını Ara: safbilgi
 
Ubeydullah
Newbie
Newbie
Simge

Katılma Tarihi: 17 eylul 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 28
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Ubeydullah

Belirli şartları taşıyan Müslümanlara günde beş vakit namazın farziyeti Kitap, sünnet ve icma ile sabittir. Beş vakit namazın eda edileceği vakitlere ve ne şekilde eda edileceğineKur'an-ı Kerim'in bir kısım ayetlerinde mücmel olarak işaret olunmuş, bu işaretler Rasalül1ah (s.a.)'in kavli ve fiili sünnetiyle açıklık kazanmıştır. Bilindiği üzere Kur ' an-ı Kerim ' deki mücmel emir ve hükümleri açıklama yetkisi, Onu insanlara tebliğle görevli olan Peygamber (s.a.) Efendimize aittir. O namazı bizzat kılarak ve Müslümanlara imam olup kıldırarak nasıl kılınacağını öğrettiği gibi bunların vakitlerini de göstermiştir. Gerek kılınış şekli, gerek vakitleri ile ilgili bu uygulama ameli tevatür o1arak, günümüze kadar devam etmiştir.       

Kur'an-ı Kerim' de beş vakit namaza mücmel olarak işaret eden ayetlerden Taha Süresinin 130 uncu ayetinde:     "...Güneşin doğmasından önce de, batmasın dan önce de Rabbını övgü ile tesbih et. Gecenin bazı saatlerinde ve gündüzün etrafında (iki ucunda) da tesbih et ki, rızaya ulaşasın." buyurulmuş; güneşin doğmasından ve batmasından önce , gece saatlerinde ve gündüzün iki ucunda olmak üzere beş ayrı vakitte Cenab-ı hakk' ı tesbih yani namaz kılmak emredilmiştir.     Bakara Süresinin 238 inci "namazlara ve ayrıca orta namaza devam edin" mealindeki Ayet-i kerimede "namazlar" anlamındaki "salâvat" kelimesi çoğuldur. Arapça da çoğul üçten başlar. "İki'' ye tesniye denir ve ''iki namaz'' sözü "salateyn'' şeklinde söylenir. Demek oluyor ki, ayetteki ''salavat'' sözünden en az üç namaz anlaşılır. Ayrıca bir de "orta namaz" var. Çünkü matuf, matuf aleyhten (üzerine atıf yapılandan) ayrıdır. Bu sebeple "orta namaz", "namazlar'' ifadesine dahil olmadığı gibi, her iki yanında eşit sayı bulunmadığı için, üç namazın arasında yer alacak bir namaza ''orta namaz'' denilmesi de mümkün değildir. O halde, ayetteki "salavat" kelimesi, en az dört namazı ifade eder. Orta namaz buna eklendiğinde beş vakit namaz ortaya çıkar. Orta namazın ikindi namazı olduğu bazı hadislerde açıklanmıştır.     Hüd süresinin 114'üncü ayetinde ise, "Gündüzün iki ucunda ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namaz kıl..." buyurulmaktadır.

Ayet-i celilede ''gündüze yakın saatler" anlamındaki "zülef" kelimesi, "zülfe" nin çoğuludur. Yukarıda belirtildiği üzere en az üç adedi ifade eder. demek oluyor ki, bu ayete göre gecenin gündüze yakın saatlerinde, (akşam, yatsı ve sabah namazı olmak üzere) en az üç namaz var. Ayrıca gündüzün iki ucunda da iki vakit var. Böylece bu ayet-i kerimeden de namazın beş vakit olduğu anlaşılmaktadır.     Bunlardan başka Nisa, 4/103. Hud, 11/114; İsra, 17/78; Rum, 30/17-18; Nur, 24/36; Kaf, 50/39-40; Dehr (İns8n) , 76/25-26 ayet.-i kerimelerinde de beş vakit namaza veya vakitlerine mücmel o1arak işaret eden ifadeler bulunmaktadır. Bu mücmel ifade ve işaretler, Rasulüllah ( s.8. ) , in söz ve uygulamalar ile açıklanmış, onun açıkladığı ve uyguladığı şekilde bütün Müslümanlar tarafından ameli uygulama olarak günümüze kadar devam ettirilmiştir. Asr-ı Saadetten beri her asırda Müslümanlar beş vakit namaz kılmış hiç kimse bunun aksini söylememiştir. Bu itibarla "Kur'an' da beş vakit namazın bulunmadığı iddiasının bence ilmi hiç bir değeri yoktur.


__________________
Yukarı dön Göster Ubeydullah's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Ubeydullah Ziyaret Ubeydullah's Ana Sayfa
 
SAMET70
Newbie
Newbie
Simge

Katılma Tarihi: 10 eylul 2006
Yer: Ingiltere
Gönderilenler: 28
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı SAMET70

 ubeyd yazdı:

 Asr-ı Saadetten beri her asırda Müslümanlar beş vakit namaz kılmış hiç kimse bunun aksini söylememiştir. Bu itibarla "Kur'an' da beş vakit namazın bulunmadığı iddiasının bence ilmi hiç bir değeri yoktur.

  Kurana göre de senin bu saçma kanıtıyın hiçbir geçerliliği yoktur.çünkü ataları kaynak vermek,kuranın en karşı olduğu bir delil gösterme biçimi yada en olumsuz kanıt getirmedir.



__________________
YALNIZCA KURANLA CENNETE GİTMEK İSTEYENLERE SELAM OLSUN.
Yukarı dön Göster SAMET70's Profil Diğer Mesajlarını Ara: SAMET70
 
Ubeydullah
Newbie
Newbie
Simge

Katılma Tarihi: 17 eylul 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 28
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Ubeydullah

yazının bir kısmı değil İNŞAALLAH tamamını okumuşsunuzdur Kur-andan ayetler var son olarakta kanaatim dediğim gibi herkes kendi amellerinden sorumlu..

ancak hitap tavırınız hiç hoş değil selamun aleykum..

__________________
Yukarı dön Göster Ubeydullah's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Ubeydullah Ziyaret Ubeydullah's Ana Sayfa
 
safbilgi
Yasaklı
Yasaklı
Simge

Katılma Tarihi: 25 agustos 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 841
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı safbilgi

ubeydullah yazdı

''Gecenin bazı saatlerinde ve gündüzün etrafında (iki ucunda) da tesbih et ki''Hud 114

Ayetın orjinalınde arada ve bağlacı yoktur ,esas ifade gundüzün iki ucu geceye yakın saatlerdir,orta namazı üstüne eklerken uysun dıye uç vakıt namaz dört yapılmış,herşey apaçık.

Oysa hud 114 ten iki vakıt çıkardığımızda sadece akşam ve sabah,orta namaz öğledır,beş vakıt çıkartımları hem zorlama hemde  uydurmadır,3 vaktın ortası olmayacağı için 4 vakte uydurur.

Yukarı dön Göster safbilgi's Profil Diğer Mesajlarını Ara: safbilgi
 
tanzer
Newbie
Newbie


Katılma Tarihi: 17 ekim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 4
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı tanzer

selamun aleyküm arkadaşlar.insan hayatının en ufak bi noktasını dinden uzak yaşıyamaz.dinin dolduramadığı en küçük biboşluktan,Allah korusun önce arzularımız sonrada küfür girer.Yani bir insanben evde camide.mescidde müslümanın sokakda işyerin de kamuda laiğim,demoratım,cumhuriyetçiyim,faşizim komünistim diyemez.ya ben hiç duymadım kapitalist-sosyalisti,faşist-koministi,cumhuriyetçi-dikdatör ü ama müslüman aynı zamanda herşey oluyor nasıl oluyorsa.arkadaşlar ikdidar olmak güç olmak müslüman için amaç değil aeraçtır.neyin aracı cenabı Allahın SİZ ÖYLE İYİ Bİ TOPLUMSUNUZKİ İYİ OLANI EMREDERSİNİZ KÖTÜDENDE SAKINDIRIRSINIZ emirlerini yerine getirmek için,kulları kullara kul olmaktan kurtarıp Allaha kul olmaları için,müslümanların baskı ve işkenceler çekmemesi için bi araçtır.ama günümüz deki bazı şaklabanlar gibi araçı ele geçireceğim diye islami olmayan yolara girer , her şeyi mübah görürsek,insanlara müslümanlarda bi halt değilmiş dedirtecek bi ucube çıkarırız ortaya. Hatırlayalım mekke müşrikleri nebiye ozamanın meclisin başkanlığını teklif ettiler,krallık,zenginlik teklif ettiler hiç birini kabul etmedi resul niçin eğer gireseydi biliyordu o meclise girse küfür kanunlarına uyacaktı.müslüman mücadele etmek zorun da olduğu bir sistemi oyuyla adaylıkla desteklemez sizlere güzel bi yazı aktarmak istiyorum

Sözcük olarak: "bir şeyler yapabilme doğal gücü ya da yeteneği;" "etkide, ya da eylemde bulunma imkanı veren hukuki, siyasi ya da ahlaki güç;" "devlet yönetimini elinde bulunduranların, bir toplumu yönetenlerin siyasi, hukuki ve fiili gücü;" "yönetenlerin, yönetme yetkisini elinde bulunduranların kendileri, hükümet”, "bir toplulukta veya kuruluşta idareyi elde bulundurma” gibi anlamlara gelmektedir. (Felsefe Sözlüğü, Paradigma yay.-Ahmet Cevizci)
İktidar kavramı hayatın her alanını kapsayan şemsiye bir kavramdır. Aile, topluluk, toplum, devlet, iş kısacası insanlar arasındaki her türlü ilişkinin düzenlenmesi dolaylı veya doğrudan "iktidar" kavramıyla bağlantılıdır. Diğer bir anlatımla, insanlar arasında iktidarı ilgilendirmeyen hiçbir düzenleme biçiminden söz edilemez. Zira her düzenleme aynı zamanda bir "güç" unsuru içermektedir. Kavram olarak: güçler arasındaki mücadelede üstün gelen gücün diğer güçler üzerinde belirleyici olması; "toplumu, insanları yönetme gücünü, bir davranışı yönlendirme kabiliyetini elinde bulundurma" imkanına sahip olma hali demek olan "İktidar" sözcüğü, daha çok toplum ve devletle bağlantılı olarak kavramsal anlamını kazanmaktadır. "İktidar" sözcüğü kavramsal anlamı ile; aile, dernek, sendika, parti gibi sosyal birliklerdeki yapılanma tarzından ayrılmakta; üstün yaptırma gücü, bütün otoritelerin üzerinde otorite olma gücü anlamını kazanmaktadır. Devletle özdeşleşerek, devletin özü olan bir nitelik kazanmaktadır. İktidar, devleti kuran ve yaşatan güç olarak da tanımlanabilir.
Maurice Duverger, iktidarı şöyle tanımlamaktadır: "Biz başkalarının "otorite" dediği şeye iktidar diyoruz. İktidar, kullanıldığı toplumun, normlarına, inançlarına ve değerlerine uygun şekilde oluşan bir etki (ya da güç) biçimidir."
Hangi düşünce ve sistem olursa olsun, ister demokrat, ister Marxist, ister krallık, ister diktatörlük, ister İslam; her iktidarın öncelikli amacı kendini yaşatmaktır. Her iktidarın yapması gereken ilk şey, kendisini başka iktidar taleplerine karşı koru-yacak donanımlara sahip kılmaktır.
Yeryüzünde iktidar olmayı içermeyen hiçbir düşünce ve sistem yoktur. Yine iktidar olmuş hiçbir sistem yoktur ki yaptığı yasal, siyasal, sosyal bütün düzenlemelerde, kendi varlığını korumayı öncelikli amaç edinmiş olmasın. Diğer bir ifade ile hiçbir iktidar, kendi varlığına yönelen hiç bir "oluşuma" yaşama hakkı tanımaz. Zaten bunun aksi işin doğasına aykırı olur. Bu bağlamda demokrasinin bir krallıktan veya diktatörlükten hiçbir farkı yoktur. Varmış gibi gözükmesi onun bir çeşit "aldatma" sistemi oluşu nedeniyledir. Demokrasi, kendisine yönelen bir hareketin tehlike arz etmesi durumunda onu yok etmek için gerçek yüzünü göstermekten; yanı dikta rejimlerde olduğu gibi zor kullanarak rakiplerini acımasızca ezmekten asla geri kalmaz. Zaten aksini düşünmek iktidar olmanın özüne, iktidarı yaşatma gerçekliğine de ters düşmek olur. Aslında demokrasilerin krallıkların yerini almış olması, teknolojik gelişmelerin başkalaştırdığı üretim biçimi ve bilgilendirdiği toplumları eski yöntemlerle yönetmenin imkansız hale gelmesinden dolayıdır. Zira toplumların gelişmesi ile birlikte, iktidarların da yeni yönetme şekilleri geliştirmeleri zorunlu hale geldi. Ancak gelişmelere paralel olarak yönetme biçimleri değişse de "müstekbirlerin" iktidarları hep devam eder.
Demokrasi toplum yapısındaki değişme ve gelişmeye paralel olarak toplumu hakimiyet altına almanın bir yöntemi olarak ortaya çıktı. "Baskı" ve "güç"ün yerini uyutma ve aldatma aldı. Bu nedenle eğer bir gün halk bu uyutma ve aldatmanın farkına varırsa karşısında yeniden iktidarın "gerçek yüzü olan "kaba kuvveti" bulacağından kuşku duyulmamalıdır. Şu gerçek çok iyi bilinmelidir ki, demokrasi de tıpkı herhangi bir diktatörlük gibi kendi varlığına yönelen, hiçbir şeye yaşama hakkı tanımamaktadır. Demokrasi de tıpkı bir insan bünyesi gibidir. Kendi organlarıyla doku uyuşması olmayan hiçbir şeyi kabul etmez. Doku uyuşmazlığının olduğu yerde o dokuyu ya kendine uyumlu hale getirir. Ya da getiremiyorsa o dokuyu keser ve atar. İktidar olma gerçekliği açısından değerlendirildiğinde olması gereken de budur. Adı ne olursa olsun hiçbir sistem açısından bunun istisnası yoktur.
İktidarın "müdahil" olmadığı, müdahale etmediği hiçbir alan yoktur. Eğitimden kültüre, spordan sanata, ekonomiden siyasete, dinden bilgiye bütün toplumsal dokuları o işlemektedir. İktidar, hiye-rarşik düzenlemede toplumun en tepesini işgal e-der. Ve toplumsal düzenleme yukarıdan aşağıyadır. Görevleri gereği ve iş bölümü bağlamında tabanda (aşağıda) olup biten her şey iktidarın kontrolündedir. Bu kontrol hakimiyet olarak da tanımlanabilir. Zaten iktidarlar, toplum üzerinde sağladıkları hakimiyetin biçimine göre tanımlanmaktadırlar: Faşizm, komünizm, kapitalizm, demokrasi, İslam v.s. gibi. Toplum üzerinde "hakim olma" gücünü yitiren bir iktidarın iktidarlığından söz edilemez.
Toplumun yapısını bir fabrikaya benzetirsek: İktidar o fabrikanın patronu, toplum da çalışanıdır. Bu fabrika çalışanlarının tabi oldukları kurallar ve sahip oldukları haklar hakkında toplumbilimcilerin, aydınların öneri ve eleştirileri toplumdan topluma değişse de hiçbir öneri ve eleştiri "fabrika sahibi olmayı" içermemektedir. Daha çok, iş bölü-mü, görev, sorumluluklar ve haklar türünden şeyleri içermektedir. Geçmişte sahibi toplum olan bir fabrika düşleyen komünizm'in yaptığı çıkış türünden çıkışlar ile fabrikanın sahibinin değişmesiyle sonuçlanan türden çıkışları modern tarih devrim olarak tanımlamaktadır. İran Devrimi buna örnek olarak verilebilir. Bu türden "olağanüstü" çıkışların dışındaki çıkışlarda temel konu sistemin nasıl daha iyi işletilebileceğiyle ilgilidir. Talebi "işleyişle" sınırlı olan hiçbir çıkış iktidarı rahatsız etmez. Fabrika sahibinin (iktidarın) çalışanlarına sağladığı sosyal haklar ve ücret türünden imkanlar aslında onları düşündüğünden dolayı değil onların gücüne ihtiyacı olmasından ve onların fabrikanın sahibi olma eğilimlerinin önüne geçmek içindir.
"İktidar başkalarına kendini, kendi inançlarını, doğrularını dayatma biçimidir." Diğer güçlere üstünlük sağlayan gücün adıdır iktidar. İktidar olmanın değişmez gerçeklerinden biridir güç üstünlüğü. İktidar olmanın gerçekleşmesi için bu kesin bir gerekliliktir. Önemli olan bu gücü elde etmek ve elde tutmaktır; bunun nasıl gerçekleştiği değil. Bu tanım bize şu sonucu vermektedir: İktidarlar varlıklarını anlamlandıran değerlerle bir insan ve toplum biçimi oluşturarak, insanı ve toplumu kendisine güç kaynağı haline getirirler. Modern iktidarların diğer iktidarlardan en belirgin farkları şudur: diğer iktidarlar genellikle kendi isteklerini "kaba güç" kullanarak topluma benimsetmeye çalışırlarken; modern iktidarlar kendi doğrularını halkın doğrularıymış gibi halka söyletirler. Bu, diğer yöntemlerden daha başarılı ve sonuç alıcı bir yöntemdir.
Belli bir görüşü ve düşüncesi olmayan, belli bir anlayış ve inanca dayanmayan hiçbir iktidar türü yoktur. Bu nedenle iktidarların tarafsız olması ve "öteki" olarak gördüğü başka inanç ve görüşlere kendisiyle eşit mesafede olması mümkün değildir. Ötekini öncelikle içselleştirmek, en azından zararsız hale getirmek, bu olmadığı taktirde de varlığına son vermek her iktidarın değişmez programıdır. Bu nedenle inanç, düşünce ve insan hakları türünden özgürlüklerin birer manipülasyon aracı olmaktan öte bir değeri ve anlamı yoktur. Zira bu türden şeylerin gerçek olmaları "iktidar" olmanın doğasına aykırıdır.
İktidar halkı kendisine itaat ettiren güçtür. İtaat'ı sağlayıcı onlarca yol vardır: Zor kullanarak, ikna ederek, manipülasyon yaparak, aldatarak, çıkar sağlayarak, iç ve dış tehlikeler icat ederek, oyalayarak halkın kendisine itaatini sağlamaya çalışır. Örneğin demokrasi, halkı, egemenliğin sahibi olduğuna inandırarak aldatmaktadır. Sosyal bilimcilerin "seçimlerin sonucu değiştireceğine inanılsaydı asla yaptırılmazdı" tespitleri bu gerçeği ifade etmekte ve aslında halkın sadece kendi egemenlerini seçme hakkına sahip oldukları gerçeğini başka bir şekilde ifade etmiş olmaktadırlar. İktidarların kullandıkları yöntemlerin toplumların yapılarıyla da yakın bağlantıları vardır. Modern bir toplum için kullanılan yöntemle geleneksel bir toplum için kullanılan yöntem aynı değildir.
Her düşüncenin iktidar yapısı farklı olduğu gibi, iktidar tanımı da farklıdır. Örneğin Marxizm, iktidarı sınıf ve ekonomik ilişkiye, Liberalizm, halk egemenliği kuramına dayalı ilişkiye indirgerken; İslam ise vahye dayandırmaktadır. Ancak terim, geneli itibariyle böyle tanımlanabilse de iktidar tanımlaması geniş bir literatüre sahiptir. Bu biraz da tanımlamadaki yöntem hatasından kaynaklanmaktadır. Tanımlamalarda genellikle nelerin iktidarın sınırları dışında kaldığı ortaya konmamaktadır. Oysa ki "bir sözün anlam taşıması için nelerin onun sınırlarının dışında kaldığının da belirtilmesi gerekir." Bu nedenle iktidarın tanımı yapılırken onun meşruiyetini nereden aldığı, neyi temsil ettiği, gücünü neye dayandırdığı, sınırlarının nerede başlayıp nerde bittiği; neleri kapsayıp neleri kapsamadığının da tanımlanması gerekmektedir.
İktidarsız bir toplum veya devlet modelinin olamayacağı tartışmasız bir gerçektir. İktidar varlığının gerekliliğini kabul eden herkes doğal olarak o varlığın bir dünya görüşüne/ideolojiye dayanması gerektiğini de benimsemek zorundadır. "Boşlukta" bir iktidarın düşünülebilesi akla muhaldir. En kötü bir iktidarın dahi iktidarsızlıktan daha iyi olduğu varsayımıyla, "iktidar"sız bir hayat tasavvur edilemeyeceğine göre; İslam'ın iktidar talebinin olmadığını, onun herhangi bir devlet modeli önermediğini iddia etmek; aslında İslam'ın hiçbir düşünce ve görüşe sahip olmadığını söylemek demektir. Bu düşünce basit bir yanılma olarak nitelenemez. İslam'ın iktidarının gereksizliğini düşünenler, aynı zamanda İslam'ın hayata dair bir öngörüsünün olmadığını, onun kendine özgü bir yaşam tarzı içermediğini, toplumsal hiçbir değer taşımadığını; dolayısıyla böyle olunca da aslında iktidara bağlı olarak gerçekleşmesinin dışında hiçbir şekilde gerçekleşemeyecek olan ilahi hükümlerin gereksizliğine de hükmetmiş olurlar.
Bir Müslüman'ın İslam'ın devlet (iktidar) olma talebinin olmadığını söyleyebilmesi için Kur'an'ın belli bir otoritenin eliyle gerçekleştirmek istediği hükümlerinin tümünü gereksiz, hatta anlamsız bulması gerekir. İslam'ın bir yaşam formu varsa, İslam'ın hayrı, iyiliği ve adaleti gerçekleştirmek, kötülüğü yok etmek için fiziki güce ve toplumsal organizasyonlara ihtiyacı varsa, şerri def etmek, zulme karşı koymak, Hak'kın önündeki engelleri kaldırmak vb. amaçları varsa; o zaman bu amacını gerçekleştirecek gücü oluşturmaya da ihtiyacı var demektir. Yani İslam iktidar olmadan, diğer bir tanımla, belirleyici güç olmadan kendini gerçekleştiremez. Her şeyden önce İslam, Allah'a eş koşmaksızın kendisine inanılmasını, kuşku duyulmadan kabul edilmesini isteyen; yalnızca saygı duyulmayla yetinmeyen, aynı zamanda eyleme dönüştürülmeyi zorunlu gören ve küfrü yok ederek yerine Hak'kı ikame etmeyi mensuplarına en önemli bir sorumluluk olarak veren bir inancın ismidir. Ve bunları kendisi için olmazsa olmaz şartlar olarak görmektedir. Bu formuyla İslam'a inanan bir kimsenin onun iktidar olma talebinin olmadığını söylemesi büyük bir çelişki olur. Bu konuyla ilgili yüzlerce ayet bulunmaktadır. Biz bir iki tanesini vermekle yetiniyoruz: "Onlar ki, kendilerine yeryüzünde güç (iktidar) verirsek, namazı kılacaklar, zekatı verecekler, iyiliği emredecekler, kötülüğü ise yasaklayacaklar. Yine de işlerin sonucu Allah'a aittir." ( 22-Hacc /41) "Allah, sizden, inanan ve iyi işler yapanlara, kesin söz vermiştir, -kendilerinden öncekileri, yeryüzünde egemen (iktidar) kıldığı gibi- onları da mutlaka egemen(iktidar) kılacaktır; onlar için, beğendiği dini sağlam biçimde yerleştirecek ve hiç kuşkusuz, korkularını güvene çevirecektir. Onlar, bana kulluk ederler, hiçbir şeyi bana ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse işte onlar, artık yoldan çıkanlardır!" (24-Nur /55)
"Bir bilim adamının bağlılığını bir paradigmadan başka bir paradigmaya kaydırması durumunda, Kuhn, onun bütün dünyaya bakış tarzının değişeceğini, bir bakıma onun için dünyanın farklılaşacağını öne sürer". Bilimde bile akıl bağlılığı izlediğine göre, dinde "bağlılığın" önemini vurgulamak gereksizdir. İslam'a bağlılığın zayıflamasından kaynaklanan devlete/iktidara dair kimi yorumları, İslam'a bağlılığını sürdürenlerin ciddiye almaları beklenemez. Kriteri olmayan hiçbir anlayışın, değerin ve düşüncenin varlığından söz edilemez. Rasyonelliğin, objektifliğin, bilimselliğin, evrenselliğin, her türden paradigmanın kendine özgü kriteri vardır. Müslümanlar için de temel kriter vahiydir. Vahiy temel kriter olduğu gibi "mutlak"lık değeri de taşımaktadır. İşte bu anlayış Müslüman'ın paradigmasını oluşturmakta ve Müslüman her şeyi bu anlayışla algılamakta ve tanımlamaktadır. Başka bir "zihin" dünyasıyla İslam'ı anlamaya çalışmak, yanlış yerde durarak baktığı cismi doğru tanımlamaya çalışmak gibidir.
İktidarın kalıcı olması için kendini topluma kabul ettirmesi, yani toplumun nezdinde meşruluk kazanması şarttır. Ya da kendisini topluma karşı koruyacak güce sahip olması gerekir. İktidarın değerleriyle halkın değerleri uyuşuyorsa meşruluk kazanması fazla sorun olmaz. Değerler arasında uyuşmazlık varsa yapılması gereken şey, iktidarın o değerleri ya kendi değerlerine uygun hale getirmesi ya da manipüle etmesidir. Bunun en yaygın yöntemi de halka ait değerlerin içini boşaltarak, kendi değerleriyle doldurmaktır. Böylece şekil olarak halkın gibi gözüken değerler öz itibariyle iktidarın değerlerine dönüşmüş olurlar. Bu daha çok halkı Müslüman olan ülkelerde uygulanan bir yöntemdir. Zira İslam yapısı gereği dönüştürülmeye müsait değildir. Kur'an'ın korunmuşluğu buna müsaade etmemektedir. Yapıları gereği dönüştürülmeye uygun olan değerlere sahip toplumlarda iktidarlar o değerleri kendi değerlerine dönüştürürler. Batı toplumlarında yapıldığı gibi. Kimi iktidarlar da varlıklarını "zor" kullanarak sürdürürler. Ancak bunların ömürleri fazla uzun olamaz. Zira halkın kabullerine uymayan bir yapıyla hiçbir iktidarın uzun süreli yaşaması mümkün değildir. Onun için bir iktidar ideolojisini halkın kabulleri haline getirerek (halka kabul ettirerek) "geleneğe" dönüştürdüğü zaman kalıcılığını büyük oranda emniyete almış olur. Bu nedenle toplum mühendisleri, kültürel projelerle, her türlü psikolojik ve sosyolojik yöntemlerden yararlanarak yaptıkları propagandayla kendi doğrularını halka, halkın kendi doğrularıymış gibi kabul ettirmeye çalışırlar. Kendi norm ve değerlerini topluma içselleştirerek, kendi isteklerini halka istetirler.
Sermaye, ordu, siyaset ve bürokrasi bir iktidarın gövdesini taşıyan ana ayakları oluştururlar. İktidarlar bu unsurlardan beslenerek, onların kolektif gücünden yararlanarak varlıklarını sürdürürler. Ancak burada çok önemli bir husus vardır o da iktidar bu kolektif gücü ne kadar besleyebilirse, ona ne kadar güç verebilirse, onlardan ancak o kadar yararlanabilir. Bu nedenle iktidarlar, güçlerini nerden alıyorlarsa oraya güç vermeyi öncelikli olarak dikkate almayı bir zorunluluk olarak görürler. Bu her türlü iktidar için böyledir. Örneğin diktatörler ve krallar iktidarda kalmayı ancak "güç"le sağlayabildikleri için çok güçlü bir silahlı güce ihtiyaçları vardır. Bunun için sahip oldukları olanaklarla çok güçlü bir "silahlı güç" oluştururlar. Öyle ki o güç ilk zamanları onlara hizmet etse de belli bir süre sonra gerçek iktidar durumuna yükselir. Yani görünürde farklı görünse de, gerçekte iktidar artık "silahlı güç"tür. Halkın değerleri ile çatışma içinde olan her iktidarın, varlığını güvence altına almak için güçlendirdiği silahlı güç, sonunda kendisine sağlanan bu büyük güç sayesinde "iktidarın" öncelikli söz sahibi ve belirleyicisi olmaktadır.
İslam'ın diğer iktidarlardan farklı en belirleyici özelliği onun meşruluğunu aldığı kaynaktır. İslam iktidarının meşruluğunun kaynağı vahiydir. Vahye uygunluktur. Bir iktidarın İslami sayılabilmesi için, prensip olarak, kalkış noktası olarak Kur'an'a uygunluğu esas almayı "amaç" edinmiş olması zorunluluğu vardır. Kendilerini İslam'la tanımlayan geçmişin ve bugünün sultanları, kralları, diktatörleri, hükümdarları ve prensleri vahyi "amaç" olarak değil "araç" olarak kullandıklarından bu tanımın kapsamından çıkmaktadırlar. Ayırt edilmesi gereken husus, İslam'ı "araç" edinenlerle "amaç" edinenlerin, yani İslam'a teslim olanlarla onu kendi çıkarları için kullananların ayırt edilmelerini sağlayacak bilinç ve bilgiye sahip olunmasıdır. Müslümanlar bu bilinç ve bilgiye sahip olmadıkça din zalimlerin elinde zulme araç olmaya devam edecektir. Zulmü yok etmek için gönderilen din, bizzat zulme dönüşmeye; küfrün iktidarını yok etmek için gönderilen din, onun yaşamasına payanda yapılmaya devam edilecektir.
Geride bıraktığımız tarih, birçok iktidar çeşidine tanık oldu. Son iki yüzyılın en büyük iktidarı, kuşkusuz Batı Uygarlığı olarak adlandırılan uygarlığa aittir. Tarihin tanık olduğu iktidarlar içinde hiçbir iktidar Batı Uygarlığı iktidarı çapında yaygınlık kazanmadı. Batı Uygarlığı, kendi dışındaki bütün iktidarların özendikleri, onun karşısında kendilerini hükmen yenik hissettikleri ve onun gibi olmaya istek duydukları, hayran oldukları bir iktidar biçimi olarak hiçbir iktidarın gerçekleştiremediği bir "kabulü" sağladı.
Ne var ki bu iktidar da yükselişinin sonuna gelmiş ve çöküş sürecine girmiş bulunmaktadır… Aydınlanmacı, seküler, rasyonalist, pozitivist değerlerin iktidarı olan bu iktidar, insanlığı felaketler ve çaresizliklerle karşı karşıya bırakarak tarih sahnesinden çekilmekle yüz yüze kalmış bulunmaktadır. Ve bu uygarlık iktidarının insanlığın hayatından uzaklaştırdığı "din" yeniden iktidardaki yerini almak üzere adım adım ilerlemeye başlamış bulunmaktadır.
Dünyanın bütün yerüstü ve yeraltı zenginlik kaynaklarını kendi kıtasına aktarmasına rağmen, insanına arzu ettiği mutluluğu tattıramayan Batı Uygarlığı, insanlık için sayısız felaketlere neden olmuştur. Bir tek savaşta (ikinci dünya savaşı) elli milyon insanın öldürülmesi, yüzyıllardır dünya coğrafyasının her yanında milyonlarca insanın kat-ledilmesi onun iktidarının eseridir.
Ancak başta Batı olmak üzere dünya yeni umutların peşindedir. Ve yirmi birinci yüzyıl yeniden batıl da olsa "dinin" iktidar olmasına adaydır. Batı uygarlığının/modernizmin çaresiz bıraktığı insan batıl da olsa geçmişte koparıldığı dini değerlerine yeniden dönmeye başlamıştır. Batı kendi eliyle öldürdüğü(!) Tanrısını yeniden diriltme çabasına girmiş bulunmaktadır. Bu sürecin batı iktidarının yapısında ciddi bir değişikliği gerçekleştireceği beklenmemelidir. Çünkü İslam'ın dışında iktidara ta-lip olan başka bir din yoktur. İslam, henüz iktidar değişikliği gerçekleştirecek somut bir varlığa sahip görünmese de, potansiyel olarak iktidar olma gü-cünü içinde taşımaktadır.
İslam, varlığını iktidar olmayla özdeşleştiren tek din olduğu için ve iktidar olmaya talip olduğu için, onun iktidar olmasının, kendi iktidarlarının sonu demek olacağını bildikleri için; dünya müstekbirleri tek tehlike ve düşman olarak onu ilan ederek, bütün güçleri ile onu yok etmek için çalışıyorlar. Batı uygarlığı, terk ettiği dinine yeniden dönerken, Müslümanların İslam'a dönüşünü en büyük tehlike olarak görmekte ve bu dönüşün önüne geçmek için bütün imkanlarını seferber etmiş bulunmaktadır

Yukarı dön Göster tanzer's Profil Diğer Mesajlarını Ara: tanzer
 
tanzer
Newbie
Newbie


Katılma Tarihi: 17 ekim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 4
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı tanzer

Ya arkadaşlar tartışdığımız ve daha doğrusu öğrenmeye çalıştığımız konular lütfen şu anki müslüman insanların devletlerin proplemleriyle olsun şu anki islam aleminin hali ortada biz bu durumlara acaba namazı 3rekat mı?yoksa beş rekatmı kıldığımızdan,veya orucu 29mu-30mu tuttuğumuzdan veyaki abdestte 3ermi birermi yıkadığımızdan afedersiniz tuvalete sağ ilemi sol ayakmı girdiğimizden düştük.Nolur Alah rızası için aklımızı başımıza alalım müslüman komşusunun,arkadaşlarının elinden dilinden emin olamıyorsa herkes tarafından,(düşmanları tarafından bile)emin dürüst ahlaklı bilinmiyorsa her türlü haltı yapıyorsa namaz fuhşiyattan korumuyorsa ha 3 ha beş ha bin kılmış ne yazar namazda miraca çıkamıyorsa,ihsanı yakalayamıyorsa ahlakını güzelleştirmiyorsa,imanını güçlendirmiyorsa habeş olmuş ha 3.cenabı Alah buyuruyorki namazle ve sabırla yardım arayın.peygamber efendimize bisıkıntı bi zorluk geldimi buyururmuşki,bilal ezan okuda bizi namaza çağır.islam alemi yıllarca böle ikinci meselelerle uğraşarak asıl meseleleri unuttuk hep.ne diyor yaradan ey inanlar din hususunda ayrılığa düştüğünüz şeylerde Allah daha iyisini bilir deyin ve tartışmayı kesin.
Yukarı dön Göster tanzer's Profil Diğer Mesajlarını Ara: tanzer
 

<< Önceki Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats