Yazanlarda |
|
ebukerem Ayrıldı
Katılma Tarihi: 21 mart 2009 Gönderilenler: 483
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Hasan AKÇAY,
Ben senin KARDEŞİN değilim. ben sadece müminlerle kardeş olurum. senin gibi ehli kitapla sadece insan hukukumuz vardır. "BİZ" diyebilmem için KIBLE'mizin ( DİNİMİZİN ) aynı olması gerekir.
ayrıca, adalet ve mektep arkadaşlar,
yazdıklarımı dikkatli okursanız ben kimsenin şahsına hakaret etmedim.
bir adam önüne gelen her konuda ahkam kesiyor ve hele de tek taraflı yamuk kesiyorsa ona şahitliğimi yaparım. onalrca kez güzel güzel uyarmama rağmen, dalga geçiyor, hakaret ediyor, aşağılıyorsa ben gene ona bunları yapmam. Ancak bir tarafa vururken aynı işlerin KATMERLİSİNİ yapanları övüyor hamdediyor yüceltiyor ya da GİZLİYORSA haddini bildiririm.
sevgi kelebeği olmadan önce adalet şahitleri olmanızı, apaçık bir zulüm işlenirken susarak ya da konuyu saptırarak yamuk şahitlik yapmamanızı tavsiye ederim.
selam aleykum ( benden size zarar gelmez, barış esenlik gelir )
__________________ yalnız Allah'a teslim ol ve şahitliği dosdoğru yap...
|
Yukarı dön |
|
|
hasakcay Uzman Uye
Katılma Tarihi: 22 ocak 2008 Gönderilenler: 1236
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba josephus.
1-Adam ya İsrail ajanı ya da ağzından çıkanı kulağı duymayan biri. Çünkü yaptığı her açıklama İsrail'in lehinde.
...bu güne kadar (yöntemdeki eksik-yanlışlıkları ne olursa olsun) kendi anladığı zulme karşı çıkan insanlara yapılan suçlamaların aynısı. birileri, güya meşru (!) sayılan düzene itaat-biat etmiyorsa, bu mantığa, yani sizin mantığınıza göre ajan-provakatör veya terörist, öyle mi?
Çıkarımınız yanlış. Adamın o sözde meşru İsrail’e biat etmesi ya da etMEmesi değil konu. Önemli olan, ağzından çıkan açıklamanın İsrail’in lehinde olması. Benim söylediğim bu.
2 - israil askerlerinin elinde ölüm listesi varmış, yani öldürecekleri belli imiş, ne kadar masum bir hareket değil mi? israil hiç bir zaman rastgele ateş etmemiştir zaten, küçük çocukları, kadınları da terörist (en azından potansiyel) oldukları için vurmuştur şimdiye kadar.
Ben de aynı şeyi söylüyorum. Yani İsrail askerleri rast gele ateş etmemiş. Yoksa Türker bebek rast gele vurulurdu. IHH genel başkanı bunu açıklamakla "Biz yalnızca militanları hedef aldık; masumlara zarar vermemek için büyük özen gösterdik" diyen İsrail’i teyid ediyor.
İsrail, dünya kamuoyuna "Biz rast gele ateş etmedik!" diyor; IHH genel başkanı bunun kanıtını ortaya koyuyor. Adam ya İsrail ajanı ya da ağzından çıkanı kulağı duymayan biri. Gerçek bu. Siz buna itiraz edin ve adamın yaptığı açıklamanın İsrail’in lehinde olmadığını kanıtlayın.
3 - israil ve vicdan kelimesini bir araya getirmek, bugüne kadar bu forumda okuduğum en saçma, en aptalca laf, kusura bakmayın.
Ben İsrail ile vicdan kelimesini asla bir araya getirmedim. İsrail’in, tıpkı PKK gibi, bebek katili olduğunu söyledim. Bebek katili ve vicdan nasıl bir araya gelirmiş?
Vicdan kelimesinin geçtiği yer:
Türker bebek... Mavi Karadeniz'e bindirilip savaş alanına götürüldü. Buna tepkimizi örneğin Filistin mitinglerinde "Katil baba! Katil İHH!" diye bağırarak gösterebilir miyiz?
Vicdan terazimizin bir gözüne birilerinin uydurduğu Siyasî İslam ile başka birilerinin silah satarak kazandığı paraları ve saireyi koyalım; öteki gözüne yalnızca bir bebeğin canını. Hangisi daha ağır basıyor?
Hayrullah kardeşimiz "Türker bebek anne ve babasının kararıyla oraya götürüldü," diyor. Olmaz öyle şey. Ailenin buna hakkı yok. Siyasî İslamın gereği gibi bir nedenle bebek savaş alanına götürülemez. Yasa var. Bebeğin o aileden alınıp devlet korumasına verilmesi gerekir.
4- gazzeye gidenlerin israile sövüp saydıklarına dair elinzide ne gibi kanıtlar var, açıklar mısınız? o insanların anladıkları zulme, zulmü yapan devlete kaşı çıkmaları, eleştirmeleri, küfür mü oldu şimdi? ya da savaş ilanı?
Buyurun:
İHH genel başkanı Bülent Yıldırım yola çıkarken "ya Bedir'i ya da Uhud'u yaşayacağız," dedi. http://www.iha.com.tr/haber/detay.aspx?nid=123070&cid=11
İHH başkanının bu açıklaması İsrail açısından neyi ortaya koymuştur; İHH’nın yola çıkarken barış niyeti taşıdığını mı ya da Bedir ve Uhud misali savaş niyeti taşıdığını mı?
Başka kanıtlar da var. Ama İsrail’e ve dünyaya bu yeter.
Sevgi ile,
Hasan Akçay
__________________ hasanakcay.net
allahindini.net
|
Yukarı dön |
|
|
josephus Groupie
Katılma Tarihi: 11 nisan 2009 Yer: Turkiye Gönderilenler: 49
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
sayın hasan akçay, açıklamanız için teşekkürler, yanlış değerlendirmelerimi olduğunu fark ettim, fakat yazınız genelindeki düşünce, bu eylemin gayesi-sonuçları ne olursa olsun pek te savunulamayacak bir düşünce. hala aklıma takılan sorular-çelişkiler var.
başta ajan kelimesini kullanmanız, önyargı. bu adam bir yardım gönüllüsü, en azından öyle görünüyor, olayın heyecanıyla söylediği her kelimenin ne şekilde, kim tarafından kullanılacağını, kimin işine yarayacağını bilmesini beklemek yanlış.
bebeğin götürülmesi, belki çok acımasız görünüyor, ama anne-babanın da böyle bir düşüncesi yoktu şüphesiz, yoksa hangi ana-baba çocuğunu katledilmesi için beraberinde götürür ? belki de o insanlar, eylemlerinin başarıya ulaşacağını düşünüp, bunun sevincini de bebekleri ile birlikte yaşamak istemişlerdir, veya belki bakacak kimseleri yoktur, ne biliym bir açıklamaları vardır belki. ama olaya bu kadar uzaktan bakıp acımasız-bebek katili anne-baba sanrısı yaratmak, buda en az onlarınki kadar vicdansızlık olmalı. belkide askerlerin saldıracağı anlaşılınca, anne-baba çocuklarını sakladıkları için bi şey olmamıştır, kim bilir ?
ve acaba 19 yaşındaki furkan, acaba israil askerlerinin elindeki liste ile mi öldürüldü, ya diğerleri, tamam belki bir kısmı siyasal (!) islamcı idi, ama dayak yiyen ve yaralanan diğer millet ve dinden insanlar ne oluyor?
bedir veya uhudu yaşamaktan ben, eylemin amacına (yani gazzeye yardım götürülmesi) ulaşmasını anlıyorum, bunu israil savaş ilanı mı anladı sizce, yoksa bu zorlama bir yorum mu ?
Çelişkiler ve sorular ne olursa olsun, ister siyasal islam adına, ister ateizm adına, ama sonuçta gazzeye yardım götürmek üzere yapılmış bu eylem, eğer eleştirilecekse bile bu şekilde eleştirilmemeli, siz de takdir edersiniz. selamlar.
|
Yukarı dön |
|
|
ebukerem Ayrıldı
Katılma Tarihi: 21 mart 2009 Gönderilenler: 483
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Muvaiye, Ammar'ın öldürülmesi üzerine, Yezid, Hüseyin'in öldürülmesi üzerine suçlandıklarında aynı şeyi söylemişler:
"Onları biz öldürmedik, onları buraya getirenler öldürdü"
:))
başka söze gerek yok bence.
__________________ yalnız Allah'a teslim ol ve şahitliği dosdoğru yap...
|
Yukarı dön |
|
|
hasakcay Uzman Uye
Katılma Tarihi: 22 ocak 2008 Gönderilenler: 1236
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
EK 1: Anne Nilüfer Çetin'in anlattıklarından ortaya çıkan gerçek
http://www.ebmhaber.com.tr/detay/32244/turker-bebek-yurda-do ndu.htm
Bebek, sorunsuz gemilerden birinde değil militanların gemisinde tutuldu.
Nilüfer Çetin, diğer gemilerde direniş olmadığı için personelin sorunsuz bir şekilde (gemilerden) alındığını, ancak Mavi Marmara'nın felaketi yaşayan gemi olduğunu söyledi.
Çatışma, bebeğin 30 cm önünde oldu.
Çatışma yaşanan yerin yakınında kamarada bulunduğunu belirten Çetin, ''Çatışmaların 30 santimetre yakınındaydı kamaram. Son derece kötü ve sert çatışmalar yaşandı. Şu an Mavi Marmara Gemisi'nin içi tamamen kan'' diye konuştu.
Bebeği göz göre göre tehlikeye attılar; kobay olarak kullandılar
''Böyle bir şeyin başımıza geleceği ihtimaller arasındaydı. Filistin'de onlarca bebek var. Orada kalsaydık oğlumla beraber o bebeklerle oynamayı düşünüyorduk.
Bebeğin ruh sağlığı bozuldu
Bebek konusunda hiçbir sorun yaşamadığını, ancak diğer konuların insanlık dışı olduğunu belirten Çetin, bebeğini pedagog eşliğinde normale döndürmeyi düşündüğünü söyledi.
Ek 2: Bakış açıları
Olaya önce askerî açıdan baktım; "Maskaralık!" dedim. Çünkü "Özgürlük Filosu"ndaki AMATÖR mücahidlerin İsrail ordusundaki PROFESYONEL savaşçılara karakucak dalması tıpkı Don Kişot'un yel değirmenlerine saldırmasını andırıyordu. Don Kişot'un o yaptığına herkes maskaralık der.
Savaşta halkla ilişkiler önemli.
Hatırlarsanız Irak savaşı sırasında üç dört saatte bir cepheden gelen bir ABD subayı, üstünün tozuyla, halkın karşısına geçip çatışmanın gidişatı hakkında açıklama yapardı. Elbet düşman da dinliyordu onu. Subay o yüzden sözlerini özenle seçer, düşmanının eline koz vermezdi.
Oysa İHH'nın genel başkanı halkla ilişkileri yüzüne gözüne bulaştırdı. Öyle ki yaptığı açıklamalarla düşmanın eline koz vermekle kalmadı; İsrail'in iddialarını da teyid etti. "Bu adam ya İsrail ajanıdır ya da ağzından çıkanı kulağı duymayan biri!" diye düşündüm.
Hayır! İsrail ajanı olduğuna ben de inanamam. Ama yaptığı iş onu akla getiriyor.
Sonra insanî açıdan baktım ve şöyle dedim: "Yapılan yalnızca maskaralık değil aynı zamanda 9 (dokuz) insanın o maskaralık esnasında kurban edilmesidir; günahtır!"
Hele Türker bebek, hele Türker bebek... Vicdanlara seslenmeksizin o bebekten söz edilemez. Vicdanı olanlara sordum:
Vicdan terazinizin bir gözüne birilerinin uydurduğu Siyasî İslamla başka birilerinin silah satarak kazandığı paraları ve saireyi koyun; öteki gözüne yalnızca bir bebeğin canını. Hangisi daha ağır basıyor?
Don Kişot'un maskarılığı kitap oldu; yüzyıllardır okunuyor. İHH'nın maskaralığı da kitap olacak. Ama bu vicdan sorusu bence başlı başına bir kitaptır. Onu vicdanı olanlar hep okuyacak.
Sürüp giden savaşlara dinî açıdan bakanlar ise ortaçağlarda kala kalan fosil halindeler.
Benim gördüğüm o ki akıllarını da işletmiyorlar. Yaptıkları tek iş, ağızlarına sokuşturulan slogan haplarını gevelemek ve, bin yılın başı onlarla ters düşen bay Gülen'i dahil, aklını işleten herkesi tekfir etmek.
Oysa bu devirde savaşlar din için değil ekonomi için yapılıyor. Fatih Çekirge'nin 5 Haziran tarihli "Hürriyet"teki yazısından:
Ortadoğu’da yaşanan savaş bir "dinler savaşı" gibi gösterilmek istense de değildir... Gizli devler, yeraltı imparatorlukları "sahte bir perdeye, acı bir senaryo" yüklemişlerdir.
Her iki taraf da insan için olan dini, insan ölümlerine gerekçe yapmaktadır...
Mesele "gizli devler"in, yeraltı imparatorluklarının silaha ve petrole dayalı düzenidir. O gizli devler İsrail’siz bir Ortadoğu’yu istemezler...
İntihar bombacıları onların iştahını kabartır... O gizli devler, Hamas’sız bir Ortadoğu da istemezler. Çünkü dehşeti ve terörü nefretle paketleyip satarlar... Korkuyla beslenirler...
Sevgi ile,
Hasan Akçay
__________________ hasanakcay.net
allahindini.net
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba hasan abi,
o maskaralık dediğin, YÜREKLİ direniş, o ELİT!!! israil komando birliğinin ne kadar basit olduğunu ispatladı, o kafasında BÜYÜTEN beyinlere.....
esas YEL DEĞİRMENİNDEN başka bir HALT olmayan israili kafasında CANAVAR gibi büyütenlere sormalı, neden hala anlamadıklarını bu DİRENİŞİ...
selam olsun...
|
Yukarı dön |
|
|
Mektep Uzman Uye
Katılma Tarihi: 31 agustos 2009 Yer: Scotland Gönderilenler: 105
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Korkan hayvan saldirir gerekirse oldurur. israildede o hayvansal gudu oldugu icin bunlari yapiyor.Boyle paranoyak ve korkak bir milletin tetiklenmesi/fislenmesi bu sonuclari dogurmakta.Olan yine iyi insalara oluyor.
Liderler savas karari aliyor ama biz halk savasa gidip mucadale ediyor veya oluyoruz.
Gercek savas bu degildir.
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
MErhaba,
çok beğendiğim bir yazı...okumanızı tavsiye ederim....
Hocaefendiye açık mektup
Paylaş
Pazar, 18:53
Ahmet Özcan duygulara tercüman enfes bir yazı yazmış... Sonuna kadar sabredin.. ----
Muhterem hocam, Nazım Hikmet, Kuvayi Milliye destanı’nda Kartallı Kazım’ın dramatik öyküsünü anlatır. Milli Mücadeleye katılmıştır Kartallı bahçıvan Kazım, sıradan biridir. Ona bir gün görev verilir, Bir İngiliz ajanını vuracaktır. Kazım, yüreklidir, inanmıştır, kendini feda etmeye hazırdır. Ama adam öldürmek…İşte bu zordur. Ama görev kesindir, Kazım zorda olsa öldürür ajanı. Nazım o güzel dizeleriyle anlatır bunu.. “…Demek istediğim, böyle günlerde bile, böyle bir adamı bile bu çeşit öldürüp ortalık duruldukta, yıllarca sonra mehtaba baktığın vakit üzüntü çekmemek için, ya insanlarda yürek dediğin taştan olacak, yahut da dehşetli namuslu olacak yüreğin, Kâzım'ınki taştan değildi çok şükür, fakat namuslu. Ne malûm? dersen : Dövüştü pir aşkına, yaralandı birkaç kere ve saire. Ve kavga bittiği zaman ne çiftlik sahibi oldu, ne apartıman. Kavgadan önce Kartal'da bahçıvandı, kavgadan sonra Kartal'da bahçıvan...” Muhterem hocam, Nazım Hikmet, bu dizeleriyle şunu anlatır bize, Öyle günler olur ki; tarlasında çalışan karıncayı bile incitmemiş sıradan bir insan adam öldürür. Ardından dava bitince döner tarlasına. Kaldığı yerden devam eder hayatına..dava adamlığı budur. Ne çiftlik sahibi kılar ne apartıman. Ve yıllar sonra mehtaba bakıp oturup ağlamaz ben ne yaptım diye. Çünkü onun davası çok büyüktür. Öldürdüğü kişi bir ‘adam’, yaptığı ise ‘katillik’ değildir zira. Rahmetli annem anlatırdı, çocukken Ramazan aylarında Hasankale’ye köye giderlermiş. Orada muhterem pederinizin sohbetlerini dinlemiş birkaç defa. Hayal meyal hatırlardı. Sizinde aynı yaşlarda küçük bir çocuk olarak babanızın dizi dibinde, o anlatırken sessizce ağladığınızı söylerdi. Hafızası bu sahneyi hiç unutmamıştı. Geçen gün fatih camiinde şehit cenazelerimizi kaldırırken bir yaşlı kadın ilişti gözüme. Kenara bir köşeye çökmüş, sessizce ağlıyordu. Kalabalıklarla, sloganlarla, nutuklarla hiç ilgilenmiyordu. Gözlerini sadece ayyıldızlı, kelimeitevhidli ve Filistinli bayraklarla sarılmış o güzel tabutlara dikmişti. Baktım o yaşlı, yoksul ve yorgun yüzüne, hiçbir yıkılmışlık yoktu, mağduriyet ve perişanlıktan eser yoktu. Son derece mağrur bir hüzündü gözyaşlarından akan. Peki niye ağlıyor acaba diye düşündüm. Bu onurlu ve cesur yüz, bu başı dik kartal gözler neden yaş döküyor? Dün son şehidimizi uğurlarken gelen bir telefon sizin açıklamanızdan bahsetti. Daha ilk cümleleri duyarken aklıma bu soru geldi tekrar. Ve devamını dinlemeden kendi kendime konuşmaya başladım. O güzel yaşlı annemiz kaderimize ağlıyordu. Değiştirmek için çaba gösterdiğimiz yüz yıllık esaretimize göz yaşı döküyordu. Rehinelerimizi ve cesetlerimizi 24 saat içinde alabilmeyi zafer addedecek kadar derin bir rehine ilişkileri ağının kaderimiz olmasına ağlıyordu. Sandalyeyle İsrail komandosu kovalayıp altına kaçırtan O güzel çocukların, o 19 yaşındaki Furkan’ın cesaretinin ve kararlılığının devletimizde, ordumuzda, büyüklerimizde, ulu şahsiyetlerimizde neden olmadığını kavrayamayışına ağlıyordu. Bu cehaletinin kendi suçu olabilme ihtimaline ağlıyordu. Sizin 10 yaşından beri ağlayan gözlerinizin bu şehitler için ağlayamama ihtimaline ağlıyordu. Diyorum ki hocam, şu kahpe saldırı vallahi büyük bir rahmet bizim için. Çok yönlü bir muhasebe ve büyük bir değişim için hepimizi test eden kritik bir imtihan. Devleti, Arap rejimlerini, batıyı, milletimizin farklı unsurlarını, batı ve doğu halklarını, sıradan Yahudileri, hristiyanları, diğer inançtan toplumları yani tüm insanlığı bir elekten geçirecek bu süreç. Hepimiz bir birimize hesap vereceğiz Allahtan önce. Ve diyorum ki hocam, bu iş sandığımızdan da büyük. Bu esaret, bu rehine ilişkileri, bu küresel tezgah, bildiklerimizin de ötesinde çok girift kurgulanmış… Ama sorun şu hocam, bazılarımız diyor ki, ‘gerçek bu kardeşim, bunu kabul edelim, gerçekçi olalım. rasyonel olalım. Hamasete, taşkınlığa, otoritelere kafa tutmaya kalkmayalım. Var olan gerçeklik içerisinde çok uzun vadeli, sessiz, derinden gidelim. Önemli köşeleri tutalım. Adamlarımızı her yere yerleştirelim. O büyük güne kadar karda yürüyüp iz belli etmeyelim, bazılarımız farklı kılıklara bürünsün, düşmanı şaşırtsın, onlara benzesin, bazılarımız o güne kadar hep düşmandan yana görünsün. Böyle böyle çalışalım. Hatta diğerleri gibi küçük değil büyük düşünelim. Şu Osmanlı haritası bile bize dar gelsin. Bizzat dünyanın merkezini ele geçirelim. Ama yavaş, sakin, sessiz ve derinden….böyle diyorlar hocam.
Başka bazıları da bunlara çok kızıyor. Takiyeyle iman yan yana durmaz diyor. Takiye bir süre sonra yol olur diyor. Kimlik ve kişilik olur diyor. Rehineler düşman askerlerin arasına sızarak kurtarılmaz diyor. Ağlamadan, dillerimiz dolaşmadan, şafaktan utanmayıp utandırmadan aşkı konuşalım diyor. Ruhumuzun içine kar yağar anamızdan doğduğumuz geceden beri diyor. heybemizi emektar makinalara yükleriz fikirlerimizi tıfıl vinçlere diyor biz koşu bittikten sonrada koşan atlarız diyor..diyor da diyor..Ben de acizane diyorum ki hocam, insan neye inanıyorsa odur. Düşmanın gücüne inanıyorsan düşmanın güçlüdür. Kendi zayıflığından eminsen zayıfsındır. Rehin olduğunu düşünüyorsan rehin, aciz olduğunu söylüyorsan acizsindir. Ve diyorum ki hocam, çok çok büyük hedefler, çok çok önemli amaçlar, çok çok gizli niyetler, çok çok derin yürüyüşler…çok çok açık yalanların çok çok utanmazca söylenmiş kılıflarından ibarettir. Kendimizi kandırmayalım güzel kardeşlerim, çocuklarımızı da zehirlemeyelim diyorum. Hayat, yaptığımız bilinçli tercihlerden ibarettir. Kimimiz açık, cesur ve net konuşur, kimimiz haindir, kalleştir, işbirlikçidir ve bunu saklamayı yol edinmiştir. Bazılarımız tüccar karakterlidir hayatı bir pazarlık ve kazanma-kaybetme oyunu olarak görür, bazılarımız asker ruhludur her şeye yenme-yenilme savaşı olarak bakar. Bir kısmımız sanatçı ruhludur güzel ve çirkini ayırt etmekle geçer hayatı, bir kısmımız köledir efendisinden aferin almaktır tüm gayreti..diyorum. İster 6 milyar insan, ister 200 devlet, ister binlerce kavim, onlarca din ,yüzlerce mezhep olalım, insanın sadece iki yolu vardır diyorum hocam, ya adamdır ya değil…Allah, yani, o İsrail askerlerinin de Allahı olan, o sizin yanınıza da gelen veya haber gönderen askerlerin de, o Irak’ta, Afganistan’da çocukları bombalayan askerlerinde, o Auswictte Yahudi yakan askerlerinde Allah’ı olan mutlak irade, diyor ki hocam, “dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir, asıl hayat ebedi olanıdır.” Ve diyor ki hocam, onları çok güçlü ve yenilmez sanırsın, oysa onların düzeni bir örümcek ağı gibidir. Ve diyor ki hocam, Allahtan başka korkulacak, itaat edilecek, saygı duyulacak, güvenilecek ve inanılacak ciddi bir şey yoktur.sakın yolunuzu şaşırmayın, kendiniz seçilmiş zannedip başkalarına iftira atmayın, aşağılamayın, dışlamayın yani Yahudileşmeyin. Son olarak muhterem hocam, diyorlar ki Fethullah Gülen Hocaefendi hazretleri, şöyle böyle demiş..Savaş halinde düşmanın işine yarayacak laflar etmiş. Tek vücut olmuş insanları bölecek, parçalayacak, eylem sahipleri hakkında istifham yaratıp kafaları bulandıracak sözler söylemiş, o büyük amaçları için o dünyayı kurtarmak için yaptığı faaliyetler uğruna Türkiyeyi ve Arap dünyasını feda etmiş. İlerde bir gün kendisinin bu derin vizyonunu anlayıp affederler ümidiyle bugünü hiçe saymış.. Onlara dedim ki hocam, annemin uzaktan da olsa çocukluk hatırası olan bu muhterem hocam, böyle bir şey yapmamıştır. Maksadı bu değildir, onun piri Kürd Said, benim pirim olan Kuşçubaşı Eşrefin adamıdır. Onun faaliyetleri doğunun haysiyet davasının büyük örgütü olan Teşkilatı Mahsusa’nın devamıdır. Onun, ince ruhu düşmana prim vermez. O zeki irade, yıkılmakta olana selam göndermez. O kararlı ve inanmış dava adamı yolunu şaşırıp takiyeyi yol edinmez. Bana çok kızdılar hocam. Yanlık düşünüyorsun dediler. Zaten kaç gündür hep yanlış bakıyorsun deyip durmaktalar. Ne olursun hocam, beni aydınlatınız. Biz kartallı kazım soyundanız hocam, ne yaparsak taştan bir kalple değil, namuslu bir yürekle yaparız. Sonra bahçemizde işimize döneriz. Bu kafayla ne çiftlik sahibi olacağız ne apartıman, bari kalplerimizi rahatlat hocam..şakirtlerini de aydınlat, onlara da söyle, de ki, bir kez olsun kendi aklınızla kendi kalbinizle düşünün. Bir kez olsun haysiyetiniz hizmetlerinizin önüne geçsin, bir kez olsun insan gibi davranın, bir kez olsun robotluğu bırakıp canlı varlık tepkileri verin. Ben kendimden sorumluyum sizde kendinizden. ben fareli köy kavalcısı sizde fare değilsiniz. Bir defada olsa şahsiyetlerinizle kendi başınıza yüreğinizin götürdüğü yere gidin. Sevgili hocam, sizden bir cevap istiyorum. Beni o cenazedeki yaşlı annemiz gibi ağlatmayın. Ben de sizin gibi çok hassas bir insanım. Nolursunuz hocam bir cevap verin. I.Meşrutiyet kavgasında Fuad Paşa’nın Namık kemal için, “onu bir ağacın dalına asıp altında ağlamak istiyorum” dediği gibi, sizde İHH’cıları asıp altında ağlamak istiyorsanız söyleyin o zaman, o yaşlı annemizi de alıp gelelim pensilvanyadaki çiftliğinizde bir ağacın altına oturup hep birlikte bu zalim kaderimize ağlayalım.Rehineleri kurtarmak yerine kendi esaretimizin yasını tutalım. Ellerinizden öper, hürmet ederim hocam. AHMET ÖZCAN - haber10.com
|
Yukarı dön |
|
|
hasakcay Uzman Uye
Katılma Tarihi: 22 ocak 2008 Gönderilenler: 1236
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
hayrullahmeral Yazdı:
Merhaba hasan abi,
o maskaralık dediğin, YÜREKLİ direniş, o ELİT!!! israil komando birliğinin ne kadar basit olduğunu ispatladı, o kafasında BÜYÜTEN beyinlere.....
esas YEL DEĞİRMENİNDEN başka bir HALT olmayan israili kafasında CANAVAR gibi büyütenlere sormalı, neden hala anlamadıklarını bu DİRENİŞİ...
selam olsun...
|
|
|
Merhaba Hayrullah kardeşim. Açıklamaya çalıştım:
Olaya önce askerî açıdan baktım; "Maskaralık!" dedim. Çünkü "Özgürlük Filosu"ndaki AMATÖR mücahidlerin İsrail ordusundaki PROFESYONEL savaşçılara karakucak dalması tıpkı Don Kişot'un yel değirmenlerine saldırmasını andırıyordu. Don Kişot'un o yaptığına herkes maskaralık der.
Buna sizin hamasî cevabınız, alıntıda. Ama madem cihad ediyorlar ve madem CİHAD şehid olup cennete gitmek için yapılan "savaş"tır, artık savaş açısından bakmaları gerekir olaya yani askerî açıdan. Bu "Ala ala hey!" gidişi yanlış.
1974'teki Kıbrıs Barış herekatı bu indirmeyle başladı. Yüzbaşı Cengiz Topel havadayken öldürüldü. Yani avcı için düz ovada öten keklik ne ise yerdekiler için havadan inen asker odur. Bunu herkes bilir, kimsenin İHH'dan öğrenmeye ihtiyacı yok.
İsrail, İHH'nın yayınlattığı bu tür fotoğraflarla savunuyor kendisini.
"Ben öteki gemilere kimsenin kılına zarar vermeden indim ama Mavi Marmara'daki militanların demir sopalı saldırısına uğrayınca karşılık vermek zorunda kaldım," diyor.
Resimde bıçak ta görülüyor ama o, İsarail'li askerden alınmış olsa gerek.
KARŞILIK VERMEK = ölüm. Yani yel değirmenine saldıran don kişotların bir kaçı değirmenin kanatlarına takılıp ölmüşler. Ayıptır; günahtır. İHH'liler bari "hamaset"i bıraksınlar.
Kendi başlarının derdine düşümüş, Bay Gülen'in ihanetinden, kendi kahramanca cihadlarından, nasıl şehid olup cennete gitmek istediklerinden yani hep kendilerinden, hep kendilerinden söz ediyor ve Gazze'yi unutturuyorlar.
Gazze’de bir bebek var, ölüyor!
Filistinli Rejat bebek, "mavi bebek" hastalığı adı verilen bir hastalık nedeniyle doğduğundan beri kuvözde tutuluyor.
Ameliyat olması şart, ama Gazze’de o ameliyatı yapabilme olanağı yok. Her gün kullanmak zorunda olduğu ilaçların da sonuna gelinmiş, ancak beş günlük ilacı var!
Ameliyat o bölgede sadece İsrail’deki hastanelerde yapılabiliyor. İsrail, izin vermek için bebeğin ailesinin Hamas üyesi olup olmadığını araştırıyormuş. Artık kaç gün daha sürecek, Rejat bebek o süreye dayanabilecek mi Allah bilir! Diyelim ki ailesinde Hamaslı birileri var, bu durum bir bebeğin ölüme mahkûm edilmesini haklı kılabilir mi? Suç varsa, o kişisel değil midir?
Sadece bu bebeğin durumu bile dünya kamuoyunun dikkatini Gazze’deki insafsız kuşatmaya çekmeye yeterdi.
"Cihada gidiyoruz" gibi öfke ve heyecanla ayağa kalkmak yerine, bu bebeğin durumunu dünya âleme göstermek çok daha etkili olurdu, o kadar insan da ölmezdi.
Başbakan, “İsrail’le kavga eden kahraman” rolünün büyüsüne kapılacağına, tek tek bu işlerle uğraşsaydı hiç kuşkusuz Gazze halkına çok daha yararlı bir iş yapmış olurdu. (M Y Yılmaz, HÜRRİYET)
Sevgi ile,
Hasan Akçay
Ek:
Sayın kurankuran, "O gemi hem insanî yardım için hem de din için yola çıkarılırsa batar!" diyen yalnızca ben değilim; artı, başka katılımcılardır. Meselenin temelindeki o çarpıklığı ben de dile getiriyorum diye sizin şimdi yaptığınız misillu kişisel abananlar haksızlık ediyorlar. Ben de buna tepkiliyim.
Neyi doğru biliyorsam onu söyledim ve yalnızca cevap vermek zorunda bırakılınca yazdım. Lütfen iletilerimin öncesine bakın, göreceksiniz.
Türker bebek örneğin... O filizin ruh sağlığı bozulmuş. Bunu anne söylüyor. Siz hâlâ "Ne varmış? Bi sen mi biliyorsun?" diyor; bana kızıyorsunuz. Duyarsızlığın bu kadarı bence aşırıdır. Anlamıyoruym.
O bebenin ana-babasının ideolojik eğilimi yüzünden ruhen hasta edilmesi zulümdür; devletin onu koruması gerekir. Yasa var.
Siz bunu önemsemiyor olabilirsiniz. O halde ben de mi "Bana ne?" diyeyim? Dönmemin doğruluğa ihanet ve kendime saygısızlık olduğunu bile bile döneyim mi hatır için?
İdeolojik takıntım asla yok. Şu an çoğunluktan ayrı düşüyor gibiyim, tamam. Ama "insanların çoğuna uyarsam beni Allah'ın yolundan saptırırlar. Ardından gittikleri şeyin doğru olduğunu yalnızca sanıyor onlar."
Hiçbir kanıt getirmeden, kanıt getirmenin sorumluluğunu bile duymadan kişisel takılmaları başka neyi gösterir?
"Sanmak başka, gerçek başkadır. Gerçek kesin bilgidir." Örneğin o bebek ruhen hasta edilmiştir; kesin bilgi bu. Çünkü annesi söylüyor. "Sanmak ise yalnızca ihtimaldir. Ve sanılan şeyler gerçeğe ulaşmayabilir."
"Yazık oluyor doğrulara!" derim. İçim yanar. Susmam imkansız. Buraya yazmasam bile gönlüme yazarım. Namazlarımın sonunda Rabbime dökerim içimi.
Sevgi ile,
Hasan Akçay
__________________ hasanakcay.net
allahindini.net
|
Yukarı dön |
|
|
kurankuran Uzman Uye
Katılma Tarihi: 15 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 135
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selamlar. İzninizle konu hakkında yazmıyacağım. Hasan Bey özelden mesaj atan bir insan değilim. Çok şahsa özel başkalarını ilgilendirmeyen konularda belki atarsam atarım. Ama bu mesajımın öyle olmadığını düşünüyorum. Hasan Bey sizce burda ki arkadaşlar sizi anlamıyorlar mı? Yazılarınızın gidaşatına bir bakmalısınız. Artık sizin ekleyeceğiniz herhangibi birşey kaldı mı? Siz söyleyeceklerinize birşey katmıyorsunuz. Bu arkadaşlarımıza yaklaşmaya ve söyleyişinizi detaylandırmaya çalışıyorsunuz. Hatta görüyorum ki artık anlaşılabilirlik adına resmetmişsinizde. İnanın bana bu zeki dostlarımız sizin en başta kaba hatları olan köşeli ve net söylemlerinizle söylediğinizi ve ne söylemek istediğinizi çok iyi anladılar. Detaylandırma çabanızı anlıyorum. Ama yaklaşma çabanızın sebebini çözebilmiş değilim. Düşünceler yapboz değil arkadaşım. Ne benzemesi ne benzeşmesi nede uyuşması gerekir. Bazen karşılıklı konuşmalarda sözler iç içe bir ahenkle geçsede metinler bir turlu birleşemez. Matematikte bile insanlar sayılara nekadar hakim olsada işaretleri hele eşitlikleri nereye koyacağını bilemezse hiçbirşey ortaya koyamaz. Argumanlar net olsada insanlar bazen bunu birleştiremez. Bu duruma kitabımızda çok örnek vardır. Tek tek şu şoylemıdır bu boylemıdır desende onlar senı onaylasada bu birleşmezse birleşmez. Bir bebek konuşuyorsunuz annesi babası almış yanına. Çocuk sahibi olanlar bilir. Çocugun ne oldugunu bilir. Çocuğunu sorsan sana neler soyler. Ama kalkar kendi ile çelişir. Sen onun çelişmesini anlarsında onu gören bazı gözlerin göre göre seçememesini anlayamazsın. Ve bırak lutfen anlatamazsın arkadaşım. Çocukların bir mal olup olmadıgını sor sana verecekleri cevapları bellidir. Bukadar değer verdıklerı cocuklarını alıp gotururlerken bunda bıle sana ters cevırenler sor onlara elırinde ki cocuk onların cocukları olsa ıdı ızın verırler mıydı? Verırdım dıyenlere kızma onlarda gemıye bınenlerle aynı. Şimdi ozaman sen onlara şunu sor peki bir yetim olsa idi izin verir miydin diye sor. Bundan sonra yolunu bulamayan gemi gördün mü onlara de ki sizin kalktıgınız liman yanlış ondan yolunuzu bulamıyorsunuz. Onlara de ki geminizi bundan sonra boş götürün dolu getirin.
cevap...
Hasan Bey bence yazdıklarımı karşınıza değil yanınıza alıp tekrar okumalısınız.
|
Yukarı dön |
|
|
|
|