Canlılığın başlangıcı
Rabbiniz o Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmış, sonra da arş üzerinde egemenlik kurmuştur. Geceyi gündüze bürüyüp örter. O bunu, bu da onu aralıksız ve titiz bir biçimde kovalar durur. Güneş, Ay, yıldızlar O'nun emrine boyun eğmiş. Gözünüzü açın; yaratış da O'nundur, emir veriş de. Âlemlerin Rabbi olan Allah çok yücedir. (7 Araf 54)
Bundan yaklaşık olarak 16 milyar yıl önce, sonsuz yoğunluk ve sıfır hacim! yani hiçbir şey yokken büyük bir patlama olmuş (Big bang) bu patlamanın oluşmasıyla enerji/cnn madde/ins zaman ve dolaysıyla evren meydana gelmiş ve bu patlamanın etkisi ve hızıyla da genişlemektedir. Bu güne kadar gelen zaman bundan sonrada aynı hızla taktir edilen yere (kıyamete) akıp gidecektir.
Sonra buhar/duman halindeki göğe yöneldi de ona ve yerküreye şöyle seslendi: "İsteyerek veya istemeyerek gelin!" Onlar şöyle dediler: "İsteyerek geldik!" (41 Fussilet 11)
Allah'tan hak bir vaat olarak hepinizin dönüşü yalnız o’nadır. Yaratılışı başlatır, sonra yarattıklarını varlık alanına ardı ardına çıkarır ki, iman edip hayra ve barışa yönelik amelleri yerli yerince sergileyenleri ödüllendirsin. Küfre dalanlara gelince, onlar için, nankörlük edip gerçeği örtmeleri yüzünden, kaynar sudan bir içki ve acıklı bir azap öngörülmüştür. (10 Yunus 4)
Yaşadığımız dünya bir zamanlar büyük bir parçadan koparak, güneşin yörüngesine yerleşmiştir. O zamanlar (yaklaşık olarak 5 milyar yıl önce) bir ateş topu olduğu için, yaşam denen hiçbir şey yoktu, yani canlılık yoktu. Yüz binlerce yıl yandı yandıkça içerisindeki sular buhar oldu yağmur yüklü dev bulutlar oluştu. Yüz yılarca yağmurlar yağdı, şimşekler çaktı, yağmurlar ateş topu olan dünyayı söndürüyor ve yaşama hazırlıyordu, şimşekler/yıldırımlar yaşamı oluşturacak altyapıyı hazırlıyordu.
Bu hazırlık çok uzun bir zaman almıştır. Dünyanın yaşıyla canlılığın yaşını kıyaslarsak, canlılığın yaşı dünyaya oranla %10 a tekâmül eder, insanlığın yaşıyla canlı varlıkların başlama zamanını kıyaslarsak canlılığın başlangıcına oranla insanlığın yaşı %0,6 ya tekâmül eder, dünyanın yaşıyla insanlığın yaşını kıyaslarsak insanlığın yaşı dünyaya oranla %0,06 yani binde bir oranından düşüktür. Şöyle bir kıyas yaparlar evrenin yaşını bir güne sığdıracak olursak; yani örneğin evrenin 24 saattir var olduğunu düşünün, ozaman dünyanın yaşı 7 saat, canlılığın yaşı 40 dakika, insanlığın yaşı 24 saniyeye karşılık gelir.
Evrenin yaşıyla insanlığın yaşını kıyasladığımızda, insanlığa kayda değer bir zaman dilimi çıkmıyor. İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi? (76 İnsan 1) Kuran’da ilk canlanmayla ilgili iki ayette bir birini takip eden canlanma oluşumundan bahseder.
Biri 55 Rahman 15 “mâricin” diye bir sözcük geçer, anlamı: (yüksek voltajlı elektrik, karıştıran dev enerji)
Bir diğeri de 15 Hicr 27 “semum” diye geçer, anlamı: (içe işleyen derilere nüfuz eden hararet)
Şimdi bu iki ayetin ışığında canlılık nasıl başlamış onu irdeleyelim.
Cann yaratılıyor (canlılığı oluşturacak olan atomlar yaratılıyor)
Not: bu ayetlerdeki “canne” sözcüğünü cin diye çeviri yapanların çevirileri hatalıdır. Doğrusu canlılığı, yaşamı olmalıdır.
Ve hale kalcanne min “mâricin” min narin.
Cann da (canlılığı/yaşamı) dumansız (yüksek voltajlı elektrik, karıştıran dev enerji) ateşten yarattı. (55 Rahman 15)
Yukarıda ki ayette geçen “mâricin” sözcüğünün anlamı, yani dilimizdeki karşılığı, yüksek voltajlı elektrik, karıştıran dev enerji demektir. Bu kelimeyle ilgili E.H.Y tefsirinde yer alan anlamalardan biriside budur.
E H YAZIR Bir mâriç ateşten, birinci ibtidâiyye, ikinci beyaniyye olarak bir mâric ateşten demektir. Burada mâric iki mânâ ile tefsir edilmiştir. Bazıları asıl mânâsı, ızdırap anlamını ifade eden merec'den, halis ateş ya da dumansız sâfi alev demek olduğunu söylemişler, bazıları da merec'in asıl mânâsının ihtilât (karışma) olması itibariyle, mâric'in muhtelit (karışık) dumanlı bir ateş olduğunu ifade etmişlerdir….
Bundan başka mâric "merc"den müteaddi olarak haltedici yani karıştırıcı mânâsına da gelebilir ki bu da ateşin, yani hararetin eşya üzerindeki kimyevî bir özelliğini belirtmiş olur. E H YAZIR ilgili ayetin tefsiri.
Rahman suresi 15. Ayete ve bilimin ortaya koyduğu verilere baktığımızda, Ayette: yüksek dereceli parlak ateş (“mâricin”: yüksek voltajlı/enerji dumansız ateş)
Bilimde: yıldızlarda yüksek enerjiyle üretilen yaşam kaynağı atomlar, yıldırımların oluşturduğu bileşikler, yaşamı oluşturan alt yapı.
Süper nova diye adlandırılan yıldızlar, yüksek enerji sebebiyle canlılığı oluşturacak atomları meydana getirmiştir.
Yüksek enerjili yıldızlar genişlemesi durunca içe doğru büzüşürler, hararet artarak yüz milyon derecenin üstüne çıkar, böylece hidrojen yanmasının sonucu oluşan Helyum, yakıt olarak devreye girer, o zaman bir dizi nükleer reaksiyon, daha önce görülmeyen bazı bileşimlerin ortaya çıkmasını sağlar. Üç helyum atom çekirdeği birleşip karbon çekirdeğini, dört helyum birleşip oksijen çekirdeğini oluştururlar, böylece, milyonlarca yıl boyunca yıldızın merkezi karbon ve oksijen çekirdekleriyle dolar.
Yaşamın kaynağı olan atomlar oluşmuştur artık. Büzüşme devam ettikçe ısı daha da yükselir ve belli bir sınırdan sonra patlar, oradan kopan parçalar diğer yıldızlara ve gezegenlere gider. Gezegenimize bu yıldızlardan yaşamın kaynağı karbon ve oksijen gibi atomlar gelmiştir. Aslında doğada bulunan bütün atomlar yıldızlar tarafından üretilmektedir. Dünyamızdaki demir de bu nova yıldızlarından gelmiştir. Yada gezegenimiz bu yıldızlardan kopan parçadır.
Ayrıca yanardağların püskürtmesi ile su kabarcıkları dev bulutların oluşması ve yüz yıllarca yağmurlar yağması ve şiddetli yıldırım/şimşek (çok yüksek voltaj/enerji) dünyadaki yaşamı oluşturacak bileşenleri oluşturmuştur.
Şimdiye kadar gelinen süreç, aklımıza şu soruyu takıyor! Acaba Rahman 15. ayette “mâricin” ateşi bu nova yıldızlarının ve yıldırımların açığa çıkardığı yüksek voltajlı karıştırıcı dev enerji olmazmı!? Alman bilim adamının deneyini sizlerle paylaşmak istiyorum.
http://www.historicalsense.com/Archive/Fener7_2.htm
1952 yılında, genç kimyacı Stanley Miller, yaşam öncesi koşulları laboratuarda yaratma deneyi gerçekleştirdi. Bir cam balona ilkel dünya atmosferindeki gazları-metan, azot, hidrojen, su buharı- doldurdu, biraz da karbondioksit ekledi. Okyanusa benzetmek için balonu suyla doldurdu. Enerji vermek için ısıttı ve bir hafta boyunca, şimşek ve yıldırım etkisi elde etmek üzere, içinde kıvılcımlar çaktırdı. Deney sonunda balonun dibinde kırmızı-turuncu bir çökelek belirdi. Bu madde canlılığın ana bileşenleri olan amino-asitler içeriyordu. O güne kadar, kimse bunların bu kadar basit elementlerle yaratılabileceğini düşünmeye cesaret etmemişti. Cansız madde ile canlılık arasında ilk köprü kurulmuş oluyordu.
Canlılar dünyasının iki temel özelliği vardır. Kimyasal bileşimleri karbon, hidrojen, oksijen ve azottan yapılmıştır, ve enerji kaynakları güneştir.
Canlılık, uzun zaman zannedildiği gibi, okyanuslarda değil, büyük olasılıkla, kıyılarda, sığ gölcüklerde, lagunalarda doğdu. Sonra derin sulara okyanuslara gidişi, çoğunlukla zararlı mor ötesi ışınlardan korunmak içindir. Bu ortamlarda bulunan kuvars ve balçık, uzun molekül zincirlerinin tutulmasını ve birbirlerine bağlanmasını kolaylaştırdı. Son zamanlarda yapılan deneyler, bunu doğrulamıştır. Balçıkla birlikte olunca, kimyasal bileşimlerini oluşturan maddeler, kendiliğinden birleşip, küçük “nükleik asit” zincirleri, oluşturuyor. Bunlar ileride genetik bilgileri taşıyacak olan DNA ların basit birer modeli.
http://www.historicalsense.com/Archive/Fener7_2.htm
Söz konusu ayetin ortaya koyduğu “mâricin” ateşi ile bilimsel verilerin ortaya koyduğu yüksek enerji sonucu oluşan yaşam kaynağı atomlar ve şimşeklerin ve yıldırımların canlılığı oluşturacak bileşenleri oluşturması aynı şey neden olmasın!
55/15“mâricin” = yıldızlarda oluşan yaşam kaynağı atomlar = yıldırımların oluşmasıyla ortaya çıkan kimyasal bileşenler = yaşamı oluşturan parlak ateş.
O zaman şöyle söylesek ne sakıncası olur?
“Mâricin”: süper nova yıldızlarının merkezinde oluşan yaşamın kaynağı atomlar ile şimşeklerin ve yıldırımların oluşturduğu canlılığı oluşturacak bileşenlerdir.
Bu canlılığı hayata getirecek aşamanın bir ayağıydı. Diğer ayağını da “semum” ateşi oluşturuyor. Şimdi bu sözcüğün ne anlama geldiğini irdeleyelim.
Vel canne halaknahü min kablü min naris “semum”
Cann da (canlılığı/yaşamı) önceden, “semum” (içe işleyen, gözeneklerden geçen, derilere nüfuz eden) ateşten yarattık. (15 Hicr 27)
Her türlü canlının yaşamını devam ettire bilmesi için “semum” (enerjiye) ateşine ihtiyacı vardır.
Bu ateş, bildiğimiz alev, kor veya nar değil, içe işleyen derilere nüfuz eden hararet ısı/sıcaklık ateşidir.
Bu Allah’ın evrende yaratılış sürecine koyduğu kanunudur. Yani yaşayan varlıkları, maddenin yanı sıra, belli bir hararet/ısı/ateş ten yaratılıyor ve yine o ateşten (güneşten) enerji alıyor.
Erkek canlılarda yumurtalıkların belli bir ısıyı koruya bilmesi için hassas yapıda olmasına ve şekil almasına, dişi canlılarda yumurtalıkların belli bir ısıyı yakalamadan döllenme oluşmamasına şahit olmaktayız.
Bakteriler, mikro organizmalar belli nemli sıcak ortamlarda hayat buluyor. Memeli canlılarda yumurta döllenmesi için belli bir ısıyı yakalamadan, yumurtlayan canlılarda kuluçka belli bir sıcaklığı oluşturmadan ve bitkilerde de güneş enerjisini elde etmeden üreme ve çoğalma başlangıcı gerçekleşmiyor.
Foto sentez yapan bitkiler, güneşten gelen enerjiyi depolarlar, bu enerji otobur olan canlılara geçer, bu canlılardan da etobur olanlarına geçer. Hem etobur hem de otobur olan canlılarda, bitki yediklerinde direk bitkilerden, et yediklerinde de, dolaylı olarak otoburların bitkiden aldığı güneş enerjisini alırlar. Vücudumuzdaki hücrelerde aldığı enerjiyle canlanır çoğalırlar ve hayatını devam ettirirler.
Şimdi şöyle bir tespitte bulunsak! Bütün canlı varlıkların, yaratılma ve yaşatılma sürecini, başlangıçtaki atomlarını “mâricin” ateşi, üremesi ve yaşamlarının devamı için ise, “semum” ateşi oluşturmaktadır, sizce de yerinde bir tespit değilmi?
Şimdi şöyle desek nasıl olur:
55/15 “Mâricin” canlılığın başlangıcını oluşturuyor.
15/27 “Semum” canlılığın devamını sağlıyor.
“Mâricin”: Yüksek voltajlı elektrik, karıştıran dev enerji. (55/15)
“Semum”: İçe işleyen, gözeneklerden geçen, derilere nüfuz eden ateş. (15/27)