Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selamün Aleyküm! Değerli Şeyma Kardeşim!
Fecr suresinin ilk beş ayeti ile ilgili bir çalışmayı bilgilerinize sunmak istiyorum. &n bsp;
1. Ayet:
Ant olsun şu fecre (şafağa)/ şu şafağı kanıt gösteriyorum ki…
Yani; “Şu şafağı düşün, şu şafağa dikkatini çevir.”
“Şafak sökmesi” ve “tanyeri ağarması” olarak ifade edilen فجر fecir sözcüğü; gece karanlığının çatlayarak dünyanın karanlıktan aydınlığa geçmeye başlamasını, sabahın ilk beyazını, insanın mutluluk duyduğu ve ümitlendiği o değerli anları ifade etmektedir.
Ancak burada mecazen; ilk vahyden bu vahye kadar gelen vahyler ile yapılan uyarıların, verilen öğütlerin meyvesini vermeye başladığı ve insanlık üzerindeki küfür, şirk, azgınlık karanlığının vahyin ışığı sayesinde yırtıldığı, anlatılmaktadır.
Aslında bu tasvir bir topyekûn aydınlanma sürecini simgelemektedir. Daha önce vahyedilen Müddessir suresinin 32-37. ve Tekvir suresinin 17-18. ayetlerinde, fecrin yaklaştığına işaret edilerek başladığı ilân edilen bu süreç, bu surede şafağın sökmesi ile belirginleşmekte, bundan sonraki surede ise “ضحى Duha (kuşluk vakti)” adıyla iyice ortaya çıkmaktadır.
2. Ayet:
Ve on geceye
Buradaki “on gece”nin, hangi “on gece” olduğuna dair birçok rivayet vardır. Örnek olarak bu “on gece”nin;
-Zilhicce ayındaki on gece,
-Ramazan ayındaki son on gece,
-Muharrem ayının ilk gecesi ile aşure günü arasındaki on gece,
-Musa peygamberin Tur`daki 30 gecelik vaatleşmesine eklenen on gece olduğu ileri sürülmektedir.
Ancak, bunların hiç birine itibar edilmesi mümkün değildir. Çünkü, Zilhicce ayındaki Hacc, Ramazan ayındaki oruç, Muharrem ayının ilk on günü ve Musa peygamber ile ilgili bilgiler, bu sure indiğinde henüz peygamberimize verilmemiştir.
Dolayısıyla, bilgisinin olmadığı konularda peygamberimizin dikkatinin çekilmiş olması mantıklı değildir. Buradaki “on gece”, peygamberimizin yakînen bildiği bir “on gece” olmalıdır ki dikkati ona çekilsin ve o “on gece”ye yemin edilsin.
Bu açıdan bakıldığında ve surelerin iniş sıralarına göre içerikleri dikkate alındığında denilebilir ki, ayette geçen “on gece”; vahyin başladığı ilk gece ile (Kadir Gecesi, Alak suresinin indiği gece), 10. sure olan bu surenin indiği gece arasındaki “on gece”dir.
Tabiî ki bu öngörü, surelerin ve ayetlerin indiği sene, ay, hafta ve gün belli olmadığı için bir kesinlik ifade etmez, sadece akıl yolu ile yapılmış bir öngörüdür.
3. Ayet:
Çifte ve teke
Çift ve tek, bütün varlıkları kapsar, çünkü varlıklar kesinlikle ya çift ya da tektir. Bu nedenle bu ayetin anlamı “çok olana ve tek olana” şeklinde ifade edilebilir. “Çift sayı” kavramı, aynı türden birden fazla unsurun varlığına işaret eder. Başka bir deyişle, karşıtı veya karşıtları olan ve bu nedenle başka şeylerle belirli bir ilişki içerisinde bulunan her şeyi kapsar. Buna karşılık, “وتر vetr” terimi, tek veya bir olan şeyi kapsar, ve bu nedenle Allah`a verilen adlardan biri olarak kullanılmıştır. Çünkü hiçbir şey O`na denk tutulamaz.
Özetle bu ayet; Yaratıcı`nın tekliği ve benzersizliğine karşılık, yaratılanların çokluğunu ifade eder.
4. Ayet:
Ve geçip gideceği sırada şu geceye
Lafzî mana (sözcük anlamı) itibariyle gece, “karanlık” demek olduğundan, karanlığın yok olduğu, olmaya yüz tuttuğu âna (fecir vaktine) işaret ettiği anlaşılmaktadır. “ليل Leyl” sözcüğünün muarrefliği (belirginliği) ve ayetteki sanatsal anlatım dikkate alındığında ise küfrün, şirkin, tuğyanın ve bunların verdiği sıkıntıların yani ruhsal karanlığın geçmekte ve bitmekte olduğu anlaşılmaktadır.
Artık şafak söktüğüne göre gecenin ömrü bitmiştir. İnsanlık artık vahyin ışığı sayesinde tağutlardan, yalanlayıcılardan, fesat çıkarıcılardan, sahte ilâh ve rablerden, gamdan, kederden, bunalımdan kurtulacaktır.
5. Ayet:
İşte bunlarda, akıl sahibi için bir yemin var mı?
Ayette geçen “ذى حجر zi hicr” deyimindeki “ حجر hicr” sözcüğü; men etmek, alıkoymak anlamındadır. Men edilen, alıkonulan şeyden kasıt ise “akıl”dır. Çünkü, Arapça`da kişiyi kötülükten men etmesi itibariyle akıla “nuha” dendiği gibi, münasebetsizlikten alıkoyması itibariyle de “حجر hicr” denmektedir. Dolayısıyla “ ذى حجر zi hicr”, “tam akıl sahibi” anlamına gelmektedir.
Bu durumda ayet; ilk dört ayette yemin edilerek dikkat çekilen, hatırlatılan konuların, tam akıl sahipleri için, Allah`ın varlığına ve tek oluşuna dair ikna edici, sağlam kanıtlar oluşturduğuna işaret etmektedir.
Bu soru şekline “İstifham-ı takriri” denir ki, hakkında yemin edilen varlıkların önemini ikrar ettirmek için sorulmuştur. Sanki Rabbimiz şöyle demektedir: “Şüphesiz bu, akıl sahipleri nezdinde büyük bir yemindir. Akıl ve idrak sahibi olanlar anlar ki, Allah`ın üzerlerine yemin ettiği şeylerde hayret verici özellikler ve Allah`ın ilâhlık ve birliğini gösteren deliller vardır. Akıllı insanlar içinde bunun aksini söyleyecek bulunur mu?”
Kur`an`da dikkat edilirse, Rabbimiz ilmini göstermek için isim ve sıfatları üzerine, gücünü göstermek için fiilleri üzerine, sanatının harikalarını göstermek için de yarattıkları üzerine yemin eder.
Kaynak: İşte Kur'an (Hakkı Yılmaz)
Kusursuz olan sadece Allah'tır.
En doğrusunu bilen Allah'tır.
Sevgi saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
|