Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Arapca bilmem, hic anlamam hatta.. Sadece Turkce'den okunusunu bilirim. Onlarda eksilir mi ne olur, bu konuda birsey soyleyemem acikcasi..
Peki sanirim siz Arapca konusunda bilgilisiniz bana soyleyebilir misiniz zahmet olmassa Araplar dua'yi hangi kelimeyle acikliyorlar? Yani dua , namaz kilmanin disindaki bildigimiz dua?
Sevgili sasha, Arapça Kuran'ı meallere bakmak zorunda kalmaksızın anlıyabiliyorum ama Arapçayı ben de bilmiyorum. DUA kelimesinin anlamını ise Kuran'dan öğrenmeye çalışırım. Araştırıp cevap vermemi ister misiniz?
SALÂT kelimesine gelince bunun bir çok anlama geldiğini Kuran'dan öğreniyoruz. İşte onlardan birisi NAMAZ. Ben bundan kastımızın "salât"ın Nisâ 101-103'teki uygulanışı olduğunu daha önce belirttim; "Kelimenin İran ve Hindistan’daki algılanışı ve uygulanışı bizi bağlamıyor," dedim.
Salâtın bunun dışındaki anlamlarının Türkçe karşılığı ise başka başka kelimeler. Örneğin Ahzab 56'daki "sallû"nun Türkçesi: desteklerler (İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhellezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ).
Bunu meallerinde belirtenler: Y N Öztürk, E Yüksel. Demek ki Y N Öztürk ve E Yüksel Ahzab 56'daki "salât"ın NAMAZ KILMAK ya da SALAVAT GETIRMEK olmadığını anlamış ve doğru anlamı dile gitirme ihtiyacını duyup aranmış ve DESTEKLEMEK kelimesini mevcuttan almışlar.
Önemli olan işte bu. Allah'ın kelimesini doğru anlamak ve onu dile getirme ihtiyacını duymak. Doğru anlamın karşılığı nasıl olsa bulunur. Dilin tanımını ilk alıntıladığımda belirttim bunu:
Kelimeler, ihtiyaç ortaya çıktığı anda, ya bir yerden alınır ya da keyfî bir şekilde üretilir.
Kelimeler madem bir yerden alınıyor İran yoluyla Hindistan'dan "namaz"ı alacağımıza Araplardan "salât"ı alsaydık? İtiraz eden yine itiraz ederdi. O zaman da Arapların Kuran'daki "salât"ı algılayıp uygulama tarzı sorun edilirdi. Onun için kelimelerin aidiyetinin değil anlamının önemli olduğunu belirtmeye çalışıyorum.
en iyi lügat'ın Kur'an olduğundan hareketle, Kur'an'da geçen " dua " kelimelerini hasenat programından arattırdım. aşağıdaki sonuçlar çıktı. dua kelimesinin Ayet bağlamlarındaki karşılıklarını tek tek gözden geçirdiğimizde "dua "( Dâl-Âyn) kelimesinin anlamı hemen hemen ortaya çıkıyor.
Bakara 171 :
Okunuş Ve meselullezine keferu ke meselillezi yen'iku bi ma la yesmeu illa duaev ve nidaa, summum bukmun umyun fe hum la ya'kilûn.
M. Esed Böylece, hakikati inkara şartlanmış olanların durumu, çobanın haykırışını işiten ama onu yalnız bir ses ve çağrı şeklinde algılayan sürünün durumuna benzer. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; zira akıllarını kullanmazlar.
Ra'd 14 :
Okunuş Lehu da'vetul hakk, vellezine yed'une min dunihi la yestecibune lehum bi şey'in illa ke basiti keffeyhi ilel mai li yebluğa fahu ve ma huve bi baliğih, ve ma duaul kâfirine illa fi dalâl.
M. Esed Nihai Gerçek'e varmak amacıyla yapılan bütün dualar, bütün çağrı ve arayışlar ancak O'na yöneltilmelidir; çünkü insanların O'nu bırakıp da yakardıkları (öteki varlıklar ve güçler) bu yakarışlarına hiçbir şekilde karşılık veremezler. Öyle ki, (onlara, yakarıp duran kimsenin durumu) ellerini suya doğru uzatıp, suyun kendisine ulaşmasını bekleyen birinin durumuna benzer; oysa bu durumda su asla ona ulaşmayacaktır. Bunun içindir ki, hakkı inkar edenlerin yakarması kendilerini sapıklık içinde tüketmekten başka bir sonuç getirmez.
İbrahim 40 :
Okunuş Rabbic'alni mukîmes salati ve min zurriyyeti rabbena ve tekabbel dua'.
M. Esed (O halde) Ey Rabbim, beni ve soyumdan gelen insanları salatta devamlı ve duyarlı kıl! "Ve, ey Rabbimiz, bu duamı kabul buyur:( talep/istek)
İsra 11 :
Okunuş Ve yed'ul insanu biş şerri duaehu bil hayr, ve kanel insanu acûla.
M. Esed Hal böyleyken, insan yine de (çoğu zaman) iyilik için dua ediyormuşcasına (tutkuyla) kötülük için dua eder; çünkü insan (yargılarında) tez canlıdır.
Meryem 4 :
Okunuş Kale rabbi inni vehenel azmu minni veştealer ra'su şeybev ve lem ekum bi duaike rabbi şekiyya.
M. Esed şöyle demişti: "Ey Rabbim! Doğrusu, artık kemiklerim gevşedi, saçlarım ağardı. Ama şimdiye kadar, ey Rabbim, Sana yönelttiğim duada cevapsız bırakıldığım hiç olmadı. ( talep/ istek/ çağrı)
Meryem 48 :
Okunuş Ve a'tezilukum ve ma ted'une min dunillahi ve ed'u rabbi, asa ella ekune bi duai rabbi şekiyya.
M. Esed Sizden ve sizin Allah'tan başka yalvarıp yakardığınız şeylerden uzak duracak ve (yalnızca) Rabbime yakaracağım: Böylece umulur ki, yakarışım Rabbim tarafından cevapsız bırakılmayacaktır."
Nur 63 :
Okunuş La tec'alu duaer rasuli beynekum ke duai ba'dikum ba'da, kad ya'lemullahullezine yetesellelune minkum livaza, fel yahzerillezine yuhalifune an emrihi en tusibehum fitnetun ev yusibehum azabun elîm.
M. Esed Rasul'ün size yaptığı çağrıyı birbirinize yaptığınız çağrı(lar)la bir tutmayın sakın; gerçek şu ki, Allah, hissettirmeden aranızdan sıyrılmak isteyenleri biliyor; öyleyse, O'nun buyruğuna karşı gelmek isteyenler, başlarına (bu dünyada) bir belanın, bir güçlüğün ya da (öte dünyada) can yakıcı bir azabın gelmesinden korksunlar!
Furkan 77 :
Okunuş Kul ma ya'beu bi kum rabbi lev la duaukum fe kad kezzebtum fe sevfe yekunu lizama.
M. Esed (İnananlara) de ki: "Dua ve yönelişiniz O'na olan inancınız için değilse, Rabbim size niçin değer versin?" (Ve inkarcılara da de ki:) "Gerçek şu ki, siz (Allah'ın mesajını) yalanladınız: artık bu (günah) yakanızı bırakmayacaktır!"
Fatır 14 :
Okunuş İn ted'uhum la yesmeu duaekum ve lev semiu mestecabu lekum, ve yevmel kiyameti yekfurune bi şirkikum ve la yunebbiuke mislu habîr.
M. Esed Onlara yalvarırsanız çağrınızı duymazlar; duyabilseler bile size cevap ver(e)mezler. Ve (üstelik) Kıyamet Günü onları Allah ile eş tutmanızı kabul etmezler. Hiç kimse her şeyi bilen kadar size (gerçeği) göstermez.
Fussilet 49 :
Okunuş La yes'emul insanu min duail hayri ve im messehuş şerru fe yeusun kanût.
M. Esed İnsan, (hayatın) güzel (şeyler)ini isteyip aramaktan asla bıkmaz, kötü bir olayla karşılaşınca da endişeye kapılarak bütün ümitlerini kaybeder.
Fussilet 51 :
Okunuş Ve iza en'amna alel insani a'rada ve nea bicanibih, ve iza messehuş şerru fe zu duain arîd.
M. Esed Ne zaman insana nimetlerimizi bağışlasak yan çizer ve (Bizi anmaktan) uzaklaşır, başına bir kötülük gelince de hemen dualar okumaya başlar! ( tutkulu/ ısrarlı istek)
Ahkaf 5:
Okunuş Ve men edallu mimmey yed'u min dunillahi mel la yestecibu lehu ila yevmil kiyameti ve hum an duaihim ğafilûn.
M. Esed Allah'ı bırakıp onlara ne şimdi, ne de Kıyamet Günü cevap veremeyecek olan ve kendilerine yalvarıldığının bile farkında olmayanlara yalvarıp yakarandan daha sapık kim olabilir?
Nuh 6 :
Okunuş Felem yezidhum du'ai illa firara.
M. Esed ama bu çağrım onları yalnızca (Senden) daha da uzaklaştırdı.
Muhabbetle
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
"Hakikati inkara şartlanmış olanların durumu, çobanın haykırışını işiten ama onu yalnız bir ses ve çağrı şeklinde algılayan sürünün durumuna benzer. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; zira akıllarını kullanmazlar." Muahmmed Esed
Ayetin Arapça metni:
Ve meselu-llezîne keferû ke meseli-llezî yen'iqu bimé lé yesme'u illé du'âen ve nidéen. Summun bukmun 'umyun fehum lé yarci'ûn.
Bu temsilde iki şahıs söz kunusudur: Kafirler ve bir de bağırıp çığıran (bir takım anlamsız sesler çıkaran) fakat sesini dahi duymayan sağır ve dilsiz olan kişi. Bu temsilde kafirler, bir takım anlamsız sesler çıkaran ancak ağzından çıkanı kulağı duymayan bu sağır ve dilsiz kişiye benzetilmiş. Durum bundan ibarettir. Ayette çoban ve sürü anlamına gelecek bir ifade/ibare bulunmamaktadır. Bunu çağrıştıracak bir ifade de yoktur.
"Hakikati inkara şartlanmış olanların durumu, çobanın haykırışını işiten
ama onu yalnız bir ses ve çağrı şeklinde algılayan sürünün durumuna benzer. Onlar sağırdırlar,
dilsizdirler, kördürler; zira akıllarını kullanmazlar." Muahmmed Esed
Ayetin Arapça metni:
Ve meselu-llezîne keferû ke meseli-llezî yen'iqu bimé lé yesme'u illé du'âen ve nidéen.
Summun bukmun 'umyun fehum lé yarci'ûn.
Bu temsilde iki şahıs söz kunusudur: Kafirler ve bir de bağırıp çığıran (bir takım anlamsız sesler
çıkaran) fakat sesini dahi duymayan sağır ve dilsiz olan kişi. Bu temsilde kafirler, bir takım anlamsız
sesler çıkaran ancak ağzından çıkanı kulağı duymayan bu sağır ve dilsiz kişiye benzetilmiş. Durum bundan
ibarettir. Ayette çoban ve sürü anlamına gelecek bir ifade/ibare bulunmamaktadır. Bunu çağrıştıracak bir
ifade de yoktur.
Muhabbetle.
Selam değerli Haktansapmaz,
Alâ,Alâ...Pek Alâ . Artık silinmez hiçbir mesaj bu siteden.Yazdıkları Kitab gibi ortada duranlara
selam olsun.
Nihayet faydalanabileceğim yeni bir kaynak var sitede.
Hoşgeldin.
__________________ Demek ki,gerçekten zorlukla beraber kolaylık da vardır,ŞERH-5
Tartışılan konu NAMAZ kelimesi mi SALÂT kelimesi mi. Dinî bir etkinliğe Araplar SALÂT
deyince dilin tanımı eksilmiyor ama Türkler ona NAMAZ deyince eksiliveriyor?
Fesubhanallah
Sevgili hasanakcay,
Hocanızı korumanızı anlayışla karşılıyorum.Hatta takdir de ediyorum.Uslubuma da dikkat ederim Allahın izniyle.
Siz merak buyurmayın.Ancak sizde "topu taca atmayın".Salat kelimesinin keyfiyyetinden bahsetmişsiniz;
Bu konyu biraz açmanız gerek.Arablar SALÂT demiş Türkler de Namaz öyle mi ? İş bu kadar basit değil sevgili
Hasanakcay...Namzın kökeni daha önce tartışıldı ve Türkçe olmadığını sizler de kabul ediyorsunuz.
Türkler ona NAMAZ dememiş...Dışardan dayatma ve aldatma ile girmiş SUNNİ bir kelimedir Namaz.
Diller yaşayan varlıklardır.Doğarlar,büyür-gelişirler ve hatta hastalanır ölürler.
Refleksleri ve savunma sistemleri olduğu gibi Hafızaları da vardır.
Tıpkı yabancı bir cismin vücut tarafında kabul edilmemesi gibi,NAMAZ kelimesi de Türkler tarafında aslında
hiç kabul görmemiştir.En azından Öz Türkler tarafından.Buradan ırkçı çıkarımlar yapılmaması için sizi tenzih
ederim ama kem niyetlileri uyarmak istiyorum.Bizler Kureyş cahilleri değiliz.
Bildiğiniz gibi her kelimenin bir ZITTI vardır.SALÂT-TEVELLA Kur'an da ki tabiri...
Farsça bilenler belki bizi aydınlatabilir.Her ne kadar kelime Sanskritce olsada...
"Biz Namazı Allaha ibadet olarak anlıyoruz.O da bize yeter",gibi topu taca atmaları biz çok gördük.
Bu ancak konuyu rayından çıkarmaktır,havlu atmaktır...Bu konu sanıldığından çok daha önemli ve derin dir.
Çünkü Namaz Dilişmize öyle iddia edildiği gibi masum nedenlerle girmemiştir.
Kur'an çevirilerinde Arabça kelimeyi yine muadili başka bir Arabça kelime ile çevirmek çok sık başvurulan bir
yöntemdir.
Bunlarda üç tanesi vardır ki...kritik öneme sahiptir ve FARSCA dır.
Abdest,Namaz ve Oruc......nedense bunların Türkçe karşılığı bulunanamamış ama orjinal Arabcasıda kullanılmamış.
Bunun nedenleri var!!!
SALÂT Atom gibi dir sevgili Dostlar Parçalamak çok zordur. Ama bir kez parçalandımı etrafa Alevin zehirlisinden,
Katılma Tarihi: 07 ekim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 672
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
UlulElbab Yazdı:
Merhaba Hasanakcay kardeşim,
Nisa 101-103'teki uygulamaya,sayın haktansapmaz ve sizin "hasanakcay.net"te müzakerenizin bir bölümünü
bildiğiniz gibi bende takip ettim,ediyorum.
Ancak " kelimeler ihtiyaç ortaya çıktığı anda ya ödünç alınır ya da keyfî bir şekilde üretilir. "
şeklinde ki yaklaşımınız doğruluk payı olmakla birlikte "Konu DİN olunca" katılamayacağım.
Neden İngilizler "Prayer" yerine Latince,Fransızca yada Almanca bir kelime almamış acaba?
Her toplum her kelime ye kendine has bir anlam ükler.Kelimeler yüklenen anlam ile yaşar,birşey ifade
eder.Ben Dilbilimciyim,bu konuyu uzun uzadıya tartışmak isterseniz,varım.Ama bir sonuca götürmesi
için,ORTAK bakış açısını yakalamalıyız.
Pek Değerli Saffet Metin,gayet güzel bir şekilde kelimenin kökenini "Namaskar" olarak uzunca,tarihi olgu
ile irdelemiş.
Emevileri işe ilk etapta karıştırmamak lazım.Onları da her konuda "Günah keçisi" ilan etmek doğru olmaz.
Ancak Hindulardan,Farisilere geçen Namazkarın İslama nasıl sirayet ettiğini doğru algılamak gerek .
Mecusini Ateşe karşı Elpençe duruşuna bakalım,"Tesadüf" bu ya günde 5 defa?
Tasavvufun Hindistandan gelişide Farslılar üzerinden dir.
Bununla birlikte ben Namaz kılanları suçlamıyorum.Halis Niyet ile Allaha yönelen her Kul
değerlidir.
Ön yargılarımızdan arınarak olaylara daha aklı selim ile bakabiliriz.
İbadeti,Nefsin ihtiyacı olan Disiplini tartışabiliriz elbette.
Ama Özellikle Abdest,Namaz ve Oruç kelimelerinin "Tesadüfen" Farsça seçildiğine inanmak en basit tabir ile
SAFça bir yaklaşım olur.Yada amaan..boşver de diyebilirsiniz.
Bu ACI gerçekleri değiştirmez.
Saygılarımı sunarım.Sayın Saffet Metin'e ayrıca ADİL yaklaşımı için teşekkür ederim.
Sayın Ululelbab,
Türkler müslüman olmadan önce yerleşik düzene sahip topluluklar değildi. En temel ekonomik faaliyet hayvancılıktı. Yaşama biçimi göçebelikti. Şehirler ya çadırdan ya da ahşaptı. Yaygın dini inanç şamanizmdi. Şamanizme göre tarım ,toprağa işkence yapılması olarak algılandığından tarım yapılmazdı.
Türklerden yerleşik hayata ilk geçenler Uygurlardır. ilk tarım faaliyeti yine Uygurlar tarafından Tarım havzasında yapılmıştır. Bu Tarım havzasından dolayı M.K. döneminde Türk Dil Kurumu dilde sadeleştirme yaparken ziraat karşılığı olarak tarım kelimesini dile sokmuştur ve o zamandan beri kullanılan bir kelimedir. Osmanlı tarım kelimesini bilmezdi.
İkinci yerleşik hayata geçiş Mavera ün Nehir (Seyhun-Ceyhun nehirleri arası) bölgesinde olmuş, Buhara ve Semerkand şehirleri kurulmuş. Müslümanlaşma başlamış. Tarım yapılmaya başlamış. Komşu Farslarla yakın ilişki başlamıştır.
Daha evvel yaşam biçimi benzemediği için birbiri ile yakın ilişki kurmayan Fars ve Türk kültürleri birbirini tanımaya başlamış ve birbirinden etkilenmiştir.
Farslar Buhara ve Semerkand ta yerleşik düzende yaşayan Türkleri ,Türk diye isimlendirmiş, ama şehirlerde yaşamayan, göçebe, hatta henüz Müslüman olmamış, şamanist Türk topluluklarına da Türk gibi manasında Türkmend demişler bu söz dilimize Türkmen olarak geçmiştir.
O bölgede kurulan Karahanlılar, Samanoğulları, Harzemşahlar ve Selçuklularda Fars kültürü etkisi çok üst düzeydedir. Hele ki Anadolu Selçuklularında bu çok bariz. 1280 yılında ölen Karamanoğlu Mehmet bey , "Bugünden sonra divanda, dergahta, Meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır." diye karşı çıkıncaya kadar, Edebiyatta, yönetim de hep Farsça kullanmışlar. Farsça adeta o devir Konya sosyetesinin konuşma diliydi. Mevlana Konyada yaşamış. Biz Türk büyüğü diye biliriz. Ama İranlılar onu Rumi diye anarlar. Firdevsi, Hafız-ı Şirazi ve Rumi diye en büyük üç şairleri arasında gösterirler. Günlük hayatında da Türkçeden ziyade Farsça konuştuğunu düşünüyorum. Çünkü öyle bir ortam, yaşadığı çevre içinde mevcuttu.
Onun için Namaz, Oruç gibi kelimelerin Farsçadan gelmesi çok normal. Türkçenin de Farsçaya etkileri oldu, ama Farsçanın Türkçeye etkisi daha çok oldu. Bundaki temel sebeb Fars kültürün eski yerleşik kültür, O zamanki Türk kültürünün ise yeni yerleşik kültür olmasından kaynaklandı.
Namaz,Oruç yerine Salat ve Savm diye kullansak ne değişecekti. Halkımız aynı ibadetleri Arapça isimlendirecekti, şimdi Farsça isimlendirmesiyle bir şey kazanıp, kaybetmediği gibi, Arapça isimlendirmesinden de bir şey kazanıp kaybetmezdi.
Arapların Namaz ibadetini bilmediği, bunu Zerdüştlerden aldığı savına katılmıyorum. Bu çok zorlama bir sav. Turan Dursun da İslamda namazın esasının Güneş kültü olduğunu söylemişti. O da zorlama. Namazın güneşin hareketleri ile alakası yok. İnsanın dinlenme zamanı ile alakası var.
Dine ekleme yapanlar, Namazı o kültürlere benzettiler ama asla İslamda yoktu da onu başka kültürlerden alıp dinin temel direği yaptılar görüşü ortaya sürülüyor, o yanlıştır.
Tasavvuf 800 lü yılların başlarında Abbasiler döneminde gelmiştir. Ana kaynağı Hinduizmin Bhaikthi Yoga sı ve Budizmdir. Bunu İslam la harmanlayıp ortaya Tasavvuf diye sundular. Güzel yanları vardır, yanlış yanları vardır. Çok derin insan sevgisi, tanrı sevgisi, aşk ta vardır, şirke kayan düşünceler de, zararlı düşünceler de (Bir lokma, bir hırka gibi). Tabii konumuz bu değil.
İnançlara ve insanların yaşam biçimine karışılmasını ben de tasvip etmiyorum.
Kişi namazını kılar, kılmaz. Gerek görür, görmez. Hatta uygun bir şekilde ben İslamda böyle bir ibadet olmadığına inanıyorum da diyebilir. Bunlara kızmak, sövmek, şiddet kullanmak Kur'an da yoktur. Kitab-ı Mukaddeste vardır. Ama hiç bir zaman mesela bazı arkadaşların dediği gibi, namaz kılanlar putperest, puta tapıyor gibi ifadeleri de fikir özgürlüğü içinde kabul etmeyiz. Orada hakaret vardır, sataşma vardır.
İbadet bilinçli yapılıyorsa güzel bir şey. Ama çoğu kişi bilinçsiz ve yasaksavma kabilinden yapıyor. Bu konudaki eksiklerin giderilmesi gerektiğine inanıyorum.
Şunu anlamıyorum. Namaz, Oruç kelimelerinin Farsça olmasında ne gibi kasıt arıyorsunuz. Ben bunun tesadüf olduğuna inanıyorum, sebeblerini yukarıda açıkladım, bunda saflık nerede ? Arapça olsa ne farkederdi. Araplar bu kelimeleri Farslardan almadılar. Özbe öz Arapça kullanıyorlar, değişen ne ?
Herkese selamlar,
__________________ Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
İnançlara ve insanların yaşam biçimine karışılmasını ben de tasvip etmiyorum.
Kişi namazını kılar, kılmaz. Gerek görür, görmez. Hatta uygun bir şekilde ben
İslamda böyle bir ibadet olmadığına inanıyorum da diyebilir. Bunlara kızmak,
sövmek, şiddet kullanmak Kur'an da yoktur. Kitab-ı Mukaddeste vardır. Ama hiç bir
zaman mesela bazı arkadaşların dediği gibi, namaz kılanlar putperest, puta tapıyor
gibi ifadeleri de fikir özgürlüğü içinde kabul etmeyiz. Orada hakaret vardır,
sataşma vardır.
İbadet bilinçli yapılıyorsa güzel bir şey. Ama çoğu kişi bilinçsiz ve yasaksavma
kabilinden yapıyor. Bu konudaki eksiklerin giderilmesi gerektiğine inanıyorum.
Şunu anlamıyorum. Namaz, Oruç kelimelerinin Farsça olmasında ne gibi kasıt
arıyorsunuz. Ben bunun tesadüf olduğuna inanıyorum, sebeblerini yukarıda açıkladım,
bunda saflık nerede ? Arapça olsa ne farkederdi. Araplar bu kelimeleri Farslardan
almadılar. Özbe öz Arapça kullanıyorlar, değişen ne ?
Herkese selamlar,
Sevgili Saffet Metin,
Mesajlarımızı dakika farkı ile neredeyse aynı anda girmişiz.Pek değerli yazınıza
bazı cevaplar bir önce ki iletimde var sanıyorum.Eksik kısımları da bilahare
tamamlamak üzere...
sevgiler...
__________________ Demek ki,gerçekten zorlukla beraber kolaylık da vardır,ŞERH-5
Katılma Tarihi: 07 ekim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 672
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Sayın Ululelbab,
O yazınızdaki dediğiniz Atom gibi Salat ı ben Araplarda görmedim. Namaz yerine Salat kelimesini kullanıyor olsa idik te, halkımız için farkeden bir şey olmayacaktı.
Sorun SAlat veya Namaz kelimesi değil. Kavramın Arapça veya Farsça olmasında değil. Namaz yerine Salat kullansaydık ta toplumun onu kavrayışı bildiğimiz Namaz olacaktı. Sadece o ibadete Salat diyor olacaktık o kadar.
Sorun 1900 lere kadar Kur'an tercümesi olmamasında. Sorun insanların asla Kur'anı Türkçe okumak gibi bir talebi olmamasında. Toplumun Kur'anla tanışıklığı olmamasında. Din adamlarının da zaten böyle şeylere taraftar olmayıp, aman sen anlamazsın, küfre düşersin, Kur'anı en iyi hocalardan öğrenirsinlerle insanları bundan sakındırmasında. Böyle yüzyıllar geçti.
Yakın zamana kadar cemaatler Kur'an meali okumayı tasvib etmezlerdi. Baktılar gidişi durduramıyorlar, her cemaat kendi tasvip ettiği bir kişinin mealini tavsiye ediyor müridlerine. Bu da bir gelişmedir. Kur'anla tanışıklıktır.
Kur'anla tanışıklık arttıkça kavramlar daha iyi yerine oturacaktır. O zaman salat kavramı da yerini bulacaktır.
Bizim de salat kavramını sadece namaza indirgemememiz Kur'an la tanışıklığımızdandır. Bunun yavaş yavaş topluma da yayılacağını düşünüyorum.
Herkese selamlar,
__________________ Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma