Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
'' İsrail gerçek Müslümanla karşılaşıncaya kadar belasını aramaya devam edecek. ''
doğru söze ne denir. gerçekten mel'un İsrail , Filistin toprakları üzerinde korsanvari gaspını gerçekleştirdiği günden beri , yaptığının hep yanında kar kalmasının nedeni , İman'ın yukarıda yazdırdığı cümledir. peki ama bunlar gerçek Müslüman değiller diye , üzülmeyip, onlara acımayı , uyarmayı gaflet olarak mı göreceğiz?
sorunun cevabı : yazılarından hiç anlaşılmıyor ama biraz gaddarlığın varmış İman kardeş. tabi bu işin şakası . ortadoğunun ve sözde Müslümanlarının bugünkü halinde , yüzyıllarca bu coğrafyalarda egemen olan güçlerin büyük payı vardır. tüm cahillik, sömürülmüşlük , aldatılmışlıkların üstüne , İsrailin katliamları ve sürgünleri eklenmiştir .
bize bu kadar yakın olan ortadoğu olaylarını bu kadar uzaktan izliyor olmamız doğrumu sence? bence daha yakından izlemeliyiz. bu gelişmelerin , nihayetinde ülkemizi de olayların içine çekeceğini söyleyecektim, geç kaldım bile. güneydoğudaki olayların ısınmasında İsrail'in rolü daha çok konuşulmaya başlandı gazetelerde. esasen Yahudileri gerçekten hafife almamak lazım:
5 MAİDE 82
İnsanlar içerisinde iman edenlere düşmanlık bakımından en şiddetli olarak Yahudiler ile , Şirk koşanları bulacaksın. onlar içinde iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarakda '' Biz Hiristiyanlarız'' diyenleri bulacaksın. çünkü onların içinde Keşişler ve Rahipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar.
ABD ve İsrail' in Kuzey Irak'ta 2. İsrail devletini tesis edip, ortadoğudaki kartlarını aleyhimize olacak şekilde geliştirdiğinide yine bu kapsamda değerlendirmemiz lazım. velhasıl istediğimiz kadar uzak duralım, illaki bizimde başımızı belaya sokacaklar. hayırlısı belki de hakkımızda hayırlı olur.
Amerika'daki
etkili neocon'lardan Larry Kudlow'a bakılırsa İsrail ordusu, Filistinli
ve Lübnanlı sivillerin katledildiği bombardımanlarıyla 'Tanrı'nın işini
görüyor.' Yine etkili neocon David Horowitz'e göre İsrail,
'Medenileşmiş dünyanın yapması gereken işi yapıyor.'
İsrail'e
destek için 19 Temmuz'da Washington'da düzenlenen mitinge katılan
konuşmacılar, savaşın ardındaki dinamiği ve ideolojik perspektifi
gözler önüne seriyor. Washington Post'tan öğreniyoruz ki, senatörler ve
Maryland valisi Robert L. Ehlich'in de katıldığı mitingde, İsrail
Büyükelçisi Daniel Ayalon "Bu sadece İsrail'le ilgili değil. Dünyamızın
neresi olacağı, kaderi ve güvenliğiyle ilgili. İsrail ön cephede.
İran'ın bu küçük dallarını budayacağız" demiş. San Antonio merkezli
Conrenstone Kilisesi'yle Amerika'da onbinlerce müride sahip Evanjelist
Rahip John C. Hagee'ye gelince... O da İncil'den alıntılarla ABD'nin
Tanrı'nın İsrail ve Batı için planlarını yerine getirmek için İran'a
karşı önleyici askeri saldırıda bulunması gerektiğini anlatmış. Zira
Mesih'in yeryüzüne inebilmesi için İran'la bir çatışma gerekliymiş!
Kendisi
bu mitinge katılmamış, lakin namlı neocon'lardan olan ABD'nin BM Daimi
Temsilcisi John Bolton, Ortadoğu'da yaşanan insani dramdan bahsederken,
ahret meselelerine girmiyor. Ona göre, öldürülen İsrailli ve Lübnanlı
siviller arasında ahlaki açıdan eşit karşılaştırma yapılamaz: "Masum
sivilleri hedeflemek, onların ölümlerini arzulamak, roketler ateşlemek,
patlayıcılar kullanmak yahut adam kaçırmalara başvurmakla, kendi
kendini savunmanın üzücü ve talihsiz sonuçlarının aynı şey olduğu
söylenemez." Hem İsrail Başbakanı Ehud Olmert, 'Dünyanın en ahlaki
ordusu bizimkisi' demiyor mu? İsrail bombardımanlarında evleri
başlarına yıkılan, okulları, hastaneleri, elektrik santralları, su
tesisleri, otoyolları, havaalanları vurulan Lübnanlı siviller,
İsrail'in 'kendi kendini savunuyor olmasının' talihsiz kurbanları, o
kadar!
Yıllardır toprakları Yahudi devleti tarafından çalınan,
evleri ve zeytinlikleri tahrip edilen, çocukları sokak ortasında
öldürülen, gettolara tıkılan, tarla, okul, hastanelerine ulaşmaları
engellenen Filistinliler için de aynı şey geçerli. Köyleri 'Buraları
bize tanrı verdi, zaten 3 bin yıl önce de bizimdi' diyen Siyonist
yerleşimciler tarafından zapt edilen, adil olmayan bir barış dayatılan,
işgale direnince 'terörist' etiketi yapıştırılan Filistinliler... Ama
işte bunlar başlarına İsrail 'kendi kendini savunduğu için' geliyor!
Yaşananlara
ırk ve din ayrımı yapmadan bakıp gördüklerinden hoşlanmayanlar da
anti-Semitik olmak zorunda! Yahudi asıllı Fransız yazar Alain
Finkielkraut 1998'de Le Monde'da yayımlanan makalesinde ne güzel
söylemiş: "Oh, 20. yüzyılın sonunda Yahudi olmak ne kadar güzel! Bizler
artık tarihin suçladıkları değil, sevgilileriyiz. Zamanın ruhu bizleri
seviyor, onurlandırıyor ve koruyor, çıkarlarımızı gözetiyor. Hatta
bizim onayımıza ihtiyacı var..."
Neocon Bush yönetiminin
desteğini arkasına almış İsrail'in, Gazze'den başlattığı ve Lübnan
kanalıyla bölgeye yayacak gibi göründüğü bu savaşın, kaçırılan birkaç
askeri karşılığı hapiste tuttuğu 9 bin 600 Filistinli esirden kadın ve
çocuklardan oluşan 400 kadarını bırakmasıyla ilgisi olmasa gerek! Zira
daha önce de BM kararlarıyla yasadışı olduğu sabit işgal gücüne mensup
İsrail askerleri kaçırıldı. Hepsinde esir değiş tokuşu yapıldı.
ABD
ve İsrail yönetimlerinin derdi günü, 11 Eylül sonrası, militarist
politikalarıyla radikalleşmeye ittikleri İslamiyet. Suriye'yi filan boş
verin! Amerikan parası ve korumasına muhtaç Mısır, Ürdün, Suudi
Arabistan ve diğer petrol emirliklerindeki Sünni rejimler kıllarını
kıpırdatmazken, İslamiyet'in bayraktarı konumuna sokulan Şii İran asıl
hedefleri. Hizbullah da İran'ın 'ilk budanacak kolu'. Uluslararası
yasaları ya çiğneyerek yahut da eğip bükerek Irak savaşına giriştiler.
Ama nükleer yetkinliğine ulaşması önünde engel görünmeyen İran'a öyle
aynı nakaratlarla dokunulamayacağı anlaşılalı beri taktik
değiştirdiler.
11 Eylül sonrası çekinmeden 4. Dünya Savaşı
çağrısı yapan (zira üçüncüsünü Soğuk Savaş'a sayıyor) neocon'ların
ağababası Norman Podhoretz, hedefi açıkça ilan etmişti: 'İslamiyet'i
Ortadoğu'dan kazımak' ve salt 'seküler bir ritüele' indirgemek. Lakin
İsrail ve Amerikan bombaları bunu sağlar mı, işte orası şüpheli.
Kıyamet güçleri, nafile bir kumar oynuyor. Militarizm ve işgalin sonu
ya neocon'ların pek arzuladığı Armageddon yahut da İslami kâbus
olabilir ancak... Benim merak ettiğim şu ki, acaba hangisi daha
fundamentalist? Hizbullah ve İran mı, yoksa İsrafil'in borusunu
öttürmeye meraklı Eski Ahitçi neocon'lar mı?
Katılma Tarihi: 16 haziran 2006 Gönderilenler: 751
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
hasan yazdı
ABD ve İsrail' in Kuzey Irak'ta 2. İsrail devletini tesis
edip, ortadoğudaki kartlarını aleyhimize olacak
şekilde geliştirdiğinide yine bu kapsamda
değerlendirmemiz lazım. velhasıl istediğimiz kadar
uzak duralım, illaki bizimde başımızı belaya
sokacaklar. hayırlısı belki de hakkımızda hayırlı olur.
========================================
kim neyle oynuyorsa oynasın. benim topraklarımda
oynuyorlar. ve ısrarla nasıl ele geçirdiklerini
anlatmıyorlar. o topraklar bana geçmeden tekrar
filistinlinin olmaz. yahudinin hiç olmaz. ben arabın
yerinde olayım içişimde vilayet dışişimde islam
birliği der çıkarım. toprağı asıl sahibine iade eder
koru derim. diyecekde merak etmeyin. yahudinin
şımarmasıda bu gerçekten hareketle. yugoslavyanın
parçalanmasıda öyle. kafkasların bağımsızlığıda
aynı sebeple. benim tapulu sınırlarım makedonya,
bulgaristan, polonya, ukrayna gürcistan, tebriz ırak
ürdünden geçer. misir, libya cezayir tunus ve fas
vilayetimdir. peygamberimin yaşadığı topraklar
başımın üzerindedir. ben göremessem çocuklarım
olmadı torunlarım görecektir. avrupa almanyayla
fransadan ibarettir. italyanlar haçlı seferleriyle tarihe
gömülmüşlerdir. ispanya ikiye bölünecektir. ingiliz
ayrı bir milletdir. amerikalı diye bir millet yoktur.
moskof hiç bir zaman akdenize inemeyecektir.
avropa birliğinin anası yahudidir. fransa almanya
ingiltere kendilerinden olduğunu söylesede
amerikanın hangisiyle yattığı belli değildir. geçmişi
belli olmayanın geleceğide yoktur zaten çocukda
erken doğmuştur.
kim ne derse desin bu böyle bilinmelidir. geriye
kalanı bana göre bizim çocuklar uyusun diye
anlatılan hikayedir.
Verdiğin coğrafi sınırlar bayağı karışık.Sevabına bir sanal harita çiz de bakalım İslam hinterlandı (ne bu yaa) nerde başlıyor,nerde bitiyor.
Amerikayı hemen darağacına gönderdin,iyi de ettin ama şimdi sence dünyayı onlar değilde ingilizlermi yönetiyor,yoksa işin içinde anasını sattığımın yahudisimi var gene?
__________________ ''Eğer biz bu Kur'anı bir dağın üzerine indirseydik,kesinlikle onun,Allah korkusuyla baş eğerek parça parça olduğunu görürdün..''Haşr:21
'' ben Arabın yerinde olayım, içişinde vilayet, dış işinde İslam Birliği der çıkarım.''
işte mesele budur zaten. bunu başarabiliriz. yeter ki : '' ben İslam'ım '' diyen 1,5 milyarlık alem , kendisinden beslendiği kültür havuzundaki : hadis-mezhep-fırka vs.görüşlerini yani tüm kirini - pasını bir temizlesin, bir resetlesin,gerisi gelir. biz bunun için gayret sarfederken , dünya daki oluşumları ve gelişmeleri gözden kaçırmamalıyız . ve o arada , ileride Müslümanların lehine olabilecek herhangi bir şey varsa onu yapmaya çalışmalıyız. yoksa bazı şeyleri düzeltmek , sonra çok daha zor olur. gerisi dediğin gibi çocuk ninnisi...
bir önceki mesajımda : ''gereken zamanında yapılmazsa ,sonradan düzeltmek çok zor olur.'' demiştim. bununla ilgili bir örnek vermek istiyorum: 31 mart tezkere krizini hatırlarsın. ABD güneydoğuda ve karadenizde yeni büyük üsler kurmak ve bu üslere çok sayıda asker yerleştirmek istiyordu. bu istek başta '' sivil toplum örgütlerinden ''olmak üzere büyük tepki almıştı. tepkilerin etkisiyle yasa teklifi meclisten geçememişti.
Allah'tan o tepki tam da zamanında gösterildiki , ABD nin topsuz, tüfeksiz doğuyu, karadenizi işgal hevesi kursağında kaldı. yoksa sonradan onu ordan çıkarmak , elbette çok zor olacaktı.
oraların biz Müslümanlara ait olduğu -en azından egemenlik- konusunda sana tamamen katılıyorum.
Katılma Tarihi: 16 haziran 2006 Gönderilenler: 751
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selam hasan kardeş
tezkerenin meclisten geçtiği, yönünde dedikodu var
tezkereyi geçirmeyenlerle kuleleri uçuranların aynı
olmasıda kuvvetle muhtemel.
yani sözün özü şu: karşında her zaman her şeyden
iki tane var. yani amerika saddam türkiyeye
saldıracağı için ıraka girdi, iranlı kardeşiminde işine
geldiği için 7 8 coniyle ırak işgal edildi desem ne
dersin. hatta biraz daha ileri gidip saddamın kıyamet
topu kime karşı konuşlandırıldı ise iranın nükleer
füzeleride oraya çevrilmek için izinliydi desem.
şu andada lübnan diye bir yer yok. sınır yok. ordusu
yok. yönetimi yok. milleti yok kardeş ya. bir haftadır
boşaltılıyor, lübnanlı kalmadı. suriye diye bir yer yok.
filistin diye bir yer yok. israil diye bir yer yok. ürdün
diye bir yer yok. hepsi kağıt üstünde dibi yok.
herhangi bir şeyin şey olabilmesi için gereklilikler
vardır. ve bunlar eninde sonunda bir mutlak a
dayanır.
savaş bitmedi. benim topraklarımda devam ediyor.
benim güneydoğu ve güney sınırlarım ne ben ne
dünya tarafından tanınıyor. bana göre misaki milli
sınırları onlara göre üç ayrı devletin içinde. onlara
göre benim sınırlarım yok.
bize bir yutturmaca ve dayatma var. bu gerçeği
örtmek için.
filistinli neye göre o toprağa sahip çıkmaya çalışıyor?
o toprak kimin? ona kim vermiş? benmi dedim bu
toprakları yahudiye sat diye. kimin toprağını sattı.
sattı ise nasıl sahip oldu. yani bana savaş açtı beni
yendidemi sahip olduda yahudiye sattı.
ben şoven değilim. hatta türk milliyetçisi bile
sayılmam. ama bir hukuk vardır. hukuk allahın adl
sıfatına dayanır. ben o topraklar için bu sıfattan ilham
alarak savaştım. bir hak olarak elimde bulundurdum.
bir gün gücüm yetmedi. orayı işgal etmek isteyen biri
arap kardeşime burası senin onu bana sat dedi.
arap kardeşimde sattı. adam o satınaldığı
toprakların tapularını gösteriyor şimdi. ben diyorumki
toprağın sahibi benim. yahudi olurmu diyor sensen
bu arap hangi yetkiyle sattı bana. ben savaşla
girmedimki buraya.
önce sattı sonra sattığını geri istiyor. yani kardeş
böyle aptal bişi olurmu. şimdi kardeşimdir diyerek
elimden geleni yapıyorum. kendisi kendi üzerindeki
kanatlarımı teker teker beni bağırta bağırta kırdı. hala
ne yaptığının farkında değil numarası yapıyor böyle
müslüman olurmu. böyle kardeş olurmu.
vaz geçtim insan olarak çektiklerinden ızdırap
duyuyorum. tekrar onun olsun diyebilmek ve bu
zulmü ortadan kaldırabilmek için
bütün dünyayla savaşmam o topraklardaki zalimi
atmam ve onlara burası senindir demem gerekiyor.
yani böyle saçma bişeyi kuranda gördünmü sen.
çocuklarıma ne cevap vericem. anadolu
türkmenlerinin alevi olmasını neye bağlıyorsun.
mevzu o kadar basit değil kardeş. mevzu derin. geri
kalanıda nakşidir. niçin? safeviler niye şia. 3,5 aptal
bedevi yüzünden değilmi olanlar bu coğrafyada.
umman, katar, birleşik arap emirlikleri ne yapıyorda
unu ben gönderiyorum kardeş. hayır kıskandığımdan
değilde böyle zulümden kurtulamassınki.
anlatılanların çoğu yalan. hani bir kurtuluş savaşıda
yaşamış olmasam. şimdi düşünkü ankarada meclis
var antepli fransızı durdurmassa ne yapar. ya kardeş
haritayı aç bu mevzunun tamamı konyanın yarısına
sığar.
İsrail, ulusalcı bir atmosfere, her şeyi örtmeye başlayan bir karanlığa ve bir tiz sesliliğe gömülüyor. Hâlâ var olduğunu saydığımız frenler aşınıyor, İsrail toplumunu tanımlayan duygusuzluk ve körlük giderek yoğunlaşıyor.
İçteki cephe bölünmüş durumda: Kuzey acı çekiyor, merkez ise sakin. Ancak her iki bölge de tonlarca aşırı milliyetçiliği, merhametsizliği sırtlamış vaziyette ve öç alma hissiyle dolup taşmakta ve daha önceleri marjinal kesimlerin aşırıcı sesleri şimdi merkezi esir almış halde. Sol bir kez daha yönünü yitirdi, sessizliğe ya da “hataları kabul”e büründü. İsrail, birleşik, milliyetçi bir çehreyi açığa vuruyor. Lübnan’da ektiğimiz felaket burada kimseye tesir etmiyor ve çoğu da İsraillilere gösterilmiyor bile. Tire’nin neye benzediğini görmek isteyenler yabancı kanalları açmak zorunda; BBC muhabiri ürpertici görüntüleri sunuyor, asla burada görülmeyecek cinsten görüntüler. Kim, başkasının çektiği böylesi bir acıdan dolayı şoke olmaz ki? Aynı zamanda Gazze’de, Gilad Shalit’in kaçırılmasından bu yana 120 Filistinli öldürüldü, bu bile yeteri kadar tesir etmiyor. Gazze’deki hastaneler yanmış çocuklarla doldu, kimin umurunda? Onlar da kuzeydeki savaşın karanlığı içinde yitip gidiyor.
Toplu cezalandırmanın meşru bir silah olduğunu düşünmeye alışık büyüdüğümüz için, Hizbullah’ın eylemleri nedeniyle Lübnan’ın acımasızca cezalandırılması konusunda herhangi bir tartışmayı merak eden de yok. Nablus’ta oluyorsa, Beyrut’a neden hayır denilsin ki? Ülkedeki tek tartışma konusu savaşın taktikleri konusunda yapılan eleştirilerden ibaret. Burada herkes bir general ve İsrail silahlı güçlerinin, eylemlerini derinleştirmesini istiyor. Yorumcular, eski generaller ve politikacılar aşırı önerilerle payandaları güçlendirme yarışında. Haim Ramon, Baalbek’te neden elektrik olduğunu bir türlü “anlayamıyor”; Eli Yishai, güney Lübnan’ı bir “kum sandığına” dönüştürmeyi öneriyor; Channel 1 askeri muhabiri Yoav Limor, Hizbullah’ın şirketlerinin araştırılmasını ve ertesi gün de “içteki morali güçlendirmek amacıyla” tutukluların iç çamaşırları ile teşhir edilmelerini öneriyor.
Yorumcuları bu tarzda şeyler söyleyen bir Arap televizyonu hakkında ne düşündüğümüzü tahmin etmek hiç de zor değil, Limor’un önerisi uygulanacaktır. İnsanlığımızı ve hislerimizi nasıl da kaybettiğimizin bundan daha iyi bir işareti olabilir mi? Şovenizm ve intikam açlığı tüm zihinlerini kaplamış vaziyette. Sadece iki hafta önce, Safed Rabbi Shmuel Eliyahu gibi akıl hastaları, Katyuşa füzelerinin ateşlendiği her köyü haritadan silmekten bahsediyordu. IDF’deki üst düzey bir yetkili de şimdi Yedioth Aharonoth’un manşetinde benzer şeylerden bahsediyordu. Lübnan köyleri henüz haritadan silinmedi; ancak kırmızı çizgilerimizi yitireli çok oldu. Evladı, 2000 yılında Hizbullah tarafından kaçırılan ve öldürülen bir baba olan Haim Avraham, gazeteciler için Lübnan’a top atışı yaptı. Oğlunun intikamı için yapmış bunu. Onun bu görüntüsü, söz konusu savaşın en utanç verici görüntüsü. Ve bu daha bir ilk. Kendilerini IDF’nin ateş açma anındaki resimleri ile donatan bir grup genç kız da slogan atıyordu.
İsrail’in Fox News’una dönen Maariv ise sayfalarını, “İsrail güçlüdür” tarzı zayıflığın bir göstergesi olan ve adi propaganda makinesini hatırlatan şovenist sloganlarla dolduruyor. Bir televizyon yorumcusu ise bir başka televizyon kanalının bombalanması çağrısında bulunuyor. İsrail ile hiç savaşmamış, 40 adet günlük gazetesi, 42 koleji, üniversiteleri ve yüzlerce farklı bankası bulunan Lübnan, bizim uçaklarımızla, toplarımızla yerle bir ediliyor ve bu ülkede tohumlarını ektiğimiz nefretin derecesini kimseler umursamıyor. Uluslararası kamuoyunun gözünde İsrail bir ucubeye döndü ve hâlâ bu savaşın borç hanesine yazılacak şeylerle ilgili bir hesabı yok. İsrail kötü bir şekilde kendini lekeledi, ahlaki açıdan kolayca ve hızlıca kaldırıp atılamayacak bir leke bu. Ve sadece biz bunu görmezlikten geliyoruz. Halk zafer istiyor ve kimse bunun ne olduğunu, bedelinin ne olacağını bilmiyor.
Barış Şimdi örgütü de sessiz, Meretz de öyle, cesur çıkışlar yapan Zehava Gal-On dışında hepsi öyle. Birkaç günlük savaş tercihi ile Yehoushua Sobol şimdi geçmişteki her şeyin yanlış olduğunu kabul ediyor. Barış Şimdi, onun için “çocuksu bir slogana” dönüşüverdi. Onun çalışma arkadaşları da sessizliğe gömülmüş durumda. Sadece aşırı solun bir parça sesi çıkıyor; ancak bu sesi kimse dinlemiyor. Bu savaşa girişilmesine karar verilmeden uzun süre önce, ahlaki bir şantajı da içeren bir bedelin hepimizi çepeçevre saracağı, varlığımızı tehdit edeceği ilan edilmişti. (İsrail’de yayınlanan Haaretz gazetesi, 30 Temmuz 2006) Zaman Gazetesi
Bugüne kadar Kur'an-ı Kerim'i yalanlayan hiçbir olgu tesbit edilebilmiş değildir. Kur'an-ı Kerim, kendi beyanına göre bütün insanlığı iyiye, doğruya, güzele çağıran, bütün insanlığa hitab eden bir bildiri, bir uyarıdır ve Allah'a îman edip ondan ümidi kesmeyen, Sevgi'nin ve ahlâkın zaferini bekleyenler için bir yol göstericidir. (Zikrun lil-âlemîn ve hüden lil-muttakiyn). Kur'an-ı Kerîm tahrif edilmediği ve o'ndan sonra da başka İlâhî Kitab gelmeyeceği için, insanlık, bugün karşıkarşıya olduğu yol ayrımında İblis'in gösterdiği yola sapıp da İkinci Dünya Savaşı'nın yıkıntısını çok aşan bir facia ile karşılaşmak istemiyorsa Kur'an-ı Kerim'in uyarılarının farkında olmak ve onu ciddîye almak zorundadır.
Yılını çok iyi hatırlamıyorum, soğuk savaş yıllarında bir ara Sovyetler ABD'nin -"Uzaya gitme" yarışında- önüne geçmişler ve uzaya -dönüş bileti vermeksizin- kara gözlü bir kufuryokceğiz göndermişlerdi. Bunun üzerine, ABD'de ve Avrupa'da Demir Perde gerisinde protesto gösterileri biribirini izlemiş, birçok kişi kara gözlü kufuryokçeğiz için göz yaşı dökmüştü, Bugün, ırkçı-siyonist cânilerin kudurmuşcasına ardarda öldürdüğü kara gözlü Lübnanlı çocuklar için Batı'da ağlayan yok! Merkel, Abd cânîlerine ve İsrail canilerine karşı, "İsraile yardım boynumuzun borcudur, fakat mutlaka asker göndermekle yardım etmemiz gerekir mi? Başka türlü yardım da düşünülebilir" diyor, Blair esasen cinayet şebekesi ile iştirâk halinde, Birleşmiş Milletler esasen uzun vaadede bugünler için kurulmuş, duvarına "Yahudi dışındaki kavimler tamamen silâhsızlandırılıp, bütün kaynaklarını Yahudi'ye göndermek için, silâhlarını saban yapmak zorunda kalacaklardır" diye yazılmış. Tevrat tamamen Karşı-Sözlük'e uydurularak ters yüz edilmiş. Kudüs'e hiçbir "sünnetsiz"in giremeyeceği yazılarak, İslâm düşmanlığı ile gözlerini kan bürüyen sözde Hıristiyan çılgınlar için bile kölelikten başka bir gelecek düşünülmediği belirtilmiştir.
Bundan (50) yıl kadar önce, genç ve tecrübesiz olduğum için ve o zaman ülkemizde hâkim olan saflık ve Amerikan propagandası etkisi ile, ABD ve Avrupa'nın kara gözlü kufuryokçeğize gerçekten ağladığına inanıyor ve onlara gıpta ediyordum. Bugünkü Avrupa ve Amerika; Kanada'daki, başları canavarların tokmak darbeleri ile parçalanan fok yavrucukları karşısında nasıl İblis'çe duygusuz ise, Lübnan'daki çocuklar karşısında da öyle! Bildiniz mi siz Yezid'in bağrının taş olduğunu!
Böyle bir dünyada, iki yolun ayırımına geldiğimiz şüphesiz: Tâgut'un, Mammon'un gösterdiği, materyalist üstün ırk görüşü yolunu mu seçeceğiz, yoksa ilâhî sevgi yolu olan Yüce Sevgili'nin yolunu mu? Birinci yol, İkinci Dünya Savaşı'nın bin misli bir musîbet yolu olacaktır: Bütün İslâm Alemi'nin Hiroshima'dan beter bir veya birkaç saldırı ile yok edilmesinden sonra, Canavar'ın iki başı arasında hesaplaşma ve boğuşma! Birisi "-Yesaya'ya göre sizler bizim sabana koşulan öküzlerimizsiniz!" diye feryad ederken, diğeri "Yeryüzü'nde ancak bizim gibi çılgın olan Yüzkırkdörtbin Yahudi sağ kalıp cümlesi kırılmalı! Yuhanna böyle buyuruyor!" diye haykıracak!
Aslında iki tarafın da gizli ümidi Armageddon'dan sonraki bu nihaî savaş'dan galip çıkmak iken, elhamdulillah İslam'ı Yeryüzü haritasından silemeyecekleri için, bu nihaî savaş da asla gerçekleşemeyecek. Fakat Yeryüzü'nde süper güç bu insanlık suçlusu çılgınlar eline tam olarak geçerse, hiç değilse Lübnan bombalanması'na rahmet okutacak bir nükleer saldırının nereden geleceğini henüz akıllarını yitirmemiş olanlar düşünemiyorlar mı? Kristol ve Bush'un, Olmert'in cephesinden mi gelebilir, yoksa Ahmedînijad cephesinden mi?
Ahmedînijad'da bir Hitler çehresi görmek isteyenler, bunu bir kez İran'daki Yahudiler'e sorsunlar, bakalım ne cevap alacaklar? Ardından da bir Irak'a, Afganistan'a, Guantanamo'ya baksınlar! Lübnan'a baksınlar! Bu cinayete, "Yeni Ortadoğu'nun doğum sancıları!" diyen Rice'a baksınlar!
Kur'an-ı Kerim'e göre, gerçek Allah elçilerinin tebliğleri arasında çelişki de, karşıtlık da yoktur. İslâm ülkelerinde yaşayan ve Amerikan Yahudiliği'nin "Yeni Sadukî" ırkçı materyalizm mikrobundan masun kalan Kitab Ehli Yahudiler de, Amerikan Hıristiyanlığı'nın cinnet ve cinayet mikroplarından masun kalan Hıristiyanlar da dünyamızı kurtarmak için bizimle işbirliği yapmalıdır. Nitekim Yemenli bir haham, "Elbette, Lübnanlılar da, bütün insanlar da, hepimiz kardeşiz, fakat bazen bunu unutuyoruz" diyor. (Stern, 2006/32). Bush, Blair, Rice, Kristol, Huntington, Olmert! Ne zaman utanacaksınız?
Haberiniz olmuştur: Atlas Halı, geçtiğimiz günlerde işgalci İsrail'in Carmel Carpets adlı şirketi tarafından satın alındı. Medyada yer alan haberlerden şu ayrıntıları da öğrendik: Carmel Holdings üst yöneticisi Ofer Eitani konuyla ilgili yaptığı açıklamada, devralmanın “küresel halı piyasasına hakim olma” planlarına imkan sağlayabileceğini söylerken, Carmel Holdings yöneticisi ve hissedarı Aviv Eitani de devralma ile Atlas Halı'ya ait 20 bin metrekarelik fabrikaya da sahip olduklarını belirtti.
Eitani, fabrikanın şu anki değerinin 18 milyon dolar olduğunu ifade ederek, “Ancak bunun gibi bir fabrikayı yapmanın maliyeti 40 milyon dolar ve gayrimenkul fiyatlarının çok yüksek olduğu İsrail'de bu rakam daha da yüksek olabilir” dedi.
Bu haber tabii ki hepimizi üzdü ve onun da ötesinde kızdırdı. Peki bu durum karşısında sadece kızmakla mı yetineceğiz?
Hayır, kesinlikle kızmakla yetinmemeli, hep birlikte el ele verip bu insanlık düşmanı zalim-kapitalistleri attıkları bu adıma pişman etmeliyiz.
Öyle bir kampanya başlatmalıyız ki, Atlas Halı alan ve satan kimse kalmamalı bu ülkede, siyonizmin gönüllü destekçisi bir avuç putlu ve mutlu güruh dışında. Bu halkın yüzde 90'dan fazlası Filistin'in bağımsızlık mücadelesini desteklediğini söylemiyor mu: Evet. Tüm anketler halkımızın yüzde 90'dan fazlasının işgalci İsrail'e karşı olduğunu ve Filistin'in haklı mücadelesini desteklediğini gösteriyor.
Öyleyse haydi icraata. İşgalci İsrail'den hiç mi hiç hoşlanmadığımızı ve Filistin davasını desteklediğimizi göstermek için işte müthiş bir fırsat. Artık bir İsrail şirketi olan Atlas Halı'ya Türkiye'yi dar edelim hep beraber. Alanı da satanı da uyaralım. Bu konuda bıkmadan yorulmadan sonuç alana kadar bir kampanya yürütelim.
Bunu yapamazsak, hem Filistin davasına olan destek iddiamız havada kalır, hem de işgalci İsrail'in başka şirketlerinin de Türkiye pazarına girmesine seyirci kalmış oluruz.
Bundan sonra Atlas Halı'nın kazanması demek bizim kaybetmemiz demek.
Tıpkı Coca Cola’nın, Pepsi’nin, Algida’nın, Marlboro’nun vs kazanmasının bizim kaybetmemiz anlamına geldiği gibi.
Gelin hep birlikte "İsrailli Atlas Halı'ya Hayır!" kampanyası başlatalım.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma