Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 11 ekim 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 69
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
savana Yazdı:
Sizin bahsini ettiğiniz türler arası geçiş türlerin birbirine dönüşümü vs kuranda yok.Türlerin yaratılmışlğı ve bu türün bireylerinin üreyerek çoğaldığı anlatımı var.
Sayın savana, anladığım kadarıyla bilim camiâsındaki evrim anlayışından çok uzak bir evrim anlayışından bahsediyorsunuz. Bilimsel açıdan, hem evrimden hem de yoktan var edilmeden bahsedemeyiz. Düşünceniz inanç düzeyinde kalabilir ancak.
savana Yazdı:
Australopithecus anamensis, Ardipithecus, Australopithecus afarensis ....Şeklinde maymundan insana geçiş formları olarak öne sürülen nesli tükenmiş maymun türleri neden olmasın?
Sayın savana, birincisi maymundan insana geçiş diye bir durum söz konusu değil. Maymungiller ile İnsan'ın ortak atası olan canlı türünden Şempanzeler, Goriller, Gibbonlar, Orangutanlar ve insan türü dallanmıştır.
Oturduğumuz yerden bahsi geçen fosillerin nesli tükenmiş maymun türlerine ait olduğunu söylemek özür dileyerek söyleyeyim; ama bu alanda uzmanlaşmış arkeolog, paleontolog ve antropologlara karşı yapılmış bir yanlıştır.
ABD'de bazı Hristiyan kesimler ile Müslüman âleminde HY grubunun başını çektiği, bilimden nasibi olmayan, mutasyondan, genetikten, fosilbilimden, evrimin ne olduğundan bîhaber çevrelerin Bilim ile içli dışlı olmayan halk kesimlerini sözdebilimsel, süslü; ama içi boş cümleleri ile kolayca manuple ettiklerini fark etmek gerekir. Bunun için de bilimsel kaynakların araştırılması gerekir değerli savana. Bulunmuş olan bu fosillerin nesli tükenmiş maymunlar olduğu iddialarına -sanki iddiâ sahipleri üzerlerinde tetkik yapmışlar gibi- cevaplar bilim otoritelerince verilmiştir. Fosillerin ne olduğundan şüpheniz olmasın.
burada eski arkadaşlar BİLİM(!) ile ilgili görüşlerimi bilirler. daima hatalar denizi içinde yüzen ve üzerinde bulunduğu pisliklere rağmen doğruluğunu iddia eden aciz bir kandırmacadır bilim.
teknolojik olarak ilerlemesiyle övünen ama geçmişte yaşadığı engizisyonu üstünden atamayıp kendi hatalarını yüzüne vuranlara karşı KİBİR ile bakan bilim.
her zaman kendisinin DOĞRU ve ispatlayamadıklarının YANLIŞ olduğunu iddia eden ve açıklayamadığı ama inkar da edemediği şeye FENOMEN diyecek kadar yüzsüz olan bilim.
şarlatan metodları(!) dediği simyayı, akapunkturu, hipnozu sırf İSPAT(!) etti diye sanki marifetmiş gibi önümüze koyan ve etrafa attığı pislikleri unutmamızı isteyen bilim.
teorilerine göre ayetleri yorumlamayanları YOBAZ diye ilan eden bilim.
bilimsel düşünce HALT etmiş. önce geçmişine bakıp özürler dilesin. şarlatan (!)lıkla suçladığı efendileri önünde secdeye kapanmadan ASLA saygı görmeyecek KÜRSÜler kurarak aklınca uzman olduğunu ilan eden bilim.
halk bu bağnaz kafa yapısına inanmadığı için doktorlara değil büyücülere üfürükçülere güveniyor.
önce güven tazelesinler ve kendileriyle hesaplaşsınlar.
TANRI kavramına TEORİ gözüyle bakan bir düşüncenin peşinden gitmeye uğraşan arkadaşlara sesleniyorum : ayetleri ucuza satmayın ve bunların teori(!) lerine yem etmeyin
Katılma Tarihi: 30 nisan 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1235
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Sayın savana, birincisi maymundan insana geçiş diye bir durum söz konusu değil. Maymungiller ile İnsan'ın ortak atası olan canlı türünden Şempanzeler, Goriller, Gibbonlar, Orangutanlar ve insan türü dallanmıştır.
selam
maymunlardan insana geçiş söz konusu değil maymunlarla insanların ortak atasından dallanmakta demişsiniz.
bir önceki yazınızda ara geçiş formu diye verdiğiniz soyağacı (Australopithecus anamensis, Ardipithecus, Australopithecus afarensis)Australopithecus maymundur .
Oturduğumuz yerden bahsi geçen fosillerin nesli tükenmiş maymun türlerine ait olduğunu söylemek özür dileyerek söyleyeyim; ama bu alanda uzmanlaşmış arkeolog, paleontolog ve antropologlara karşı yapılmış bir yanlıştır.eren yazdı
demişsiniz.Ben onu oturduğum yerden söylemiyorum .
"Australopithecusların tümü, günümüz maymunlarına benzeyen soyu tükenmiş maymunlardır. Tam bir maymun anatomisine sahip olmalarına rağmen bu canlıların "insanın atası" gibi lanse edilmelerinin sebebi ise insanlar gibi dik yürüdükleri tezidir. Ancak söz konusu dik yürüme iddiası uzman evrimcilerce gerçekleştirilmiş karşılaştırmalı anatomi çalışmalarında çürütülmüştür Australopithecus’un, insanın dahil olduğu Homo genusunun atası olduğu tezi de aynı şekilde geçersizdir. "
AnlaMAdığım sizin verdiğiniz soy ağacı teorisini ispatlanmış gibi sunmak konusundaki ısrarınız.Bu gün evrimle uğraşan bilimadamları bile sizin kadar kesin konuşmuyor.Ortaya yeni teoriler sunuluyor.
__________________ O, yaratıp şekillendiren, âhenk veren ve düzene koyandır
Katılma Tarihi: 11 ekim 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 69
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
savana Yazdı:
Ben onu oturduğum yerden söylemiyorum.
Selam savana,
"Oturduğumuz yerden söylemek" derken burada kastım direkt olarak siz
değil, bu anlayışta olan kişilerdi, yanlış anlaşıldı sanırım.
savana Yazdı:
bir önceki yazınızda ara geçiş formu diye verdiğiniz
soyağacı (Australopithecus anamensis, Ardipithecus,
Australopithecus afarensis) Australopithecus
maymundur .
"Australopithecusların tümü, günümüz maymunlarına benzeyen
soyu tükenmiş maymunlardır. Tam bir maymun anatomisine sahip olmalarına rağmen
bu canlıların "insanın atası" gibi lanse edilmelerinin sebebi ise
insanlar gibi dik yürüdükleri tezidir. Ancak söz konusu dik yürüme iddiası
uzman evrimcilerce gerçekleştirilmiş karşılaştırmalı anatomi çalışmalarında
çürütülmüştür Australopithecus�un, insanın dahil olduğu Homo
genusunun atası olduğu tezi de aynı şekilde geçersizdir. "
Sayın savana, önceki iletimde bir uyarıda bulunmuştum.
"Müslüman âleminde HY (Harun Yahya) grubunun başını
çektiği, bilimden nasibi olmayan, mutasyondan, genetikten,
fosilbilimden, evrimin ne olduğundan bîhaber çevrelerin Bilim ile içli
dışlı olmayan halk kesimlerini sözdebilimsel, süslü; ama içi boş
cümleleri ile kolayca manuple ettiklerini fark etmek gerekir. Bunun
için de bilimsel kaynakların araştırılması gerekir değerli savana."
Cevap olarak sunmuş olduğunuz Harun Yahya kaynaklı satırlar Harun Yahya grubunun ne tür saptırmalar, aldatmalar yaptığını, Netcevap.org ve benzeri kaynaklardaki net yalanları araştırmış birisi olarak hiç bir anlam ifâde etmemektedir.
Dilerseniz alıntıladığınız kısımla (Australopithecus afarensis) ilgili olarak Harun Yahya grubunun kaynaklarının bir incelemesini de yapabiliriz.
Australopithecus afarensis ile ilgili olarak şimdilik alttaki resmi paylaşmak istiyorum.
Ortadaki (maymun diye iddia ettiğiniz Australopithecus afarensis'e ait) resimde gözüken leğen ve bacak kemikleri sağdakine (kuyruksuz maymun) mi, soldakine (insan) mi daha çok benzemektedir? Cevabını siz veriniz lütfen.
savana Yazdı:
AnlaMAdığım sizin verdiğiniz soy ağacı teorisini ispatlanmış gibi
sunmak konusundaki ısrarınız. Bu gün evrimle uğraşan bilimadamları bile sizin
kadar kesin konuşmuyor. Ortaya yeni teoriler sunuluyor.
Üzerinde anlaşılamamış, soy ağacında yeri belirsiz olan fosiller de var; ama yukarıda bahsi geçenler fosiller üzerinde uzlaşılmış olanlarıdır.
Ayrıca, bilim insanlarının kesin olarak konuşamadıkları, anlaşamadıkları insan ve maymungillerin ortak bir atadan geldiği konusu değil, bu fosillerin soy ağacında nereye yerleştirileceğidir. Evrim'den, ara formlardan hiç bir bilim adamının şüphesi yok. Kesinliğim onların kesinliğidir.
ibrahimim adlı üyenin gönderdiği yazıyı okudum.kanımca evrim teorisini şöyle açıklayabiliriz:
ademden önce yeryüzünde ne tam maymun ne de tam insan vasfına sahip İNSANSILAR vardı.
Allah,ademin şahsında insansılardan bir insan meydana getirdi.Kuran ayetlerinde de buyrulduğu gibi insanın oluşumu çok uzun bir süreç.bilim dünyası da bunu doğruluyor.
ayrıca evrim teorisinin ibni sinaya ait olduğunu daha önce ebuzerin yazdığı gibi bende okumuştum.
bu bağlamda teorinin aslı ibni sinaya aittir.
__________________ "sadece iki şey sonsuzdur evren ve insan ahmaklığı..
ilkinden o kadar da emin değilim." (albert einstein)
Bilim camiãsı Evrim'i bir GERÇEK olarak kabul
etmektedir. Teori olan ise Evrim'in mekanizmalarıdır. Teori olması da,
bu mekanizmaların bir gün çürütülebileceği anlamına gelmemektedir.
İzâfiyet ya da Kuantum teoremleri ne
kadar doğru ise Evrim'in teori olan mekanizmaları da o kadar doğrudur.
Doğruluklarından şüphe yoktur. Teori, gözlemlerle kendisini sürekli
olarak doğrulatabilen, desteklenebilen açıklamalardır.
Teori konusunda beni aydınlattığınız için çok teşekkür ederim, Allah razı olsun :)
Sevgili Eren84, Harun Yahya kaynaklı yazılar demişsiniz; fakat burada Harun Yahya yazılarını çok da fazla ciddiye alacak insanların olduğunu sanmıyorum, en azından bu güne kadar ben, O'nu savunacak, O'na körü körüne inancak insan görmedim. Nasıl böyle bir sonuç çıkardınız onu da anlamadım?
Verdiğiniz isimler, ara geçiş formları... Tamamen maymuna benziyor buyrun.
İslamiyet Gerçekleri'den (!) bir alıntı.
Australopithecus anamensis: (Bunlar maymun değil mi?)
Çok maymun, az insan: Doğu Afrikalı, 4,2 ile 3,9
milyon yıl öncesi. Bu fosil, maymun ile insana benzer özellikler taşıyordu.
Kafatası milyonlarcça yıl önce yaşayan maymun insanlara benziyor. Buna karşılık,
ayakları çok daha sonra ortaya çıkan insan benzerlerini andırıyor. Büyük bir
olasılıkla dik yürüyordu.
Australopithecus afarensis:
Ailesi olan insansı. Doğu Afrika. 3,9-3 milyon
yılları arasında. İnsansıların ilk ata anası olduğu ileri sürülen Lucy, Etiyopya
bölgesinin maymunlarındandı. 207 iskelet kemiğinden 47'si ele geçirildi. 13
benzeri daha bulundu. İlk aile kuran, ailesi olan insansı sayılıyor. Tanzanya'da
bulunan 69 ayak izi, dik yürüdüğünün kesin kanıtı.
*Alıntı yapmadan teşekkür etmişim; bu sebeple düzeltme ihtiyacı hissettim, ayrıca bu güzel tartışmada emeği geçen herkese teşekkür ederim.
Katılma Tarihi: 11 ekim 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 69
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Selâm güneş,
Evet, bu forumda HY grubunu savunacak kimse olmayabilir; ama Evrim karşıtlığı konusunda Türkiye'de HY siteleri ve kitapları başat olduğu ve temel kaynak oldukları için -her ne kadar Adnan Oktar sevilmese de- kaynakları kullanılmaktadır. Bu grupta HY grubunu körü körüne savunanlar vardır demiyorum, onların eserlerinden Bilimsel tartışmalarda yararlanmayalım demek istiyorum Sayın güneş. Önceki iletilerimde nedenlerini (çarptırma, saptırmalar) belirtmiştim.
Sayın Savana'ya cevap vermeden önce HY kaynaklı yazılara dikkat! anlamında bir tavsiyede bulunmuştum; ama buna rağmen tahmin ettiğim gibi verilen cevap HY'den yapılmış bir alıntı oldu. Bu yüzden niyetimi tekrarlamak istedim sayın güneş.
Çarpıtmalarla ilgili olarak sadece, basit bir örnek vereyim:
Linki tıklıyoruz ve paragraflardan birisini inceliyoruz:
"Lucy:1974 yılında
Afrika’da ele geçirilen bu fosil, evrimcilerin en çok itibar ettikleri,
hakkında en fazla spekülasyon yapılan fosil özelliği taşımaktadır.
Ancak günümüzde
Lucy’nin (A. Aferensis) ağaçlarda yaşamaya uyumlu bir anatomiye sahip
olduğu ve bildiğimiz maymunlardan farklı olmadığı ortaya konmuştur.(5) "
Üstte, fosilin 1974 yılında bulunduğu söyleniyor, ki bu doğru bir bilgi, fakat!!!
Kaynak kısmında (5) numarayla işaret edilen makale "Solly Zuckerman, Beyond The Ivory Tower, New York: Toplinger Publications, 1970"
[Günümüzde artık ne
olduğunun belli olduğunu söylüyor, kaynak olarak gösterilen
Zuckerman'ın makalesi ise 35 yıl öncesinde, 1970 yılında yayınlanmış! Alıntıların, yazıların ne kadar güvenilir olduğunu artık siz söyleyin.]
Solly Zuckerman'ın yayımlanmış makalesi de gerçekten 1970 yılında.
Kaynaklara bakmak ve orjinallerini araştırmak hiç bir okuyucunun aklına gelmediği için, okuyucu da çok kolay bir şekilde "bilim adamları da bu sonuca varmış" hissini uyandırılıp yanlış yönlendirilmelerine sebebiyet veriliyor.
Australopithecus afarensis'in maymun olup olmadığını önceki iletimde
vermiş olduğum resimdeki karşılaştırmaya bakarak siz karar verebilirsiniz.
Bulunmuş kemiklerin karşılaştırılması..(Belirtmeyi unutmuşum, resmin kaynağı:
Modern İnsan'ın Kökeni, TUBİTAK) Sizin alıntılamış olduğunuz resimler ise birer
konstrüksüyon, yani birer benzetim.
Bir de şu
var, maymunsu yüzlü olmaları maymun oldukları anlamına gelmez. Dikkat ederseniz
maymunlarda olmayan; insana has dik yürüme özelliğinden bahsediliyor. Maymuna benzemesi doğal, çünkü bu fosiller 5-6 milyon yıl öncesine, yani insan ve primatların ayrıldığı döneme aitler.
Sevgili Eren84, bilgi için teşekkür ederim :) Kur'an'a göre nasıl değerlendirilmelidir evrim konusunu? Bu konudaki fikriniz nedir? Ya da bunun üzerine bir araştırma yaptınız mı? Bilgilerinizden faydalanmak isterim. Şimdiden teşekkür ederim :) Saygı ve sevgilerimle...
Katılma Tarihi: 11 ekim 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 69
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Selâm güneş,
Diğer bir başlık altında paylaşmış olduğum aşağıdaki cümleleri bahsetmiş olduğunuz Kur'ãn-Evrim ilişkisi açısından alâkalı olduğunu düşündüğümden bu başlık altında da paylaşmayı istedim. Çünkü, dîni metinlerde anlatılan yaratılış kıssalarının "ilk insan Âdem-Havva ve ikisinden üreyerek çoğalma"şeklinde yorumlanması Bilimsel
anlayışa ve Evrim sürecine aykırı olduğundan Kur'ãn'da "ilk meydana
getirilen insan kavramının" olup olmadığı önem arz etmektedir. Böylece fikir alışverişinde bulunmak istediğiniz konuya binâen ilk adımı atmış oluyoruz.
"Bakarah-30. âyeti "ilk insan" kavramı ile çelişir. Çünkü, âyette fesat
çıkaran (yüfsidü), kan döken varlıklardan (ve yesfiküd
dima') bahsediliyor. Bilinçsiz ve dolayısıyla suçsuz olan hayvanlar
fesat
çıkartamaz, kan dökemez. Kur'ãn'da da hayvanların fesatçılığından ve
kan dökücülüğünden değil, İnsan'a has karakterlerden bahsedilir. "Kan
dökme" ve "Fesat çıkarma"
bilinçli varlıklara, dolayısı ile İnsan türüne has bir özelliktir.
Bilim açısından da zâten "ilk insan" diye bir kavram yoktur. Çünkü,
evrim süreci vardır.
Dîni kaynaklara göre Âdem'in yaşadığı dönem en fazla 15-20 bin yıl öncedir. Ama
fosilbilimciler milyonlarca yıl öncesine ait insan fosilleri bulmaktadırlar.
Bu da Âdem diye özel bir varlığın yaşadığı çağlarda insan isimli türün zaten
yeryüzünde yaşamakta olduğunu gösterir. Bu sebeple Âdem'in modern bir insan (Homo
sapiens) olduğunu bile söyleyebiliriz.
Ve
diğer âyetlere bakıldığında Âdem'in seçilmiş bir insan olduğundan
bahsedilir. "Seçimin" olduğu yerde alternatif adaylar vardır, bu da
Âdem'in alternatifleri arasından, yani diğer insanlar arasından
seçilmiş olduğunu (=Halîfe) gösterir."
Katılma Tarihi: 16 ekim 2006 Yer: Greece Gönderilenler: 17
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Alıntı:
YARATILIŞ VE EVRİM - 1
TEVHİD VE TEKAMÜL
veya
YARATILIŞ VE EVRİM - 1
Adnan FIRAT
Pozitivizmin temel çelişkisi:
Doğrunun yalnızca ve sadece sınanabilen/algılanabilen nesnel ve deneysel gerçeklikte olduğunu iddia eden pozitivizme göre hiçbir şey kendiliğinden oluşamaz. Olağanüstü hiçbir şey yoktur hayatımızda ve temel olgusal gerçekliğe göre doğadaki olay ve olgular arasında nedensellik ilişkisi vardır. Olaylar ve olgular sebep ve sonuç ilişkisine göre açıklanabilirler.
Demek ki pozitivizm kendiliğinden var olmayı kabul etmiyor.
Fakat beri taraftan yaratmayı da kabul etmiyor. Böylece pozitivizmin en önemli çelişkilerinden birinin ne yaradılışı ne de kendiliğinden var olmayı kabul etmemeyişi olduğu iddia edilebilir.
Pozitivistlerin ve materyalistlerin varlığa ilişkin kamil, insan aklındaki bütün boşlukları dolduran bir felsefeleri yoktur. Sözgelimi materyalist felsefe tarihçimiz Orhan Hançerlioğlunun "düşünce tarihi" isimli eseri mealen şöyle bir cümle ile başlar: "Her şey milyarlarca yıl önce uzay boşluğunda bir gaz kütlesinin belirmesiyle başladı". Fakat sonsuz(?) zaman ve uzam gerçeği hesaba katıldığında "her şey"in de "milyarlarca yıl önce"sinin de "uzay boşluğu"nun da "gaz kütlesi"nin de nedense açıklaması yoktur. Uzama, zamana, sözkonusu gaz kütlesinin ne idüğüne, nereden gelip nereye gittiğine, onu bir araya getiren hareket ve düzene ilişkin hiçbir izahat yoktur.
Orhan Hançerlioğlu tipik bir materyalisttir. Epistemolojisini ontolojisiz ihya etmiştir. Kitabın geri kalan kısımları doğru olsa da olmasa da yanlış, eksik bir giriş yapmıştır. Boşluk kabul etmeyen aklımızda kocaman bir boşluk bırakarak ilerlemeye başlamış ve oyuna mağlup başlamıştır.
Ne varlık felsefesi olarak materyalizmde ne de bilgi teorisi olarak pozitivizm de varlığı "var" olarak, (Var: sonsuz nedensiz, uzamsız ve zamansız. Yokluk -mutlak yokluk- hiçbir zaman olamayacağına göre, mutlak yokluktan varlık sudur etmeyeceğine göre varlık sonsuz, uzamsız ve zamansız olmalıdır. Çünkü onun olmadığı bir yer ve zaman yoktur) kabul etmemizi sağlayacak bir temel yoktur.
Varlığın sonsuzluğu ve nedensizliği pozitivist bir perspektif ile açıklanamaz. Çünkü nedensiz kabul edilirse, kendiliğinden, tesadüfen oluşumuş veya harekete geçmiş veya düzene geçmiş bir nesne olur ki bu potitivizmin nedensellik esasına terstir.
Öbür taraftan onu bir nedene bağlarsak "nedenlerin nedeni olan ve varlığı kendinden menkul" bir varlık öğesi ile karşı karşıya gelmemiz gerekecektir ki bu noktada genelde materyalistler "bu nokta şimdilik bilinemez ve biz bilemediğimiz şey hakkında konuşamayız" demeyi tercih ediyorlar.
Tevhid inancında ise "varlığı kendisinden olan, uzamsız ve zamansız varlık" Allahtır. Nedensellik esası ile bilgi devşirdiğimiz ve algıladığımız evren ise onun bir yaratımıdır. Böylece o nedenlerin nedenidir(müsebbibul esbab). Burada çelişki yoktur. Allah zorunlu bir varlık olarak(vacibul vücud) sonsuz, sebepsiz, zamansız ve uzamsızdır, onun yarattıkları ise zorunlu olarak sonlu, sebepli, uzamlı va zamanlıdırlar. Materyalistler, biz müslümanların Allah'a yükledikleri sıfatları maddeye yüklerler. Maddenin kanunları ise bizim için bir ontoloji ihya edebileceğimiz referanslar içermez. Böylece çelişki yaşarlar. Maddenin nedensellik kanunu ona tanrısal bir görev atfetmemizi engellemektedir.
Darwin neden ünlendi?
Bana kalırsa şundan: Materyalist felsefenin varlığa ilişkin "metafiziği" onu daha "fiziki" kılabilmeye ve itibar edilen olgusal bilme tarzı içerisinde açıklama yapabilmeye olan ihtiyaca kısmen cevap vermiş gibi görünmesidir.
Nitekim neredeyse kendisi ile özdeşleşen evrimciliğin evrendeki canlılığa açıklama getirmiş gibi kabul edilmesinin altında yatan sebep budur.
Böylece evrimcilik Tanrıtanımazlığın bir gereği ve neticesi olarak kabul edildi. Evrime inananlar Tanrı'ya, Tanrı'ya inananlar evrime inanmaz.
Peki gerçekten yaradılış ile evrim birbirini yadsıyan şeyler midirler? Bu iki şey birbiri ile çatışıyorlar mı çatıştırılıyorlar mı?
Bir sonraki yazımda buna devam edeceğim. Evrimin de bir yaratma kanunu olduğunu, doğadaki yasalara değil yasayı koyanın zatına bakmamız gerektiğini ve aslında evrimciliğin yaratılış inancı ile hiçbir alıp veremediğinin bulunmadığını açıklamaya çalışacağım.
Alıntı:
TEVHİD VE TEKAMÜL Veya YARADILIŞ VE EVRİM - 2
Adnan FIRAT
Doğrusu evrimci perspektif ile "var olan"lara dair bir algı sahibi olabiliriz ama varlığın nasıl oluştuğuna ve ne olduğuna dair bir bilgi devşiremeyiz. Yani evrimcilik yaradılışın alternatifi veya zıddı olamaz. Çünkü evrimden bahsetmemiz için evvela "var olan veya yaratılan nesneler"den bahsetmemiz gerekecek. Evrim varlığa ilişkin değil varoluşun kimi tarzlarına ilişkin bir bilgi olabilir ancak.
Demek ki evrim ile yaratım, kaplamları farklı kavramlardır ve birbirlerinin alternatifi olarak ele alınamazlar. Belki yaratımı evrimin içlemi bir kavram olarak algılayabiliriz.
Yaradılış varoluşumuza ilişkin ontik bir temel verir halbuki evrim böyle bir temelden yoksundur ve hiçbir şeklide ontolojiye referans olamaz. Varlığı var olarak algılamak başka bir şeydir, var olmuşlar üzerinde gerçekleşen bir sistem üzerine konuşmak başka bir şey.
Demek ki evrim, yaradılışın zıddı olamaz ancak "yaratma" algısı içerisinde bir kategori olabilir. Ancak yaradılanlar üzerine indirilmiş bir "emr"/düzen olabilir.
Kur'anda "emr" kavramı pek çok yerde kullanılır. Ve sanki yaratılan evrene indirilmiş nizamlar, sistemler olarak sunulmaktadır. “Emr” kavramı üzerinde yapılan incelemelere ve Kur’an’daki kullanım biçimlerine baktığımızda karşılaştığımız sonuç şudur: Allah kozmik bir sistem olarak evrene verdiği nizama “emr” de demiştir. Bununla birlikte toplumsal hadiselerin doğal sonuçları, insanın ölümü veya kıyametin kopuşu gibi biyo/kozmik sistemler, kader vb. insana ve evrene ilişkin hadiseler bu kavram ile açıklanmış ve bunlar O’nun büyüklüğünün bir işareti olarak sunulmuştur. (Ayrıntılı bilgi için bkz: İslam’da Bilginin Temelleri, Şakir Kocabaş, İz yy.)
Özellikle şu ayet emr/yaratma ilişkisi açısından önemli: “..Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O'nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir. (A'RAF SURESİ / 54)
Böylece Allah’ın yaratımı ile bu yaratım esnasında veya neticesinde ortaya çıkan düzen/zorunlu akış ve oluşumu “emr” olarak ifade edilmiştir.
Yani Allah hem evreni yarattığını hem de yarattıklarına verdiği düzeni ve nizamı kendisine bağlar ve onu ayetlerinden sayar.
Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin emrinize verdi; yıldızlar da O'nun emriyle emre hazır kılınmıştır. Şüphesiz bunda, aklını kullanabilen bir topluluk için ayetler vardır. (NAHL SURESİ / 12)
Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner....... (TALAK SURESİ / 12)
Öyleyse gerek kozmik gerek toplumsal ve gerekse de biyolojik olarak ortaya çıkabilecek her türlü evrim Allah’ın yarattıklarına vermiş olduğu “emr”lerden biridir. Gerçi evrimin ucu bucağı, özellikle biyolojik evrimin sınırları ve niteliği konusunda insanlığın ulaştığı kesin ve kamil bir sonuçtan ve çıkarsamadan bahsedemeyiz. Ama doğanın hiçbir kanunu Allah’ın yokluğu veya büyüklüğüne halel getirmez tersine varlığına ve kudretine işaret eder.
Burada söylemiş olduklarım ve söyleyeceklerim evrimcilik üzerine yapılan onca spekülasyonlara kompleksif bir tutum geliştirmek olarak anlaşılmamalıdır. Asla böyle bir kaygım yoktur. Ve tekrar ediyorum insanlığın evrim hakkındaki malumatı, bilgisi daha çok değişip dönüşecek. Öyleyse burada söylediklerim, evrimcilik adına bugün itibariyle tedavüle sunulan onca şeye dini bir temel kazandırmak değildir.
YARATMA ÜZERİNE Yaradılış inancına yöneltilen eleştiriler genelde yaradılışın, evrendeki bütün canlı ve cansız cisimlerin aynı anda ve birden yaratılmış olduğuna ilişkin bir düşünce üzerine kurulur. Nedense aynı inanç, inananlar tarafından da kabul edilir ki aslında Kur'an’da bunu bu şekli ile ifade eden bir ayet yoktur.
Tam tersine yaratmanın sürekli ve bitip tükenmez bir oluşum olduğu ve bunun bir düzen/terkip içerisinde devam ettiğini izah eden pek çok ayet vardır. Aynı şekilde evrenin ne zaman yaratıldığına dair de Kur'anda hiçbir bilgi verilmemektedir. Evrene zaman biçen anlayışlar genelde eski ve yeni ahitin muharref biçimlerinde görülür ki evrimciler için de sürekli bir saldırı vesilesi olmuştur. Öyle ya artık evrenin ömrünün 3-5 bin yıllık olmadığını hepimiz biliyoruz.
Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden O'dur. (HADİD SURESİ / 4)
Yalnız Allah'ın kasdettiği “gün”ün, bizim normal günlerimiz olmadığını açıkça ifade eden ayetler vardır. Dolayısıyla yukarıdaki ayette geçen 6 günün gerçekte hangi ölçü ile sunulduğu bizim tarafımızdan şimdilik bilinmemektedir. Ama en azından Allah'ın kainatı aniden ve birden her şeyi ile kamil bir surette yaratmadığını açıkça görüyoruz. Bu altı gün bizim için altı milyar yıl dahi olabilir.
O inkâr edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? (ENBİYA SURESİ / 30) Bu ayette de yaratmanın tedrici/aşamalı niteliğine vurgu yapıldığını görmekteyiz.
Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden O'dur. (HADİD SURESİ / 4)
Kur'an’ın ifadelerinden de anlaşılabileceği gibi Allah kainatı tedrici olarak yaratmıştır ve hala yaratmaya devam etmektedir. Nitekim Allah'ın isimlerinden biri de "hallak"tır ve "çokça, sürekli yaratan" anlamına gelmektedir. Nitekim şu ayet Allah'ın insan tasavvurunda somutlaştırmak istediği bir gerçeğe işaret eder: Göklerde ve yerde olan ne varsa O'ndan ister. O, her gün bir iştedir. (Rahman suresi 29.ayet)
Kur'an bize yaratmanın aynı zamanda bir düzen, terkip içerisinde olduğunun haberini verir:
"Gökyüzü, Onu da yükseltti ve mizanı koydu."(RAHMAN suresi 7. ayet)
".... Sonra arşa istiva etti ve güneş ile aya boyun eğdirdi, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedirler. Her işi evirip düzenler, ayetleri birer birer açıklar. Umulur ki, Rabbinize kavuşacağınıza kesin bilgiyle inanırsınız." (RA'D SURESİ / 2)
"Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O'dur; her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor." (ENBİYA SURESİ / 33)
Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır. (AL-İ İMRAN SURESİ / 190)
(Devam edecek)
Alıntı:
TEVHİD VE TEKAMÜL VEYA YARATILIŞ VE EVRİM – 3
TEVHİD VE TEKAMÜL VEYA YARATILIŞ VE EVRİM – 3
Adnan FIRAT
Kur'an'da Ademin yaratılışı ile ilgili ayetlere baktığımızda daha çok sembolik bir dilin kullanıldığını görmek mümkün oluyor. Bu mecazîlik özelliği ilahi metnin özellikle insanın geçmişi ve geleceği ile ilgili konularda daha çok göze çarpmaktadır.
Mecazî dil ilahi metnin zaman ve mekan ötesi bir nitelik kazanmasına sebep oluyor. İnsanın geçmişi/yaratılışı ile geleceği (ölümden sonraki hayatı) konusundaki ayetlerin çok büyük ihtimalle mecaz bir anlatım taşıdığını görmek mümkün olabiliyor.
Bunun iki temel sebebinden bahsedilebilir. Birincisi metnin evrensel, zaman ötesi hüviyeti gereği, ikincisi de insan anlağının tarihselliği gereğidir. Kur'an sözgelimi hem kendilerini muhatap aldığı 1400 yıl önceki Araplar'a hem de sözgelimi modern insanın anlağına hitap eden bir kitaptır. Bilimsel/betimleyici bir dil her hal u kârda o metni tarihsel kılar. Ama mecazî hüviyet onun evrensel bir formda kalmasına olanak hazılar denilebilir.
Şimdi bu cümleden olarak Kur'an'da Adem'in yaratılışı ile ilgili ayetlerin bir kısmına bakalım:
Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim" dedi.
Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları bana isimleriyle haber verin" dedi.
Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."
(Allah:) "Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver" dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki: "Size demedim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten Ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da Ben bilirim."
Ve meleklere: "Adem’e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu.
Ve dedik ki: "Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."
Fakat şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yerleşim ve meta vardır" dedik. (BAKARA 30 - 36)
Başka bir ayette bu kısım şöylece de dile getirilmiştir:
Sonunda şeytan ona vesvese verdi; dedi ki: "Sana sonsuzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü haber vereyim mi? Böylece ikisi ondan yediler, hemen ardından ayıp yerleri kendilerine açılıverdi, üzerlerini cennet yapraklarından yamayıp-örtmeye başladılar. Adem, Rabbine karşı gelmiş oldu da şaşırıp-kaldı. (TAHA SURESİ / 120 -121 )
Derken Adem, Rabbinden (birtakım) kelimeler aldı. Bunun üzerine (Allah da) tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.
Dedik ki: "Oradan tümünüz inin. Bundan sonra size Benden bir hidayet geldiğinde, kim Benim hidayetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır." (BAKARA 36 - 37)
Hani Rabbin meleklere demişti: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım." (HİCR SURESİ / 28)
Yukarıdaki ayet dizinlerinden aşağıdaki sonuçlara ulaşıyoruz:
1 - Allah insanı yaratmayı irade etmiş ve ona "halife" demiştir. Halife "temsilci" anlamına gelmektedir. İnsan Allah'a bir temsilci olarak yaratılmıştır. Yani insan bir tür "tanrısı" özelliklere sahip olacaktır. Bu özelliklerin en barizi de daha önce hiçbir yarattığına bahşetmediği "irade" ve "akıl"dır. Allah bu iki vasfını (ilim ve irade) sadece insana vermiştir. Bu şekli ile de onu kendisine bir halife olarak ilan etmiştir.
2 - Allah'ın bu yarattığı varlık yine daha önce hiçbir yarattığına bahşetmediği "dil" ile şereflendirilecektir. Dil; sembolleştirme, zihnin nesneye müdahalesi veya zihnin iktidarıdır. Eşyaya isim verme yetkinliği sadece insana verilmiştir.
3 - Allah, yeryüzünde bir halife yaratacağını söylediğinde melekler şaşırmış ve kendi yapmış oldukları işten daha üstün ne olabilir, üstelik kan dökücü ve zulm edici bir varlık nasıl senin halifen olabilir diye şaşkınlıklarını beyan etmişlerdir. Allah onlara sizin bilmediğinizi ben bilirim demiş ve sonunda insanın ne denli şeref sahibi bir varlık olduğunu göstermek için onun dil sahibi olmasını delil olarak göstermiştir.
4- Melekler, daha insan halife seçilmeden önce onun "bozgunluk çıkaran ve kan döken biri" olduğunu nereden biliyorlardı? Kimi müfessirler, Adem yaratılmadan önce yeryüzünde bu vasıflara sahip türler olduğunu, bunların insanların ataları olabileceğini söylüyorlar.
5- Melekler Ademe secde etmişlerdir. Yani melekler insanın iktidarı altına girmişlerdir.
6 - Adem ve daha sonra yaratılan eşi Havva cennete yerleştirilmişlerdir. Yalnız bu cennetin niteliği hakkında bir malumat yoktur. Cennete imtihan olmaz. Üstelik ölümsüzlük istenci de olmaz. Ama Adem ve eşinin ölümsüzlük istenci ile üstelikte Allah'ın bu emrini kulak ardı ederek bu tavrı geliştirmeleri bu cennetin insanların hak edip gittiği cennet olmadığı konusunda bir çok müslüman ilim ehli fikir beyan etmişlerdir. Rabblerinin uyarısını bir anlık kulak ardı ettiklerinden, sonsuzluk ve ölümsüzlük istencine kapılmış ve emre itaatsizlik etmişlerdir. Bunun üzerine de çıplak olduklarını anlamış ve yeryüzüne indirilmişlerdir.
İNSAN YARATILIYOR
Şimdi bu yartılış durumundan bizim ele aldığımız "evrim" bahsi üzerinden ne tür çıkarsamalar elde edebileceğimize bakalım:
Allah insanı balçıktan yaratmıştır."Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık." (HİCR SURESİ / 26) Ama bu yaratmanın nasıl yapıldığına dair bir bilgi yoktur. Yani "balçıktan insana" geçen sürecin nasıl oluştuğuna dair en azından bizim açımızdan çok açık bir bilgi yoktur. (Enteresandır evrimciler de genelde canlı hücrelerinin balçıkta şekillendiğini iddia ederler)
Nasıl oldu da balçık insana dönüştü? Bunun muhtemel iki cevabu olmalı: Birincisi, Adem; bir heykeltraşın çamuru bir araya getirip toparlayışı gibi bir araya getirilip suretlendirilen bir heykel haline getirildi ondan sonra da ona üflendi ve biyolojik bir varlığa ve ruha sahip oldu. İkinci ihtimal ise çok düzenli, zaman ve düzene yayılmış bir vaziyette Allah'ın eşyaya bıraktığı kanunlar müvacehesinde uzun bir evrimsel dönem geçirdikten sonra insanlaştı.
Bana sorarsanız birinci ihtimal Allah'ın hikmetine ve yaratma kanunlarına terstir. Şu soruyu sormalı: Allah madem insanı gayet tabii ki yoktan var etme kudretine sahipti neden onu çamurdan yarattı ve neden bunu biz kullarına bir bilgi olarak aktardı? Yani insanın bir balçıktan geldiğini biliyor olması ne işine yarayacaktı? Eğer çamurdan insana geçen süreç biz insanlar için hikmet devşirebileceğimiz bir mevzu olmasaydı Allah bu bilgiyi kullarına aktarır mıydı?
İnsanın topraktan önce bir heykel haline getirilip ardından biyolojik bir varlığa dönüştürülmesi (nedense hemen bütün inananaların aklında böyle bir metafor vardır) pekte ilahi adalete uygun gelmiyor gibi.
Kaldı ki aşağıdaki ayetler bize bazı ipuçları verir gibiler:
"Andolsun, biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: "Adem'e secde edin" dedik. Onlar da İblis'in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı." (A'RAF SURESİ / 11) Şu ayet daha da açıklayıcıdır:
"Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti." (İNSAN SURESİ -1)
Evet "....daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin) gelip-geçti" ifadesi çok açık bir şekilde insanın insanlaşmasına değin, yaratılışının "..uzun zamanlardan bir süre gelip-geçti.."ğini açıklamaktadır.
Bu surenin uzunca bir zaman olduğunu vurgulamaktadır. Üstelik bu ayet çok açık bir şekilde yaratma surecinde, başlarda insanın "....anılmaya değer bir şey...." olmadığını vurgular ve bu dönemin uzun geçtiğini açıklar. İnsanın anılmaya eğer bir bir şey olmaması daha insanalaşamamış olmasıdır.
Bu ayette dikkatimizi çeken bir ayrıntı daha var: O da ayette geçen "dehr" ifadesidir. İnsanın insanlaşma sürecini ifade etmek için "dehr" kelimesi kullanılır ki bunun Arapça'da "uzun zaman, çağ" hatta "sonsuzluk" gibi anlamlarının olduğunu arapça sözlüklerden öğreniyoruz.(http://www.arapcasozluk.net/turkce_bul.asp)
O halde insanın insanlaşma surecinin uzunca zamanlardan geçtiğini kur'an bize vurgulamaktadır. Peki bu durumda "çamur heykel" metaforu açısından bu problemli olmuyor mu? Madem "işlem" bu kadar basitti, o çamur uzunca dönemler ne diye bekletilmiş olsun?
(devam edecek
Alıntı:
YARATILIŞ VE EVRİM – 4
Adnan FIRAT
Yaratılış: Evrenin ve insanın yaratılışının ne zaman ve ne koşullar altında gerçekleştiği konusunda Kur’an’da –şimdilik bizim açımızdan- açık bir bilgi bulunmuyor. Hatta kainâtın yoktan var edildiği konusunda da yine bizim açımızdan açık bir bilgi yok. (ZARİYAT 47) Materyalistler “bir şey yokken var olmaz ve varken yok olmaz” derler. Bununla genelde yaratıcı Tanrı inancını; bir şeyin yoktan var edilemeyeceği, var olamayacağı gerçeğinden hareketle eleştiriler. Halbuki yokluk, mutlak anlamı ile yokluktan
YARATILIŞ VE EVRİM – 4
Adnan FIRAT
Yaratılış: Evrenin ve insanın yaratılışının ne zaman ve ne koşullar altında gerçekleştiği konusunda Kur’an’da –şimdilik bizim açımızdan- açık bir bilgi bulunmuyor. Hatta kainâtın yoktan var edildiği konusunda da yine bizim açımızdan açık bir bilgi yok. (ZARİYAT 47) Materyalistler “bir şey yokken var olmaz ve varken yok olmaz” derler. Bununla genelde yaratıcı Tanrı inancını; bir şeyin yoktan var edilemeyeceği, var olamayacağı gerçeğinden hareketle eleştiriler. Halbuki yokluk, mutlak anlamı ile yokluktan (Yani Tanrı’nın da yokluğundan) tabi ki bir şey var olamaz lakin yaratıcı inanca göre her şeyi yaratan Allah’tır. Dolayısıyla bir şeyin yokluktan var edildiği inancı ile her şeyin Allah tarafından yaratıldığı inancı farklı şeylerdir. Allah kimi ayetlerinde “yoktan yaratmaktan” bahseder tabii ki ama bu yokluktan var edilişin tam olarak nasıl gerçekleştiği konusu açık değildir. Sözgelimi evrimci inanç açısından da eskiden insan yoktu ama şimdi vardır. İnsan yokken var olmuştur. Kur’an’da da insanın yokken var edildiğini ifade eden ayetler vardır ama “yok”luk olarak değil “ölü” olarak ele alınıyor. Nasıl oluyor da Allah'ı inkâr ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O'na döndürüleceksiniz. (bakara 28) Görüldüğü gibi insanın “olmadan” önceki hali Kur’an’da “ölü” olarak geçer ki bu Kur’an’ın özel kullanımı içerisinde ilginçtir bize göre. Yokluk ile ölülük aşağıdaki ayette de aynı anlamda kullanılmıştır: (kıyamet günü insanlar)" Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün ve iki kere dirilttin; biz de günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkış için bir yol var mı ?(derler) (Mümin Suresi, 11) İki ölüm ve iki diriliş. Biz şu anda diriyiz ve bir de mahşerde dirileceğiz. Öleceğiz, bunu biliyoruz ama diğer ölüm hangisi? İki diriliş bizim için malumdur ama iki ölüm en azından bizim ölüme yüklediğimiz anlam itibariyle bilinmiyor gibi. İşte bu insanın “olmadan önceki” durumudur. Allah insanın öldükten sonraki durumu ile yaratılmadan önceki durumunu birbirine benzetmiştir böylece. İnsanın dirilmesi Allah’ın onu yaratmış olmasıdır. Peki insan nasıl yaratılmıştır, insan nasıl var olmuştur? Allah insanı çamurdan mı yaratmıştır yoktan mı? Evet bu soru bizim için ne kadar anlamsız ise “evrim mi var yaratma mı” sorusu da o denli anlamsızdır. Çünkü insanın çamurdan var olması nasıl ki Allah’ın onu yaratmış olmasına halel getirmiyorsa evrimin bir şekli ile evrende gerçekleşiyor olması da onun varlığı ve yaratması ile tezat teşkil etmiş olmayacak.
Ruhun üfürülmesi: Daha önce Adem’in yaratılışı ile ilgili ayetlerden birinde Allah’ın Adem'e kendi ruhundan “üfürdüğünü” ifade ettiğini görmüştük. Şüphesiz bu, daha önce de bahsettiğimiz gibi sembolik bir ifadedir. Allah’ın üfleyip püflemeye ihtiyacı yoktur. Esasen Adem’in yaratılışı ile ilgili değinilerin hepsinin mecazi olduğunu düşünüyoruz. Hz. Muhammed (sav) bir hadisinde “Allah Ademi kendi suretinden yaratmıştır”(Buhari/müslim) der. (Aynı hadisin bir başka varyantı “Allah Ademi Rahman suretinde yaratmıştır” şeklindedir.) İnsanın Allah’ın suretinde ve onun ruhu ile var olması daha önce de ifade ettiğimiz onun “halife” oluşu ile alakadar bir mevzûdur. Allah Kur’an’da insanı halife olarak yarattığını ifade etmiştir. Evrende var olan her şey Allah’ın sıfatlarının bir tezahhürüdür. Sözgelimi doğadaki canlılık onun hay isminin, evrendeki düzen onun müddebbir isminin, canlılardaki diriliş onun muhyi, ölüm mumît vs. isimlerinin bir tezahhürüdür. Allah, yaratmış olduğu bütün varlıklar arasında kendi sıfatlarını en çok verdiği varlık insandır. Onun için ona “eşref-i mahlûkat” demiştir. Yaratılmışların en şereflisi olmak Allah’ın sıfatlarını en çok üzerinde taşımak demektir. Allah’ın sanki bütün sıfatları ve isimleri insanda tecelli etmiştir. Değil mi ki insan aynı zamanda, bir ölçüde yaratan, irade sahibi bir varlıktır. “Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık ”(Tin – 4) Demek ki "Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim"(Bakara 30) şeklinde ifade edilen ve insan için insanın Allah’ın halifesi(temsilcisi) olması onun bütün bu özellikleri ile alakadar bir hadisedir. Meleklerin secde etmesi: Melekler evrenin nizam ve gidişatını sağlayan varlıklardır. Zorunlu cebr altındadırlar. Bize göre melekler maddeye mahiyet kazandıran varlıklardır. Bugün atom altı dünyanın bir bilenemez oluşu, iki bin yıl önce kimi filozoflar tarafından tartışma konusu edilen "madde var mıdır ve gerçek midir" sorusunun aslında hala cevaplanamamış olması, artık kimi bilim çevrelerinin aslında her şeyin bir tür enerjiden ibaret olduğunu iddia etmeleri maddenin künhüne ilişkin "aslî" bir bilinmezliğin olmasının yanısıra İslam inancında "melek" olarak adlandırılan varlıkarın, doğa olaylarına ve maddeye vücut kazandıran varlıklar olduğunu düşünüyoruz. Nitekim meleklere ilişkin taşıdığımız inançlar bize daha önemli ipuçlarını vermektedir. Örneğin melekler zorunlu olarak cebr(determinasyon) altındadırlar, onlar, Allah'ın kendilerine vermiş olduğu görevin dışına asla çıkamazlar, onlar doğadaki olayları çekip çevirirler, onlar neredeyse sayısız denecek kadar çokturlar, sürekli Allah'ı tesbih ederler(yani evreni çekip çevirirler). Bu durumda meleklerin insana secde etmiş olması, doğanın insanın denetimine ve müdahalesine açık olması anlamındadır. Melekler(eşya) insana boyun eğmiştir. İnsan eşyaya müdahale edebiliyor, koşullarını değiştirip çevirebiliyor. Doğadan bilgi devşirebiliyor. Bütün bunlar meleklerin insana secde etmiş olmasından yani onların insanın iktidarını kabul etmiş olmalarından kaynaklanmaktadır. Tabii melekler sadece maddi yasalar etrafında teşekkül etmiş varlıklar değildirler. Onların bizim "metafizik" diye adlandırdığımız, en azından şimdiki doğa bilgisi ile mahiyetlerine ilişkin sarih bilgi sahibi olamadığımız ve burada anlattıklarımızın da ötesinde özellikler taşıyan varlıklar olduğunu da kabul etmek durumundayız. Kur'an'daki ilgili ayetler bizi bu sonuca ulaştırıyor.
Allah'ın ADEM'e isim öğretmesi: İnsanın kendi insanlaşma tarihi sürümceminde kendi çevresel koşullarının gereği olarak dil sahibi olması ile Allah'ın insana eşyanın ismini öğretmesi birbiri ile çatışan şeyler değildir. Allah'ın öğretmiş olması insanın öğrenmiş olmasıdır. Allah sebep yaratarak insana dil sahibi olmayı öğretmiş. (devam edecek)
__________________ gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak (yuhannaya göre incil )
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma