Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Emevilerin orta dönemlerine kadar Müslümanlar farz namazından
sonra mescidin bir köşesinde veya evlerine ve işlerine giderken
sessizce tesbihatlarını yaparlardı. İmam, selam verdikten sonra döner,
cemaate problem veya talepleri olup olmadığını sorardı. Cemaat kendi
mahallesinin sorunlarını iletir, taleplerini dile getirir, imam da not
alırdı. Eğer kendi imkânlarıyla bunları çözebilirse çözer, onu aşan
boyutlarda olanları cuma imamına iletir, o da valiye arz ederdi. Bu
sorunlar mahallenin her türlü işi ve yönetimiyle ilgiliydi. Bu aşağıdan
yukarıya, sivil ve işlek bir katılım (ne dersiniz, demokratik katılım
denebilir mi?) mekanizmasıydı. Emeviler, İslam'dan sapıp halka
zulmetmeye başlayınca, haliyle, her namazdan sonra cemaatin imama
ilettiği şikâyetler valilerin haksızlıkları, hukuk ihlalleri oldu. Hak
ve hukuk ihlalleri arttıkça imamlar şikâyetleri yüksek sesle dile
getirmeye başladılar, böylece mescidler siyasi, iktisadi, sosyal
meselelerin şikâyet tonuyla dile getirildiği mekânlar oldu. Bundan
rahatsız olan Emeviler, bir formül geliştirip "Bundan sonra camide
dünya kelamı konuşulmasın, imam farz namazından sonra cemaate dönünce
müezzin toplu tesbihat için komut versin." dediler ve uygulamak için
takibat yürüttüler. İstanbul'un fethinden sonra ilk defa imamlara kadro
veren Fatih Sultan Mehmet'in yaklaşık 1460'larda öngördüğü "komutla
tesbihat"ın örnek aldığı uygulama budur. O zamanki İstanbul uleması
bunu neye dayandırdı, fikir yürütecek değilim.
Bugün uygulanan komutla tesbihat, bu "tarihî politik amacı
koruma" fonksiyonu devam etmekle beraber, yine de cemaatin bir arada
bulunmasını sağlar ve elbette günah bir şey yapılmış olmaz. Ama derin
bir cehalet ürünü olarak "İşte bizim Müslümanlığımız bu, biz
ordu-millet kültürüne sahibiz, Araplardan ve Farslardan farklı olarak
tesbihatı böyle yaparız, dolayısıyla bizim Müslümanlığımız daha sahih
ve güzeldir" demek hem günahtır ve ayıptır hem de bu sayede
militarist/resmi politik bir kültürü ibadet ve cami içinde sürdürme
çabasıdır. Emevilere kadarki Sünnet tatbikatı sivil ve katılımcıdır,
bugüne kadar devam edenki hiyerarşik/askerî ve resmi topluma ilişkindir.
ali bulaç
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
motive olma ihtiyacı ile Allah'a başvurma ihtiyacı konusunda birbirimize yakınlaştığımızı düşünüyorum. Karıştırdığım ise sadece bir Zan.
Merhaba Metehan dost.
"Karıştırıyorsunuz"dan kastım "Ha motive olmak ha Allah’a başvurmak!" demeniz ve bunu bile bile yapmanızdı.
Motive olmak: İSTEKLİ olmak.
Motive etmek: İSTEKLENDİRMEK
İnsanlar motive edilir. Ne zaman? Korkuyor ve itiraz ediyorlarsa.
Örneğin idam mahkumu infaza itiraz edince bir telkinci onu motive eder, infaza razı olsun diye. Yine örneğin cephede askerler savaşmaya itiraz edince onları komutanları motive eder, ölümü bile göze alıp savaşmaya razı olsunlar diye.
Namaz: Allah’a vaş vuru
Namaz kılmak: Allah’a baş vurmak
İnsanlar namaz kılıp Allah’a baş vururlar. Ne zaman? Allah’a sığınma ihtiyacı duyunca.
Örneğin idam mahkumu infaza razı olduktan sonra Allah’a sığınma ihtiyacı duyar ve namaz kılar. Yine örneğin cephede askerler ölümü göze alıp savaşmaya razı olduktan sonra Allah’a sığınma ihtiyacı duyarlar; namaz kılarlar.
Açık ve net. Motive olmak başka, Allah’a baş vurmak başka.
Ama siz, buna rağmen, şunu öne sürebilirsiniz: Nisâ 101-104’teki SALÂT Allah’a baş vuru değil "motivasyon"dur.
Bunun sağlayını yapalım. Ayetlerdeki "salât"ın yerine motivasyon kelimesini koyalım. Allah’ın söylediği anlamca aynı kalıyorsa iddianız doğrudur.
101: Kafirlerin size saldıracağından korkuyorsanız "salât"tan geri durmanız caizdir,
Eksik motivasyonla savaşın asla kazanılamayacağını bile bile Allah ona mı izin veriyor? Kafir saldırısı söz konusu olduğunda inananlar ölümden korkup savaşmaya itiraz edince caiz olan onların motive olmaktan/edilmekten geri durması mıdır?
Devam edeceğim, Allah isterse. Ama önce sizin buna cevabınızı öğrenmem erekiyor. Lütfen.
İnsanlar namaz kılıp Allah’a baş vururlar. Ne zaman? Allah’a sığınma ihtiyacı duyunca.
Örneğin idam mahkumu infaza razı olduktan sonra Allah’a sığınma ihtiyacı duyar ve namaz kılar. Yine örneğin cephede askerler ölümü göze alıp savaşmaya razı olduktan sonra Allah’a sığınma ihtiyacı duyarlar; namaz kılarlar.
Değerli hocam, ALLAH'A BAŞVURMAK ifadesindeki BAŞ VURMAK, görüşme talebinde bulunmak anlamına gelmiyor ki sorun o görüşmenin vaktini kimin tayin edeceği olsun. BAŞ VURMAK Allah'a sığınmak demek.
Kavram olarak Allah'a sığınmak ile motive olmak arasındaki farkı anlatmak zorundayım çünkü Metehan kardeşimiz onları karıştırıyor.
Benim derdim o iki kavramı anlatmak şu anda. Özellikle Nisâ 101-104'teki SALÂT bağlamında.
Meramımı anlatabilmek için idam mahkumunun motive olması ile Allah'a sığınması arasındaki farka dikkat çekiyorum. Siz bunu istismar edecek biri değilsiniz; biliyorum. Ama lütfen biraz daha dikkat.
Rica etsem siz cevap verir misiniz:
...şunu öne sürebilirsiniz: Nisâ 101-104’teki SALÂT Allah’a baş vuru (Allah'a sığınma) değil "motivasyon"dur.
Bunun sağlayını yapalım. Ayetlerdeki "salât"ın yerine motivasyon kelimesini koyalım. Allah’ın söylediği anlamca aynı kalıyorsa iddianız doğrudur.
101: Kafirlerin size saldıracağından korkuyorsanız "salât"tan geri durmanız caizdir,
Eksik motivasyonla savaşın asla kazanılamayacağını bile bile Allah ona mı izin veriyor? Kafir saldırısı söz konusu olduğunda inananlar ölümden korkup savaşmaya itiraz edince caiz olan onların motive olmaktan/edilmekten geri durması mıdır?
Ben de söyleminizden hareketle şunu vurgulamak istemiştim; sığınma gereğini duyduğunuz zaman Allah'a baş vurursunuz, Allah'ın belirlediği vakitte değil!
Ben ALLAH'A SIĞINMAK adındaki "ihtiyaç"tan söz ediyorum. Siz onun vaktini kimin tayin edeceğinden. Sanki o ihtiyaç yalnızca randevu ile karşılanırmış gibi.
Hayır. İnsan soluk alıp verdiği her an Allah'a sığınmak ihtiyacındadır. Bu, genel anlamda. Ama bizim konumuz Nisâ 101-104'teki sığınma ihtiyacı. Bu, özel anlamda. Konumuz bu. Konuya dönüp bir daha soruyorum.
Tamam, motive edilmek başka Allah'a sığınmak başka ama ...şunu öne sürebilirsiniz: Nisâ 101-104’teki SALÂT Allah'a sığınma değil "motivasyon"dur.
Bunun sağlayını yapalım. Ayetlerdeki "salât"ın yerine motivasyon kelimesini koyalım. Allah’ın söylediği, anlamca aynı kalıyorsa iddianız doğrudur.
101: Kafirlerin size saldıracağından korkuyorsanız "salât"tan geri durmanız caizdir,
Eksik motivasyonla savaşın asla kazanılamayacağını bile bile Allah ona mı izin veriyor? Kafir saldırısı söz konusu olduğunda inananlar ölümden korkup savaşmaya itiraz edince caiz olan onların motive olmaktan/edilmekten geri durması mıdır?
bu salat ve namaz müzakereleri bir bulmaca çözmeye benzedi...
hepimiz bir tarafından bir şeyler bulup puzzle ın bir yerini yerleştiriyor gibi...
bazen bir parçayı bir türlü tam yerine oturtamıyoruz...
salat nedir nasıldır namaz bunun neresindedir yavaş yavaş beliriyor gibi...
ama yinede hala belirsiz noktalar var...
kendimce kurguladığım bir salat anlayışı var ama eldeki tarihi verilerin eksikliği ve bazılarının güvenilmezliği yüzünden tam net ve kesin konuşamıyorum...
o yüzden ne olabilir nasıl olmuştur gibi sorulara akıl yürütmeyle cevablar bulmaya çalışıyorum...
salat allahın tüm insanlardan istediği bir şey olmalı...
o zaman tüm dünya insanlarının hepsini ayrı ayrı düşündüğümüzde hepsinin kendilerinin akıllarıyla bulup uygulayabilecekleri bir şey olmalı...
çünkü bir kısmının bilmesiyle olacak bir iş değil...
ne olabilir bu...
bir insandan ilk beklediğimiz şey nedir...
dini dili rengi kültürü ne olursa olsun karşılaştığımız insandan ilk beklediğimiz şey onun bize zarar vermemesidir...
bu her beklentiden önce gelir...
ardından bize iyi davranmasını dürüst olmasını da bekleriz...
yani insanca davranmasını kısaca...
bu insan olan herkesten bekleyebileceğimiz bir şeydir...
salat insanın en temel vazifesi ise bence insanın insanca davranması demektir...
salatı ikame etmek insanın insanlığını ikame ettirmek adına yapılan her türlü çalışmadır...
eğitim yardımlaşma dua niyaz ahlaki terbiye asayişin temini temizlik zayıfların korunması çaresizlerin derdine dermen bulmaya çalışma gibi her türlü insani faaliyeti içeren bir eylem bu salat...
peygamberin hayatı tamamen bunlarla geçmiş olmalı...
insanı insanlıktan çıkaran her türlü inanç düşünce yönetim uygulama sahipleriyle yani zalimlerle mücadele ile yani salatla...
peygamber salatı hayatının her anına yaymış...
bu konuda ona omuz verenlerle her fırsatta toplanıp istişare eğitim talimat düzenlemiş...
bu toplantıların düzeni ve verimi adına vakitlerini düzenlemiş ...
bu salat toplantılarının başında yada belki de sonunda dua ve niyaz yani namaz ile rabbinden yardım dileyip manevi moral ve motivasyon aranılmış...
bu işler için hazırlanan mescid de her türlü salat eylemi yapılır ken zamanla buralar yetersiz hale gelmiş...
salatın bir yönü olan güvenliğin sağlanması için bir emniyet teşkilatı oluşturulmuş...
eğitim sağlık temizlik için ayrı ayrı yerler ve insanlar tahsis edilip salat gittikçe daha düzenli hale getirilmiş...
şu anda devlet dediğimiz oluşumun tüm işlevi salattır...
mahkemesiyle eğitimiyle güvenliğiyle hep insanın insanca yaşamasını sağlayıcı işlev görür...
adil devlet bir hayır kurumudur...
her yaptığı salat ve bunları yapmak için topladığı malda zekattır...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Ben ALLAH'A SIĞINMAK adındaki "ihtiyaç"tan söz ediyorum. Siz onun vaktini kimin tayin edeceğinden. Sanki o
ihtiyaç yalnızca randevu ile karşılanırmış gibi.Hayır. İnsan soluk alıp verdiği her an Allah'a sığınmak
ihtiyacındadır. Bu, genel anlamda. Ama bizim konumuz Nisâ 101-104'teki sığınma ihtiyacı. Bu, özel anlamda.
Konumuz bu. Konuya dönüp bir daha soruyorum.
Tamam, motive edilmek başka Allah'a sığınmak başka ama
...şunu öne sürebilirsiniz: Nisâ 101-104’teki SALÂT Allah'a sığınma değil
101: Kafirlerin size saldıracağından korkuyorsanız "salât"tan geri durmanız caizdir, geri durmanız caizdir.
Eksik motivasyonla savaşın asla kazanılamayacağını bile bile Allah ona mı izin veriyor? Kafir saldırısı söz
konusu olduğunda inananlar ölümden korkup savaşmaya itiraz edince caiz olan onların motive
olmaktan/edilmekten geri durması mıdır?
Sevgili Hasan akçay,
Görüyorum ki "bizler" bazı hatalar yapıyoruz.Amacım sizi suçlamak değil ve "bizler"i özellikle kullanıyorum.
Zira bende bazen sizin belirttiğiniz gibi "agresif" bir tutum beliriyor..Keza sizde bir "Alınganlık" ,diğerinde
başka tutum ve tavırlar...
Kısacası hayırlı bir tartışma kişiselleşiyor,ister istemez.
Ben olaya bir bütün olarak bakarken siz kelimeler üzerinde -kendinizce haklı olarak- çok duruyorsunuz.
Kelimelerin tek tek anlamına artık çok fazla takılmayacağım.
"motivasyon" kelimesini başka bir yerde sağlamaya çalışmakta çözüm değil,çünkü SALAT kelimesi her kullanıldığı
yerde ÇOK BOYUTLU ve ÇOK ANLAMLI. SALAT bir Hologram gibi...Duvarda 30 m2 bir holgram düşünün...
ve siz tam önünde 30 cm yakından bakıyorsunuz... ve Atalarınız onun Namaz olduğunu söyemiş...
Günde 3-5 kez önünde bir takım hareketler yapmanızı...Örnek bu ya...Teşbihte hata olmaz...kızmayın.
O nedenle Kur'an da,her SALAT yazan yerde Namaz kelimesi oturmuyor..Anlam daralmasına neden oluyor.
Sanırım en azından bu konuda bize hak veriyorsunuzdur.
Nisâ 101-104’teki SALÂT için daha önce görüşümü belirttim.Ne ben doğruluğunu nede siz yanlışlığını isbat
edemezsiniz.
Ama görüşümü izin verirseniz kısaca tekrar edeceğim;Burada kelime seçimlerinden ziyade "Genel Görünüme"
odaklanmakta fayda var.
Örnek olsun diye Peygamberin "O Ağacın altında" bizlerin sonradan "Rıdvan biatı" diye adlandırdığı olayı
Nisâ 101-104’te ki gibi anlatıldığını VARSAYALIM. O halde bazı Gelenekciler BİAT NAMAZI uyduracaklardı.
Onun hakkında da siz ve bizim gibi bir çok insan tartışıp duracaktı.
Eğer ben Peygamberle her hangi bir Savaşa katılma ŞEREFİNE NAİL olsaydım.
SAVAŞ Öncesinde-ki ŞEHİT olma ihtimalim çok yüksek-Asla onun arkasında EĞİLİP-DOĞRULMAK şeklinde hareketler
yapmazdım o da bunu istemedi zaten....Onun BİZLERİ GRUPLAR HALİNDE karşısına ALIP bize ne ÖZEL ve SEÇİLMİŞ
bir görev için bu "işe" girdiğimizi,kendisine inen vahiyler eşliğinde anlatması
bu salat ve namaz müzakereleri bir bulmaca çözmeye benzedi...
hepimiz bir tarafından bir şeyler bulup puzzle ın bir yerini yerleştiriyor gibi...
bazen bir parçayı bir türlü tam yerine oturtamıyoruz...
salat nedir nasıldır namaz bunun neresindedir yavaş yavaş beliriyor gibi...
ama yinede hala belirsiz noktalar var...
kendimce kurguladığım bir salat anlayışı var ama eldeki tarihi verilerin eksikliği ve bazılarının güvenilmezliği yüzünden
tam net ve kesin konuşamıyorum...o yüzden ne olabilir nasıl olmuştur gibi sorulara akıl yürütmeyle cevablar bulmaya
çalışıyorum...salat allahın tüm insanlardan istediği bir şey olmalı...
o zaman tüm dünya insanlarının hepsini ayrı ayrı düşündüğümüzde hepsinin kendilerinin akıllarıyla bulup uygulayabilecekleri
bir şey olmalı...çünkü bir kısmının bilmesiyle olacak bir iş değil...
ne olabilir bu...bir insandan ilk beklediğimiz şey nedir...
dini dili rengi kültürü ne olursa olsun karşılaştığımız insandan ilk beklediğimiz şey onun bize zarar vermemesidir...
bu her beklentiden önce gelir...ardından bize iyi davranmasını dürüst olmasını da bekleriz...
yani insanca davranmasını kısaca...bu insan olan herkesten bekleyebileceğimiz bir şeydir...
salat insanın en temel vazifesi ise bence insanın insanca davranması demektir...
salatı ikame etmek insanın insanlığını ikame ettirmek adına yapılan her türlü çalışmadır...
eğitim yardımlaşma dua niyaz ahlaki terbiye asayişin temini temizlik zayıfların korunması çaresizlerin derdine dermen
bulmaya çalışma gibi her türlü insani faaliyeti içeren bir eylem bu salat...
peygamberin hayatı tamamen bunlarla geçmiş olmalı...
insanı insanlıktan çıkaran her türlü inanç düşünce yönetim uygulama sahipleriyle yani zalimlerle mücadele ile yani
salatla...peygamber salatı hayatının her anına yaymış...
bu konuda ona omuz verenlerle her fırsatta toplanıp istişare eğitim talimat düzenlemiş...
bu toplantıların düzeni ve verimi adına vakitlerini düzenlemiş ...
bu salat toplantılarının başında yada belki de sonunda dua ve niyaz yani namaz ile rabbinden yardım dileyip manevi moral
ve motivasyon aranılmış...
bu işler için hazırlanan mescid de her türlü salat eylemi yapılır ken zamanla buralar yetersiz hale gelmiş...salatın bir
yönü olan güvenliğin sağlanması için bir emniyet teşkilatı oluşturulmuş...
eğitim sağlık temizlik için ayrı ayrı yerler ve insanlar tahsis edilip salat gittikçe daha düzenli hale getirilmiş...
şu anda devlet dediğimiz oluşumun tüm işlevi salattır...
mahkemesiyle eğitimiyle güvenliğiyle hep insanın insanca yaşamasını sağlayıcı işlev görür...
adil devlet bir hayır kurumudur...her yaptığı salat ve bunları yapmak için topladığı malda zekattır...
sevgili asım,
Geldiğiniz noktayı saygıyla karşılıyorum...
Bazı noktalar da tam olarak katılmasam da RESMİN BÜTÜNÜNÜ Gördüğünüzü düşünüyorum.
Büyük bir Resmi görebilmek için iki adım geri atmak gerek...Geri adım atmaktan imtina edenler
ancak resmin bir bölümü üzerinde bulanık yorum yapmaktan başka birşey yapmayacaklardır.
SALAT Resminin tamamını görmek ÇOK ÖNEMLİ...Dev bir Resime insan yakından bakınca ne görür?
GERİ ADIM atmayı BENLİK engelliyorsa eğer...bir kaç cm'2 den başka birşey görünmeyecektir.
O kısma da biz Namaz diyoruz zaten...
Resmin Tamamını gçrüpte anlaşamıyanlar ise farklı Açıları hesaba katması gerekecektir...
sevgi ile...
metehan
__________________ Demek ki,gerçekten zorlukla beraber kolaylık da vardır,ŞERH-5
Şafiiler imamı dinledikten sonra Fatiha'yı kendileri tekrar okurlar.. Diyeceğim o ki, Allah'ın Resulü Kuran okuduktan sonra dinleyen inananlar, ardından tekrarlamışlar. Sonra Resul bir daha bir daha okur dinleyenler de bir daha bir daha neden tekrarlamışlar! Bu, ezberlemede izlenen bir metottur; Arz metodu. Hoca okur öğrenci dinler, öğrenci okur hoca dinler.. hoca tekrar okur, öğrenci de... İşte Kuran dersi olan salatlar namazlara dönüştükten sonra, salat dersinden geriye kalanlar! Olabilir mi, olabilir!
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma