Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 18 haziran 2008 Yer: Zambia Gönderilenler: 46
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
mukavemet Yazdı:
Laik bir devletin insanlara şehit veya gazi payeleri vermek gibi bir hakkı veya imkânı var mıdır? Dinle, ahiretle hiçbir ilişkisi olmadığını dosta düşmana karşı ballandıra ballandıra ilan eden bir siyasi merci, şehitlik ve gazilik gibi her ikisi de tamamen dinsel anlam dünyasından sadır olan, bütün boyutlarıyla dini içerikli olan makamları istese de insanlara bahşedebilir mi?
Demogoji ve sofistike düşünce(başlangıçta mantıklı görünen saçmalıklar) sanatının en sinsi kullanımını malesef severek okuduğum bu sitede gördüm.Arkadaşım devlet nedir insan nedir? Devletin nasıl bir dini olabilir? Ahirette Türkiye Cumhuriyeti cennete girecektir desen yada Türkiye Cumhuriyeti cehendemliktir desem sanırım aklı başında herkez gülmekten yerlere yatar.Devlet bir Allah adına söz söyleme mercii yada dini bir merkez değildir.Devlet insanların eşit , özgür ,adaletli ve güven içerisinde yaşamak için oluşturduğu bir kurumdur.Kurumun müslümanı yahudisimi olur?Vatandaşlar ister yahudi ister hıristiyan ister müslüman yada ataist olur ama devlet bu kişiler arasında adil ve eşit olmak zorundadır.Aksi taktirde bozgunculuk yapmış olur.İşte hayati ve evrensel olduğunu düşündüğüm bu zaruretin uygulamadaki adı laikliktir.Laik devlet vatandaşlarını din kurallarıyla yönetmez.Hertürlü dinden vatandaşın dinini özgürce yaşamasını güvence altına alır ,ancak hiçbir kimseyi bir grubun dini görüşlerince yönetmeye kalkmaz.Bunun aksinin adı küstahlık olur, bunu yapmayan devlete "Allah adına söz söyleme yetkisini sana kim verdi" diye sorarlar.Allahın yetkilerini kullanmaya kalkan hertürlü kişi ve kurumlarla mücadele bir müslümanın en baştaki görevlerindendir.Devlet şehit yada gazi ünvanını veremez.Daha doğrusu hiçbir fani bunu veremez.Bu makamlara Rabbimin izniyle çıkılır.Kimin şehit kimin gazi sıfatına layık görüleceğini yalnız Rabbimiz bilir.Aynı orduda aynı tarafta savaşıp ölen iki kişiden biri şehit diğeri fasık olarak can verebilir.Kim bilir belki birisi "Rabbim yeryüzünde bozgunculuğu önlememizi emretmiş, şimdide bize savaş farz oldu" der ve şehit düşer ,diğeri mecburiyetten ,kaçamadığından yada sapkın bir amaç için ölüp meçhule karışır..Önemli olan bu husus değildir.Bence şu an burada asıl önemli olan SİZ KİM OLUYORSUNUZDA BİR İNSANIN ÖLÜRKEN YANINDA OLMADIĞINIZ,NELER DÜŞÜNDÜĞÜNÜ NASIL YAŞADIĞINI ,NE İÇİN SAVAŞTIĞINI BİLMEDİĞİNİZ ANCAK SİZLER İÇİN CANINI VERMİŞ OLMASI MUHTEMEL BİRİSİ HAKKINDA "ŞEHİTMİDİR DEĞİLMİDİR" DİYE KONUŞABİLİYORSUNUZ?Oturduğunuz yerden küstahça insanların ahiretini sorgulamak kolay iştir.Hiç düşündünüzmü sizlerin canı için canını vermiş bir mehmetçik ,yada haddini bilmez saygısızların tabiri ile memo ahirette karşınıza dikilip "sanamı kaldı benim ahiretim,ben canımı ortaya koyup savaşırken sen klavye başında Rabb"likmi taslıyordun - kendi ahiretini kurtardında benimkimi kaldı" derse ne dersiniz? Bu kişilere ister şehitdensin ister öldü densin saygı duymak zorundasınız.İnsanlık bunu emreder.Çünkü onların kanının ekmeğini miğdenize dolduruyorsunuz... Vefa duygunuz öldümü sizin.Yada yürekleriniz taşmı kesti?
Devletin kendi bekası için ölen görevlilerine şehit yada gazi demesi kadar doğal ne vardır.Devlet kendi milleti ve vatandaşları için ölen görevlilerine daha fazla nasıl saygı gösterebilir.Devlet vatandaşlarını bir zümrenin dini görüşleri ile yönetmiyor diye vatandaşlarını dinsiz olarakmı görmeli?Yada devleti yönetenler dinsizmi olmalı.Siz ne kadar akıl dışı hüküm veriyorsunuz..
Bunlar ilginç ve her gün karşılaşmakta olduğumuz derin bir çelişkiye ışık tutacak, ama genellikle kimsenin dilendirmeye yanaşmadığı sorular.
Laf (boş söz)...
Taraf Gazetesi'nden Rasim Ozan Kütahyalı bir süredir bu soruları soruyor. Güneydoğu'da yitirdiğimiz askerlerimizin ülkenin her tarafına birer ateş koru gibi düşen acılarıyla yurt sathına yayılan cenaze törenleri vesilesiyle laik bir devletin cömertçe kullandığı şehit söylemleri üzerine yazıyor.
Taraf gazetesi kimlerin elindedir.Finansörlüğünü kimler yapmaktadır? Yazarları avrupa yada küresel sömürücü yahudi öbeklerine ait fonlarından ne kadar beslenmiştir? Yurt dışında kimlerle yakın bağlantıları vardır ah bir araştırsanız...
Anadolu insanının şahadet ve genel olarak ölüm olgusu karşısındaki mümin ve mütevekkil tavrının Türkiye'de kirli savaşı sürdürmek isteyenler açısından bulunmaz bir sermaye oluşturduğundan bahsediyor Kütahyalı. Ona göre "Derin Anadolu'nun bu iman ve tevekkülü Türk devlet zihniyeti tarafından çok açık biçimde istismar ediliyor... Bu ailelerin imanlarından kaynaklanan ölüm karşısında mütevekkil ve metin duruşları, onların manevi dünyasına tamamen yabancı olan modernist bir zihniyet uğruna, dünyevileşmiş kirli ilişkiler adına sürekli istismar ediliyor..."
Hainlik bir insanın damarlarına işlediği zaman yapamayacağı şey ,atamayacağı iftira yok.Türk devlet zihniyetiymiş, Atatürk öldü öleli bu devlet her hükümette zihniyet değiştirdi siz neden bahsediyorsunuz?Bu yazıyı yazan entel dantel liboş arkadaşda bunu gayet iyi biliyordur eminim ama ne yapsın.Dürüst olursa iftirayı konduramaz.İnsanların aKLINda sabit ,durağan ve taş kesmiş bir devlet anlayışı oluşturamaz.
Bu arada şu an Türk Devleti silahlı olarak sadece malum çapulcu -it kopuk sürüsü ile uğraşıyor.Yazara sormak lazım kirli savaş diye " ab fonlarından ,Alman istihbaratından yada CIA MOSSAD gibi kan emicilerin para ve silahıyla dağa çıkıp kendi insanlarını öldüren -kural insanlık nedir bilmeyen.Üç kuruşa dağa çıkacak cehalet ve onursuzlukta kişilerin oluşturduğu" örgütlere karşı verilen savaşmıdır? Yoksa yazarın tek derdi avrupalı dostlarına şirin gözüküp kasasını doldurmakmıdır?Almanyaya gidin ve orada 4-5 yılınızı geçirin daha iyi anlayacaksınız.
Doğrusu PKK ile veya terörle mücadele adı altında yürütülen savaşın dinle hiçbir ilgisi yoktur. Savaşın haklı olup olmaması ayrı bir konudur, son derece makul çerçevede, tamamen laik temelde, bir ülkenin sınırlarını korumak üzere yürüttüğü bir savaş da olabilir. Gerçi bugünlerde Ergenekon soruşturmaları dolayısıyla bu savaşın başka kirli boyutlarına da vakıf oluyoruz. Vakıf olduğumuz hiçbir yanıyla bu savaşta dinin bir dahli yok. Buna rağmen savaşın yoğunlukla bir din diline müracaat edilerek yürütülmesi açıkça bir din istismarından başka bir şey değildir.
Heygidi dangalak hain.Devlet her dinden insanına sahip çıkar.Bu nedenle bir grubun dini söylemlerini alıp kullanmaz.Konu şehitlik ve gazilik olunca hainler ve kansızlar dışında bu her dinde ve inanışta ortak bir kavramdır..Tüm inançlar şehitlik kavramını baş tacı eder ve bu sıfat hiç bir insanı zedelemediği gibi aksine onure eder.Hainliği olmayan bir ataiste bile çıkıp desenizki "bir kişi var, inandığı değerler uğruna savaşmış, vatandaşları için canını vermiş buna ne dersin" .Emin olun onure edici bir sıfat bulup bu kişiyi gönlünde takdir edecektir.Fakat hainler varlığını sürdürebilmek için gerçeğin üstünü örtmek zorundadır.
Sorun, neredeyse Allah'la kavgalı bir laiklik anlayışı benimsemiş olanların, özü itibariyle Allah'a ait olan bir makamı nasıl bir yetkiyle dağıtabildikleridir.
Kişinin müslümanlığını yada müminliğini kim neye göre dile getiriyor.Bu kavramlarda sadece Allahın bilebileceği kavramlar.Fakat uygulamada kişiye iltifat abes değildir,hoş karşılanır ancak hakaret yerilir ve sorgulanır.Bir kişinin Allah katındaki yeri ve değerini tabiki Allahtan başka bilen olmaz.Bunu herkez bilir.Devlette insanlarda kendisi için değil canını fedakarlık eden birisini bile onure etmek ister...Nasıl devletin şu kişi şehittir deme yetkisi yoksa kimseninde şu kişi şehit değildir deme yetkisi yoktur.Devlet şehit diyerek benim için, vatandaşları için canını verdi demek ister.Peki ya kişilerin şehitliğini yada devletin vatandaşlarını onure etme çabasını sorgulayanlar ne için bunu yapar?Yada açıkça söyleyin kaç YTL için bu alçaklığı yapar.
Laiklik anlayışı Allahla kesinlikle kavgalı değildir.Aksine Rabbimizin bizden istediği bir mantık ve tutumdur.Yazar iftirada sınırları zorluyor.Bazı Laiklik taraftarlarının sert tutumlarını ise bizim köyden bir çobana bile sorsanız "sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer" der.Bu millet Allah adına dni sömürenlerden yüz yıllarca çektide çekti.Halen dahada çekiyor. Tepkisi sizce anormal yada anlaşılmazmı?
Tabii ki İslami kavramları bu şekilde istismar eden söylemin hedefi büyük ölçüde Anadolu halkıdır. Seküler değerleri benimsemiş büyük kentli ailelerde dine dayalı ölüm veya ölüme teselli veren dinsel söylem işlevselliğini yitirmeye yüz tutmuştur. Genellikle kentli ailelerde çocuk sayısının azlığı ve alabildiğine seküler değerlerin benimsenmiş olması, devletin sürdürdüğü bir savaşın anlamını daha fazla sorgulamaya yol açmakta, laik devletin bahşettiği şahadet makamı bir teselli oluşturamamaktadır.
Şaçmalık ve iftira.Sanırım yazar pariste yada londrada MI5 den dostlarıyla birlikte kaleme almış.Türkiyedeki şehirlerden haberi yok.
Devletin artık vatandaşın şahadet inancına güvenip savaş ve kahramanlık söylemleri üretmekten vazgeçip, vatandaşını yaşatmayı önceleyen bir anlayış benimsemesi şart, çünkü vatandaşın da artık laiklik ve şehitliği birbiriyle uzlaştıran saflığı kaybolmaktadır.
Yazara sormak lazım Laik, sosyal Hukuk devletinde yaşayan vatandaşları için ölen kimsenin şehitliğine inanmakmı saflıkmıdır yoksa sizin MOSSADDAN yada Türkiyedeki Şehitlik kavramı üzerine klasörlerce rapor hazırlayan CIA"deki dostlarınızmı böyle düşünülmesini istiyor.Yoksa bu gibi yazılarla milletin tepkisimi ölçülüyor.Yada bazı şeylere alışmamız okyanus ötesindeki dostlarınızın işinemi geliyor.Sanırım yazara nivyorktan bir ev vermişlerdir.Yok vermedilerde sırf şirin gözükmek için bu kadar düştüyse onurundan çok ucuza vaz geçmiş.
"Allah yoluda (Allahın hükümlerinin icrası içinve bekası için mücadelede katledilen islam şehidi diğeride malum" Hatırlatıcı.
"şehid, şuheda, şehedet" kelimelerinin, Kuran'da bu anlamda kullanıldığını göremiyoruz. Kuran, uğruna öldürülene şehid, şüheda demiyor. haktansapmaz
Biraz araştırdım ama ikna edici bilgiye ulaşamadım. Örneğin Âl'i-İmrân 140'taki şuheda bu anlamda mı değil mi?
Siz yara aldıysanız onlar da bir o kadar yara aldılar. İnsanların arasında günleri böyle dönüşümlü yaparız ki Allah iman edenleri belirleyip sizden şehidler edinsin.
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 201
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selam
Kuran'da kullanılan arapça şehid(tekil=tanık)ve şuheda/şuhud(çoğul=tanıklar)kelimeleri türkçe dilinde kullanılan şehit ve şuheda kelimesinin karşılığı değildir.Türkçede kullanılan aynı Ş H D kökünden türetilen ismifail olan şahid=tanık kelimesiyle aynı manada kullanılır.Aliimran 140 ta aynı.
Türkçede kullanılan Şehid kelimesini "Allah yolunun içinde, iman ettiği vahiy değerlerinin gereğini malıyla canıyla yerine getirenler/tanıklığını yapanlar (şuheda) ,bu arada katledildiklerinde "ölü demeyin" emri gereğince onları ifade etmek için kullanılan yerinde bir tabirdir.hakikattede öyledir.Kanaatimce bunu daha güzel ve daha doğru ifade edecek bir tabirde yok.
Not:saldırganca ve hakaret içerekli bir söylem doğru olsabile fayda değil zarar verir ve birde bizimle aynı düşüncede olmayanları biryere yamayarak itham etmek basitçilik olsa gerek
__________________ ALLAH'IN EVRENSEL HAK DİNİ = Aklı doğru modda kullanarak yaratıcının bizde yarattığı yaratma yetisini işleterek yapımızdakileri sistematize edip ,kendimizle ve doğayla uyumlu bir yaşam sürmektir
Katılma Tarihi: 16 mart 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 171
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Yazılanları baştan sona okudum. Bu konuya ilişkin okuduğum bir yazıyı buraya alıntılamak istiyorum. Biraz uzun bir yazı umarım okurken sıkılmazsınız.
"...Çoğu kez milliyetçilik; ırkçılıkla, faşistlikle, ulusalcılıkla karıştırılmaktadır. Kimileri milliyetçiliği kavmiyetçilik, ırkçılık olarak anlarken, kimileri faşistlik olarak algılamaktadır.
Yeryüzünde milliyetçiliğin Fransız ihtilaliyle ortaya çıktığı sanan, ezberci beyinler bahsedilen ihtilalden asırlar evvel milliyetçi duygularla taşa vurulan Orhun abidelerindeki yazıdan ya habersizdirler yahut hakikati görmek istememektedirler. Orhun abidesinde geçen “Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye, kendimi o Tanrı kağan oturttu tabiî. Varlıklı, zengin millet üzerine oturmadım. İşte aşsız, dışta elbisesiz; düşkün, perişan milletin üzerine oturdum. Küçük kardeşim Kül Tigin ile konuştuk. Babamızın, amcamızın kazanmış olduğu milletin adı sanı yok olmasın diye, Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım.” ifadesi milliyetçilik değil de, nedir?
İslamiyet akrabalık bağlarının geliştirilmesine, kuvvetlendirilmesine çok önem vermektedir. Fakat akrabalık bağının da sınırlarını çizmiştir. İslamiyet’e açıkça düşmanlık besleyen kişiler ile akrabalık bağı ortadan kalkmaktadır. Türk Milliyetçileri de İslam’ın koyduğu bu kurallara aynen uymaktadırlar. Türk milliyetçileri, akrabalık bağının en büyük organizasyonu olan milletinin her ferdini sevmekte, onunla bağları kuvvetlendirmeye çalışmaktadır. Türk Milliyetçileri, üstünlüğün yalnızca takvada olduğuna inanmaktadır ve siyahın beyaza, beyazın siyaha üstünlüğünün olmadığının şuurundadır.
Kimileri İslam kardeşliğinden bahsederek, zehirli fikirlerini güzel bir sloganla gizlemek niyetindedirler. Elbette bütün Müslümanlar kardeştirler ve Türk Milliyetçileri de bunun şuurundadır. Fakat kişinin kendi milletinin milli değerlerini savunması bu kardeşliğe engel değildir. Zira vatan sevgisinin imandan olduğu hadisi şerifi ile ortadadır. Fakat İslam kardeşliğinden bahseden bu zevatlar ne hikmetse, bu kardeşliğe Orta Asya’daki Türkleri dâhil etmemektedir!
35 milyonluk Doğu Türkistan, kızıl Çin emperyalizmi altında inim inim inlerken ne hikmetse bu kardeşlik pek hatırlanmaz. Bu kardeşlik Yunanistan’da, Bulgaristan’da bulunan soydaşlarımıza sindirme politikaları uygulanırken pek umursanmaz. Yine Ermenilerin, Azerbaycan toprağı olan Karabağ’ı işgal etmesine, 1 milyondan fazla insanın evsiz, yurtsuz kalmasına dikkat çekilmez. İslam milletleri elbette kardeştir ve bu kardeşlik bağı kuvvetlendirilerek sürdürülmelidir. Filistin de bizim kanayan yaramızdır, esir Doğu Türkistan da! Fakat ne gariptir ki, aynı soydan, aynı dilden, aynı dinden olan milyonlarca Müslüman Türk kardeşimizi düşünmenin neresi ırkçılıktır, neresi kafatasçılıktır?
Türk Milliyetçiliğine düşman olanların etnik kökenini araştırınız, Türk olmadıklarını göreceksiniz. Türk Milliyetçiliğine karşı hasımane davranış sergileyenlerinin etnik kökenlerinin Türk olmayışı basit bir tevafuk olamasa gerek. Hâlbuki Türk Milletinin bir mensubu olmak için etnik olarak Türk olmaya gerek yoktur. V e hiç kimse onları etnik kökeninin farklı oluşundan dolayı dışlamamıştır.
Fakat ne hikmetse bunlar, belki aşağılık duygusundan yahut kuru bir kavmiyetçilik davasından olsa gerek azınlık ırkçılığının bir numaralı savunucularıdır. Türk milliyetçilerine akla gelmedik iftiralar atmalarındaki maksatları, sığındıkları dindarlık perdesi altında gizlemeye çalıştıkları azınlık ırkçılığı anlayışlarıdır.
Araştırmalarımızın neticesinde: Türk Milliyetçiliği davası, ayet ve hadislere göre, bazılarının iddialarının aksine İslamiyet’e aykırı değildir. Bilakis İslam Türk milliyetçiliğinde olduğu gibi birleştirici, kaynaştırıcı ve antropolojik ırkçılık anlayışına sahip olmayan milli bir anlayışı desteklemektedir. Kendi çıkarlarına göre ayet ve hadislerin bir kısmını insanlara anlatarak, diğerlerini kasten söylemeyen sözde dindarlar iyi bilmelidirler ki, Türk Milliyetçiliği davası İslamiyet’e uygundur."
Katılma Tarihi: 16 mart 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 171
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
MİLLİYETÇİLİK VE İSLAM
İslam’da milliyetçiliğin olup olmadığı ve İslam’ın milliyetçiliğe nasıl baktığı uzun süren bir tartışma konusudur. Bu tartışmada bizi üzen şey, İslam’ı ideoloji haline getirerek, ayetlere ve hadislere keyiflerince manalar vermek yerine, İslami düşüncenin tahrif edilmeye çalışılmasıdır. Ezberledikleri üç-beş ayet ve hadis ile sloganik cümleler kurarak kolayca hüküm verenler, meseleye bütün kaynakları tam ve doğru bir şekilde ele alıp inceleyerek hareket etmeleri en güzel davranış olacaktır. Sözde dindar bu kişiler bilerek yahut bilmeyerek emperyalizmin ekmeğine yağ sürmekte, İslam memleketlerini büyük bir tehlikeye atmaktadırlar.
Yüce dinimiz İslam, milleti inkâr etmek bir yana, bunun sosyal bir gerçek olduğunu ısrarla belirtmektedir. Fakat gözden kaçırılmaması gereken ve üzerinde önemli bir konu da şudur: İslam’da millet kavramı bizim bugün anladığımız mana ne milleti, ne da ırkı kastetmektedir. İslam’a millet “din” manasında ya da “ümmet” manasında kullanılmıştır. Hz. Muhammed’in (s.a.v) “Küfür tek bir millettir” hadisinde olduğu gibi burada tek bir inançtır, ümmettir, dini bir topluluktur manasındadır. Fakat günümüzde millet diğer topluluklardan ayrı dili, kültürü, tarihi vs olan insanlar topluluğudur. Mesela Türk milleti, Arap milleti, Alman milleti… Bizim için bugün aslolan ve üzerinde tartışma konusu olan millet kavramı ikincisidir. Yine kelime ve kavram üzerinden yola çıkarak şu misali verirsek millet kavramının neden bir değişikliliği uğradığını daha rahat anlayabiliriz. Arapça’da şems güneş demektir. Ve Araplar’ın güneşten korunmak için kullandıkları küçük araca da şemsiye yani güneşlik adını vermişlerdir. Fakat Türkiye’de yağmurdan korunmak için kullanılan eşyaya da şemsiye denir. Yani kelime aynı kalmıştır fakat coğrafya değişikliliğiyle birlikte şemsiye kelimesinin manası değişmiştir. Millet kelimesi de bugün bütün dünyada bugünkü kullanıldığı şekliyle kullanılmaktadır. Fakat biz millet kelimesini bütün dünyanın anladığı ve üzerinde tartışılan şekliyle ele alacağız. Bu noktada bir yanlışında altını çizmekte fayda vardır. Bazı ayet ve hadislerde geçen kavim veya soy kelimesi bazı art niyetli ve istismarcı kimselerce hemen millet, milliyetçilik olarak çevrilmekte ve böylece insanları yanlış yönlendirmeye çalışılmaktadır.
Katılma Tarihi: 16 mart 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 171
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
MÜSPET VE MENFİ MİLLİYETÇİLİK
Milliyetçilik, müspet ve menfi olmak üzere iki türlüdür. Bu ayrımları bilmediğimiz zaman yanlış düşüncelere ve kanaatlere sahip oluruz ki, bu da bizi birçok zafiyete götürür. Zira menfi ve müspet milliyetçilik sahipleri milliyetçi çatısı altında değerlendirildiği için, bu iki anlayışta aynıymış gibi değerlendirilmektedir. Şimdi kısaca müspet ve menfi milliyetçilik nedir, bunu inceleyelim.
Müspet (iyi) Milliyetçilik: Din, dil, tarih, kültür, an’ane vs gibi milleti oluşturan değerlerin korunması, geliştirilmesi için çabalayan, antropolojik ırkçılığı benimsemeyen, başka milletleri hor ve hakir görmeyen bir milliyetçilik anlayışıdır. Ör: Türk Milliyetçiliği buna bir örnektir.
Menfi (kötü) Milliyetçilik: Üstün ırk anlayışının yer aldığı, başka milletlere emperyalist bakışı olan milliyetçilik anlayışıdır. Bu milliyetçilik anlayışında ırk, dinden önce gelir. Ör: Adolf Hitler’in milliyetçilik anlayışı. Hitler Ari ırkının üstünlüğünü savunuyordu. Yine aynı şekilde amatör biyolog Charles Darwin’de Avrupa milletlerinin üstün ırka mensup olduğuna inanıyordu.
İSLAM, MİLLETİ REDDEDER Mİ?
İslam, milletlerin varlığını nasıl değerlendirmektedir? Bu konuyu incelemeye çalışalım. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de bugünkü anlaşılan manasıyla milletten, Rum Sûresinin 22. ayetinde şöyle bahsedilmektedir: “Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır.”
Hucurat Suresinin 13’ncü ayetinde ise şöyle buyrulmaktadır: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, herşeyden haberdar olandır.”
Konuyla ilgi olarak başka bir ayette yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “O, sudan bir insan yaratıp ondan soy-sop ve hısımlık meydana getirendir. Rabbin her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Furkân Sûresinin 54)
Ayet-i kerimelerden de anlaşılacağı üzere Kur’an, milletlerin varlığını rabbimizin kudretinin delillerinden birisi olarak zikredilmektedir. O halde milletlerin yok olmasının engellenerek, varlığının devam ettirilmesi gerekmektedir. Milliyeti inkâr ederek, insanları soysuzlaştırıp tek bir millete mensup kılmaya çalışmak, yukarıdaki ayetlerden de anlaşılacağı üzere dinimize uygun olmadığı gibi ilme, sosyolojiye ve mantığa da aykırıdır.
İSLAM’IN REDDETİĞİ “IRKÇILIK”
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi milliyetçilik ile ırkçılık, kavmiyetçilik, ulusalcılık, faşistlik karıştırılmaktadır. Önce isterseniz milliyetçilik ile karıştırılan kavramların ne manaya geldiğinin, sözlük manasının ne olduğunu açıklayalım. Ulusalcılık: Dini inanç ve kültür değerlerinden soyutlanarak ülke bütünlüğünün savunulması. Günümüz Türkiye’sinde Milliyetçiliğin en büyük düşmanıdır. Geçmişte başka fikirleri savunan insanların, hiçbir kıstasa tabi olmadan kuru bir yurt sevgisidir. Faşistlik: Kendi fikirlerinden başka hiçbir fikre yaşam hakkı tanımayan, baskıcı, otoriterlik. Faşizm, demokratik olmayan rejimlerde görülür. Ünlü faşistler: Adolf Hitler, Mussolini, Saddam Hüseyin, Lenin, Stalin vs. Faşistlik komünizmin olduğu yerde kendin tam olarak gösterir. Örneğin Sovyet Rusya’da kitle iletişim araçları komünist partisinin emrindedir ve komünizmin dışında herhangi bir fikre hizmet eden yayın organı kurmak, yönetmek yasaktır. Ve Sovyet Rusya’da yalnızca Pravda gazetesi vardı ve İşçi partisinin sözcülüğünü yapmakla mükellefti.
DİNİMİZDE IRKÇILIK YASAKTIR!
Yüce dinimiz İslamiyet ırkçılığı kesin ve açık bir şekilde yasaklamıştır. Bu konu da Kur’an-ı Kerim’de ayetler bulunmakla birlikte, Hz. Peygamberimizin hadis-i şerifleri de mevcuttur. Hucurat Suresi 13 ayetinde şöyle buyrulmaktadır: “Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O'ndan en çok korkanınızdır.” Yine aynı şekilde Münâfikûn suresinin 8. ayetinde de “asıl üstünlük, ancak Allah’ın, Peygamberinin ve mü’minlerindir” buyrulmaktadır. Bu ayetlerden anlaşılacağı üzere, İslam’a göre üstünlük takvada yani Allah’a yaklaşmadadır. Hiçbir kavmin, soyun, kişinin bir diğerine üstünlüğü takva haricinde söz konusu değildir. İki cihanın serveri, gözümüzün nuru Hz. Muhammed (s.a.v) bu konuda Veda Hutbesi’nde şöyle buyurmaktadır: “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Böylece bütün Müslümanlar da kardeştir. Allah katında en hayırlınız, Allah’tan en çok korkanınızdır. Arab’ın Acem’e, Acem’in de Arab’a, sarı ırkın siyah ırka, siyah ırkında sarı ırka üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.” Yine başka bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır: Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kim ummiyye (gayesi İslam olmayan) bir bayrak altında bir asabiyete çağırırken veya bir asabiyete yardım ederken öldürülürce onun ölümü, cahiliye ölümü üzeredir." (Ravi:Cündeb İbnu Abdillah Hadis No:4798)
Yine bilinen bir örnektir. Hz. resul; kızı Fatıma'ya :"Ey Fatıma, peygamber kızıyım diye güvenme kıyamet günü ben bile seni kurtaramam " buyurmuşlardır. Burada da akraba olmanın ahirette kişiye hiçbir faydası ya da zararını olmayacağı açıkça ifade edilmiştir.
Konuyla ilgili diğer bir hadis de şöyledir:
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kim itaatten çıkar, cematten ayrılır (ve bu halde ölürse) cahiliye ölümü ile ölmüş olur. Kim de körü körüne çekilmiş (ummiyye) bir bayrak altında savaşır, asabiyet (ırkçılık) için gadablanır veya asabiyete çağırır veya asabiyete yardım eder, bu esnada da öldürülürse bu ölüm de cahiliye ölümüdür. Kim ümmetimin üzerine gelip iyi olana da, kötü olana da ayırım yapmadan vurur, mü`min olanlarına hürmet tanımaz, ahid sahibine verdiği sözü de yerine getirmezse o benden değildir, ben de ondan değilim." (Ravi: Ebu Hüreyre Hadis No : 1729)
Ayetlerden ve hadis-i şeriflerden anlaşılacağı üzere İslamiyet ırkçılığa şiddetle karşı çıkmakla ve onu yasaklamaktadır. Hiçbir ırkın, topluluğun ve de kişinin başka bir kişiye, topluluğa doğuştan gelen üstünlüğü söz konusu değildir. Üstünlük takvada yani Allah’a yaklaşmadadır. Üstünlüğün ölçüsü apaçık ortadadır ve takva üzere olduğunuzda yani Allah’a daha yakınlaştığınızda üstünlük elde etmiş olursunuz.
Katılma Tarihi: 16 mart 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 171
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
İSLAM’A GÖRE IRKÇILIK NEDİR?
Buraya kadar olan bölümde İslam’da millet kavramını ve İslam’ın ırkçılığa bakışını ortaya koymaya çalıştık. Yüce dinimiz İslam’ın millet kavramını ortaya koyduğunu ve ırkçılığı kesin bir şekilde yasakladığını izah ettik. Bu nokta da çok önemli bir soru akıllara gelmektedir ve bu soru İslam’da milliyetçilik meselesinin de düğüm noktasını oluşturmaktadır: Irkçılığı kesin bir dille yasaklayan İslam’da ırkçılık nedir? Veyahut İslam kime ırkçı demektedir? Bu soruya verilecek cevap meseleyi tamamen muğlâk olmaktan, anlaşılamamaktan çıkartacaktır. Milliyetçiliğe cephe alanlar ve onları aslı astarı olmayan ithamlarla suçlayanlar, her nedense bu konuya hiçbir şekilde değinmemekte, adeta saklamaya çalışmaktadırlar. Peygamber Efendimiz, ırkçılığı şöyle tarif etmektedir:
"Ey Allah`ın Resulü," dedim, "asabiyet nedir?" "Asabiyet," buyurdular, "zulümde kavmine yardım etmendir." (Ravi: Vasile İbnu`l-Eska Hadis No: 4800)
Hadis-i şerif’ten de apaçık anlaşıldığı üzere, ırkçılık; zulüm üzerinde olan, zulüm yapan kavmine yardım edilmesidir. Yani kişinin kavmini, milletini sevmesi ırkçılık değildir. Hatta Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadırlar:
Resulullah (sav) buyurdular ki: "En hayırlınız, (zulme düşerek) günah işlemedikçe aşiretini müdafaa edendir." (Ravi (r.a.): Süraka İbnu Malik el-Cu'şemi)
Yukarda ki bu hadis-i şeriften de apaçık anlaşılacağı üzere, günah işlemedikçe mensubu bulunduğumuz milleti, cemiyeti, kavmi ve aşireti müdafaa etmemiz yani savunmamız çok hayırlı bir davranış olarak görülmektedir. O halde milliyetçi olmamız, milli değerlere, aziz vatanımıza sahip çıkmamız örnek bir davranış olmaktadır.
İSLAM VE AKRABALIK BAĞI
Yüce dinimiz İslamiyet akrabalık bağlarına çok önem verir. Bildiğiniz üzere iki insan arasında bulunan ırsi yani kan bağına akrabalık denir. İslam akrabalık bağının bırakınız koparılmasını, bilakis kuvvetlendirilmesini şiddetle tavsiye etmektedir. İster yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim olsun, isterse hadis-i şeriflerde olsun bu konu geniş yer tutmaktadır. Milletler, bir anlamda bu akrabalık bağının en geniş biçiminin olduğu sosyal bir topluluktur. Şöyle ki; kişinin anne, baba ve kardeşleri akrabalık bağının en yakın kişileridir. Akrabalık bağını genişletecek olursak eğer, kişinin ailesinden sonra sülalesi sonra köyü ilçe, ili vs derken mensup olduğu millete ulaşılacaktır. Millet dediğimiz sosyal organizasyon insanların akrabalık bağlarıyla oluşturduğu en geniş akrabalık şeklidir diyebiliriz. Kur’an-ı Kerim’de akrabalık bağı ile ilgili olarak şu ayetleri misal olarak vermek yerinde olacaktır.
• Onların bir ahdi nasıl olabilir ki! Eğer onlar size üstün gelselerdi, ne akrabalık (bağlarını), ne de antlaşma (yükümlülüğünü) gözetirlerdi. Ağızlarıyla sizi hoşnut etmeye çalışıyorlar, oysa kalpleri buna karşı çıkıyor. Onların pek çoğu fasık kimselerdir. (Tevbe Sûresi:8)
• Demek, yüz çevirdiğinizde yeryüzünde bozgunculuk çıkaracak ve akrabalık bağlarını koparacaksınız, öyle mi? (Muhammed Sûresi:22)
• Bir mü’min hakkında ne akrabalık (bağlarını), ne de antlaşma (yükümlülüğünü) gözetirler. İşte onlar taşkınlık yapanların ta kendileridir. (Tevbe Sûresi:10)
• (Önce) en yakın akrabanı uyar. (Şu’arâ Sûresi:214)
• Onlar, Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozan, Allah’ın korunmasını emrettiği bağları (iman, akrabalık, beşeri ve ahlâki bütün ilişkileri) koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerdir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir. (Bakara Sûresi:27)
• Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır (mal) bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya meşru bir tarzda vasiyette bulunması -Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir hak olarak- size farz kılındı. (Bakara Sûresi:180)
• Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “Hayır olarak ne harcarsanız o, ana-baba, akraba, yetimler, fakirler ve yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak ne yaparsanız, gerçekten Allah onu hakkıyla bilir.(Bakara Sûresi:215)
• Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde bir gözetleyicidir. (Nisâ Sûresi:1)
• Ana, baba ve akrabaların (miras olarak) bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır. Ana, baba ve akrabaların bıraktıklarından kadınlara da bir pay vardır. Allah, bırakılanın azından da çoğundan da bunları farz kılınmış birer hisse olarak belirlemiştir.(Nisâ Sûresi:7)
• Miras taksiminde (kendilerine pay düşmeyen) akrabalar, yetimler ve fakirler hazır bulunurlarsa, onlara da maldan bir şeyler verin ve onlara (gönüllerini alacak) güzel sözler söyleyin. (Nisâ Sûresi:8)
• (Erkek ve kadından) her biri için ana-babanın ve akrabanın bıraktıklarından (pay alan) varisler kıldık. Yeminlerinizin bağladığı (ahitleştiğiniz) kimselere de kendi hisselerini verin. Şüphesiz Allah her şeye şahittir. (Nisâ Sûresi:33)
• Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez. (Nisâ Sûresi:36)
• Ey iman edenler! Birinizin ölümü yaklaştığı zaman vasiyet sırasında aranızda şahitlik (edecek olanlar) sizden adaletli iki kişidir. Yahut; seferde olup da başınıza ölüm musibeti gelirse, sizin dışınızdan başka iki kişi şahitlik eder. Eğer şüphe ederseniz, onları namazdan sonra alıkorsunuz da Allah adına, “Akraba da olsa, şahitliğimizi hiçbir karşılığa değişmeyiz. Allah için yaptığımız şahitliği gizlemeyiz. Gizlediğimiz takdirde şüphesiz günahkârlardan oluruz” diye yemin ederler. (Mâide Sûresi:106)
• Daha sonra iman edip hicret eden ve sizinle birlikte cihad edenlere gelince, işte onlar da sizdendir. Allah’ın kitabınca, kan akrabaları birbirlerine (varis olmaya) daha layıktırlar. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. (Enfâl Sûresi:75)
• Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozanlar, Allah’ın korunmasını emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya; işte lânet onlara, yurdun kötüsü (cehennem) de onlaradır. (Ra’d Sûresi:25)
• Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma. (İsrâ Sûresi:26)
• “Gerçek şu ki ben, benden sonra gelecek akrabalarım(ın isyankâr olmaların)dan korkuyorum, karım ise kısırdır. Bana kendi tarafından; bana ve Yakub hanedanına varis olacak bir çocuk bağışla ve onu hoşnutluğuna ulaşmış bir kimse kıl!” (Meryem Sûresinin 5-6)
• Öyle ise akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkını ver. Bu, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak isteyenler için daha hayırlıdır. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir. (Rûm Sûresi:38)
• Peygamber, mü’minlere kendi canlarından daha önce gelir. Onun eşleri de mü’minlerin analarıdır. Aralarında akrabalık bağı olanlar, Allah’ın Kitabına göre, (miras konusunda) birbirleri için (diğer) mü’minlerden ve muhacirlerden daha önceliklidirler. Ancak dostlarınıza bir iyilik yapmanız başka. Bu (hüküm) Kitap’ta yazılıdır. (Ahzâb Sûresi:6)
• İşte bu Allah’ın, inanıp salih ameller işleyen kullarına müjdelediği şeydir. De ki: “Ben buna (yaptığım tebliğ görevine) karşılık sizden, akrabalıktan doğan sevgiden başka bir ücret istemiyorum.” Kim güzel bir iş yaparsa, onun iyiliğini artırırız. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir. (Şûrâ Sûresi:23)
İki cihan güneşi, peygamber efendimizin(s.a.v), akrabalık bağı ile ilgili hadis-i şerifler de şöyledir:
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semada bulunanlar da size rahmet etsinler. Rahim (akrabalık bağı) Rahman'dan bir bağdır. Kim bunu korursa Allah onunla (rahmet bağı) kurar, kim de koparırsa, Allah da ondan (rahmet bağını) koparır." (Kaynak: Tirmizi, Birr 16, (1925); Ebu Davud, Edeb 66, (4941) Ravi (r.a.): Abdullah İbnu Amr İbni'l-As)
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Nesebinizden sıla-i rahm yapacaklarınızı öğrenin. Zira sıla-i rahim akrabalarda sevgi, malda bolluk, ömürde uzamadır." (Kaynak: Tirmizi, Birr 49, (1980) Ravi (r.a.): Ebu Hüreyre)
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Fakirlere yapılan tasadduk bir sadakadır, ama zi-rahm'a (yani akrabaya) yapılan ikidir; Biri sıla-i rahim, diğeri sadaka." (Kaynak: Nesai, Zekat 82, (5, 92); Tirmizi, Zekat 26, (658); İbnu Mace, Zekat28, (1844) Ravi (r.a.): Selman İbnu Amir)
Katılma Tarihi: 24 haziran 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 669
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Irkın Irka üstünlüğümü var? Her biri,diğerini horlar Aynı özden yaratmış Mevla Bağıran az duyan mı var?
Benim adım Ahmet yada Mehmet Diğerinin adı Berivan yada Şivan Nedir? ayıran bu zihniyete tabiiyet Aksa kanlarımız, renginde fark mı var?
Ben üzülürüm Mehmedede Ahmedede Ben üzülürüm Baranada Rojdayada Kim teselli edebilir tek yürek anaları Kimi derki şehid kimi derki kahraman
Bırakmak gerek ayrılığı Acılar tamam olmadı mı? Hakkı ise dili,verin Korkunuz mevlanın sünnetullahından mı?
Ben ne yazarım Tebyin gibi nede Eren gibi O içsellik yok bizde affediverin sizde beni Velakin artık duymak istemem ağlayan anaları Toprak bile haykırmakta artık susturun ayrılık nidalarını.
__________________ Herkes kendi ameliyle Allah’ın huzuruna gider
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma