Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

Mircan Yazdı: Madem kaynağımız Kur'an, Kur'andan konuşalım, kendi yorumlarımızı ayetlerden ayıralım lütfen. Konu hakkında izninizle bende gevezelik yapayım.

Doğrusu ben de isterem. Sorumluluk almadan gevezelik etme lüksünü yani. Hadi bir deneyeyim. Hem kendi yorumumu ayetlerden ayırmanın da ötesinde hiç yorum yapmadan:

Ben Allah'ım. Benden başka ilah yok; Bana tapın. Beni anmak için salât edin (20:14). İnkarcı olmayın; Bana teşekkür edin. Siz Beni anın ki Ben de sizi anayım (2:152)

Münafıklar salâta üşenerek kalkarlar; insanlara gösteriş yaparlar; Allah’ı çok az anarlar (4:142). Rabbinin önünde (gerçek inanırlar) alçak gönülle tapınırlar; O’na övgülerde bulunup secde ederler (7:206).

Salât edin. Arının. Rüku edenlerle eğilin (2:43). Ey Meryem! Rabbine itaaten rüku edenlerle eğil; secde edenlerle yere kapan (3:43)

(Ey Muhammed!) Sen kafirlerin içindeyken onların salât etmesini sağla. Bir taifesi, silahları yanlarında, seninle dilkelsin -feltakum tâifetün. Secdeye varsınlar; sonra arkanıza geçsinler (4:102).   

(İnananlar) dikelerek, oturarak, yatarak Allah'ı anarlar -kıyâmen ve ku'uden ve alâ cünûbihim (3:191). Ve (kafirler) divanda durma günü en şiddetli azaba itilirler -Ve yevme’l kıyâmeti...(2:85). Tek ilah, Allah'tır; dipdiri, ayaktadır -hayyul kayyum (2:255)

Sevgi ile, Hasan akçay

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

Oldumu hasan bey sizce. savaşa giden iki gurup var bir gurup savaşıyor sonra savaşmamış bir gurup peygamberle birlikte yönelsinlermiş efendim bu arada silahlarını yanlarına almalarındada behis yokmuş. guruptan birileri savaş alaetlerini evdemi bırakmış. iki gurup olsa bile savaş meydanında gurubun biri okunu mızrağını kılıcını bir  kenaramı koymuş.

Tam tersine heran saldırı ihtimali olduğu için namaz sırasında bile silahlarınızı yanınıza alın diyor allah. yani kılıcınız kalkanınız mızrağınızla birlikte namaz kılabilirsiniz anlamında. diğer türlü düşünmek hakkaten zorlama oluyor.

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

Selam Dostlar,

Tefsir okumayı şiddetle yasaklayalım ama en uçuk en marjinal tefsirleri kendimiz yapalım.Oldumu?

Tarihte zaman gezmeni gibi hareket edip,Kur'an indirilirken sanki oradaymış gibi konuşanları eleştirelim sonra aynısını yaptığımızda bu Kur'andır diyelim.Oldumu?

Kişinin sorumluluk üstlenmesi için ağzını bile açması gerekmez elbette niyetinden de sorumludur.Niyetini açığa vuranlar ise daha fazla sorumludur sadece kendi söylediklerinden değil karşı tarafı yanlış yönlendirebilme durumundanda sorumludurlar.

Bir başka sorumlulukta ayetlerin çevirilerinin hatalı olduğunu söyleyip tümevarımcı zihniyetlerin sorumluluklarıdır.Bu kişiler bu sorumluluktan kurtulmak istiyorlar ve niyetleride iyi ise "doğru bir çeviri" yapmakla sorumludurlar.Bu noktada böylesi ciddi bir mesele için Allah'ın vaktim yok,işim çok gibi dünyevi sebepler ile mazaret öne sürülmesini kabul etmeyeceği inancındayım.

Saygı ve Sevgilerimle

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

bora arpınar Yazdı: Kuranda secde ve salât (namaz?) kelimelerinin yan yana geçtiği TEK AYET budur.

Kafirler sizin apaçık düşmanınızdır (4:101). Sen onların içindeyken bağlılıklarını belirtmelerini sağla. Şöyle ki bir bölüğü, silahlı olarak, seninle (ayakta) dursunlar. Ve secde edince arkanıza  geçsinler. Sonra, bağlılıklarını belirtmemiş olan bir bölüğü daha  önlemlerini ve silahlarını almış olarak gelsinler; ant işlemini seninle yerine getirsinler. Kafirler sizi silahsız ve hazırlıksız olarak yakalamak ve aniden üstünüze çullanmak isterler. Gerçi yağmurdan eziyet görecekseniz ya da hasta iseniz silahlarınızı bırakmanız günah değildir ama önlemlerinizi alın.  Allah kafirler için elbette burunlarını sürtecek bir azap hazırlıyor (4:102).

Sevgi ile, Hasan Akçay

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

Mircan, yaptığım çevirideki kelimelerin Arapça metindeki karşılıklarını nerdeyse tek tek gösterdim. Yani lafzî çeviri bu. Yorumsuz. Ama çeviri kokmasın diye söz diziminde değişiklikler yaptım.

Çeviri nedir, yorum nedir ayrıca tartışabiliriz.

Benim o konuda söyleyeceklerim var. Çünkü çeviri okutmanlığı yaptım; eh birazcık birikim var. 

Meal adı altında piyasada alınıp satılan yorumlu çevirilere tepkiliyim. Çünkü yorum beşerîdir; çeviri ise aslı gibi yani ilahî olmak iddiasını taşır. Yorumlu çeviri beşerî + ilahî olup şirktir.

Sevgi ile, Hasan Akçay

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

Çok güzel söyledin.Fakat birde şu açıdan bakalım çevirenin içine -iyiniyetli  bile olsa- kendi yorumunu katmaması mümkünmü yada örneğin senin düzelttiğin çeviride kendi kişisel birikiminin,aldığın eğitimin,dine,Kur'ana bakış açının hiç mi etkisi yok.Şimdi gitsek sorsak Yaşar nuriye,Ali Bulaç'a,Edip Yüksel'e vs. derler ki -aslaaa Allah'ın vahyettiğinden başka hiçbir katkımız yok mealimize,sanada sorsam sende aynısını dersin yahut bir meal yapsan benzer eleştiriler sanada gelir haksızmıyım?Yanlış anlama yargılıyor değilim ve bu şekilde bir iddiamda yok sadece en doğruyu bulma çabamdan soruyorum bu soruları.

Sevgi ve Saygılarımla

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

Meramımı kısa yoldan anlatabilmek için bir örnek vereyim. Hem konumuzla da ilgili. Edip Yüksel’in meal kitabı olan Mesaj’daki Nisa 102 çevirisi:

Sen içlerinde olup onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir grup sizi korumak için yanınızda bulunsun ve silahlarını da yanlarına alsın. Namaza duranlar secdeye vardıklarında arkanızda bulunsunlar. Sonra namaz kılmamış olan grup gelsin... 

Ne anlaşılıyor?

Muhammed onların içinde. Onlar kim? Muhammed onlara namaz kıldırıyor. Ama İslam  ordusu düşman saldırısına açık; her an ani bir saldırıya uğrayabilirler. Yani korunmaları gerekiyor. O yüzden onlar İslam ordusunu korumak için silahlı olarak Müslümanların yanında bulunacak. Düşmandan İslam ordusunu koruması beklenemiyeceğine göre onlar yine  İslam askerleridir.    

Görüldüğü gibi Edip Bey, olayı fena halde çarpıttı.

(1)Muhammed’i islam ordusunun içinde yaptı; oysa ayetin siyakı onun kafir ordusunun içinde olduğunu gösteriyor. 

(2)Muhammed’in salât ettirdiği grup aslında kafir askerleridir. Ama Edip bey onları İslam askeri yaptı. 

(3)Korunmaya ve silahlarını yanlarından tutmaya muhtaç olanlar kafirlerdir; Edip Bey o ihtiyacı da İslam ordusuna yamadı.

Edip Bey nasıl becerdi bunu? (1)"Siyak"ı dışladı; (2)Meale Arapça metinde karşılığı bulunmayan bir korumak için ifadesi ekledi.

Benim anladığım, Edip Bey’in kafasında düşünce kalıpları var. Okuyucusuna Kuran’ı o kalıplara sokup ta sunuyor. Bir örneği Nisa 102’nin işte bu çevirisi.

Çarpıcı bir örnek daha: Ahzab 59.

Ey peygamber, hanımlarına, kızlarına ve inananların kadınlarına örtülerini üzerlerine salmalarını söyle. Bu, onların (erdemli kadınlar olarak) tanınıp hakarete uğramamaları için daha elverişlidir...

Bakın, Arapça metinde (erdemli kadınlar olarak) diye bir ifade yok. Bunu kendisine hatırlattım. İkna olsun diye Allah’ın sözlerini bir bardak tertemiz içme suyuna benzettim. İçine birkaç damla lağım boca edilirse o su içilemez, dedim. Anladı. "Tamam," dedi. "O sözleri atacağım; yeni baskıda onlar olmayayacak."

Ama sevinemedim. Çünkü hemen ardından şunu söyledi: "Zaten cilbabın (erdemli kadınlar olarak) tanınmak için giyildiği o sözler olmadan da anlaşılıyor."

Yani Edip Bey inanan kadınları tesettür zindanına tıkmaya azimlidir; İmam Hatip’te o azmin düşünce kalıbını kafasının içine lök diye yerleştirmişler.

Çeviri işinden uzak durmak zorunda Edip Bey.

Aynı zorunluk İslamı paşa görnüllerine göre çarpıtıp zıvanadan çıkarmış olan ulema için de geçerli.

Ama genelleme yapmadığımı kütfen görün. İslamı kendi kafalarındaki düşünce kalıplarına hapsetmiş olan ulemadan söz ediyorum.

Sevgi ile,

Hasan akçay

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

Hasan Akçay, "salât"ın kıyamlı-rükulu-secdeli bir bağlılık belirtme işlemi olduğuna inanıyor ve bunu ayrıntılı bir şekilde belirtecek, demiştim.

Sözümü yerine getirmeye çalıştım.

Nisa 102’yi inceledik. "Salat"ın kıyamlı-rükulu-secdeli olduğunu kanıtlamaya bir tek o ayet dahi yeter çünkü içinde salat, kıyam, secde var. 

Rüku ise "kıyam"dan "secde"ye geçişte  kendiliğinden ve mutlaka yapılan bir hareket.

Ayette geçen feltakum yükleminin kökündeki fiilin kıyam yani  ayakta durmak değil yönelmek anlamına geldiği şeklindeki iddiayı ise, bana göre, kelimenin öteki ayetlerdeki kullanımı çürütüyor. Çünkü bu fiilde yalnızca yönelme değil, kıyamen yönelme anlamı var.

dikelerek, oturarak ve yatarak Allah’ı ananlar

ellezîne yezkurûne ‘llahe kıyâmen ve ku’uden ve alâ cunûb ihim (3:191)

(divanda) durma günü onlar en şiddetli azaba itilirler

Ve yevme’l kıyâmeti yüreddûne ilé eşeddi’l azâb (2:85)

Nerdeyse gözlerini kapıveren şimşek önlerini aydınlatınca yürürler

ama karanlık üzerlerine çökünce kala kalırlar

ve Ve iza azlame aleyhim kâmû (2:20)

Salâtlarınızı koruyun ve bilinçle salât edin

Allah için boyun eğip dikelin -ve kûmû li’llahi kânitîn (2:238)

Kafirler sizin apaçık düşmanınızdır (4:101). (ey Muhammed!) Sen onların içindeyken bağlılıklarını belirtmelerini sağla. Şöyle ki bir bölüğü, silahlı olarak, seninle (ayakta) dursunlar. Ve secde edince arkanıza  geçsinler. Sonra, bağlılıklarını belirtmemiş olan bir bölüğü daha  önlemlerini ve silahlarını almış olarak gelsinler; ant işlemini seninle yerine getirsinler. Kafirler sizi silahsız ve hazırlıksız olarak yakalamak ve aniden üstünüze çullanmak isterler. Gerçi yağmurdan eziyet görecekseniz ya da hasta iseniz silahlarınızı bırakmanız günah değildir ama önlemlerinizi alın.  Allah kafirler için elbette burunlarını sürtecek bir azap hazırlıyor (4:102).

(bağlılık) andı, ant işlemi: salât

(ayakta) dursunlar: feltakum

secde edince: fe iza secedû

Salât farziyetinin her halde gerekçesi üzerinde de durmak gerekiyor. Onu da başka bir yazıda yapalım. Allah isterse.

Sevgi ile,