HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Genel Tartışma
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Genel Tartışma
Konu Konu: küreselleşme ve din... Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

Çoğulculuk, Birlikte Yaşama
ve Çok Kültürlülüğün Değerleri Üzerine Bir Analiz
[1]

   Prof. Dr. Burhanettin TATAR

Küresel çapta cereyan eden teknolojik, ekonomik, siyasi ve kültürel etkileşimler, küresel çapta yeni mekanların oluşumuna yol açmaktadır. Bu yeni mekanlar, kaçınılmaz olarak klasik çağlarda ortaya çıkan mekan algılarını ve bu mekan algılarına göre teşekkül etmiş geleneksel kavramları kendi sınırlarıyla yüzleştirmektedir. Bu noktada küreselleşme süreci, geleneksel kavramlar için temelde iki seçenek ortaya çıkarmaktadır: 1) Küresel mekanların gerçekliğini dikkate alacak şekilde dönüşerek yeni anlamlar kazanmak; 2) Şayet bunu gerçekleştiremezlerse, yerel bir tatbikat alanıyla yetinerek kültürel bir değere dönüşmek.  

 Bu bağlamda, küreselleşme süreci Müslümanların klasik çağlarda “Daru’l-Islam” şeklinde adlandırdıkları mekan algısına göre şekillenmiş geleneksel İslami kavramları (ve temel İslam bilimlerini) ya küresel mekanın gerçeklerine göre dönüşüp açılım kazanmak ya da yerel bir tatbikat alanı içinde kültürel bir değere dönüşmek seçenekleriyle baş başa bırakmaktadır. Kuşkusuz bu durum sadece İslami kavramlar için değil, aynı zamanda Hıristiyanlık, Yahudilik, Hinduizm ve Budizm gibi geleneksel dinlerin temel kavramları için de söz konusudur.

 Küresel mekanlar, çok hızlı gelişen ve değişen teknolojik, ekonomik ve siyasi olaylara göre yeni şekiller aldıkça, kaçınılmaz olarak “Daru’l-İslam” adlı klasik mekan algısını iyice bulanıklaştırmaktadır. Bulanıklık artıkça, klasik çağlarda gayri Müslimlerle barış içinde yaşamış olan Müslümanlar, hem kendilerini hem de gayri Müslimleri yeni mekanlar içinde konumlandırma güçlüğü çekmektedirler.

 Bu bağlamda geçmişteki Daru’l-İslam adlı mekan algısı içinde gerçekleşen  “bir arada yaşama” tarzını, yepyeni küresel mekanların oluşumuna tanık olan günümüze bir evrensel model olarak sunmanın zorlukları da artmaktadır. Zira burada sorun sadece geleneksel mekan algısını aşan yeni mekanların tezahürü değildir; ayrıca geleneksel mekanlara kendi kimliğini veren hiyerarşik kozmoloji anlayışları ve dikey metafizik inançlar modernite ve seküler dünya algısı içinde dağılıp çözüldükçe dünya yataylaşmaktadır.

Dünya, klasik metafizik inançların çözülmesi sonucu, yatay bir anlam kazandıkça kaçınılmaz olarak sosyal, siyasi, ekonomik mekan algıları genişlemektedir. Bu durumun en açık örneklerinden biri şudur: Klasik çağlarda dikey metafizik inançlar ve hiyerarşik kozmolojiler ekseninde toplumlarda “sorumluluk” ya da “görev” bilinci hakim iken, dünya görüşlerinin yataylaşması sonucu artık “bireysel haklar” kavramı ön plana çıkmıştır.

Daha açık söylersek, klasik çağlarda “Tanrı’ya iman” toplumu ve bireyleri aşan bir etki alanı oluşturduğu için, Tanrı karşısındaki görev ve sorumluluk bilinci toplumsal mekanizmaları birinci derecede belirleyen unsur iken, günümüzde “bireysel haklar” dini inançları ve toplumsal bilinci aşan bir temel gerçeklik ya da hareket noktası haline gelmiştir.

Tüm kusurlarıyla birlikte, demokrasinin tüm gelişmiş ülkelerde en iyi ve geçerli siyasi sistem olarak kabul ediliyor olmasının gerisinde, kuşkusuz “bireysel haklar” ya da kısaca “bireyselci felsefe” yatmaktadır. Bireysel hakları temsil eden özel şahsi mekan algısı, demokratik sistemlerde geliştikçe, kaçınılmaz olarak sosyal mekan da genişlemekte ve başta hukuki olmak üzere, ekonomik, siyasi, dini ve kültürel yapıyı derinden dönüştürmektedir. Yine “bireysel haklar” anlayışı özellikle Amerika, Avrupa ve Avustralya gibi ülkelerde doğrudan aile düzenini ve aile halkının ev içinde oda paylaşımını belirleyen temel faktör olmaktadır.

Yine bu kavram temelinde, yaklaşık iki asırlık bir tarihsel tecrübeye sahip olan feminist tutumlar, “kadın hakları” tabiri ekseninde başta kelami olmak üzere tüm sosyal, siyasi, ekonomik, kültürel ve dilsel yapıların dönüşümünü amaçlayan küresel bir harekete dönüşmektedir. Özellikle Amerika gibi ülkelerde “bireysel haklar” tabiri, bilinç sahibi olmayan tüm canlıları içine alacak şekilde (ormanlar, tek tek ağaçlar, ve hayvanlar için) genişletilerek küresel bir kullanım alanına kavuşturulmaktadır.

Buna göre, küreselleşme denen süreç esnasında oluşan küresel mekanlar, sadece ekonomik, teknolojik ve siyasi gelişmelerin aktörlerini değil, yer yüzündeki tüm canlıların haklarını içine alacak şekilde kendi içinde ayrışmakta ve heterojenleşmektedir.

Bu açıdan bakıldığında, her ne kadar ilk bakışta, küreselleşmenin dünyayı küçülttüğü ve bir köye dönüştürdüğü izlenimi oluşsa da, gerçekte dünya, klasik çağların Tanrı karşısında görev ve sorumluluk bilinci içinde toplumu bireylere önceleyen sosyal mekanlarına nispet edilemeyecek kadar genişlemekte ve büyümektedir. Bireyselcilik ve bireylerin hakları, demokratik siyasi bilinç geliştikçe, kaçınılmaz olarak küresel mekanların sürekli genişlemesine yani bireylere ait özerk, otonom, şahsi mekanların çoğalması sonucu heterojen bir görünüm almasına yol açmaktadır.

İşte bu yeni durum, İslam düşüncesinin karakterini belirlemiş ve yönlendirmiş olan klasik kavramlarımızı kendi sınırlarıyla yüzleştirdiği kadar, Müslümanların Gayri Müslimlerle olan mekansal ilişkilerinin eskiye oranla hayli belirsizleşmesine neden olmakta ve yeniden tanımlanmasına ihtiyaç doğurmaktadır. Çoğulculuk sorunu, bu anlamda farklı inanç guruplarının bir arada yaşama sorunundan çok daha önce, bireyselcilik ekseninde gelişen olan bireysel haklar açısından insanlar arasında bir mekansal ayrışma ve farklılaşma sorununa dönüşmüştür.

Dini düşüncede çoğulculuk ise, geleneksel dini inançların ve teolojilerin birbirinden farklılığı kadar, bu inançları temsil eden klasik kavramlarla modern seküler durumu temsil eden kavramların anlamlı bir ilişki içine nasıl girecekleri sorunu haline gelmiştir. Kısacası çoğulculuk sorunu, günümüzde, küresel mekan içinde, farklı inanç, kültür, tarih, hak ve sorumlulukları temsil eden kavramlar ve bireyler arasında rasyonel (makul) bir ilişkinin nasıl mümkün olduğu sorunu olarak belirginleşmektedir.

Farklı bireyler, inançlar, tarihler, haklar, kültürler ve sorumluluklar arasında çoğulcu yapıyı koruyacak ve bireye özgü mekanı diğer bireyler ve toplum lehine yok etmeyecek bir rasyonel tutum nasıl ve kim tarafından belirlenecektir? Şayet klasik çağların yerel mekan anlayışı kendi kimliğini ve karakterini hiyerarşik kozmoloji anlayışlarından ve dikey metafizik inançlardan almışsa, bu kozmoloji ve metafizikler ekseninde gelişmiş olan klasik rasyonaliteler günümüzün çoğulcu mekansal algısı içinde ne ölçüde rasyonel kalabilecektir?

Dahası sözgelimi Müslümanların kendi inançları ekseninde gelişen rasyonaliteleri ile diğer inançlar ekseninde gelişen rasyonaliteler arasında dengeli bir ilişki nasıl kurulabilir? Bu dengeli rasyonel ilişkinin zemini nedir ve nerededir?

Özellikle “Post-modern” diye adlandırılan düşünme biçimi açısından bakıldığında, peşinen bir veri olarak kabul edilen çoğulculuğu düzenleyebilecek bir evrensel geçerliliği olan rasyonalite imkansız göründüğü için, bu sorulara verilebilecek açık bir cevap da yoktur. Verilebilecek her cevap, kaçınılmaz olarak belli bir yerel veya sınırlı yaklaşımı temsil edeceği için, çoğulculuk, kendi heterojen ve dinamik yapısını evrensel akıl tasarımına feda etmeyen yani gideceği yönü önceden mantıksal olarak belirlenemeyen bir varlık alanına dönüşmektedir.  

Ancak, gerçekte çoğulculuk sorunu, sadece post-modern düşünce biçimleri içinde algılanabilecek kadar yerel ve sınırlı olmadığından önümüzde geniş bir düşünme imkanının bulunduğunu kabul etmeliyiz. Zira Habib C. Malik’in belirttiği gibi, her şeyden önce, insanlar arasında anlamlı ilişki kurulmadan önce insanların özgürlüğünden ve haklarından bahsetmek saçmadır. O halde, çoğulculuk sorunu, sahip oldukları haklar itibariyle birbirinden ayrıştırılmış alanlar içinde özerkleşen bireylere bakarak tümüyle anlaşılabilecek bir şey değildir. Belki o çok daha esaslı olarak, insanlar arasında anlamlı ilişkilerin nasıl olup hala kurulabildiği sorunu açısından ele alınması gereken bir şeydir.

Ne var ki, söz konusu “anlamlı ilişki” sorununu da, sadece insanların karşılıklı olarak birbirini dinlemesi, anlaması ve saygı içinde kabullenmesi sorunu ile daraltmak yanlıştır. Elbette her bir insan, anlamlı bir varlık olarak, diğer insanlar karşısında kendisini açığa vurup dile getirdikçe dinlenmeyi, anlaşılmayı ve saygı görmeyi peşinen hak etmektedir. Lakin, “anlamlı ilişki” ya da “çoğulculuk” sorununa özellikle İslam’ın akıl ve vahiy arasında gözettiği hassas ilişki açısından bakıldığında, karşımıza çok daha farklı bir durum çıkmaktadır.

Zira İslam’ın insanlara vahiy göndermesinin temel esprisi sadece kainatı ve insanları yaratan bir Yüce Gücün varlığından haber vermek ve kendisine kulluk etmeye çağırmak değildir. İslam vahyinin asıl esprisi, insanın kendi gerçekliği başta olmak üzere, onun ilişki içine girdiği dünyadaki tüm varlıkların gerçekliğinin bundan böyle nasıl şekil alması gerektiği sorunu ile ilgilidir. Daha açık deyişle, insan aklı hem insan gerçekliğine hem de tabiattaki varlıkların gerçekliklerine bir şekilde müdahale eden ve bu gerçekliklerin yeni şekiller almasına yol açan bir güçtür. Bu nedenle insan aklının işlev üstlendiği tüm varlık alanları kaçınılmaz olarak insan aklının tasarımlarına göre yeni gerçeklikler kazanabilmekte ve dönüşebilmektedir.

İşte vahyin esprisi, bu gerçeklik alanının düzenlenmesinde insan aklının salt kendi tasarımlarına göre rol üstlenmesi durumunda gerçeklik alanının bir tür bozulmaya ve tahrife uğrayabilme riskini dikkatlere sunmasıdır. Sözgelimi, atom bombasını tasarlayan, gerçekleştiren ve onu Dünya savaşları esnasında Japon halkı üzerine atarak hem bir neslin fiziksel ve ruhsal gerçekliğini hem de tabiat gerçekliğini derinden dönüştürerek tahrif edebilen şey insan aklıdır. Yine teknolojik üretim çabaları esnasında organik yapılar dahil tabiatın dengesini sarsan ve sarsılan dengelerin insanın geleceğini tehdit etmesine yol açan yine insan aklıdır.

Vahyin esprisi, insan aklının gerçeği tek başına dönüştürme çabasına giriştiği esnada yol açabileceği riskler karşısında insanı uyararak bu gerçekliğin dönüşümünde imanın aklı dengeleyen rol üstlenmesi durumudur. İslam’da hassas akıl ve vahiy dengesi, bu nedenle basitçe imanın akla değer vermesi ve aklın da imana saygı duyması veya ona tabi olması ile kurulmaz. Belki bu denge daha çok, başta insan gerçekliği olmak üzere, insan aklının müdahil olabildiği tüm alanlarda gerçekliğin ahlaki, estetik ve teolojik açıdan Allah’ın kainattaki “sünneti” ile olabildiğince uyumlu olarak şekillendirilmesi için iş birliği yapmakla kurulur.

Bu açıdan bakıldığında, günümüzde “çok kültürlülük” denen hadise, basitçe dünya üzerinde birbirinden farklı kültürlerin bir arada bulunması ve karşılıklı saygı ve anlayış içinde olmaları ile anlaşılamaz. Belki daha köklü olarak “çok kültürlülük” denen hadise, farklı coğrafyalarda, farklı zaman dilimlerinde insan aklının varlıklara müdahil olması sayesinde birbirinden farklı gerçekliklerin ortaya çıkması ve bu esnada insan aklının kendi rasyonalitesini çeşitlendirmesi hadisesidir.

İnsan aklı, gerçekliğe şekil verirken aynı zamanda kendi rasyonalitesini yani kendi varlığını şekillendirir ve çeşitlendirir. Bu nedenle çok kültürlülük denen şey, insan bilinci karşısına farklı coğrafyalarda farklı kültürel motiflerin çıkması şeklinde bir estetik algı konusundan çok daha ciddi olarak, dünyanın ve insan varlığının bu denli çeşitlenmiş ve ayrışmış gerçekliklere dayalı olarak bundan sonra nasıl şekil alabileceği sorusunu kendisinde barındırır.    

Bu durum, neden yukarıda, çoğulculuk ya da insanlar arasında anlamlı ilişkiler sorununu sadece insanların birbirini dinlemesi, anlamaya çalışması ve saygı duyması şeklinde pasif anlamıyla ele almadığımızı daha iyi sergilemektedir. Zira çoğulculuk sorunu, en aktif anlamıyla insan gerçekliğinin yeryüzünde ve yeryüzü gerçekliğinin insan karşısında geleceği sorunudur.

Şayet çoğulculuk, insanlar arasında anlamlı ilişkiler kuruldukça ortaya bir takım hak ve özgürlüklerin çıkması ile teşekkül ediyorsa, bu durumda çoğulculuk insan ve tabiat gerçekliğinin şekillenmesi sürecinde—düşünebilen ve insanlarla anlamlı ilişkiye girebilen—tüm bireylere belli ölçülerde hak ve özgürlüklerin verilmesi durumudur.

İslam dini, aklı başındaki her bireye gerçekliğin şekillenmesi noktasında bir sorumluluk yüklüyorsa, bunun nedeni bu tür bireylere bu hakkı kullanma noktasında belli bir noktaya değin güvenmesindendir. Çok kültürlülük, bu anlamda her bireyin andığımız bilinçli sorumluluk düzeyinde gerçekliği şekillendirme sürecine aktif olarak katılmasıyla oluşabilecek bir şeydir. İslam vahyinin, insan aklına yalnız olmadığını ve geleceğe dair karar verirken bir başkasına (yani başta Yaratıcıya ve diğer insanlara) danışması gerektiğini bildirmesi çok kültürlülük bağlamında belli bir mesaj içermektedir: Çok kültürlülük, ancak insanların karar verirlerken başkalarına açık olabilmeleriyle anlamlıdır.

Zira insan aklı, ne zaman kendi başına belirlediği bir takım ilkeleri sürekli meşrulaştıracak ve doğrulayacak sonuçlar veren bir kapalı sistem üretse, hem çoğulculuğa, hem çok kültürlülüğe hem de bir arada yaşama imkanına büyük zararlar vermektedir. O halde, birbirinden farklı haklar, sorumluluklar, inançlar, kültürler ve bireyler arasında çoğulculuğu koruyabilecek tek rasyonel tutum, bireylerin kendi kendini doğrulayan ve meşrulaştıran kapalı rasyonel (ideolojik) sistemlerden uzak kalabilmeleri ve sürekli başkalarına açık kalarak kendi rasyonalitelerini revize edebilmeleridir.

Aksi halde, sadece imanı doğrulama amacını gütse dahi, kendi içine kapalı her rasyonel tutum, sonunda hem insan aklına, hem imana hem de insan ve tabiatın gerçekliğine zarar vermektedir. Zaten, yukarıda ima edildiği üzere, Allah’ın insanlara kendisini tanıtmasının ve kendisine kulak verilmesini istemesinin bir amacı da, insan aklını kendi içine kapalı sistemlerden korumak değil midir?   

[1] "İslam Medeniyetinde Birarada Yaşama Sempozyumu", 15-16 Nisan 2008 Trabzon.



__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
İbrahimizm!!!
Ayrıldı
Ayrıldı


Katılma Tarihi: 14 subat 2009
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 420
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı İbrahimizm!!!

Kapitalizm iflas etti, Avrupa solu çöktü

The New York Times 

Sağ partilerin politikalarına alternatif üretemeyen Avrupalı sosyalistler, kapitalizmin içinde bulunduğu bu sıkıntılı dönemde bile güç kaybetmeye devam ediyor.


Amerikalı gazeteci Steven Erlanger 29 Eylül tarihinde The New York Times gazetesinde yayımlanan yazısında destekleyici mekanizmaların zayıflığı, “irrasyonel bolluk” ve açgözlülük yüzünden dünya genelinde finansal sistemin çöktüğünü ve kapitalizmin son 75 yılın en sorunlu dönemini yaşadığını belirtti.    

 

Ancak yazara göre, Avrupalı sosyalist partiler ve sol kanattaki kuzenleri ikna edici, alternatif bir cevap üretemeyerek sağın başarısızlıklarından faydalanamadılar.

 

Erlanger, Almanya’da Sosyal Demokrat Parti’nin Pazar günkü seçimlerde İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en kötü sonucunu aldığını ve ağır bir yenilgiye uğradığını belirtti.

 

Yazın yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde sol eğilimli partilerin, 2007’de Fransa’da yapılan oylamada da sosyalistlerin seçmen tarafından cezalandırıldığını hatırlatan yazar, Portekiz’de iktidardaki sosyalistlerin Pazar günü koltuğunu korumasına rağmen parlamentodaki mutlak üstünlüğünü yitirdiğini hatırlattı ve ekledi:

 

“Sol iktidarda olduğu İspanya ve İngiltere’de saldırı altında. İktidar dışında olduğu Fransa, İtalya ve son olarak da Almanya’da ise bölünmüş ve cansız durumda.”

 

SAĞ, SOL POLİTİKALAR İZLİYOR

Avrupalı merkez-sağ partilerin, oylarını artırırken sol görüşle özdeşleşmiş birçok fikre sahip çıktığının altını çizen yazar bunları "cömert sosyal yardımlar,  devletleştirilmiş sağlık hizmetleri, karbon salınım miktarlarına uygulanan keskin kısıtlamalar" olarak sıraladı:

 

Ancak yazara göre merkez-sağcılar asıl oy kazancını vergileri düşürmeye, mali düzenlemeleri güçlendirmeye ve giderek yaşlanan halkı kucaklamaya çalışırken, sol partilerden daha etkili hizmet getireceklerinin sözünü vererek sağladılar.

 

Makalede, ayrıca Paris Siyasal Bilimler Enstitüsü’nden tarihçi Michel Winock’ın Avrupalı muhafazakarların kendilerini modern dünyaya adapte ettiklerini belirten ifadelerine yer verildi. Winock şöyle dedi:

 

“Nicolas Sarkozy ve Angela Merkel, devletin koruyucu gücünü övüp Anglo-Sakson tipi kapitalizmin aşırılılıklarını kınarken, sosyalistlerin ana görüşünü oluşturan fikirleri kullandı.”

 

SOL ALTERNATİF ÜRETMELİ

Sağ partilerdeki bu esnekliğe rağmen sol partilerin kendi içlerinde dahi tek vücut olamadığına dikkat çeken yazar, İtalyan solunun umutlarından 43 yaşındaki siyasetçi Enrico Letta’nın şu görüşlerine de yer verdi:

 

“Şunu anlamak zorundayız ki sosyalizm son yüzyılın cevabı. Yapmamız gereken sadece muhalefet eden değil çekici bir alternatif de olabilecek pragmatik bir merkez-sol inşa etmek.

 

“Sosyalist politikalar merkez, liberal ve sosyalist olmayan yeşil partilerle ittifaka izin verecek akıcı bir form almak zorunda kalacak.”

 

SOSYALİSTLER KAPİTALİZMİ TAHTINDAN ETMELİ

New York Üniversitesi Remarque Enstitüsü’nün başındaki Tony Judt ise Avrupalı sosyalistlerin kapitalizmin nasıl düzeltileceğine dair yeni bir mesaja ihtiyacı olduğunu savundu.

 

“ Bugün kapitalizm ekonomil çıkarların merkezde olduğunu kabul ederek siyasetten bahsetmenin tek yolu. Sosyalistler kapitalizmi tahtından etmeli” diyen Judt, Avrupalı sosyalistlerin devletin 21’inci yüzyılda ne yapıp ne yapamayacağı hakkında daha fazla düşünmesi gerektiğini belirtti.

 

Erlanger makalesini şu sözlerle bitirdi:

 

“Kolay bir müfredat değil. Ama Sayın Judt bu tarz bir reform olmadan ‘sosyalizmin Avrupa’da bir geleceği olduğunu düşünmediğini ve bu akımın Avrupa’daki demokratik mutabakatın esas parçasını oluşturduğunu hesaba katarsak bunun kötü bir haber olduğunu’ söyledi.”


alıntı

 

Yukarı dön Göster İbrahimizm!!!'s Profil Diğer Mesajlarını Ara: İbrahimizm!!!
 
İbrahimizm!!!
Ayrıldı
Ayrıldı


Katılma Tarihi: 14 subat 2009
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 420
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı İbrahimizm!!!

Proletaryanın ölümsüz önderi Karl Marks, İşçi ve emekçilere, devrimci ve komünistlere emperyalist kapitalizmin mezarını kazmada yol gösteren ve ışık olmaya devam eden Kapital adlı eserini yazarken 49 yaşında, fakat ciddi sağlık sorunları olan ihtiyar birisiydi. İhtiyar Marks, kapitali yazarken gerek yaşın ilerlemesinden ve gerekse bir ömür boyu yaşadığı sıkıntılardan kaynaklı adeta baş belası olan sağlık sorunları onu hayli zorluyordu. Baş ve ciğer ağrılarından tutalımda romatizma sancılarının dayanılmaz ağrıları altında kapital’i yazarken ”Söz veriyorum ki, bütün bu ağrıların bedelini burjuvazi çok çekecek!” diye not düşüyordu. Söz verdiği gibi de oldu, yazmış olduğu 3 ciltlik hacimli eser Engels’in değimiyle; “Das Kapital’e Kara Avrupası’nda çoğu zaman “işçi sınıfının İncil”i denir.”[5] milyonlar tarafından benimsendi. Ve burjuvazi Karl Marks’ın lanetinden kurtulamadı.

alıntı

Yukarı dön Göster İbrahimizm!!!'s Profil Diğer Mesajlarını Ara: İbrahimizm!!!
 
İbrahimizm!!!
Ayrıldı
Ayrıldı


Katılma Tarihi: 14 subat 2009
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 420
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı İbrahimizm!!!

Tvlerde bazı reklamlar var,

simit yeyin,çünkü ancak onu alabilirsiniz..
onu bulamazsanız çiçek alın yeyin zaten otlamaya alıştınız..
onuda bulamazsanız çin malı bi oyuncak alın onunla oyalanın..biz size döneriz..arar sorarız..

şimdi halkta birşey olabilmesi için patronundan biraz daha fazla para alabilmesi gerekir..o patronundan biraz fazla alırsa onuda ihtiyacı için kullanacak ve bu parada yine diğer patronun eline ulaşacak..bir nevi patronlar arası zenginleşme yarışı..

sendikanın s sini söylediğinde kapı dışındasın..bu kime yaradı..?
zamın z sini söylersen patron senden daha fazla ağlar..
müreffeh yaşam için değil,açlıktan gebermemek için çalışırsın..ve hatta kış mevsimide sana düşmandır..
sonra birileri çıkar,cebinde para olanlara seslenmezde beş kuruşsuz adamlara der ki..

simit alın,çiçek alınm sakız alın ekonomiye katkı sağlayın..iyide bireder sen uzaydamı yaşıyorsun?adam zaten sizin beyinsiz sisteminizden dolayı  kuruşsuz geziyor..ve hala birçoğunuzunda kuyruğu sıkışınca ya işten adam atıyorsunuz yada fabrikaya kepengi vuruyorsunuz..sizde zarar görüyorsunuz..

ama olmaz ki..illa halkta ne varsa alacaklar..donuna kadar soyacaklar..

eskiden orta direk vardı..şimdi o da yok oldu gitti..toplumun çok önemli bir kısmı,işçisi memuru esnafı buhran içinde yüzüyor..benim görüşüm şu ki;bu azgın politikalara devam edilirse,şu zamanı bile arayacaklar..iyiye giden birşey olmayacak,zarar katlanarak artacak..dışardan gelecek olan  hiçbir parada bu süreci durduramayacak..çünkü bitmez denen kaynağın artık suyu çekilmeye başladı..yoksulların parasıyla ağababalık tasla dur..ben aydınım..ben bilmişim..pöh..kafir ilan ettiğiniz marksın binde biri bile olamamışlar..fikir yok..yoksulun emeği hala sömürülmeye devam ediliyor..bakalım daha nereye kadar sürecek..v nin sağ yakasına   bu zihniyeti değiştirmedikçe kriz falan bitmeyecek..çünkü artık kriz yok..adına kriz denen bu durumun şu andaki hali bir yaşam tarzı haline gelecek ve yerleşecek..nereye kadar?paylaşımı öğrenene kadar...yani kimse çıkıpta şu veya bu sıfatla,artık kriz bitti bitiyor falan demesin..derinleşerek ilerlerken vites büyüttüğünü hala anlamıyorlar..
Yukarı dön Göster İbrahimizm!!!'s Profil Diğer Mesajlarını Ara: İbrahimizm!!!
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

<< Önceki Sayfa 3
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats