Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Zélike yevmun meşhûd: Bu, (insanların yaptıklarının) belgeleneceği, görüleceği bir gündür.
Qurén-el-fecr: Aydınlık , açık seçik/ayanbeyan açıklayıcı Kuran. Hakkı batılı, iyiyi ve kötü olanı otaya koyan, açıklayan Kuran... Burada El-fecr Kuran'ının sıfatıdır.
bağımsız olsaydı o cümlenin dışında tabiki doğru bir anlam olurdu.
bildiğim kadarı ile FİİL cümlesi başladığında arkasından gelen iki tümleç arada VE ile ayrıldığında ikinci tümleçin de FİİLİ oluyor. bizim türkçede de bazen kullandığımız gibi.
YEMEKLERİNİZİ YİYİN, elbiselerini kirlenenler VE istanbuldan yeni gelenler.
bu örnekteki gibi istanbuldan gelenler de BAŞTAKİ FİİL ile anlamlanıyor.
konumuz olan ayette de FİİL CÜMLESİ ile başlıyor
EKİMİS SALATE, li dulukiş şemsi ila ğasakil leyl VE kuran el fecr - inne kuran el fecri kane meşhuda.
yani EKİMİS SALATE fiili VE den sonraki cümlenin de başında var.
ve anlam bana göre şöyle oluyor :
SALATI İKAME ET; güneşn batmasından karanlığın basmasına kadar VE ( SALATI İKAME ET ) fecir le BİRLİKTE, İşte o apaçık bilinen fecirle birlikte.
Kuran kelimesi okunan vahyi kastettiği her yerde EL-KURAN olarak gelmiş diye biliyorum.
EL takısı olmadan gelen Kuran kelimelerinin ya okumak ya da BİRLİKTE/TOPLAYARAK/BİRLEŞTİREREK manalarında kullanılmış diye biliyorum.
bütün bunların sonucunda isra 78 in sonundaki kuran senin dediğin gibi OKUNAN VAHYİ KASTETSEYDİ : el Kuran ile gelirdi diye düşünüyorum.
oysa ayette bir zaman tanımı yapılıyor. iç tutarlılık ve yukarıdaki saydığım sebeplerden dolayı bahsettiğim gibi anlıyorum.
Allah herşeyin en doğrusunu bilir.
selam ile.
__________________ yalnız Allah'a teslim ol ve şahitliği dosdoğru yap...
EKİMİS SALATE, li dulukiş şemsi ila ğasakil leyl VE kuran el fecr - inne kuran el fecri kane meşhuda.
yani EKİMİS SALATE fiili VE den sonraki cümlenin de başında var.
ve anlam bana göre şöyle oluyor :
SALATI İKAME ET; güneşn batmasından karanlığın basmasına kadar VE ( SALATI İKAME ET ) fecir le BİRLİKTE, İşte o apaçık bilinen fecirle birlikte.
Kuran kelimesi okunan vahyi kastettiği her yerde EL-KURAN olarak gelmiş diye biliyorum.
EL takısı olmadan gelen Kuran kelimelerinin ya okumak ya da BİRLİKTE/TOPLAYARAK/BİRLEŞTİREREK manalarında kullanılmış diye biliyorum.
bütün bunların sonucunda isra 78 in sonundaki kuran senin dediğin gibi OKUNAN VAHYİ KASTETSEYDİ : el Kuran ile gelirdi diye düşünüyorum.
oysa ayette bir zaman tanımı yapılıyor. iç tutarlılık ve yukarıdaki saydığım sebeplerden dolayı bahsettiğim gibi anlıyorum.
Değerli Ebukerem kardeşim,
Salatı namaz olarak alınca, Kurén-elfecri'yi anlamakta zorluk çekilir. Onun için sizi anlıyorum.
Takdir edersiniz ki, vahiy vahiydir; Allah öğretisi, kelamı. sabah okunan vahiy ile akşam yada günün bir başka vaktinde okunan vahiy arasında ne fark olabilir ki!
Başında EL takısı, isimlerin marife olduklarını belirtir. Yani, EL ta'rif edatı, marife yapmak içindir. EL takısını almadan marife olanlar da vardır: Özel isimler, işaret isimleri, zamirler ve marifeye muzaf olanlar. İşte "Kurén-elfecri" örneğimiz bu sonunucusuna örnektir. Rabî'u-elvveli, Rabî'u-el éxiri, Racebu-elferdi gibi. Bu örneklerde Kuran, Rabi' ve Recep kelimeri, sıfatlarını marife olarak almışlardır. O nedenle Kuran, Rabi' ve Receb kelimeleri de marifedirler. Yani, İfadeler aynen şöyle gibidirler: İnne ELkuréane ELfecra, ELrabi' ELevvelu, ELracebu ELferdu. Gördüğün gibi burada "Kuran" nekire değil marifedir. Ancak Kuran, sıfatını isim tamlaması şeklinde almıştır. "Quréne Elfecri" tekibini sıfat mavsuf olarak şöyle çeviriyoruz: Işıldayan Kuran, parıl parıl parıldayan Kuran, aydınlık Kuran... Takdir edresiniz ki, Kuran sabahın aydınlığı gibi İnananının yolunu aydınlatıyor. Benim de senin de her kesin de anlaması gerekir ki, bu ifadedeki "kur'én", sözünü ettiğin vahiydir, Elkur'én'dır.
Böylece İqâme-i salét, İqâme-i Kurén'dır. Kurén elfcri, "Salatı fecirde/fecirle birlikte ikame et!" anlamına değildir. Yani bu cümlede kurén elfecri, zarf (mefulun fih) değildir.
Bir hususu daha belirteyim; "Li dulûkuşşemsi ilé ğaseqilleyli"nin anlamı; "Güneşin batışı ile gecenin karanlığına dek salatı uygula!" Yani gece karanlığı boyunca. "Ve minelleyli" de bunu açıyor. "Fe tehacced bihî (bil'Quréni)"nin anlamı; "Geceyi O'nunla (Kuran'la) geçir!". Néfileten leke: gece sana bir armağan. "Asé en yebaseke Rabbuke meqâmen mehmûden": Rabbin seni muhakkak mahmud (şürkedilen/tebliğine karşılık verilen) bir ikametgâha sevkedecektir. Medine.
Mesele anlaşıldı arkadaşlar. Bu tartışma 20 yıl bile devam etse, biz bu şekliyle hiç bir yere varamayacağız. En azından bu net olarak ortaya konulmuş oldu. Ne diyelim hakkımızda hayırlısı...
dediğin gibi bu bir paradigma meselesi. söylediklerin MANTIKLI ama DOĞRU değil bence. çok zorluyorsunuz kavramlara. siz kuran ın anlatımına değil kuranı sizin tezlerinize uydurmaya çalışıyorsunuz bence.
çünkü siz de maalesef eleştirdiğimiz gelenekçilerin yaşadığını tersten yaşıyorsunuz. onlar 12 ay boyunca t-shirt giyiyor siz boğazlı kazak.
oysa 4 mevsim de giyilecek giysilerimiz var elh.
bu descartçı paradigmadan kurtulmadıkça başaramayacaksınız abi. indirgemecilik Vahyin savaş açtığı bir bela. insanın en büyük belalarından. Al-i İmran 7 de bunu anlatmakta, sıralanmış tanımlardan birini paradigma edindin mi yani mor gözlüğü bir taktın mı artık her şeyi mor görmeye başlarsın.
Hayat bir bütün. saf namazcılarda saf toplantıcılarda inat etse hayat bir bütün ve salat orda öylece rabbimin dört başı mamur ettiği gibi temel tüm fonksiyonları kapsıyor.
Abi deminki açıklamana bir bakmanı rica ediyorum. Abi Kuran a işkence etmeyi onu dövmeyi bırakmak lazım. bu kadar oynak bu kadar kuralsız ve metotsuz bir kitap olamaz O.
biz bile bir makale bir öykü yazarken bu kadar karmakarışık ve disiplinsiz yazmayız. bir yerde öyle bir yerde böyle olmaz ki.
abi rekabet şeytan ve kabilin sünnetidir ve bir yakaladı mı insanın yakasını cehenneme kadar götürür Allah korusun. bence kör eder basiretleri. inada bindirir nefislerle birleşince.
NOT : Abdurrahman abi, şu bir kaç kişi ile rekabeti bıraksanız ve gerçekten saygı duyulacak ciddi birikiminizi BİR BÜTÜN HALİNDE anlamamıza yardımcı olacak şekilde değerlendirseniz çok daha iyi olacağını düşünüyorum.
__________________ yalnız Allah'a teslim ol ve şahitliği dosdoğru yap...
Katılma Tarihi: 26 temmuz 2009 Yer: Turkiye Gönderilenler: 117
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Merhaba değerli ebu kerem;
İlginiz için teşekkürler.
Konuya dair ifadelerinizden:
…güneş battı LEYL BAŞLADI, ĞASAKİL LEYL olana kadarki dilim AKŞAM, ışık doğudan çatladı güneş doğana kadarki alacaışık olan kısım FECR,…
…yani FECR ve İŞA gecenin içindedir ve gündüzün iki tarafı yani gecenin o iki taraftaki uçlarıdır diye anlıyorum…
Algıladığım; bir günde güneşin fiziksel görüntüsü gökyüzünde olduğu zaman dilimine “nehar > gündüz” geri kalan kısmın ise “leyl > gece” olduğu, bununla beraber alacakaranlık bölümleri de “fecr ve işa” diye tanımlayıp bu zaman dilimlerinin de “leyl > gece” den olduğudur.
Bu zaviyeden bakarak, Kur’an bütünlüğünde 30/17 ayetinde bir kez geçen “mesa” kavramıyla birlikte, yine bütünlük içerisinde birkaç kez tekrarlanan ve örneğin 25/5 ayetinde zikrolunan “esile” kelimesine ilişkin düşünceleriniz nelerdir?
Ayrıca 20/130 ayetinde zikrolunan “etrafennehar” ifadesi için kullandığınız “gündüzün tamamı” tanımlamanıza tamamen katılmaktayım.
Muhabbetle.
__________________ Teselli ararsan teselli mi yok...
evet benim anlamdırmamı doğru anlamışsınız aynen o şekilde olduğunu düşünüyorum.
bukraten ve esila = çok kullanılan bir deyim arapçada. başlangıcında/öncesinde ve bitiminde/aslında manalarına geliyor kelime kelime çevirince. deyim olarak kullanılış manası SÜREKLİ demek DEVAM EDEN demek olarak anlayabiliriz. gün için kullanıldığında aynı türkçedeki kullanım gibi SABAH AKŞAM ÇALIŞIYORUM der gibi.
BUKR SABH de gündüzün ilk bölümü demek gün için kullanıldığında bizim anlayabileceğimiz şekli ile BUKR-SABAH = FECR + DUHA yani fecir vakti ve güneş doğduktan bir iki saat sonraki o bölüm GÜNÜN İLK BÖLÜMÜ, ışıklı bölümün ilk saatleri olarak anlıyorum.
MESU-ESİLA = İKİNDİ + İŞA yani güneş batmadan önceki 1 saat ve battıktan sonraki İŞA vakilerinin toplamına da GÜNÜN SONU deniyor.
bukr-sabh ile mesu-esila günün baş bölümü ve son bölümünü belirleyen genel kavramlar, güneşin batış ve doğuşundan önceki iki parçalarıda kapsayacak şekilde diye düşünüyorum ve bir belirli vakit işaret etmekten ziyade genel kullanımda olduklarını görüyorum.
herşeyin en doğrusunu Allah bilir.
selam ile.
__________________ yalnız Allah'a teslim ol ve şahitliği dosdoğru yap...
NOT : Abdurrahman abi, şu bir kaç kişi ile rekabeti bıraksanız ve gerçekten saygı duyulacak ciddi birikiminizi BİR BÜTÜN HALİNDE anlamamıza yardımcı olacak şekilde değerlendirseniz çok daha iyi olacağını düşünüyorum.
Çok çok özür dilerim Ebukerem kardeş, seninle rekabet ettiğimi farkedememişim meğer, seviyemi bilememiş, haddimi aşmışım. Bana haddimi bildirdin, teşekkür ederim.
Arkadaşlar! Kendileriyle rekabet ettiğimi düşünen başka kimse var mı? Varsa lütfen onlar da beni uyarsınlar. Ne demek, haddini bileceksin, bilmedin mi böyle bildirirler işte...
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma