Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Irak bunun aleni hali, türkiye'de en sessiz operasyonların yapıldığı en büyük ülke.
İnsan düşünmüyor da değil, Aklı işletenin üzerine pislik yağarmı ?
Irak'ta kardeşlerimiz de aklı işletemediler, Güdümlü kitle olarak koyun misali yıllarca sürüklendiler durdular.
Sonunda olan bu, Rabbim onlara yardım etsin inşaAllah.
Türkiye'de gidiş aynı, strateji aynı.
Koy önemli odaklara kendinle işbirliği içinde olan adamları, zamanı gelince teslim al ülkeyi.
Evet, tüm temel odaklarda bugün Amerikan işbirlikçisi kişiler mevcuttur.
Rabbim yar ve yardımcımız olsun inşaAllah Eren ERDEM yazdı
diyorsun...
doğru söze ne denir...
benimkisi ; hırsızın hiç mi kabahati yok? anlamındaydı , tabiki...
tabiki, aynen Kur'an'dan güzelce hatırlattığın gibi, aklını kullanmayanların üstüne pisliklikten başka ne yağabilir ki ( Yunus 100)ve '' bugünkü hallerini değiştirip, yalnız Kur'an demedikçe '' o'nlara dünya ve ahirette rezillik ve azaptan başka ne var ki... başka ne olabilir ki...
Bakara 85 :
Sonra siz (o kişilersiniz ki); birbirinizi öldürüyorsunuz, sizden bir grubu yurtlarından çıkarıyorsunuz ve onlara karşı günah ve düşmanlıkta yardımlaşıyorsunuz. Eğer onlar, size esir olarak gelecek olsalar (yine de onların yurtlarında kalmalarına izin vermeyip) fidye karşılığı değiştirirsiniz. Oysa o, onların (yurtlarından) çıkarılması size haram kılınmıştı.Yoksa Kitab'ın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden böyle yapanların cezası; dünya hayatında ancak rezilliktir. Kıyâmet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine maruz bırakılır. Allah, yaptığınız şeylerden gâfil değildir.
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
Bankayı batırıp 400 milyar doları İsrail'e kaçırmışlar!
Yüzyılın en büyük krizi, tarihin kaydetmediği oranda bir yolsuzluğa dönüşüyor. İnsanlığın yüzyıldır karşılaştığı en büyük ekonomik krizle yolsuzluk birbirinden ayrılması güç iki gerçek haline geldi. Krizin mimarları artık ülkelerin hazinelerini hortumlamaya başladı. Finansal sistemi çöküşten kurtarmak için insanlık tarihinin en büyük mali operasyonu kriz tacirleri ve sistemi çökertenler için yepyeni bir kazanç kapısı açıyor. Mali operasyon için harcanan miktarın büyüklüğünü düşününce, yolsuzluğun boyutunun da nerelere ulaşabileceği takdir edilebilir.
Daha şimdiden, operasyon maliyeti 3.5 trilyon dolara ulaştı. Sadece Avrupa'nın ayırdığı miktar 2 trilyon dolar. Sadece Almanya'nın ayırdığı miktar, 680 milyar dolar. Kurtarma paketleriyle kurtarılanlar kimler? Dikkatle bakmak gerekiyor.
Mali sistemi kurtarmak, sistemi çökertenleri de kurtarmaya dönüşürse, ya da onlara yeni kazanç kapıları açarsa durum daha da vahim hal alacak demektir. Bu yönden şüpheler giderek artıyor. Kurtarılmayanlar, batmasına izin verilenler üzerinden ise, tarihin görmediği büyüklükte sermaye hırsızlığı, yolsuzluk ve para transferleri izliyoruz.
Şimdi vereceğim örnek çok önemli. Net ifadelerde, özenle gizlenmeye çalışılan çok çarpıcı bir iddiayı dikkatinize sunuyorum:
Bazı sermaye merkezleri ABD piyasasından devasa miktarda parayı dış piyasalara kaçırıyor. ABD için ürkütücü bir şey bu. Washington, krizi atlatmak için paketlerin yanında dışarıdan para çekmeye çalışırken onlar daha güveli ülkelere hızla transferler yapıyor.
İşin tuhafı, bu transferleri yapanlar dışarıdan değil, ABD mali sisteminin kalbini oluşturan çevrelerden oluşuyor.
Bu durum ilk bakışta normaldir. Çöküşe geçen bir piyasa var ve güvenli limanlar aranıyor. Yaklaşık yedi yıldır benzer hareketler izliyoruz zaten. Ama asıl konu bu değil. Şok edici gerçek şu:
Lehman Brothers'ın batışı kriz sürecinin en büyük yolsuzluğuna da zemin hazırlamış. Batmasına izin verilen, kurtarılmayan, 613 milyar dolarlık finans kuruluşunun batışı sırasında dudak uçuklatan olaylar yaşanmış.
İddialara göre, Lehman Brothers iflası öncesi devasa miktarda para, elektronik ortamda İsrail'e aktarılmış. Şöyle:
Lehman Brothers'ın 15 Eylül'de battığı açıklandı. Ancak yukarıda ifade edilen 613 milyar doların gerçek olmadığı şimdi ortaya çıkıyor.
Bu rakam verilirken tam dört ay önceki veriler kullanılmış. 19 Eylül'de, şirket varlığının 100 milyar dolar olduğu ortaya çıkmış. Peki geriye kalan miktar nereye gitti?
İşte büyük yolsuzluk operasyonu burada. İddialara göre tam 400 milyar dolar İsrail bankalarına aktarılmış. Şirketin CEO'sunun milyonlarca dolarlık tazminatından söz etmiyorum. 400 milyar dolardan söz ediyorum.
Transfer edilen İsrail bankalarının adları belli. Üç banka var kullanılan: Hapoalim Grup, Bank Leumi Grup ve Discount Bank Grup..
Transfer edilenler belli. İsrailli bankerler… Bu kayıtlar Lehman Brothers'la ilgili soruşturmalarda ortaya çıkıyor.
En kötüsü de, ABD'nin bu transferi İsrail'de soruşturma imkanı bulamaması. İsrail bankacılık yasalarının buna izin vermemesi.
Bu yolsuzluk örneği gizlenecek türden değil. 400 milyar dolarlık büyük transfer ve bankanın iflas ettirilmesi. Tarihin en büyük banker operasyonu!
Diğer iflaslarda da çok yakında benzer örnekler ortaya çıkacak gibi. Yolsuzluk boyutu böyle. Ama bir gerçek daha var ki, ısrarla ve dikkatle üzerinde durulması gerekiyor.
Finans piyasası merkez değiştiriyor. ABD merkez olma özelliğini kaybediyor.
1873'deki panikle finans merkezi Merkez Avrupa'dan Amerika'ya kaydı. Şu anki kriz, ABD'nin merkez olma özelliğini kaybedişidir. Bazılarına göre yeni adres Çin ve Hindistan olacak…
Bakalım bu öngörü tutacak mı? 400 milyar dolarlık büyük operasyonla ilgili iddialardan sonra nelere tanık olacağız göreceğiz…
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
Başta Filistin olmak üzere dünyanın başına bela olan İsrail, Araştırmacı Tarihçi Cezmi Yurtsever'e göre Anadolu insanını kara bulayacaktı... Peki İsrail nerede kurulacaktı? İşte cevabı:
>
Araştırmacı tarihçi Cezmi Yurtsever, işgal yıllarında Adana'da kullanılan pullar üzerine basılan mühürle İsrail Devleti'nin Çukurova'da kurulmasının amaçlandığını ileri sürdü.
Yurtsever, yaptığı yazılı açıklamada, Adana'da işgal yönetiminin pullar üzerine bastığı mühürde, yıldızı altı köşeli olarak kullanmasını, Çukurova'nın Yahudi sermayesiyle ekonomik kontrole alınması ve arkasından Yahudi göç ve yerleşimini hızlandırıp nüfus dengelerini değiştirerek yaşanacak tarihi süreç içinde İsrail Devleti'ni Çukurova'da kurma ideallerinin canlandırılması düşüncesini yansıttığını öne sürdü.
Osmanlı'nın içinde bulunduğu ağır ekonomik bunalım karşısında Çukurova'nın ortasındaki 1 milyon 100 bin dönümlük Abdülhamit'ten kalan Mercimek çiftliğinin işletme haklarını 75 yıl süreyle Fransız Leon Lesseps'e satmak durumunda kaldığını hatırlatan Yurtsever, adı geçen şirketin Mercimek köylülerinden arazilerini terk etmeleri ihtarı yapmasıyla olaylar çıktığını kaydetti.
Çukurova'nın Fransızlara satılması olayı arkasından 1918 yılında Fransız ordusunun işgalci durumunda Çukurova'ya gelmesi ve kanlı çatışmaların çıkması ile sürüp giden olaylar yaşandığını aktaran Yurtsever, açıklamasında şu ifadelere yer verdi: "İlginçtir, Fransız yönetiminin sona erdiği günlerde Adana'yı yansıtan 21 Aralık 1921 tarihli fotoğrafın üzerindeki pul üzerine son kez işgal yönetiminin kırmızı mührü basılıyor. Mühür üzerindeki hilalin ortasında yıldız altı köşeli olarak görülüyor. Fotoğrafı çeken kişi ise tanınmış fotoğrafçılardan Yahudi asıllı Gaston Mizrahi'dir. Osmanlı-Türk devletinin simgesi olan ve bayrak görüntüsünü yansıtan şekillerde hilal ve beş parçalı yıldız birlikte kullanılır idi. Ama Adana'da işgal yönetiminin pullar üzerine bastığı mühürde yıldızı altı köşeli olarak kullanması Çukurova'nın Yahudi sermayesi ile ekonomik kontrole alınması ve arkasından Yahudi göç ve yerleşimini hızlandırıp nüfus dengelerini değiştirerek yaşanacak tarihi süreç içinde İsrail Devleti'ni Çukurova'da kurma ideallerinin canlandırılması düşüncesini yansıtır."
Yurtsever, Çukurova tarihi hakkında yayınladığı 35 kitabı 1-9 Kasım 2008 tarihlerinde İstanbul TÜYAP Fuarı'nda tanıtacak.
İLK SİYONİST KONFERANS KARARLARI VE PROTOKOLLERİN GİZLİCE ELDE EDİLMESİ :
yahudi liderleri 1897'den 1951'e kadar tam 23 konferans düzenledi. bütün bu düzenlenen gizli konferanslardaki amaç :
uluslararası siyonist devletinin kurulmasını amaçlayan ilke ve planların öngörülüp fertlere öğretilmesiydi.
onların ilk konferansı İsvçre'nin '' Basel '' şehrinde Therodor Hertzel başkanlığında 1897 yılında düzenlendi. bu toplantıya 50 yahudi derneğini temsil...............
bu temsilciler, konferansta Hz.Davud(a.s)'un neslinden olan bir kralın tacı altında BÜTÜN DÜNYA'YI KÖLELEŞTİRMEK amacına yönelik gizli bir takım kararlar aldılar. bu kararlar en ince gizlilik kurallarına uyularak, başkalarının dikkatini çekmesine fırsat vermeyecek derecede koruma tedbirleri arasında alındı.
ALDIKLARI KARARLARIN BAZI HUSUSİYETLERİ :
1- yahudi, yeryüzünde mevcut bulunan idari sistemlerin bozuk olduğunu düşünür ve bu durum karşısında kendisi için yapması GEREKENİN yahudi devleti kuruluncaya kadar bu mevcut idarti sistemlerini BİRAZ DAHA BOZMAK olduğuna inanır.
2- insanlar üzerine hakim olma sanatı öyle kutsal bir sanattır ki bunu yahudilerden başkası beceremez.
3- yahudiler dışındaki BÜTÜN İNSANLARA AŞAĞILIK HAYVAN SÜRÜLERİ gibi hükmedilmesi gerekir.
4- insanları şehvete sürüklemek, rezilliği yaymak, TÜM MANASIYLA BOZULUNCAYA KADAR GENÇLİĞİ AHLAKÎ ÇÖKÜNTÜYE UĞRATMAK. böylelikle fertler kendilerini yahudinin ayağına atmaktan başka çıkar yol bulamayacaktır.
5- yahudi dışında kalan bütün insanlar özellikle de LİDERLER; tehdit, mal, makam ve bunun gibi unsurlarla ulaşılmak istenen amaçta kullanılırlar. böylece LİDER'e bağlı toplum fertlerini de kendilerine boyun eğmeleri ve köleleştirmeleri kolaylaşır. bu sebeple özellikle bu fertler yahudilerin ellerinde SATRANÇ TAŞLARI haline döner.
6- yeryüzünün rahatsız olması ve böylelikle bu rahatsızlığın ortadan kaldırılması amacıyla yahudi'den yardım istenip onun hakimiyetine boyun eğilsin diye SÜREKLİ EKONOMİK KRİZLER meydana getirilmesi gerekir.
7- bütün basın organları , gazeteler, okullar, üniversiteler, tiyatrolar, sinema şirketleri , bilimsel araştırma ve toplantılar, borsalar, açık arttırma ve halkın yanında önemli diğer bütün fonksiyonel birimlerin hepsinin YAHUDİ HAKİMİYETİ altında olması gerekir.
ilgili kitaptan alıntılar yapılmaya devam edilecek, siyonizm'in ( SİYONİZME İNANAN YAHUDİ'LERİN)dünya'nın başına ne kadar büyük bir fitne ve fesad olduğunun ortaya konulmasına devam edilecektir inşaAllah...
bu konu ile ilgili bir Ayet'i sizlerle paylaşmak istiyorum :
MAİDE SURESİ :
5.82.
İnsanların arasında inananların en azılı düşmanı olarak Yahudileri ve müşrikleri bulacaksın. İnananlara sevgice en yakınları da "Biz Hıristiyanız," diyenleri bulursun. Çünkü onlar arasında büyüklük taslamayan papazlar ve rahipler var.
yüce Rabbim hepimizi siyonist yahudi ve müşriklerin fitne ve fesadından korusun.inşaAllah
veddua
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
Yedioth
Ahranot isimli İsrail gazetesinde çıkan bir haber işgale, siyasi ve
coğrafi bölünmüşlüklere rağmen 'insani'liğin nasıl direndiğini, insanın
içinde, ruhunun derinliklerinde yaşanan bütünleşme arzusunun maddi
olanı nasıl aşabileceğinin sarsıcı bir örneği gibi geldi. Olay basit,
basit olduğu kadar da düşündürücü. Gazetenin haberine göre olay Gazze
Şeridi'ne yakın sınırdaki bir Yahudi kasabasında meydana gelir. Aşkelon
yerleşim biriminin sahilindeki Akdeniz'i seyredenler kumsalda denizden
kıyıya vuran bir şişe bulurlar. Şişenin içinde muhtemelen Gazze'den
denize bırakılan bir mektup vardır.. Ve mektup bir adamın sevdiği için
kaleme aldığı duygularını anlattığı ifadelerden ibarettir.
Akdeniz'in sularını aşarak kıyıya vuran bu aşk
mektubu yüzyılımızın en büyük dramlarından birinin öyküsü aslında.
Denizden kıyıya vuran aşk mektubu bir metafor olduğu kadar çağımızın
katı gerçekliğini bir kez daha hatırlatan, insanlığın vicdanında
parçalanan cam fanusa dönüşüyor adeta.
Sevgisini yüreğindeki cam fanusta gizleyen
âşığın "derdini ummana dökercesine" Akdeniz'in köpüklerine emanet
edişi… Denizin bile saklayamadığı bu sırrı dalgaları ve sınırları,
tankları aşarak kıyıya vurması karşısında şişeyi açıp bakanlar ne
düşünmüştür acaba? Bir yanda ambargo altında açlığa mahkûm edilen,
kuşatma altındaki bir Gazzelinin ilan-ı aşk ediş tarzı karşısında
sarsılmışlar mıdır?
'Kıyıya vuran fanus' haberini okuduğumda Osman
Sarı'nın şiiri aklıma geldi. "1967 savaşında ölen kardeşlerimizin
cesetleri kıyılarımıza vurmaya başladı" girişiyle başlayan Türkçe'nin
modern şiirdeki en güzel örneklerinden bu dizeleri ilk okuduğumda ne
kadar sarsılmıştım. Edebiyat dergisi yayınlarından çıkan o ince, zarif
şiir kitabındaki insanlığın feryadı hâlâ susmadı. “Biz de yaşamak için
gelmişiz insanlar|/ Önce toprak dedik çöl de olsa toprak|/ Sonra devlet
dedik zor da olsa devlet|/ Savaş dedik sonra yok da olsak savaş”
dizelerinde dillendirilen nefis şiirini hatırlayan var mı bugün?…
Akdeniz'in sularını yara yara kıyılarımıza
cesetlerini gönderenler şimdilerde gönüllerini gönderiyor. Hangi sahile
ulaştığına bakmaksızın gönlü olanların kıyısına… Yüreklerinde bir sevda
taşıyanlara bu mektubun anlatacağı, ima edeceği, hatırlatacağı çok şey
var. Her şeyden önce insanlığımızla yüzleşmeye çağıran bir ihtar…
Filistin'de bir insanlık dramı yaşanıyor.
Gazze'de yüzbinlerce insan açlık ve ölümle pençeleşiyor. Gazze'de gönlü
sevda yüklü bir adam dünyayı insanlığıyla yüzleşmeye çağırıyor.
Sığındıkları küçücük topraklarının dışında kalan dünyada hâlâ aşkın
ölmediğini, Fuzuli gibi "aşk imiş her ne var ise âlemde" diyebilenlerin
yaşamakta olduğunu varsayan umutla denize salınmış mektup…(Yeni Şafak-Akif EMRE)
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
sürekli olarak müslüman ülkeler yada müslüman olduğunu sanan kişilerce israil terorist ve işgalci bir devlet olarak nitelendirilmekte ve bunun nedeni olarak ise israilin filistin toprklarını işgal ettiği öne sürülmektedir..peki öylemidir? bu konuya en çok takılan milletlerin başında gelen müslümanlar acaba şunları düşünüyormu hiç, islam dinine göre herkes eşittir ve bu dünya üzerinde herkesin yaşamaya hakkı vardır...bu nedenle nasıl filistin,iran,s.arabistan yada diğer devletler varsa israil halkınında devlet kurmak en tabii hakkıdır...özellikle tarihi acılarla ve soykırımlarla dolu olan israil gibi ülkeler başta olmak üzere kimse kimsenin yönetimi ve baskısı altında yine başkasının istediği şekilde yaşamak zorunda değildir...dinlerin insanlara tanıdığı eşitlik malesef sadece sözdedir ve bu inanışlara sahip milletler zorbalığı ön planda tutmaktadırlar. ayrıca israil devletinin kuruluşu bence insanlık örneği olarak gösterilebilecek ender durumlardandır..nedenmi? çünkü kan dökmek ve zorbalıkla işgal ederek devlet kurma yoluna gidilmemiş,ve zaten her insan gibi bu dünyada hakları olan kendi vaadedilmiş topraklarını parayla satın almışlardır..acaba diyorum israilde diğer devletler gibi savaşarak ve kan dökerek bu devleti kursaydı ozman da bu kadar eleştirilecek ve sorun olacakmıydı? yani meşru olmanın şartı zorbalıkmıdır?
bu dünya kimsenin olmadığı gibi filistinlilerin yada başka miletlerinde değildir ve herkesin bu gezegende eşit hakkı olduğundan herkesin toprak sahibi olmsı hakkıda vardır...peki neden savaşla ve kanla alınan devletler sorun olmuyorda israil oluyor? nedeni müslümanların aç gözlülüğüdür...hem bugün israilde dökülen kanın sorumlusuda ırak,mısır ve ürdünle beraber isrile ilk saldıran diğer tüm devletlerdir..eğer bu savaşı müslüman ülkeler başlatmasaydı bugün bu noktaya gelinmezdi...ayrıca filistin yönetimi ölen insanları hiçte umursamamaktadır..eğer öyle olsaydı salt siyasi amaçlarla gazze şeridine zamanında milyonca insan sürmezdi..evet malesef kendi vatandaşını kendi ülkesi içerisinde süren ama aynı zamanda insanlık çığırtkanı ülkeler mevcuttur...israilin halkının diğer milletler gibi toprak sahibi olma hakkı gayet doğaldır ve bu insancıl yöntemlerle yapılmış ve vahşi karşılıklr bulmuştur..aşağıda özet bir israil tarihide ekledim..bu metindende anlayacağınız üzere israil toprakları satın almış ama ilk saldıranlar bazı islam ülkeleri olmuştur!!! bunun sonucu olarak yeni kurulan israil devletinin savunmasız halkı vahşice 5 devletin kıyımına maruz kalmış ve 6000 vatandaşını yani o anki nüfuslarının yüzde birini kaybetmiştir...
Tarihi Yahudiler 19. yüzyılın sonlarında devlet kurma çalışmalarına başladılar. Arz-ı mev’ut (vadedilmiş topraklar) üzerine devlet kurma çalışmaları ilk önce İngiltere’de görülür. 1848’de İngiliz hükumeti bir genelgeyle Filistin’deki konsoloslarını, Yahudilerin himayesine verdi. 1870’te Yahudi faaliyetlerinin merkezi İngiltere’den Rusya’ya geçti. Siyonist hareketlerin başına geçen Theodor Herzl, Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulması için birçok çalışmalarda bulundu. Bunun gayesi bir Yahudi şirketi kurup, vadedilmiş topraklar üzerine müstakil ve üç dört milyon Yahudiye yetecek genişlikte toprak satın almaktı. Herzl, İngiltere gibi güçlü bir devleti arkasına alarak, gayesine ulaşma çabasındaydı. Herzl, Yahudi devletinin ancak, kutsal topraklar üzerinde kurulmasını istediğinden, 1870 yılından itibaren Filistin toprakları üzerinde tarımsal yerleşme merkezleri teşkil etmeye başladılar. 1870-1896 yılları arasında Filistin’de on yedi tarım kolonisi kuruldu.
Herzl, devrin Osmanlı Sultanı İkinci Abdülhamid ile görüşerek, ondan Filistin’de bir Aristokratik Cumhuriyet kurmak için izin istedi ve bazı tekliflerde bulundu. Fakat Sultan Herzl’in talep ve israrlarını kabul etmemiş, hatta kat’i bir lisanla haberleşmeyi kesmiştir.
Birinci Dünya Savaşı sonunda, Ortadoğu’da İngiltere’ye dost bir devlet kalmamıştı. İngiliz menfaatleri, bu bölgede bir dost devletin bulunmasını icab ettiriyordu. Filistin’de kurulacak bir Yahudi devleti bu boşluğu doldurabilecekti. Bundan dolayı 2 Kasım 1917’de İngiltere dışişleri bakanı Arthur Balfour'un girişimiyle Balfour Deklerasyonu, 1917 süreci başlatılmış oldu. Birleşmiş Milletler Cemiyeti de 1920 yılında, Filistin üzerinde İngiliz mandasını tanıdı. Bundan sonra kurulan bir Yahudi bürosu İngiltere nezdinde Yahudi haklarını temsil etmeye başladı. Sultan İkinci Abdülhamid Han'ın kabul etmediği şartlar arasında bulunan bir üniversite 1925 yılında Skopus Dağı'nda kurulmaya başlandı.
Bundan sonraki yıllarda Nazi Almanyası'nın Yahudilere karşı soykırımına girişmeye başlamasıyla Filistin’e büyük bir Yahudi göçü başladı. Filistin’deki Araplar bu göçe karşı koyduklarından İngiltere, Yahudi göçlerinin durdurulmasına karar verdi. Bunun üzerine Sion’a bağlı Askeri Yahudi Teşkilatı Hagana, Filistin’e göç konusunda İngiltere’nin aldığı bu kısıtlayıcı kararı protesto amacıyla silahlı terör eylemlerine girişti.
Filistin’e de gizli Yahudi göçleri düzenlemeye başladı. İkinci Dünya Harbinin müttefiklerin galibiyetiyle bitmesinden sonra, Filistin meselesi son safhasına ulaşmıştı. İngiltere daha sonra Amerika’nın yardımını sağladıktan sonra, Filistin meselesini Birleşmiş Milletler'e götürüp, meselenin çözülmesini istedi. Birleşmiş Milletler 1947 Kasımında Filistin’in biri Yahudi öteki Arap olmak üzere iki devlet arasında paylaşılmasına karar verdi. Kudüs şehrine ise Birleşmiş Milletler denetiminde milletlerarası bir bölge statüsü tanındı. Bu çözüm Arapları tatmin etmedi. Filistin iç savaşı başladı.
14 Mayıs 1948’de BM paylaşım planı uyarınca David Ben-Gurion tarafından İsrail Devleti’nin kuruluşu ilan edilmiştir.İsrail'i diplomatik statüde tanıyan ilk ülke Türkiye'dir.24 saat sonra, Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Irak orduları saldırıya geçerek İsrail topraklarına girmişlerdir. Yeni kurulmuş, donanımı yetersiz İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), İsraillilerin "İsrail’in Bağımsızlık Savaşı" olarak adlandırdıkları ve yaklaşık 15 ay süren ve 6000’in üzerinde İsrailli’nin yaşamına malolan (ülkenin o dönemki Musevi nüfusunun takriben yüzde biri) savaşta Arap ordularını geri püskürtmüşlerdir.
1949 yılının ilk aylarında BM nezdinde İsrail ile onunla savaşan Arap ülkelerinin herbiri (o dönemden beri İsrail’le müzakere masasına oturmayı reddeden Irak hariç) arasında doğrudan müzakereler düzenlenmiş ve bunların sonucunda bir ateşkes anlaşması imzalanmıştır. Ateşkes anlaşması uyarınca sahil şeridi, Celile ve tüm Necef İsrail’e, Yehuda ve Samiriye (Batı Şeria) Ürdün’e, Gazze Mısır yönetimine ve Kudüs’ün ise Eski Şehrin de dahil olduğu doğu kısmı Ürdün’e, batısı da İsrail’e bırakılmıştır. İsrail'in Filistinliler ile olan gerginliği ise sürmekte, bu gerginlik Orta Doğu'da istikrarsızlık nedeni olmaya devam etmektedir.
__________________ Millet- i Yahudi,
Ask ve sevgi abidi.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma