Yazanlarda |
|
berguzar Uzman Uye
Katılma Tarihi: 20 ekim 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 262
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
HAKgelenek Yazdı:
berguzar Yazdı:
Sayın Hakgelenek,
Empati yeteneğiniz varsa, kurduğunuz cümleyi kendi üstünüze dışardan biri gibi oturtun bakalım, ordan bakınca kendinizi nasıl göreceksiniz.
Selametle...
|
|
|
sayın bergüzar hanım,mesajı siz neden üstünüze aldınızki,mesaj gitemesi gereken yere gitmiştir.
ha kim derseniz, ortada kalmış noktayı koysammı, koymasammı diyen birilerini görürsen o zaman anlarsın kim olduğunu.
ha buarada hacc görevini yaparken hanefimi oldunuz.yoksa sizinle gelen insanlara kurana göremi haccı yaptırdınız.
selamlar.
|
|
|
Burada yeni moda mı oldu, ben lafımı ortaya atarım alan alır beğenmediğiniz laflarım bana kalır hesabı. Yokmu kimsenin senin düşüncene şu şu nedenle karşıyım ahmet ya da mehmet diyenimiz?
Ben kuranı okuduktan sonra yüzümü bir hanif olarak İbrahimin dinine döndüm hala da öyleyim. Orda da haccı yine bir hanif olarak yaptım. Elbet bazı ritüellere katıldım, şeytanı da taşladım :) ama içimde bazı şeyleri barındırarak, bazılarını da etrafıma aktararak. Çekindiğimden değil ama ordaki pozisyonum gereği ibadetimi sessiz sedasız kendimce bildiğim gibi yaptım. Kabede bile namazımı ana dilimden kıldım ve mutluyum.
selamlar...
__________________ benim namazım, bütün ibadetlerim, hayatım ve ölümüm bütün alemlerin rabbi olan ALLAH içindir.
|
Yukarı dön |
|
|
HAKgelenek Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 ocak 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 611
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
siz yokken site çok değişti bergüzar hanım,yavaş yavaş alışırsınız,tavsiyeleriniz için teşekkür siz sizi ilgilendiren konuyu muhattap alırsanız daha sağlıklı tartışılır,neyse elbetteki kapağın sahibi kapağı almaya kalkacaktır biraz sabır.
selam
__________________ Nahl.6:Bir güzellik de vardır onlarda sizin için: Sabah saldığınız sırada, akşam topladığınız sırada. Ve lekum fîhâ cemâlun hîne turîhûne ve hîne tesrehûn
|
Yukarı dön |
|
|
ibrahimim Uzman Uye
Katılma Tarihi: 17 ekim 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 506
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
malik bin nebi Yazdı:
selam sevgili ibrahimim abim,
umarım iysindir,
tartışılan konu haccın dışında, meseleye yaklaşımın ile ilgili bir çift kelam etmek isterim,
senin de bildiğin gibi, vahiy indiği kalbe ve kendisine vahiy inen kalbin sesinin ulaştığı yandaşlarına bir takım olaylar,numuneler,sorumluluklar yüklüyor ve bunların arasında geçmişten taşınan, geçmişten taşınması gereken, olaylar da yer alıyor,
elçi ve beraberindekilerin kendilerine anlatılan geçmişi, bir ibret sahasına çevirmek için kendilerine olayları anlatılan insanlar hakkında senin bahsettiğin bir tarz ile uğraşlarını ben bilmiyorum,
musa'nın kavmi ile olan münasebeti neticesinde kendisine anlatılan olayları zihninde oturtmak için, musan'nın dilini, musa'nın kavmi ile yaşadığı olaylara vahyin bildirmediklerinin araştırılması gibi uğraşlarını hatırlamıyorum,
ibrahim ve beraberindekilern örnekliği için, resul ve beraberindekilerin, kur'an'da arapçaya çevrilen ibrahimin sözlerini, önce ibrahimin ana dilinin keşfi sonra ad bu dilin tarih içerisindeki serüveni, sonra da ibrahim ve muhattaplarının anlatılmayan hayatlarını araştırmak için bir çaba içerisine girdiklerini bilmiyorum,
kur'an da bir tercüme kitabıdır mesele insanların hayatları üzerinden bir mesa aktarmaksa, ki daha önce de söylediğim gibi velevki tercüme işini yapan Allah olsun, bir dili bir başka dile aktarmak ancak iki dilin kuralları ile sınırlıdır, ki şundan emin ol ki, olayı daha da teknik hale getirdiğimiz de bir dili bir başka dile aktarmak neredeyse imkansızdır çünkü dil kültürdür ve tercüme etmek bir kültürü bir başka kültüre aktarmaktır, işte bu noktada kelimelerin direk sözlük karşılıkları ve tarihsel serüvenlerinden daha çok, ortak paydaları işin içine giriyor, yani ruhu yakalamak gerekiyor, kelimeler zaten bu duygu ve düşünce halinin yansımasıdır yani kelimelere bianen hissetmek ve düşünmekten ziyade, bu eylemlerin neticesinde kelimelerin oluştuğunu unutmayalım,ruhun üflenmesi - esmanın öğretilmesi, ikisi iç içe.
Ayrıca, sözlü bir anlatımı, yazılı bir anlatım haline getirmek başlı başına bir sorundur, sözün beraberindeki gözün durumu, sözle beraber sesin durumu, aynı zamanda bunlara sahip bedenin durumu bunların hepsi anlama etki ederler, madem amacımız geçmişe yolculuk yapıp dilin tarihsel gelişimini, muhattapların coğrafik durumu vesaire ise, bunlaradn önce imkanımız varsa O sözü,O gözden,O bedenden,O mimiklerden dinleyelim,
bana kalırsa olayı böyle bir hale getirmeye gerek yoktur, Biz rabbi bilelim, kendimizi bilelim, sevgi yüzyüze bakmak değil aynı yere bakmak demiş o eskilerden birileri, baktığımız yer aynıysa, ıch liebe dich ile I love you arasındaki dil aile gurubu farklılıklarının bir önemi kalmaz, sevmediğiniz bir adama isterseniz bütün diller de seni seviyorum deyin bunun bir anlamı olmaz, ama sevdiğiniz lakin dilini bilmediğiniz bir adama sevginizi ifade etmeniz için sözlüğe gerek kalmaz gözlerinizdeki ışık yüzünüzdeki tebessüm yeterlidir,
ibrahim resul'ün hangi dil ailesine mensup bir dil konuştuğu, ve hangi zamanlarda yaşadığı ve yaşadığı çağda sorun olan kelimenin tasavvuru resul ve beraberindekileri ilgilendirmemiştir, onlar ibrahimle aynı duyguları aynı kıbleyi paylaşıyorlardı,
kısaca dil meselesinde yukarda bahsettiğin meseleler teknik şekilde ele alındığı zaman derin bir tarz hatasına düşülecektir,
sebeb-i nüzul meselesine gelirsek, hayat bir sebeptir inzal olması için gerekli olanların, benlik bir sebeptir inzal olması için hak edilenlerin, imtihan bulanık olan sahneleri aydınlatmak veya aydınlatmamak değil, aydınlık olan sahaneleri sahiplenmek ve sadık kalmaktır ki bu andan sonra Rabbin otomatik update'leri ile sonuç üzerinden bir çabaya girmeden bulanık sahnelerin netleşmesi sünnetullah'ın bir gereğidir,
Hacc, cuma, ve benzeri meselelerde kalem çırpıştıran kardeşlerin kendi adıma meselelerin göz bebeğinde olduklarını düşünmüyorum, iki kişi ile aynı evi paylaşmayan, beş kardeşi ile yemek sofrasını paylaşmayan, hepsinden öte bir hayatı bölüşemeyen 1 insanların, akın akın insan guruplarının bahsedildiği ayet guruplarını anlaya bilmesi olanaksızdır, bu genel bir durumdur bu eksiklik veya kusur değildir, siz o durumu anlatan kelimelerin en uygun karşılığını bulsanız bile o esmanın ruhundan koklayamazsınız, yusuf'un babası alır yusufun kokusunu, gömleğinden, yusufun bedensel özelliklerini ve kaç beden gömlek giydiğini bilen insanlar gömleğin bedenine bakarak bir şeyler söyleyebilirler ama işte baba yüreği riha'sından tanır.Tabi, bunlar da birer resimdir lakin çözünürlüğü ve görüntü kalitesi yüksek çözünülürlükte değildir, 2 mega piksel bir kamera ile iki vadi ötede duran ağacı, hem de zoom yaparak resmetmek, resimdeki çözünülürlüğü mutlaka düşürecektir, tabiki her bir sebebin ardından piksellerimizin çapı artacak resimlerimizin çözünülürlüğü de doğru orantılı gidecektir, ibrahimin ömrü, mücadelesi ve neticesindeki kazanımları, biz de ise kazanımlardan mücadeleye doğru ters bir akış,
kıblemiz önümüze toplu aldığımız bir mirası ayıklamak, temizlemek değildir, var olan hayatı temiz kılmaktır zaten bu süreçte eşeleştirmeler yapılacaktır,
Bu yazıyı okuyan kardeşlerim lütfen bu sözümü yanlış anlamayın, muhammedin Allah'ın elçisi olduğunu bilen Allah,pek ala kur'an'ın da Allah'ın indirdiği bir kitap olduğunu bilmektedir,
hayat içerisinde doğru sebepleri olanların gerekli inzalleri olacaktır,
herkes'in hayatı yaşadığı kadardır, ne geçmişin ne çağdaşların hayatları bizlere inzal sebebi değildir,
vahyin inmesi yukardan aşşağıya değildir, rar dosyalarının açılması gibi içerden dışarı, aşşağıdan yukarıdır,
CLICK HERE TO DOWNLOAD THİS FİLE, PLEASE WAIT WHILE DOWNLOADING.
herkesin pclerde gördüğü yukardaki cümlenin kurandaki karşılığı
Rabbim bundan daha ileri bir doğruluk bilincine ilet,
WindowsVista uyumlu bir program,WindowsXp'de çalışmaz pc'nizi çökertirsiniz,
Elçiler Bu iş Allah katındandır derken nasıl gocunmadıysa,
Bizlernde gocunmasının pek alemi yok, amacımız marionun son etabını görmek değil, oyuna usturubu ile devam etmek,
selam ederim |
|
|
Selam sevgili Malik Bin Nebi!
Allah’a şükürler olsun, sağ olasın, inşallah sende iyisindir.
İlahi hitabı anlamanın tek düze bir yöntemi yok, birden fazla birbirini izleyen ve birbirine bağlı enstrümanları vardır, bizim dile getirmeye çalıştığımız orkestrada eksik olan enstrümanı hatırlatmaktır.
Kur’an’ı anlaya bilmek için…
Allah’tan korkmak (8/29),
Ahrette hesap verme bilinci (17/45),
Akıl (2/164-29/35,43),
Temiz vicdan (30/30),
Çaba/çalışmak (29/69),
Zikre/Kur’an’a bigâne kalmamak (43/36,37)
Kur’an’ın lafzını, dilini, kelime ve kavramlarını anlama (3/164- 12/2- 20/113 – 26/194-200)
Vb…..
Yukarıda maddelerle sıraladığımız başlıklara başka başlık ekleneceği gibi, verdiğimiz ayetlerde bunlardan ibaret değildir.
Bizim burada dile getirmeye çalıştığımız, bazı kardeşlerimizin Kur’an’ın tarihini görmezden gelip (bu ayağını eksik bırakıp, aksak bir anlayışla Kur’an sözcüklerini anlam kaydırmasına maruz bırakarak) ibadet ritüellerini yok kabul etmeleridir.
Yoksa bizim iddiamız, Kur’an’ı anlamanın tek yöntemi tarihi arka palanı bilmektir değil elbet, Kur’an’ı anlayabilmenin sadece bir ayağıdır tarihi arka palan…
Beni/bizi/çağımızı ilgilendiren, Kur’an öncesi yaşamış toplumların hayatları, durumları, ne yaptıkları ve ne yapmadıkları değil, beni ilgilendiren Allah kelamı olan Kur’an’ın ne dediği ve ne yapmamı istediğidir. Aslında geçmiş kavimlerin durumu Muhammed’i (a.s) de ilgilendirmiyordu, burada amaçlanan kıssalar üzerinden hisse vermektir…
Kur’an kıssalarının dilini iyi tetkik etmek gerekiyor. Uzatmadan; Kur’an’da adı geçen kıssalar (Resuller, kavimler ve hikâyeler) Kur’an vahyine şahit olmuş toplumlar (Araplar/Mekke-Medine Yahudiler, Hıristiyanlar ve Mecusiler) tarafından daha önceden bilinen ve dile getirilen hikâyelerdir. Kur’an bu kıssalar üzerinden mesaj vererek onlara hatırlarmış ve uyarmıştır.
O toplumun bilmediği Resullerden ve kavimlerden hiç söz etmemiştir. O toplumun anladığı dilden tanıdıkları bildikleri akşam sabah konuştukları kıssalar üzerinden onlara hitap etmiştir. Kur’an’ın muhatap aldığı toplumun idrakine nüfuz edecek en derin sesleniş, onların sevdikleri ve bildikleri üzerinden olmalıydı…
Kur’an’ı incelediğimizde semavi dinlerin atası olan İbrahim’den (a.s) ve onun soyunun devamında gelen Resullerden (a.s) ve yine kendi kavimleri olan İsrailoğullarından bahseder ve örnekler verir…
İbrahim’e, Musa’ya, İsa’ya ve diğer Resullere (a.s) indirilen vahiy, Muhammed’i (a.s) ilgilendirmiyordu ve yeterlide gelmezdi… Önceki resullere gönderileni Muhammed’e (a.s) tekrar mı indirecekti ki çeviri yapma kıyaslaması yapalım… Allah çeviri yapmıyor, mesajı kulların anlayabileceği en alt seviyeden her şeyi (sivrisineği bile) örneklendirerek veriyor.
Bizim dile getirmeye çalıştığımız, Kur’an’ın tarihi sürecini, nüzul ortamı ve nüzul sebebini, ilk muhatapların (Kur’an’ın) dilini, hitap ettiği aktörlerini ve indiği coğrafyayı, hülasa tarihi arka planı dillendirmemiz Kur’an’ı lafız olarak anlamaya çalışmaktır. Önce ne dediğini, sonrada ne demek istediğini anlamaktır.
Kur’an’ın dilini anlarsak ilahi muradı anlamaya başlarız.
İlahi muradı anlamak temiz fıtratın işidir.
Selam ve dua ile.
__________________ Ey inananlar, Allah'tan korkarsanız O size iyi ile kötüyü ayırdedici bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allâh büyük lutuf sâhibidir
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Diyelim ki, hac bildiğimiz Mekke'de her yıl belirlenmiş zamanda toplu icra edilmesi gerekli bir ritüeldir ve her yıl tekrarlanması gerekir. Hacca kim, kimleri ne için çağırıyor, çağrıya kimler icabet edecek, icabet edenler kime gidecekler? vs.
Hacca çağıran Allah. Allah bu çağrıyı, Mekke ve bölgeye hükmeder duruma/güce kavuşunca elçisi vasıtasıyla insanlara yaptı. Niçin? İnsanlar Allah'ın Elçisi'ne gelecekler, O'ndan faydalarına olanı öğrenecek, Allah'ın adını (Allah'ın kendilerine yönelik mesajlarını/uyarılarını) dinleyip unutmayacaklar ve kirlerinden (şirk ve küfürlerinden) temizlenecekler...
Bu haccın yapılabilmesi için de bugün de Mekke ve çevresine hakim bir resulün çağrısı lazımdır. Hacca çağrıyı Allah adına Resül yapacaktır. Çağrının muhatapları inandıkları (yada inanmayanlar da zorunlu olarak) resule gidecekler, onu dinleyecekler ve ondan dinlediklerine, öğrendiklerine göre tavır takınacaklar. Yada çağrısına kulak asmayıp gitmeyerek ona karşı tavır alacaklar...
Sözün kısası; bugün anladığınız anlamdaki bir hac için de bölgeye hakim bir Resül ve onun çağrısı gereklidir. Resül ve resülün çağrısı olmadan haccın hiç bir anlamı yoktur (hac/27 vd.). Asırlardan beri yapılan haclar turistik bir geziden öteye geçemiyor. Çünkü hiç bir amaç taşımıyor. İnsanları bir yerde niçin bir araya topluyorsunuz, bunun bir amacı olmalı. Asırlardır bu turizmin kime/kimlere ekonomik, uluslar arası güç, kazanç sağladığı ortada. İşte yapılan haclar bu amaca sadece bu amaca hizmet ediyor.
Muhabbetle.
|
Yukarı dön |
|
|
berguzar Uzman Uye
Katılma Tarihi: 20 ekim 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 262
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
haktansapmaz Yazdı:
Diyelim ki, hac bildiğimiz Mekke'de her yıl belirlenmiş zamanda toplu icra edilmesi gerekli bir ritüeldir ve her yıl tekrarlanması gerekir. Hacca kim, kimleri ne için çağırıyor, çağrıya kimler icabet edecek, icabet edenler kime gidecekler? vs.
Hacca çağıran Allah. Allah bu çağrıyı, Mekke ve bölgeye hükmeder duruma/güce kavuşunca elçisi vasıtasıyla insanlara yaptı. Niçin? İnsanlar Allah'ın Elçisi'ne gelecekler, O'ndan faydalarına olanı öğrenecek, Allah'ın adını (Allah'ın kendilerine yönelik mesajlarını/uyarılarını) dinleyip unutmayacaklar ve kirlerinden (şirk ve küfürlerinden) temizlenecekler...
Bu haccın yapılabilmesi için de bugün de Mekke ve çevresine hakim bir resulün çağrısı lazımdır. Hacca çağrıyı Allah adına Resül yapacaktır. Çağrının muhatapları inandıkları (yada inanmayanlar da zorunlu olarak) resule gidecekler, onu dinleyecekler ve ondan dinlediklerine, öğrendiklerine göre tavır takınacaklar. Yada çağrısına kulak asmayıp gitmeyerek ona karşı tavır alacaklar...
Sözün kısası; bugün anladığınız anlamdaki bir hac için de bölgeye hakim bir Resül ve onun çağrısı gereklidir. Resül ve resülün çağrısı olmadan haccın hiç bir anlamı yoktur (hac/27 vd.). Asırlardan beri yapılan haclar turistik bir geziden öteye geçemiyor. Çünkü hiç bir amaç taşımıyor. İnsanları bir yerde niçin bir araya topluyorsunuz, bunun bir amacı olmalı. Asırlardır bu turizmin kime/kimlere ekonomik, uluslar arası güç, kazanç sağladığı ortada. İşte yapılan haclar bu amaca sadece bu amaca hizmet ediyor.
Muhabbetle.
|
|
|
Sayın haktansapmaz;
O zaman şimdi bir resul olmadığına göre ortada bu çağrıya da icabet etmek yersiz, bu yüzden toprağındaki petrolu abd ye peşkeş çeken araba paranızı yedirmeyin demeye getiriyorsunuz. Tamam çok güzel de hani kuran evrensel bir mesajdı ve her çağa hitap ederdi ve çağlar üstü idi. Bu dediğiniz kuranın bu ilkesi ile örtüşmüyor benim bildiklerim ve kanaatimce bu bir konu.
Zaten yaşayan bir resul yok, o zaman ben rahatlıkla şunu diyebilir miyim? Herkes dna'sına kodlanan gerçeğe/vahye/mesaja kulak verip bunu da kuranla pekiştirse o zaman herkesin elçisi bir nevi kendi fıtratındaki iç sesi olabilir mi acaba ve bu iç sesi dinleyerek, insanlarla kaynaşarak, ilahi mesajı beytullahda pekiştiremez mi? Ve bu pekiştirmeyi de ömürlerinde asla göremeyecekleri islamın son ve muazzez peygamberinin ikamet ettiği topraklarda yapamazlar mı?
Böyle hac yoktur vs demek yerine, el birliği ile Suuda şunu diyemez miyiz hep beraber. O topraklar senin ülkende olabilir ama beytullah herkesin yani inanan ve bu çağrıya icabet etmek isteyen herkesin ortak kullanım alanıdır, her inananın orada hakkı vardır. Sen ey abd ye paranı yediren Suud kralı, haddini bil, neden bunu demek yerine hac yoktur demeyi tercih ediyoruz?
Selametle...
Saygılar...
Sevgiler...
__________________ benim namazım, bütün ibadetlerim, hayatım ve ölümüm bütün alemlerin rabbi olan ALLAH içindir.
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sevgili Bergüzar kardeşim, dediklerimi biraz zor anlarsınız..
Bilmukabil sevgi ve saygılarımıla.
|
Yukarı dön |
|
|
berguzar Uzman Uye
Katılma Tarihi: 20 ekim 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 262
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sayın haktansapmaz;
Böyle yazarak sizin de beni hiç ama hiç anlamadığınız ortada. Sanırım sizinle orta bir yolda buluşamayacağız.
Sevgiler...
Selamlar...
__________________ benim namazım, bütün ibadetlerim, hayatım ve ölümüm bütün alemlerin rabbi olan ALLAH içindir.
|
Yukarı dön |
|
|
hasakcay Uzman Uye
Katılma Tarihi: 22 ocak 2008 Gönderilenler: 1236
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Hacca çağıran Allah. Allah bu çağrıyı, Mekke ve bölgeye hükmeder duruma/güce kavuşunca elçisi vasıtasıyla insanlara yaptı. (Abdurrahman)
Merhaba Abdurrahman. Mekke’ye hükmeder güce kavuşan Hz Muhammed olduğuna göre “insanlar içinde haccı duyur”ma görevi verilen sizce Hz Muhammed’dir. İyi ama bir önceki ayetin muhatabı Hz İbrahim. Ve Hac 26’dan sonra muhatabın değiştiğini gösteren hiçbir ifade olmaksızın Allah’ın seslenişi Hac 27’de devam ediyor. İnsanlar içinde haccı ilk kez duyurma görevinin Hz İbrahim’e verildiğine dair bir kanıt bu. Sizin elinizde o görevin Hz Muhammed’e verildiğine dair bir kanıt var mı?
Şunu soruyorum:
Allah, Hac 26’yı vahyederek İbrahim’e içinde TEK ALLAH’A salât edenler için bir ev yapmasını da buyurdu -kâimîne ve’r rukkai’s sucûd.” O ortamın insanları yani inanırları (2:13) gelsinler ve kendilerine ait bir takım yararlara tanık olsunlar diye (22:28). Örneğin TEK ALLAH insanlar içinde bütün elçiler tarafından duyurulduğu üzere onlara elbet yararlıdır. Hapishane arkadaşlarım! Çeşit çeşit rabler mi daha iyidir ya da TEK ve HER ŞEYE EGEMEN OLAN Allah mı? (12:39).
İnsanlar içinde hanifliği Hz İbrahim duyurdu ve o aramızda yok diye artık hanif olamaz mıyız?
Sevgi ile,
Hasan Akçay
__________________ hasanakcay.net
allahindini.net
|
Yukarı dön |
|
|
malik bin nebi Uzman Uye
Katılma Tarihi: 24 kasim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 439
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam sevgili Malik Bin Nebi!
Selam sevgili İbrahimim!
Allah’a şükürler olsun, sağ olasın, inşallah sende iyisindir.
Şükürler olsun ben de iyim.
İlahi hitabı anlamanın tek düze bir yöntemi yok, birden fazla birbirini izleyen ve birbirine bağlı enstrümanları vardır, bizim dile getirmeye çalıştığımız orkestrada eksik olan enstrümanı hatırlatmaktır.
Mutlaka bir biri ile ilintili çeşitli temellendirmelerle sahne netleşir, lakin bir önceki iletimde dile getirmek istediğim her bir ilmiğin aynı derecede sağlamlığa sahip olması idi, akletmek bağlamak ise, sağlam bir uç bir başka sağlam uca bağlanmalı ki, Rabbin bahsettiği sağlam bir kulba sahip olalım, bir sağlamı bir çürüğe bağlarsanız elde ettiğiniz kulp olmaz net durmaz çürük olan uca doğru meyilli bir resim elde edersiniz, sağlam uç olan vahyi, çürük uç olan tarihle sabitlemeye çalışırsanız, bir ucununz hep aşşağıda kalacaktır.Ki kur'an bunun örnekleri ile doludur, ibrahim hakkında tartışanlar, tutunacakları kulpu Rabbin vahyi üzerinden yapmadıkları için, Allah bu tartışmaları kınamış ve "Onlara İbrahim'in haberini bir gereçek olarak oku" tarzındaki bildirimlerle tutunacakları kulbun bir ucunu vermiştir, Herkesin Allah hakkında bir bilgisi varken, Allah kendisi hakkında yapılan bilgisizce tartışmalara dikkat çekerken de, insanların zihinlerindeki sıfır bilgiden söz etmemiş, sahip oldukları verilerin bilgi kalitesinde olmadığını ve dolayısıyla bilgisizlik olduğunu vurgulamıştır.Bilgi eşya üzerinde bir söz ise, elimizdeki veriler gerçeğine uygunlukları ile bilgi kıvamında olur.Dolayısıyla, bahsettiğiniz, tarihsel arka plan, bu çürük parçadır, bu parça ile bir kulbumuz olamaz, şu anda muhammed hakkında yapılan tartışmalar bilgisizce tartışmalar, ibrahim hakkındaki tartışmalarla aynıdır, zira eldeki verilerin gerçeğine uygun olup olmadığını denetleyemiyoruz, ki bilgi de denetlenebilirlik esas ise, kimse muhammedin zamanına şahit olmadığından yapılacak iki iş vardır, Bu gaybe iman etmek, ki bu da sadece Rabbe ve onun haberlerine göre yapılacağı için geriye tek bir yol kalıyor oda gülü gül ile tartmak.
Kur’an’ı anlaya bilmek için…
Allah’tan korkmak (8/29),
Ahrette hesap verme bilinci (17/45),
Akıl (2/164-29/35,43),
Temiz vicdan (30/30),
Çaba/çalışmak (29/69),
Zikre/Kur’an’a bigâne kalmamak (43/36,37)Kur’an’ın lafzını, dilini, kelime ve kavramlarını anlama (3/164- 12/2- 20/113 – 26/194-200)
Vb…..
Yukarıda maddelerle sıraladığımız başlıklara başka başlık ekleneceği gibi, verdiğimiz ayetlerde bunlardan ibaret değildir.
Bizim burada dile getirmeye çalıştığımız, bazı kardeşlerimizin Kur’an’ın tarihini görmezden gelip (bu ayağını eksik bırakıp, aksak bir anlayışla Kur’an sözcüklerini anlam kaydırmasına maruz bırakarak) ibadet ritüellerini yok kabul etmeleridir.
Enbaşta yaşanılan sorun tam olarka burdan kaynaklanmaktadır aslında insanların söyleme söylem eyleme eylem geliştirme mantığı, ki bu da kutuplaşmadır dikkat edin saflaşmadan/kıblelerin farklılığı neticesindeki saflara ayrılmadan bahsetmiyorum, kendinizi düşmanınıza rakibinize göre çizerseniz çizebileceğiniz en fazla rakibinizin gücü oranındadır, onun sizi zorladığı oranda kendinizi geliştirirsiniz, sadece çoban matını bilen bir adam karşısında geliştirilen oyun satranç olmaktan çıkar çoban matı savunması olur.Ki bu mantık çerçevesinde gördüğüm odurki, salat ve benzeri meseleler artık iki nokta için gündem edilir durumdadır.Salat şekilsel namaz değildir, salat şekilsel namazı da içerir, bu güne kadar el takısı ile ifade edilecek bir salat edelim diyenine rastlamadım şu anda sadece aklımda iki istisna var birisi Ali Polat kardeşimizin insanı doğal tarafından ele alarak yapmış olduğu doğaya uyumluluk, adaptasyon, benzeşmek teklifi neticesinde fecir ile başlayan işa ile biten, güneşin geceyi yarması ile başlayan gecenin gündüzü örtmesi ile biten yeryüzüne uyumlu yaşam modeli,bir diğeri de Arif Aydoğmuş kardeşimizin insanı sosyal yönünden ele alan nesillerin düşünceye dayalı, sorgulamaya dayalı bir yönde geliştirilmesini hedef alan ders kitapları modeli, salatın şekilsel ritüeli de içinde barındırdığını ifade eden kardeşlerin ise barındırmayan kısmına dair bir tekliflerini anımsamıyorum, bu yok anlamında değildir var anlamında da değlidir aynı yukarda bahsettiğim istisnaların haricinde istisnaların var olduğu veya olmadığı anlamında gelmediği gibi, ki meselenin ve tartışmaların kendisi ile alakalı yazmadığımdan ötürü sunulan modellerin gördüğüm kadarı ile artı veya eksi yönleri hakkında görüş bildirmek istemiyorum.
Paragrafın devamında bahsettiğiniz kelimelerin anlamlarını kaydırmak ve tarihi sürecini ele almamak, ilk önce kendi adıma şunu belirteyim ki benim için kur'an insanlar tarafından bir silsile ile gelmiyor ben kur'an'ın Rabbden gelen bir rivayet olduğuna inanıyorum, dolayısıyla kur'an kimler tarafından ve nerden geldi diye sorun etmiyorum, Benim bu topraklarda doğmam uygun görüldü ve doğdum elime bir metin geçti dediler bu Allah'tan aldım baktım ve hala bakıyorum, muhammed bir söz söylediği zaman muhammede bu sözler nerden ey muhammed sen bu sözleri Rahman adında bir adamdan mı öğrendin gibi sorular sormuyorum, meyvelerine bakıyorum tadına bakıyorum, Rabbin sözleri kendiliğinden delillidir.
Bir önceki iletimde esma ve ruh ilişkisine değinmiştim ama zannedersem tam ifade edemedim, kelimeler üzerinden hareketler ve duygular ve anlamlar geliştirilmez, kelimeler bu bilgilerin bu ruh'un yansımasıdır, ve hayat içerisinde öyle anlar vardır ki bu anları ifade ettiğiniz kelimelerin sözlüksel karşılığı yoktur, ancak uzun cümlelerle ifade etmeye çalışırsınız yahut ben seni anladım diye bileceğiniz bir ortaklığınız(duygu/eylem/anlam) olur.O yüzden kelime bu anlama gelir mi gelmez mi sorusundan önce Rabbin tarzını iyi hissedebilmek lazım, güneş ay gitti diye görünmez olmuyor zamanı geldiğinde görünmez oluyor, bir önceki iletimde ifade ettiğim gibi meseleyi lügatsal bazda ele almak gibi bir yanlışa düşerseniz emin olun zanndan ötesi değildir ulaşacağınız sonuçlar bu kelimeleri kaydırdıklarını iddia ettiğiniz arkadaşlar içinde geçerlidir sizin içinde geçerlidir, bırakın bahsedilen 1400 yıl ötelerini ve bahsedilen farklı coğrafyanın dilini, aynı zamanın aynı coğrafyanın dilini bile anlamakta sorunlar yaşıyoruz hatta bunuda geçelim aynı kentin aynı zamanın iki farklı mahallesinin insanları bile dillerini anlamakta sorun yaşıyor, ki bunların hepsini de yok saydım, sözlü iletilen bir vahyi yazılı iletmek başlı başına bir sorun oluşturur.Geçen bir arkadaş "buda" yazdı nedir bu "buda" dedim "yani" demek dedi ve "buda" ifadesini kullandığı yer cümlenin sonu idi. Benim aklıma direk hepinizin aklına gelen "Buda" geldi, fakat sordum hangi dilde "yani" anlamına geliyor bu kelime aldığım cevap "türkçe" idi güldüm nerden çıktı yaw bu dedim, sonra durdum bir an ve anladım ki arkadaş "bu da" demek istemişti.Gene bir gün genç bir kardeşimle konuşurken, bana " En sonunda da pandiği yerler" ifadesini yazmıştı çok kızdım tepki gösterdim yakışmadı kardeş dedim bu nasıl bir ifade böyle dedim, kardeşim çok üzüldü kendini çok kötü hissetti yazdıklarından bunu anlıyordum ve sonra bana şu açıklamayı yaptı. "Abi, bizim orda tekme'ye pandik delerler"
Bu kur'an muhammed'e zorluk çeksin için indirilmedi, biz susayan bir adamın dudaklarından çıkan kelimelerden değil dudaklarının şeklinden anlarız onun susamışlığını.
Yoksa bizim iddiamız, Kur’an’ı anlamanın tek yöntemi tarihi arka palanı bilmektir değil elbet, Kur’an’ı anlayabilmenin sadece bir ayağıdır tarihi arka palan…
Beni/bizi/çağımızı ilgilendiren, Kur’an öncesi yaşamış toplumların hayatları, durumları, ne yaptıkları ve ne yapmadıkları değil, beni ilgilendiren Allah kelamı olan Kur’an’ın ne dediği ve ne yapmamı istediğidir. Aslında geçmiş kavimlerin durumu Muhammed’i (a.s) de ilgilendirmiyordu, burada amaçlanan kıssalar üzerinden hisse vermektir…
Kur’an kıssalarının dilini iyi tetkik etmek gerekiyor. Uzatmadan; Kur’an’da adı geçen kıssalar (Resuller, kavimler ve hikâyeler) Kur’an vahyine şahit olmuş toplumlar (Araplar/Mekke-Medine Yahudiler, Hıristiyanlar ve Mecusiler) tarafından daha önceden bilinen ve dile getirilen hikâyelerdir. Kur’an bu kıssalar üzerinden mesaj vererek onlara hatırlarmış ve uyarmıştır.
O toplumun bilmediği Resullerden ve kavimlerden hiç söz etmemiştir. O toplumun anladığı dilden tanıdıkları bildikleri akşam sabah konuştukları kıssalar üzerinden onlara hitap etmiştir. Kur’an’ın muhatap aldığı toplumun idrakine nüfuz edecek en derin sesleniş, onların sevdikleri ve bildikleri üzerinden olmalıydı…
Kur’an’ı incelediğimizde semavi dinlerin atası olan İbrahim’den (a.s) ve onun soyunun devamında gelen Resullerden (a.s) ve yine kendi kavimleri olan İsrailoğullarından bahseder ve örnekler verir…
İbrahim’e, Musa’ya, İsa’ya ve diğer Resullere (a.s) indirilen vahiy, Muhammed’i (a.s) ilgilendirmiyordu ve yeterlide gelmezdi… Önceki resullere gönderileni Muhammed’e (a.s) tekrar mı indirecekti ki çeviri yapma kıyaslaması yapalım… Allah çeviri yapmıyor, mesajı kulların anlayabileceği en alt seviyeden her şeyi (sivrisineği bile) örneklendirerek veriyor.
Bizim dile getirmeye çalıştığımız, Kur’an’ın tarihi sürecini, nüzul ortamı ve nüzul sebebini, ilk muhatapların (Kur’an’ın) dilini, hitap ettiği aktörlerini ve indiği coğrafyayı, hülasa tarihi arka planı dillendirmemiz Kur’an’ı lafız olarak anlamaya çalışmaktır. Önce ne dediğini, sonrada ne demek istediğini anlamaktır.
Kur’an’ın dilini anlarsak ilahi muradı anlamaya başlarız.
İlahi muradı anlamak temiz fıtratın işidir.
Kur'anda anlatılan kıssalar benim kavmimin bildiği kıssalar değil, kur'anda anlatılan insanlar benim kavmimin bildiği insanlar değil, kur'anda anlatılan yerler benim kavmimin bildiği yerler değil, kur'an benim kavmime can alıcı noktadan hitap etmiyor mu, pencereyi bu şekilde sabitlemek yanlış bir tutum bana göre ne önemi var adının şuaybın kavmindeki adamlar olarak bilinmesi, her hangi bir köy pazarına gitmek yeterli. en altından en üst seviyesine kadar anlaşılabilecek olaylar mı değil mi buraya girmek bile istemiyorum, bence kur'an'ın anlam ile ilgili çok da bir derdi yok, bilgilendirmek ile ilgili bir derdi de olduğunu düşündürmüyorum, bize bilmediğimiz bir şeyleri açıkladığını da zannetmiyorum bilen bir kavme bilinen ayetleri hatırlatıyor, geçmişten ve gelecekten gözlemlerini sunuyor ve buyur bakalım görelim hanginiz daha güzel amel üretiyor ile bizi baş başa bırakıyor.Allah ibrahimin kendi dilinde olan bir sözünü alıyor muhammedin kalbine yüklüyor ve ardından muhammedin dili ile ortaya çıkıyor, muhammed kendisine hakkında haber verilen ibrahimin örneğin beyt ile ilgili kurduğu cümleyi mescid-i haram ile ilgili kurduğu cümleyi acaba ibrahim bunu hangi anlamı baz alarak kullandı bu kelime acaba o dönemde hangi anlamlara geliyordu gibi bir soru sormadığı gibi aldığı vahyi ilettiği insanlarında ey muhammed burdaki bu kelime hangi anlamı ile kullanıldı gibi bir çalışmaları olmamıştır." Güldün ya güldün ya ağlattın ya güldün ya" ile "Gül Dünya gül Dünya ağlattın ya gül Dünya" arasındaki farkı hangi vurgu ve tonlama ile ifade edebilirsiniz ki yazı karakterlerindeki farklılıklardan öte.Sözlü iletişim bile sorunludur yer yer.Ama üzgünüm geçmişten aldığım gözlemlerde bu tip gündemlere yer yok, Sorulan sorulara cevap vermek için, karşıt görüşlere cevap vermek için, cin olmadan adam çarpmaya çalıştığımız için bu ilahi komedya.Şimdi bu cin olmadan adam çarpma lafına bile alınanlar olmuştur, olsunlar alınsınlar garibim ibrahimin hayatının son demlerinde edindiklerini kalkıp edebi mülahazalara döken ve modern kur'an prof.'luğu yapanlar azıcıkda alınsın, veya kim bunula iligli bir yara hissediyorsa o alınsın,bu noktada incilin şu bölümünü paylaşmadan edemem.
Luka 11:42 "Ama vay halinize, ey Ferisiler! Siz nanenin, sedefotunun ve her tür sebzenin ondalığını verirsiniz de, adaleti ve Tanrı sevgisini ihmal edersiniz. Ondalık vermeyi ihmal etmeden esas bunları yerine getirmeniz gerekirdi.
Matta 23:23 "Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Siz nanenin, dereotunun ve kimyonun ondalığını verirsiniz de, Kutsal Yasa'nın daha önemli konularını -adaleti, merhameti, sadakati- ihmal edersiniz. Ondalık vermeyi ihmal etmeden asıl bunları yerine getirmeniz gerekirdi.
Lütfen kitap ehli kavramı üzerinde biraz daha kafa yoralım, neye ehiliz,
Allah aşkına kendimize şu soruyu soralım, Meryem suresinde geçen bir kelime ile kıssanın anlatımına vakıf olduğumuzu düşündüğümüz zaman mı yoksa bir yoksula yardım ettiğimiz zaman mı gözlerimizin içi parlıyor ve bu soruya bir de şu soruyu soralım bir yoksula yardım ettiği için insanın gözünün içi parlar mı, ve sorumuzu şöyle değiştirelim, bir kıssasın kilit bir kelimesinin farklı bir anlamını öğrenip yap boz'un boş kalan kısmına uygun parçayı bulduğumuzu hissettiğimiz andaki mutluluğun seviyesi ile bir yoksula yardım ettiğimiz anda hissettiğimiz duygunun seviyesi arasındaki fark nedir?
Çevremizde kur'an kıssaları, kavram ve kelimeleri üzerine yüklü ve köklü araştırmaları, yayın ve yayımları olan insanlar mı nazarımızda daha saygın yoksa anaya babaya ihsan, yetime düşküne el veren ve haktan bildiği ve gördüğü adalet, sadakat, merhamet, sevgi, kötülerin işlerinden yollarından sözlerinden sakınmak üzere bir hayat süren bir adam mı daha saygın?
Geçen bir kardeşimle iki kelam ederken bana şunu demişti:" Biz tevhidi öyle bir anlattık ki, sahabe bile hayran kalırdı eğer dinleseydiler."
Kardeşler, biz bu kur'an'ı öyle bir elimize aldık ki Allah bile hayret ediyor maşallah ben nasıl bir kur'an indirmişim diye !!!!!!!!!!!!
Pek ala Allah da bilmektedir kur'an'ın bir zikir olduğunu !!!
İlahi kelamı anlamak temiz fıtratın işi peki fıtratı temizlemek ve temiz tutmak kimin ve neyin ne ile olan işi ?
Domates yerken hiç birimiz hormonluyu köy domatesine tercih etmeyiz, zira biz biliriz ağzımızın tadını, zira Allah bilir bize en uygun olanını, Güneşe asla hayır demeyiz, suya asla hayır demeyiz, bize bizim gibi olanı lazım.
Selam ve dua ile.
Esenlik dilerim Rabbimden.
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba Hasan Akçay,
26. ayetin muhatabı Muhammet’tir: “hatırla ki, biz İbrahim’e Beyt’in mekanında (içinde) yer verdik / İbrahim’i Beyt’in mekanında /içinde ağırladık <<bana (kullukta) hiçbir şeyi ortak yapmayacak, benim Beytimi gelip içinde yer alacak ve teslim olup itaat edeceklere temiz tutacaksın >> diye.”
27. ayette “ve biz İbrahim’e dedik…” şeklinde bir hitap olmadığından ben de Hasan Basri gibi kimi müfessirlerin “hitabın Muhammed Resül’e olduğu görüşünü benimsiyorum. Ayrıca 9/3’teki çağrı ile buradaki çağrının aynı olduğu inancındayım.
“ Allah, Hac 26’yı vahyederek İbrahim’e içinde TEK ALLAH’A salât edenler için bir ev yapmasını da buyurdu…” diyorsunuz. Bu yanlış, Allah İbrahim’e Kuran’ın hiç bir yerinde böyle bir emirde bulunmuyor. BEVVEE Lİ : "Kalacak yer verdi, hazırladı, misafir etti, ağırladı" anlamlarına gelir.
Onun için El-beyt’in bilinen meşhur ev olduğu inancında olanlar, en fazla “İZ BEVVE’NÂ Lİ İBRÂHİME MEKÂNELBEYTİ” ibaresini şöyle anlamışlar: “ Biz İbrahim’e evin yerini gösterdik.” Bunda da, Tufan’da Beyt’in semaya kaldırıldığı, dolayısıyla yerini göstermek için Allah bir rüzgar gönderdiği ve rüzgarın Beyt’in yerini temizleyerek ortaya çıkardığı… Yada Beyt kadar bir bulutu Beyt’in yerinin üstüne getirdiği.. hikaye rivayeti etkili olmuştur.
Muhabbetle.
|
Yukarı dön |
|
|
|
|