Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Allah’ın, yükseltilmesine ve içinde sabah akşam adının anılmasına izin verdiği evlerde (36) insanlar var ki ticarete ve alışverişe takılıp kalmadan Allah’ı anarlar. Kalplerin ve gözlerin alt üst olacağı günü düşünerek. Namazı kılıp zekatı verirler (37). Yaptıkları güzel işlerin karşılığını Allah, erdeminden de katıp artırarak, onlara versin diye. İstediğine sınırsız rızık verir Allah (38).
Kafirlerin işleri ise çöldeki serap gibidir. Susuz biri su sanır onu. Ama yanına varınca görür ki boşmuş. Allah’ı bulur orda. Ve Allah onun hesabını görüverir. Hesabı çabuk görendir Allah (39).
Ya da engin denizdeki karanlıklar gibi. Dalga üstünde dalga; dalga üstünde bulut. Kat kat Karanlık. Kişi elini çıkarsa nerdeyse göremez. Allah’ın ışıksız bıraktığına kimse ışık veremez (40).
Görmez misiniz göklerde ve yerdeki bütün canlılar ve dizi dizi uçan kuşlar Allah’ı övüyor. Hepsi kendi ibadetini ve övmesini biliyor (41). Allah göklerin ve yerin egemenidir. Dönüş O’na (42).
Görmez misiniz Allah bulutları sürer, sonra kaynaştırıp yığar. Bir de bakarsınız aradan yağmur çıkıyor. Gökten dolu yüklü dağlar indirir. Onu istediğini denk getirir, istediğinden savar. Şimşeği nerdeyse bakışları söndürür (43).
Allah gece ve gündüzü ardarda değiştirir. Görebilen için bunda elbet bir ibret var (44). Allah bütün canlıları sudan yarattı. Kimisi karnının üstünde gider; kimisi iki ayağının üstünde, kimisi dört. İstediğini yaratır Allah; her şeye gücü yeter O’nun (45).
Andolsun işte apaçık ayetler indiriyoruz. Biz istediğimiz kişiyi doğruya iletiriz (46).
GECE VE GÜNDÜZÜN ARDARDA DEĞİŞMESİ
Allah gece ve gündüzü ardarda değiştirir
Yukallib ullahu’l leyle ve’n nehâr
Zümer 5’te de var bu açıklama ama biraz değişik:
Allah geceyi gündüze, gündüzü geceye yuvarlıyor -Yukevviru’l leyle ale’n nehâri ve yukevviru’n nehâre ale’l leyl...
Yukevvir, Arapçadan Türkçemize geçen küre kelimesinin fiil hali. Bu Nûr 44’ü, Nâziât 30 ile birlikte okuyun. Bilimsel bir gerçeğin ayırdına varacaksınız:
Sonra arzı yumurta gibi yaptı
Ve’l arda ba’de zalike dehâhé
Allah’ın, arza yumurta şeklini vermesi... Şimdi geceyi gündüze, gündüzü geceye yuvarlıyor olması...
Dünyanın yuvarlak olduğu Kuran’da Macellan’dan nerdeyse 1 000 (bin) yıl önce haber verilmiş.
***
BAŞIBOŞ MAYINLAR OLMAYI BIRAKIN;
DEVLET OLUN:
"Allah’a ve elçiye inanıp boyun eğdik," derler ama sonra içlerinden bir sürüsü dönüverir. İmanlı değil onlar (47). Kendileri hakkında hüküm verilmesi için Allah’a ve elçisine çağrıldıklarında diklenirler (48). Ama kendileri haklı olunca boyun eğip ona gelirler (49). Kalpleri mi çürük; kuşku içindeler mi; Allah ve elçisi, haklarını yer diye mi korkuyorlar? Hayır, haksızlık ediyorlar (50). Gerçek inanırlar, haklarında hüküm verilmek üzere Allah’a ve elçisine çağrıldığında "Duyduk. Can baş üstüne!" derler. Onlardır işte kurtuluşa erenler (51). Allah’a ve elçisine uyanlar, Allah’ı düşünüp adımlarını denk atanlar: başarı işte onların (52). Kimileri ise "Bize buyurulsa çıkarız," diye yemin ediyor. Bırakın yemin etmeyi! Güzelce söz dinleyin. Allah yaptığınız her şeyi haber alıyor (53).
De ki: Allah’a uyun; elçiye uyun. Dönerseniz onun yüklendiği ona sizin yüklendiğiniz size. Ona uyarsanız doğruya iletilirsiniz. Elçiye düşen, açık açık duyurmak (54).
İMANIN ÖDÜLÜ BARIŞ İÇİNDE GÜVENLİ BİR YAŞAM:
Ve Allah söz vermiştir ki içinizden kimler inanıp güzel işler yaparsa onları yeryüzünde egemen kılacak. Tıpkı onlardan öncekileri egemen kıldığı gibi. Ve onayladığı düzende durumlarını güçlendirip korkularını güvene dönüştürecek. Öyleyse yalnız Bana kul olsunlar; hiçbir şeyi bana ortak koşmasınlar. Artık bundan sonra da değer bilmezlik edenler, sapmıştır (55). Namazı kılın, zekatı verin ve elçiye itaat edin ki korunasınız (56). Sakın o değer bilmezler yeryüzünde baskın çıkar sanmayın. Varacağı yer, ateş onların. Ne kötü varış yeri (57).
AVRET AÇISINDAN
ÖZEVLADINIZ NE İSE
BAKIMINI ÜSTLENDİĞİNİZ YABANCILAR ODUR:
İnananlar! Yeminle sahip çıktıklarınız ve yaşına ermemiş olanlarınız üç kez izin alsın. Sabah namazından önce, öğlenin giysilerinizi attığınız vakti ve akşam namazından sonra. Üç giyimsiz vaktiniz. Bunun ötesinde onlar için de sizin için de sakınca yok; birlikte olabilirsiniz. Allah ayetlerini işte açıklıyor. Bilir O, bilgedir (58). Çocuklarınız yaşına erince de öncekiler gibi izin alsınlar. Allah ayetlerini size böyle açıklıyor. Allah bilir; bilgedir (59)
***
Cinselliği kalmamış olup oturan kadınlar giysilerini atabilirler. Ama takı teşhirciliği yapmasınlar. Çekinsinler. Onlar için bu daha iyidir. Allah duyar ve bilir (60)
KADINLARIN GİYSİLERİNİ ATMASI
Nûr 60’taki şu üç ifade bir birini açıklıyor:
cinselliği kalmamış –lâ yercûne nikahen
oturan kadınlar -kavâidu mine’n nisâ
giysilerini atabilirler –teda’ûne siyab ehunne
Nikah burada cinsel ilişki isteği ve gücü demek. Cinsellik. Bunun ne zaman sona erdiğini doktorlar ancak tıbbî muayene ile belirleyebilir; din uleması bilemez.
Onun için mevcut çevirilerdeki nikah arzuları kalmamış olmak, hayız (aybaşı) hali sona ermiş olmak ve evlattan kesilmek gibi nitelemeler tamamen yanlış ve yanıltıcıdır.
Örneğin nikah arzuları kalmamış olmak. Böyle bir şey mümkün değil. İnsanlar son nefeslerine kadar nikah denen evlenme hakkına sahiptir. İslamda cinsel ilişkiyi amaçlamayan evlenmeler de caiz olduğuna göre (2:236-237, 24:23, 33:49) bir ayağı çukurda olan bir kadın da ahir ömründe elinden tutacak bir hayat arkadaşını pek âlâ arzu edebilir.
Kadınların nikah arzusu son nefeslerine kadar devam ettiği ve Yüce Allah onlara giysilerini atma izni verdiği halde siz o izni fiilen iptal ediyorsunuz. Buna yetkiniz var mı? Kimden aldınız o yetkiyi?
Aybaşı halinin sona ermesi. Kadınlar kırk ile elli yaşları arasında yaşarlar bu hali. Ama ondan sonra da cinsel açıdan belki daha bile istekli ve alımlıdırlar. Allah’ın sözünü ettiği kadınlar olamaz onlar; giysilerini atamazlar.
Evlattan kesilmek te öyle.
"Kavâidu mine’n nisâ"ya gelince, kavâid oturan demek ama evde oturan (4:95, 9:46, 9:81, 9:86) yani bir bakıma yatalak. O halde cinselliği kalmamış yani cinsel açıdan duvar gibi duyarsız duruma gelmiş olup evde oturan kadınlardır onlar. Öylesine yaşlı. Ve genel olarak pörsümüş, itici vücutlara sahiptirler.
O halde atmalarına izin verilen giysiler de evde giyilen kazak, hırka, blüz ...dür. Cilbab asla değil çünkü cilbab tanınmak için giyilir (en yu’rafne); evde herkes birbirini tanır; cilbab giymenin lüzumu yok ki cilbab çıkarma iznine gerek olsun.
***
Şu evlerde körün, topalın, hastanın yemek yemesinde sakınca yok; sizin de yok: kendinizin, babanızın, ananızın, erkek ve kız kardeşlerinizin, amcalarınızın, halalarınızın, dayılarınızın evleri; anahtarı sizde olan evler, arkadaşlarınızın evleri. Topluca ya da ayrı ayrı yemenizde hiçbir sakınca yok. Evlere girince kendinize Allah’dan barış, esenlik, helalından bolluk dileyin. Aklınızı işletin diye Allah ayetlerini işte size böyle açıklıyor (61).
HAREM SELAMLIK? PES!
Hepbirlikte yemek yemenizde sakınca yok.
Leyse aleykum cünahun ente’kulû cemîan
Yüce Allah’ın bir bu hükmüne bakın bir de bazı "müsrifûn"un (36: 19) kestiği ahkama.
Abdallah Hakim Murad, İngiltere’de hızlı bir Müslüman. Konferanslar veriyor. Türkiye’deki 17 Ağustos depreminin hemen ardından onun Londra’da "Oh olsun!" dercesine verdiği konferanstan*:
Osmanlının çöküşü, Müslümanı Müslümana düşüren dar bir İslam anlayışı yüzünden değil, yöneten sınıfların düşüncesizce kapıldığı Batılılaşma yüzünden oldu. Osmanlı seçkinleri sünneti bıraktılar; Batı Avrupa’nın maddeciliğini aldılar.
Türban ortadan çekilmeye başladı ve onu İslamî giysiden arta kalanlar izledi. Ve evler kadın ve erkekleri ayırmak için değil kaynaştırmak için yapılır oldu.
Başlıkta niçin pes dediğim anlaşıldı mı?
Efendim, 17 Ağustos depremini Allah bize kondularımızda harem selamlık bulunmadığı için yollamış. Vay bakla salon nohut oda kondularda oturan kafirler vay. Yaktınız bizi.
Ama durun. Elin hızlısı böyle ahkam keserken bizimkilerin eli armut toplamıyor ya. Onlar da alırlar sazı eline. Tıngır da mıngır, tıngır da mıngır:
Efendiler! Dört senede dört defa dehşetli zelzeleler, tam tamına dört defa Risale-i Nûr şakirtlerine şiddetli bir surette taarruz ve zulüm zamanlarına gelmesi ve hücumun durmasıyla zelzelenin durması işaretiyle... (Said Nursî’nin mahkemedeki savunmasından)
Pes?
Adapazarı’nın Karasu ilçesindeki akrabama ulaşabilmek için deprem sabahı yoldaydım. Adapazarı’na vardım; koskoca kent çöküvermişti. İnsanlar yıkıntıların arasında beyni alınmış kuşlar gibi dolanıyordu. "Erkekler ağlamaz!" demedim. Sesimin çıktığı kadar hüngür hüngür ağladım.
Arabamın camından yirmi yaşlarında bir genç uzattı başını. Plakaya bakıp İstanbul’lu olduğumu düşünmüştü. Anası İstanbul’daymış.
-Amca, anamı gördün mü anamı?
On milyonluk İstanbul’da tanımadığım etmediğim anasını benden soracak kadar yakındı bana. O ortamda yabancılık erimişti. Kişilerin yakınlaşması için insan olmaları yetiyordu.
"Kadınlar açık saçık giyindiği için Allah bu depremle bizi ikaz etti!" diye ahkam kesen Nurcu lider acaba benim yerimde olsa ve o gence çıkışsaydı:
"Bana bak delikanlı, Allah bizi bu depremle senin anan yüzünden cezalandırdı. Çünkü evinde harem selamlık yok. Üstelik türban da takmıyo!"
O genç, o Nurcu lidere nasıl bakardı; ne ederdi? Abdalla Murad Hakim’e nasıl bakardı; ne ederdi?
______________________________
* The turban began to dsappear, followed by the remainder of Muslim dress. Houses began to be designed to bring the sexes together, rather than separate them.
The Ottoman demise resulted not from the adoption of a narrow definition of Islam that set Muslim against Muslim, but from a thoughtless Westernisation among the ruling classes. Adopting the materialism of Western Europe, the Ottoman nobilty and middle classes begen to abandon the Sunna.
(Reflections on the Turkish earthquake by Abdallah Hakim Murad, London, August 28 1999)
***
İnananlar Allah’a ve elçisine iman eden kimselerdir. Elçiyle kamusal bir iş yapıyorken izin almadan ayrılmazlar. İzin alanlar... işte Allah’a ve elçisine gerçekten inananlar. Özel işleri için senden izin istedikleri zaman istediğini bırak ve Allah’ın bağışlamasını dile. Esirger Allah; bağışlar (62).
Elçinin aranızdaki çağrısını birbirinizi çağırmanız gibi görmeyin. Allah içinizden kimin birilerinin ardına gizlenerek sıvıştığını biliyor. Elçinin buyruğuna dikleneler başlarına gelecek belaya ve acı bir cezaya hazır olsunlar (63). İyi bilin: göklerde ve yerdeki her şey Allah’ın. Yapmakta olduğunuz her bir şeyi bilir Allah. Bir gün herkes O’na döndürülecek. Ve Allah onlara neler yapmış olduklarını bildirecek. Allah her şeyi bilir (64).
Allah ne diyorsa o!
|