Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Sözünü ettiğiniz "büyük hac", "büyük hac günü"dür. O gün, o güne dek Resul'e ve inananlara düşmanlık edenler açısından büyüktü/zorluydu/korkunçtu. Azılı müşrikler sığınabilecek yer arıyorlardı. Resul'ün başka da haccı/Mekke ziyareti zaten olmadı.
İyi ama niçin örneğin "büyük FETİH günü" değil de "büyük HAC günü"? Yani buradaki "hac"cın bir anlam taşıması gerekir. Siz o anlamı göz ardı ediyorsunuz.
Benim ilgili ayetlerden anladığım, o "büyük hac günü" 630'un 29 Temmuz'u idi. Dört yasak dolunayın ikincisi. Dinî hac "arefe" denen bir önceki gün ile o gün yapılıyor. Bir önceki dolunay ise sıcak dolunay idi.
O yıllara ait dolunaylar (Kırmızılar yasak dolunay, koyu kırmızılar sıcak dolunay, t:Temmuz, a:Ağustos, ey:Eylul, ek:Ekim... h:Haziran olmak üzere):
Sıcak dolunaya tanık olan inanırlara farz kılınan onu "hac"cetmek değil "savm"lamak. Bu iki ibadet aynı dolunayda yapılamaz. Aksi halde Allah'ın "Hayvan bağışı yapamıyanlar hac yerinde üç gün oruç tutsun!" buyruğu iptal olur.
İnananlar 630'un 30 Haziran akşamı Mekke'nin önüneydiler. Akşam "şehru ramazân"ı gördüler; sabah kente girdiler.
Mekke panayırının ilk günüydü. İnsanların kimisi sevinç içinde, kimisi tedirgin. Kafir, müslüman yan yana. Bir müşriğe nişan alıp ok atsanız yanlışlıkla bir inanırı vurabilirdiniz.
Tabii, "hac"cın başka bir anlamı panayır olduğuna göre anılan haccıl ekber 30 Haziran 630'da başlayan Mekke panayırı da olabilir.
Ancak o gün müşrikler sizin, "sığınabilecek yer arıyorlardı" diyerek öne sürdüğünüzün aksine, Mescidil Harâm'ın önünde yeni devletle ateşkes "ahd"i düzenleyecek kadar ayakta ve güvende hissediyorlardı kendilerini:
-Bir taraf ötekinin aleyhine başkalarına yardım etmeyecek.
Ama rüzgar başka yöne esiyordu artık. Müşrikler aradan bir dolunay bile geçmeden yelkenleri suya indirdiler. İnananlar Mekke'nin denetimini tamamen ele geçirdiler.
Mekke'de ticarî hac İbrahim nebinin kenti kurduğu andan itibaren yapılıyordu çünkü oralıların tek ekmek teknesi idi. Ve dinî hac İbrahim nebi aracılığıyla duyurulduktan sonra iki etkinlik bir arada sürdürüldü. Ta ki müşrikler gemi azıya alıncaya kadar; ondan sonra inananları Mescidil Harâm'a yaklaştırmadılar.
Müşrikler ellerine her fırsat geçtiğinde o zorbalığı yine yapacaktı. Ticarî hac onun için kaldırılıp istismar aracı olmaktan çıkarıldı ve onun için müşriklerin Mescidil Harâmâ yaklaşmaları yasak edildi.
630 yılından sonra Mekke'de o panayır bir daha kurulmadı. Onun yerini hac ibadeti esnasında yapılması caiz olan ekonomik etkinlikler aldı.
O "haccıl ekber" ticarî hac adına kurulan PANAYIR mı idi ya da "Allah bir" ilkesini yaşatmak için yapılan HAC İBADETİ mi? İslam için hangisinin daha önemli olduğundan ve Allah'ın o panayırı yasaklamasından açık ve net olarak anlaşılır bu.
İnananlar 28 Temmuz 630'da Arafat'a çıktılar ve ertesi gün...
... içinde tek tanrıcı İbrahim'ın imamlık ettiği yer bulunan o "eski ev"i ziyaret ettiler. "Haccıl ekber" işte bu. Tarifsiz duygular içindeydiler.
Onlar için "büyük hac"dı bu. Çünkü yıllardır o "ev"e yaklaşmalarına engel olunduktan sonra onu yaşayıp yaşatma hakkını canları pahasına elde etmişlerdi.
Ogün ilk defa yapılan çağrı üzere her taraftan onbinlerce müslümanın katılımıyla gerçekleşti bu hac (Fe vellû vucûhekum şlatra-lmescidi-lharâm... Eyne mâ tekûnû fe vellû vucûkum şatrah...). Hakimiyet Mescidİ Haram'dan kovulmuş olanlarda. Bu hac geçmişteki normal haclardan bir hac değildi. Amaç da ticaret falan olmadığı gibi dini hac dediğiniz, beyti/ka'beyi anlamsız tavaf da değildir. Çağrı da İbrahim'e ait değildi. O çağrı Allah'ın, O'nun adına resulünün yapmış olduğu çağrıydı. İbrahim'e Allah'ın beytinde önemli bir yer verilmişti, ona önemli bir rol biçilmişti; Allah'a hiç kimseyi, hiç bir nesneyi ortak koşmamak.
Ezzin finnâsi bi-lhacci ye'tûke... Ve ezânun mibellâhi ve rasûlihi ilennâsi yevme-lhacci-lekber: Ennellâhe berîun mine-lmuşrikîn ve rasûluh. Fein tubtum fe huve xayrun lekum vein tevellev...
Bu büyük hac gününün ne olduğunu bu sözler çok açık olarak ortaya koyuyor. Allah, Resulü müşrikleri takmıyor... Tehid dolu sözler... Eğer tevbe etmez, tevbeden yüzçevirseniz vay başınıza geleceklere... diyor.
Ogün ilk defa yapılan çağrı üzere her taraftan onbinlerce müslümanın katılımıyla gerçekleşti bu hac (Fe vellû vucûhekum şlatra-lmescidi-lharâm... Eyne mâ tekûnû fe vellû vucûkum şatrah...).
Sayın Özlük, "onbinlerce müslümanın katılımı" dediğinize bakılırsa "veda haccı"ndan söz ediyorsunuz. Oysa benim konum, 630 yılının 28-29 Temmuzunda yapılan haccıl ekber.
"Veda haccı" hakkındaki rivayetler ne kadar doğrudur bilemem ama benim, kanıt olarak, sizin önünüze koyduklarım şunun bunun rivayet ettiği sözler değil Allah'ın Kuran'daki ayetleridir. Lütfen altı çizik kelimeleri tıklayıp onları görün.
Hakimiyet Mescidİ Haram'dan kovulmuş olanlarda.
Henüz tam değil. Yoksa kendilerini kovmuş olanlarla ahidleşmezlerdi: ahedtum. Bu yoldan ödünler verdiğiniz bir düşman öyle kaçacak delik arıyor filan olamaz; dimdik karşınızdadır, sizinle pazarlık ediyor.
Çağrı da İbrahim'e ait değildi. O çağrı Allah'ın, O'nun adına resulünün yapmış olduğu çağrıydı. İbrahim'e Allah'ın beytinde önemli bir yer verilmişti, ona önemli bir rol biçilmişti; Allah'a hiç kimseyi, hiç bir nesneyi ortak koşmamak.
Çağrının İbrahim'e ait olduğu Hac 26 ve 27 birlikte okunduğunda açık ve net olarak görülüyor (Sizin altını çizdiğiniz ifadenin altını ben de çizeyim):
26: Hani, İbrahim'e "Bana hiçbir şeyi ortak koşma..." diyerek o evin yerini göstermiştik.
27: İnsanlar içinde haccı ilan et ki, gerek yaya olarak gerekse yorgunluktan incelmiş binitler üzerinde derin vadilerden gelerek sana ulaşsınlar.
Hitap sizin altını çizdiğiniz ifadede kime ise Ayet 27'de yine ona.
Tevbe 3'te anılan "haccıl ekber"in gününü biliyorum çünkü 630 yılına ait dolunayların tarihleri belli. İnternet çağında yaşıyoruz; altı çizik "630 yılı"nı tıklayın; siz de görün:
İnananlar Mekke'ye girip müşrikler ile Mescidil Harâm'da "ahid"leştiğinde onlara yer yüzünde dört dolunay özgürce dolaşma süresi tanıdılar. Allah bu dört dolunayın yasak dolunaylar olduğunu da belirtmiş durumda.
Un verilmiş, şeker verilmiş, yağ verilmiş. Size düşen onlardan helva pişirmek. Yani basit bir işlem yapacaksınız:
İnananların Mekke'ye girdiği tarih 30 Haziran idi. Eğer 1 Temmuzda girmiş olsalardı dört dolunaylık süreden 1 gün eksilirdi ve dört dolunay diyen Allah yalan söylüyor olurdu. Mekke'ye girilen gün 30 Haziran olmak zorunda. Anladık?
O ilk yasak dolunay: şehru ramazân. O dolunaya tanık olan inanırlar onu "savm"layacak. Onda hac ibadeti yapılamaz, aksi halde hayvan bağışlayamayan inanırların hac yerinde üç gün oruç tutmasını gerektiren ilahî hüküm iptal olur.
O halde anılan "haccıl ekber" bir sonraki dolunayda yapılmıştır. Ve 28 Temmuz arefe olduğuna göre kesin tarih: 29 Temmuz 630.
Desene Haccıl ekber de Musa'nın haccıdır!
İnat olsun diye mi söylüyorsunuz bunu? Musa'nın "haccıl ekber"inin esamesi yok Kuran'da. Onun haccı ticarî idi; daha doğrusu, Medyen'de kurulan panayır. Genç Musa sekiz panayır (semaniye hıcac) için o yaşlı adamın tarla, bahçe işlerini yapacak.
Sayın Özlük, "onbinlerce müslümanın katılımı" dediğinize bakılırsa "veda haccı"ndan söz ediyorsunuz. Oysa benim konum, 630 yılının 28-29 Temmuzunda yapılan haccıl ekber.
Kaçtane hactan bahis var, Kuran Veda Haccı diye bir hactan söz ediyor mu? ikimiz de aynı hacdan söz ediyoruz.
"Veda haccı" hakkındaki rivayetler ne kadar doğrudur bilemem ama benim, kanıt olarak, sizin önünüze koyduklarım şunun bunun rivayet ettiği sözler değil Allah'ın Kuran'daki ayetleridir. Lütfen altı çizik kelimeleri tıklayıp onları görün.
Söylediklerimin Veda Haccıyla bir ilişkisi yok.
Hakimiyet Mescidİ Haram'dan kovulmuş olanlarda.
Henüz tam değil. Yoksa kendilerini kovmuş olanlarla ahidleşmezlerdi: ahedtum. Bu yoldan ödünler verdiğiniz bir düşman öyle kaçacak delik arıyor filan olamaz; dimdik karşınızdadır, sizinle pazarlık ediyor.
Haccülekberde müşriklerle yapılmış bir sözleşmeden söz edilmiyor. Onlara verilen bir ahit yok o sırada. Sözünü ettiğiniz sözleşme daha önce yapılmıştı. Burada onlara haram ayların çıkışına kadar bir süre veriliyor.
Çağrı da İbrahim'e ait değildi. O çağrı Allah'ın, O'nun adına resulünün yapmış olduğu çağrıydı. İbrahim'e Allah'ın beytinde önemli bir yer verilmişti, ona önemli bir rol biçilmişti; Allah'a hiç kimseyi, hiç bir nesneyi ortak koşmamak.
Çağrının İbrahim'e ait olduğu Hac 26 ve 27 birlikte okunduğunda açık ve net olarak görülüyor (Sizin altını çizdiğiniz ifadenin altını ben de çizeyim):
Öyleyse devamındaki 28,29,30,31,32,33,34,35,36,37,38,39,40,41,42... ler de İbrahim'e yönelik.
26: Hani, İbrahim'e "Bana hiçbir şeyi ortak koşma..." diyerek o evin yerini göstermiştik.
O evin yerini İbrahim'e ne diye gösterdi? O ev hang evdi? O ev ne zamandan beri kayıptı? O eve ne olmuştu ki?
27: İnsanlar içinde haccı ilan et ki, gerek yaya olarak gerekse yorgunluktan incelmiş binitler üzerinde derin vadilerden gelerek sana ulaşsınlar.
Geldiler mi bari!
İbrahim hangi haccı ve nasıl ilan etti insanlara? Sesini nasıl ulaştırdı onlara? Ot bitmez, kervan geçmez bir yere o evi yapmamış mıydı İbrahim!
Deniliyor ki, İbrahim: Ey rabbim insanlara sesimi nasıl ulaştıracağım? Allah: Sen çağır, ben ulaştırırım.
Allah İrahim'in boyunu öylesine uzatır ki, boyu en yüksek dağları da geçer... Böylece her kes onu görür ve sesini duyar!
Hitap sizin altını çizdiğiniz ifadede kime ise Ayet 27'de yine ona.
"İnat olsun diye mi söylüyorsunuz bunu? Musa'nın "haccıl ekber"inin esamesi yok Kuran'da. Onun haccı ticarî idi; daha doğrusu, Medyen'de kurulan panayır. Genç Musa sekiz panayır (semaniye hıcac) için o yaşlı adamın tarla, bahçe işini yapacak."
Neden olamasın, Musa İbrahim'den sonra, Muhammad'den önce değil mi! İbrahim'in haccı Muhammed'e vazife idiyse, Musa ve İsa'ya da vazife olmalı değil miydi? İbrahim'den beri süre gelen namazı, kendisinden sonra gelenlere vazife oluyor da haccı neden olmuyordu? Muhammd'in İbrahim'le göbek bağı mı vardı?
Haccülekberde müşriklerle yapılmış bir sözleşmeden söz edilmiyor. Onlara verilen bir ahit yok o sırada. Sözünü ettiğiniz sözleşme daha önce yapılmıştı. Burada onlara haram ayların çıkışına kadar bir süre veriliyor.
İki hususa dikkat:
-Daha önce müşriklere "dört yasak dolunay"lık süre tanıyan bir ahidleşme oldu mu? Tam olarak nerde? Ayet verir misiniz.
-Haccıl ekberde müşriklerle yapılmış olan bir ahidleşmeden söz edilip edilmediğine gelince, o büyük hac günü 30 Haziran'da Mescidil Haram'ın önünde yapılan ahidleşmenin tam bir dolunay sonrasıdır.
Daha önce açıklamaya çalıştım:
"Oruç"lanması farz kılınan ilk sıcak dolunayda, ister büyük olsun ister olağan, hac ibadeti yapılmaz; yoksa "hayvan bağışlayamayan inanırlar hac mahallinde 3 gün oruç tutsunlar!" diyen Allah'ın hükmü iptal olur.
Allah müşrikleri o büyük hac günü uyarıyor: ...Allah ve elçisi müşriklerle asla ahidleşmez - Ve ezénun min allahi ve resûlihî ilen nâsi yevmel haccıl ekberi ennellahe berîun minel müşrikîn. Ve resûluh...
Açık ve net. Allah o büyük hac günü yaptığı uyarıda bir ahidleşmeyi anıyor ve "Allah'ı bağlamaz!" diyor. Ahidleşmeyi yapan taraflardan birisi müşrikler, ötekisi inananlar yani devlet.
haram ayların çıkışına kadar bir süre verildiği söyleniyor...
sürenin yasak dolunaylar çıkınca sona ereceği bildiriliyor.
Sayın Özlük, inananların Mekke'ye girdiği tarih 30 Haziran olmak zorunda. Eğer örneğin 1 Temmuzda girerlerse dört dolunaylık süreden 1 gün eksilir ve dört dolunay diyen Allah'ın sözü yalan çıkar.
Bunu göz önünde bulunduralım. Yoksa ahidleşmenin daha önce yapıldığını öne sürüp yanılırız. Artı, Tevbe 7'yi iptal ederiz:
...ama Mescidil Harâm’ın önünde kendileriyle ahidleştikleriniz başka.
İşte bu. O ahidleşme inananlar Mekke’ye girdikten sonra Mescidil Harâm’ın önünde yapılmış. Dört dolunaylık süre o andan itibaren başlıyor
... ama Mescidil Harâm'da ahidleştikleriniz başka.
İnananların orada taraflardan biri olduğu göz önüne alınındığında
ahidleşmeyi Mekke'ye girdikleri gün
30 Haziranda yaptıkları anlaşılır.
Daha önce orada değiller.
Size göre ise
ahidleşme
30 Hazirandan önce
Mescidil Harâm'dan başka bir yerde
yapılmış.
Bu tutarsızlığı ve Allah'a söyletilen yalanı görür müsünüz lütfen.
Tevbe Suresi'nin 1. cümlesi, Allah ve resulünün müşriklerle yaptığınız antlaşmadan muaf olduğunu, yani daha önce onlarla yaptıkları antlaşmanın bozulduğunu söylüyor. 2. cümlede de o müşriklere dört ay süre verilidiği, Allah'ı, kendilerini rezil rusvay etmekten engelleyemeyecekleri uyarısı yapılıyor. 3.sünde de, Allah ve resulünden, o büyük hac günü, insanlara "Allah'ın müşriklerden beri olduğu, yani onlarla olan anlaşmayı tanımadığı duyurusu yapılıyor; "şayet tevbe ederseniz bu sizin için iyi olacak, yok tevbe etmezseniz, bilesiniz ki Allah'ın size elim bir azabı tattırmasına engel olamayacaksınız" deniyor. 4. cümlede ise, kendileri ile yapılmış olan antlaşmaya noksansız bağlı kalmış, inananların aleyhine kimseyi desteklememiş olanlar istisna tutulmuş, antlaşma süresince kendilerine dokunulmayacak. 5. cümleden itibaren, tanınan sürenin/kendilerine dokunulmayacak sözü verilen ayların çıkışıyla yeniden durum değerlendirmesi yapılıyor; Malum müşrikler yakalandıkları yerde öldürülecekler, yakalanacaklar, tutuklanacaklar... Tevbe edip bağlılıklarını sürdürüp arındıklarını ortaya koyanlar salıverilecekler. Müşriklerden, aman dileyen, sığınma talebinde bulunana aman verilecek, ona Allah'ın sözü dinletilecek, uyması durumunda güvenliği sağlanacak... Yedinci sözde, sözü geçen anlaşma, - geçmişte Mekke'nin yanında/yakınında yada içinde yapılmış olsun fark etmez - müşriklerle yapılan anlaşma, - Mekke'nin işgali sırasında, yada daha önce yapılmış olsun, ki bana göre bu antlaşma daha önceki yıllarda yapılmış olmalı - değişen bir şey olmaz. Bu antlaşma veya antlaşmalar, çevredeki kimi kabilelerle de yapılmış anlaşmalar olabilir. Bunlar yapılan anlaşmalara bağlılıklarını, sadakatlerini sürdürdükleri sürece kendilerine dokunulmayacak, inananlar da sadık o antlaşmalara sadakatlerini sürdüreceklerdir.
Mekk'nin işgali sırasında Mekkeli müşriklerle bir antlaşmanın yapıldığına ihtimal vermiyorum. Ben böyle okuyorum bu ayetleri.
Tevbe Suresi'nin 1. cümlesi, Allah ve resulünün müşriklerle yaptığınız antlaşmadan muaf olduğunu, yani daha önce onlarla yaptıkları antlaşmanın bozulduğunu söylüyor. 2. cümlede de o müşriklere dört ay süre verilidiği, Allah'ı, kendilerini rezil rusvay etmekten engelleyemeyecekleri uyarısı yapılıyor. 3.sünde de, Allah ve resulünden, o büyük hac günü, insanlara "Allah'ın müşriklerden beri olduğu, yani onlarla olan anlaşmayı tanımadığı duyurusu yapılıyor; "şayet tevbe ederseniz bu sizin için iyi olacak, yok tevbe etmezseniz, bilesiniz ki Allah'ın size elim bir azabı tattırmasına engel olamayacaksınız" deniyor. 4. cümlede ise, kendileri ile yapılmış olan antlaşmaya noksansız bağlı kalmış, inananların aleyhine kimseyi desteklememiş olanlar istisna tutulmuş, antlaşma süresince kendilerine dokunulmayacak. 5. cümleden itibaren, tanınan sürenin/kendilerine dokunulmayacak sözü verilen ayların çıkışıyla yeniden durum değerlendirmesi yapılıyor; Malum müşrikler yakalandıkları yerde öldürülecekler, yakalanacaklar, tutuklanacaklar... Tevbe edip bağlılıklarını sürdürüp arındıklarını ortaya koyanlar salıverilecekler. Müşriklerden, aman dileyen, sığınma talebinde bulunana aman verilecek, ona Allah'ın sözü dinletilecek, uyması durumunda güvenliği sağlanacak... Yedinci sözde, sözü geçen anlaşma, - geçmişte Mekke'nin yanında/yakınında yada içinde yapılmış olsun fark etmez - müşriklerle yapılan anlaşma, - Mekke'nin işgali sırasında, yada daha önce yapılmış olsun, ki bana göre bu antlaşma daha önceki yıllarda yapılmış olmalı - değişen bir şey olmaz. Bu antlaşma veya antlaşmalar, çevredeki kimi kabilelerle de yapılmış anlaşmalar olabilir. Bunlar yapılan anlaşmalara bağlılıklarını, sadakatlerini sürdürdükleri sürece kendilerine dokunulmayacak, inananlar da sadık o antlaşmalara sadakatlerini sürdüreceklerdir.
Mekk'nin işgali sırasında Mekkeli müşriklerle bir antlaşmanın yapıldığına ihtimal vermiyorum. Ben böyle okuyorum bu ayetleri.
1.Müşriklerden ahidleştiklerinize Allah ve elçisinden uyarı.
Benim anladığım, inananlar bazı müşriklerle ahidleşmiş. Allah o müşrikleri uyarıyor. Uyarıda ne dediği ise ayet 2’de.
2.Dört dolunay dolaşın ve bilin ki siz Allah’ı acze düşüremezsiniz, Allah kafirleri alçaltır.
Uyarı:
Ey müşrikler! Size dört dolunaylık bir süre tanınmış bulunuyor.
O sürede düşünün. Akledin ki Allah’ı aciz bırakamazsınız; İslam üstün gelecek.
İnananlar
Mekke’ye girdiklerinde
müşriklerle,
onlara dört dolunay özgürce dolaşma hakkı veren,
bir ahidleşmede bulunmuşlar.
3.Ve Büyük Hac günü Allah ile elçisinden insanlara duyuru: Allah ve elçisi müşriklerden uzaktır. Tövbe ederseniz sizin için daha iyi olur; yok barışçı tavırdan yüz çevirirseniz bilin ki siz Allah'ı acze düşüremezsiniz. Ey nebi! Kafirlere acı bir ceza var; onu duyur!
Yasak dolunayların ikincisi...
İnananların dolu dolu yaşadığı büyük hac gününde
Allah’ın elçisi
daha önce sözü edilen ahidleşmeye atıfta bulunarak
Mescidil Harâm’da
insanlara şunu duyuruyor:
-barışçı davranmak suretiyle ahdinize uyarsanız bu sizin iyiliğinize olur
-barışçı tavırdan dönerseniz de Allah’ı acze düşüremezsiniz; artı, bu dünyada ve ahrette acı bir cezaya çarpılacaksınız.
4.Ama siz kendileriyle ahidleştikten sonra size olan ahidlerine eksiksiz uyanlar ve sizin aleyhinize başkalarına yardım etmeyenler başka. Siz de onlara olan ahdinize onların süresine dek uyun. Allah sakınanları sever.
O acı cezadan kurtulmak isteyip te
-size saldırmayanlara,
-ve sizin aleyhinize başkalarına yardım etmeyenlere
-karşılık olarak siz de saldırmayın; bırakın dört dolunay özgürce dolaşsınlar.
İlé müddetihim: onların süresine dek
Demek ki onlara süre tanınmış. Bunun dört dolunay olduğu ayet 2’de belirtiliyor.
5.YASAK DOLUNAYLAR çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, yakalayın, alıkoyun, onları her gözetleme yerinde bekleyin. Ama doğruya döner de salât edip arınırlarsa rahat bırakın. Allah acır, bağışlar.
2’de anılan "dört dolunay"ın YASAK DOLUNAYLAR olduğu 5’te belirtiliyor.
O yasak dolunaylar sona erince savaş yeniden başlayacak. Çünkü o bir din savaşı; inananların "Rabbimiz Allah!" demesini bahane eden kafirlerin saldırıya geçmesiyle başladı, kafirlerin yenilgiyi kabul edip İslam olmasıyla sona erer."Allah müşriklerden uzaktır"ın anlamı bu.Allah acze düşüp ödün vererek hiç kimseyle ahidleşmez.
Sayın Özlük, Tevbe 1-7'de şöyle ifadeler var:
-Mescidil Harâm'da yapılan ahidleşme
-o ahid yoluyla müşriklere tanınan dört dolunaylık süre
-ama her hangi dört dolunay değil yasak dolunaylar
-karşılıklı yüklenimler
(İnananlar! Ahdine uyan müşriklerin süresine kadar siz de ahdinize uyun. Allah sakınanları sever.)
-büyük hac günü
-o yasak dolunayların sonrası
Bunlar ortaya söylenmiş genel-geçer ifadeler olamaz; belli bir olayı dile getiriyorlar.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma