Ayrıca üç sorum var
1- Siz namazını nasıl kılıyorsunuz? Bana namazın farzlarını mekruhlarını namazı bozan ve bozmayan durumları kurandan ayetlerle delil getirerek belirt. Namazımı nasıl kılacağımı ayetlerle açıkla
Sayın sünni kardeşim. Farz,mekruh, müstehap vb. şeyler Yahudilerden alınma metodolojidir. Bu sınıflamayı fıkıhçılar Emeviler döneminde Yahudilerden aldılar.
Kur'anda namaz salat diye geçer. Salat kelimesinin çeşitli anlamları vardır. Destekleme, bağlılık, dua gibi. BUna birde namaz anlamı verilmiş (Namaz farsça bir kelime) ve bütün meallerde bu salat kelimesi Namaz diye verilmiş. Kur'an da Namaz , ilmihallerdeki gibi açıklanmamıştır. Bundan dolayı Kur'ana göre Namaz diye bir ibadet yoktur diyenler de çıkmıştır.Halen de çıkmaktadır. İlmihalldeki Namazı andıran ayetler Nisa 101-102 Zümer 9 dur. Bunlardan kıyam ve secde içeren bir şeyin toplu olarak veya bireysel yapıldığını anlıyoruz.
Kur'anda belli belirsiz değinildiği için de vardır diyen de haklı, yoktur diyen de. Yani sabah ve Akşam (Fecr ve işa Nur 58) yapılan bir şey var. Öğle, ikindi, yatsı namazı Kur'an da yok. Bu Sayın Hasan Akçayın dediği gibi Namaz mı , yoksa sayın Abdurrahman Özlük hocanın (Haktansapmaz) dediği gibi peygamberin Kur'an dersi, veya bireysel Kuran okunup Vahyin anlaşılması ve ona bağlılık mı?
Esas olan Allahın Vahyettiklerinin öğrenilmesi. Bir Arap için bunu Namaz ibadeti de sağlar, Kur'an dersi de. Ama Arap olmayan ve Arapça bilmeyen bir müslümana Namaz, vahyi öğretmez, sadece yaratıcısına karşı tazim, hürmet, anma sağlar. Psikolojik rahatlama , yaratıcıyla iletişim sağlar. Konu Anadilde ibadet te kilitlenmekte.
Ben kendi şahsım olarak sabah ve akşam iki rekat namaz kılmaktayım. Bu konuda sayın Hasan Akçayla aynı fikirdeyim. Her ne kadar tam uygulayamasam da özellikle bireysel namazların ana dilde kılınması taraftarıyım. Eğer bu yapılamıyorsa, Namazdan sonra mutlaka bir kaç sayfa Kur'an meali okunmalıdır.
Gerçekten namaz varmı, yokmu. Yoksa Emevilerin Yahudiler, Süryaniler yoluyla dine boca ettikleri bir şeymi. Yani o zamanın şartlarında herkesin okuma yazma öğrenmesi, herkesin bireysel veya en azından her hanede Kur'an sahibi olması mümkün değildi. Her camide olması belki sağlanabilirdi. O bile belki. Bu şartlar altında bazı kişilerin Kur'anı ezberleyerek , böyle bir ibadet düzeni disiplininde insanlara aktarması mantıklı. Peygamberin de bu işi böyle yapmış olması düşünülebilir. Gerçekten öylemi yaptı, bunu ancak zaman makinası ile o devre yolculuk yaparsak anlarız. Çünkü Kur'anda namaz vardıra da, yoktura da (Salat , namaz değil Kur'an okumadır) a da yorumlayacağımız ayetler var.
Neyse , siz namazın mekruhları, müstehaplarının Kur'anda olup olmadığı ile uğraşırken biz varlığı, yokluğu veya ne olabileceği konularına geldik. Bunlar size ters gelebilir. Çünkü ben de aynı yollardan geçtim.
Kur'andaki salat ile ilmihallerdeki namaz birbirinden çok farklı şeyler gibi gözüküyor. Salat aslında Namazı da kapsar, ama Namaz Salatı kapsamış bugünkü durumda. Ömer Nasuhi Bilmen hoca ilmihalinde Namaza 200 sayfadan fazla yer vermiş. Bütün olay neredeyse buna indirgenmiş ki bu yaklaşımların değişmesi lazım.
Kur'anda namazın detayları yazmaz bunları Hadisler doldurur mantığı da ters. Siz namazı bir ritüel olarak düşünüyorsunuz. Onun için de Secde de, rükü da ne diyeceğinizi Kur'an da nerede yazdığını soruyorsunuz. Namaz Vahyin öğrenilmesi, onun tekrarlanması ve ona göre hareket edilmesidir. Onun için namaz ibadetimizde Kur'an okuruz. Kolayımıza geleni okuruz. Bir de anlayarak okusak. Allahın istediği bu. Yoksa namaz bizi kötülüklerden uzaklaştırmıyorsa bir manası yoktur. Hatta sorumluluğu vardır. (Maun suresi) Esas olan Kur'ana göre Kur'andan kolayına geleni okumaktır. Hepsi bu. Sen ettehiyatü duası okursun teşehhütte, Malikiler bunun yerine başka bir dua okurlar. Ettehiyyatüyü bilmezler.Ayrıca ettehiyyatü Kur'andan değildir.
Oruç ve Hac da Kur'an, yeterli ve detaylı. Ama Namaz ve Zekat konusu Kur'andan ilmihallerde okuduğumuz gibi anlaşılmıyor. Bunun da sebebi bu kavramların zaman içinde , hadisler, gelenekler vb. Kur'andaki anlamlarından koparılmıştır. Problem buradan doğmaktadır.
2- Herkes sadece kuranla kendi verdiği manayla dinini yaşasa her insan saysınca bir din ortaya çıkmazmı? Bir ayete 2 kişi eğitim durumuna göre çevresine göre veya zevkine göre o ayeti kendine göre yorumlamaz mı?
Bunu hep söylüyorlar. İnsan sayısınca din ortaya çıkmaz. Bu sitede ki arkadaşların çoğu Kur'anı ön planda tutuyor. Anlaşamadığımız konularda en fazla iki üç grup oluyoruz daha fazla değil. Bence insan sayısı kadar din olmaz, tam tersi olurdu. Bugün her cemaate, her tarikate göre ayrı din var. 6. yüzyıl arap adetlerini, zihniyetini uygulamayı, sünnet adıyla dine yamanmış Kur'an dışı hurafeleri uygulamayı din sanıyor. Fena halde yobazlık var. Adam bunu takva sanıyor.
Herkes, keşke Kur'ana kendi verdiği manaya göre dinini yaşasa. Çünkü o zaman hiç değilse Kur'an kültürü olur toplumda. Kur'an tartışılır. Herkesin Allahın ne dediği hakkında bir fikri olur. Bugünkü gibi hurafeye boğulmuş dini yaşayan, Kur'an cahili toplum olmaz. Din anlayışı daha sağlıklı olur. Sonra elbetteki herkes Kur'anı ana dilinde okuyacak, ama anlamadığı, yorumlayamadığı ,tartıştığı konuları da Kur'an konusundaki uzman kişilere soracak. Diyanet, İlahiyat fakülteleri her şekilde toplumu aydınlatacak.
Yapılması gereken camilerde, vaazlarda, hutbelerde, dini eğitimde ağırlığın Kur'an ayetlerine verilmesi, dinin hurafelerden temizlenmesidir. Bu da öncelikle Diyanetin görevidir.
3- Eğer hadisleri bırakıp sadece kurana bakacaksak allah niye peygamber gönderdiki? Kuranı indirseydi deseydiki alın kullarım bu kitaba göre ibadetlerinizi yapın deseydi olmaz mıydı? Peygambere ne lüzum vardı ki -haşa- ?
Bu da yanlış bir yaklaşım. Peygamber Allahın Vahyini iletmekle görevli kişidir. Vahyin postacısıdır. Vahyin postacısı olmak büyük bir şereftir. Allah Kur'anda ne der. Biz Kur'anı öğüt almak için kolaylaştırdık, öğüt alan yokmudur. (Kamer suresi). Oku, Seni yaratan Rabbinin adıyla Oku.(Alak Suresi) . Siz sadece Kur'an dan sorumlusunuz. (zuhruf 44).
Allahın Kur'anda Peygambere uyun, itaat edin ayetlerinin hadisle, sünnetle alakası yoktur. Peygamberin yanına toplanan bazı kişiler, onun peygamberliğine inandığından değil , Babasının, dedesinin Kureyş reisliğini yeniden ele geçirmek için Ümeyye ye (Ebu Süfyan sülalesi) karşı dava güden biri olarak algılıyorlar ve bu işten bir menfaat sağlarmıyız şeklinde yaklaşıyorlardı konuya. Bunlar bazen peygamberin otoritesine karşı geliyor, onunla tartışıyorlardı. Allah Peygambere itaat edin, o ne verirse onu alın , onu rahatsız edip, eza vermeyin vb. ayetleri Peygamberin reisliğine mutlak itaat edin manasında gönderdi. Yoksa onun sünnetine, hadislerine itaat edin manasında değil. Zaten bu ikinci anlayış, İmam şafii nin anlayışı olup Miladi 800 lü yılların başlarından sonra yaygınlaştı. Bütün Sünni mezhepleri etkiledi. Esasen Sünni mezhepler herşeyi Kur'anın yanında bir de hadisle açıklar. Hatta hadis Kur'anı bastırır konuma gelmiştir. Çoğu müslüman hadis bilir, Kur'anı bilmez. Hatta bunları ayırd bile edemez. Duyduğu bir hurafeyi, ben bunu biliyorum. Bu Kur'an da yazıyor şeklinde konuşur.
Herkese selamlar.
|