Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selamün Aleyküm ! Değerli Kardeşlerim!
Ne kadar güzel müzakere ediyorsunuz?
Tabi ki bir konu hakkında idrakin oluşması için akletmek, tefekkür etmek gerekiyor.
Bunun için de aklımızın sürekli vahyin denetiminde olması gerekiyor. Yoksa ham fikir/ İblisimiz bizi çok rahat dalalete götürebiliyor.
Müzakerenize ışık olacağını düşündüğüm bir çalışmayı idraklerinize sunmak istiyorum.
Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah;
A'raf 199,200 ayetlerinde şöyle hitap ediyor:
Sen afvı / malın fazlasını al, urf (örf, Kur’an ayetleri öbeği) ile emret ve cahillerden de yüz çevir.
Eğer sana şeytandan bir vesvese gelirse de hemen Allah’a sığın. Muhakkak ki O, en iyi işiten, en iyi bilendir.
Bu ayetlerde Rabbimiz, peygamberimize hitap ederek ona, çevresiyle olan ilişkilerini yönlendirmeye matuf dört temel görev vermiştir:
1) Afvı al: Bu ifade, hem malın fazlasını almak, yani zekât toplamak, hem de hataları bağışlamak, özürleri kabul etmek anlamlarına gelir. Ancak, bu ayet indiği dönemde henüz zekât ile ilgili bir yükümlülüğün bulunmadığı dikkate alınırsa, bu ifadenin “bağışlamak” diye anlaşılması gerekmektedir. Zaten ayetlerdeki söz akışı da “bağışlamak” anlamına daha uygundur. Bağışlayıcı olmak, insanlara müsamaha ile yaklaşmak ve çevresine karşı sert davranmamak talimatları, peygamberimize başka ayetlerde de tekrarlanmıştır:
Âl-i Imran; 159:İşte sen (o zaman), sırf Allah’ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları bağışla, onlar için mağfiret dile. İşlerde onlara da danış, bir kere de azmettin mi, artık Allah’a dayan. Muhakkak ki Allah dayananları sever.
Nahl; 125: Rabbinin yoluna hikmetle (zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkelerle) ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayette olanları da en iyi bilendir.
2) Urf ile emret: “Urf” sözcüğü, bu surenin adı olan “a’raf” sözcüğünün tekili olup ilk plânda, hem bu surenin baş tarafında, hem de Mürselat suresinin tahlilinde açıkladığımız gibi “Kur’an ayetleri öbeği” anlamına gelir. Bu anlama göre de peygamberimizden, çevresine Kur’an ayetleri ile emretmesi istenmektedir. Bu anlamdan başka “urf” sözcüğü “örf, güzel ve hayırlı olan şey” anlamına da gelmektedir ki, “maruf” sözcüğü, “urf” sözcüğünün bu anlamdaki türevlerindendir. Ancak, birinci anlamın ikinci anlamı da kapsadığı düşünülürse, sözcüğün buradaki manasını “Kur’an ayetleri öbeği” olarak anlamak daha isabetli görünmektedir.
3) Cahillerden yüz çevir: “Cahil” sözcüğü; “düşüncesizce hareket eden, inkârcı, bir şey bilmez” anlamlarına gelir. Buradaki konu akışı içerisinde ise, “hisleriyle ve tutkularıyla hareket eden, birden bire kızan, düşüncesiz ve kaba insan” anlamındadır. Bu anlama göre Rabbimiz peygamberimizden, böyle insanlara aldırmamasını, onların davranışlarından ve kırıcı sözlerinden etkilenerek maneviyatını bozmamasını istemektedir.
Furkan; 72:Ve onlar ki, yalan yere şahitlik etmezler, boş bir şeye rastladıkları zaman vakar ile geçerler.
Müminun; 3:Ve onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler,
4) Şeytandan Allah’a sığın: Burada konu edilen şeytan “İblis” olup, peygamberimizin dikkati kendi içinden gelebilecek zarara çekilmiş ve içindeki şeytandan (İblis’ten) Allah’a sığınması istenmiştir.
Müminun; 96–98: Sen, kötülüğü en güzel bir tutumla sav, Biz onların yakıştırmakta oldukları şeylerin çok iyi biliriz.
Ve de ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım!
Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.
Fussılet; 34–36:Hem iyilik de bir değildir, kötülük de. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. O zaman seninle kendi arasında bir düşmanlık olan kişinin, sanki samimî bir dost gibi olduğunu görürsün.
Bu olgunluğa ancak sabredenler kavuşturulur, buna ancak hayırdan büyük bir pay sahibi olan kavuşturulur.
Ve eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa hemen Allah’a sığın. Şüphesiz ki O, en iyi duyan ve en çok bilendir.
Nahl; 98–100:Öyleyse Kur’an okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.
Gerçek şu ki, iman edenler ve Rabblerine tevekkül edenler üzerinde onun hiçbir zorlayıcı gücü yoktur.
Onun zorlayıcı gücü ancak onu dost edinenlere, onunla Allah’a ortak koşanlar üzerindedir.
Şeytandan Allah’a sığınmak:
Şeytandan Allah’a sığınmak; “Euzu billahi mineşşeytanirracim (Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım / Allah’ım şeytandan sana sığınırım, beni ondan koru)” demek değildir.
Şeytandan Allah’a sığınmak:
- Şeytan tipler ve güçler tarafından dayatılan düşünce ve amelleri, hemen, Allah’ın bizlere gönderdiği Kur’an terazisinde tartmaktır.
- Şeytanın aklımıza, fikrimize zerk ettiği zehirleri, Allah’ın Kur’an’da bize ikram ettiği panzehirle tedavi etmektir.
- Doğruyu Allah’tan öğrenip, şeytanın bizi saptırmasına engel olmaktır.
- Fırtınaya tutulan geminin hemen limana sığındığı gibi, hemen Kur’an’a sarılıp problemleri Kur’an ile çözmektir. (Anlamadan Kur’an okumak bu problemleri çözmez!)
Günümüzde, bu konuya örnek olabilecek şeytanî vesveseler insanların hayatlarına o kadar çok yönden sokulmak istenmektedir ki, bunlardan bir tanesini somutlaştırarak burada sunmak boynumuzun borcudur:
Yüzyıllardır Müslümanlara birileri tarafından telkinde bulunulmakta ve şunlar söylenmektedir:
“Şu kandil gecesinde şu kadar rekât namaz kılar, şu kadar sayıda tespih çekersen, bütün günahların affolur ve cennete gidersin!”
Bu teklif, ilk bakışta insanların hoşuna gitmekte, daha doğrusu işine gelmektedir. Çünkü insanın dünyaya gelişinden itibaren onun “karin”i olarak faaliyet gösteren şeytan (İblis), bu teklif ile hemen harekete geçip bir ham düşünce üretmekte ve bu söylenen kolay davranışları yaparak cenneti ucuza kapatma fikrini insana “süslü” göstermektedir.
Yani, yapılan teklif (telkin) ile insan, hem Allah’ın bildirdiği dışında bir yolla cennet vadeden şeytanların, hem de bu yolu kendinse süslü gösteren beynindeki İblis’in vesveseleri ile karşı karşıya kalmaktadır.
İşte, Rabbimizin kendisine sığınılmasını istediği şeytan vesvesesi, buna benzer kuruntulardan oluşmaktadır. Ancak, bu sığınma, ayetteki ifadelerden anlaşıldığına göre lâfla olmamaktadır.
Ayette “Allah’a sığınırım de!” veya “Allah’a sığınmak istiyorum de!” değil, “Allah’a sığın!” denmektedir.
O hâlde yapılacak iş, yukarıda da söylediğimiz gibi, insanın kendisini sadece Allah’ın sözlerine teslim etmesidir.
Nitekim yukarıda verdiğimiz örnek için insan “Cennetin bedeli nedir Ya Rabbi!” diye Allah’a sığınmak isterse, Allah’ın cevabını Kur’an’da bulacak ve bu bedelin “mütteki olmak, ebrardan olmak, malını ve canını Allah’a satmak” olduğunu öğrenerek, hem o teklifi yapan yalancı şeytanların, hem de beynindeki İblis’in vesvesesinden kendini kurtarabilecektir.
Sonuç olarak insan, aklını çalıştırmalı ve bu tarz yalanlarla sürekli vesvese veren şeytanlardan korunmak için Allah’a, yani O’nun kitabına sığınmalıdır ki, Âdem ve eşi gibi hataya düşmesin.
Kaynak: İşte Kur'an (Hakkı Yılmaz)
Kusursuzluk Sadece Allah'a özgüdür.
En doğrusunu bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
|