Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 16 ekim 2006 Yer: Greece Gönderilenler: 17
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Alıntı:
YARATILIŞ VE EVRİM – 5
Adnan FIRAT
GENOM DEVRİMİ VE EVRİMCİ PERSPEKTİF:
BİR ALAETTİN ŞENEL ELEŞTİRİSİ
(Üzerinde tartışacağım konunun bu kısmını yazar ve düşünür Aleattin ŞENEL üzerinden ele aldım. Yalnız küçük bir sorunum var: Bundan yaklaşık dört yıl önce insancıl dergisinde Alaettin ŞENEL ile "biyoteknolojik gelişme, genom devrimi ve yaratıcı Tanrı fikri" üzerine bir röportaj yapılmıştı ve ben o zaman röportaja ilişkin bir eleştiri yazmak amacıyla röportajdan anektotlar almıştım not defterime. Bunca zaman geçti o notlar orada kaldı ve ben eleştirisini yazamadım. Şimdi kısaca yazıyorum ama bu sefer dergi elimde yok ve üstelik aldığım notların, derginin hangi sayısından alıntılandığı da yazmayı ihmal etmişim. Ama dört yıl önce elimdeki o sayının, birkaç yıl öncesine ait bir sayı olduğunu da hatırlıyorum. Maalesef sayısına ulaşamadığım dergiyi not edemeden aşağıya eleştirilerimi yazıyor olacağım. Derginin mezkur sayısına herhangi bir şekilde ulaşan okuyucalrımız varsa, derginin sözkonusu sayısı için beni de bilgilendirmelerini rica ediyorum.)
Gen, üreme hücrelerinde bulunan ve canlıların ırsiyet/kalıtsal özelliklerini ihtiva eden küçük yapı birimleridir. Genler üzerinde bilimsel araştırma ve bulguların gelişmesini "coşkulu" ve "heyecanlı" kılan boyutu şu: Özellikle biz insanların genetik yapılarına ilişkin ulaşacağımız bilgiler bize hem türümüze ilişkin daha birincil ve yetkin veriler sağlayacak hem de bu bilgiler, bir müddet sonra bize bir iktidar alanı açarak genler üzerinde arzulanan kimi müdahalelerde bulunma fırsatını sağlamış olacak.
Öteden beri meşruluğunu bilimsel bilginin geçeliliği ve kesinliği üzerine bina etmeye çalışan modern iktidarın alkışlanacak bu zaferinin coşkusu ile yine, her zamanki gibi sorunlarımız ontik bir temelden uzaklaşıp epistemik bir temele yaslandırıldı. Genetik üzerine bilimsel bulguların artık genlere müdahale edebiceğimiz bir derekeye gelmesi ve şifrelerinin çözülmesi karşısında sorun varoluşsal bir temele yaslanmaya çalışıldı, çalışılıyor. Bu bilimsel devrim karşısında Tükiye'de yüksek sesli bir coşkulanmayı seslendirenlerden biri de Alaettin ŞENEL oldu. "Yoktan var eden Tanrı kavramının sonunu getirdi getirecek", "Dinsel düşüncenin defterini dürdü dürecek" diyen Alaettin ŞENEL'in iddialarını kısaca özetleyelim:
Biyoteknolojideki gelişmelerin ve insan genomunun fethinin "yaratıcı Tanrı" biçimindeki düşünceye bir son teşkil edeceğini iddia eden ŞENEL, "canlıları ve insanları yaratan böyle bir Tanrı kavramına dayandırılan dinsel düşünüşün defterini dürdü dürecek" şeklinde iddialı bir çıkış ile başlar.
İnsanın cehaleti ve zaafları üzerine ortaya çıkan yaratıcı Tanrı fikri, bilimsel bilginin doğaya ilişkin yarattığı aydınlatıcı açılımlar ile dinin, -temel kaynakları elinin altından kayıp gidince- inşa ettiği zihnin de iflas edeceği varsayımı ile devam eder.
Dinin kökeni ve niteliğine ilişkin bu kısa göndermeden sonra sözü tekrar genetik atılımlara bağlayan ŞENEL, tümden cansız olan DNA ve RNA sentezlenişinin ortaya çıkışı ile canlılığa geçişin, yaratıcı bir Tanrıyı gerektirmediğinin gösterilmesinden çok asıl yaratıcının insan olduğunun da kantılanmasını sağladığı düşücesindedir.
İnsan genomunun keşfi hangi genin, hangi enzimin, proteinin sentezini denetlediğini ortaya çıkaracak bunun sonucunda da özelliklerimizden hangisinin "kalıtsal" hangisinin "eğitsel" olduğu ortaya çıkaracak. Bu da her türlü kaderci ve Tanrı belirlemeci anlayışın sonunu getirecektir. Bir sonraki aşamada da biyoteknolojik müdahaleler ile doğacak çocuğun çeşitli donanımlarına müdahale edilebilecek, çocuk yapılandırılacak ve bu da Tanrı belirlemeci ve yazgıcı inançları yıkmış olacaktır.
Genom çalışmalarının ilerlemesi ile hangi organımızın biyolojik evrim sürecinde hangisinden önce oluştuğu, ilgili genlerin dizilişine bakılarak saptanacaktır. Bu da tarihsel materyalizmi kesin bir üstünlük ile ortaya koyacaktır.
Sebeplerin sebebi ne demektir?
Allah için "müsabbibül esbab"(sebeplerin sebebi) diyen müslümanlar açısından sorun hiçte Alaettin ŞENEL'in kasdettiği gibi değildir. Sebeplerin sebebi ne demektir? Evrende bizim bildiğimiz veya bilmediğimiz bütün nedensellik ilişkilerini onun kuruluşu ve azameti ile açıklamak demektir. Elimizdeki taşı fırlattığımızda biz taşın fırlatma nedeniyiz ama "bu nedeni var eden kanunu var eden" neden Allah'tır. Aslında ŞENEL oldukça yüzeysel düşünmüştür. Eğer insanların genler üzerinde iktidar temin etmeleri mukadder ise bunun aslında yaratıcı Tanrı fikrinin yok olması ile hiçbir ilişkisi yoktur. Şöyleki: O zaman "demek ki kaderimizde genlerimize müdahale etmek de varmış" diyeceğiz. Yani genlere müdahale etmiş olmak kaderin dışına çıkmak değildir. Her nedensellik ilişkisi kaderin içinde anlamlı ve belirgin olabilmektedir.
İkincisi "demek ki Allah genlerimize müdahale edebileceğimiz sebepler yaratmıştır" diyeceğiz ama müsabbibül esbab odur. Böylece genlere müdahale etmek ile Tanrı'yı yadsımak arasında hiçbir ilişkinin olmadığını anlamış olacağız. Allahın bize yaratmış olduğu sebebi (genlere müdahaleyi) çok geç keşfettik, o kadar. Sorun insanın doğaya ve doğasına müdahale etmesi ile alakalıdır. Halbuki insanın doğaya müdahalesinin onun bizzat yaratılış hikmeti ile alakalı olduğunu kur'andan öğreniyoruz. İnsan kendinin bilincinde "tinsel" bir varlık olarak Allah'ın temsilcisidir. Doğaya ve doğamıza müdahale etmek meleklerin bize secde etmiş olması hikmetine binaen bir insiyatif alanımızdır. Tanrı'yı daha layıkı ile tanımamıza yardımcı olabilir.
Genlere müdahale ederiz ama orada ilahi ve tabii yasayı yaratan biz değiliz. Demek ki müdahaleye açık olmak genlerin tabii/ilahi hüviyetinin bir gereğidir. İşte o hüviyeti yaratan biz değiliz O'dur.
Böylece insan mutlak yaratıcı hüviyetten çıkmış oluyor. İnsana vücut veren yasaları ve imkanları yaratan insanın kendisi değildir. Cloning(klonlama), -insan kopyalama mesela-, bir yaratım değil ismi üzerinde bir kopyedır. Aslı kopye etmek eşyanın varlığını veya onu var eden temel yasaları yoktan var etmek değildir. Genetik şifrelerin çözülüp onlara müdahale imkanlarına sahip olmamız ile "yaratıcı Tanrı fikrinin dürülmesi" arasında doğrusu hiçbir ilişki yoktur.
Yüzyıllar süren uğraşlar neticesinde insana müdahalede bulunmamız ve hele de benzerini kopye etmeye çalışmamız bize kopye ettiğimiz insanın da var olması için bir bilinç ve düzenliliğin var olabilmesi gerektiğini hatırlatmış olmayacak mı?
Bizim bilinçli ve oldukça gayretli çalışmalarımızdan sonra ortaya çıkacak bir robot eğer çok kısmi dahi olsa insan kopyesini temsil ediyorsa, bilinç ve irade ile kopye ettiğimiz şeyin de arkasında bir bilinç ve iradenin bulunması gerektiğini bize öğretcek, böylece yaratıcı Tanrı fikrinin kesin olarak mağlubiyetini değil zaferini temin edecektir denilebilir. Evrenin muazzam bir bilinç ve irade ile kuşatıldığını daha yakinî görmemizi sağlayabilir mesela.
Allah'ın "kün"(ol) emri ile kainatın oluşması ve tekvin üzerine varlık alanına çıkması halen devam etmektedir. Yani "kün"(ol) emrinin tahakkuku her an gerçekleşmektedir. Yaratılış bir kertede olup bitmiş bir ilahi fiil değildir, her an sürüp gitmektedir. İnsan doğasına ve doğaya ilişkin her bir evriliş bu yaratma fiilinin yeni boyutlara gelmiş olması demektir.
Evrenin ilk yaratılması ile şu anki durumu arasında neredeyse bir fark kalmamaktadır. Evren sürekli ve kesintisiz bir ibda/inşa veya yaratmadan ibarettir. Büyük İslam filozofu Molla Sadra'nın da dediği gibi "Evrendeki her varlıklar askılı, ilişkili(taallukî) varlıklar ve hüviyetlerdir. Varlık bağışlayıcı eteğe yapışmış, asılmışlardır. Varlıkları bu asılmış olmaları ile özdeştir. Bu ilişkili varlıkları bir an için onlardan giderilirse varlıkları da ortadan kalkar."(Evrenin Yaışmaz Yapısı, Abdülkerim Suruş, insan yy.)
(devam edecek)
Alıntı:
YARATILIŞ VE EVRİM - 6
Adnan FIRAT
Yukarıdaki başlık altında bu sitede bütün yazdıklarım, ne yartılış gerçeğine yeni perspektifler sağlama ne de evrim iddiası üzerinden şekillenen "din dışı" konseptin argümanlarını yadsıma veya kabullenme kaygısı ile yazılmıştır.
Evrim teorisi veya gerçeği günlük hayatımızda genelde "insan türünün kökenine" ilişkin, hatta da daha da spesifik bir argüman ile "insanın maymundan evriyip türediği"ne ilişkin kabuller ve iddialar üzerinden tartışılır. Oysa bu, oldukça sığ ve ve gereksiz bir tartışma alanıdır. Çünkü evrim veya tekamül dediğimiz durumun evrende sadece biyolojik değil, kozmik ve kültürel/zihinsel alanlarda da ele alınması ve bütüncül olarak varlık alanına ve varlık algısına ilişkin bir algı biçimi olarak tartışılması gerekiyor.
Doğrusu benim yapmaya çalıştığım budur. Bu yazılarda gündeme getirdiklerim "insanın maymundan gelip gelmediği" tartışması değildir. Bilim konusunda -özellikle doğa bilimleri konusunda- biraz Popperyen bir yaklaşıma sahip olmasaydım bilimsel atılımların bu sorunsalı yeni ufuklarda kesin ve nihai olarak öğrenebilmemizi sağlayacak bilgiler sunacağına inanabilirdim. Ama şimdilik açıkçası buna inanacak kadar iyimser olduğumu söyleyemem. Belki de yanılıyorum..
Doğrusu yeni sayılabilecek bir şeyler söylediğimi de düşünmüyorum çünkü "yaratılışçı tekamül" nazariyesinin İslami düşünce tarihi ve ana kaynaklarında oldukça sağlam veriler ile ortada olduğunu biliyoruz.
Kur'an'da insanın ve evrenin yaratılışına ilişkin ifade edilenlerin insanın bugünkü bilişsel imkanları ile kesin ve nihai olarak anlaşılabileceğini düşünmüyorum. Belki tarihsel şartlarımızın elverdiği bilişsel donanım sadedinde anlaşılması kadar anlaşılabildiğini söyleyebiliriz. Veya belki de açık ve net olarak ortadadır ama onu görecek, okuyup tefsir edecek basiretli, kaygılı ilim adamlarına ihtiyacımız vardır.
Yaratılışçı tekamül anlayışının İslami düşünce tarihinde önemli köklere sahip olduğunu söylemiştim. Bunlardan sadece birkaçına bakalım.
Cabir bin Hayyan (öl. 815): Cabir, kendiliğinden oluşu tevlid ve tevellud, suni oluşumu tevalud ve tekvin, ilahi yaratma fikrini de kevn ve halk terimleriyle açıklamaktaydı. Cabir, bazı bitki ve hayvan türlerinin, hatta ilk insanın, kendiliğinden vucut bulduğunu kabul etmekten öte, minerallerin, bitkilerin, hayvanların ve insanların suni olarak laboratuarda üretilebileceğini bile iddia etmektedir.
Nazzam (öl. 845):Şair, düşünür, edebiyatçı, kelamcı ve filozoftu. Birçok eser yazdığının bilinmesine rağmen günümüze hiçbir eseri ulaşmayan Nazzam, kendi döneminde Dehriye, Zerdüştlük, Cebriye, Murcie vb. akımlarla mücadele etmesiyle ve Aristo’yu eleştirmesiyle tanınıyordu. Nazzam bir nevi kozmolojik evrim diyebileceğimiz bir teori savunmaktadır.
Cahiz (öl. 869): Kelamcı, antropolog ve zoolog. Cahiz, "Kitabu’l-Hayavan" adlı kitabında biyolojik evrimi açıkca savunmuştur. Ona göre evrenin yaratılışını başlatan Allah, aynı zamanda onu evrimleşme yoluyla teşekkül edici, hem de türleri devamlı evrimleştirici kılmıştır. Bu bakımdan evrimin gerçek sebebi Allah’tır. O, yaratılışı yaratıcı tekamül süreci olarak irade etmiştir. Türler kendi içlerinde taşıdıkları potansiyel kuvvet sebebiyle evrimleşmektedirler. Bu potansiyel kuvvet onlara Allah tarafından konulmuştur. Türlerin içindeki potansiyel kuvvet, fiziksel çevre, iklim şartları, hayat mücadelesi ve doğal seçilimin etkisiyle ortaya çıkmakta, yaratıcı tekamül birbiri ardı sıra türleri ortaya çıkarmaktadır.
Biruni (öl. 1061): Büyük İslam filozofu. Jeo-kimyasal ve Jeo-biyolojik evrim diyebileceğimiz bir görüşü savunmaktaydı. Biruni’ye göre evrenin tekevvünü Allah’ın öyle irade etmesi sonucunda jeo-kimyasal ve biyolojik bir evrimin sonucudur. Allah’ın ezeli planına göre evren, genel jeo-kimyasal evrimler geçirmektedir. Bu esnada, uygun şartlar oluştuğunda madenler ve canlı türler birbirinden bağımsız olarak ortaya çıkmaktadır. Her bir jeo-kimyasal zaman kendi türlerini ortaya çıkarmaktadır.
İbni Miskeveyh (öl. 1030): Ona göre varlığın hiyerarşik mertebelenişi, ana hatlarıyla en aşağıdan başlamak üzere inorganik cisimler, bitkiler, hayvanlar, insanlar ve melekler şeklindedir. Dolayısıyla basitten karmaşığa, inorganik olandan organizmaya, fiziki olandan metafizik olana doğru yükselen hiyerarşik bir yapı söz konusudur. Her mertebe ayrıca kendi içinde çok sayıda katmanlara ayrılmaktadır.
İbni Tufeyl (öl. 1185): ve İbni Nefis’in (öl. 689/1288) aynı adlı romanları "Hay bin Yakzan" ise insanın menşei hakkında tabiatçı bir teoriyi savumaktaydı. Her iki romanda da tabiatın çoçuğu olarak, annesiz-babasız, toprak ve çamurdan kimyevi/biyolojik tepkimelerle canlı haline gelen Hay bin Yakzan aslında Adem’in yaratılışını anlatmaktadır.
İbni Haldun (öl. 1406): İbni Haldun "mukaddime"sinde açıkça “Hurma ve üzüm ağacı sedef ve salyangoza, maymun insana, insan meleğe insilah edebilir” demektedir. Buradaki “insilah” kelimesi daha iyiye geçme, tekamül, dönüşüm, reform, değişim vb. anlamlara gelmektedir.
-Bitti-
__________________ gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak (yuhannaya göre incil )
maymunlardan insana geçiş söz konusu değil maymunlarla insanların ortak atasından dallanmakta demişsiniz.
bir önceki yazınızda ara geçiş formu diye verdiğiniz soyağacı (Australopithecus anamensis, Ardipithecus, Australopithecus afarensis)Australopithecus maymundur .
Oturduğumuz yerden bahsi geçen fosillerin nesli tükenmiş maymun türlerine ait olduğunu söylemek özür dileyerek söyleyeyim; ama bu alanda uzmanlaşmış arkeolog, paleontolog ve antropologlara karşı yapılmış bir yanlıştır.eren yazdı
demişsiniz.Ben onu oturduğum yerden söylemiyorum .
"Australopithecusların tümü, günümüz maymunlarına benzeyen soyu tükenmiş maymunlardır. Tam bir maymun anatomisine sahip olmalarına rağmen bu canlıların "insanın atası" gibi lanse edilmelerinin sebebi ise insanlar gibi dik yürüdükleri tezidir. Ancak söz konusu dik yürüme iddiası uzman evrimcilerce gerçekleştirilmiş karşılaştırmalı anatomi çalışmalarında çürütülmüştür Australopithecus’un, insanın dahil olduğu Homo genusunun atası olduğu tezi de aynı şekilde geçersizdir. "
AnlaMAdığım sizin verdiğiniz soy ağacı teorisini ispatlanmış gibi sunmak konusundaki ısrarınız.Bu gün evrimle uğraşan bilimadamları bile sizin kadar kesin konuşmuyor.Ortaya yeni teoriler sunuluyor.
Bulunan fosıller soyu tuklenen 6500 degışık maymun ve gorıl turune aittır,degışık legen kemıkleri insan olduğuna kanıt olamaz.Harun Yahya grubunu tasvıp etmesemde bu konuda guzel bir yayın sunmuşlar.Onlar ak dedı dıye ılla kara demek zorunda degılız.Olayın Kuran boyutunu tartışmak isteyen arkadaşlar Adem ile ılgılı actığım foruma buyursun:
Katılma Tarihi: 11 ekim 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 69
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Selâm safbilgi,
"Oturduğumuz
yerden bahsi geçen fosillerin nesli tükenmiş maymun türlerine ait
olduğunu söylemek özür dileyerek söyleyeyim; ama bu alanda uzmanlaşmış
arkeolog, paleontolog ve antropologlara karşı yapılmış bir yanlıştır" diye ifâde ederken tam da "Bulunan fosıller soyu tuklenen 6500 degışık maymun ve gorıl turune aittır" gibi cevap veren kişileri kastediyordum.
Kanıtınız nedir? Nereden ve hangi bulgularınızla çıkartıyorsunuz soyu tükenmiş maymun ve goril olduklarını? Objektif bilimsel verileri neden göz ardı ediyor ve yorumlarınıza uymadığı için kabul etmiyorsunuz?
"degışık legen kemıkleri insan olduğuna kanıt olamaz" derken de yazılanları dikkatle okumadığınız görülüyor. Çünkü, o kemiklerin sahibi olan varlıklar insandır denilmedi. Şempanzelerden ziyâde İnsan'a daha çok benzeyen araformlardır demiştik.
O leğen kemikleri asla ve asla soyu tükenmiş veya yaşayan maymun olamayacaklarının kanıtıdır; çünkü maymunlar 4 ayak üzerinde yürümeye daha yatkın oldukları için leğen kemiklerinin de resimdeki gibi büyük olması gerekmektedir. Ortadaki resim ise dik yürüyen bir canlıya aittir, çünkü leğen kemikleri o yönde evrilmiştir.
HY güzel bir sunum değil, güzel kandırmacalar yapmışlardır. Sahtekârlık örneğine bir önceki iletimde değinmiştim. Dilendiği takirde başka örnekler de verebiliriz.
Katılma Tarihi: 11 ekim 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 69
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Adnan Fırat Yazdı:
Kur'an'da
Ademin yaratılışı ile ilgili ayetlere baktığımızda daha çok sembolik bir dilin
kullanıldığını görmek mümkün oluyor. Bu mecazîlik özelliği ilahi metnin
özellikle insanın geçmişi ve geleceği ile ilgili konularda daha çok göze
çarpmaktadır.
Mecazî dil ilahi metnin zaman ve mekan ötesi bir nitelik kazanmasına sebep
oluyor.İnsanın geçmişi/yaratılışı ile geleceği (ölümden sonraki hayatı)
konusundaki ayetlerin çok büyük ihtimalle mecaz bir anlatım taşıdığını görmek
mümkün olabiliyor.
Bunun iki temel sebebinden bahsedilebilir. Birincisi metnin evrensel, zaman
ötesi hüviyeti gereği, ikincisi de insan anlağının tarihselliği gereğidir.
Kur'an sözgelimi hem kendilerini muhatap aldığı 1400 yıl önceki Araplar'a hem
de sözgelimi modern insanın anlağına hitap eden bir kitaptır.
Bilimsel/betimleyici bir dil her hal u kârda o metni tarihsel kılar.Ama mecazî
hüviyet onun evrensel bir formda kalmasına olanak hazılar denilebilir.
Adnan Fırat Yazdı:
Nasıl oldu da balçık insana dönüştü? …..İkinci
ihtimal ise çok düzenli, zaman ve düzene yayılmış bir vaziyette Allah'ın eşyaya
bıraktığı kanunlar müvacehesindeuzun bir evrimsel dönem geçirdikten sonra
insanlaştı.
İnsanın topraktan önce bir heykel haline
getirilip ardından biyolojik bir varlığa dönüştürülmesi (nedense hemen bütün
inananaların aklında böyle bir metafor vardır) pekte ilahi adalete uygun gelmiyor
gibi.
Adnan Fırat Yazdı:
"Gerçek şu ki, insanın üzerinden, daha
kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan (dehr) bir süre (hin)
gelip-geçti." (İNSAN SURESİ -1)
Evet "....daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun zamanlardan
(dehr) bir süre (hin) gelip-geçti" ifadesi çok açık bir şekilde insanın
insanlaşmasına değin, yaratılışının "..uzun zamanlardan bir süre
gelip-geçti.."ğini açıklamaktadır.
Bu surenin uzunca bir zaman olduğunu vurgulamaktadır. Üstelik bu ayet çok açık
bir şekilde yaratma surecinde, başlarda insanın "....anılmaya değer bir
şey...." olmadığını vurgular ve bu dönemin uzun geçtiğini açıklar. İnsanın
anılmaya eğer bir bir şey olmaması daha insanalaşamamış olmasıdır.
Forumda ara geçiş forumuna ınanmayan tum arkadaşları ve bılım dunyasındaki ınanmayan bılımadamı çoğunluğunu ve ıslam,hırıstıyanlık gıbı dınlere mensup olup maymunsu bır varlıktan turemeye karşı olan çoğunluktaki tum insanları sankı Kuran ayetıymış gıbı kesın ınanmaya zorluyorsunuz.Kuran atalalarımız olarak bu tur ınsansı maymunlardan bahsetmıyor sız nerden kanıtsız bu uydurmayı dayatıyorsunuz?,Bılım Allahıda kabul etmıyor hadi bakalım.
Kurandaki gıbı ınanın,Adem ve eşi cennetten kovulup yeryuzune bırbırıne duşman olarak indi ve Ademoğulları yani insanlar yeryuzunde hayat surmeye basladı.
Maymun ister uydurma zanla 2 ayak ustunde yurusun isterse 4 ayak ,maymun maymundur,insansa insan,aradaki fark dağlar kadar,neden Kuranda olmayan bir şeyi,insanın atasının maymunsu bir yaratık olduğunu dayatıyorsunuz?Kuran detaylıdır,herseyı ayrıntılı anlatır, eksık degıldır.
Yeryüzünde debelenen hiçbir canlı, iki kanadıyla uçan hiçbir kuş istisna olmamak üzere hepsi sizin gibi ümmetlerdir. Biz bu Kitap'ta, herhangi birşeyi ne eksik bıraktık ne fazla yaptık. Onlar, sonunda Rableri önünde haşredilirler
Yemin olsun ki, resullerin hikâyelerinde, aklını ve gönlünü çalıştıranlar için bir ibret vardır. Bu Kur'an, uydurulacak bir hadis/bir söz değildir; aksine o, önündekini tasdikleyici, her şeyi ayrıntılı kılıcıdır. İnanan bir topluluk için de bir kılavuz ve bir rahmettir.
Katılma Tarihi: 30 nisan 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1235
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selam
bu konu bilim başlığı altında açıldığı için verilen cevapların yine bilimsel kaynaklı olması yerinde olur.Dine göre evrimi başka başlık ltında tartışalım.
__________________ O, yaratıp şekillendiren, âhenk veren ve düzene koyandır
Hanif dostlar sitesınde konunun bılım baslığında açıılması,yapılan zan (insan maymunsu bır yaratıktan turedı) ıddalarına karsın,bılımın ve herseyın,gaybın yaratıcısı eksık olmayan herseyı ayrıntılı anlatan Allahın kelamından kanıt istemeye engel teskıl eder mı?Allah ınancımızı bır kenara atabılırmıyız?Bence hayır,kusurlu bılım Allahı kabul etmez,kusursuz olansa sadece Allahtır,O' nun Kelamı Kurandır.Bilim, ateıstlığinden dolayı ınsanı yaratıcı gucun yarattığına inanmaz,ara gecış formları için sahtekarlığa gırışır,legen kemiğinden mılyonlarca yıl öncesıne muneccımlık yapar,oysa yapılan sadece gaybı taslamadır....
Evrım teorısınde ınsan ıle maymun arasında ortak ata ara geçiş forumu yaratmak kusurlu ve Allahı kabul etmeyen ateıst bılımın haddını aşıp Allahın sınırlarına gırdıği bir konudur...
Not:Eren84 Kuran çalışmaları baslığında açtığım( Bkr 30 Ademın ılk insan olmasıyla çelışmez) forumunda bılımsel yazılar asmış.
Katılma Tarihi: 11 ekim 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 69
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
safbilgi Yazdı:
Forumda ara geçiş forumuna ınanmayan tum arkadaşları ve bılım
dunyasındaki ınanmayan bılımadamı çoğunluğunu ..
Forumdaki arkadaşlar istedikleri gibi inanırlar ve inançlarına kimse karışamaz
elbette.
Bilim dünyasında inanmayan çoğunluk (!) içerisinde bulunan
bilimadamlarından bir tanesini ismini ve bu konuda yayımlanmış makâlesinin
ismini verebilir misiniz? Kim olduklarını merak ettim açıkçası..
safbilgi Yazdı:
..ve ıslam,hırıstıyanlık gıbı dınlere mensup olup maymunsu bır
varlıktan turemeye karşı olan çoğunluktaki tum insanları sankı Kuran
ayetıymış gıbı kesın ınanmaya zorluyorsunuz.
Zorlama yok sayın safbilgi, kesin konuşma var ama. Çünkü bilim dünyası ara
formların olup olmadığını tartışmıyor bile. Tartışanlar, Harun Yahya tarzı
bilimsi çevreler ve bunların etkiledikleri kişiler.
safbilgi Yazdı:
Maymun ister uydurma zanla
2 ayak ustunde yurusun isterse 4 ayak ,maymun maymundur,insansa insan,aradaki
fark dağlar kadar,
safbilgi Yazdı:
legen kemiğinden mılyonlarca yıl öncesıne muneccımlık yapar,
Bilimsel bulgulara "uydurma zan" diyebilen, iskelet sistemindeki kısımların işlevlerini tanımadan fosilbilimi küçümseyen sizle aynı dili konuşAmayacağımızdan artık daha fazla
cevaplaşmak istemiyorum. Özür dilerim..
Katılma Tarihi: 11 ekim 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 69
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
HY Çarpıtmaları, devam..
Örneğin, http://www.darwinizminsonu.com/insanin_kokeni_02.html adresindeki bilgileri inceleyelim.
"İngiltere ve ABD'den dünyaca ünlü iki anatomist,
Lord Solly Zuckerman ve Prof. Charles Oxnard'ın, Australopithecus
örnekleri üzerinde yaptıkları çok geniş kapsamlı çalışmalarbu canlıların iki ayaklı olmadıklarını,günümüz maymunlarınınkiyle
aynı hareket şekline sahip olduklarını göstermiştir. İngiliz
hükümetinin desteğiyle, beş uzmandan oluşan bir ekiple bu
canlıların kemiklerini on beş yıl boyunca inceleyen Lord
Zuckerman, kendisi de evrim teorisini benimsemesine rağmen,
Australopithecuslar'ın sadece sıradan bir maymun
türü oldukları ve kesinlikle dik yürümedikleri sonucuna
varmıştır.148 Bu konudaki
araştırmalarıyla ünlü diğer evrimci anatomist Charles E.
Oxnard da Australopithecus'un iskelet yapılarını
günümüz orangutanlarınınkine benzetmektedir.149
Son olarak 1994 yılında İngiltere'deki Liverpool
Üniversitesi'nden Fred Spoor ve ekibi, Australopithecus'un
iskeleti ile ilgili kesin bir sonuca varmak için kapsamlı
bir araştırma yapmıştır. Araştırma, Australopithecus
fosillerinin iç kulak yapılarını inceleyerek yürütülmüştür.
İnsanların ve diğer karmaşık yapılı canlıların iç kulaklarında,
vücudun yere göre konumunu belirleyen "salyangoz" isimli
bir organ bulunur. Bu organın işlevi, uçakların dengesini
sağlayan "jiroskop" isimli cihazla aynıdır. Fred Spoor,
insanın atası olarak gösterilen canlıların iki ayakları
üzerinde dik olarak yürüyüp yürümediklerini bulmak için,
işte bu "salyangoz" organı üzerinde incelemeler yapmıştır.
Spoor'un vardığı sonuç, Australopithecus'un
dört ayaklı olduğudur."150
Verilen kaynaklar:
148 Solly
Zuckerman, Beyond The Ivory Tower, New York: Toplinger Publications,
1970, s. 75-94
149 Charles E. Oxnard,
"The Place of Australopithecines in Human Evolution: Grounds
for Doubt", Nature, cilt 258, s. 389
150 Fred Spoor, Bernard
Wood, Frans Zonneveld, "Implication of Early Hominid Labryntine
Morphology for Evolution of Human Bipedal Locomotion", Nature,
cilt 369, 23 Haziran 1994, s. 645-648
Şimdi de incelemeye alalım: Kaynak
1
(148) Solly Zuckerman, Beyond The Ivory Tower, New
York: Toplinger Publications, 1970, s. 75-94
Zuckerman'ın görüşleri fabrikasyon olduğu için 1970
yılında dahi birçok bilim adamı tarafından terk edilmiştir. Günümüzün bilim
adamları için bir değer ifade etmeyen Zuckermanın makalesi 1970 yılında yani
bulunmuş diğer Australopithecus'lere göre daha eksiksiz bir fosil olan Lucy
hakkında yayımlanmış makaleden (1978) önce yayımlanmıştır.Zuckermanın üzerinde
çalışmış olduğu fosiller Lucy gibi tam ve sıhhatli değildi.
Zuckerman çalışmasını bu eksik parçalı fosillerle
bilgisayar ortamında insan, şempanze ve Australopithecine kemikleriyle
karşılaştırma yaparak yapmıştır. Diğer bir çok antropolojistin daha farklı ve
benzer tekniklerle, daha özenli çalışmaları ise farklı sonuçlar vermiş, daha
farklı sonuçlara varılmıştır (Howell, 1978).
Kaynak
2
(149) Charles E. Oxnard, "The Place of
Australopithecines in Human Evolution: Grounds for Doubt", Nature, cilt
258, s. 389
Aynı şekilde Oxnard'ın çalışması (1975) da daha eksiksiz, sağlam bir fosil olan Lucy'nin
makalesinden öncedir.
Oxnard'ın makalesi Howell (1978) tarafından bir çok
nedenden dolayı eleştirilmiş, çalışması yetersiz bulunmuştur. Çünkü, Oxnard'ın
çalışmalarını sadece bir kaç tane parça parça ve tam olarak korunmamış kemik
üzerine yapmıştır.Daha sonra 30 kadar bilim adamının dikkatli bir şekilde
(farklı vücut kısımları ve bağlantı yerleri üzerinde) yaptığı çalışmalar (ki
Oxnard'ın tekniklerini de içeriyor) Oxnard'ın çalışması ile ters düşmüştür ve
Australopithecinelerin insana maymundan daha yakın olduğunu göstermiştir.
Zaten o yıllarda Oxnard Australopithecinelerin
bipedal (iki ayaklı) olabileceklerini de söylemiştir, 1987'den itibaren de Lucy
dahil Australopithecinelerin iki ayaklı olduklarını kabul etmiştir.
Kaynak
3
(150) Fred Spoor, Bernard Wood, Frans Zonneveld,
"Implication of Early Hominid Labryntine Morphology for Evolution of Human
Bipedal Locomotion", Nature, cilt 369, 23 Haziran 1994, s. 645-648.
Bu son gösterilen kaynak ise temelde Homo erectus'un
modern insanlarla benzerliğini (iç kulak kanalları yönünden) ele alan bir
makaledir. Yazıda belirtildiği gibi "Spoor'un vardığı sonuç,
Australopithecus'un dört ayaklı olduğudur" gibi bir ifade yoktur. Makalede
geçen ifadeye orjinalinden alıntılayarak bakalım:
"These observations
support studies of the fossil record which have concluded that H. erectus was
an obligatory biped, whereas A. africanus showed a locomotor repertoire
comprising facultative bipedalism as well as arboreal climbing' (Spoor
1994: 648)"
"A. africanus'un ağaçlara tırmanma özelliğinin
yanında bipedalite (iki ayaklılık) yeteneği olan bir repertuara sahip olduğunu
göstermiştir."
Bılım ateıstır ve Allaha inanmaz,kusursuz olansa Allah'tır ve herşeyi ayrıntılı kılan kelamı Kurandır,bilim Allaha inançsızlığı yuzden ara gecış formları yaratmak için uğrasır.Ara gecıs formu suıstımale ve sahtekarlığa çok açıktır.İstersenız sayfalarca yazı getırın,suistımale bır çok kez ugramış açık bir konuda çobanın bir ıkı kez yalan söylemesı bıle kafıdır,sadece yasanan bır ıkı olay bıle mılyonlarca yıl öncesıne aıt gaybı taslarken yapılan sallamaya guvenılmemesı için yeterlı...
Butun hayvanlar etten kemıkten,illa içlerrınden maymunu secıp Ademoğluna senın atan Adem degıl,bunla ortak maymunsu bir canlı demeye gerek varmı helede bunu ateıstlık adına yapan bılıme göz yumarak?
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma