Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
15. Kadýnlarýnýzdan eþcinsellik/sevicilik yapanlara karþý içinizden dört tanýk getirin; 16. Eþcinselliði içinizden iki erkek yaparsa onlara eziyet edin.
Her halde ayri mealden bakiyoruz!?
Bakiniz Abdulbaki Gölpýnarlý mealinden:
15-Kadýnlarýnýzdan kötülükte bulunanlarýn kötülüðüne, içinizden dört tanýk getirin.
( Kötülükten maksat zinadýr. Bu âyetin hükmü olan hapis cezasý, taþlanma sûretiyle öldürmek emrini bildiren âyetle neshedilmiþtir).
16-Sizden, kötülükte bulunanlar olursa iki tarafý da incitin. ...
(Ve burda anlasilan zina olayidir) ona gore ayrica bakin: ( Bu da Ahmed Davudoglu`nun mealinden) 15- Kadinlarinizdan zina edenlere karsi icinizden...... 16 - Sizden zina edenlerin ikisine de eza edin..........
BURDA DA AYRI BIR SEY BAHSEDILIYOR: (EDIP YUKSEL MEALINDEN)
15-Kadýnlarýnýzdan fuhuþ yapanlara karþý içinizden dört tanýk getirin. Tanýklýk ederlerse, onlarý, ölünceye veya ALLAH onlara bir yol açýncaya kadar evlerde tutun.*[6]
[6] * 4:15Dört kez zina yaptýðý kanýtlanan bir kadýn kamu saðlýðý açýsýndan tehlike varsayýlarak karantina altýna alýnmalýdýr. Karantinadan sonra tevbe ederse veya evlenirse serbest býrakýlabilir.
16-Sizden zina iþleyen çifti cezalandýrýn. Tevbe edip düzelirlerse onlardan vazgeçin. ALLAH yöneliþleri kabul edendir, Rahim'dir.
Ve daha en az 5 ayri meal bulunmaktadir!
HANGISI DOGRUDUR SIZCESI !?? Hangisine bakmaliyim ve hangisine inanmaliyim!? Ben bu rezil isi yapanlarin cezasini nasil ogrenmeliyim?
Selam,
Bunun cezasini neden bu kadar cok ogrenmek istiyorsun. Ceza verilmesi gereken birilerimi var?
Katılma Tarihi: 24 haziran 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 669
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selam...kuranda nesh yoktur bu nedenle abdülbakinin mealinin en azından nesh ile ilgili o parantezli kısmını kabul etmiyorum..hangisinin meali dersen bende derim ki;sonuç olarak onların öldürülmemesi tevbe edinceye kadar hapsedilmesi bu süre içersinde düzelmelerinin beklenmesi yada ölünceye kadar hapis hayatına devam ettirilmeleri...hapsolmak zaten başlı başına bir eziyettir..insanın özgürlüğünü elinden almak ona yapılabilecek belkide en büyük eziyet olabilir.. ben meallerden yaşar nuri öztürkün mealini daha uygun buluyor onun mealinden inceliyorum...bu arada mircanın dikkatini çektiği suale cevabın nedir? selametle
__________________ Herkes kendi ameliyle Allah’ın huzuruna gider
Katılma Tarihi: 25 nisan 2007 Yer: Bulgaria Gönderilenler: 10
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Sadece dikkatimi cekti, Kurani kendi kafaniza gore yorum yapmaya tercih ediyorsunuz ve simdiye kadar gelmis gecmis hic bir alimi takmiyorsunuz! Bu nedenle israrli davrandim. Herkez kendi kafasina gore yorumlamaya kalktigi zaman neler olur (az da olsa) gostermek istedim. Siz kendi beyendiginiz meallerden cekiyorsunuz ayetleri ben de kendi iyi bildiklerimden, ve sonucta bir suru ayriliklar cikiyor...Arabca bilseydik farkli olmazdi, cunku 10 kisi olsak ayri seyler dusunurduk ve herkez de kendisi (mufessir oldugu icin) dogru zannederdi! Allah yardimcimiz olsun!
Katılma Tarihi: 13 agustos 2008 Yer: France Gönderilenler: 40
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
inne-kum
: kesinlikle siz
le te'tûne
: mutlaka varıyorsunuz
er ricâle
: erkeklere
şehveten
: şehvetle
min dûni en nisâi
: -dan Yan, yakın Kadınlar
bel
: bilâkis, aksine, hayır
entum
: siz
kavmun musrifûne
: müsrif, Sınırı geçen, harcanan bir kavim
Bence Burada Biseksüellikten bahsediliyor çünkü Min duni en nisai Kelimesi KADINLARI BIRAKIP Değil tam olarak KADINLARIN YANINDAN demektir
Nikekim Dunillah derkenden ALLAHI BIRAKIP değil ALLAHIN YANINDAN YAKININDAN Anlamındadır arabistandaki Müşrikler ALLAH'ı bırakmamış Aksine Onun yanında Bir takım Putlar edinmişlerdi . . .nitekim başka Kelimeleri Arapçada , Gayri, beri gibi bir çok söz ile ifade edilirken neden Burada bu kelime geçmiştir bu konunun geçtiği şuarada166 aynı konu içerisinde ve tezerûne (Bırakmak) fiili varken Burada D-N-Y kelimesi ilginçtir İnternet üzerinde Bugün yapılan ve adına eşcinsellik denilen Evlisi Çoluğu çocuğu gerçekten Müsriflerdir İsraf oluyor Harcanıyorlardır kendini harcıyorlardır İnanın eşcinsellik yapmıyor gerçekten Kuranın terimi ile FAHŞA yapıyorlar Bir eşcinsel olmama Rağmen Buna karşıyım
Lütfen Bu konuda yardımcı olur musunuz bir de Bu Lutun kavminin tecavüz yol kesme ve Şehvet sarhoşluğu yani düpedüz oğlan kız belkide çoluk çocuk genç yaşlı demeden herkes ile ilişki Kurması bir de En can alıcı nokta İnkar etmeleri Allaha İnanmayıp Onun azabını bize getir diyerek Baş kaldırmaları ve Peygambere ve Onun yandaşlarına Eziyet edip Yurtlarından çıkarmak istemeleri
Bütün Bunlar göz önüne Alındığında Lutun kavmi sadece Eşcinsel değil aynı zamanda Daha Farklı bir şeyler miş çünkü Bunları yapan kişi bugünkü tanımlara göre eşcinsel değildir daha farklı kişilerdir
mesela ben eşcinsel olmama rağmen ilişkim olmadı Bu konuda sakınıyorum kendimi Düşünüyorumda Lutun Döneminde yaşasaydım Ben bir Müslümanım
O azgın haddi gerçekten aşmış kişiler için Lutun ehli olmaz mıydım yani lutun yanında olmazmıydım elbette olurdum Hepsini geç ben bir müslümanım Onun yanında olurdum her şeyden önce Yatak Odam kendimde Kalırdı yine
O zaman Bu halde onlarla Bende Kurtulmuş olurdum öyle değil mi ? Halbuki ben bir eşcinselim neden ??
Söz konusu eşcinsellik değil Vurgulanmak istenen İnkarcı zalim Zorba Olmaları ve cinsel sapkınlığın hat safhaya gelmiş ve Sevgini Yerine şehvetin Konduğu bir diyar tecavüz yol kesme Ve Allaha Başkaldırmada Olunca Olacak Olan budur Bunun Eşcinsellikle bir alakası Yok gibi
Ayrıca Bunları (Tecavüz edenler yol kesenler ve Allaha Başkaldıran ve topluca group s.x dediğimiz olayı) Yapanlar heteroseksüeller olsaydı Yani Genç Kızlara tecavüz edip yol kesselerdi Allaha Başkaldırıp Peygamberi Yurdundan çıkarsalardı Helak edilmeyecekler miydi ?? elbette edileceklerdi fakat Bu durum onların Heteroseksüel olmalarına mı bağlanacaktı. . . siz eşlerinizi Bırakıp Kandınlara gidiyorsunuz deseydi Burada Kadına Gitmenin Haram olduğunu mu anlayacaktık yoksa eşi olan bir insanın Bunları yapmaması gerektiğini mi
yani Buradan temel olarak helak edilmelerinin sebebi diğer kavimlerde Olduğu gibi Allahı inkar ve peygambere eziyet Çıkarılsa Çıkarılsa azgın ne yaptığını bilmez afedersiniz anahtar deliğine bile neyse Anlaşılan Anlaşıldı yani en ama en son Buradan Biseksüeller Çıkarılabilir üstelik Allah Eşcinsellik haramdır da Diyebilirdi açıkça burada Kadınlarla ilgili bir eşcinsellik geçmediğine göre Buradaki şey apaçık bugünkü tanımıyla eşcinsellik değildir
Bu konuda yardım eder misin Lütfen bilgisi olan yazsın Zaten kafam karışık iyice karıştırmayın . . .
birde Şuara 166 da bu insanların Bir zevci eşi olduğunu öğreniyoruz Bunlar Evli insanlar Artık o döneme göre hemcinsi ile mi Karşıcinsi ile mi bilemiyorum ama bunlar zevcliler.
insan ile ilgili hemen hemen HER ŞEY beyin ile ilgili...
düşünce, akletme, karar verme vs...
cinsellik de bununla ilgili bir durumdur.
Öncelikle cinsellik, ÜREME ve ÇOĞALMA ile ilgili bir durumdur.
üremenin CAZİP hale gelmesi için CİNSELLİK bir ARAÇTIR...
Her şeyde olduğu gibi, ARAÇ, AMAÇ haline getirilirse, SAPLANTI ve SAPKINLIK ortaya çıkar.
kadına kadın gibi hissetmesini sağlayan ÖSTROJEN hormonunun DAHA FAZLA salgılanması iken, erkeğin erkek gibi hissetmesini sağlayan TESTESTERON hormonudur.
ve ne İLGİNÇTİR ki, bu hormonlar hem kadında, hem de erkektedir ve bu hormonlar BEYİNDEKİ hipofiz bezlerinden salgılanır. aynen insanda iyilik ve kötülüğün BERABER olabildiği gibi.
yani imtihan hayatın HER ANINDA ve HER OLGUSUNDA var.
yukarıdaki notu yazan arkadaşımız, kendisini FRENLEMİŞ. ne mutlu ona. biraz da, beyninde eşcinsel OLMADIĞINI düşünmesi ve kendisini o yönde geliştirmeye çalışması gerekiyor. örneğin, erkeklik organına sahip bir insan, düşünce sistemi ile, zaten DOĞAL olarak testesteron hormonunun daha fazla salgılandığı bir durumdadır. ancak, kız gibi düşünür, kızlar gibi hareket eder (özellikle çocukluktan itibaren) ise, zamanla östrojen hormonunun daha fazla salgılanmasına neden olabilir.
düşünce ve yaşayışın yanında, tıbbi bir tedavi süreci de olabilir. araştırmak gerekir.
üreme organlarındaki problem ise, başka bir konudur. bunun eşcinsellikle ilgisi yoktur. örneğin, kadın; kadın gibi düşünüp, kadın gibi yaşarken, cinsel organında problem olabilir, veya erkek açısından da aynı durum. bu da tedavi ve sabır gerektiren bir konudur. hastalıktır.
özetle;
1. beyinde olayı çözmek gerekir, fıtrata uygun bir şekilde yaşamak ve düşünmek gerekir.
2. katkı olarak, tıbbi destekleyici tedavilere gidilebilir.
bu durumun bir HASTALIK ve EKSİKLİK olarak ele alınması gerekir. aynen hırsızlık, zina, yalan söyleme gibi....
bu durumun bir HASTALIK ve EKSİKLİK olarak ele alınması gerekir. aynen
hırsızlık, zina, yalan söyleme gibi....
hayrullah beye katılıyorum. geçenlerde bir programda bir erkek çocuğunun sürekli bebeklerle oynadığını, kendisine sürekli kız arkadaş edindiğini, erkeklerden kaçtığı gibi şikayetlerini ileten anneye doktor kocasının evde vakit geçirip geçirmediğini sordu. adam tır şöförüymüş eve 4-5 ay gelmedği oluyormuş. çocukta kendine annesini ve çevresindeki kız arkaşalarını model alıyormuş. düzgün bir aile yapısının önemini bir kez daha anladım.
Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın “Ben
eşcinselliğin biyolojik bir bozukluk, bir hastalık olduğuna inanıyorum.
Tedavi edilmesi gereken bir şey bence” sözleri büyük tartışma yarattı.
Önce eşcinselliği siyasal bir kimlik olarak savunan dernekler başta
olmak üzere pek çok seküler kurum Kavaf aleyhine metinler
yayımladı,”hastalık değildir” minvalinde protesto yaptı. Ardından
Müslüman temsili olan STK’lar metinler yayınladı, “hastalıktır” diyerek
Kavaf’ın sözlerine destek verdi. Hatta bir internet sitesiyle
eşcinselliğin hastalık olduğunu tasdik eden bir imza kampanyası bile
başlatıldı (http://www.escinsellikhastaliktir.blogspo t.com).
Nüfusunun %99’unun Müslüman olduğu sıklıkla hatırlatılan ülkemizde
sanırım tarihsel olarak laiklikle travmatik bir ilişki kurduğumuzdan
olsa gerek genelde toplumsal meselelere dair pek fazla İslâmî söylem
üretilmiyor. Bu yazıda Müslüman bir sosyal bilimci olarak mevzubahis
tekil hadiseyi İslâm ve eşcinsellik meselesinin bir ‘semptomu’ olarak
ele alıp irdelemeye çalışacağım. Konu üzerine söyleyebileceğim çok daha
fazla sözüm olmasına rağmen yer darlığından dolayı sadece hem
Müslümanların hem de ‘seküler’lerin mevzuyla ilgili ürettiği söylemler
hakkındaki tenkitlerimi dile getirmekle yetineceğim.
Günâha hastalık demek
Müslümanlar Batı kaynaklı bilgi ve söylemlere ekseriyetle eleştirel bir
bakış açısıyla yaklaşırlar. Hatta daha ileri gidip Batılı/seküler
herhangi bir kavram üzerinden dünyayı anlamaya ve açıklamaya çalışan
Müslümanlara “liberal, kompleksli, yaranmaya çalışan” gibi kötü sıfatlar
yakıştırmakta beis görmeyen başka Müslümanlar bile vardır. Ancak Batılı
kavramsallaştırmalara dair bu eleştirel ve şüpheci tavırlarına rağmen
Müslümanların eşcinsellik meselesinde hemen “hastalıktır” sonucuna
atlayarak Batılı terminolojiyi sahiplenmelerini ilginç ve üzerine
düşünmeye değer buluyorum.
Öncelikle belirtmek gerekir ki seküler bilim dalları olan psikoloji ve
psikiyatrinin “norm” belirlediği vâki değildir. Onlar genelde sadece
norm olmayanın yani anormal/patolojik olanın ne olduğunu vazederler ve
tedavi etmeye çalışırlar. Mevzubahis bilgi üretimi ise hiçbir zaman
iktidar ilişkilerinden münezzeh değildir. Bu yüzden bir zamanlar iktidar
ilişkileri açısından sorun yaratabilecek potansiyelde görülen
eşcinsellik, hem tıp alanında eşcinsel doktorların gittikçe güç
kazanmasıyla hem de eşcinsel yaşam pratiklerini toplumsal hayata
katmanın kapitalist üretim biçimine ve iktidar ilişkilerine herhangi bir
tehdit unsuru oluşturmadığının anlaşılmasıyla anormal/patolojik olan
kategorisinden çıkarılabilmiştir. Dolayısıyla eşcinselliğin “hastalık”
olarak adlandırılması da bu kategoriden çıkarılması da iktidara sahip
olanın anormal/patolojik olanı belirlemekteki keyfiyetinden öteye
gitmez. O yüzden maruz kaldığımız muhtelif tanımlamaları veya
sınıflandırmaları kabul etmeden önce bu bilginin neşet ettiği
bilgiiktidar ilişkileri ağını da mutlaka sorgulamak gerekir.
İslâm’a göre eşcinselliğin “fıtrat-ı selîm”e yani güzel fıtrata aykırı
olduğu doğrudur. Ancak bir olgunun “hastalık” olduğunu iddia edebilmek
için fıtrata uymadığını söylemek kâfi değildir çünkü fıtrata uygun
olmayan her şey zaten hastalık değildir, günâhtır. Müslümanlar ne
zamandan beri fıtrata aykırı olan her davranışı “hastalık” olarak
nitelendiriyorlar? Günâh olan her şeye hastalık diyeceksek neden zina
yapanlara da “hasta” demiyoruz mesela? Peki içki içenler? Ya faiz
yiyenler? Kavimler sadece eşcinsellik yüzünden helâk olmadı ya, neden bu
günâhları da “hasta” kategorisine sokmayalım? Ama bir dakika, Batı’da
bir şekilde bunların hiçbiri “hastalık” olarak görülmedi diye mi böyle
yapıyoruz? Ya da bu günâhları sekülerleşen toplumla beraber biz de mi
normalize ediyoruz acaba? “Günâh” kavramının ağırlığı ve/veya açtığı
söylemsel meşruiyet alanı mı bize kâfî gelmiyor yoksa?
Eşcinsellik İslâm hukukuna göre günâhtır ve sapkınlıktır. Ancak hangi
‘norm’dan bir sapma olduğuna tutarlı bir cevap vermek istiyorsak
cevabımızı İslâm’ın içinden temellendirmek zorundayız. Zira ya
inandığımız dinin özgün diline sadık kalıp onun içinden konuşacağız ya
da seküler dünya için bir tür ‘günâh’ tanımı olan “hastalık” kavramının
üzerine bina edilen kaygan zemine tutunmaya çalışacağız. Bunların ikisi
arasında bir yol yok maalesef ve Müslümanlar için dinin dilinden
vazgeçmek gibi bir ‘lüksün’ olmadığı da sanırım çok açık.
Kaldı ki bir Müslümanın, insanların eşcinselliğe temayülü olmasını
içkiye, kumara ve özellikle de zinaya temayülü olmasından daha infialle
karşılamalarını da anlayabilmiş değilim. Zira on beş asırlık İslâm
hukuku (fıkıh) geleneğinde eşcinselliğin (literatürdeki adıyla “livata”
ya da “sihâk”) hükmü zinayla aynı görülmüştür (Türkiye Diyanet Vakfı
İslâm Ansiklopedisi, “Livâta”, cilt: 27, s. 198). Evli olmayan iki
insanın beraber olmasından farklı bir hükme tâbi kılınmamıştır. Yani
eşcinsellik zinanın bir veçhesi olarak ele alınmıştır. Bu anlamda nasıl
insanın içinde karşı cinsiyle zina yapmaya dair bir temayül varsa,
hemcinsiyle zina yapmaya dair de bir temayül vardır. Bu temayül olduğu
için İslâm hukukuna göre kadınların ve erkeklerin hemcinsleriyle
beraberken bile uyması zorunlu olan tesettür kuralları vardır.
Eğer İslâm bir hususta kural koyuyorsa, oradaki günâha meyletme
potansiyelinin kuvveden fiile geçmesini önlemek için koyuyordur. Ayetin
“zina yapmayın” değil, “zinaya yaklaşmayın” şeklinde hüküm bildirmesi de
bu yüzdendir. Zinaya giden tüm yolların bertaraf edilmesi içindir. Her
insanın içinde olabilecek fıtrata aykırı dürtüler eşcinsellik için de
geçerlidir ve Müslümanlar bu dürtülere yol açabilecek yolların söylemsel
ve fiili olarak kapalı olması için mücadele ederler. Ancak bu
mücadeleyi de yine İslâm’ın öngördüğü söylemsel düzenle çelişmeden
yapmaları gerekir. Bu minvalde eşcinsellik bir hastalık değil, günâhtır;
günâh olması onun toplumsallaşması ve meşrulaşması ile mücadele etmeye
yeter delildir. Kaldı ki eşcinselliğin “günâh” oluşunda ısrar etmek,
eşcinselliğinden şikâyeti olan insanların psikolog ve psikiyatristlerden
yardım almasına engel değildir, bu zaten isteyene açık olan bir kapı.
Bence Müslümanların bu noktada esas vurgulaması gereken eşcinselliğin
nefsî bir dürtü olduğu ve Müslümanların bununla mücadele etmesinin
yanında olduklarıdır. Ancak eşcinselliğe “hastalık” ibaresi gibi gayri
İslamî, küçültücü ve dışlayıcı bir kavramsallaştırmayla yaklaşmak inanan
ama günâhtan kaçmakta zaaf gösteren Müslümanları da uzaklaştırmaz mı?
Müslümanların “bizden uzak olsun” demek gibi bir seçenekleri var mı?
Mazlum eşcinsel olursa…
Müslümanların mevzuya dair yayınladıkları bildirilerde eşcinsellerin
uğradığı hak ihlallerinden hiç bahsedilmemesi hatta Özgür-Der’in
bildirisinde “eğer homoseksüellerle ilgili bir şiddet veya cinayet varsa
genelde bu şiddet veya cinayetin arkasında ya bir başka homoseksüelin
ya da bu homoseksüellerle ilgili bir başka sapkın karakterin olduğunu
görmüyor değiliz” denmesiyse ayrı bir vahamet. Bu tavırlar Müslümanların
ya bir insanın eşcinsel olması sebebiyle başına gelenleri
umursamadığını ya da eşcinsellere yapılan haksızlıklara “su testisi su
yolunda kırılır” mantığıyla yaklaştıklarını gösteriyor ki ikisi de
Müslüman ahlâkıyla bağdaştırılamayacak duruşlardır.
Eşcinseller polis şiddetinden öldürülmeye kadar pek çok zulme maruz
kalıyorlar. Örneğin fuhuş yapmamak için garsonluktan fal bakmaya kadar
pek çok iş dalında tutunmaya çalışan Esmeray travesti olduğu için sırf
görünümünden dolayı keyfî bir biçimde polisler tarafından dövülüp
hastanelik edilebiliyor. Ya da eşcinsel olduğu için sokak ortasında
öldürülen Ahmet Yıldız gibi insanlar var. Şimdi Veda Hutbesi’nde
Efendimiz’in kutsal olduğunu ilan ettiği “can, mal ve namus”
kavramlarını biz de kutsal kabul ediyorsak bu hadiseleri umursamamamız
ya da “hak etti” diye düşünmemiz İslâmî bir duruş olabilir mi? Bunun
iyiliği emretmek ve kötülüğü men etmek ile nasıl bir alakası var? Ne
zamandır polis dayağını ve cinayeti “kötülükten men etmek”
kategorisinden görür olduk? Eğer biz böyle görüyorsak, İslâm düşmanı
birilerinin de Müslümanları emniyette dövmesine (ki geçenlerde bu tür
bir hadise yaşandı) ya da katletmesine hangi ahlâkî gerekçeyle karşı
çıkacağız? Peki fıkha göre eşcinsellikle aynı hükme tâbi olan zina
günâhına girenlerin de öldürülmesine taraf mıyız? Böylesi bir yaklaşımla
adaleti ve merhameti korumaya kararlı olduğumuza önce kendimizi
inandırabilir miyiz acaba? “Kim olursa olsun mazlumdan yana” olmak bu
mudur?
Açıkçası onlarca İslâmî kuruluşun mevzubahis eşcinsellik olunca biraraya
gelmesi bana şu soruyu sordurdu: “Bir insanın haksız yere öldürülmesi,
tüm insanlığın öldürülmesi gibidir” diye buyuran Hz. Peygamber’in
ümmetinden olan bu kuruluşların üyeleri 2007’de katledilen Hrant Dink’in
ruhunun huzur, ailesinin adalet bulması için de biraraya gelebilecek
mi? Geç de olsa O’nun için de bir bildiri yayınlayıp tüm üyelerini 19
Ocak’larda Agos’un önünde buluşturabilecek mi? Cinayet, en az
eşcinsellik kadar ağır bir günâh değil mi yoksa?
Hülasa, hem kendi nefsimden hem de toplumdan neşet eden her tür kötülüğü
dert etmeye çalışan bir Müslüman olarak eşcinsellerin vatandaşlık hakkı
diye talep ettiği ve eşcinselliğin meşruiyet kazanmasına sebep olacak
her tür girişime karşıyım. Ancak yine tam da bu sebeple bir insanın sırf
eşcinsel olduğu için malına, canına ve namusuna halel gelmesine de
karşıyım. Buraya kadar olan argümanların hepsini İslâm içerisinden
temellendirdiğim için cevap vermek isteyenlerin beni “liberal,
kompleksli, vb.” olarak nitelendirmeden aynı benim yapmaya çalıştığım
gibi yine İslâm içerisinden cevap vermelerini bekliyorum. Allah her
şeyin doğrusunu bilendir…
“Müslümanlar gölge etmesin” ne
demektir?
‘Seküler’lerin, Müslümanların eşcinsellikle alakalı duruşlarına dair
yaklaşımlarına gelelim. Genelde iki tutum söz konusu. Ya eşcinsellik
aleyhine Müslümanların tüm yapıp ettiklerini “homofobi” kavramı altında
ele alıp dışlayıcı ve tahkir edici bir yaklaşım var, ya da Müslümanların
toplumsal değişim ve demokratikleşmedeki hayatî rollerine binaen “tamam
karşı olsunlar ama fazla da ses etmesinler” diye özetleyebileceğimiz
bir yaklaşım var.
Anlamaya yönelik herhangi bir çaba taşımayan, sadece muhalefet etmek
üzerinden kendini gerçekleştiren bir tutumu içerdiğinden ve açıkçası
Allah’ın emrine karşı gelmektense “homofobik” olarak adlandırılmayı
tercih ettiğimizden birinci yaklaşım üzerinde durmayacağım. İkinci
yaklaşımı bir analojiyle irdeleyelim. Malûmunuz sosyalistlerin iyi,
doğru ve güzel bildikleri genelde liberal politikalarla çelişir ve bu
yüzden liberalizmin yozlaştırdığını hissettikleri her alanda muhalefet
ederler. Toplumsal adaleti çok önemseyen bir Müslüman olarak bu minvalde
yapılan sol muhalefet beni genelde mutlu eden bir muhalefet biçimidir.
Peki, mevzuyu bir de Müslümanlar açısından düşünelim. Müslümanların da
iyi, doğru ve güzel saydıklarını, yozlaşma potansiyeli olarak gördükleri
hususlarda dillendirerek muhalefet etmeleri hakları değil midir?
Sosyalistlere “şu anda liberal hegemonya altında yaşıyoruz, sosyalistler
gölge etmesin başka ihsan istemez” demek ne kadar haksızsa,
Müslümanlara da “şu anda seküler hegemonya altında yaşıyoruz,
Müslümanlar gölge etmesin başka ihsan istemez” demek de o kadar
haksızdır.
Katıldığım bir panelde şöyle sorulmuştu: İslâm’ın toplum düzenine dair
getirdiği kuralları Müslümanlar destekledikleri sürece otoriter
laikliğin uygulanması şart değil midir? Ben de bu soruyu -bir kısmını
devrimcilerin/sosyalistlerin doldurduğu salona hitaben- bir soruyla
şöyle cevaplamıştım: Devrimci sosyalizmin toplum düzenine dair getirdiği
kuralları devrimciler destekledikleri sürece otoriter faşizmin
uygulanması şart değil midir? Bu nokta-ı nazardan bakacak olursak
görünen manzara şudur: Kemalistler Müslümanların hemen hiçbir mevzuda
İslâm’dan neşet eden bir söylemle ses çıkarmamalarını isterken; anti-
Kemalist olduğunu iddia eden ve sosyalizm, liberalizm, anarşizm,
feminizm, vb. seküler ideolojilere angaje olan insanlar da kendi
fikirleriyle uyuşmadığımız noktalarda pek ses çıkarmamızı istemiyorlar.
Örneğin milliyetçilik, ırkçılık, kapitalizm, devletçilik gibi
kendileriyle Müslümanların paralel düşünebileceği temel meselelerdeki
biraradalığımızdan çok hoşnutken eşcinsellik gibi farklı düşündüğümüz
mevzularda susmamız, “gölge etmememiz” isteniyor. O halde Kemalistlerin
ideal Müslüman tahayyülü ile ‘anti-Kemalist’ (“latent-Kemalist” de
diyebiliriz) seküler insanların ideal Müslüman tahayyülü arasında
mahiyet bakımından aslında pek bir fark yok. Olsa olsa sadece sınır
çizme açısından bir fark var diyebiliriz. O yüzden bence herkes önce ne
kadar “anti- Kemalist” olduğunu bir gözden geçirse fena olmayacak. Zira
Müslümanların pek susmaya niyeti yok, benden söylemesi…
Eşcinsellik meselesinde karma gruplarda en çok vurgulanan argümanlardan
birisi de şudur: Eşcinseller başörtüsüne özgürlüğü savunuyorlarken siz
neden onların özgürlüğünü savunmuyorsunuz? Açıkçası bu argüman kendi
içinde bir çelişki taşıyor. Başörtülü kadınlar örtülerini çıkarmayı
reddederek hem öğrenim hayatından hem de çalışma hayatından
dışlanıyorlar. Ancak tüm bunları göze alarak direniyorlar. Bunun tek
sebebiyse topluma/devlete itaat etmektense Allah’a itaat etmeyi
seçmeleri. Başörtülü kadınlara “eşcinsel haklarını savun” demekse
“Allah’a karşı gel” demekten farksız. Zira hem Kur’an’da hem de Sünnette
eşcinselliğin günâh oluşuna dair pek çok delil mevcut. Şimdi başörtülü
bir kadın, Allah’a itaat etmek için pek çok zulme göğüs gerecek ama
eşcinseller başörtüsü yasağına karşı olduğundan ötürü onların
özgürlüğünü savunup Allah’a isyan edecek. Sizce de bu talebin kendisinde
bir çelişki yok mu? Bu talebe ‘arz’ eden başörtülü kadın zaten
metaforik olarak başörtüsünü ‘çıkarmış’ olmuyor mu?
Son olarak benim “şantajcı demokratlık” diye adlandırmayı uygun gördüğüm
bir tavırdan söz etmek istiyorum. Toplumda demokrat kimliğiyle tanınan
bazı aydınlarımız, başörtüsü yasaklarıyla ilgili bir metne imza vermeden
ya da basın açıklamasına katılmadan evvel “siz eşcinsellerin haklarını
savunursanız imza veririm/ katılırım” diyebiliyorlar. Örneğin Alevilik
meselesinde “siz de başörtülü kadınların haklarını savunursanız”
önşartını koşmak aklına bile gelmeyen aydınlar, başörtülü kadınların
hakkını böylesi gayri ahlâkî bir biçimde pazarlığa tabi tutabiliyorlarsa
bırakın demokratlıklarını insanlıklarından şüphe etmek gerekir sanırım.
Birarada yaşamanın yolunu aramak
Kemalist hegemonyaya karşı Türkiye’de pek çok farklı grup bir araya
gelip karşı-hegemonya mücadelesi veriyor. Biraraya gelmeler çoğaldıkça
aramızdaki “uzlaştırılamaz farklılıklar”ı da keşfediyoruz. Bu anlamda
mevcut tartışmayı çok faydalı bulduğumu söylemem gerek. Ancak
uzlaşamadığımız her noktada bir diğerini suçlamak veya susturmak bana
fazlasıyla totaliter bir tutum gibi geliyor. Kaldı ki kendi doğrularını
başkasına dikte ederek “yok birbirimizden farkımız” anlayışını tesis
etmenin totaliter rejimlerin bir hülyâsı olduğunu söylememe bilmem gerek
var mı? O yüzden “var birbirimizden farkımız”ı vurgulamanın ve bu
farklılıklar dahilinde nasıl bir toplumsallık inşa edeceğimizi
tartışmanın daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Zira farklılıkları yok
etmeye/es geçmeye çalışarak bir yere varılmadığını sanırım en iyi bizim
bilmemiz gerekiyor.
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Yazılanlara biraz göz attım.Ancak ben,eşcinsellerin hasta olmaktan çok,özürlü olduklarını düşünüyorum.Nasıl ki,bazı insanlar doğuştan kör veya topal,yani özürlü doğuyorlarsa,eşcinsellerde öyle doğmaktadırlar.Ve bana göre,ya da benim Kur"andan yaptığım incelemelere göre, eşcinseller mahkeme-i-kübra"ya uğramadan,direkt cennete gideceklerdir inşallah.Çünkü onlar,bu dünya da insan olarak yaratılmış olmanın bedelini,en ağır şekilde zaten ödüyorlar.
Erkeklik organı olan bir erkeğin,toplum içinde kendini kadın gibi hissetmesinin,kadın gibi giyinip süslenmesinin,kadın gibi davranmasının,Kur"an"a göre,ne cezası vardır,ne de günahı.Bana göre bu tür kadınlara,normal kadınlara tanınan hakların hepsi tanınması lazımdır.
Gene bana göre,bu tür kadınlar,kadınlık duygularını illa da bastırmak zorunda değillerdir.
Bu kadınlar,diğer kadınlar gibi cinsel ihtiyaçlarını karşılamak hakkına da sahiptirler.Bu kadınlara,kadın gibi giyindikleri,kadın gibi davrandıkları için zani veya luti muamelesi yapılamaz.Bu kadınlar,4 kişinin görebileceği veya görmesi muhtemel bir ortamda cinsel ilişkiye girerlerse,kendilerine zani muamelesi yapılır.Yani normal kadın veya erkeklere zani muamelesi hangi hallerde yapılıyorsa,bunlara da o hallerde yapılır,yapılabilir.
Bilmem anlatabildim mi? Aksini iddia edenlerle,sonuna kadar tartışmaya hazırım.
ben aksini iddia ediyorum. çünkü eşcinselliğin bir de lezbiyen tarafı var.
bir önceki notumda belirttiğim gibi, bu da beyin ile ilgili...
sonuçta fıtrata ters bir davranış biçimi var.
benim hastalık veya özür olarak belirttiğim kısmı, üreme organlarının işlevini yitirmesi durumudur.
diğer türlü, nasılsa ben erkek gibi hissediyorum deyip, kadın-kadına olamayacağı gibi, nasılsa kadın gibi hissediyorum, deyip, erkek-erkeğe de olamaz...
kolu olmayan bir insan, protez kol gibi, İYİLEŞTİRME ve FITRATA yaklaşmak için çaba gösteriyorsa, fıtratına aykırı bir şekilde HİS sahibi olan insanların da, FITRATLARINA dönme çabası göstermeleri gerekir...
ism takma adlı kullanıcının belirttiği kısmı ise, sapkınlığın derecesini arttırır.
insanlar yalan söylemek zorunda da değil, ancak kendilerini yalan söylemek ZORUNDA hissettikleri anlar olabilir. dolayısı ile, NE OLURSA olsun YALAN söylememeye ÇALIŞMAK gibi bir gayret gerektirir bu durum da...
Ben,eşcinselliğin genetik bir olgu olduğunu söylemiştim.Yani fıtrata aykırı bir durum yok.Aksine fıtrata uygun bir durum var,diye düşünüyorum.Ancak ben,tam bir eşcinsellikten söz ediyorum.Cinsellikte aşiri gitme veya doykunluğa ulaşma sonucu meydana gelen sapmalardan söz etmiyorum.Bu tür sapmalar sonucu yapılan eşcinsel ilişkiler,nefsine uyup,adam öldüren,adam yaralayan veya hırsızlık yapan insanlar gibidirler.Ben,kendisini hiç bir zaman erkek olarak hissetmeyen erkeklerden veya kendisini hiç bir zaman kadın olarak hissetmeyen kadınlardan söz ediyorum.
Ben Lut kavmi gibi aşırılıkları sonucu sapan veya sapıklaşan insanlardan söz etmiyorum.Çünkü Allah veya Kur"an,gizli,açık her türlü aşırılığı(fahşa)yasaklamaktadır.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma