Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
bugün birisine gösterdim resimleri. işyerindeydik ve bu kişiye resimleri gösterirken alındığı yeri söylemedim.
benden bunu nerden bulduğumu söylememi ısrarla istedi. yorumunu yapmadan söylemem dedim. yani saçma olan bir şeyi SAÇMA diye adlandıramıyorlar. insanlar bu resimleri çizdiğinde inanıyorlar. hayretle görüyorum
üzüleyim mi yoksa müstehak mı diyeyim bilemiyorum.
Katılma Tarihi: 23 temmuz 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 5
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Hanif Dostlar. Com’da yayınlanan
Cemaetler, Tarikatlar, Mezhepler ve Din.
Başlığı altında: Marifetname - Mahşer yeri (iki resim) Yazıyı yazan: Sinan_B’ye izmir’den bir gurup öğrenci’nin cevabı.
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Sinan Kardeşim;
Çelebi Bey’in Marifetname’den alıntı yaparak internette ki sitenizde yayınlamış olduğu 2 şema ve bazı açıklamalar üzerinde sahip olduğunuz ilim standartları içersinde çok acımasız ve hatta alaycı bir üslup kullanarak eleştirilerde bulunuyorsunuz. Her şeyden evvel yüzyıllar önce yaşamış bir Allah dostu olan Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz’inin hayatta olmaması sebebiyle tabi ki size bir cevap verme imkânı bulunmamaktadır. O yüzden yapmış olduğunuz eleştiri de hakim de sizsiniz, avukatta sizsiniz. Ve kendi kabullerinize uymadığı için, ya da ilminiz Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz’nin ilmini anlamaya yetmediği için insan nefsinin o her zaman ki “alaylı üslup” kullanarak karşısındakini değersiz, olduğundan farklı, gülünç gösterme çabalarına başvuruyorsunuz. Ama unutmayın ki; bütün bu beyan ettiğiniz fikir ve yazılara, Allah’ta şahittir, bu yazıları okuyanlar da şahittir. Ve Allah hakimlerin en adil olanıdır. Ben sizin yerinizde olsaydım daha temkinli davranırdım Sinan kardeşim.
Marifetname adlı eser, yüzyıllardan bu yana kim bilir kaç defa başka kişiler tarafından çevrilmiş, çeviri yapanların kendi idrak seviyelerine göre kim bilir kaç defa yeniden yazılmıştır. Siz, sahip olduğunuz emaniyye adı verilen el yazması kitaplardan öğrendiğiniz bilgilerin kafanızda oluşturduğu şablona uymadığı için acımasızca eleştiride bulunuyorsunuz. Ben, size katılmadığımı, o Allah dostuna son derece saygı ve hürmet duyduğumu ve Allah’tan rahmet dilediğimi peşinen belirterek Efendi Hz’i İskender Evrenosoğlu hakkında ki sahip olduğun zanlara ve Kur'ân-ı Kerim’e ters düşen görüş ve düşüncelerine inşaallah cevap vereceğim. Allah razı olsun.
1. ALINTI: Sultan gücünü İskender sultanı yapanlar. Marifetnameyi izlemişler çok mu?
Sinan kardeşim! Çelebi bey, Efendi Hz’nin (İskender Evrenosoğlu) müridi değil. Ama biz İslâm’a birçok hizmet vermiş ve bu dünyadan ayrılmış bir Allah dostunun arkasından konuşmayı İskender’i Sultan edinmiş bir kişi olarak edebe uygun bulmuyoruz.
Evet! Efendi Hz’i İskender Evrenosoğlu bizim sultanımız, mürşidimiz, canımız, her şeyimiz. O, bize Allah’ın büyük bir nimetidir. Bize dînimizi hamd olsun ki, O öğretti. Üstelik kâinatın en büyük ispat vasıtası olan Kur'ân-ı Kerim’le. Bundan 14 asır evvel başta Peygamber Efendimiz (S.A.V) olmak üzere bütün sahâbenin yaşadığı 7 safha 4 teslimden oluşan hem cennet hem de dünya saadetinin bütününü içeren kâinatın tek dînini, Hanif dînini, Arapça’daki adıyla İslâm dînini O’ndan öğrendik. Ve göreceksin ki; senin sahip olduğun çoğu önyargılı olan bütün bu bilgilerin Kur'ân-ı Kerim’le örtüşmediğini, ters düştüğünü hamd olsun O’nun öğretisiyle, O’nun bize öğrettiği Kur'ân-ı Kerim öğretisiyle cevap vererek ispat edeceğim. Doğru olarak kabul ettiğin bilgilerin çoğu Kur'ân-ı Kerim’e ters düşmektedir. Yani hakikati yansıtmamaktadır.
Ve yine O’ndan öğrendik ki, bugün İslâm’ın 5 şartından oluşan bir dîn öğretisi Allah’ın tek dîni olan Hanif (İslâm) dînini yansıtmıyor, hiç kimseyi kurtuluşa erdiremiyor ve mutluluğu bize sağlayamıyor.
2. ALINTI: İskender Evrenosoğlu – Bu kitap bana Allah’ın yazdırdığı bir kitap.
İskender Evrenosuğlu – Allah’ın bana yazdırdığı bir kitapla,
Benim kitabım aynı şey değil
O yazdırıyor, ben de yazıyorum...
Değerli kardeşim Sinan bey! Efendi Hz’inin yukarıdaki sözlerini bugüne kadar öğrenmiş olduğun bilgiler ışığında değerlendirdiğinde kendince doğru ama aslında yanlış olan bir sonuca ulaşıyorsun. Bunu doğal karşılıyorum. Çünkü bir insan sadece öğrendiği bilgilerin ışığında bir sonuca varır. Ama sen öğrendiğin bilgilerin %100 doğru, yanlış olması mümkün olmayan bilgiler olduğuna o kadar inanmışsın ki, bu görüşlere uymayan bir fikir karşına çıktığında o karşı fikri derinlemesine araştırmadan, Kur'ân-ı Kerim süzgecinden geçirmeden insafsızca yargılıyor, hatta bir insana yakışmayacak tarzda alaya alıyorsun. Çünkü sana göre senin fikirlerin yanlış olamaz. Sen, Rum Suresinin 32. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ’nın fırkalara, hiziplere ayrılanlar için kullandığı “ her grup (hizip) kendi elindekiyle ferahlanır” sözündeki gibi kendi elindeki bilgilerle ferahlanıyorsun. &n bsp; &n bsp;
30/RUM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.
Efendi Hz’nin cümlelerini yanlış yorumlamanın sebebi, Akaid’in hükümlerini salt doğru bilgiler olarak kabul etmen. O hükümlerden birisi de “Allah, peygamberlerden başkasına vahyetmez ve âyet vermez” zannıdır. Acaba gerçek böyle midir? Kur'ân-ı Kerim’i incelediğimizde Akaid’in bu görüşünün Kur'ân-ı Kerim’e ters düştüğünü görüyoruz. Nasıl mı? İşte kâinatın en sağlam ispat vasıtası olan Kur'ân-ı Kerim’le açıklayalım. Araf Suresinin 175. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ, sonradan şeytanın peşine takılmış olan bir insana bile âyet verdiğinden bahsediyor.
7/A'RAF-175: Vetlu aleyhim nebeellezî âteynâhu âyâtinâ fenseleha minhâ fe etbeahuş şeytânu fe kâne minel gâvîn(gâvîne).
Onlara, âyetlerimizi verdiğimiz kimsenin haberini oku (anlat). Sonra o, ondan (âyetlerden) ayrıldı, artık şeytan onu kendisine tâbî kıldı. Ve böylece o zarar görenlerden (azgınlardan) oldu.
Bu kişi bırakın peygamber olmayı, sonradan Allah’a karşı olan şeytana tâbî oluyor. Ama Allahû Tealâ bu kişiye âyet verdiğini açıkça söylüyor. Acaba o âyetleri neyle veriyor? Tabi ki vahiy yoluyla veriyor. Çünkü Şura Suresinin 51. âyet-i kerimesinde Allah’ın bir insanla başka bir şekilde konuşması söz konusu değildir. Ancak vahyederek kounşmaktadır.
42/ŞURA-51: Ve mâ kâne li beşerin en yukellimehullâhu illâ vahyen ev min verâi hıcâbin ev yursile resûlen fe yûhıye bi iznihî mâ yeşâu, innehu aliyyun hakîm(hakîmun).
Allah’ın hiçbir insanla konuşması olmamıştır, illâ vahyile veya perde arkasından veya dilediğine izniyle vahyetsin diye resûl (melek) göndererek. Allah, bilir ve hikmet sahibidir.
Yine Rad Suresinin 38. âyet-i kerimesinde “her zaman için kitap vardır” buyurmaktadır.
13/RAD-38: Ve lekad erselnâ rusulen min kablike ve cealnâ lehum ezvâcen ve zurriyyeh(zurriyyeten), ve mâ kâne li resûlin en ye’tiye bi âyetin illâ bi iznillâh(iznillâhi), li kulli ecelin kitâb(kitâbun).
Andolsun, senden önce de resûller gönderdik. Onlara da eşler ve zürriyet (çocuklar) kıldık. Bir resûl için, Allah’ın izni olmaksızın bir âyet getirmesi olmaz (mümkün değildir). Her zamanın, bir kitabı vardır.
Ve dikkat ederseniz Allah’ın izni olmaksızın hiç kimseye Allah ne kitap verir, ne de yazdırır. Verir derken Cebrail (A. S) ile peygamberlere şeriat kitabı verir. Bu bütün kâinat için geçerlidir. Onunla hüküm olunur. Yazdırır derken de Allah sevdiği dostlarına bir çok dönemde sohbet mahiyetinde olup hiçbir şerî hüküm içermeyen, sadece Allah’ın o dostuna sevgisini ifade eden, Allah ile onun arasında başka hiç kimseyi bağlamayan ve hiçbir şerî hüküm içermeyen kitaplar yazdırmıştır. Hamd olsun ki, Rabbimiz Efendi Hz’ne de “Risalet Nurları” adlı sohbet mahiyetinde, sadece O’na sevgisini ifade eden, hiç kimseyi bağlayıcı özelliği olmayan bir kitap yazdırmıştır. Evet değerli kardeşim, o yazmamış, O’na Allah yazdırmış. Bir kitabı yazmak, o kitabı yazanın bilgi birikimini serbest iradesiyle kâğıda dökmesi demektir. Ama Allah’ın yazdırması tamamen farklıdır. Allah, o kişinin kalp kulağına vahyederek söyleyeceğini söyler. O da sözleri kitaba yazar. O’nun yazıyı yazmaktan başka bir katkısı yoktur. Tamamen Allah’ın sözleridir. Vahyin ürünüdür. Sadece Efendi Hz’i İskender Evrenosoğlu’na değil, Mevlana’ya Mesnevi’yi yazdırmış, Eşref Rumî Hz’ne, Ahmet Yesevi’ye, Yunus’a, Said-i Nursî Hz’ne vb. gibilere de bu tip kitaplar yazdırmış. Görüldüğü gibi bir çok dostuna Allah kitap yazdırmış. Ama bu kitaplar asla bir nebîye verilen, bütün insanları bağlayan şeriat kitapları gibi değildir.
Görüldüğü üzere Allah sadece peygamberlere vahyeder ve âyet verir sözü Kur'ân-ı Kerim’e ters düşmektedir. Ve bu fikri savunanlar dînlerini Kur'ân-ı Kerim’den değil onun yerine kendi yazdıkları kitapları ikâme edenlerin eserlerinden öğrenmektedirler. Ama asıl olan Kur'ân-ı Kerim’in söyledikleridir.
3. ALINTI: Bunların hepsi takva adına yapılıyor.
Değerli kardeşim Sinan bey, ne yazık ki bu görüşünüze de katılmıyoruz. İblis, insanların takva sahibi olmaması için bütün hünerini asırlar boyunca insanların üzerinde göstermiştir. İşte bugünde takva kavramından anlaşılan mânâ “Allah’tan korkmak” olarak değerlendiriliyor. Buna da salt takva kelimesinin sözlük karşılığından hareketle ulaşılıyor. Ama esas olan Rabbimizin takva kelimesine Kur'ân-ı Kerim’de yüklediği anlamdır. Bir kere “takva” kavramı Kur'ân-ı Kerim’in en önemli kavramlarından birisidir. Çünkü Allahû Tealâ “takva sahipleri cennete girer” buyurmaktadır. (Al-i İmran 15, Al-i İmran 133, Neml 53, Nebe 31)
3/AL-İ İMRAN-15: Kul e unebbiukum bi hayrın min zâlikum, lillezînettekav inde rabbihim cennâtun tecrî min tahtıhel enhâru hâlidîne fîhâ ve ezvâcun mutahharatun ve rıdvânun minallâh(minallâhi), vallâhu basîrun bil ıbâd(ıbâdi).
De ki: “Size bundan daha hayırlısını haber vereyim mi? Takva sahibi olanlar için Rab'lerinin katında içinde devamlı kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler ve tertemiz eşler ve Allah’tan rıza (makamı) vardır.” Allah kullarını BASÎR’dir (görendir, görücüdür).
3/AL-İ İMRAN-133: Ve sâriû ilâ magfiretin min rabbikum ve cennetin arduhâs semâvâtu vel ardu, uiddet lil muttekîn(muttekîne).
Rabbinizden mağfirete ve arzı (yerleri) göklerle yer kadar olan cennete koşuşun ki; (o cennet), takva sahipleri için hazırlanmıştır.
27/NEML-53: Ve enceynellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Âmenû olan (Allah’a ulaşmayı dileyen ve bu sebeple) takva sahibi olanları kurtardık.
İşte bu âyet-i kerimeler bize kesinlikle takva sahiplerinin kurtulacağını ispat ediyor. Ama gel gelelim “takva” bütün dinî otoritelerce “Allah’tan korkmak” olarak yorumlanmış. Yanlış burada. Takva kelimesi mülâki kökünden gelmektedir. “İttekî” Allah’a mülâki olma anlamındadır. İşte Rum 31 takva sahiplerini tanımlıyor:
30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (O’na ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
Görülüyor ki, kim Allah’a yönelirse (Allah’a ulaşmayı dilerse) o takva sahibidir. Aksi tekdirde ne takva sahibi olabilir, ne de şirkten kurtulabilir. Kullukta takva sahibi olmanın neticesinde elde edilen bir olgudur. Kur'ân-ı Kerim, 7 safha 4 teslimden oluşmaktadır. Her safhada kişi başka bir takvanın sahibi olur. Ve kişinin takvası daha üstteki bir safhaya ulaştığında artar. Ve bir gün kişi 7. safhada (4. teslim, son teslim) son emanet olan iradesini de Allah’a teslim eder. İşte bu kişi o zaman “Bihakkın” takvanın, yani “Hakka tukatihi” takvanın sahibi olur (Al-i İmran 102).
3/AL-İ İMRAN-102: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne). &nbs p;
Ey îmân edenler! Hakkıyla takva sahibi olanlar (nasıl bir takvanın sahibi ise aynı onlar) gibi, Allah’a karşı takva sahibi olun ve (ölmeden önce) Allah’a teslim olun.
Dolayısıyla “bunların hepsi takva adına yapılıyor” demek kesinlikle yanlıştır. Şeytan bu yalanı, bu masalı size uyduruyor. Hiç kimse ruhunu ölmeden evvel Allah’a ulaştırmayı dilemeden “takva” sahibi olamaz. (Rum-31)
4. ALINTI: İşte aynısını başka dîn mensupları da yaptı.
Sinan kardeşim işte bir yanlış daha. Acaba başka dînler diye bir şey var mı?
Kur'ân-ı Kerim’de Allah’ın dîni, kâinatın dîni tektir. Bu dîn Hanif dîni, Arapça adıyla İslâm dîndir. Başka bir dîn hiçbir zaman olmamıştır. Hep aynı dîn, hep aynı hükümler, hep aynı şeriat. “Her bir peygambere değişik emirlerden oluşan bir şeriat verilmiştir, onlar tahrif edilince yeni bir versiyonla daha güzel bir şeriat paketini içeren bir kitap ve bir nebî gönderilmiştir” tezi tamamen yanlıştır ve Kur'ân-ı Kerim’e ters düşmektedir. Bakalım kâinatın en büyük ispat vasıtası olan Kur'ân-ı Kerim bu konuda neler söylüyor:
42/ŞURA-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
Dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiğimiz (farz kıldığımız) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldık. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine hidayet eder (ulaştırır).
Âyet-i kerimede görüldüğü üzere Allahû Tealâ 5 tane Ulûl Azm nebîsine aynı emirleri içeren aynı şeriatı verdiğini bize ifade ediyor. Hz. Adem’in dîni, Hz. Nuh’un, Hz. İbrahim’in, Hz. Musa’nın, Hz. İsa’nın ve Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in dîni hep aynı dîndir. Yani Hanif dîni (İslâm dîni).
Bütün nebîlerin ve onlara tâbî olanların İslâm’ın 7 safhasını ve bu safhalar neticesinde 4 teslimi (ruhun, fizik vücudun, nefsin ve iradenin teslimini) gerçekleştirdiklerini Kur'ân-ı Kerim bize ispat ediyor. Allah’ın dînide tektir ve bu dîn Hanif dînidir. Allah’ın yaratılış fıtratı da tektir ve bu fıtrat Hanif fıtratıdır. İşte Rum 30, 31, 32 bu gerçeği açıklıyor. Rabbimiz buyuruyor:
30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (O’na ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
30/RUM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.
Âyet-i kerimelerden görüldüğü gibi Allah’ın dîni Hanif dîni, yaratılış fıtratı da Hanif fıtratıdır. Ne demek bu Hanif dîni? Hanif dîninin muhtevası 3 şarttan oluşur;
1- Tek Allah’a inanmayı gerektirir. (VAHDET)
2- Tek Allah’a inanan insanlardan ruhunu ölmeden evvel Allah’a ulaştırmayı dileyenlerin oluşturduğu fırka (fırkayı naciye). (TEVHİD)
3- Allah’a ulaşmayı dileyenlerin yaşarlarsa netice itibarıyla ruhlarını, fizik vücutlarını, nefslerini ve iradelerini Allah’a teslim etmeleri. (TESLİM) &nbs p;
Yani Hanif dîni; Vahdet, Tevhid ve Teslim’den oluşur. Hanif fıtratı da; Allah’ın bütün insanları bu 3 hedefe ulaşabilecek vasıflarda yarattığı fıtrattır. Yani herkes bu 3 aşamayı gerçekleştirebilecek yetenekte Allah tarafından yaratılmışlardır.
Değerli kardeşim Sinan bey, gördüğün gibi başka dînler yok. Ama bugün başka dînler oluşturulmuş. Bu dînlerin içinde de fırkalar oluşturulmuş. Aşağıdaki ayetler bize Allah’ın dini’nin tek bir din olduğunu oda Hanif dini(islam dini) olduğunu ispatlamaktadır.
Al-i İmran 19, Al-i İmran 83, 84, 85 âyet-i kerimeleri gördüğün gibi İslâm’dan başka bir dînin hiç olmadığını ve kıyâmete kadar da olmayacağını bizlere ispat ediyor.
3/AL-İ İMRAN-19: İnned dîne indâllâhil islâm(islâmu), ve mahtelefellezîne ûtûl kitâbe illâ min ba'di mâ câehumulılmu bagyen beynehum, ve men yekfur bi âyâtillâhi fe innallâhe serîul hısâb(hısâbı).
Allah katında dîn, hiç şüphesiz (sadece) İslâm’dır. O kitap verilen kimseler, kendilerine ilim geldikten sonra sırf kendi aralarındaki ihtiras yüzünden ihtilâfa düştüler. Kim Allah’ın âyetlerini inkâr ederse (bilsin ki;) Allah, SERİ’UL HİSAB’tır.
3/AL-İ İMRAN-83: E fe gayre dînillâhi yebgûne ve lehû esleme men fîs semâvâti vel ardı tav’an ve kerhen ve ileyhi yurceûn(yurceûne).
(Onlar), Allah’ın dîninden başkasını mı arıyorlar? Halbuki göklerde ve yerde kim varsa; hepsi, isteyerek (tav’an) veya istemeyerek (kerhen) O’na teslim olmuştur ve O’na (Allah'a), geri döneceklerdir.
3/AL-İ İMRAN-84: Kul âmennâ billâhi ve mâ unzile aleynâ ve mâ unzile alâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâtı ve mâ ûtiye mûsâ ve îsâ ven nebiyyûne min rabbihim, lâ nuferriku beyne ehadin minhum, ve nahnu lehu muslimûn(muslimûne).
De ki: “Biz Allah’a, bize indirilen’e, İbrâhîm’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve esbat’a (oğullarına torunlarına) indirilenlere, Musa’ya, İsa’ya ve Peygamberlere Rab’leri tarafından verilenlere îmân ettik. Onlardan hiçbirini (diğerlerinden) ayırt etmeyiz. Ve biz, O’na (Allah’a) teslim olanlarız."
3/AL-İ İMRAN-85: Ve men yebtegi gayrel islâmi dînen fe len yukbele minh(minhu), ve huve fîl âhireti minel hâsirîn(hâsirîne).
Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa, (bilsin ki o dîn) kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette HASİRÎN’lerden (HÜSRAN’da olanlardan) olacaktır.
5. ALINTI: Allah’a daha iyi kul olma adına kitaplar tahrif edildi.
İşte bir başka yanlış daha. Muhterem kardeşim, Allah’a daha iyi kul olma adına kitaplar tahrif edilmedi. İnsanları Allah’a kul etmemek için şeytan ve onun takımı tagut (insan şeytanlar, cin şeytanlar) kitapları tahrif ettiler. Tabi ki bunu yaparken insanoğlunu kullandılar. Evvelâ “kulluk” kelimesine Kur'ân-ı Kerim standartlarında bakmamızda fayda var. Kulluk Allah’ın emri midir? Evet. Allah’ın biz insanlara hedef emridir. Zariyat 56:
51/ZARİYAT-56: Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûn(ya'budûni).
Biz, insanları ve cinleri başka bir şey için değil; Bize, kul olsunlar diye yarattık.
Görüldüğü gibi Allah’a kul olmak için yaratılmışız. Peki ibadetler ile Allah’a kul olabilir miyiz? Ne yazık ki hayır. İbadetlerle Allah’a kul (abd) olunmaz, abid (ibadet yapan) olunur. Hedef ibadet (abid ) etmek değil, kul (abd) olmaktır. Kulluk içinse mutlaka ibadetler yapılacaktır. Ama hedef kulluktur. İbadetler ise hedefe ulaştıran vasıtalardır. Asla vasıtalar, yani ibadetler hedef olamaz. İşte bütün yanlışlıkta buradan çıkmaktadır Sinan kardeşim.
Zümer Suresinin 17. âyet-i kerimesinde sahâbenin nasıl şeytanın kulluğundan içtinab ettiği yani kurtulduğu ve Allah’a kul olduğu bize ifade edilmektedir.
39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya'budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ,
fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinab ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar) ve Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!
Görüldüğü gibi sahâbe şeytanın kulluğundan “Allah’a yönelerek” yani Allah'a ulaşmayı dileyerek kurtulmuşlar. Nahl Suresinin 36. âyet-i kerimesinde ise resûllerin baas edilmesinin gayesi insanları şeytana kul olmaktan kurtararak Allah’a kul etmektir.
16/NAHL-36: Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu),fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).
Ve andolsun ki; Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde bir resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). Allah’a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının da üzerine dalâlet hak oldu. (Resûllere tâbî olanlar hidayete erdi, tâbî olmayanların ise üzerine dalâlet hak oldu.) Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).
Fatiha 5’te hedefimizi teyid ediyoruz (idrak ediyoruz) diyoruz ki yalnız sana kul oluruz. Hedefimiz olan kulluğa ulaşabilmemiz için de Sıratı Mustakîm’e ulaşmamız gerekir.. Çünkü ancak Sıratı Mustakîm üzerindeysek Allah’a kul olabiliriz. Ama Sıratı Mustakîm’e ulaşmak içinde “istiane” yi Allah’tan istemek durumundayız. İşte bu “istiane” Nahl 36’da bahsedilen, bütün insanlar için nimet olan Allah’ın nebî resûlleri veya velî resûlleridir.
1/FATİHA-5: İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu).
(Allah’ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi) isteriz.
1/FATİHA-6: İhdinas sırâtel mustakîm(mustakîme). &nbs p;
(Bu istiane’n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM’e hidayet et (ulaştır).
Âyetlerden de anlaşıldığı üzere ibadetler hedef emirler değildir. Hedef emre ulaştıran vasıta emirlerdir. Hedef emir Allah’a kul olmaktır. O da niyeti oluşturur. Hedef emirler daha üst seviyelere çıkmak için kullanılan vasıtalardır. İşte bugün iblis vasıta emirleri içeren bir paketi hedef emirler olarak yutturan bir dîn öğretisini insanlara tatbik ettirmektedir. Hedef emir, yani Allah’a kul olmak ancak bir niyetle(dilekle) gerçekleşir. Bu niyet, kişinin serbest iradesiyle Allah’a yönelmesi yani Allah'a ulaşmayı dilemesidir. İşte o zaman iblisin hegamonyasından kurtulur, Allah’a kul oluruz. (Zümer 17, Nahl 99)
Daha sonra mürşidimize ulaştığımız zaman ikinci kulluğa ulaşırız.
Ruhumuzu Allah’a ulaştırdığımız zaman 3. kulluğa ulaşırız. (1. teslim)
Fizik vücudumuzu (vechimizi) Allah'a teslim ettiğimiz zaman 4. kulluğa ulaşırız. (2. teslim)
Nefsimizi Allah'a teslim ettiğimiz zaman 5. kulluğa ulaşırız. (3. teslim)
İrşada ulaştığımız zaman 6. kulluğa ulaşırız.
İrademizi Allah’a teslim ettiğimiz zaman 7. kulluğa ulaşırız.
İrademizin Allah’a teslimi son kulluktur. Görüldüğü gibi Kur'ân-ı Kerim’de 7 tane kulluk mevcuttur. Ve hiç kimsenin İslâm’ın 5 şartıyla kul olması mümkün değildir. İblis, insanları Allah’a kul etmemek için yine insanları kullanarak o kutsal kitapları tahrif etti. Ama artık Kur'ân-ı Kerim’i tahrif edemez. Çünkü O’nun muhafızı Allah’tır. (Hicr-9)
15/HİCR-9: İnnâ nahnu nezzelnez zikre ve innâ lehu le hâfizûn(hâfizûne).
Muhakkak ki zikri (Kur’ân-ı Kerim’i), Biz indirdik. O’nun koruyucuları (da) mutlaka, Biziz.
6. ALINTI: Dînler hep bu iyi niyetle dejenere edildi.
Dîn hep bu iyi niyetle dejenere edilmedi. Zaten daha önce de Kur'ân-ı Kerim âyetleriyle açıkladığımız gibi dînler yok tek dîn var. O da kâinatın tek dîni Hanif dîni (İslâm dîni)dir. Aziz kardeşim Sinan bey, dîn iyi niyetle dejenere edilmez. İblis o insanları kullanır. İki alternatif var: Ya Allah’ın yolundasınız, ya da şeytanın yolundasınız. Üçüncü bir seçenek yok. Kim Allah’ın hedef emirlerini kabul edip o emirleri yol ittihaz etmişse o rüşd yolunu tutmuştur. Kim de “hayır öyle değil” diyerek bu emirleri kabul etmemiş veya karşı çıkmışsa o da gay yolunu tutmuştur.
2/BAKARA-256: Lâ ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener ruşdu minel gayy(gayyi), fe men yekfur bit tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lenfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm(alîmun)
Dînde zorlama yoktur. Andolsun ki; irşad (hidayet yolu; Allah’a ulaştıran yol), gayy (dalâlet yolu; şeytana, cehenneme ulaştıran yol)dan açıkça (ayrılıp) ortaya çıkmıştır. O zaman; kim tagutu (şeytanı ve şeytana ulaştıran yolu) inkâr edip de Allah’a îmân ederse (mü’min olursa) (Allah’a ulaştıran yolu tercih ederse), artık andolsun ki; o, (Allah’tan) kopması mümkün olmayan (sağlam bir kulba) urvetül vuskaya (mürşidin eline) (tutunup) yapışmıştır. Allah SEMÎ’un ALÎM’dir.
Âyette görüldüğü gibi âmenû olan (Allah’a ruhunu ulaştırmayı dileyen) bu kişi tagutu (cin ve insan şeytanları) inkâr edip, Allah’a ruhunu ulaştırmayı dilemiştir. Yani irşad yolunu, Allah’a ulaştıran yolu kendisine yol ittihaz etmiştir. Aksi takdirde başlangıç itibarıyla herkes şeytanın yolundadır. Buluğ çağına geldiği zaman Allah’ın hidayetçileri herkesi Allah’a davet eder. Yani hidayete. Hidayet, insan ruhunun Allah’a ulaşmasıdır.
3/AL-İ İMRAN-73: kul innel hudâ hudallâhi.
(Habibim) de ki: “Muhakkak ki HİDAYET, Allah’a ulaşmaktır. (İnsan ruhunun ölümden evvel Allah’a ulaşmasıdır.)   ;
2/BAKARA-120: kul inne hudâllâhi huvel hudâ.
De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir.”
18/KEHF-17: men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).
Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah’a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.
Sizin yanlış bilgileriniz arasında işte bu hidayet kavramı da var. Siz hidayete “doğru yol” demiyor musunuz? Kur'ân-ı Kerim ise hidayetin insan ruhunun Allah’a ulaşması olduğunu söylüyor. Hidayet bir kere yol değildir. Bir işlevdir, vetiredir, aktivitedir. Bir fenomendir. İşte değerli kardeşim, dînin iyi niyetle dejenere edildiğini zannediyorsun. Ama maalesef öyle değil. Dîn, insanları hem ahiret saadetine hem de dünya saadetine ulaştıran emirler ve nehiyler silsilelerinin bütünüdür. Ama iblis ise insanları mutsuz etmek için onlara hedef emirlerden yoksun, onları hiçbir zaman cennet ve dünya saadetine ulaştırmayacak olan bir dîn anlayışını onlara kabul ettirmiş. Bunu yaparken de insanların el yazması kitapları vasıtasıyla bunu başarmış. Bu eserleri Kur'ân-ı Kerim’in yerine geçirmiş. Ve bu kitaplardaki bilgilerin doğru olduğundan o kadar eminler ki, Kur'ân-ı Kerim’i inceleme ihtiyacı bile hissetmemişler. Allahû Tealâ ise insanları bu korkunç tuzaktan kurtarmak için Efendi Hz’ni görevlendirmiş. O, bizlere herşeyi Allah’ın öğretisiyle anlatmaktadır. Bizler de O’ndan öğrenip bu hakikatleri siz kardeşlerimizle hamd olsun ki paylaşmaktayız.
7. ALINTI: Dînleri dîndarlar bozdu. Dîn düşmanları gelip te bozmadı. Evet dînleri bozanlar DÎN ADAMLARIDIR. Çok bilmiş ulema ve şeyhler elinde yamultuldu tüm dînler.
Sinan kardeşim, dîni dîndarlar bozmadı. Dîndardan ne anladığını bilmiyorum. Ama benim anladığım dîndar dînini Allah’ın buyurduğu ölçülerde yaşayanlardır. Onlarda dîni bırakın bozmayı ihya etmeye çalışırlar. Ama dîndarlardan anladığın dîne taassubu karıştıranlar ise ona diyeceğimiz yok. O zaman aynı görüşü paylaşırız. Çünkü dînde zorlama ve taassuba geçit yoktur. Dînde nasihat vardır. İnsanın serbest iradesi dokunulmazdır. Hesap Allah’a aittir.
“Dîn düşmanları gelip bozmadı” diyorsun. Ama esasında dîni yaşadığını zannedip de dîne zarar verenler de dîn düşmanıdır. Hem de daha tehlikeli bir düşmanı. Eğer dînini Kur'ân-ı Kerim’de Allah’ın emrettiği standartlarda yaşamıyorsa ve Emaniyye bilgilerle insanları Allah’ın dînine çağırıyor gibi görünse de aslında iblisin ekmeğine yağ sürüyor. Çünkü Allah’ın dînini ve Kur'ân-ı Kerim’in hükümlerini Allah’ın irşad makamına ulaştırdığı ve insanları irşada ulaştırmakla vazifeli kıldığı kişiden öğrenmemiz gerekir. Bu kişiler sadece öğretmekle kalmazlar aynı zamanda yaşatırlar.
“Evet! Dînleri bozanlar Dîn adamlarıdır” diyorsun. Değerli kardeşim yine dînler diye zikretmişsin. Dînler yok dîn vardır. Dînleri bozanların dîn adamları olduğu görüşünüze tamamen katılıyoruz. Onlar, dîni Kur'ân-ı Kerim’den değil de insanların el yazması kitaplardan öğrenenler. Kur'ân-ı Kerim’de Rabbimiz bu kitapları Emaniyye diye adlandırıyor. Bu dîn adamları tarafından kaleme alınmış, onların zanlarından oluşan bilgileri içeren bu kitaplar bugün Kur'ân-ı Kerim’in önüne perde olmuşlardır. Dîn öğreticileri dîni Kur'ân-ı Kerim’den değil de yıllardan beri yazılmış olan el yazması kitapları salt olarak doğru kabul ederek Kur'ân-ı Kerim’i devre dışı bırakmışlar. Veya sadece okumak için Kur'ân-ı Kerim’in tecvidli okunuşunu öğrenmişler. Halbuki Allahû Tealâ tüm insanların Allah’ın hakikatlerini öğrenmesi için Kendi irfan üniversitesinde yetiştirdiği, irşada memur ve mezun kıldığı öğretmenler görevlendirmektedir. Bu kişiler Kur'ân-ı Kerim’deki anlatımıyla Ehl-i zikirdir, ulûl elbabtır. Bunlar da Allah’ın hidayetçileridir, mehdi leridir .
Değerli kardeşim dîn ulema ve şeyhler tarafından yamultulmadı. Bugüne kadar dîni insanlara Allah’ın kitabından değil de insanların el yazması kitaplarından öğretenler dîni yamulttular. Allah’ın hedef emirlerini birer birer yok ederek dîni bidatlarla doldurdular ve Allah’ın hedef emirlerini devre dışı bırakıp bir takım vasıta emirleri, yani ibadetleri dîn diyerek insanlara tanıtarak dînin özünü yok ettiler. Mesela hidayete “doğru yol” denmiş. Ama hidayet doğru değil. İnsan ruhunun Allah’a ulaşmasıdır. Mesela “kul olmak” hedeftir. Bunu hedeften saptırıp, ibadet haline getirmişler. Mesela takva Allah’a yönelmek (Allah'a ulaşmayı dilemek)’le başlayan ve iradenin Allah’a teslimine kadar 7 takva Kur'ân-ı Kerim’de geçmesine rağmen sadece “korkmak, sakınmak” diye geçiştirilmiş ve asıl anlamlarından saptırılmıştır, anlamları gizlenmiştir. Bu dîni bugün dîni bilgilerini emaniyye adı verilen Kur'ân-ı Kerim dışındaki zanlarla insanlara öğretenler yamulttu. Ama Allah’ın irşadla memur ve mezun kıldığı şeyhler, mürşidler bunu sadece yaşatmaya çalışanlardır. Allahû Tealâ Enbiya Suresinin 7. âyet-i kerimesinde şöyle buyuruyor:
21/ENBİYA 7: Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhiy ileyhim fes’elû ehlezzikri in küntüm lâ ta’lemûn.
Senden önce sadece kendilerine vahyettigimiz erkekler gönderdik (vazifeli kildik). Bilmiyorsaniz zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine, ulûl’elbaba) sorun.
8. ALINTI: Sonuçta ne oldu? Sonuçta Ali efendinin dîni farklı bir İslâm, Veli efendinin dîni farklı bir İslâm, İskender Efendinin ki de daha farklı bir İslâm oluverdi. İşte böylece fırkalaşma doğdu. Ve her fırka kendi anlayışıyla sevinip övündü. Yalnız kendisini tek doğrucu saydı. Mutlak bilgi sadece kendi tekellerindeydi.
Muhterem kardeşim Sinan, sana hak veriyorum. Ama izlediğin yöntemin yanlış olduğunu sana söylemek mecburiyetindeyim. Kimin doğruyu söylediğini kendi sahip olduğun bilgiyle tespit etmeye çalışıyorsun. Oysa biz diyoruz ki; kimin doğruyu söylediği konusunda bırakın Kur'ân-ı Kerim hakemlik yapsın. Doğruyu söyleyenlerin kim olduğunu bırakın Kur'ân-ı Kerim bize söylesin. Neden biliyor musun Sinan kardeşim? Çünkü Kur'ân-ı Kerim furkandır. Bugün kâinatın en sağlam ispat vasıtası var elimizde. O zaman Ali efendi mi, Veli efendi mi veya Efendi Hz. İskender Efendi mi doğruyu söylüyor, bırakalım Kur'ân-ı Kerim cevabı versin. Ne demek furkan? Doğruyu yanlıştan ayıran özelliğin sahibi demek. Allah’ın kelamı Kur'ân-ı Kerim’dir. Ali’nin, Veli’nin yazdığı el yazması kitaplar değil.
Peygamber Efendimiz (S.A.V): “Birgün benim hadislerim tartışılacaktır. Tartışma konusu olduğu günlerde Kur'ân-ı Kerim’e bakın” buyuruyor. Çünkü Allahû Tealâ Kur'ân-ı Kerim’i muhafaza ediyor. Hadisleri de Kur'ân-ı Kerim koruyor. Yani Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in hadislerinin Kur'ân-ı Kerim ‘e aykırı olmaları söz konusu olamaz. Çünkü Peygamber Efendimiz (S.A.V) ayaklı bir Kur'ân-ı Kerim’di. (Yasin 69)
Bugünkü dîn öğretim kurumlarına bakıyoruz. İster İlâhiyat fakülteleri olsun, ister imam hatipler olsun, ister dîni cemaatler olsun, ister dîni mollalardan öğrenenler olsun bunların eğitim programlarında Kur'ân-ı Kerim’i okuma demiyorum, Kur'ân-ı Kerim’i öğrenme yoktur. Çünkü Kur'ân-ı Kerim’in ruhunu açıklamaya ne yetkileri bulunmaktadır, ne de ilimleri yetmektedir. Sadece tecvitli okuma gayet iyi bir şekilde öğretilmektedir. İlâhiyat fakültelerindeki öğretim görevlileri ise dîni açıklama, Kur'ân-ı Kerim’i açıklama yetkisini sadece kendilerinde görmektedirler. Çünkü onlar bu konuya yıllarını vermişlerdir. Öyleyse ulûl elbab onlar olmalıdır diye düşünmektedirler. Sahip oldukları profesörlük, doçentlik etiketleri bu kişileri kibirlendirmektedir. Bu yüzden Allah’ın görevlendirdiği hidayetçilere tâbî olmayı kendilerine zûl olarak görmektedirler. Bu kişiler binlerce kitabı araştırmışlardır ama kendilerini kurtaracak çok kolay bir dilek olan Allah’a ulaşmayı dilemezler. Dilemezlerse gidecekleri yer cehennemdir (Yunus 7, 8). Ama bunu bile bilmezler.
Sizler ise Sinan kardeşim, bu kişilerin söylediklerini doğru olarak kabul edersiniz. Çünkü onlar ilim adamıdır. Bu konularda derinlemesine bilginin sahipleridir. Ama bu kişilerin büyük çoğunluğu Allah’ın vazifelendirdiği mürşidlere tâbî olmazlar, hatta onları yedek ilah olarak değerlendirirler. Şimdi bu insanlar sizlere Kur'ân-ı Kerim’de Allah’ın üzerimize farz kıldığı 7 safha 4 teslimden bahsediyorlar mı? Bu farzların heps,i Kur'ân-ı Kerim’de mevcut. Yetmez! Üzerimize defalarca farz kılınmış. O da yetmez! Başta Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahâbesi tarafından bu 7 safha 4 teslim yerine getirilmiş. Şimdi İskender Efendi’nin dîni daha bir başka diyorsun. Evet ama Kur'ân-ı Kerim âyetleriyle Allah’ın dîninin 7 safha 4 teslimden oluştuğunu ve sahâbenin hepsinin bunu yerine getirdiğini ispat eden İskender Efendi’den başka birisi yok. Dikkat et! Efendi Hz’i sana neyi söylerse Kur'ân-ı Kerim ile delilini sunar. Ali efendi, Veli efendi veya bugünkü dîn profesörlerinin hiçbirisi sana Kur'ân-ı Kerim’den delil getiremez. Veya Efendi Hz’nin söylediklerinin aksini ispat edemez. Halep ordaysa arşın burdadır. İnşaallah Efendi Hz’nin bir talebesi olarak sana İslâm’ın 7 safhasını açıklayacağız ki senin de öğrendiğin dîn anlayışında bu bilgiler yok. Çünkü en sağlam bilgi Allah’ın öğretisiyle öğrenilen bilgidir. Şimdi sana İslâm’ın 7 safhasını veriyoruz inşaallah:
Farz mı? Kesinlikle farz. İşte âyetler:
Zümer 54, Rum 31, Lokman 15
39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye'tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin) ve O’na (Allah’a) teslim olun. Üzerinize azap (kabir azabı) gelmeden önce (ölümden önce). Yoksa sonra yardım olunmazsınız.
30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (O’na ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
31/LOKMAN-15: Ve in câhedâke alâ en tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tutı’humâ ve sâhibhumâ fîd dunyâ magrûfen vettebi’ sebîle men enâbe ileyy(ileyye), summe ileyye merciukum fe unebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Bilgin olmayan bir şey hakkında, şirk koşman için seninle mücâdele ederlerse, ikisine de itaat etme! Ve dünyada onlara güzellikle sahip ol. Bana yönelenlerin (ruhunu Bana ulaştırmak üzere yola çıkaranların) yoluna tâbî ol. Sonra dönüşünüz Bana’dır. O zaman yaptığınız şeyleri size haber vereceğim.
39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya'budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ,
fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinab ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar) ve Allah’a yöneldiler (Allah’a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!
2. SAFHA: 12 ihsanla Allah’ın tayin ettiği mürşide ulaşma
Farz mı? Yine farz. İşte âyetler.
Cin 14, Maide 35, Fatiha 5
72/CİN-14: Ve ennâ minnel muslimûne ve minnel kâsitûn(kâsitûne), fe men esleme fe ulâike teharrev reşedâ(reşeden).
Muhakkak ki; bizlerden Allah’a teslim olanlar da var, (kalpleri) kasiyet (bağlamış) olanlar da var. Kim (Allah’a) teslim olmayı dilerse, mürşidini arar.
5/MAİDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler)! Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki; siz felâha erersiniz.
1/FATİHA-5: İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu).
(Allah’ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi) isteriz.
Peki bütün sahâbe mürşitlerine ulaşmış mı? Kesin. Hem de kâinatın en büyük mürşidine. İşte ispatı.
Fetih 10, Mümtehine 12
48/FETİH-10: İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihi), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki onlar, sana biat ettikleri zaman Allah’a biat etmiş oldular. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah’ın eli vardı. Kim (derecesini nâkısa) düşürürse, muhakkak ki o, nefsi sebebiyle (Allah’a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için) derecesini nâkısa düşürmüştür. Kim de Allah’a olan ahdini yerine getirirse (ruhunu, vechini, nefsini ve iradesini Allah’a teslim ederse), ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).
60/MUMTEHİNE-12: Yâ eyyuhen nebiyyu izâ câekel mu'minâtu yubâyi'neke alâ en lâ yuşrikne billâhi şey'en ve lâ yesrikne ve lâ yeznîne ve lâ yaktulne evlâdehunne ve lâ ye'tîne bi buhtânin yefterînehu beyne eydîhinne ve erculihinne ve lâ ya'sîneke fî ma'rûfin fe bâyı'hunne vestagfirlehunnallâh(vestagfirlehunnallâhe) innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).
Ey Peygamber! Sana biat etmek üzere mü'min kadınlar geldiğinde, onlardan Allah'a hiçbir şeyle ortak (şirk) koşmamak, hırsızlık etmemek, zinada bulunmamak, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek ve ma’rufla (kendilerine emrettiğim şeylerde) sana asi olmamak üzere (söz verdikleri vakit) onların biatlerini kabul et. Ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Muhakkak ki; Allah, mağfiret edici (günahları sevaba çevirici) ve rahmet sahibidir.
3. SAFHA: Ruhun Allah’a vasıl olması (ulaşması) (1. TESLİM)
Farz mı? Kesinkes farz. İşte âyetler.
Fecr 28, Zariyat 50, Yunus 25, Rad 21
89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
(Ey ruh!) Rabbine geri dön (erek ulaş). Allah’tan razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanarak.
51/ZARİYAT-50: Fe firrû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun).
Öyleyse Allah'a kaç (Allah'a ulaş, Allah'a sığın). Muhakkak ki ben, sizin için (ondan), apaçık bir uyarıcıyım.
10/YUNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.
13/RAD-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).
Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.
Peki bütün sahâbe Allah’a ruhunu ulaştırmış mı yani hidayete ermiş mi? Kesinlikle. İşte ispatı.
39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).
Onlar, sözü işitirler böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah’ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar, onlar ulûl’elbabtır (daimî zikrin sahipleri).
4. SAFHA: Fizik vücudun Allah’a teslimi (2. TESLİM)
Farz mı? kesinlikle farz. İşte âyetler.
Yasin 60, 61, Bakara 21
36/YASİN-60: E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun).
Ey Âdemoğulları! Ben sizden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki o (şeytan), sizin için apaçık bir düşmandır.
36/YASİN-61: Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).
Ve Bana kul olun! (İşte) bu, Sıratı Mustakîm’dir.
2/BAKARA-21: Yâ eyyuhen nâsu’budû rabbekumullezî halakakum vellezîne min kablikum leallekum tettekûn(tettekûne).
Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kul olun. Umulur ki; (böylece) takvaya ulaşırsınız (takva sahibi olursunuz).
Peki bütün sahâbe fizik bedenlerini Allah’a teslim etmişler mi? İşte ispatı. Al-i imran 20
3/AL-İ İMRAN-20: Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi).
Eğer seninle tartışmaya kalkarlarsa, o zaman de ki: “Ben ve bana tâbî olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah’a teslim ettik.” O kitap verilenlere ve ÜMMÎ’lere de ki: “Siz de (fizik vücudunuzu Allah’a) teslim ettiniz mi?” Eğer teslim ettilerse o zaman (onlar) andolsun ki; hidayete ermişlerdir. Eğer yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen (görev) ancak tebliğdir. Allah kullarını BASÎR’dir (görendir).
Farz mı? Farz. İşte Nisa Suresinin 103. âyet-i kerimesi:
4/NİSA-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Namazı bitirdiğinizde; ayaktayken, otururken ve yan üzeriyken (yan üstü yatarken) Allah’ı hep zikredin! Güvenliğe kavuştuğunuzda namazı erkânıyla kılın. Çünkü; namaz, mü’minlerin üzerine, vakitleri belirlenmiş bir farz olmuştur.
39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).
Onlar, sözü işitirler böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah’ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar, onlar ulûl’elbabtır (daimî zikrin sahipleri).
2/BAKARA-186: Ve izâ seeleke ıbâdî annî fe innî karîb(karîbun) ucîbu da’veted dâi izâ deâni, fel yestecîbûlî vel yu’minû bî leallehum yerşudûn(yerşudûne).
Ve kullarım, sana Benden sorduğu zaman, Ben muhakkak ki (onlara) yakınım. Bana dua edilince, dua edenin duasına (davetine) icabet ederim. O halde onlar da Benim (davetime) icabet etsinler ve Bana âmenû olsunlar (Bana ulaşmayı dilesinler). Böylece irşada ulaşsınlar (irşad olsunlar).
Peki bütün sahâbe İrşada ulaşmış mı? Kesinlikle. İşte âyetler:
Hucurat 7, Bakara 139
49/HUCURAT-7: Va’lemû enne fîkum resûlallâh(resûlallâhi), lev yutîukum fî kesîrin minel emri leanittum, ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum, ve kerrehe ileykumul kufre vel fusûka vel ısyân(ısyâne), ulâike humur râşidûn(râşidûne).
Bilin ki, içinizde Allah’ın resûlü var. Şâyet emirlerin çoğunda size uysaydı lânetlenirdiniz. Fakat Allah, size îmânı sevdirdi, kalplerinizde onu (îmânı) müzeyyen kıldı (fazılları îmân kelimesinin etrafında toplayarak kalbinizi tamamen nurla doldurdu). Size; küfrü, fıskı ve isyanı kerih gösterdi. İşte onlar, irşada ulaşanlardır.
2/BAKARA-139: Kul e tuhâccûnenâ fîllâhi ve huve rabbunâ ve rabbukum, ve lenâ â’mâlunâ ve lekum a’mâlukum ve nahnu lehu muhlisûn(muhlisûne).
De ki: “Allah hakkında bizimle mücâdele mi ediyorsunuz? O, bizim de Rabbimizdir, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de size aittir. Ve biz, onun için ihlâs sahibi (MUHLİS) (kul)larız.
7. SAFHA: İradenin Allah’a teslimi (4. TESLİM)
Bihakkın takva, yani Hakka tukatihi takvaya ulaşmak farz mı? Evet. Al-i İmran 102 farz diyor.
3/AL-İ İMRAN-102: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne). &nbs p;
Ey îmân edenler! Hakkıyla takva sahibi olanlar (nasıl bir takvanın sahibi ise aynı onlar) gibi, Allah’a karşı takva sahibi olun ve (ölmeden önce) Allah’a teslim olun.
Peki bütün sahâbe bihakkın takvaya ulaşmış mı? Yani irşad makamının sahibi olmuş mu? Kesinlikle evet. İşye ispatı:
Tövbe 100, Tahrim 8, Yusuf 108
*9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ıhsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).
O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan ulûl’elbab, ihlâs ve salâh makamlarını, en üst üç makamı işgal edenler), onların bir kısmı muhacirînden (Mekke’den Medine’ye göç edenlerden), bir kısmı ensardan (Medine’deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe, irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu.) Allah, onlardan razı ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.
66/TAHRİM-8: Yâ eyyuhellezîne âmenû tûbû ilâllâhi tevbeten nasûhâ(nasûhen), asâ rabbukum en yukeffire ankum seyyiâtikum ve yudhılekum cennâtin tecrî min tahtihel enhâr yevme lâ yuhzillâhun nebiyye vellezîne âmenû meah(meahu), nûruhum yes’â beyne eydîhim ve bi eymânihim yekûlûne rabbenâ etmim lenâ nûrenâ vagfir lenâ, inneke alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
Ey âmenû olanlar! Allah’a nasuh tövbesiyle tövbe edin ki; Allah, sizin günahlarınızı örtsün ve sizi, altından nehirler akan cennetlere koysun. O gün Allah, nebîleri ve onlarla birlikte âmenû olanları utandırmayacaktır. (O gün) onlar, nurları önlerinde ve sağlarında olarak yürürler ve (nasuh tövbesini yaptıkları gün): “Rabbimiz nurumuzu tamamla, bizlere mağfiret et (günahlarımızı sevaba çevir), muhakkak ki; Sen, herşeye kaadirsin.” derler.
12/YUSUF-108: Kul hâzihî sebîlî ed’û ilallâhi alâ basîretin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne).
De ki: “Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah’ı görerek) Allah’a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah’ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.”
Gördüğün gibi İslâm’ın 7 safhası farz ve başta Peygamber Efendimiz (S.A.V) olmak üzere bütün sahâbe bunu gerçekleştirmişler. Bugün bunların hangisi günümüzün dîn öğretisinde vardır? İşte hamd olsun ki Allah 14 asırdır dejenere edilmiş İslâm’ı bütün boyutlarıyla yeniden açığa çıkarıp yaşatma görevini Efendi Hz’ (İskender Evrenosoğlu)ine vermiştir. Hamd olsun ki, biz de O’ndan öğreniyoruz ve sizlere de Efendimizin himmetiyle öğreteceğiz.
Şimdi Ali’nin dîni veya Veli’nin dîni gelsin, bana Kur'ân-ı Kerim’le ispat etsin. Ben onun elini öpeyim. Rum Suresinin 30, 31, 32. âyet-i kerimeleri bu konuyu özetliyor.
30/RUM-30: Fe ekim vecheke lid dîni hanîfâ(hanîfen), fıtratallâhilletî fataran nâse aleyhâ, lâ tebdîle li halkıllâh(halkıllâhi), zâliked dînul kayyimu ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne).
Öyleyse vechini hanif olarak dîne (dînin kayyum olmasına) ikame et (kıyamda tut). Allah’ın o fıtratıyla ki, (Allah) bütün insanları (hanif) fıtratı ile yarattı. Allah’ın yaratmasında (ne dînde ne de hanif fıtratında) değişiklik olmaz. İşte bu kayyum olan (ezelden ebede kadar kıyamda kalacak, devam edecek) dîndir. Ve lâkin insanların çoğu bilmezler.
Bu âyette kâinatın tek dîninin Hanif dîni olduğu ve Allah’ın bütün insanları bu Hanif dînini (İslâm’ı) yaşayabilecek fıtrat olan Hanif fıtratıyla yarattığı anlatılıyor. Sonra Rum 31:
30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (O’na ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
Bu âyet, Rum 30’da Rabbimizin bizlere dîn olarak seçtiği kâinatın tek dîni olan Hanif dîninin nasıl yaşanabileceğini bize ispat ediyor. Rum 31’e göre Hanif dînini yaşayabilmenin olmazsa olmaz şartı demek ki “Allah’a yönelmek (Allah’a ulaşmayı dilemek)” miş. Ama diyeceksin ki; Allah’a yönelmenin Allah’a ulaşmayı dilemek olduğunu nereden çıkartıyorsunuz? İşte bunun cevabını yine Allah’ın kelamı olan Kur'ân-ı Kerim’den verelim. İşte Şura Suresinin 13. âyet-i kerimesi:
42/ŞURA-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
Dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiğimiz (farz kıldığımız) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldık. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine hidayet eder (ulaştırır).
Allahû Tealâ görüldüğü gibi:
“ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).”
Ve O’na yöneleni, Kendisine hidayet eder (ulaştırır). diyor.
Rabbimiz Rum 31’deki “Allah’a yönelenleri” Şura 13’e göre Kendisine hidayet ediyor, ulaştırıyor. Demek ki; Allah’a yönelen sonuç olarak Allah’a ulaşıyorsa, Allah’a yönelen kişi mutlaka Allah’a ulaşmayı dilemiştir.
Rum 31 bize başka bir sonucu daha veriyor. Eğer Allah’a yönelen kişi, yani Allah’a ulaşmayı dileyen kişi bu âyete göre “Takva” sahibi oluyorsa ve yine bu âyete göre müşriklerden (şirk koşanlardan) olmuyorsa o zaman şirkten kurtulabilmek ve takva sahibi olmak için mutlaka Allah’a ulaşmayı dilemek mecburiyetindeyiz. Buradaki şirk Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in ümmeti için korktuğu şirktir. Yani gizli şirktir. Çünkü bu âyette açık şirkten eser yoktur. Demek ki Sinan kardeşim, Allah’a ulaşmayı dilemeyen şirktedir, hem de gizli şirktedir. Şimdi anlayabiliyor musun güzel kardeşim Efendi Hz’nin neden bu kadar bu konu üzerinde durduğunu. Sadece sizleri kurtarmak. Hem cehennemden hem de iblisin tasallutundan kurtarmak. İşte iblis dîni yaşamanın başlangıç noktası, İslâm sarayının giriş kapısının anahtarı olan “Allah’a ulaşmayı dilemeyi (Allah’a yönelmeyi)” bugün İslâm tatbikatından kaldırmış. Yani kurtuluş anahtarını çalmış. Bunu nasıl yapabilirdi? Kur'ân-ı Kerim’de bu kavram bulunmasına rağmen nasıl yok edebilirdi? İşte Kur'ân-ı Kerim yerine el yazması kitapları devreye sokarak insanların Kur'ân-ı Kerim’deki bu olmazsa olmaz şartı bilmelerine, öğrenmelerine engel oldu. Çünkü insanlar o çok güvendikleri alimlerin kitaplarını okudular. Ve Kur'ân-ı Kerim’i incelerlerse onu yanlış yorumlarız düşüncesiyle ellerinde onlara ciltler dolusu eserler yazan alimlerin eserlerini incelediler. Nasıl olsa alimler gereken araştırmayı yapmıştı. Ve onlar yanlışta yapamazdı. Öyleyse bu kitapları okuyarak doğruyu nasıl olsa öğreniriz düşüncesiyle Kur'ân-ı Kerim’i tetkik etmediler. Bugün İlâhiyat fakültelerinde vazifeli profesörler bile sahip oldukları bu makama bu el yazması kitapları derinlemesine araştırarak, bu kitaplar arasındaki farklı yorumları kendi bilgi süzgeçlerinden geçirerek ve kendilerine ait yeni bilgiler ekleyerek ya genişletmişlerdir ya da o eserdeki farklı konuları daha geniş boyutta inceleyerek yeni eserler hazırlamışlardır. Ama dikkat edilecek konu; her yeni yorumun yine el yazması kitapların etrafında dönmesidir. Sadece belli noktalarda Kur'ân-ı Kerim’den alıntı yapılmaktadır. Ama bu alıntı yapılırken de salt alıntı yaptıkları âyete göre sonuca varmaktadırlar. Halbuki âyetler arasında illiyet rabıtası bulunmaktadır. Bir âyette verilmek istenen mesaja ulaşabilmek için Kur'ân-ı Kerim’de o konuyla ilgili bütün âyetler incelendikten sonra sonuca ulaşılmalıdır.
Gelelim Rum 32’ye:
30/RUM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.
Bu âyet-i kerime ise Allah’a yönelmeyenlerin (Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin) FIRKALARA ayrılanlar olduğunu ispat ediyor. Ve her fırka kendisinin doğruyu söylediğini zannederek ferahlıyor. Şimdi bu noktada Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in bir hadis-i şerifini gündeme getirmek istiyorum.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) diyor ki: “Benim ümmetim 73 fırkaya ayrılacak, 1 fırka hariç hepsi cehenneme gidecek”
Sahâbe soruyor: Ey Allah’ın Resûlü o fırkanın özelliği nedir?
Peygamber Efendimiz (S.A.V) cevap veriyor: Benim ve sizin gibi Sıratı Mustakîm üzerinde bulunmalarıdır.
Rum Suresinin 31ve 32. âyet-i kerimelerine göre Allah’a ulaşmayı dileyenler fırkalara ayrılanlardan değildir. Yani o tek kurtuluş fırkası Allah’a ulaşmayı dileyen insanlardan oluşmaktadır. Öyleyse Allah’a ulaşmayı dileyenler Sıratı Mustakîm üzerinde olanlardır. Yunus Suresinin 25. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:
10/YUNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.
Bu âyette Allahû Tealâ bütün insanları “Teslim Yurdu”na yani Kendi Zat’ına davet ediyor. Ve Kendisine ulaştırmayı dilediklerini de (Allah’a ulaşmayı dileyenler) Sıratı Mustakîm’e ulaştırıyor. İşte herşey çok açık Sinan kardeşim. Öyleyse kurtuluş fırkası yani Fırka-i Naciye veya Sebe Suresinin 20. âyet-i kerimesinde belirtildiği gibi mü’minler fırkası Allah’a ulaşmayı dileyenler.
34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri oluşturan bir fırka (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.
Görüldüğü üzere Allah’ın kitabıyla bize Hanif dînini (islâm dînini) öğreten Efendi Hz’dir (İskender Evrenosoğlu).Yeni bir dîn değil bundan 14 asır evvel başta Peygamber Efendimiz (S.A.V) olmak üzere bütün sahâbenin yaşadığı, 7 safha 4 teslimden oluşan kâinatın tek dîni Hanif dînini (Arapça adı İslâm) hamd olsun ki bizlere öğretmektedir. Yeni değil, unutup devre dışı bıraktığınız dîni açığa çıkarıyor, Kur'ân-ı Kerim’le ispat ediyor. Sanırım inceleme gereğini duyacaksınız inşaallah.
Peygamber Efendimiz (S.A.V): “Benim ümmetim dâlalet üzerine birleşmez, hidayet üzerine birleşir” diyor. Hidayet insan ruhunun Allah’a ulaşmasıdır. İşte Al-i İmran 73:
3/AL-İ İMRAN-73: kul innel hudâ hudallâhi.
(Habibim) de ki: “Muhakkak ki HİDAYET, Allah’a ulaşmaktır. (İnsan ruhunun ölümden evvel Allah’a ulaşmasıdır.)
Öyleyse Hakkın yolu birdir. Sizde ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin. Gerisini zaten Allah tekellüf ediyor, sizin ruhunuzu Kendisine ulaştırana kadar. Bütün ibadetleri O size sevdirecek. En başta devre dışı bırakılan zikri, zikrullahı (Allah isminin tekrarını).
9. ALINTI: Tarih boyunca nice İskenderler geldi geçti. Nice fırkalar oluşturuldu. Nice insanlar bu sapıklar tarafından kandırıldı. Allah’ın kitabına –olduğu gibi- çağırmak yerine, kendi anladıkları gibi bir dîne, imana ve kitaba çağırdıkları için bu insanlar doğru yolun üzerinde duran, oturan şeytan elçileridir.
Sinan kardeşim, sana açıkladık ki Allah’ın kitabı Kur'ân-ı Kerim 7 safha 4 teslimi emrediyor, farz kılıyor. Allah’ın kitabını zikretmişsin ama Kur'ân-ı Kerim’den hiçbir delil getirmemişsin. Aslında yukarıda sana ait olan sözler asıl sizin gibileri anlatmaktadır. Çünkü gördük ki, Allah’a ulaşmayı dilemeyenler fırkalara ayrılmıştır. Allah’a ulaşmayı dilemeyenler Allah’ın yolu olan Sıratı Mustakîm’den sapmıştır. Sen, Allah'a ulaşmayı dilemiyorsun ki o tek kurtuluş fırkası olan Fırka-i Naciye’nin içinde olasın. Öyleyse yukarıdaki sana ait ifade seni sana anlatıyor güzel kardeşim. İnsanlık tarihi boyunca sizin gibi dâlalette olanlar, şeytanın kulu ve dostu durumundaki zavallılar Allah’ın resûllerini, nezirleri, mürşidleri, yani Allah dostlarını hep sapıklıkla, dâlalette olmakla suçlamışlar. Ama zaman göstermiştir ki; Allah dostlarına sapık, zındık diyenlerin kendileri sapık, zındık çıkmıştır.
Sen, Allah’ın kitabını o okuduğun emaniyye bilgilerine alet ediyorsun. Allah’ın kitabına olduğu gibi çağırmak, diyorsun. Ama Allah’ın kitabından hiçbir delil gösteremiyorsun. Allahû Tealâ, Hac Suresinin 67. âyet-i kerimesinde: “Rabbine davet et” diyor. Biz, Allah’ın kitabıyla insanları Allah’a (Allah’a ulaşmaya) davet ederiz. Tıpkı bundan 14 asır evvel Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahâbesinin yaptığı gibi. (Yusuf 108)
12/YUSUF-108: Kul hâzihî sebîlî ed’û ilallâhi alâ basîretin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne).
De ki: “Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah’ı görerek) Allah’a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah’ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.”
Eğer Allah’a mülâkî olmayı, yani Allah’a ulaşmayı dilemezseniz ne yazık ki gideceğiniz yer cehennem ve Allah’ın âyetlerinden gafilsiniz. (Yunus 7, 8)
10/YUNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ
vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
10/YUNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).
Allah’a ulaşmayı dilemezseniz takva sahibi değilsiniz ve gizli şirktesiniz. (Rum 31)
30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (O’na ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
Allah’a ulaşmayı kezbettiğiniz için hüsrandasınız ve hidayette değilsiniz. (Yunus 45)
10/YUNUS-45: Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).
Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah’a mülâki olmayı (Allah’a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrana düştüler (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıramadılar).
Allah’a yönelmediğiniz (Allah’a ulaşmayı dilemediğiniz) için şeytanın kulusunuz, tagutun dostusunuz ve küfürdesiniz (Bakara 257)
2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tagûtu yuhricûnehum minen nûri ilaz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur. Onları (onların nefslerinin kalplerini) zulümattan nura çıkarır. Onlar ki kâfirlerdir; onlar tagutun (insan ve cin şeytanların) dostlarıdır. Onlar (onların nefslerinin kalpleri) nurdan zulümata çıkarılır. İşte onlar, ateş halkıdır. Onlar, orada ebedî kalıcıdırlar.
Şimdi siz bu kadar negatif faktörlerin sahibiyken, kendi zanlarınızla Allah’ın ilmini ve bu ilmi insanlara öğretmekle vazifelendirdiği Efendi Hz’ni (İskender Evrenosoğlu) sapıklıkla, şeytanın elçiliğiyle itham ediyorsun. Yazıklar olsun size! Allah sizi affetsin.
Sinan bey, “kendi anladıkları gibi bir dîne ve imana” diyorsun. Evet doğru. Bugün yaşanan, İslâm’ın 5 şartından ibaret olan öğretide Allah’ın üzerimize farz kıldığı 7 safhadan eser var mı? İslâm, teslim olmak demek. Sahi siz, neyinizi Allah’a teslim ettiniz? Ve bize açıklayabilir misiniz İslâm’ın 5 şartıyla neyinizi Allah’a teslim edebilirsiniz? Zaten teslimlerden de haberiniz yok. İblis, size istediğini yaptırmayı başarmış. Ne diyor? İnsanlar ibadetleri yapmalı, bu ibadetlerle kurtuluşa ulaşacaklarını zannetmeli, ama hiçbirisi kurtulamamalı. İşte zavallı kardeşim bugünkü zavallı eğitim bunu öğretmektedir: İbadet yapın kurtulursunuz.
Peygamber Efendimiz (S.A.V): “Hiç kimse kendi ameliyle cennete giremez” buyuruyor.
Sahâbe soruyor: “Sende mi ey Allah’ın Resûlü?”
Peygamber Efendimiz (S.A.V): “Evet, ben de. Ama Rabbim beni rahmetine gark etti.”
Yani Allah’ın rahmeti olmaksızın hiç kimse kendi ameliyle kurtulamıyor. (Yusuf 53)
12/YUSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Çünkü nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret (günahları sevaba çeviren) edendir, Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen, rahmetiyle nefsleri tezkiye ve tasfiye eden).
Nefsin ibrası yani temizlenmesi ancak Rahîm esmasının tecellisiyle mümkündür. Ankebut Suresinin 23. âyet-i kerimesi Allah'a ulaşmayı (Allah’a mülâkî olmayı) inkâr edenlerin “Allah’ın rahmetinden ümit kesenler “ olduğunu söylüyor. Allah’ın kitabı diyorsun, ama Allah’ın kitabından bir tek delil getiremiyorsun. Sadece kitaplardan edindiğin bilgilerle Allah’ın kitabını yargılıyorsun. O zaman bana Allah’ın kitabından bir tek yanlışımı ispat et. Gördüğün gibi 12 tane alıntı yaptık. Ama tüm söylediklerin Kur'ân-ı Kerim’e aykırı, Kur'ân-ı Kerim’le taban tabana zıt.
Benim Sinan kardeşime bir tavsiyem olacak. Yazımızı iyice incele, yetmez biz Efendi Hz’nin (iskender Evrenosoğlu) bir müridiyiz, hata yapabiliriz. O’nun hakkında, Allah’ın tek dîni Hanif dîni ve Kur'ân-ı Kerim hakkında daha fazla bilgi edinmek istiyorsan “www. mihr.com” adresine girerek aradığın her sualin cevabını hamd olsun ki Kur'ân-ı Kerim âyetleriyle bulabilirsin. Bırakın bu kulaktan dolma sözleri Allah’ın kitabına başvurun. İlâhî ana yasa odur. Ne diyor Allahû Tealâ:
1- 6 / EN'AM 38: ..... mâ farratnâ fîl kitâbi min şey’in....
Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.
2- 16 / NAHL 89: ... ve nezzelnâ aleykel kitâbe tibyânen likulli şey’in ve huden ve rahmeten ve buşrâ lil muslimîn(muslimîne).
Ve sana, herşeyi beyan eden (açıklayan), hidayete erdiren ve rahmet olan Kitab’ı, müslümanlara (Allah’a teslim olanlara) müjde olarak indirdik.
3- 30 / RUM 58
Ve lekad darebnâ lin nâsi fî hâzel kur’âni min kulli mesel(meselin)
Ve andolsun ki bu Kur’ân’da insanlar için bütün meselelere örnekler verdik.
4- 25 / FURKAN 33
Ve lâ ye’tûneke bi meselin illâ ci’nâke bil hakkı ve ahsene tefsîrâ(tefsîren).
Sana hak ile ve en güzel (ahsen) tefsir ile ulaştırdığımız (meselelerden) başka bir meseleyi, sana getirmediler.
Âyetlerde görüldüğü gibi her sorunun, meselenin, konunun derci yapılmıştır. Hz. Ebubekir (R. A): “Vallahi ayakkabımın bağları dahi kaybolsa Kur'ân-ı Kerim’e sorarım” diyor. Ama o Kur'ân-ı Kerim’i Allah'a ulaşmayı dileyerek ehl-i zikirden öğreneceğiz inşaallah. Allah razı olsun.
39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye'tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Rabbinize (Allah’a) yönelin (ruhunuzu Allah’a ulaştırmayı dileyin) ve O’na (Allah’a) teslim olun. Üzerinize azap (kabir azabı) gelmeden önce (ölümden önce). Yoksa sonra yardım olunmazsınız.
Sizin anlayışınız Kur’ana değil Kur’an ayetlerine eklemiş olduğunuz parantezlere dayanıyor. Bunu defalarca konuştuk tartıştık.
Şimdi sizin yazmış olduğunuz yukarıdaki ayete bakalım. Sadece bir ayete bakacağım çünkü defalarca aynı konu tartışıldı.
Şimdi ayetin Arapçasında nerede Ruhu Allah’a ulaştırmayı dilemek???
Ruh kelimesi nerede?
Ayetin Arapçasında nerede Kabir Azabı???
Kabir azabı diye bir şey YOKTUR.
Üzerinize azap (kabir azabı) gelmeden önce (ölümden önce). Parantezleri kaldırın bakın küt diye çöküyor tüm teori. Azap gelmeden önce nasıl da oluvermiş kabir azabı gelmeden önce. Allah eksik bırakmış bizim İskenderciler tamamlamış…
Şimdi Arapça bilmeyen İskenderin Mealinden parantezleri çıkaralım ve görelim bakalım teorileri adına ne kalıyor ortada: Rabbinize yönelin ve O’na teslim olun. Üzerinize azap gelmeden önce. Yoksa sonra yardım olunmazsınız. Teori FOS…
54. Azap yakanıza yapışmadan Rabbinize dönüp O'na teslim olun. Sonra size yardım edilmez.
55. Farkında olmadığınız bir sırada, azap ansızın karşınıza çıkmadan önce size Rabbinizden indirilenin en güzeline uyun!
56. Benlik şöyle diyecektir o zaman: "Allah'a karşı aşırı gitmem yüzünden başıma gelenlere bak! Alay edip duranlardan biriydim doğrusu!..."
57. Yahut şöyle diyecektir: "Allah bana kılavuzluk etseydi elbette ben de korunanlardan olurdum."
58. Azabı gördüğünde şöyle de konuşacaktır: "Bana bir kez daha imkan verilseydi de güzel düşünüp güzel davrananlardan olsaydım!"
59. Hayır, olmaz! Ayetlerim sana geldi de onları hemen yalanlayıverdin; büyüklük tasladın ve kafirlerden oldun.
İSKENDERCİLERİN TAKTİĞİ İŞTE BUDUR ARKADAŞLAR. AYETLERDEN KENDİ ANLAYIŞLARINA MALZEME YAPABİLECEKLERİNİ SEÇİYORLAR. SADECE BİR AYETİ ÖNE SÜRÜP ONU DA PARANTEZLERLE DEJENERE EDİP ANLAYIŞLARINA MALZEME YAPIYORLAR.
BAKIN 54. AYETİN DEVAMINDANKİ AYETTE NE DENİYOR? ALLAH’IN KİTABINA UYMAK. DEMEK Kİ AZAP GELMEDEN ÖNCE RABBİMİZE DÖNÜP TESLİM OLMAK DEMEK ONUN VAHYİNE UYMAK DEMEKTİR. ASLA VE KAT’A RUHUN DÜNYADAYKEN ALLAH’A ULAŞTIRILMASI EMRİ BU AYETTE YOK GÖRDÜĞÜNÜZ GİBİ.
İSKENDERCİLERİN TEORİSİNİ ALLAH YALANLIYOR...
BU ELEMANLARIN TEORİSİNE NERESİNDEN BAKARSANIZ BAKIN DÖKÜLÜYOR.
NOT: BU YAZIMA ELEŞTİRİ YAZACAKLAR SADECE BU AYETLERLE ALAKALI YAZSINLAR LÜTFEN. ZİRA İSKENDERCİLERİN ORTAK TAVRI LAF KALABALIĞI ARASINDA ASIL KONUYU GEÇİŞTİRMEKTİR. BUNU NET VE AYAN BİR ŞEKİLDE DEFALARCA GÖRDÜK. MSBORAN İSİMLİ ŞAHSIN VE ARKADAŞLARININ ORTAK YAZISINDAKİ DURUM DA BU. CEVAP YOK, PROPAGANDA ÇOK. SORU NE CEVAPTA NELER NELER ANLATILMIŞ.
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Katılma Tarihi: 24 mart 2005 Yer: Germany Gönderilenler: 95
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Selam Dostlar.
Izmirli bir Grup ögrenciye!:
Gök'ün mavisinden dünya alemin yapisina kadar acik acik tariflerde
bulunan bir Insan, nasil oluyorda Cehennem'den sonraki tabakalari
(zincirleme nereye dayaniyor) bilememis? Dikkat ederseniz, bilinen
Dünya mekanindan baslayip bilinmesi mümkün olmayan diger alemlerden
bahsediyor, sonra bunun adi Ilim oluyor!?
Cizimlere dikkat ederseniz, Allah merkezli degil insan merkezli bir
cizim modeli var, ki bu model degisik türlerde tarihler boyunca var idi
zaten. Buda Allah tarafindan gelen bir Ilim degil, insanlarin bir
kurgusu oldugunu belli ediyor.
Öte yandan, benligini Mürsidine teslim etmis(Allah'a yaklasmak icin
araya ortaklar koyan) bir insan Kur'an a göre Müsriktir. O yolda olan
bir Insan'in ilim diye yazip cizecegide yine müsriklige, $irke götürür.
Ibrahim Hakki Bey Allah'in ortagimi, Allah alemi yaratirken, ve Ibrahim
her neleri Kitabina almissa, bunlara sahitmiydi ? Imam-i Rabbani
Mektubatlarinda Alemin gercekte var olmadigini, bütün benliklerin
Allah'dan ziyade benlikler olmadigini anlatiyor. Kur'an i Kerim ise tam
tersini söylüyor. Allah yarattim diyor Imam-i Rabbani yok sayiyor.
Alayci elestirilerimden söz ediyorsunuz; ben Ibrahim Hakki beyin
burnuylami alay ettim, simasimi hosuma gitmedi yoksa saclarinimi
begenmedim?
Bilemeyecegi konularda "ben gördüm, sahidim" havasi veren bir insanin
yazilarini ben istedigim sekilde elestirmekte serbestim. Elbette ki
Ibrahim Bey bana cevap verecek durumda degil, ve elbette elestiriler bu
yolda olanlara idi. Ölülere mi duyuracagiz sesimizi?
Sizin nazarinizda Ermisler elestirilmez birer Otorite, onlardan daha
iyisini bilemeyiz, onlar Allah'in dostlari, keramet sahibi insanlar.
Birsey söylüyorlarsa vardir bir bildikleri, dogrudur. Bilemedigimiz
icin kavrayamiyoruz, anlatilsada kavrayamiyoruz, mertebemiz müsait
degil. Size göre bu böyledir, ama bana/bize göre degil.
Bu kadar savunmaciligin ardinda belli ki "siz anlamadiginiz icin
haksizca elestiriyorsunuz" mantigi yatiyor, o halde örnegin Alemin
nasil ve ne sekilde yaratildigini Izmirli Ögrenci grubu bizlere
aktarsin. Veya Marifetnameden anlasilmayan baska bir mevzuyu anlatin.
Biz anlamadik, siz anlatin. Sizde bilmiyorsaniz o halde bilmediginiz
birseyin savunmasi akil isi degil, hissi bir davranistir. Buda ayan
beyan acikca ortada.
Akla tecavüz aciklamalari ilim (kesin bilgi) olarak halen bugün bile
kabullenenler var. Eger sizler bir grup ögrenci olarak Marifetnameyi
savunuyorsaniz tahsil yapmayin daha iyi, enazindan din adina konusmayip
insanlarimiza diger alanlarda yardimci olun daha hayirlidir bence.
Sahi, vermis oldugunuz tavsiyeleri sizler kendinizede uygulayin, tek
mutlak dogrular benim elimde olmadigi gibi sizlerinde- veya tabî
oldugunuz insanlarin elinde eteginde degil.
Bu Iskender havasi esmeden önce ne cürükler cikti ortaya, gün gelir Iskenderinde tadi kacar. Ama kacacak.
Malesef bu ezbercilik rahatligindan vazgecemedi insanlarimiz, biride
cikip mesela "Iskender bey x konuda yanlis düsünmüs, ben bu görüse
katilmiyorum" demedi, diyemezde! Bir insanin her sözüne kesinlikle
dogrudur demek(yada hic bir konuda itiraz etmemek), Alperen Dostumun
degimiyle hic hayra alamet degildir.
Huzur Namazı saçmalığı acaba Marifetnamede var mı? Adam o kadar gitmiş, görmüş, gezmiş o bilmeyecek ve anlatmayacak da kim anlatacak. Huzur Namazı safsatasını sadece İskenderciler söylüyor galiba... Sadece İskender Tüm Resullere namaz kıldırmış anlaşılan... Bravo ona, ne yüce bir şahsiyet... En çok seni seveniz, seni en çok seveniz iltifatının bir göstergesi de bu olsagerek:)
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Huzur Namazı saçmalığı acaba Marifetnamede var mı? Adam o kadar gitmiş, görmüş, gezmiş o bilmeyecek ve anlatmayacak da kim anlatacak. Huzur Namazı safsatasını sadece İskenderciler söylüyor galiba... Sadece İskender Tüm Resullere namaz kıldırmış anlaşılan... Bravo ona, ne yüce bir şahsiyet... En çok seni seveniz, seni en çok seveniz iltifatının bir göstergesi de bu olsagerek:)
Iskender akilli adam Beyinleri kendisini kabul etmeye hazir gruplari iyi taniyor. Once onlarin Nurcularin Said Nursisini, Marifenamecileri Resul ilan ediyor. Onlarda Aha bu adam dogru soyluyor diyorlar zaten inaniyorlar. Nurcular Risalelerin Vehim ilmi altinda vahiyle yazildigina zaten inaniyorlar.
Iskender bu gruplari hedef almis ondan sonra diyecek ki bak son Peygamber de benim. Iskender gidince yenine Taneri Birakir herhalde.
Tardu kardes adam zeki gruplari iyi biliyor Demirel Ecevite yada DPT li sonere yamanmak icin onlar ilgili sure bile uyduruyor. Bir arkadasin dedigi gibi yakinda bizimle ilgili sure de iner.
Selam ve dua ile
Radyoman
__________________
43/44 Dogrusu o Kur'an, senin için de, kavmin için de bir ögüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma