HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kadın ve Aile
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kadın ve Aile
Konu Konu: Kuran’da "Kadınları Dövün" Buyruğu Yok Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

Kuran'da "Kadınları Dövün" Buyruğu Yok

Cengiz ÖZAKINCI

Cumhuriyet gazetesi, Haziran 1991'de Oral Çalışlar'ın "İslam ve Kadın" başlıklı yazı dizisini yayımlamaya başlamıştı. Oral Çalışlar, bu yazı dizisinde Müslümanlığın kadınlara ilişkin yaklaşımını eleştiriyor; Kuran'dan birtakım alıntılar aktarıyor; alıntılar üzerinde birtakım yorumlar yapıyor; yargılar veriyordu ve yargılarının bilimsel olduğunu vurguluyordu. Ben de gazeteye aşağıdaki yazımı göndererek, dinin dille olan ilişkisini gözler önüne serdim ve olayın bilimsellik boyutuna katkıda bulundum. Yazım, 20.06.1991 günü Cumhuriyet gazetesinde kısaltılarak yayımlanmıştı. Şimdi tümünü yayımlıyorum:

Oral Çalışlar, Cumhuriyet'te yayımlanmakta olan "İslam ve Kadın" başlıklı yazı dizisine şöyle başladı:

"Kuran'dan yapacağımız alıntıları, anlaşılırlık durumuna göre bazen Okat yayınlarının çevirisinden, bazen Milliyet yayınlarının çevirisinden yapacağız."

Oral Çalışlar'ın alıntıladığı ayetlerin kimilerinin çevirisini Okat yayınlarından, kimilerinin çevirisini de Milliyet yayınlarından aktarma gerekçesi "anlaşılırlık"tır. Oysa Çalışlar'ın bu gerekçesi bilimsel değildir. Herhangi bir çevirinin dilinin anlaşılır olup olmaması bir şey, o çevirinin Arapça metne uygun olup olmaması başka bir şeydir. Cumhuriyet döneminde yayımlanmış otuzu aşkın Kuran çevirisi vardır. Bu çevirilerin çoğunun Türkçeleri sözlük yardımıyla "anlaşılır gibi" olmasına karşın, kimi ayetlere verdikleri anlamlar birbirine çok aykırıdır. Şöyle ki:

1- Ali Bulaç’ın “Harutla Maruta indirileni öğretiyorlardı” diye çevirdiği bir ayeti, Osman Keskioğlu; “Haruta ve Maruta bir şey indirilmemişti” diye çevirmiştir. (Bakara 102)

2- Ali Bulaç’ın “Allah size minnet etmektedir” diye çevirdiği bir ayeti, Osman Keskioğlu “Sizin Allah’a minnettar olmanız gerekir” diye çevirmiştir. (Hucurat 17)

3- Pek çok çevirmenin “İnkar edenlerin durumu” diye çevirdikleri bir ayeti, Süleyman Ateş “İnkar edenleri (hakka çağıranın) durumu” diye çevirmiş; böylece parantez kullanma sanatında yepyeni bir çağır açmıştır. (Bakara 171)

Kur’an çevirilerindeki birbirine uymazlıkların, tersliklerin eksiksiz bir dizini çıkartılacak olsa, ayrı bir kitap olabilecek denli çoktur.

Demek ki, bir Kuran eleştirmeni, Kuran çevirilerinden alıntılar yapıyorken, o çevirinin Türkçesinin, dilinin akıcı, düzgün, “anlaşılır” olup olmadığına bakmaktan öte, o çevirinin Kuran
ın Arapçasına uygun olup olmadığını “bilmek” ile yükümlüdür.

Oral Çalışlar’ın yazı dizisinde alıntı olarak verdiği çevirilerin Kuran’ın Arapçasına upuygun olup olmadığı, çünkü Arapça bilmediği görülmektedir. Arapça bilmeden Kuran’ı eleştirmek, Almanca bilmeden Marx’ın Kapital’ini eleştirmek gibi bilimselliğe aykırı bir tutumdur. Fransızca bilmeden Baudelaire’i eleştirmeye kalkanlara anında öfkeyle karşı çıkan aydınlarımız, Kuran’ı Arapça bilmeden eleştirenlere niçin alkış tutarlar, anlayabilmiş değiliz.

Oral Çalışlar, Müslümanlıkta kadınlara katı davranmanın bir Tanrı buyruğu olduğu savını kanıtlamak üzere, Kuran çevirilerinden “kadınların örtünmesi” ve “kadınların dövülmesi” konusuyla ilgili olanları alıntı olarak verdi. Gelgelelim Çalışlar, eğer çevirilerini alıntı olarak verdiği bu ayetlerin Arapça metnine bir göz atabilseydi, dilimize “dövün” diye çevrilen Arapça sözcük ile “örtün” diye çevrilen Arapça sözcüğün aynı olduğunu şaşkınlıkla görür ve bilimsel kuşkuculukla; “Kuran’da geçen aynı bir Arapça sözcük, nasıl olup da bir ayette “dövmek”, bir başka ayette “örtmek” diye anlamlandırılabiliyor?” diye sorardı.

Evet, çevirmenlerin bir ayette “örtün” diye çevirdikleri sözcük ile bir başka ayette “dövün” diye çevirdikleri sözcük, Kuran’ın Arapçasında aynı sözcüktür. D-R-B. Kuran’da 58 yerde karşımıza çıkan D-R-B sözcüğüne çevirmenler neredeyse her ayette başka bir anlam veriyorlar. Kimi yerde yola “çıkmak”, kimi yerde boyun “vurmak”, kimi yerde karanlığa “bürümek”, kimi yerde parmakları “doğramak”, kimi yerde örnek “vermek”, kimi yerde verilen bir şeyi geri “almak”, konulan bir şeyi “Kaldırmak”, birini “dövmek”, birini “yatırmak”, “uyutmak”, “örtmek” ve daha pek çok birbirine uymaz anlamların hepsi aynı sözcüğe, Kuran’daki D-R-B sözcüğüne yüklenmiştir. Örneğin Kuran’da geçen “Kulakların üzerine D-R-B etmek” kimi çevirmenlerce; “Kulaklarının üzerine yatırıp uyutmak”, diye anlamlandırılırken, kimilerince; “Kulaklarının üzerine vurmak”, diye çevrilmektedir. “Bu nasıl böyle olabilir?” diye sorulduğunda: “Tümcenin gelişine göre (Arapça deyimle “siyak”ına göre) uygun bir anlam yakıştırıldığı” söylenmekte! Yani, “Arapça değil mi? Uydur uydur söyle!”

Çevirmenlerin ve yorumcuların büyük bir çoğunluğunun; “O kadınları dövün” diye çevirdikleri ayette de karşımıza çıkan bu D-R-B sözcüğü hakkında, 1050 yıllarında yazılmış bir Arapça sözlük ki tüm İslam bilginleri kaynak olarak benimsemişlerdir- şöyle der:

D-R-B: Bu sözcük hakkında ihtilaf vardır. (Bkz: Ragıb el Müfredat)

Yine tüm İslam bilginlerinin kaynak olarak benimsedikleri Firuzabadi’nin 1450 yıllarında yazdığı büyük sözlüğünde de aynen şöyle söylenir:

D-R-B: Bu sözcük hakkında ihtilaf vardır.

Evet, bu sözcüğün anlamının ne olduğu konusunda bilginler arasında “ihtilaf”, yani uyuşmazlık vardır; gelgelelim bu sözcüğü “dövün” diye çeviren hiçbir çevirmen, hiç değilse bir açıklama koyarak: “Bu sözcüğün anlamının ne olduğu konusunda kesinlik bulunmadığını, bu nedenle “dövün” diye yakıştırılan Türkçe anlamın doğru olmayabileceğini” belirtmek gereğini duymamış; sanki bu sözcüğün “dövmek” anlamı kesinmiş gibi, hepsi de ağız birliği ederek “dövün” diye çevirmişlerdir. İlginç olan bu çevirmenlerin tümünün de erkek olmasıdır. Yalnız kimi çevirmenler, bir parantez açarak “acıtmadan, azıcık) dövün” diye çevirmişlerdir. Oysa Kuran
ın Arapçasında “acıtmadan”, “azıcık” gibi uyarılar bulunmamaktadır.

Eğer “D-R-B” sözcüğü “acıtmadan, azıcık dövmek” anlamına geliyor ise, aynı sözcük, aynı kipte, bir başka ayette (Enfal, 12) niçin “Hiç acımadan parmaklarını doğrayın” anlamına gelsin?

Evet, Kuran’da “O kadınları D-R-B edin” diye bir buyruk gerçekten de vardır; ancak bunun “O kadınları dövün” mü, “yatırın” mı, gönderin” mi, “yollayın” mı, “doğrayın” mı, “atın” mı, yoksa “örnekleyin” mi anlamına geldiği “ihtilaflı”dır, tartışmalıdır. Çünkü Arapça’da “kitap D-R-B etmek”; kitap yayımlamak, piyasaya kitap çıkartmak anlamına gelir. “Para D-R-B etmek”; dolaşıma para sürmek, tedavüle sokmak anlamına gelir. Arapça’da “D-R-B’ül evvel” deyimi, ilk yaratıklar, anlamına gelir. Arapça’da iki insanın birbirleriyle D-R-B’laşması, dövüşmeleri anlamına gelmez, tersine, birbirleriyle ortak olup bir işletme kurmaları anlamına gelir. Birinin kendi parasını D-R-B ettiği ortaklıklara da Arapça’da “D-R-B”laşma (Mudaraba) adı verilir. Öyleyse Kuran’da geçen “O kadınları D-R-B edin” tümcesi, nasıl olup da “dövün” demek olabilir? Arapça’da çadır D-R-B etmek”; çadır “kurmak” anlamına gelir; yoksa çadırı “dövmek” değil.

Kuran eleştirmenlerinin tümü gibi, Oral Çalışlar da içinde D-R-B sözcüğü geçen ve biri “örtmek”, diğeri “dövmek” diye çevrilen iki ayeti alıntı olarak kullanmıştır. Müslümanların D-R-B sözcüğünün bu ayetlerde “dövün” anlamına geldiğine inanmaları başka şey, Oral Çalışlar’ın bu Arapça sözcüğün alıntıladığı ayetlerde çevirilerde verilen anlama gelip gelmediği üzerindeki kendi yargısı başka şeydir. Oral Çalışlar, kendisini sosyalist olarak tanımlayan, bilimselliğe dayandığını söyleyen bir araştırmacı olarak, bilim erdemini, bilimsel kuşkuculuğu elden bırakmamalıydı. Oysa o, Müslümanların doğru kabul ettikleri çevirilerin gerçekten de doğru olduğuna inanıyor; ölümünden üç yüz yıl sonra yazılıp Muhammed’e aittir denilen sözlerin (hadislerin) gerçekten de ona ait olduğunu, bilimsel kuşkuculuktan yoksun çoğu Müslümanlar gibi, bilimsel sosyalist Oral Çalışlar da kabul ediyor ve tıpkı Müslümanlar gibi Oral Çalışlar da bunlara inanabilmek için bilimsel nitelikte somut kanıtlar aramıyor. Yazısının bir yerinde şöyle diyor:

Cehennemdekilerin çoğu kadınlar. Bu sözler Muhammed’e aittir. Kimse aksini iddia edemez. Çünkü tüm İslam kaynakları bu sözlerden alıntı yapıyorlar.

Nasıl hiçbir bilgin, Tanrı’nın elçisi Muhammed yaşarken yazıya geçirilmemiş olan ve ancak onun ölümünün üzerinden üç yüz yıl geçtikten sonra birileri tarafından yazılıp Muhammed’e aittir denilen bu gibi sözlerin, gerçekten de ona ait olduğunu söyleyemezse; kendisine bilimselliği dayanak aldığını savlayan Oral Çalışlar’ın bu us yürütmesinin de bilim erdeminde yeri yoktur. Çünkü, bir sözün çok yayılmış olması, o sözün o kişi tarafından söylendiğinin bilimsel anlamda kanıtı değildir. Galilei’nin yüzyıllardır bilim adamlarınca anlatıla anlatıla bitirilemeyen şu ünlü Pisa Kulesi deneyinin, araştırıldığında uydurma çıkması, buna güzel bir örnektir. Ders kitaplarında bile yer aldığı için doğruluğuna yüz yıllarca bilginler dahil herkesçe inanılan ünlü Pisa Kulesi deneyi öyküsü şöyledir: Galilei bilimde deneyciliği başlatan bilgindir. Ondan önceki bilginler deneyci değildirler. Galilei’nin bilimde deneyciliği başlatışı şöyle olmuştur. Galilei, nesnelerin düşme hızlarında onların ağırlıklarının başka başka oluşlarının bir etkisi olmadığını savlamış. Bütün bilginler onun bu savına karşı çıkmışlar. O da tutup hepsini Pisa Kulesi’ne çağırmış. Gelmişler. Galilei Pisa Kulesi’nin tepesine çıkmış ve ağırlıkları başka olan iki nesneyi kulenin tepesinden aynı anda bırakmış. Nesneler yere aynı anda çarpmışlar. Böylece nesnelerin üşüş hızında ağırlıklarının etkisinin bulunmadığı deneyle kanıtlanmış. Bu, bilimde deneyciliği başlatan ilk deneymiş. Bu öykü böylece yayılmış, ders kitaplarına girmiş, yüz yıllar boyu herkes bu anlatılanı doğru bellemiş. Gelgelelim bu anlatının doğru olmadığı bu öyküdeki deneyi yeniden yapan bilginlerce ortaya çıkarılmış bulunuyor. Galilei, yüz yıllarca gerçek diye anlatılan o ünlü Pisa Kulesi deneyini hiç yapmamıştır. Eğer yapsaydı, yanılan kendisi olacaktı. Çünkü Pisa Kulesi’nden bırakılan ağırlıkları başka iki nesne yere aynı anda düşmüyor, bu deneyle saptandı. Ayrıca, bu denli ünlü ve çağ değiştirici olduğu savlanan bir deneyin Galilei’nin yazdıkları içerisinde sözü bile edilmemiş. Demek ki, kimi bilim tarihçileri, bir bilimsel deney öyküsü uydurup bunu Galilei’ye mal ederek yüz yıllarca tüm insanlığı Galilei’nin böyle bir deney yaptığına inandırmışlardır. (Bkz: Alexandre Koyre, Yeniçağ biliminin doğuşu, Ara y. 1989, s. 159, v.s.) Bu nasıl olabiliyor? Çünkü insan bir yönüyle de “Hadis uyduran hayvan”dır. Tarihte önemli işler başaran insanların ölümlerinin ardından, onlara mal edilen çok şeyler uydurulmuş, kimi uydurarak yüceltmeye, kimi uydurarak karalamaya çalışmıştır. Sağduyulu insanlara düşen, bir insanın ölümünden üç yüz yıl sonra onun hakkında ona atfedilen şeyleri somut belge ve bulgularla kanıtlanmadıkça ona ait saymamaktır.


Kuran eleştirisi, din eleştirisi, inanç eleştirisi yaparken, bilimselliğin sınırları içinde kalmak gerekir. Bilimsellik savında bulunan Oral Çalışların yargıları:

1- Türkçe Kuran çevirileri içerisinden, Arapçasına uygunluğunu kendisinin bilmediği alıntılara,

2- Hadislerden, gerçekten de Muhammed’e ait olduğunu bilemeyeceği alıntılara dayandırılmıştır.

Bu nedenle bilimsel bir çalışmanın ürünü değildirler.

Müslümanlıkta Kuran’ın doğru anlaşılması, çok erken dönemlerde ortaya çıkmış önemli bir sorundur. Bu yalnızca bir dil ve çeviri sorunu olmaktan da ötedir. Örneğin Kuran’da geçen “es-salatı vusta” deyiminin Türkçe’ye “orta namazı” diye çevrileceğinden hiçbir çevirmenin kuşkusu olmamıştır. Gelgelelim Kuran’da geçen bu “orta namazı” deyimiyle hangi namazın adlandırılmış olduğu konusunda çevirmenler ve yorumcular arasında en küçük bir anlayış uzlaşımı dahi görülmemektedir. Bu konuda birbirine aykırı 17 değişik anlayış vardır: Şöyle ki:

1. Kuran’da geçen “es salatı vusta” (Orta namazı), bildiğimiz ikindi namazıdır diyenler: Bunlar bu anlayışlarını Hz. Ali, İbni Mesud, Ebu Eyyub, İBni Ömer, Semret İbni Cündeb, Hz. Ayşe, Hz. Hafsa, Ebu Hanife, İmam Şafii, çok sayıda tabiin ve bir çok ashab-ı malikten edinmişlerdir.

2. Kuran’da geçen “ salatı vusta”, bildiğimiz sabah namazıdır diyenler. Bunlar anlayışlarını Hz. Ömer, Hz. Ali, Ebu Musa, Muaz, Cabir, Ebi Umame, Mücahid, İmam Malik ve İmam Şafii
den almışlar.

3. Kuran’da geçen es salatı vusta, bildiğimiz öğle namazıdır iyenler. Bunlar bu anlayışlarını, Ömer, Zeyd, Usame, Ebu Said, Hz. Ayşe ve İmamı Azam’dan almışlardır.

4. Kuran’da geçen essalatu vusta, bildiğimiz akşam namazıdır diyenler.

5. Kuranda geçen es salatu vusta bildiğimiz yatsı namazıdır diyenler

6. Kuranda geçen es salatı vusta, beş vakit namaz içerisinden hangisi olduğunu bilemediğimiz bir tanesidir diyenler
vs. vs.

Görüleceği üzere Kuran’da geçen Arapça “vusta” sözcüğünün doğru okunmuş, Türkçe’ye “orta” diye doğru çevrilmiş olması dahi, bu sözcükle neyin anlatıldığı konusunda birbirine uymaz on yedi uzlaşmaz görüşün ortaya atılmasını önleyemiyor. Üstelik bu on yedi değişik görüş, Kuran’dan sonraki ilk iki yüz yıl içerisinde, hepsinin de anadili Arapça olan Arap dinbilirleri arasında ortaya çıkmış. Hepsi tek bir Kuran’ı okuyup bir tek sözcük hakkında on yedi değişik anlayış geliştiren bu Arapların her biri kendi anlayışının en doğrusu olduğuna tanık olarak Muhammed’e atfen hadisler de söylemişlerdir. Her değişik anlaşı öbeği, “Hz. Muhammed sağlığında bu konuda şöyle demişti, bu nedenle “orta namazı” bizim anladığımız gibidir” demiştir.

Kuran’da kendilerine Tanrı’dan kitap verilmiş toplumların o tek kitap çevresinde kenetlenip birlik olmak yerine, birbirleriyle tersleşip birbiriyle çekişmelerinin nedeninin, onların kişisel hırs ve kariyerist eğilimleri olduğunu bildiren ayetler vardır. (Bkz; Bakara/213) Demek ki, “Kuran’ı doğru anlama sorunu”, Kuran’da bile sözü edilmiş bir sorundur ve buna göre “Kuran’ı doğru anlamak”, Kuran’ı okuyan kişilerin kendi kişisel ruhsal biçimlenmesiyle doğrudan ilintili bir sorundur, diyebiliriz.

Bunu bir diğer örnekle görelim: Kuran’da namaza durmadan önce temizlenirken “Başlarınıza MESH edin” denilmektedir. (Bkz: Maide/6). “Mesh” sözcüğü Arapça’dır ve Araplar için anlaşılmaz bir yanı olmaması gereken bir sözcüktür. Gelgelelim her biri Arap olan, anadili Arapça olan ve Hz. Muhammed’in ölümünden sonraki ilk yüz yıllarda yaşayan ilk dört büyük mezhebin kurucuları, Kuran’da geçen bu “mesh” sözcüğünü ötekinden başka anlamış ve ötekinden başka uygulamıştır:

1- İmam Malik ve İmam Hanbel: “mesh”in başın bütününe uygulanmasını

2- İmam Şafii: “mesh” buyruğunu yerine getirmek için başa parmakla bir kez dokunulmasının yeterli olduğunu,

3- Hanefi Mezhebiyse “mesh”in başın bir el kadarlık yerine uygulanmasının yeteceğini söylemiştir.

Ortada, içinde Arapça “Mesh” sözcüğü geçen bir tek Kuran buyruğu ve bu buyruğun Araplarca üç değişik biçimde anlaşılmasından doğan üç değişik uygulama var.

Durum diğer Kuran buyruklarının anlaşılmasında da karşımıza çıkıyor. Kuran’da geçen ve “hırsızın elini kesin” diye çevrilen Arapça “kat’a eydiyehim” ayeti de yine böyle değişik biçimlerde anlaşılmıştır. Kimi Araplar “hırsızın parmağının ucunu birazcık çiziktirmek”; kimi Araplar ”hırsızın elini bilekten kopartmak”; kimi Araplar “hırsızın kolunu omzundan kopartmak” biçiminde anlamış ve anladıkları gibi başka başka uygulamışlardır Kuran’daki “Kat’a eydiyehim” buyruğunu. Bu anlayışların doğru olup olmadığı; Kuran’da geçen “kat’a eydiyehim” (ellerini kesin) sözlerinin, bir deyim olup olmadığı; örneğin “el kesme”nin belki de “Toplumla ilişkisini kesmek” anlamına gelip gelmeyeceği, çok kesin bir biçimde ortaya konabilmiş değildir.

Kuran’daki Arapça Tanrı buyruklarının, anadilleri Arapça olan mezhep kurucularınca bile niçin başka başka anlaşılıp başka başka uygulandığı, üzerinde durulması gereken önemli bir sorundur. Bu denli önemli bir diğer sorun da Arapça olan Kuran’ın anadili Arapça olmayan Türklerce dosdoğru anlaşılmasıdır. Bugüne dek yapılan Kuran çevirileri, kendileri şu ya da bu mezhebe bağlı olan, dilbilimsel bir kaygı değil mezhep kaygıları güden, kendi mezhebinin anlayışının diğer mezheplerin anlayışından daha doğru olduğunu yaptığı çeviriyle kanıtlamak isteyen, mezhebini yaptığı Kuran çevirisine doğrulatmaya çalışan kişilerce yapılmıştır. Bunlar, Kuran’ı çevirirken, önündeki Arapça ayetin Türkçe karşılığını bilimsel bir çabayla bulmaktan çok, kendisinden önce kendi mezheplerinin o ayete ilişkin daha önceki yorumlarına aykırı bir çeviri yapmaktan ödleri patlamaktadır. Böylesi çevirmenlerin ortaya koydukları çeviriler, bilimsel çeviriler olmayıp, kendi mezheplerinin Kuran yorumunun bir özetidir. Söz gelimi, “el-küffar” sözcüğü, Kuran’da on dokuz kez geçer. Bu sözcüğü on sekiz yerde “Kafirler” diye çeviren bir çevirmen, bir ayette tutup “çiftçiler” der. Neden? Çünkü geçmişte kendi mezhebinden biri çıkmış, o ayette geçen “el-küffar” sözcüğünün “kafirler” değil de “çiftçiler” anlamına geldiğini yazmış; bu çevirmen de buna uymak zorunda duyumsuyor kendini ve Kuran’da on dokuz yerde geçen “el-küffar” sözcüğü, on sekiz yerde “kafirler” oluyor da niçin bir yerde “çiftçiler oluyor?” diye sormuyor (Bkz: Kuran çevirileri 57/20) Mezhepçilik güden çevirmenlerin kendilerini önlerindeki Kuran’a sadık kalmaktan çok, Kuran’ın kendi mezheplerince yapılmış önceki yorumlarına sadık kalmakla yükümlü sayması sonucu, çevirilerde Kuran’ın kendisinde bulunmayan birtakım tutarsızlıklar, çelişkiler görülmektedir. Örneğin bir ayette geçen “insanın insana NSH etmesi”ni Türkçe’ye “insanın insana öğüt vermesi” biçiminde çeviren biri, başka bir ayette karşısına “insanların Allah’a NSH etmesi” gibi bir tümce çıkınca, bunu “insanların Allah’a öğüt vermesi” diye çevirmek yakışık almayacağı için tutup, “Allah’a içten bağlandılar” diye çevirmiştir. Oysa bu çevirmen, karşılaştığı bu çelişkili durumu, Arapça “NSH”nin bir önceki ayette de “öğüt vermek” anlamına gelmeyebileceğinin bir göstergesi saymalı ve dönüp “insanın insana öğüt vermesi” diye çevirdiği ayeti de “insanın insana içten bağlanması” diye çevirmeli değil midir? Kuran çevirmenlerinin, kendi içinde kendi kendisiyle ve Kuranla tutarlı çeviriler yapmak gibi dilbilimsel bir kaygıları yoktur. Bu nedenle Kuran’daki NSH sözcüğü kimi yerde “öğüt vermek”, kimi yerde “içten bağlanmak” diye çevrilmektedir. (Bkz: Tevbe 91, Araf 93). Bunlar yaptıkları çevirilere çeviri de demiyorlar zaten; “meal” yani “anlamlandırma” diyorlar. Gelgelelim, yaptıkları “anlamlandırma”lar dahi kendi içlerinde tutarlı olmuyor.

Kuran’ın doğru anlaşılması, bilimsel bir sorundur. Kuran’a inananlar neye inandıklarını, Kuran’a karşı çıkanlar neye karşı çıktıklarını bilmek için, öncelikle Kuran’ı dosdoğru anlamak zorundadırlar ki bunun yolu da Kuran’a “dilbilim”le, “anlambilim”le, “kökbilim
'le, “insanbilim”le, özetle bilimsel yöntemlerle eğilmekten geçmektedir. Bunu yapmaksızın ne inanırların inançları, ne karşıtların yadsımaları sağlıklı olacaktır.

Kaynak: 19.org




__________________
Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 
Papatya
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 14 mart 2006
Gönderilenler: 211
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Papatya

Alperen Yazdı:

Kuran'da "Kadınları Dövün" Buyruğu Yok

Cengiz ÖZAKINCI

Cumhuriyet ........

Oral Çalışlar, Müslümanlıkta kadınlara katı davranmanın bir Tanrı buyruğu olduğu savını kanıtlamak üzere, Kuran çevirilerinden “kadınların örtünmesi” ve “kadınların dövülmesi” konusuyla ilgili olanları alıntı olarak verdi. Gelgelelim Çalışlar, eğer çevirilerini alıntı olarak verdiği bu ayetlerin Arapça metnine bir göz atabilseydi, dilimize “dövün” diye çevrilen Arapça sözcük ile “örtün” diye çevrilen Arapça sözcüğün aynı olduğunu şaşkınlıkla görür ve bilimsel kuşkuculukla; “Kuran’da geçen aynı bir Arapça sözcük, nasıl olup da bir ayette “dövmek”, bir başka ayette “örtmek” diye anlamlandırılabiliyor?” diye sorardı.

Evet, çevirmenlerin bir ayette “örtün” diye çevirdikleri sözcük ile bir başka ayette “dövün” diye çevirdikleri sözcük, Kuran’ın Arapçasında aynı sözcüktür. D-R-B. Kuran’da 58 yerde karşımıza çıkan D-R-B sözcüğüne çevirmenler neredeyse her ayette başka bir anlam veriyorlar. Kimi yerde yola “çıkmak”, kimi yerde boyun “vurmak”, kimi yerde karanlığa “bürümek”, kimi yerde parmakları “doğramak”, kimi yerde örnek “vermek”, kimi yerde verilen bir şeyi geri “almak”, konulan bir şeyi “Kaldırmak”, birini “dövmek”, birini “yatırmak”, “uyutmak”, “örtmek” ve daha pek çok birbirine uymaz anlamların hepsi aynı sözcüğe, Kuran’daki D-R-B sözcüğüne yüklenmiştir. Örneğin Kuran’da geçen “Kulakların üzerine D-R-B etmek” kimi çevirmenlerce; “Kulaklarının üzerine yatırıp uyutmak”, diye anlamlandırılırken, kimilerince; “Kulaklarının üzerine vurmak”, diye çevrilmektedir. “Bu nasıl böyle olabilir?” diye sorulduğunda: “Tümcenin gelişine göre (Arapça deyimle “siyak”ına göre) uygun bir anlam yakıştırıldığı” söylenmekte! Yani, “Arapça değil mi? Uydur uydur söyle!”

Çevirmenlerin ve yorumcuların büyük bir çoğunluğunun; “O kadınları dövün” diye çevirdikleri ayette de karşımıza çıkan bu D-R-B sözcüğü hakkında, 1050 yıllarında yazılmış bir Arapça sözlük ki tüm İslam bilginleri kaynak olarak benimsemişlerdir- şöyle der:

D-R-B: Bu sözcük hakkında ihtilaf vardır. (Bkz: Ragıb el Müfredat)

......
Eğer “D-R-B” sözcüğü “acıtmadan, azıcık dövmek” anlamına geliyor ise, aynı sözcük, aynı kipte, bir başka ayette (Enfal, 12) niçin “Hiç acımadan parmaklarını doğrayın” anlamına gelsin?

Evet, Kuran’da “O kadınları D-R-B edin” diye bir buyruk gerçekten de vardır; ancak bunun “O kadınları dövün” mü, “yatırın” mı, gönderin” mi, “yollayın” mı, “doğrayın” mı, “atın” mı, yoksa “örnekleyin” mi anlamına geldiği “ihtilaflı”dır, tartışmalıdır. Çünkü Arapça’da “kitap D-R-B etmek”; kitap yayımlamak, piyasaya kitap çıkartmak anlamına gelir. “Para D-R-B etmek”; dolaşıma para sürmek, tedavüle sokmak anlamına gelir. Arapça’da “D-R-B’ül evvel” deyimi, ilk yaratıklar, anlamına gelir. Arapça’da iki insanın birbirleriyle D-R-B’laşması, dövüşmeleri anlamına gelmez, tersine, birbirleriyle ortak olup bir işletme kurmaları anlamına gelir. .......

Kuran eleştirmenlerinin tümü gibi, Oral Çalışlar da içinde D-R-B sözcüğü geçen ve biri “örtmek”, diğeri “dövmek” diye çevrilen iki ayeti alıntı olarak kullanmıştır. Müslümanların D-R-B sözcüğünün bu ayetlerde “dövün” anlamına geldiğine inanmaları başka şey, Oral Çalışlar’ın bu Arapça sözcüğün alıntıladığı ayetlerde çevirilerde verilen anlama gelip gelmediği üzerindeki kendi yargısı başka şeydir. Oral Çalışlar, kendisini sosyalist olarak tanımlayan, bilimselliğe dayandığını söyleyen bir araştırmacı olarak, bilim erdemini, bilimsel kuşkuculuğu elden bırakmamalıydı. Oysa o, Müslümanların doğru kabul ettikleri çevirilerin gerçekten de doğru olduğuna inanıyor; ölümünden üç yüz yıl sonra yazılıp Muhammed’e aittir denilen sözlerin (hadislerin) gerçekten de ona ait olduğunu, bilimsel kuşkuculuktan yoksun çoğu Müslümanlar gibi, bilimsel sosyalist Oral Çalışlar da kabul ediyor ve tıpkı Müslümanlar gibi Oral Çalışlar da bunlara inanabilmek için bilimsel nitelikte somut kanıtlar aramıyor. Yazısının bir yerinde şöyle diyor:

.........................

Tesekurler Alperen bu yaziyi daha once okumamamistim. Bakalim Sahih hadisci yalancilar buna nasil cevap verecekler. Ama suc onlarda degilde ayni zamanda bizde Kurani okumayan biz Nisa taifesi, kendimizi yuzyillarca sahih yalanlar  ezmelerine izin vermedik mi ?

Ama Allaha sukur artik sahih yalancilarin karsisinda elimizde Kuran dimdik durabiliyoruz. Sahih yalancilarin Kurandan ocu gibi korkup kacacaklari gunler Allahin izniyle yakindir.



__________________
Müslümanim diye hic utanmiyorum.... Mevsim Bahar..Ben artık özgur bir müslümanım. Bir elimde KURAN, Bir elimde bahar çiçekleri ve arkamda 1400 yıllık hurafe, hadis, mezhep ve şeyhlerın enkazı.
Yukarı dön Göster Papatya's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Papatya
 
dost1
Admin Group
Admin Group


Katılma Tarihi: 28 haziran 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 538
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı dost1

Selamün Aleyküm! Değerli Alperen Kardeşim!

Kuran'da "Kadınları Dövün" Buyruğu Yok.

Bu buyruğun Kur'an'da olup olmadığını Kur'an meali ve tefsiri yapan tüm alimler bilir. Eğer çalışmaları kendilerine ait ise çeviriye emek verdiler ise.

Sorun, bu buyruğun olmadığını duyurabilmelerinde.

Sorun, mealcilerin rivayet ekseninden ayrılamamalarında.

Sorun, "Bilgi hamallığından" çok "Alim" olamamalarında.

Sorun, Gerçeği yazmazsam Allah ne der düşüncesinden çok ,geleneğe sahip olanlar ne der düşüncesinin yerini  almasında.

Kamuya malolmuş  akademisyenlerden   Yaşar Nuri Öztürk ve bir kaç alimden başka var mı bunu yapabilen?

İlahiyatçı olan her  akademisyenin elinde İbn Manzur'un Lisanu'l Arab'ı, Ragıp el Isfahani'nin  el Müfredat li Garibi'l Kur'an'ı yok mudur?  

 Bizim gibi kendi çapında olan araştırmacıların bile ulaşabildiği bu sözlüklere bunlar ulaşamamakta mıdır?

Bu meal ve tefsir yazanlar;"Dövün ama azıcık, acıtmadan, misvakla ya da ..." sözlerine aklını işleten her insanın; "Bu nasıl dövmektir?" sorusunu sorabileceklerini düşünmüyorlar mı?

Türkiye'nin İlahiyat Fakültelerinin akademisyenleri nerede?

Seslerini topluma neden duyurmuyorlar.

Bilgi, Üniversite kampüslerinin duvarları arasında kalsın diye midir?

Yapılan Yüksek Lisans Ve Doktora Tezleri, Üniversite kütüphanelerinin  raflarında kalsın diye midir?

Bilgi paylaşmak için değil midir?

Havas ve avam ayrımı ne zaman son bulacak.

Bilgiler ne zaman kamuya maledilecek?

Bu ülkenin ilahiyatçıları üzerinde bu milletin hakkı yok mudur?

Ne zaman halkın arasına inecekler?

Bu millet camilerinde bunlardan hiçbir şey dinleyemeyecek mi?

Daha ne zamana kadar meydanları tarikat ve cemaat liderlerinin eline bırakacaklar?

Ahde vefa yok mudur?

La ilahe İllaAllah Muhammedün Resulullah! Sözü hepimizin boynunda asılı duran bir sözleşme değil midir?

Türkiye'nin tüm ilahiyatçıları! Sizleri  Kur'an üzerinde araştırmaya yapmaya çağırıyorum.

Ne olur? Çalışın! Yüce kitabımızın meali üzerinde çalışın lütfen.

 Bildiklerinizi gördüklerinizi anlatın bu millete. İnanın! Milletimizin gözünde yücelirsiniz. Allah da sizlerden Razı olur.

Kusursuz olan Allahtır.

En doğrusunu Allah bilir.

Sevgi, saygı ve muhabbetle.

Allah'a emanet olunuz.

Yukarı dön Göster dost1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: dost1
 
safbilgi
Yasaklı
Yasaklı
Simge

Katılma Tarihi: 25 agustos 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 841
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı safbilgi

DOST1 YAZDI:

Sorun, Gerçeği yazmazsam Allah ne der düşüncesinden çok ,geleneğe sahip olanlar ne der düşüncesinin yerini  almasında.

Kamuya malolmuş bir akademisyenlerden   Yaşar Nuri Öztürk ve bir kaç alimden başka var mı bunu yapabilen?

İlahiyatçı olan her  akademisyenin elinde İbn Manzur'un Lisanu'l Arab'ı, Ragıp el Isfahani'nin  el Müfredat li Garibi'l Kur'an'ı yok mudur?  

 Bizim gibi kendi çapında olan araştırmacıların bile ulaşabildiği bu sözlüklere bunlar ulaşamamakta mıdır?

Bu meal ve tefsir yazanlar;"Dövün ama azıcık, acıtmadan, misvakla ya da ..." sözlerine aklını işleten her insanın; "Bu nasıl dövmektir?" sorusunu sorabileceklerini düşünmüyorlar mı?

Türkiye'nin İlahiyat Fakültelerinin akademisyenleri nerede?

Seslerini topluma neden duyurmuyorlar.

Yukarı dön Göster safbilgi's Profil Diğer Mesajlarını Ara: safbilgi
 
şeyma
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 03 subat 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 179
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı şeyma

Papatya Yazdı:
Alperen Yazdı:

Kuran'da "Kadınları Dövün" Buyruğu Yok

Cengiz ÖZAKINCI

Cumhuriyet ........

Oral Çalışlar, Müslümanlıkta kadınlara katı davranmanın bir Tanrı buyruğu olduğu savını kanıtlamak üzere, Kuran çevirilerinden “kadınların örtünmesi” ve “kadınların dövülmesi” konusuyla ilgili olanları alıntı olarak verdi. Gelgelelim Çalışlar, eğer çevirilerini alıntı olarak verdiği bu ayetlerin Arapça metnine bir göz atabilseydi, dilimize “dövün” diye çevrilen Arapça sözcük ile “örtün” diye çevrilen Arapça sözcüğün aynı olduğunu şaşkınlıkla görür ve bilimsel kuşkuculukla; “Kuran’da geçen aynı bir Arapça sözcük, nasıl olup da bir ayette “dövmek”, bir başka ayette “örtmek” diye anlamlandırılabiliyor?” diye sorardı.

Evet, çevirmenlerin bir ayette “örtün” diye çevirdikleri sözcük ile bir başka ayette “dövün” diye çevirdikleri sözcük, Kuran’ın Arapçasında aynı sözcüktür. D-R-B. Kuran’da 58 yerde karşımıza çıkan D-R-B sözcüğüne çevirmenler neredeyse her ayette başka bir anlam veriyorlar. Kimi yerde yola “çıkmak”, kimi yerde boyun “vurmak”, kimi yerde karanlığa “bürümek”, kimi yerde parmakları “doğramak”, kimi yerde örnek “vermek”, kimi yerde verilen bir şeyi geri “almak”, konulan bir şeyi “Kaldırmak”, birini “dövmek”, birini “yatırmak”, “uyutmak”, “örtmek” ve daha pek çok birbirine uymaz anlamların hepsi aynı sözcüğe, Kuran’daki D-R-B sözcüğüne yüklenmiştir. Örneğin Kuran’da geçen “Kulakların üzerine D-R-B etmek” kimi çevirmenlerce; “Kulaklarının üzerine yatırıp uyutmak”, diye anlamlandırılırken, kimilerince; “Kulaklarının üzerine vurmak”, diye çevrilmektedir. “Bu nasıl böyle olabilir?” diye sorulduğunda: “Tümcenin gelişine göre (Arapça deyimle “siyak”ına göre) uygun bir anlam yakıştırıldığı” söylenmekte! Yani, “Arapça değil mi? Uydur uydur söyle!”

Çevirmenlerin ve yorumcuların büyük bir çoğunluğunun; “O kadınları dövün” diye çevirdikleri ayette de karşımıza çıkan bu D-R-B sözcüğü hakkında, 1050 yıllarında yazılmış bir Arapça sözlük ki tüm İslam bilginleri kaynak olarak benimsemişlerdir- şöyle der:

D-R-B: Bu sözcük hakkında ihtilaf vardır. (Bkz: Ragıb el Müfredat)

......
Eğer “D-R-B” sözcüğü “acıtmadan, azıcık dövmek” anlamına geliyor ise, aynı sözcük, aynı kipte, bir başka ayette (Enfal, 12) niçin “Hiç acımadan parmaklarını doğrayın” anlamına gelsin?

Evet, Kuran’da “O kadınları D-R-B edin” diye bir buyruk gerçekten de vardır; ancak bunun “O kadınları dövün” mü, “yatırın” mı, gönderin” mi, “yollayın” mı, “doğrayın” mı, “atın” mı, yoksa “örnekleyin” mi anlamına geldiği “ihtilaflı”dır, tartışmalıdır. Çünkü Arapça’da “kitap D-R-B etmek”; kitap yayımlamak, piyasaya kitap çıkartmak anlamına gelir. “Para D-R-B etmek”; dolaşıma para sürmek, tedavüle sokmak anlamına gelir. Arapça’da “D-R-B’ül evvel” deyimi, ilk yaratıklar, anlamına gelir. Arapça’da iki insanın birbirleriyle D-R-B’laşması, dövüşmeleri anlamına gelmez, tersine, birbirleriyle ortak olup bir işletme kurmaları anlamına gelir. .......

Kuran eleştirmenlerinin tümü gibi, Oral Çalışlar da içinde D-R-B sözcüğü geçen ve biri “örtmek”, diğeri “dövmek” diye çevrilen iki ayeti alıntı olarak kullanmıştır. Müslümanların D-R-B sözcüğünün bu ayetlerde “dövün” anlamına geldiğine inanmaları başka şey, Oral Çalışlar’ın bu Arapça sözcüğün alıntıladığı ayetlerde çevirilerde verilen anlama gelip gelmediği üzerindeki kendi yargısı başka şeydir. Oral Çalışlar, kendisini sosyalist olarak tanımlayan, bilimselliğe dayandığını söyleyen bir araştırmacı olarak, bilim erdemini, bilimsel kuşkuculuğu elden bırakmamalıydı. Oysa o, Müslümanların doğru kabul ettikleri çevirilerin gerçekten de doğru olduğuna inanıyor; ölümünden üç yüz yıl sonra yazılıp Muhammed’e aittir denilen sözlerin (hadislerin) gerçekten de ona ait olduğunu, bilimsel kuşkuculuktan yoksun çoğu Müslümanlar gibi, bilimsel sosyalist Oral Çalışlar da kabul ediyor ve tıpkı Müslümanlar gibi Oral Çalışlar da bunlara inanabilmek için bilimsel nitelikte somut kanıtlar aramıyor. Yazısının bir yerinde şöyle diyor:

.........................

Tesekurler Alperen bu yaziyi daha once okumamamistim. Bakalim Sahih hadisci yalancilar buna nasil cevap verecekler. Ama suc onlarda degilde ayni zamanda bizde Kurani okumayan biz Nisa taifesi, kendimizi yuzyillarca sahih yalanlar  ezmelerine izin vermedik mi ?

Ama Allaha sukur artik sahih yalancilarin karsisinda elimizde Kuran dimdik durabiliyoruz. Sahih yalancilarin Kurandan ocu gibi korkup kacacaklari gunler Allahin izniyle yakindir.

  Kadınların hakir bir yaratık olarak görülmesinin,hertürlü hakarete maruz kalmasının,ikinci sınıf vatandaş görülmesinin,söz hakkı olmamasının,erkeğe eşten çok köle gibi gösterilmesi ile bu sahih yalancılar erkek olmaları nedeni ile hegamonyalarını tatmin ettiler yıllarca..Şimdi bunların Kızları diri diri toprağa gömen,kadınların rahmini yarıp doğmamış bebelerin yaşam hakkını ellerinden alan Zalim Firavundan ne farkları kaldı!!

Çok şükür ki,alemlerin rabbi Allah;ışığımız Kuran ile biz bayanları yücelttide karanlıkta kalan bazı noktalar yine O'nunla açığa çıktı..

Sevgiyle kalın..



__________________
FATİHA: 6, 7/ Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.
Yukarı dön Göster şeyma's Profil Diğer Mesajlarını Ara: şeyma
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

selamün aleyküm,tam yeri gelmisken ilginize sunlari sunmak isterim.
Cuma namazinda vaiz dinledik,tesadüfen Hocamiz Peygamber efindimizin kendi kadinlarina nekadar hürmetkar sevgi saygi dolu oldugunu anlatti,mesala yemek yerken kendi eliyle eslerine ikramda bulunmasi,ev islerinde yardimci olmasi,herdaim tebessümlü oldugunu,vs.Ama hicbirsekilde kaba davranmamis.
Bu da güzel Ahlak dan kaynaklanmaktadir.kurani kerim de güzel ahlak üzere oldugunu,peygamber efendimiz icin acikla belirtiyor.
sizler buyurmazmisiniz,güzel ahlakli olmaya davet etsem?
Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
Papatya
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 14 mart 2006
Gönderilenler: 211
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Papatya

şeyma Yazdı:
   Kadınların hakir bir yaratık olarak görülmesinin,hertürlü hakarete maruz kalmasının,ikinci sınıf vatandaş görülmesinin,söz hakkı olmamasının,erkeğe eşten çok köle gibi gösterilmesi ile bu sahih yalancılar erkek olmaları nedeni ile hegamonyalarını tatmin ettiler yıllarca..Şimdi bunların Kızları diri diri toprağa gömen,kadınların rahmini yarıp doğmamış bebelerin yaşam hakkını ellerinden alan Zalim Firavundan ne farkları kaldı!!

Çok şükür ki,alemlerin rabbi Allah;ışığımız Kuran ile biz bayanları yücelttide karanlıkta kalan bazı noktalar yine O'nunla açığa çıktı..

Sevgiyle kalın..

 Yok bir farklari. Bu ebu Hureyre zihniyeti kadini iyi kolelestirmek icin Saudi Arabistanda  araba bile kullandirmiyor.  Kurani erkekce yorumlayabilmek icin Allahin ayetlerinde kendilerine destek bulamayan Ebu Hureyreci zihniyet, Yazmislar kafalarindakini altina atmislar Ebu Hureyre Imzasi. Ama Resulun bize ulastirgi Kuran elimizde oldugu surece foylari nasilda ortaya cikiyor. Oyle degil mi ?

Yobaz zihniyetin Ebu Hureyre marka hadisler ile ERKECE bir Kuran yorumu baska bir sey degil.

 



__________________
Müslümanim diye hic utanmiyorum.... Mevsim Bahar..Ben artık özgur bir müslümanım. Bir elimde KURAN, Bir elimde bahar çiçekleri ve arkamda 1400 yıllık hurafe, hadis, mezhep ve şeyhlerın enkazı.
Yukarı dön Göster Papatya's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Papatya
 
prenses
Newbie
Newbie
Simge

Katılma Tarihi: 24 kasim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 21
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı prenses

Bizim gibi kendi çapında olan araştırmacıların bile ulaşabildiği bu sözlüklere bunlar ulaşamamakta mıdır?

Bu meal ve tefsir yazanlar;"Dövün ama azıcık, acıtmadan, misvakla ya da ..." sözlerine aklını işleten her insanın; "Bu nasıl dövmektir?" sorusunu sorabileceklerini düşünmüyorlar mı?

Türkiye'nin İlahiyat Fakültelerinin akademisyenleri nerede?

Seslerini topluma neden duyurmuyorlar.

Bilgi, Üniversite kampüslerinin duvarları arasında kalsın diye midir?

Yapılan Yüksek Lisans Ve Doktora Tezleri, Üniversite kütüphanelerinin  raflarında kalsın diye midir?

Bilgi paylaşmak için değil midir?

Havas ve avam ayrımı ne zaman son bulacak.

Bilgiler ne zaman kamuya maledilecek?

Bu ülkenin ilahiyatçıları üzerinde bu milletin hakkı yok mudur?

Ne zaman halkın arasına inecekler?

Bu millet camilerinde bunlardan hiçbir şey dinleyemeyecek mi?

Daha ne zamana kadar meydanları tarikat ve cemaat liderlerinin eline bırakacaklar?

Ahde vefa yok mudur?

La ilahe İllaAllah Muhammedün Resulullah! Sözü hepimizin boynunda asılı duran bir sözleşme değil midir?

Türkiye'nin tüm ilahiyatçıları! Sizleri  Kur'an üzerinde araştırmaya yapmaya çağırıyorum.

Ne olur? Çalışın! Yüce kitabımızın meali üzerinde çalışın lütfen.

 Bildiklerinizi gördüklerinizi anlatın bu millete. İnanın! Milletimizin gözünde yücelirsiniz. Allah da sizlerden Razı olur.

Kusursuz olan Allahtır.

En doğrusunu Allah bilir.

 

allah razı olsun alperen ve dost1 diğerleri gerçekler acıdır değimi hiç bu kadar gün yüzüne çıkmamıştı.nerede akademisyenler??????

rabbimden tek dileğim birgün bu gerçekleri onlarda farkeder tekrar allah razı olsun selamun aleyküm



__________________
ttp://ibadetleriniz olmasa Allah sizin neyinize değer versin!!!
Yukarı dön Göster prenses's Profil Diğer Mesajlarını Ara: prenses
 
Hamiyet
Newbie
Newbie
Simge

Katılma Tarihi: 21 agustos 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 18
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Hamiyet

Nisa 34 ve Muhatapları (Kadın ve Şiddet)

Nisa 34 ateist kesimin en fazla ağzına doladığı ayettir belki de. Kadınlara
kötü muameleyi reva gören bir ayet olarak nitelendirilir. Muamelenin
“kötü” olması yada olduğunun sanılması belli başlı şüphleri getirir
insanların aklına. Konumuz bu olmasa da acaba “hakedilen” muamele
şiddet ise burda şiddet kötü müdür. Bu yazıda bu ayeti işlemeye çalışalım.

Ne ilginçtir insan hayatında en başından günümüze erkek egemenliği
hakim olmuştur. Bu bir dayatmanın sonucu değildir. Siz bir kavim
oluşturun ve onları ilkel bir ortamda bırakın aralarında oluşturacakları
hiyerarşide erkek egemenliği kendisini mutlaka gösterecektir. Bunun en
temel nedeni erkeğin “doğal” fiziksel üstünlüğüdür. Fakat farkı belirleyen
yalnızca bu değildir. İstisnalar dışında erkeğin bazı konularda duygusallığı
daha az yaşaması bunlardan bir başkasıdır. Hatta doğal üreme sürecine
yani türlerin kendi devamlılığını sağlama sürecine baktığımızda işin kilit
noktasının gene erkek olduğunu görmekteyiz. Çünkü üreme için kadının
hazır olması gerekmez fakat erkeğin hazır olması şarttır. Bu tip
durumalrın sonucu toplumsal bir şartlanma değil, fizyoloijk yapısıdır
insanoğlunun. Çeşitli fizyolojik ve ruhsal farklılıklar kadın ile erkeği
birbirinden ayırmaktadır görüldüğü gibi. Kadın ile erkek eşit değildir, eşit
olsa ya hepimiz kadın olurduk yada erkek. Eşitliğin olmadığını bunun
toplumsal dayatmadan daha farklı asla değiştiremeyeceğimiz genetik ve
fizyolojik yapımızın bir sonucu olduğunu görmek, bunun bir doğa kanunu
olduğunu bilmek önemlidir.

İslami toplumlarda da erkek egemenliği söz konusudur. Bunlar çeşitli
ayetler ve hadisler ile de sabittir. Bu asla kadını aşağılamak değildir. Daha
doğrusu kadını olduğundan daha aşağıda yada daha yukarda göstermek
de değildir. Kadının ve erkeğin fizyolojik ve ruhsal durumlarına göre
görev paylaşımı vardır genel olarak. Tabi bunlar kesinlikle böyle olmalıdır
değildir. Yani kadının iş hayatından çekilmesi, sosyal aktivitelerden uzak
kalması olarak algılanmamalıdır kesinlikle. Aslında işin en kötü tarafı
budur. Gelenek görenek töre denilen şeylerin ve bunların yarattığı
baskının dini olduğunu sanma. Kadınların yalnızca üremem aracı
olduğunu sanma, namus terazisi, dedikodu malzemesi…

Ne yazıkki ülkemizde yer alan çarpık namus anlayışı hepimizin midesini
bulandırmaktadır. Nedense namus kadına aittir. Kadın kocasını aldatamaz
ama erkek yapar hatta yapmak zorunda hisseder. Sanki erkek yapınca
aynı günaha girmiyor yada namusunu kaybetmiyor. Nedense “namussuz”
damgasını yemiyor. Ve bunların hepsinin İslami şeyler olduğunu sanma.
Ne acı…

Oysaki kurandaki mümin yani kuranın MUHATAP ALDIĞI insan. Haksızlığı,
namussuzluğu, zulmu asla ve asla kabul edemez. Herkese yardım etmekle
görevlendirilmiştir. Haksızlık yapmamakla, her hareketinde seviyeyi ve
akılcılığı ön planda tutmmakla yükümlü tutulmuştur. Kuran bu insanları
MUHATAP ALIR. Bunu bilmek, bunu görmek çok önemlidir.

Nisa 34?ü yazmanın zamanı geldi:( Muhammed Esed tefsirinden nakil)
ERKEKLER, kadınları, Allah’ın kendilerine onlardan daha fazla bağışladığı
(42) nimetler ve sahip oldukları servetten yapabilecekleri harcamalarla
koruyup gözetirler. Dürüst ve erdemli kadınlar, gerçekten Allah’ın koru
[nmasını buyur]duğu mahremiyeti koruyan (43) sadık ve itaatkar
kadınlardır. Kötü niyetlerinden (44) korktuğunuz kadınlara gelince, onlara
[önce] nasihat edin; sonra yatakta yalnız bırakın; sonra dövün; (45) ve
bundan sonra itaat ederlerse onları incitmekten kaçının. Allah gerçekten
yücedir, büyüktür.

42 - Lafzen, “onlardan bazısına diğerlerinden daha fazla …” -Kavvâm
ifadesi, kâim’in (”bir şeyden sorumlu kişi” veya bir şeyi veya kişiyi
“koruyup gözeten”) mübalağa halidir. Böylece, kâme ‘ale’l-mer’e ibaresi,
“kadının geçimini üstlendi” veya “onun geçimini sağladı” anlamlarına gelir
(bkz. Lane VIII, 2995). Kavvâm gramatik kalıbı kâim’den daha kapsayıcıdır
ve maddî bakım ve koruma kavramları ile ahlakî sorumluluk kavramının
bileşimini ihtiva eder. Bu son zikredilen faktörden dolayı bu ibareyi
“erkekler kadınları koruyup gözetirler” şeklinde çevirdim.

43 - Lafzen, “kavranamayanı (ğayb) koruyanlardır, çünkü Allah
korumuştur [ve korunmasını istemiştir]”.

44 - Nüşûz terimi (lafzen, “isyan”; burada “kötü niyet” olarak çevrildi),
günümüzde “ruhsal baskı” olarak tanımlanan durumu da içine alan,
kadının kocasına veya kocanın karısına karşı her türlü bilinçli kötü
davranışını ifade eder. Bu terim, koca ile ilgili olarak da kocanın karısına
fiziksel anlamda “kötü muamele”sini gösterir (karş. bu surenin 128. ayeti).
Bu bağlamda kadının “kötü niyet”i, evlilik sorumluluğunu kasıtlı ve sürekli
olarak ihmal etmesine delalet eder.

45 - Birçok sahih rivayetten de açıkça anlaşılacağı gibi, Hz. Peygamber’in
kendisi, erkeğin karısını dövmesini şiddetle kınamış ve çeşitli vesilelerle,
“İçinizden biri, köle döver gibi karısını dövüp sonra da gece onunla
yatabilir mi?” buyurmuştur (Buhârî ve Müslim). Başka bir Hadiste ise,
“Allah’ın hizmetkarlarını hiçbir zaman dövmeyiniz” sözleriyle kadını
dövmeyi yasaklamıştır (‘Iyaz b. Abdullah’dan rivayetle Ebû Dâvûd, Neseî,
İbni Mâce, Ahmed b. Hanbel, İbni Hibbân ve Hâkim; Abdullah b.
‘Abbas’dan rivayetle İbni Hibbân ve Ümmü Gülsüm’den rivayetle Beyhakî).
İsyankar bir kadını dövme izni veren yukarıdaki Kur’an ayeti
vahyedildiğinde Hz. Peygamber’in, “Ben bir şey istedim. Ama Allah başka
bir şey irade etti. Allah’ın irade ettiği şey, en hayırlısıdır” dediği rivayet
edilmiştir (bkz. Menâr V, 74). Bütün bunlarla birlikte, vefatından kısa süre
önce Veda Haccı münasebetiyle yaptığı konuşmada, kadının sadece
“gayriahlakî davranışta bulunmaktan açık şekilde suçlu bulunması”
halinde dövülebileceğini ve bunun da, “acı vermeyecek şekilde yapılması”
(ğayr-i müberrih) gerektiğini bildirmiştir. Bu mealdeki Hadislere Müslim,
Tirmizî, Ebû Dâvûd, Neseî ve İbni Mâce’de rastlanmaktadır. Bu Hadisler
ışığında bütün otoriteler, eğer her şeye rağmen dayağa başvurulursa,
bunun hafif veya sembolik nitelikte olması, “bir misvakla veya benzeri bir
şey” ile (ilk dönem alimlerinin görüşlerine dayanarak Taberî) veya hatta
“katlanmış bir mendil” ile yapılması (Râzî) gerektiğini vurgulamışlardır; ve
bazı büyük İslam bilginleri (mesela Şâfiî) dayağa istisnaî olarak izin
verilmiş olduğu ve tercihen bundan sakınılması gerektiği görüşündedirler.
Nitekim bu görüşü Hz. Peygamber’in konuya ilişkin şahsî hassasiyetiyle
de desteklemişlerdir.

Bu ayetin her emrini açıklamak yerine yalnızca Kötü niyetlerinden
korktuğunuz kadınlara gelince, onlara [önce] nasihat edin; sonra yatakta
yalnız bırakın; sonra dövün; ifadesine bakıcaz. Kadınların kötü
hareketlerin sonucunda uygulanacak ceza olarak fiziksel şiddete
başvuralabilceği aktarılmış.

Herşeyden önce en baştan beri anlatmaya çalıştığım şeyi söylemenin
zamanı geldi. Bu ayet genel geçer insanlık adına bir kural değildir, bu ayet
fiziksel şiddeti saplantı haline getirmiş tipleri de muhattap alan bir ayet
de değildir.

Bu ayet yukarda belirttiğimiz haksızlığa, zulme karşı duran, kimseye zerre
haksizlik yapmamasi gerektiğini bilen, her hareketinde akilciliği şiar
edinmiş mumin kullara hitabendir. Bu ayet ilkel toplumlardaki
(afederseniz) hanzoları muhatap almaz, onların yaptıklarına izin değildir.
Ayetin muhataplarini görmek çok çok önemlidir. Ayetin muhataplari
muminlerdir ve ahlaksizlik yapilmasi halinde kademe kademe verilecek
cezalari aktarmaktadir ayet. Erkek herşeyi yapabilir ama kadin yaprsa
dövebilirsin de değildir bu ayet. Sen kendin ahlaksızlık yapmiyorsan
kadina bu kademeli cezalandirma sistemi uygulayabilirsindir sen haksizlik
yapmıyorsan ancak kuranin muhatabi olabilirsin. (ve şunu bilinmelidir ki
hakedilen mumale “kötü” muamele değildir.) Sen zaten namussuzluk
peşindeysen, namussuzluk yapiyorsan bu ayetin söylediği cezalandirmayi
uygulamaya hakkın var mi apayrı bir tartışma konusudur. Eğer
düşünürsek ayetin muhataplarini daha iyi anlayabiliriz bu ayeti.

Suç varsa ceza da vardır. Bunu unutmamak gerekir. Yalnzıca bu konu için
söylemiyorum bunu ceza hakedildiği ölçüde verilmelidir cezanın azı da
çoğu da haksızlıktır “kötü” muameledir. Erkeğin fiziksel üstün olması
onun namussuzluk yapabileceği anlamında da değildir yada ahlaksızlığı
yalnızca erkek yapabilir kadın yapamaz da değildir. Ama realitede evde
kadın erkeğe ahlaksızlığı karşısında şiddet uygulayabilcek yaradılışta
değildir. Bu doğa kanunudur. Onun için ayet yalnızca erkeği muhattap
alır. Muhattap aldığı erkekler de kuranın genel olarak muhattap aldığı
erkektir. Yani müminler. Onların özellikleri de yukarıda.

Ayetin muhattapları ayetin içeriğini belirginleştirmekte. Şartlar oluştuktan
sonra fiziksel şiddeti uygulayabilecek kişiler bellidir.
Dikkatinize…

Moderatör Notu: Lütfen forum ilkelerine uyunuz ve alıntı yapmış olduğunuz iletilerin kaynağını belirtiniz.

http://encodeum.blogspot.com/2007/03/nisa-34-ve-muhataplar-k adn-ve-iddet.html



__________________
inanıp direnirseniz, ıssız çölün sessiz kuyusuna da düşseniz, ilahi yardım size gönderilecektir.
Yukarı dön Göster Hamiyet's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Hamiyet
 
savana
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 30 nisan 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1235
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı savana

34.
Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar; Allah'ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin! Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.

35.
Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından endişe ederseniz, bir hakem erkek tarafından, bir hakem de kadın tarafından gönderin. Bunlar, barıştırmak isterlerse Allah, kadınla erkeğin aralarını düzeltmede onları başarılı kılacaktır. Allah Alîm'dir, her şeyi bilir; Habîr'dir, her şeyden haberdardır.

nisa 34 ve 35i ard arda okuduğumda bu ayetlerden benim vardığım sonuç şu.

Bu iki ayet evlilik hayatında meydana gelecek veya gelen sorunların çözümünde izlenmesi gereken yolları anlatmaktadır

Nisa 34te erkeğin kadın üzerinde gözetici ve malından harcayan statüsünden söz edilmiştir.Nikaha ilişkin ayetlerdede belirtildiği üzere erkekler boşanma halinde kadınlara tazminat(mehir)ödemekle yükümlüdürler.Nisa 34 de Erkekler üzerine yüklenen kadına karşı maddi yönden sorumlu olmak görevine atıfta bulunarak erkekler malından harcarlar ifadesi bulunmaktadır.

Karı kocanın arasında meydana gelen ve anlaşmazlığa neden olabilecek bir örnek üzerinden giderek ayetin anlamının ne olabileceğini daha detaylı anlatacak olursak;

Kocanın onaylamadığı veya rahatsız olduğu bir takım davranışlar sergileyen kadın ,kocanın bir takım kaygılara(korkarsanız)kapılmasına sebep oluyorsa

-Eşiyle konuşup bu hal ve hareketlerini düzeltmesini ister nasihat eder

Nasihatlari işe yaramazsa

-Kadını yatağında yalnız bırakıp -bak hatun bu hareketlerinden bir an önce dön  yoksa koca elden gidiyor senden ayrılabilir-mesajı verir.

Buda işe yaramazsa

-kadını evden atar\uzaklaştırır\ondan ayrılır

Bu yaptırımlardan sonra kadın hal ve hareketlerini düzeltir ise işte o zaman erkek başka yaptırım uygulamaz.Çünkü kadını evinden etmek ondan ayrılmaktan sonra nihayi çözüme yönelik yaptırım boşanmaktır.Kadında erkekte son yolun boşanmak olduğunun  farkındadır.Ancak kadın davranışlarını düzeltmişse ve dönmek istiyorsa o koca yok ben anlamam seni boşuyorum DİYEMEZ.Tekrar bir araya gelip evlilği sürdürmek sorumluluğu var bu ayete göre.

Nisa 35e gelince

nisa 34te uygulanan çözüme yönelik tedbirlere rağmen kadın ve erkek arasındaki anlaşmazlıklara nihayi çözüm bulunamamışsa,

veya nisa 34te bahsi edilen huzursuzluğa neden olacak davranışları koca sergilemişse ve kadınla aralarının açılmasına evliliğin sarsılmasına neden olmuşsa

Kısacası bu aile artık boşanmanın eşiğine gelmişse

kadının tarafından bir kişi erkeğin tarafından bir kişi gelip her iki tarafı dinleyip anlayacaklar.Her iki tarafı dinledikten sonra probleme neden olan hal ve davranışların çözülebileceğine kanaat getirirlerse işte o zaman bu kişilerin bu çiftin aralarını düzeltmek için yaptıkları\yapacakları işlerde Allah onları başarılı kılacaktır.

 



__________________
O, yaratıp şekillendiren, âhenk veren ve düzene koyandır
Yukarı dön Göster savana's Profil Diğer Mesajlarını Ara: savana
 

Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats