Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Bismillahirrahmanirrahiym
Yeni üye olarak (bu gün) ilk temas ettiğim konu biraz da tesadüf ile bu konu oldu. Biraz eski bir konu olmasına rağmen konunun neredeyse hiç tartışılmadan geçiştirildiği hissine kapıldım.
“oncebilgigerek” nickli arkadaşımız 17. sure 59. ayeti "Bizi mucizelerle peygamber göndermekten alıkoyan şey, onu yorumlayanların yalanlamasıdır. Semud kavmine o dişi deveyi verdik. Ama onlar bunu hiç kâle almadılar. Biz ayetleri ancak uyarıp korkutmak için göndeririz." şeklinde tercüme etmiş.
Aynı ayeti “ebu muharrem” nicli arkadaşımız alıntısında “(Peygamberleri) ayetlerle göndermekten alıkoyan, öncekilerin onları yalanlamasıdır. Semud’a açıkça deveyi verdik de onunla zulmettiler, hâlbuki sadece korkutmak için ayetlerle göndeririz.” Şeklinde tercüme etmiş.
Oysaki, aşağıdaki tercümelerde görüldüğü üzere neredeyse tüm çevirmenler bizim iki arkadaşımızdan farklı olarak birbirleri ile neredeyse tamamen mutabık olmuşlar ve hemen hemen aynı çeviriyi yapmışlardır.
Diyanet Bizi, (Kureyş’in istediği) mucizeleri göndermekten, ancak, öncekilerin onları yalanlamış olması alıkoydu. (Nitekim) Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik de onlar bu yüzden zalim oldular. Oysa biz mucizeleri sırf korkutmak için göndeririz.
Ö.N. Bilmen Ve Bizi âyetler ile peygamber göndermekten bir şey men etmiş değildir. Ancak onları eski kavimler tekzîp etmişlerdir. Ve Semûd'a gözleri göre göre o dişi deveyi verdik, onlar ise onunla zulmettiler ve Biz âyetleri göndermeyiz, ancak korkutmak için göndeririz.
M. Esed Bizi (öncekiler gibi, bu mesajı da) mucizevi belirtilerle birlikte göndermekten alıkoyan tek sebep, önceki toplumların onları hep yalanlamış olmalarıdır; nitekim, Semud kavmine uyarıcı, aydınlatıcı bir belirti olarak o dişi deveyi verdik, ama onlar bunu kale almadılar. Oysa biz bu kabil belirtileri yalnızca korkutup uyarmak amacıyla göndermişizdir.
A. Bulaç Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud'a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.
Y.N. Öztürk Bizi, mucizeler göstermekten alıkoyan, daha öncekilerin onları yalanlamış olmasından başka bir şey değildir. Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik de onunla kendilerine zulmettiler. Biz, mucizeleri yalnız korkutup sindirmek için göndeririz.
Elmalılı S2 Bizi, âyetler (mucizeler) ve peygamber göndermekten alıkoyan şey, ancak öncekilerin onları yalanlamış olmalarıdır. Semûd'a, açık bir mucize olarak o dişi deveyi vermiştik de ona zulmetmişlerdi (deveyi boğazlayarak kendilerine yazık etmişlerdi). Oysa biz, o mucizeleri ancak korkutmak için göndeririz.
TefhimulKuran Bizi ayet (mucize) ler göndermekten, öncekilerin onu yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. Semud'a dişi deveyi görünür (bir mucize) olarak gönderdik, fakat onlar bununla (onu boğazlamakla) zulmetmiş oldular. Oysa biz ayetleri ancak korkutmak için göndeririz.
F. Kuran Bizi somut mucizeler ortaya koymaktan alıkoyan sebep, daha önceki milletlerin bu tür mucizeleri yalanlamaları (ve bu yüzden ağır azaba çarptırılmayı haketmeleridir) Semudoğulları'na açık mucize olarak deveyi verdik. Fakat ona karşı zalimce davrandılar. Biz somut mucizeleri sadece insanları korkutmak için ortaya koyarız.
En yüzeysel bakışla örneklediğim meallerden anlaşılan öncekilere mucizeler gönderildiği, fakat bu mucizelerin bu milletler tarafından yalanlandığı açık bir şekilde görülmekteyken, “oncebilgigerek” nickli arkadaşımızın mealinde "yorumlayanlar yalanlar" diye hiç gönderilmediği intibaı oluşmaktadır.
“ebu muharrem” nicli arkadaşımız alıntısındaki meal ise kanaatimce daha da içler acısıdır ki; bu alıntıdan benim anladığım Allah peygamberleri ayetlerle göndermemiş. Ne ile gönderdiği ise bir muamma bu durumda, çünkü alıntı sahibine göre ayet asla mucize anlamına gelmez. Ebu muharremin alıntısında kullanılan ifade aynen şöyle;
Kur`ân-ı Kerim’in ise, “mucize” sözcüğünü hiç kullanmaması yanında, inkârcıların harikuladelik içeren talepleri karşısında olumsuz tavır aldığı, hatta bu istenen şeylere bile “ayet” tabir ettiği bilinmektedir. Bu ifadeye göre Kuran mucize sözcüğünü kullanmadığına ve inkarcıların harukuladelik içeren talepleri ayet olarak tabir ederek dışladığı düşünüldüğünde “(Peygamberleri) ayetlerle göndermekten alıkoyan, öncekilerin onları yalanlamasıdır…” derken tam olarak ne ifade edildiği, bu durumda Peygamberlerin ne ile gönderildiği gerçektende benim içinden çıkamadığım bir durum oluşturdu.
Biraz daha kendimi zorlayarak anlamaya çalışıyorum. Kuran mucize sözcüğünü kullanmıyor, harikuladelik talepleri inkarcılardan geliyor ve Kuran bu isteklere de ayet diyerek dışlıyor. Öyleyse Allahın önceki milletlere gönderdiği ve bu milletlerin yalanlaması yüzünden artık göndermeyeceği nedir? Eğer bu bildiğimiz ayet ise bizim Kuranda okuduklarımız nelerdir? Yok bildiğimiz ayet değil bazı alamet ve işaretler ise (yağmur yağması, gök yüzü, güneş, ay vb.) artık bunlarımı ortadan kaldırmıştır.
Alıntı sahibi ile aynı görüşe sahip “muhliskul” nickli arkadaşın aşağıdaki eleştirisi sanırım son derece doğru.
“Sayin Ebu muharrem amacim sizi elestirmek degil. Mucize konusunda sahip oldugum kanaat sizin ilistirdiginiz yaziya paralel diyebilirim.Ne varki konunun ele alinis sekli karmasik bir alt yapiya sahip.”
“aliaksoy” üstadın soruları havada kalmış, nezaketen de olsa cevaplanmalıydı bu sorular.
1) Eğer Kuran baştan aşağıya bir teşbih kitabı ise (ki, nedense bir çok yerinde bizim size göre - yanılarak- mucize dediğimiz şeylerden bahsediyor) "CENNET VE CEHENNEM, KIYAMET GÜNÜ de sadece bir teşbihmidir ?
2) Kuran'da bahsi geçen önceki Peygamberler de aslında sadece birer TEŞBİHTEN ibaret iyi kimsecikler olabilir mi?
3) Size göre "mucize" olarak andığımız / adlandırdığımız şey, sünnetullahı bozuyor. O zaman, Hz. Muhammed de son peygamber olamaz. Öyle ya, Allah'ın sünneti kavimlere daima peygamberler / elçiler gönderme yönünde öyle değil mi ?
Yine İsa (a.s.)’ın doğuşu başlı başına olagan üstü/harikulade bir olay değimlidir. 11. Sure 69-82 ayetleri arasında geçen olaylar son derece olağan şeylermidir?
“Virüsler, Kuşlar ve Fil Ordusu (Mucizeleş- tirmeler IV)” Açıkçası bu başlık altındaki değerlendirmeleri enterasan bir kurgu olarak yorumladım. Özellikle “İkinci sahnede ise, ordudan perişan vaziyette geride kalan yaralıların üstlerine akın eden sürülerle yırtıcı kuş, cesetleri taşlık araziye çarparak yemeye başlamıştır.” Bu bölümdeki kuşları hayal gücümde canlandıramadım. Olayı mucize olmaktan çıkartacağız diye yaralıları taşlık araziye çarpabilecek kadar devasa kuşlar üretebiliyoruz zihnimizde ve bunları da olağanlık diye sunuyoruz. Bana biraz garip geldi, açıkçası bu bölümün bütünüyle fazlaca zorlandığını düşünüyorum.
“oncebilgigerek” nickli arkadaşımızın 5/112-115 ayetlerini de oldukça zorlayarak tercüme ettiği kanaatindeyim. “…..Allah da "BEN ONU SİZE İNDİRİP DURMAKTAYIM…..” diye çevrilebilirmi gerçekten bu ayet. aliaksoy üstadın sorduğu gibi "Artık bundan sonra..." neyi çağrıştırıyor.
En doğrusunu Allah bilir...
|