Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Hangi postacı "bakın postanın göndereni benden size şunları duyurmamı ve söyleneni hep birlikte yapmamızı istiyor" demektedir?
Ben "birileri Peygamberimize postacılık rolü biçiyor" tipi bir ithamı aklanma ve aklama gayretinin ürünü isabetsiz bir yakıştırma olarak görmekteyim. Bu yakıştırmayı ilk olarak kim yapmışsa yanlış yapmış. Postacı olarak Cebrail'i işaretleselerdi belki... Ama o zaman da bu söylem bir silah olarak kullanılamayacaktı.
Onlara göre peygamberin postacı yada pastacı olması önemli değil.Kendi heva ve heveslerine uygun din anlayışını kabul ettirmek için,yemeyecekleri herze yoktur.Bu yüzden son resülümüz Allah'ın izniyle dirilse,eminim ki bunların kendi adına uydurduklarından dolayı hepsini çin seddine kadar kovalardı vesselam..
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Namaz ibadetinin toplum tarafından Hz. Peygamberden önce de bilindiği konusunda hemfikiriz. Zaten islam öncesi Arap edebiyatında bunun örnekleri mevcut.
Cuma ve cenaze namazlarına geri dönersek, Cuma namazı ile ilgili ifade Kur'an'da sadece bir yerde geçer, bu konuyu daha önce açıkladım ama bazı arkadaşlar tarafından tam olarak anlaşılmadığını düşünüyorum o yüzden ayetleri buraya alıyorum:
Cuma vakti namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ı zikretmeye koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.
Artık namazı kılınca yeryüzüne dağılın. Allah'ın fazlını isteyip arayın ve Allah'ı çokca zikredin. Umulur ki felaha kavuşmuş olursunuz. Cuma-9/10
Bu ayetlerde Allah mü'minlere cuma günü namaz için çağırıldıklarında alışverişi bırakmalarını söylüyor. Ama dikkat edilirse burada ayetlerin öncesinde Cuma günü şu vakitte namaz kılın şeklinde bir emir yok. Yani ayetler mevcut durumu düzenlemeye yönelik. Son ayet bu durumu netleştiriyor:
Oysa onlar bir ticaret ya da eğlence gördükleri zaman ona sökün ettiler ve seni ayakta bıraktılar. De ki: Allah'ın katında bulunan eğlenceden ve ticaretten daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır. Cuma-11
Son ayet önceki ayetlerin düzenlemeye yönelik olduğunu teyit eder. Çünkü burada kullanılan fiil mazi çekimlidir. Mazi fiil geçmişte yaşanıp bitmiş olaylar için kullanılır. Dolayısıyla burada ayet inmeden önce cereyan eden bir olaydan bahsedilmektedir. Yani bu ayetler inmeden önce de mü'minler cuma günü namaz kılmaktadırlar. Ayet bir cuma namazı esnasında mü'minlerin sergiledikleri uygunsuz bir durumu düzeltmeye yöneliktir.
Bu bilgiler ışığında düşünürsek Hz. Peygamber cuma suresindeki bu ayetler nazil olmadan önce de cuma günü mü'minlere namaz kıldırmaktadır. Bu çok nettir. Bu durumda Hz. Peygamber bu ibadeti kendi insiyatifiyle yaptırmış değildir. Bu da Kur'an dışı vahye en güzel örnektir.
Buna sayısız örnek var ikna olmayan arkadaşlar için onları da yazarım....
__________________ De ki: Allah'a itaat edin. Peygambere de itaat edin. Eğer ona itaat ederseniz doğru yolu bulmuş olursunuz.(Nur-54)
Bireysel
vahiy (ilham) ile kurumsal vahyi birbirine karıştırmamak lazım. Yüce Allah Hz.
Musa'nın annesine ve Hz. İsa'nın havarilerine de vahyetmiştir. Arılara da
vahyetmektedir.
Hz. Muhammed'e örneğin bir savaşta "şuradan hücum etmelisin" şeklinde
vahyedilmesi bireysel vahye yani ilhama örnektir. Eşleri arasındaki bir
durumdan haberdar edilmesi de böyledir.
İşte bu bireysellik yüzünden ilgili vahiylere (varsa eğer) Rabbimiz koruma
garantisi vermemiştir. Kur'ana da dahil etmemiştir.
Vereceğin
örneklerin okurlar tarafından bu önbilgi eşliğinde değerlendirilmesi
gerektiğini düşünüyorum.
Konumuza gelirsek; Cuma Suresindeki ilgili ayetlerde çağrının salt namaza mı olduğu
ayrı bir tartışma konusudur. Bunu ilgili başlıklar altında müzakere edebiliriz.
Bu bilgiler ışığında düşünürsek Hz.
Peygamber cuma suresindeki bu ayetler nazil olmadan önce de cuma günü
mü'minlere namaz kıldırmaktadır. Bu çok nettir. (Theolog)
Bu “çok net” bir ifade değil
sadece bir yorumdur.
Öne sürdüğün bu iddiayı siyerle yada
en azından hadislerle desteklemelisin. Sunacağın deliller burada makbul
görülmese de bunu yapmalısın. Dayandığın hangi kaynakta nasıl bir bilgi
mevcuttur bu hususta?
Genel kanı Yüce Allah’ın ilgili ayetlerle Cuma
Salat’ını farz kıldığıdır. Benim kanaatimde bu yönde.
Basit bir örnekle; sen müdür sıfatıyla
çalışanlarını haftanın sabit bir günü toplantıya çağırmak, startı bu çağrıyla
yapmak istesen ve ayrıca kaytarmanın yasak olduğunu ifade etmek istesen nasıl
bir tek cümle kurardın? “Çarşamba günleri toplantıya çağırdığımda
mazeret belirtmeksizin katılın” demez miydin? Bu cümleyle aslında üç ayrı cümle
söylemiş olmaz mıydın? “Çarşamba günleri toplantı günüdür. Katılım zorunludur.
Kaytarmak yasaktır.” Bu ifade neden sadece “senelerdir zaten Çarşamba
günleri toplantı yaptığınızı” gösteriyor olsun?
Ek olarak, eğer Cuma Salatı kökü geçmişe uzanan bir uygulama ise ve bundan dolayı uygulanageliyor idiyse bunu başlatmak için vahiy alınmış olması anlamsızdır. Yani yorumunuzda çelişki bulunmaktadır.
Hadisi
Kudsilerle ilgili olarak; Allah neden bazı sözlerini, emir ve yasaklarını
alenen (Kur’anla herkese duyurarak) bazılarını da gizliden (yalnız elçisine duyurarak)
bildirsin bizlere? Neden buna ihtiyaç duysun? Neden ikincisine de iman etmemizi
istesin de ilkine olduğu gibi bunlara da sahip çıkarak koruma garantisi
vermesin?
Selam, Diyanet yazmis/1sayfadan alinti: Örtünmenin
zorunlu olduğuna şu âyet de delildir: "Evlenme ümidi kalmamış yaşlı
kadınların zinetlerini (bütünüyle) açmaksızın (dış) elbiselerini
bırakmalarında kendileri için bir günah yoktur. Ama iffetli olmaları
onlar için daha hayırlıdır..." (Nûr, 24/60). Ayet, evlenme ümidi olan
kadınların avret mahallerini açmalarının günah olduğuna işaret
etmektedir. Sayin diyanet isleri: El-Araf Suresi Ayet 31/sayfa:153(diyanet meali)
Ey Ademoğulları! Her mescide güzel elbiselerinizi giyinerek gidin;
yiyin için fakat israf etmeyin, çünkü Allah müsrifleri sevmez يَابَنِي ءَادَمَ = ey adem ogullari خُذُوا = takiniz زِينَتَك مْ =zinetlerinizi عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ =deBütün mescidlerde وَكُلُ = ve yeyiniz وَاشْرَب=ve iciniz وَلَا تُسْرِفُ =ve olmayin israfedenlerden إِنَّهُ لَا =Süphesiz O الْمُسْرِ فِينَ =sevmez israfedenleri. Bende Kurani Kermin Irab aciklamasindakini,sizlere sundum. En dogrusunu Allah bilir.
Cuma suresindeki ayetleri siyer ve hadisle desteklemeyi başta gerekli bulmadım çünkü bu platformda bu tür kanıtların çok geçerli olmadığını biliyorum. Cuma suresi Medeni bir suredir.Yani Medine'de inmiştir. Kaynaklara baktığımızda Hz. Peygamberin ilk cuma namazını Mekke'den Medine'ye hicret ederken yolda kıldırdığını görüyoruz:
Bizzat Resulullah'ın kıldırdığı ilk cuma namazı Kuba'dan ayrıldıktan sonra Benî Salim yurdunda, öğle vaktinde cuma günü kıldırdıkları cuma namazıdır. Bu mescid de bu münasebetle "cuma mescidi" adıyla bilinmeye başlanmıştır. (Aynî)
Cuma suresi son inen sureler içerisindedir. Bu konuda farklı yorumlar var ama burada dikkat çekmek istediğim bir başka nokta var. Abdest ayeti Maide suresinde gelmiştir. Namazın farziyeti ise en açık şekilde Nisa suresinde geçer, nüzul sırası bakımından Maide suresi Nisa suresinden sonra gelir. Bundan önce peygamberimiz namazı abdestsiz mi kılmış ya da kıldırmıştır?? Eğer abdest ve alınış şekli biliniyorsa bu konuda ayette açık tarife gerek yoktur.Ancak ayette abdest alırken hangi uzuvların yıkanacağı da açıklanmıştır.
Burada gelmek istediğim nokta şu, Allah peygamberimizle Kur'an'daki ayetler dışında da irtibat kurmuş vahiy vasıtasıyla onunla konuşmuştur. Bunu her ikimiz de kabul ediyoruz. Ayrıca İslam'dan önce toplum tarafından bilinen bazı ibadetler için Kur'an'da sıfırdan bir anlatıma gidilmemiş bu ibadetlerle ilgili sadece belli düzenlemeler Kur'an'da geçmiştir. Hz Peygamber'in sünneti bu noktada bizim için değerlidir. Çünkü Kur'an'da açıklanmasına gerek duyulmayan, toplum tarafından bilinen İbrahimî geleneği ancak Hz. Peygamber'in sünneti ve ondan sonraki müslümanların uygulamalarından öğrenebiliriz.
Allah cc. Hz. Peygamber'le olan irtibatı esnasında ona aktardığı bilgileri insanlardan gizlememiş bir çok ayette Hz. Peygamber'e itaati emretmiştir. Yine Hz. Peygamber'de insanlar için güzel bir örnek olduğunu zikretmiştir. Bir çok ayette "Allah'a ittat edin" ifadesi ile "peygamberine itaat edin "ifadesi birlikte geçmiştir. Bunun dışında yine bazı ayetlerde "peygambere ittat edin" ifadesinin tek başına geçmesi dikkat çekicidir: Namazı kılın, zekatı verin, peygambere ittat edin ki merhamet göresiniz..(Nur-56)
Burada Hz. Peygamber'e itaat iki farz ibadetle birlikte geçmiştir ve emirdir. Hadis ve sünnetin sıhhati konusu kanaatimce ayrı bir tartışma konusudur...
__________________ De ki: Allah'a itaat edin. Peygambere de itaat edin. Eğer ona itaat ederseniz doğru yolu bulmuş olursunuz.(Nur-54)
Katılma Tarihi: 24 haziran 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 669
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Selam, diyanete şunu sordum..adil cevabı inşallah verecekler.. selamün aleyküm... din adamı vasfını kendinde görenlerin, yeterince görevlerini yapamadığını ve onlarında bu konuda kendilerini yeterince geliştiremediği,dolayısıyla toplumda var olan görevlerini yerine getiremediklerini, şu toplumda var olan ciddiyetsizlik aymazlık umursamazlık ve ahlaksızlığın alıp başını gitmesini görerek... söylememiz mümkün mü? eğer mümkünse bunun nedeni sadece devlet memuru olma bilinci ile hareket edilmesi diyebilirmiyiz.... eğer öyleyse alınan ücretler helal dairesine girermi? eğer din adamları görevlerini yaptıklarını iddia edip akşam rahatça uyuyabiliyorlarsa ;mesela Hz Muhammeddin hayatında kandil geceleri uygulaması olmadığına göre..mevlüt okutma olmadığına göre en basitinden bunların hala var oluşu;en beteride çocuk yurtlarında ki yetim ve öksüzlere yapılan kötü muamelelerin varlığı nasıl açıklanabilir? bir toplum kendi yetimine öksüzüne bakmazsa hor görürse Hak'tan övgüye layık olurlar mı?en küçüğünden en büyüğüne.. neden diyanet en azından dini bilinçle bu çocuk yuvalarına el atmıyor? sorularımda asla art niyet olmadığını belirtir..akşam haberlerinde ki çocuk yuvalarında meydana gelen olayları izleyip hüzünlenen biri olarak sordum.. kolay gelsin..
__________________ Herkes kendi ameliyle Allah’ın huzuruna gider
Birincisi: Diyanet işleri başkanlığının cevabı çok yetersiz. Yani, hadis kitaplarında Kuranın eksik olduğu yazmaz diyor ve bitiriyor. Yani yaptım / söyledim oldu mantığı. Kardeşim, sen fetva makamı isen ve görevin halkı aydınlatmak ise ve bir kısım insanlar kaynak göstererek bazı hadislerden bahsediyorsa ( ki, tembellik etmeyip, Hz. Ömer'e yapılan kaybolan ayet ile ilgili yakıştırmalar ve sitenin diğer başka yerlerinde geçen kabak sevme / sevmeme meselesini e-kitap olarak bilgisayarımda bulunan Kütübü Sitte programında buldum ve utandım.) sen de buna karşı varsa diyeceğini kaynak göstererek belirteceksin. Ha... Sen insanların ilim hakkındaki görüşlerini onları küçümseyerek "siz de kim oluyorsunuz" kabilinden cevaplamayacaksan, Allah müşriklerin iddialarını bile Kuran'da cevaplamış, sen kim oluyorsun ve ne için maaş alıyorsun da böyle kibirli hareket edebiliyorsun. Diyanet buna cevap vermelidir.
İkincisi; başka bir meseleyi araştırırken bu forumla tanışmadan önce diyanet işlerinin din işleri yüksek kurulu mudur nedir onların bir "içtihadına" rastlamıştım. Namaz vakitlerinin yeniden belirlenmesi diye bir kurul kararı. Sitelerinde var. Dileyen girip bakabilir. Orda açıkça diyorlar ki, Kuran'da namaz vakitlerini gösteren ayetler, mücmel dir. Bu nedenle, biz namaz vakitlerini sünnetten, icmadan öğreniyoruz. Ama bu linkin başında belirtilen cevaplarında, açıkça namazın beş vakitten oluştuğunun Kur'an'da delili oladuğunu çoğul ifadelerden (namazlar) dem vurarak ifade etmişler. Ey Diyanet ! Sen nasıl bir hüküm verensin ki, önünde daima açık duran bir kitaba bakıp, birbiriyle çelişen cevaplar verirsin ?
Üçüncüsü; theolog arkadaş her yazısında uslüp itibariyle, bu sitedeki görüşlerin sahiplerinden daha selim durmuş. Diğerleri / bence ev sahipleri, bir diğer ifade ile bir görüşü savunanlar biraz daha saldırgan durmuşlar bence. Bu hoş bir şey değil.
Dördüncüsü; theolog arkadaşım. Diyorsun ki, "namazlar" ifadesi en az 3 veya daha çok vakte işaret eder. O zaman Allah namaz vakti hususunda insanlara belirsiz bir şey mi emrediyor ? Yani, biri çıkıp bu en az üçtür ama altıdır derse ne olacak ? Bir de vusta dediğinizi eklersen al sana yedi... Yani misal olarak diyorum. Bu izah tarzı ki diyanet de buna dayanmış, sadece namaz vakitlerinin en az beş vakit olması gerektiğini göstermiş olur yoksa farz olarak sadece beş vakti göstermiş olmaz. Ve sizler, yani "namazlar" ifadesini en az üç vakit olarak görenler, sünnet olasa bile Kur'an da da beş vakit vardır diye tartışmaya girmiş olduğunuz için bu söz üzerine beş mi daha fazla mı olduğu hususunda delilimiz sünnettir, dolayısıyla beştir diyemezsiniz. Zira, siz bu ispat yoluna yapışınca sünnet olmasa bile diyerek başlamış olmanız gerekir. Hal böyle olunca, sizin izahınıza göre, beş mi daha fazla mı olduğunu Kur'andan bilememiş ve böylelikle Allah, sınırı / ölçüsü belli olmayan bir şeyi farz etmiş olur ki, bu zulüm olacağı için Allah hakkında zaten düşünülemez. Öte yandan sizin görüşünüze sizin yaklaşımınızla bakacak olursak, Allah bütün müminlere farz olan bir şeyi böyle tartışmalı olarak bırakmış, sadece Peygambere farz olacak bir namazı - gece namazını- açık seçik belli etmiş olur ki, bu da bir çelişki /şüphe doğurur. Halbu ki biz Kur'an'da hiç bir çelişki olmadığını, hadise değil, Kur'an'a bakarak biliyoruz.
Beşincisi; theolog kardeşim, sen karşındakinin delilini onların savlarına dayanarak çürütüyor / karşılıyorsan, kendi delillerin hakında da bu gerekir. Şöyle ki; sen Allah'ın "...açıklayasın diye " ayetini delil getirirken , " onu açıklamak ta bize ait" Kıyamet, 19 ayetini de izah etmelisin.
Altıncısı; karşıt görüş sunan kardeşlerim de, bir şeyi toptan kabul veya toptan red diye bir zorunluluğumuzun olmadığını bilmeli ve kendi vicdanlarında bu sitelerde ortaya konan ve açıkça gerek Peygamberimize, gerek ailesine, gerek sahabelere ve hepsinden daha vahim olarak Allah'ın kitabına hakaret olarak kabul edilebilecek sözde "sahih" rivayetlerin yanlışlığını onaylamalıdır. Yani, sizin bu arkadaşların Kurandaki namaz vakitleri hususundaki yahut tesettür hususundaki görüşlerine katılmamanız, saçma sapan rivayetleri kabul etmek zorunda olduğunuz anlamına gelmez. Böyle saçma olan şeyler nasıl olmuş ta, sahih olarak kabul ettirilen (!), ve kendilerine dayanılarak bize haramlar ve helaller biçilen kitaplara girmiş, nasıl olmuşta içinde bu gibi saçmalık ve cidden hakaret olduğu açık olan şüpheli rivayetlerin bulunduğu kitaplar mezhepler / mezhep imamları için kaynak teşkil etmiş bunlar sorgulanmalıdır. Sorgulayacak ve düşünecek insanlarsanız, bu hususlardaki ittifakınızı, desteğinizi ortaya koyun da, diyanet işlerine sorun. Hesap versinler. Zira, şu yazıyı okuyan her kişi gerçekten şu aşağıdaki linkte verilen tabloya gerçekten ama gerçekten bir bakmalı da bunu Allah'a ve Peygamberine nasıl dayandıracağını hiç kimseye değil, sadece kendi vicdanına bir anlatmalı. İşte link, lütfen linkteki tabloyu baştan aşağıya inceleyiniz. Ve başka değil, sadece kendi fiillerinizi bu tabloya göre kıyaslayınız. Hangi bir ibadeti yapacaksanız bu tabloya göre işin içinden bir çıkın. http://www.kurandakidin.com/bolumler/14mezhepler.htm
Yedincisi: Önceki çağlara atıf yapan ve bunca insan yanlış ta sizler mi doğrusunuz diyen kardeşlerim. Yazı içerisinde bir kardeşim gerçekten Hz. İsa ile Hz. Muhammet arasındaki zaman diliminin kısalığına güzelce değinmiş. Din, kutsal şeyler, bilmediğimiz şeyler korku vericidir. Dini bilinmedik bir şey olarak gören için aklı perdeler. Bu insanın tabiatıdır. Yani size taştan bir heykel getirsem ve desem ki, (Haşa) Bu sizin Rabbiniz. Haydi ona secde edin. Secde eder misiniz ? Bu size çok komik/gülünç yahut çok saçma yahut acınası bir şey olarak mı göründü ? Öyleyse, insanlık tarihi boyunca putlara tapan insanlar nasıl izah edilecek? Onların aklı yokmuydu ? Sen bir çocuk isen, puta tapan bir ailede yetişip büyüdüysen, etrafında gördüğün herkes bunu yapıyorsa, anlamasan, içinden inanarak yapmasan bile topluma uyar gidersin. Her insan Hz. İbrahim'in dirayetini gösteremez. Zaten gösterebilmiş olsaydı elbette insanlığın tarihi çok daha değişik olurdu. Yani, küçüklüğünden itibaren şunun bunun her şeyin seni götürdüğü psikolojik kalıplar, sende bir fobi oluşturmuş olabilir. İşte insanların bu fobisi, onları sorgulamaksızın kabule yönlendirmiştir. Ben bu sitede yazı yazan arkadaşların fikirleri ile tanışmadan önce de yeterince Kuran okuyan, tefsirleri inceleyen, karşılaştıran bir insandım. Ama hiç bir hadise "bu ne saçma şeymiş" diyemiyordum. Hatta komik bir tesadüftür ki, bu arkadaşların yazılarını okumadan önce şöyle bir hadise isabet etmiştim : "Kuran okunurken dinleyin. Kuran okunurken ağlayın. Ağlayamıyorsanız da ağlıyormuş gibi yapın." Allah'ım dedim içimden bu nasıl bir şey... Ama itiraz edemedim. Beni kesecek olsanız dünyadaki hiç bir insana da "bu bir saçmalık" dedirtemezdiniz. İşte bu bir fobidir. Sorgusuz bir kabuldür. Şimdi uyandım. Ve diyorum ki, Kur'an okunurken dinlerim, dinlemekten öte anlamak için kulak kesilirim. Allah cehennemden bahsederse, belki olası bir akıbetim için ağlarım, belki Allah beni tevhidini ikrara nasip ettiği için sevinirim. Cenneti anlattığında umutlanırım. Belki, Nemrut'un apışıp kalmasına sevinir belki sevincimi bir gülümseme olarak belirtirim. İlimde ayıp olmaz. Bir başka komedimi anlatayım. Utanmam. Asla utanmam. Bilakis öğrendiğim için sevinir, şükrederim. Pek çok kitapta, bir mesele izah edilirken Ebu Hureyre'den sık sık rivayet dile getirilir olarak görürdüm. Hatta bu beni öyle bir kanıya götürdü ki, arapça bilmediğimden ve bu ismin erkek ismi mi kadın ismi mi olduğunu bilmediğimden, belki de tembellikten, belki bir yerden aklımda kalan bir yanlış anlamadan/ hatırlamadan olacak, kendisinden bukadar çok hadis rivayet edilmesinden de olabilir onun peygamberin hanımlarından biri olduğunu zannederdim. Şimdi ise, kendime bakıp gülüyorum. Fakat, dini meseleler üzerinde bu kadar kitap okuyan birisi olarak kendi düştüğüm duruma bir bakıyorum da, etrafımdaki nice insanın halini düşündüğümde gülüşümün yerini ciddi bir endişe alıveriyor. Çokça meal okuyan ve kasetlerden de sürekli olarak meal dinleyen birisi olarak ben dahi, mezheplerde helal / haram olarak öğretilen şeylerin pek çoğunu Kur'an da bulamayınca şöyle düşünürdüm: Bu din meselesi hakikaten tam bir uzmanlık işi. İşte böyle böyle, din; belli bir kesimin mesleği haline geliyor. Sonra sen bunlara itirazsız uyuyorsun. Kur'an'da olmayan bir şey sana helal yahut haram olarak dayatıldığında dersin ki; ha... bunu hadislerden öğrenip buyurmuşlar. Orda yoksa icmadan, orda da yoksa derin düşünüşlü alimlerimizin ilminden bulmuşlar. Şöyle bir bakarsın din külliyatına, binlerce sayfa, ciletler dolusu kitap... Bir derya... Daldın mı çıkamazsın işin içinden. İşte bu çöküşün ve dinin ilminden uzaklaşmanın ta kendisidir. Çünkü sen Kuran da açıkça gördüğün bir emri dahi şüpheyle karşılayabilirsin. Dersin ki; ya bu hususta yani anlayamadığım hususta benim bilmediğim bir hadis,bir izah bir tefsir varsa. Hakikaten böyle olunca artık hüküm veren ayet olmaz. Başka bir şeydir. Ama şunu bilir ve inanırsın: Alimlerimiz asla Kur'an'a çelişecek bir şey söylemez. Böyle bir şeyi asla kabul etmez. Böyle bir şeyi delil edinmez. Sonra Tefsiri Kebiri açarsın. Nahl 44. ayetin tefsirini okursun. Der ki, "... bazıları dediler ki (bilirsin ki Fahruddin Razi bazıları derken devrinden önce yaşamış bazı alimleri kasteder.) Kur'an mücmeldir. Hadis onu izah eder. Bu nedenle, bir hadis Kur'anla çelişirse hadisi tercih evladır. Biz mücmel olanı anlayamayız. Hakbuki Peygamber onu anlamış ve hadisle tefsir etmiştir demiştir." Allahtan Fahruddin Er Razi bu görüşe karşı çıkar, eleştirir. İyi de babacan, şu bazıları dediği de alim değil mi, onun öğrencileri, telkinleri ile amel edenler yok mu ? Allah muhafaza. Bu nasıl bir görüştür. Demek ki neymiş, olabiliyormuş. Adına alim denen birileri çıkıp, hadis ayetle çalişirse hadisi tercih evladır diyebiliyormuş. İşte bunun için, bu iş mücadele işidir. Ben bu arkadaşları cesarette Ashab-ı Kehf e benzetiyorum. İşte öyle cesur gençler. Allah hayırlarını arttırsın, varsa yanılgılarını doğruya iletsin.
selam,aliaksoy size katiliyorum fikirleriniz anlamli.Sunu da belirtmek isterimki diyanetin isi baya zor,birileri hala eski kafalardan disari cikamiyor ciksa,ortalik karisacak(sahsen öyle tahmin ediyorum) Diyanet islerinden ricamiz,bizlere Kurani kerimin gerceklerini hadislere dayanmadan aciklamalaridir. Sunu da düsünmek gerekir,Peygamber efendimiz, kurani kerime uymus ona göre davranmis. Sorum sudur,Peygamberefendimiz o zamanlar herhangi bir hadise mi basvurmus?Tabiki hayir Peki bizleri yönetenler..yillardir nelere dayanarak gercekleri bizlerden uzak tutmakda israrlidir? Yüce rabbim e siginarak,Insanlarin hakki olanini Islam birliginin bu islere el atmasini taleb ederek dualarimi kabul buyurur Insallah. hata ve kusurlarim varsa ise affola.
Katılma Tarihi: 24 haziran 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 669
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selam, aliaksoy yazdı; Üçüncüsü; theolog arkadaş her yazısında uslüp itibariyle, bu sitedeki
görüşlerin sahiplerinden daha selim durmuş. Diğerleri / bence ev
sahipleri, bir diğer ifade ile bir görüşü savunanlar biraz daha
saldırgan durmuşlar bence. Bu hoş bir şey değil.
şimdi ali aksoy kardeşim...birileri eğer diyanete karşı biraz saldırgan bir tavra sahip olmuşlarsa ki bunlardan biride benim.. o diyanet denen dinin bilmem neresindekilerin yüzündendir... sen imamını eğitmezsen..sen gereğini yerine getirmezsen söverler bile..ancak biz o kadarını yapmadık... din diyanet adına ortada kendilerini yetki sahipleri sanıp bunu fetva verme cüreti dahi göstererek cahilliğin güç eliyle empoze edilmesi...sence biraz öfkeyi haketmiyor mu? hala dinde din adamı kimliğinin,olmadığının farkına varılmadığı sadece bilenler vasfıyla birilerinin mutlaka olması gerektiği Kuranda belirtilmişken..Kurana rağmen yine din adına o kafadaki sarık ve o üstteki cüppenin işi ne? sözlerime burada son verirken biraz daha gayret diyanet demiyorum.... diyanet ya üstlendiğin misyonu tevhide uygun biçimde yerine getir yada sus.
__________________ Herkes kendi ameliyle Allah’ın huzuruna gider
Allah razı olsun. Ben diyanete karşı tavrınızı değil, sabır içerisinde görüşlerini türlü türlü açıklamaya çalışan theolog a karşı sergilenen tavrı kastettim. Diyanet'e karşı tavrınızı asla eleştirmedim. Yazım içerisinde belki sizden de ileri gittim. Çünkü onlar "resmi olarak" ve "...kendileri de çok iyi bilip dururken..." konuşanlar ve " ... hakikatleri gizleyenlerdir."
Diyanet dört mezhebin haydi sünneti, mekruhu şunu bunu boşver, "haram" "helal" ve "farz olan işler" hususundaki ihtilafnı izah etmelidir. Öyle ya... Birinin helal dediğine diğeri haram demiş... Biri bir ibadet yahut mesela abdestin farzları misal dörttür, diğeri misal ondur demiş... Uydurulan yeni dine bak ki, kitabında hiç bir çelişki yok ta, hükümlerinde, müeyidelerinde çelişkinin de ötesinde şeyler var...
Demek, bunları ihtilafa düşüren hadislermiymiş... Demek güya bu suretle peygamber ümmetini ihtilafa düşürmüş... Demek "müminleri temizleyen, onlara öğreten peygamber" sizi ihtilafa mı düşürdü... "Canım ihtilaf ettiğimiz şeyler çok önemli şeyler değil" mi diyeceksiniz... Abdestin farzlarında ihtilafa düşen, namazın farzlarında ihtilafa düşenler... Siz daha ne hususunda birlik içerisinde olacaksınız ki ? Namazın beş vakit olduğu sünnet ve icma ile sabitmiş. Öylemi... Namazın hatta onun hazırlığı olan abdestin farzlarında ittifak edemeyen sizler, namazın vakitlerinde ittifak etmekle sevinecek misiniz ? Sizden (mezheplerden) birine göre tamam olan bir abdestle tamam olan bir namaza diğeri bu namaz olmadı, olsa olsa sabah sporu olmuştur kabilinden yaklaşan sizlere göre, vakitlerde ittifak etseniz ne olur ? Size göre tamam olmayan abdest ve namazla kişi günde beş değil yirmi beş vakit kılsa neye yarar ?
Evet diyanet bunlara cevap vermelidir. Bundan bir kaç yıl önce katıldığı bir televizyon programında kendisine "bu gün yaşayan ve iyi bir insan olan bir hıristiyanın hükmü nedir" diye sorulunca, lafı eveleyip geveleyen diyanet işleri başkanı ! Nihayet; "İyi bir insansa cennete gidebilir" diyen diyanet işleri başkanı ! O halde ben iyi bir insan olarak hırıstiyan olayım. Muhammedi terkedeyim, Kur'an yerine iyi bir insan olarak incile tabi olayım da cennete gideyim öylemi ? Peygamberi terki "günde bin defa her türlü şüpheye kapılıp gezinen gençlerimize" hoş gösteren diyanet işleri başkanı ! Şimdi sen peygamberin sözlerini / hadislerini mi öğreteceksin. Onları "delil" mi edineceksin ? Söyle bakalım mezhebin, dinini değiştiren hakkında ne buyuruyor ? Siz insanları, kendi mezhebinizde katle sebep olacak bir işe mi özendiriyorsunuz ? Ya da en azından bundan sakındır mıyorsunuz. Yoksa bunu size hadisler mi söylüyor ? Yoksa Kur'an mı emretti ve o da mücmeldi de siz mi açıp anladınız ? Siz, Rabbin bizim için beğenip seçtiği islamı, Muhammedi inkarla İsa'yı üçün üçüncüsüdür diyenlerin dinine mi tefsir ettiniz ? Ben iftira mı ediyorum. O halde, katıldığın televizyon programlarını yayınla da izlensin. Hata, bu suretle bu programda yanı başında oturan iki tane "ilahiyatçı" da müdahale etmemelerini izah ederler. Sözlerinin arasında son din islamdır, peygamberi ise Hz. Muhammed tir demen verdiğin hükmü güzelleştirecek mi ?
İşte ben size bir tefsir yapayım da öğrenin:
(BAKARA/135):
Diyanet
Açıklamalı: (Yahudiler ve hıristiyanlar müslümanlara:) Yahudi ya da hıristiyan
olun ki, doğru yolu bulasınız, dediler. De ki: Hayır! Biz, hanîf olan İbrahim'in
dinine uyarız. O, müşriklerden değildi.
Bir de şunu dinleyin:
(ENBİYÂ/62):
Diyanet Açıklamalı: Bunu ilâhlarımıza sen mi yaptın ey İbrahim? dediler.
(ENBİYÂ/63):
Diyanet Açıklamalı: Belki de bu işi şu büyükleri yapmıştır. Hadi onlara sorun; eğer konuşuyorlarsa! dedi.
(ENBİYÂ/64):
Diyanet Açıklamalı: Bunun üzerine, kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) "Zalimler sizlersiniz, sizler!" dediler.
(ENBİYÂ/65):
Diyanet Açıklamalı: Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: Sen bunların konuşmadığını pek âlâ biliyorsun, dediler.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma