Yazanlarda |
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Riyad ve Tahran, mezhep çatışmalarına karşı işbirliği yapacak |
|
Yorum |
Pazartesi, Mart 05, 2007 |
|
Suudi Arabistan ve İran, Irak'taki mezhep çatışmasının Ortadoğu'ya yayılacağı yönünde artan endişeleri giderecek bir adım attı.
Bölgenin iki önemli ülkesi, en büyük tehdit Şiî-Sünnî çatışması konusunda birlikte mücadele etme kararı aldı. Önceki gün Riyad'da bir araya gelen S.Arabistan Kralı Abdullah ve İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, "mezhep çatışmalarının yayılmasını amaçlayan girişimleri durdurma ve Müslümanlar arasında safları sıklaştırma" konusunda anlaştı. Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması gerektiğini belirten iki lider, kriz yaşayan Lübnan'da da gerginliğin azaltılması için işbirliğine gidiyor. Öte yandan Suudi kaynaklarına göre Ahmedinejad, Lübnan'da işgal ettiği topraklardan çekilmesi karşılığında İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesini öngören Arap Barış Planı'na destek verdi.
Suudi Arabistan'a ilk resmi ziyaretini gerçekleştiren İran lideri Mahmud Ahmedinejad, Kral Abdullah ile "İslam dünyasını bölmeye yönelik komplolara karşı ortak girişim kararı aldıklarını" açıkladı. Suudi Arabistan resmi haber ajansı SPA da iki liderin İslam dünyasına yönelik en büyük tehdidin Şii-Sünni çatışmasının körüklenmesi çabaları olduğu konusunda görüş birliğine vardıklarını belirterek bunu durdurmak için çaba gösterilmesini kararlaştırdıklarını duyurdu. Ahmedinejad, ülkesine dönüşünde yaptığı açıklamada, "Bu ziyaretimde, düşmanların komplo ve fitnelerine karşı ortak girişim için kararlar aldık. İnşallah bu girişimler, İslam dünyasının kuvvetlenmesine ve düşmanlara karşı İslami bir cephenin açılmasına neden olur." diye konuştu. Suudi kaynaklara göre Ahmedinejad, Riyad'ın Lübnan'daki siyasi krizin çözümüne yönelik gayretlerine ve işgal ettiği topraklardan çekilmesi karşılığında İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesini öngören Arap Barış Planı'na destek verdi. (Zaman) | |
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
|
|
|
|
Askerleri kaçırıldığı gerekçesiyle geçtiğimiz yıl Lübnan'a saldıran İsrail'in, önceden savaş planı hazırladığı ortaya çıktı. | |
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Dünya |
|
|
13 Mart 2007 |
İsrail Lübnan savaşına isim arıyor
KUDÜS (A.A)
İsrail, hüsranla sonuçlanan Lübnan savaşına isim arıyor.
Savunma Bakanı Amir Peretz, bu konuda öneri getirmesi için bir kurul oluştururken, sandalyesiz bakan Yaakov Edri de, başkanlığını yaptığı bir komitenin vasıtasıyla isim arayışında olduğunu açıkladı.
Bu arada, İsrail'in popüler internet sitesi YNet'in isim önerisinde bulunmalarını istediği okurlardan, savaş yenilgisini yansıtan isimler geldi.
Bunlar arasında, "Fiyasko Operasyonu", "Ahmakça Savaş", "Büyük Utanç" ve "Amir Peretz'in Son Savaşı" gibi öneriler bulunuyor.
Lübnanlılar savaştan bahsederken genellikle "Temmuz Savaşı" ifadesini kullanıyor, beklenmedik bir direniş gösteren Hizbullah da savaşı "İlahi Zafer" olarak adlandırıyor.
Birçok İsrailli ise bu savaşı "İkinci Lübnan Savaşı" olarak nitelendiriyor. İsrail, 24 yıl önce de Lübnan'da Filistin Kurtuluş Örgütü'ne saldırmıştı.
İsrail'in Hizbullah'ın belini kırmak için geçen Temmuzda başlattığı saldırı beklenmedik bir direnişle karşılaşmış ve 34 gün süren savaşta 117 İsrail askeriyle 41 sivil ölmüştü. Lübnanda ise İsrail'in saldırısı 1200 kişinin hayatına mal olmuştu.
Öte yandan, savaşla ilgili soruşturma yürüten hükümetin atadığı bir komisyon, bugün yaptığı açıklamada, savaşın Peretz, Başbakan Ehud Olmert ve istifa eden genelkurmay başkanı Dan Halutz tarafından nasıl yürütüldüğüyle ilgili ilk bulguların gelecek ay açıklanacağını bildirdi.
| | |
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
'Tüm erkekleri vurma emri almıştık' |
|
Yorum |
Perşembe, Mart 15, 2007 |
|
Irak'ta geçtiğimiz mayıs ayında üç sivilin gözaltındayken öldürülmelerine ilişkin davada ürperten bir itiraf geldi.
ABD askerî mahkemesinde görülen davanın dünkü duruşmasında zanlılardan er William Hunsaker, Tikrit yakınlarındaki operasyonda ele geçirilen 3 Iraklının öldürülmesi emrini, Amerikan üssündeki bir komutandan aldıklarını söyledi.
Hunsaker, telsizden görüştükleri komutanın, Iraklıların hâlâ hayatta olmasından 'üzüntü' duyduğunu belirtip, askerlik çağına gelmiş tüm erkeklerin öldürülmesi talimatı verdiğini öne sürdü. Er ayrıca, meşru müdafaa amacıyla harekete geçtikleri süsünü vermek için takım komutanının kendisini bıçakla yaraladığını kaydetti.
Bu arada Irak'ta Amerikan varlığına karşı çıkan Şii lider Mukteda el Sadr'ın hâlâ İran'da sürgünde olduğu iddia edildi. Amerikan ordusundan dün yapılan açıklamada, elde edilen son istihbarata göre, ocak ayında İran'a kaçtığı öne sürülen Sadr'ın halen bu ülkede olduğu ifade edildi. General William Caldwell, "Sadr, siyasi sürecin önemli bir parçası ve onun izini sürmeye devam ediyoruz. 24 saat önce Irak'ta değildi. Tüm deliller onun İran'da olduğu yönünde." diye konuştu. Irak'ta mezhep çatışmalarına karışmakla suçlanan Mehdi Ordusu'nun lideri olan Sadr'ın, milislerini de hedef alan Amerikan-Irak ortak operasyonu öncesi İran'a kaçtığı iddia edilmişti. Öte yandan, Irak Meclisi'ndeki en büyük grup olan Birleşik Irak İttifakı lideri Abdülaziz el-Hekim, başkentteki güvenlik operasyonu konusunda hükümetin söz hakkına sahip olması gerektiğini söyledi. Sorumlulukların tanımlanmasını isteyen Hekim, parti bürolarına baskınlar, siyasilerin tutuklanması gibi birçok konuda taraflar arasında önceden anlaşma sağlanmasını talep etti. (Zaman) |
| |
54 |
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Nihal Bengisu Karaca: Kulaktan kalbe: Uyduruk bir CIA hikâyesi |
|
Yorum |
Cuma, Mart 16, 2007 |
|
Amerikan sinema anlayışı, öykünün bir 'karakterin dramı' üzerine bina edilmesine önem verir, hatta bayılır. Dünya yansa fonda kalır, varsa yoksa ön plandaki adamı, aile albümünün bu olaydan nasıl etkilendiğini, alışkanlıklarını nasıl değiştirdiğini, yangının ön plandaki karakterimizin pantolon ütüsüne nasıl yansıdığını falan izleriz.
Maksat önemli fakat sıkıcı(!) konuları, izleyiciyi her daim çekecek ve perde ile özdeşleşmesini sağlayacak aşk, ihtiras, aile, ölüm ve keder gibi cazibesini hiç yitirmeyen 'evrensel' oltalar atarak anlatmaktır. Ne çare; sonuç her zaman iyi olmaz: İşte karşınızda sıkıcılıktan kurtulsun diye aşka, aileye, dramaya bulanmış; ama bu formülle kurtulmak yerine, çok daha sıkıcı bir hale dönüşmüş bir film. Teknik açıdan sorunlu değil, ama içerik olarak bindiği dalı kesiyor. Çünkü söz konusu olan dünyanın geldiği noktada, dünyayı bulunduğu noktaya getiren önemli etkenlerden biri olan CIA.
Kirli Sırlar, orijinal adı ile 'The Good Shepherd'da söz konusu formül epey sakil, epey tuhaf hatta öfke uyandırıcı oluyor. Film CIA'i Edward Wilson adlı kahramanımız dolayımıyla neredeyse aklıyor. İkinci Dünya Savaşı'nda Londra'da yaptığı karşı istihbarat görevinde iyice pişen, soğuk savaş boyunca KGB'deki 'Ulysses' kod adlı rakibiyle kıyasıya mücadele eden, ciddi bir şöhret kazanan, iyi sır tutan ve hiç sır vermeyen, istikrarını hiç yitirmeyen hatta eylem sahasını emir aldığı adamlara kadar genişleten, Skulls and Bones / Kurukafa ve Kemikler adlı kardeşlik cemiyetinden gelen ilişkileri iyi kullanan çelik gibi bir adam var karşımızda. Eh, birazcık mutsuz, ailesi ile ilişkileri iyi değil. Noolmuş? CIA'in yalnız ve kırılgan(!) adamları için üzülmeye yetecek kadar yerimiz var mı?
Bu arada filmin söz konusu cemiyete ne kadar doğal bir oluşum gibi davrandığını gözlemlemek dahi yeterince can sıkıcı. Angelina Jolie'nin oynadığı eş Clover nezdinde bir-iki iğneli söz duyuyoruz, 'önce cemiyet sonra Tanrı' diyor bu erkekler cemaatinin kendilerini tasavvur ediş biçimleri için, fakat hepsi o kadar. Clover'in haklı kaygılarının 'ne o, dünyayı mı kurtaracaksın?' türü alaycı ve bireyci bir çerçeveye geriletilmesi ve karakterinin de giderek zayıf düşmesiyle, filmdeki eleştirel varlığı bir hayli kan kaybediyor.
Ülkesine göz kulak olurken ruhunu masaya koyan CIA ajanının öyküsünde 'hâlâ bir ruhun var iken, bu işi bırak' diye öğüt veren adamlar da var. CIA'in adamlarının yeri geldiğinde İngilizlerin kirli işlerini de yaptığına tanık oluyoruz. Ancak ABD'nin 'Domuzlar Körfezi' çıkartmasıyla Küba'da ve daha sonra diğer Latin Amerika ülkelerinde yapıp ettiklerinin haksız, hukuksuz ve emperyalist doğası üzerine odaklanan herhangi bir anekdot bekliyorsunuz haliyle, fakat beyhude bir çaba bu. Yönetmen (Robert De Niro) bununla ilgili bir eleştirel duruş geliştiremiyor. Filmdeki tek anlamlı şey, sığınma talep eden KGB ajanı Miranov'un 'Rusya bir balondu, onu siz şişirdiniz; çünkü var olabilmek için bir tehdide ihtiyacınız vardı, oysa Rusya hiçbir zaman tehdit olmadı, olamazdı da.' cümleleri. Bu ve bunun gibi uyarılar, aklı kurcalaması gereken soru işaretleri karşısında 'iyi ve dürüst' bir adam olarak kodlanmış Wilson'un aymazlığını 'kararlılık' gibi görmemiz isteniyor. Çünkü o, filmin orijinal adında geçtiği şekilde gerçek bir 'shepherd'; çoban, yol gösterici, süren, güden. Kelimenin Almanca karşılığının 'führer'e tekabül etmesi de ayrıca ilginç. Lakin uyandırdığı teyakkuzun eli böğründe kalıyor... Aksine devletin kulağı olsun diye kurulan bir örgüt giderek devletin beyni ve kalbi oluyor; ama bizden, bu iyi çobanın aile ilişkilerinde oluşan dramatik durumlara üzülmemiz isteniyor.
Benim bildiğim tek 'shepherd' 1952'de İran'ı CIA'in yapacağı darbeye hazırlamak için elinden geleni ardına koymayan, Musaddık hükümetinin altını oymak için kırk türlü iş çeviren Britanya büyük elçisi Sir Francis Shepherd idi. 'The Good Shepherd' ile gördük ki, Amerikan versiyonu da tüm gözbağcılığına rağmen daha zararsız ya da daha 'iyi' değil...
Kaynak: Zaman Gazetesi |
| |
164
|
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
ibrahim Karagül: Şiiler'in isyan zamanı geldi! |
|
|
Perşembe, Mart 29, 2007 |
|
Basra Körfezi'nde tansiyonun alabildiğine yükseldiği, İran-ABD krizinin kontrol edilebilme çizgisini geçmek üzere olduğu bir dönemde Arap Birliği'nin Riyad'daki zirvesi son derece önemliydi. Bir tarafta savaş rüzgarları eserken diğer tarafta Sünni ülkeler Filistin için bir barış inisiyatifini ele aldılar. Türkiye'nin zirvedeki ağırlığı ise, geleceğin Ortadoğu denklemine ilişkin çarpıcı ipuçlarını içerir nitelikte oldu.
Açılış konuşmasını Başbakan Tayip Erdoğan'ın yapması, bölgesel krizlere, bölünme senaryolarına ve mezhep krizine ilişkin uyarıları hepimizin ortak kaygılarını yansıttı. Türkiye'nin bölgedeki nüfuz alanını alabildiğine genişletmesi, bölgesel kararlarda temel aktör haline gelmesi, Suudi Arabistan ve Mısır gibi güçlerle beklentileri aşacak nitelikte yakınlaşması bir tarafa, 15 İngiliz askerin esir alınmasıyla tırmanan krize müdahale etme, en azından arabuluculuk yapma, Türk diplomatların esirlerle görüşme ihtimalini ortaya çıkarak girişmelerde bulunma potansiyeli, etkinliğinin sadece Sünni ülkeler üzerinde değil, yakın ilişkiler içinde bulunduğu İran üzerinde de var olduğu izlenimini oluşturuyor.
Şimdi zirveye ve bölgesel durumu daha net ifadelerle bakalım.
1- 2002 yılında hazırlanan Arap Barış İnisiyatifi tekrar gündeme geldi. İsrail'in 1967 sınırlarına çekilmesi, mülteci sorunları dahil olmak üzere Filistin sorununda barış kapısının aralanması hedefleniyor. Beyrut Zirvesi'nde kabul edilen ancak İsrail'in o zaman tanımadığı, öneriyi boşa çıkarmak için Filistin'e saldırılarını yoğunlaştırdığı inisiyatif bu sefer başarılı olur mu? Ve neden şimdi? Çünkü; ABD, İngiltere ve İsrail'in önceliği İran haline geldi. Bu güçler, İran'a karşı bölgesel destek bulabilmek için Filistin'i kart olarak kullanıyor ve bu ülkeleri ikna etmeye çalışıyor. Sünni Arap ülkeler ise, Filistin meselesinde aşama kaydederek aslında istedikleri desteği ABD'ye vermenin yolunu açıyor. Çünkü onlara göre İran bir şekilde kontrol edilmeli, Şii yayılması dizginlenmeli.
2- Zirve üzerinde iki senaryo var. Karamsar senaryo: Bölge ülkeleri Suriye, Hizbullah ve Hamas'la İran arasındaki yakınlığı kırmak istiyor. Bu güçlerin ABD'ye karşı tutumunu yumuşatmaya çalışıyor. Yani ABD'nin düşmanlarını bir şekilde etkisizleştirme çabası. Umutlu senaryo ise, bu ülkeler, tarihsel bir fırsat doğduğunu, bu fırsat kullanarak Filistin meselesine bir açılım sağlayabileceklerini, barış yönünde adımlar atılabileceğini, hazır İran krizi varken ABD ve İsrail'in barış yönünde daha istekli olacağını düşünüyor. Her iki halde de, temel yaklaşım, İsrail'le ilişkilerin tamamen normalleştirilmesini içeriyor.
3- Sünni ülkelerin ABD lehinde yakınlaşması, Türkiye her ne kadar dirense de, İran karşısında bir güç blokunun ortaya çıktığına işaret ediyor. Bu blokun, olası ABD-İran hesaplaşmasında kimin yanında duracağını söylemeye gerek yok. Tansiyon yükselirken, Basra Körfezi'nde karşılıklı gövde gösterileri yapılırken Riyad'daki zirveyi ileriye dönük öngörülerle birlikte değerlendirmek çok önemli. Yarının Ortadoğu'sunda nükleer İran'a karşı bir Sünni blok oluşturulacağını söylemek abartı olmayacak. Bu da tarihsel bir bölünmenin, bölgesel anlamda derin bir yırtılmanın habercisi.
4- Moskova, İran'a saldırı olması durumunda bir medeniyet çatışması yaşanacağı konusunda ABD'yi uyardı. Irak işgali sırasında da bu tartışılmıştı. 1996'da Samuel P. Huntington'un ifade ettiği tez yeniden tartışılır oldu. ABD, İran'a müdahalenin böyle anlaşılmaması için bölgesel destek için yoğun çaba harcıyor.
5- Basra Körfezi'nde 2003'den bu yana en büyük tatbikatını yapan ABD ve müttefikleri şimdi İran'a karşı kara ve hava saldırısı hazırlığı yapıyor. ABD askerleri İran sınırında yoğunlaşırken, uçak gemilerinin yanısıra hava unsurlarına ilişkin yığınak artıyor. Körfez ülkeleri, olası saldırı durumunda İran'ın kendilerini vuracağından kaygılı.
6- 15 İngiliz askeri serbest bırakılmazsa, kriz gerçekten kontrol edilemeyecek hale gelecek. Ancak İran, uyarılardan çok kendi önceliklerine göre hareket ediyor.
7- NATO eski komutanlarından Wesley Clark Pentagon'da kendisine söylenen bir cümleyi tekrar hatırlatıyor: “Beş yıl içinde yedi ülkeyi alacağız. Irak, Suriye, Lübnan, Libya, Somali, Sudan ve İran…” Beş yıl geçti bu söz üzerinden. Söz konusu ülkelerde neler olduğunu hep birlikte görüyoruz.
8- Yeniden 1920'lere dönelim: 1917'de İngiliz işgaline önce destek veren Şiiler, 1920'de yani üç yıl sonra İngilizlere karşı direnişe başlamıştı. Irak işgalinin üzerinden dört yıl geçti. ABD ve müttefikleri İran'ı sıkıştırmaya devam ederse, Şiiler bu sefer ABD'ye karşı ayaklanacak. Bir önceki krizde Hizbullah devreye girdi. Şimdi Irak'taki Şiilere görev düşecek. Ve muhtemelen Muktada Sadr'ı başrolde göreceğiz!
Kaynak: Yeni Şafak Gazetesi |
| |
51
|
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
İngiliz askerlerinin tümü suçlarını itiraf etti |
|
www.haksoz.net |
Pazartesi, Nisan 02, 2007 |
|
İran devlet televizyonu IRINN, ellerindeki 15 İngiliz askerin tamamının karasularına yasadışı girişi yaptıklarını itiraf ettiğini duyurdu. İran televizyonu dün de iki İngiliz askerlerinin İran sınırını nasıl ihlal ettiklerini harita üzerinde anlattığı görüntüleri yayınlamıştı.
İran İngiliz askerlerini 23 Mart 2007 tarihinde altı noktada İran sınırlarını ihlal ettikleri gerekçesiyle tutuklamıştı.
|
| |
83
|
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
|
“ABD, Lübnan’da İç Savaş Tezgahlıyor” |
|
|
Cuma, Nisan 13, 2007 |
|
Birçok ülkede kontrgerilla örgütlenmesiyle direkt ya da dolaylı darbeler yapan ABD, Lübnan’da da Batı yanlısı bir iktidarı getirmenin hesaplarını yapıyor.
Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim Kasım, ABD’nin Hizbullah karşıtı milisleri silahlandırarak Lübnan’da iç savaş tezgahladığını söyledi.
Geçen yaz İsrail'in Lübnan'ı yerle bir eden askeri harekatına destansı bir şekilde direnerek ülkedeki ve Müslüman dünyadaki prestijini artıran ve sonrasında Batı yanlısı Fuad Sinyora hükümetini düşürmek yönündeki çabalarını yoğunlaştıran Hizbullah, ABD'nin Lübnan içinde gizli operasyonlar yürüttüğünü açıkladı. Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Şeyh Naim Kasım, İngiliz Guardian gazetesine yaptığı açıklamada, Washington'un Hizbullah karşıtı milisleri silahlandırdığını ve ülkede yeni bir iç savaş çıkarmak için uğraştığını söyledi. "ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Hizbullah'a karşı üstü örtülü bir savaş yürütülmesi yönünde emir verdi. Şu an ABD Lübnan'ı kullanıp bölgedeki hedeflerini gerçekleştirmeyi öngören bir program yürütüyor." diyen Kasım, bu programın Beyrut hükümeti tarafından da bilindiğini ve desteklendiğini savundu. Kasım, Sinyora hükümetini Hizbullah'a karşı silahlı grupların örgütlenmesinde rol almakla da suçladı.
CIA'nın, Hizbullah'a karşı Lübnan'daki Batı yanlısı gruplara silah ve para yardımını öngören gizli bir planı yürürlüğe koyduğu, bunun bölgedeki İran'ın artan nüfuzunu engellemeyi amaçlayan daha geniş çaplı bir planın parçası olduğu iddiaları Batı basınına yansımıştı. Guardian’daki habere göre Bush yönetimi Lübnan İçişleri Bakanlığı'na bağlı iç güvenlik birimine destek mahiyetinde 60 milyon dolarlık bir fon ayırmış, birimin büyüklüğü kısa süre içinde iki kat artarak 24 bin kişiye ulaşmıştı.
HAKSÖZ-HABER |
| |
74
|
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
ATATÜRK İSRAİL'E NASIL BAKIYORDU ?
|
Yukarı dön |
|
|
hasanoktem Admin Group
Katılma Tarihi: 10 eylul 2006 Gönderilenler: 2837
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Müslüman Halklar: “ABD Gitmeli!” |
|
|
Çarşamba, Nisan 25, 2007 |
|
Mısır, Fas, Pakistan ve Endonezya halklarının yüzde 74'ü, ABD'nin Ortadoğu'daki üslerinin kapatılıp İslam topraklarını terk etmesini istiyor.
Dünyanın birçok bölgesinde üs açan ve asker bulunduran ABD'yi bulunduğu bölgenin hiçbir halkı istemiyor.
İslam coğrafyasında da işbirlikçi iktidarların topraklarını açtığı ABD'yi Müslüman halklar istemiyor. ABD'deki Maryland Üniversitesi ile WorldPublicOpinion.org enstitüsünün anketine göre, Mısır, Fas, Pakistan ve Endonezya halklarının yüzde 74'ü, ABD'nin Ortadoğu'daki üslerinin kapatılıp İslam topraklarını terk etmesini istiyor. Türkiye'de de üsleri bulunan ABD, hatırlanacağı üzere yapılan bir başka ankette en çok nefret edilen ülke olarak belirlenmişti.
ABD'de söz konusu üniversite ve enstitünün anketinde ayrıca el-Kaide ile ilgili sorulara da yanıt verilmiş. Buna göre, el-Kaide'nin şeriat uygulama gibi birçok amacı desteklenmekte ama örgütün yöntemleri ancak üçte birlik bir kitlenin desteğini almakta. Ankete göre yüzde 77'lik kitle, ABD'nin amacının Müslüman dünyayı zayıflatmak olduğu kanaatinde.
HAKSÖZ-HABER
|
| |
82
Sami Gören/Ankara 26.04.07, 14:20 |
Dünya halkları ABDyi istemiyor-muş...
Neden istesinler ki?...
ABD demek kan demek, gözyaşı demek,
ABD demek zulüm demek, haksızlık demek,
ABD demek, insanlığa ve (haşa) Allaha düşmanlık demek,
Ey zalim ABD,
Ey kafir ABD,
Ey katil ABD,
Ey şeytan ABD,
döktüğün kan ve gözyaşında boğulacaksın...
Büyük hesap günü için, titre....
ABD kadar Türkiye, Ortadoğu ve dünya müslümanlarının tavrı çok-çok önemli...
Müslümanlar da zorunlu olarak saflarını seçecekler:
Ya ABDye boyun bükecekler (şimdi yaptıkları gibi),
ya da Allaha boyun eğecekler....
Birincisi dünyada zillet, ahrette büyük zarardır,
ikincisi dünyada izzet, ahrette büyük ödüldür...
Ey Müslüman!...
Uyuduğun yeter, artık uyan....
İmanını tazele,
küfre ve zulme karşı kıpırdan,
ayağa kalk...
Zafer direnen müslümanlarındır...
Zafer Allaha, yalnızca ve yalnızca Allaha kul olanlarındır...
Zafer, Allahtan başkasından korkmayanlarındır...
Allah (cc) cümlemizi, kendine layıkı ile kulluk yapanlardan eylesin.... |
|
|
Yukarı dön |
|
|
|
|