Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Antony Flew Olayı:
Tanrının Varlığının Delillerine
Tam Dört Yüz Yıl Sonra Gelen İade-i İtibar
Doç. Dr. Cafer Sadık Yaran
Kant
(öl. 1804), “Tanrı’nın varlığına ilişkin sözde
‘delilleri’ yıkmakla, bin yılların değilse bile
yüzyılların felsefesini bir anda moloz yığınına çevirmiştir.”
(Bryan Magee)
“Bir İlk Sebep olan tanrıya inanmayı
düşünmeye başlamamın yegane sebebi, kendi kendisini üreten ilk
organizmaların kaynağına ilişkin naturalistik bir açıklama getirmenin
imkansızlığıdır.” (Antony Flew, 2004)
Aralık (2004) ayında,
dini inanç ve din felsefesi açısından hiç de küçümsenmeyecek bir olay
gerçekleşti. Türkiye’de herkesin AB ilişkilerine kilitlendiği bir
dönemde ortaya çıkmış olmanın talihsizliğiyle hak ettiği ilgiyi görmeyen
bu olay, 20. yüzyılın en önde gelen ateist filozofu veya felsefecisi
Antony Flew’nun, artık ateizmden, tanrıtanımazlıktan vazgeçtiğini ve bir
Tanrı’nın var olduğuna inanmaya başladığını açıkça ilan etmiş olmasıydı.
Tanrıya inanmazlıktan
Tanrı inancına geçen ilk kişi olmadığı gibi son kişi de olmayacağı
aşikar olan Flew’nun bu dönüşümü neden, Türkiye’de yeterince olmasa da,
Batı dünyasında şok etkisi yarattı ve büyük bir tartışmaya yol açtı?
Bunun sebebi elbette, Flew’nun sıradan bir ateist olmaması gerçeğinde
yatıyor. Flew, 1950’lerden beri yirminin üzerinde kitap, onlarca makale
ve muhtemelen yüzlerce konferansla ateizmi sadece benimseyen ve savunan
değil, sağlamlaştırmak ve yaygınlaştırmak için en azından bu yüzyıl
içinde en fazla gayret etmiş ve çaba göstermiş kişilerin başında
geliyordu. Flew’nun adının ve görüşlerinin 1980’lerde yazılmış Türkçe
kitaplardaki ateizm tartışmalarında bile geçiyor olması bu konuda
yeterince fikir veriyor olsa gerektir.
Flew’nun, bilim
felsefesindeki yanlışlama ilkesinin ateizm adına din felsefesine
uygulanması, yahut ispat yükünün teistlerde olduğu gibi daha özgün ama
kendisinin de bugün hiç adını anmadığı daha etkisiz görüşleri bir yana
bırakılırsa, onun ateist olması ve ateizmi şiddetle savunmasındaki temel
nedenlerin başında, teizmin delillerinin yetersizliği, buna karşın
ateizmin evren ve insanın oluşumu ile ilgili naturalistik iddialarının
ise yeterli olduğu iddiası idi.
Teizmin
delillerinin teorik aklın kılı kırk yaran çözümlemeleri karşısında
yetersiz, daha basit bir ifadeyle, çürük olduğu iddiası Flew’nun ilk
defa öne sürdüğü bir şey değildi. Bu görüş en keskin ve en etkili bir
biçimde tam iki asır önce Kant (öl. 1804) tarafından savunulmuş, ve
ondan sonra sadece felsefeciler değil pek çok teolog bile bu delillerin
ya hiçbir gücü ve değeri olmadığını ya da olsa olsa zaten inanmış olan
kişilerin mevcut inançlarını desteklemek gibi minimum bir değerlerinin
belki olabileceğini savunmaya başlamışlardı. Yukarıdaki epigrafta
alıntılanan Bryan Magge’ye ait, Kant“Tanrı’nın varlığına ilişkin sözde ‘delilleri’
yıkmakla, bin yılların değilse bile yüzyılların felsefesini bir anda
moloz yığınına çevirmiştir” (Felsefenin Öyküsü, Ankara: Dost, 1998,
137), pek çok felsefe, din felsefesi, ve hatta bazen ilahiyat kitabında
rastlanabilecek yaygın bir kabulün sıradan bir ifadesidir. Kant,
ontolojik, kozmolojik ve teleolojik deliller gibi klasik delilleri
itibardan düşürmekte o kadar başarılı olmuştur ki, bundan sonra Tanrı
inancını sürdürenlerin bazısı, bu deliller yerine, Kant’ın ahlak
deliline başvurmuş, bazısı dini tecrübe diye bir delil geliştirme yoluna
gitmiş, bazısı da dini inancın hiçbir rasyonel delil düşünceyle ilişkisi
olmada salt teslimiyete dayalı bir iman işi olduğunu savunmanın felsefi
dayanaklarına sarılmıştır. Batı’daki bu gelişmelerin etkisi İslam
dünyasında da görülmüş, İslam ilahiyat bilimlerinde de delillere önem
verilmez olmuştur. Durumun böyle olduğu, Türkiye’nin yarım asırı geçen
İlahiyat Fakültelerinde yapılan onlarca değil belki yüzlerce Tez ve
araştırma arasında delillerle ilgili bir veya iki tane hariç hemen hemen
hiç çalışma yapılmamış olması da gösteriyor olsa gerektir.
Oysa, ne ilginçtir
ki, 20. yüzyılın, 50 yıllık ateizm düayeni, bir rüya gördüğünden, 81
yaşında artık ölümden korkmaya başladığından, ya da iman etmenin
getirdiği iç huzura arzu duyduğundan ve benzeri özel ve öznel nedenlerle
tanrıya inanmaya başladığını değil, Kant’ın moloz yığınına çevirdiği
evrensel bir hakikatmiş gibi tekrarlanıp durulan teleolojik (evrende ve
özellikle canlılarda görülen düzen, tasarım ve gaye, örn. DNA’daki
enformasyonun ortaya çıkışı ve öteki türlere aktarılışı) ve kozmolojik
(evrenin neden yok değil de var olduğu, yok iken neden Big Bang denilen
Büyük Patlama ile aniden ortaya çıkıp hassas bir denge içinde
genişleyerek bugünkü evren halini aldığı, vs) deliller üzerine derin
derin düşünmesi sayesinde 15 yaşından beri bağlı olduğu ateizmi 81
yaşında terk ettiğini bildirmektedir. Flew olayı üzerinde düşünülecek
birçok konu vardır; bize göre bunlardan biri de budur. Yani bu olay,
delillerin iade-i itibarının sağlandığı tarihi bir olaydır. Umarız
2004’ten sonra, din felsefesi, sistematik teoloji ve Kelam gibi
disiplinlerle uğraşanlar, elbette Ortaçağın bazı apolejistlerinin
savunduğu gibi, her delilin zorunlu bir ispat ve burhan olduğunu iddia
etmek zorunda olmamakla birlikte, onların, düşünen ve hakikati arayan
bir aklı ve felsefe geleneği olan, bulduğu hakikati ve daha önce
yanılmış olduğunu ömrünün belki son demlerinde de olsa açıkça ilan
edebilecek sağlam bir yüreği bulunan, ve daha önce yanılttıklarından
özür dileyebilecek ve verdiği zararı telefi etmeye çalışacağını vaat
edecek kadar gelişmiş bir vicdanı da olduğu anlaşılan (bu yüzden,
dinlerin Tanrı anlayışları ile ilgili ileride bunun da düzelebileceğini
umabileceğimiz bazı halihazırdaki yanlış ve yakışıksız kanaat ve
beyanlarına rağmen, takdir ve tebrik edebileceğimiz) Flew gibi yarım
asırlık aktif ateist felsefeciler için bile ikna edici olabileceğini
artık kabul ederler ve hak ettiği değeri verirler. Şu anki haliyle
Flew’nun tanrısı delillerin tanrısıdır, bu nokta bir dönüm noktası
olarak görülmelidir; fakat gözden kaçırılmaması ve fazla abartmadan
izlenmesinde yarar olabilecek bir husus daha vardır; bu da onun, şu anki
bazı eleştirel ifadelerine rağmen, “vahyi bir sistem”in Tanrısına da
“açık” (open) olduğunu söylemekte oluşudur. Flew’ya ve çağımızdaki bütün
bulanıklaştırma ve cesaret kırma gayretlerine rağmen hakikati arayan her
akıllı, yürekli ve vicdanlı kişiye yolunda başarılar ve uzun ömürler
dilemekten daha güzel ne söylenebilir?
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Merhaba. Ne ilginçtir ki çoğumuzun Tanrı inancının arkasında teleolojik,kozmolojik ve ontolojik deliller yatmasına rağmen,bu deliller bu sitede tartışılmamıştır. Antony Flew'in teizme dönme sinyalleri vermesinin nedeni bu delillerin geçerli olduğu ya da olabilecekleri değildi. Benim bu delilleri vermiş olmamın nedeni de bunların geçerliliğini savunmak değil, hem din hem de felsefe tarihinde bu delillerin büyük yer teşkil etmesiydi.
Bu delillerin herkes tarafından sorgulanması gerektiğini düşünüyorum. Acaba, neyi ne kadar biliyoruz?
Sevgili Asım kardeşim, Antony Flew'in ve karşıt düşüncelerin hakkında detaylı bilgi edinmek isterseniz "Kozmos,Bios,Teos" adlı kitabı size öneririm.
__________________ Dinin bakış açısına göre,tüm bu fantastik harikulade evren,tüm bu karmakarışık şeyler, ancak, Tanrı’nın, insanların iyi ve kötü için çabasını gözlediği bir sahnedir.. Bu sahne,bu oyun için çok büyük!
insan aklı ve bu aklın ürettiği bilim henüz Tanrı varlığını redde mahal vermeyecek şekilde ispatlamayı başarmış değil.bir noktadan sonra tamamen iman devreye giriyor.daha fazlasına gidemiyor.ama bu hep böyle gitmeyebilir.
__________________ "sadece iki şey sonsuzdur evren ve insan ahmaklığı..
ilkinden o kadar da emin değilim." (albert einstein)
Evrendeki her
olay bir nedene dayanır.Nedensiz hiçbir
şey gerçekleşmez. Evrendeki olaylar ya da nedenler dizisi ya sonsuza kadar
gidecektir ya da bir ilk neden de son bulacaktır. Sonsuz dizi mümkün olmadığına
göre o halde bir ilk neden olmalıdır. Bu ilk neden Tanrıdır. Tanrı, nedensel
bir açıklamaya ihtiyaç duymaz çünkü o kendi nedenini ve izahatını kendinde
bulur. İzahatını kendi içinde taşıyan tek varlık Tanrı’dır.
Bu kanıt,
Aquino’lu Thomas, Farabi, Aristoteles gibi filozoflarca kullanılmıştır.
Bu kanıta
itirazlar Gazali, Hume ve Kant gibi birçok filozoftan gelmiştir. Gazali şunu
sorar: Sonsuz bir dizi neden imkansızdır? Ayrıca “ilk neden” neden tek olsun?
İlk nedenin iki veya daha fazla sayıda olmasının önünde herhangi bir mantıki engel
yoktur.
Hume’ a göre
dizinin ileriye ve geriye sonsuza kadar devam etmesinde akılsal hiçbir engel
yoktur. Bir ilk neden varsa bu “ilk neden” neden evrenin içinden doğal bir “ilk
neden” olmasın?
Kant da şu
soruyu sorar: “Tanrı’nın neden “nedeni” yoktur? Eğer Tanrı bu kuralın dışında
ise o halde evrenin kendisi de bu kuralın dışında neden olmasın? “İlk neden”
neden evrenin kendisi olmasın?” Kant’a göre nedensellik ilkesi deney dünyasına
ait bir ilkedir. Bu dünyanın dışında bir anlamı yoktur. O halde, deney
dünyasını aşan her yorum metafiziktir. Metafizik ise hiçbir şeyi kesin olarak
kanıtlamaz.
Stoeger’e
göre, herhangi bir şeyin var olması, kendi varlığı için başka bir sebebe
ihtiyaç duymayan bir varlığı gerekli kılarken, Carl Sagan “eğer, evreni kim
yarattı sorusuna Tanrı cevabını verirsek karşımıza şu soru çıkar: Tanrı’yı kim
yarattı? Eğer ,”Tanrı hep vardı” diyebiliyorsak neden “Evren hep vardı”
diyemeyelim? Eğer “Tanrı nereden geldi? “sorusu biz fanilerin idrak gücünü
aşıyorsa o halde “Evren nereden geldi? sorusu karşısında neden aynı cevabı
veremeyelim? karşılığını verir.
Carl Sagan’ın
argümanlarına yapılan itiraz, Tanrı kavramının yanlış anlaşılmasından doğan
“Tanrı’yı kim yarattı”, “Tanrı nereden geldi” gibi soruların anlamsız olduğu,
evrenin kendi kendini izah edemez nitelikte olduğu ancak Tanrı’nın tanımı
gereği kendi kendiniizah ettiğidir. Bu
soruların “Daire neden yuvarlaktır” sorusu gibi, kendi kendini izah eden bir
varlığın mevcudiyetine ait izah istemek kadar saçma olduğu yönündedir.
Bertrand
Russell, evrenin sadece “var olduğu” ve evrenin varlığı için izahat istemememiz
gerektiğini söylemiştir.
Jean Paul
Sartre ‘da evrenin “keyfi”, “sadece var” olduğunu düşünmektedir. Ünlü ateist
Antony Flew de evrenin mevcudiyetini ve temel öğelerini izah edici öğeler
olarak görmemiz gerektiğini belirtmektedir.
selamlar...
değerli arkadaşımız cin 13 delillerin tartışılmamasından bahsetmiş...
hepimizin allahın varlığıyla ilgili kendimize göre düşüncelerimiz vardır...
mesela ben ...
her şeyin bir ustası vardır....
iğne bile ustasız olmaz bu kainat nasıl ustasız olabilir...
bu kadar ince ve hassas olan kainat çok usta bir sanatkarın eseri olmalıdır...
şeklinde düşünerek allahın varlığına akli bir yaklaşımda bulunmaya çalışıyorum...
fakat bir gün bu konuda farklı bir yaklaşım aklıma gelince çok rahatsız oldum....
bu kadar muhteşem bir evrenin ustası olamaz diyorun ama allah için böyle bir soru sormuyorum...
niye...
hiç bir şey yoktan var olamaz kendi kendine diyorum ama allah hariç diyorum ....
niye...
bu kadar büyük bu kadar bilgili bu kadar sanatkar bir varlık kendi kendine nasıl var olabiliyor peki...
hayır allah hakkında böyle sorular sormamalıyız çünkü aklımız bunu almaz...
peki evren hakkında nasıl sorabiliyoruz...
o zaman evren hakkında da böyle sorular sormayalım çünkü aklımız almaz...
evet ...
bu düşünceler geçti aklımdan ve çok rahatsız oldum...
allahım beni senden ayırma inancımı yok etme dedim...
halada öyle diyorum...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
iğne bile ustasız olmaz bu kainat nasıl ustasız olabilir...
bu kadar ince ve hassas olan kainat çok usta bir sanatkarın eseri olmalıdır... ........
bu kadar muhteşem bir evrenin ustası olamaz diyorun ama allah için böyle bir soru sormuyorum...
niye...
hiç bir şey yoktan var olamaz kendi kendine diyorum ama allah hariç diyorum ....
niye...
bu kadar büyük bu kadar bilgili bu kadar sanatkar bir varlık kendi kendine nasıl var olabiliyor peki...
hayır allah hakkında böyle sorular sormamalıyız çünkü aklımız bunu almaz...
peki evren hakkında nasıl sorabiliyoruz...
o zaman evren hakkında da böyle sorular sormayalım çünkü aklımız almaz...
Mükemmel.Mükemmel.Çok şükür. Devam edin lütfen..
__________________ Dinin bakış açısına göre,tüm bu fantastik harikulade evren,tüm bu karmakarışık şeyler, ancak, Tanrı’nın, insanların iyi ve kötü için çabasını gözlediği bir sahnedir.. Bu sahne,bu oyun için çok büyük!
Katılma Tarihi: 17 ekim 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 506
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Selamlar,
Yerçekimi keşfedilmeden önce insan kendisinin
sağlam ve sonsuz büyüklükte ve hep orada duran bir zeminde sanıyordu…
Nereden bilecekti hareket halinde kendine çeken
sınırlı ve boşlukta (duran aman Allah’ım boşlukta mı duruyoruz’u!?) olduğunu…
Benzer şekilde bir çocuğun ebeveynine sorduğu
soru, sorunun cevabı biliniyor ama çocuk bunu henüz anlamıyor neden? Çünkü henüz
çocukta bunu anlayacak donanım yok…
Şimdi biz insanoğlu, her sorunun cevabını vermeye
ve her soruyu bilecek donanıma sahip olduğumuzu mu düşünüyoruz!? Oysa daha
elimizde üç boyutlu görüş beş duyuyla algılama dan fazlasına sahip bile değiliz…
Selam ve dua ile.
__________________ Ey inananlar, Allah'tan korkarsanız O size iyi ile kötüyü ayırdedici bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allâh büyük lutuf sâhibidir
uçurumdan aşağı düşmeye doğru gidene devam edin denir mi...
ben bir el atıp beni durduracağınızı bekliyordum...
yoksa siz ordan atladınızda bişey olmuyor mu demek istiyorsunuz...
yani...
bu iş akılla mantıkla olmazz arkadaşlar mı diyorsunuz...
akli mantıkı her delilinize bir karşı delil bulunur ....
öyleyse başka bir yol mu deneyelim...
sezgi...
allah ancak sezgiyle mi bulunabilir dersiniz...
yani kalbin derinliklerinden gelen bir iç hissediş...
gönülle mi bulunur ancak...
imzanızdaki anştayının demek istediği mi bu...
vicdan la mı bilinebilinir sadece yüce allah...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Einstein hayatının son otuz yılını, doğanın dört temel kuvvetini tek bir kuram ile birleştirmeye adamıştı. Onu bu tutkuya iten, evrenin özünde yer aldığına inandığı basitliğin zarafeti ve kuvvetiydi. Evreni derinden anlamanın verdiği huşu duygusu..
Evreni anlamak, Tanrı'yı anlamak demekti. Kullandığı ise aklıydı.
Asım kardeşim,
Düşünmek,soru sormak neden uçuruma götürsün.Siz lütfen devam edin soru sormaya.
__________________ Dinin bakış açısına göre,tüm bu fantastik harikulade evren,tüm bu karmakarışık şeyler, ancak, Tanrı’nın, insanların iyi ve kötü için çabasını gözlediği bir sahnedir.. Bu sahne,bu oyun için çok büyük!
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma