HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an Çalışmaları
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an Çalışmaları
Konu Konu: HADİSLERİN / SÜNNETİN İNCELEMESİ Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
öğrenci98
Ayrıldı
Ayrıldı


Katılma Tarihi: 21 kasim 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 432
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı öğrenci98

Merhabalar

Sorular ve cevaplar:

vahyin ezberlenmesine dair bir emir var mıdır...

"Seni okutacağız da artık unutmayacaksın.  Allah’ın dilediği müstesna. O, açıklananı da gizleneni de bilir." 87/6,7 (y nuri öztürk)

vahyin kitap haline getirilmesine dair bir emir var mıdır...

"
Andolsun Tura, Satır satır yazılmış Kitap’a, Ki açılıp yayılmış ince deri üzerine yazılmıştır." 52/1-3 (y nuri öztürk)

vahyin kontrolünde  yaşayan bir insanın sözleri davranışları yaşamı bizim için aydınlatıcı ve değerli değil midir...

Rabbimize karşı sorumluluğumuz O'nun mesajıyla sınırlıdır. Beşer sözü ve düşünceleri asla ve asla Rabbimizin buyrukları değildir. Büyüklerimiz ve düşünen tecrübi insanların elbette hayatımıza ışık tutabilecek sözleri vardır lakin, sadece bu kadarla sınırlıdır ve Rabbimize karşı sorumluluğumuz içinde yer almaz. Örneğin;

Kar yılı var yılıdır, (karın bolluk ve berekete delaleti)

Olmuş armut dalda az bekler, (yaşlıların ölüme yakınlığı) vs.

vahy dışındaki sözleri ve davranışları da an be an vahyle kontrol edildiğine göre bu konudaki veriler de bizim için vahy kadar açıklayıcı ve yardımcı değil midir...

Korunmuş bir mesaj korunmamış beşer sözüne muhtaç olabilir mi?

"Hiç kuşkusuz, o Zikir’i / Kur’an’ı biz indirdik, biz. Ve herhalde onun koruyucusu da biziz." 15/9 (y nuri öztürk)

"Elif, Lam, Ra. Bir kitaptır ki bu, ayetleri önce muhkem kılınmış, sonra detaylandırılıp açıklanmış. Hakim ve Habir kudrettendir o." 11/1 (y nuri öztürk)

Dolayısıyla netice olarak:

"Ey iman sahipleri! Size açıklandığında canınızı sıkacak şeylerle ilgili soru sormayın. Kur’an indirilmekte iken onları sorarsanız size açıklanır. Allah onlardan vazgeçmiştir. Allah Gafur’dur, Halim’dir. Sizden önceki bir toplum da onları sormuştu; sonra tutup hepsini inkar ettiler." 5/101,102 (y nuri öztürk)

"Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Hiç kuşkusuz sen, dosdoğru bir yol üzerindesin. Gerçek şu ki bu Kur’an sana ve toplumuna bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız." 43/43,44 (y nuri öztürk)

Muhabbetle...

 

 


 



__________________
Benliğin galebe çaldığı hiçbir yerde, vahiyden, adaletten ve merhametten bahsedilemez.
Yukarı dön Göster öğrenci98's Profil Diğer Mesajlarını Ara: öğrenci98
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

�Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat eşi, o sözü başkalarına haber verip Allah da bunu Peygamber�e açıklayınca, Peygamber bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu ona haber verince eşi: Bunu sana kim bildirdi? dedi. Peygamber: Bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana haber verdi, dedi.� (Tahrim 3)

Ayetten de anlaşıldığına göre Peygamber efendimiz, hanımlarından birine gizli bir söz söylüyor. Hanımı da bunu annelerimizden diğerine veya başka bir kimseye haber verince Allah-u zulcelal, Peygamber Efendimize vahiyle durumu bildiriyor. Allah (cc)�ın bildirdiği bu şeylerin bir kısmını, Nebi (as) hanımına bildiriyor, bir kısmını ise bildirmiyor. Böyle bir durumla karşılaşan hanımı ise bunu kimin bildirdiğini soruyor, Peygamber Efendimiz de �Bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana haber verdi�.

Peygamberimizin zevcesine bildirdiği kısım hakkında bazı rivayetler söyleniyor olsa da bunlar bir yorumdan öteye gitmeyecektir. Söylemekten vazgeçtiği kısım hakkında ise hiç bir fikrimiz yoktur ve olamazda.

Kur-an�ı Kerimin her hangi bir yerinde Allah (cc), Resulüne bildirdiği bu şeyin metnini vermemiştir. Yani Resulullahın eşine bildirdiği kısım ile bildirmediği kısmın metni Kur-an�da yoktur. Vahiy ise Allah�ın Resulüne olan bildirilerini taşır. İşte, yine böyle bir bildiriyi getirmiş olan Allah�ın vahyi, metniyle Kur-an�da mevcut olmayıp �vahyi gayri metluv� vahiyle Resulullah�a bildirilmiştir. Allah bildirdiğine şahadet ederken, Resul de �Bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana haber verdi�. (Ahzab 53) derken artık bundan öte bir kimsenin, Kur-anın iki kapağı arasından başka bir vahyin Resulullah�a gelmediğini söylemesinin, La ilahe illallah, Muhammedun Resulullah, şahadetiyle bağdaşabileceğini söylemek mümkün değildir.


yukarıdaki ifadeler enteresan...


allahın bildirdiği ve vahyettiği bir şey var ama kuran da bu yazılmamış..


yani peygamber kendine gelen her vahyi yazdırmamış öyle mi...


bazılarını yazdırıp bazılarını yazdırmaması düşünülebilir mi...

bunu yapınca tebliğde bir noksanlık olmuş olmaz mı...

acaba bu vahiyleri kurana koy bunları koyma diye ayrıca bir emir mi geldi...


ayetlerin şu sıraya göre yada sureleri şu düzende yazdır diye emirler var mı..

varsa niye biz göremiyoruz...

onların yazılmasına gerek yok mu...



__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
isaisaisa
Yasaklı
Yasaklı


Katılma Tarihi: 09 ocak 2009
Gönderilenler: 18
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı isaisaisa

Hocam alt kısımlarıda okurmusun her peygambere kitap gelmemiştir.

Hepimiz biliyoruz ki hz zekeriya tevratla hükm etmiştir ona bir kitap gelmemiştir.ayetlerden de anlaşılacağı üzere hz zekeriya ile allah cc arasında geçen bu konuşma vahiy olmasına rağmen kitabında yer almamıştır.yani diğer peygamberlerdede kendilerine verilen kitabın dışında vahiy geldiğine delildir. bunlar gibi peygamberlere verilen kitapların dışında vahiy vardır.Onlarca ayet delil vardır.

Meryem suresi 4-10

Yukarı dön Göster isaisaisa's Profil Diğer Mesajlarını Ara: isaisaisa
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

hımm...

incili de isa yazmamıştı yamulmuyorsam...

demek ki her vahy yazılması gerekmiyormuş..


__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

alıntılar çok uzun olduğu zaman okunması ve istifade edilmesi zorlaşabiliyor...

belki ondan silinmiştir...

siz kendi fikirlerinizi yazarsanız daha yararlı olabilir...




__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
hasanoktem
Admin Group
Admin Group


Katılma Tarihi: 10 eylul 2006
Gönderilenler: 2837
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hasanoktem

isaisaisa Yazdı:

Hasan öktem'e cevaplarım neden her zaman siliniyor...

 

Benim yukarıdaki yazıda ifade ettiğim şeyleri okumuşsunuz ama  ifadelerimin içini benim ifade ettiğimden farklı yorumlamışsınız kendi yazımı eklemeler yaparak yeniden çözümlüyorum…

1-Hz.Aişe'nin evlendiği yaşla ilgili 9 yaşından 17 yaşına kadar farklı görüşler var. 6 yaş  genellikle nişanlanma olarak kabul ediliyor.Farklı rivayetlerden kaynaklanıyor.Yaş meselesinin rivayet farklılıkları için aşağıya alıntıladığım makale okunabilir. (Allah’u alem)

2-50-80-400-700 yıl öncesinden değil 1400 sene öncesinden bahsedilen bir hadis olduğundan yorum yapmak zor. Kızlarla küçük yaşta evlilik konusu o toplumun örfünde maruf olan ve yadırganmayan bir husus olabilir.Her durum kendi şartları içinde değerlendirmek lazım buda çok zor hatta imkansızdır.Fakat yaptığım araştırmalardan da  bir not düşmeden edemeyeceğim:Evlendiğinde olgun bir yaşta olduğu ve o toplumda küçük çocukların evlendirilmesinin örf ve adetlerde sıkıntı olmadığı.

a-)Peygamberimizin dedesi Abdulmuttalib’in  erken yaşlarda Hâle binti Üheyb ile evlenmiş,

b-)Peygamberimizin annesi Âmine ile babası Abdullah’ı da bu yaşlardayken evlendirdiği, hatta her iki evliliğin aynı ortamda gerçekleştiğini,

:bu sebeple peygamberimizin ile amcası Hz. Hamza arasında yaş farkının neredeyse aynı olduğu bilinmektedir. .(Allah’u alem)

Efendimiz döneminde de küçük evliliklerin yadırganmadığı ile ilgilide bakılabileceğini okuduğum birkaç kitapta öneriyorlar.İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gâbe,.Ben kitaba ulaşamadım.

3-Kaldı ki bu, sadece kız çocuklarıyla ilgili bir mesele değildir; o günkü uygulamalara bakıldığında erkek çocukların da erken yaşlarda evlendirildiği anlaşılmaktadır. Mesela Amr ibn Âs ile oğlu Hz. Abdullah’ın arasındaki yaş farkı, sadece on ikidir ki bu durumda Hz. Amr, dokuz veya on yaşındayken evlenmiş olmalıdır.Bu bilgilerden hareketle diyebiliriz ki Âişe Vâlidemiz, dokuz yaşındayken evlenmiş olsa bile ortada garipsenecek bir durum yoktur. Şayet böyle bir husus söz konusu olmuş olsaydı, Zeyneb Vâlidemiz’le izdivacında fırtına koparmak isteyenlerle, Benî Mustalık Gazvesi dönüşünde ve hiç olmadık yerde Âişe Vâlidemiz’e iftira atanların, onlar açısından önem arz eden böyle bir meseleyi dillerine dolamamaları düşünülemezdi. Sonuç nasıl olursa olsun sadece başlı başına bu bilgi bile, Âişe Vâlidemiz’in evliliği konusunda olumsuz herhangi bir durumun olmadığını ispat için yeterli bir güce sahiptir. .(reşit haylamaz)

5.Efendimiz’e bir de sıhriyet yönüyle yakın olabilme düşüncesiyle Hz. Ömer, aradaki yaş farkına rağmen Hz. Ali’nin kızı Ümmü Gülsüm’le evlenmiş ve o günkü toplum tarafından bu evlilik asla yadırganmamıştır.

3-Belki şu olabilir 9 yaşı bize göre çocukluk yaşı olabilir.o ülke şartlarına göre değerlendirilebilir.  Düşmanları bile bu konuda Hz.Peygamber'i eleştirdiklerine dair bilgi yok. Hz.Aişe'nin de bir şikayeti yok.Ayrı bir konuda şudur ki daha dün denebilecek zamana kadar bu konu gündeme hiç gelmemiştir makale tarihlerinden ve siyer kitaplarından (ya da kendi okuduğum siyer kitaplarında denk gelmedim)bu anlaşılabilir. (Allah’u alem)

3-Hz.Peygamber'in Hz. Aişe ile küçük yaşta evlenmesi bizim için sünnet değildir, örnek te değildir. Bu, o toplumun ve Hz.Peygamberin özel durumunun gereği kabul edilmeli ve genelleştirilmemelidir.Modern Hadis tanımları bu konuda devreye giriyor.

Örnek verecek olursak.Efendimiz çatal-kaşık ile yemek yememiştir.Bizimde sünnete uymak için öyle yememiz gerekir gibi bir yanlışa düşersek hata ederiz.

Yada Efendimizin “ümmetimi zora sokmuş olmayacak olsaydım,her namazda dişlerini misvaklamalarını isterdim” Şimdi bu sünnet farklı algılanmakta ve “arak” ağacının dallarından yapılan bir türlü fırçadır.Halbu ki amaç dişlerin temizlenmesidir.O günkü şartlarda araç ağacının dalları uygunsa bugünde onun yerine fırça kullanılmaktadır.Kaldı ki misvak bir ağaç değil fırçalamak anlamına gelir.

Bir başka örnek Allah rasülünün giyim kuşamı da değerlendirilebilir.Onun öyle giyinmesinde mutlaka bir sebep aramak meburiyetindeyiz.Aksi halde tüm ümmetin aynı giyinmesi gerekir.Bölge kışın ortalarında 40 derece sıcaklığa sahip olduğu için sıcaklıktan korunmak için farklı giyinilebilir.Hele başını örtmek adeta bir zorunluluktur.Özel durumlar sünnetin içine giremeyeceğini düşünüyorum.

Ya da bir ayeti şartlara göre değerlendirirsek “Ey insanlar! Onlara (müşriklere) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın.”(enfal; 60)
Avamca bir tefsir yapacak olursak bu günün kuvvetleri savaş atları değildir.Bugünkü atlar ;tanklar,füzeler,uçaklar silahlardır.Hiç kimse bugün bunlara karşı atlarla hazırlanalım veya çağın silahları bize göre değildir diyemez.

Aksi halde ayetinde hadislerinde ruhundan ve amacından uzaklaşmış oluruz.

 (Allah’u alem)

4-Bahsettiğiniz ayeti kerime ile bu evlilik yaşı arasında bir çelişki olduğunu düşünmüyorum.Benim o ayetti farklı okumalarımda yorumlamalarım ve tefsirler sonucu ulaştığım yorumlar hep bu yönde oldu. (Allah’u alem)

Bahsettiğiniz ayetin özellikle yetimlerle ilgili olması şunu gösteriyor olmalı : Yetimler kendi başlarına yeterli olacak yaşa gelinceye kadar böyle yapın, başlarının çaresine bakacak duruma geldiklerinde de ki bu da evlilik olgunluğudur, bütün hak ve sorumluluklarına kendilerine tevdi edin demektir. Yetim olmayanların durumu ise farklıdır. Onların lehine ya da aleyhine olacak durumları onlar adına tam olarak belirleyip karar verebilecek anne-babası vardır. Şu halde Hz. Âişe'nin 9 yaşlarında olması, tamamen onun lehine bir evlilik olan bu kararı ebeveyninin vermesine mani değildir.(Allahu a'lem)

Yada Bahis konusu olan ayetin mal kullanımı ile ilgili olduğu yani tabiri caizse kârını-zararını bilme açısından kişinin kendine yeterli bir aklî olgunluk seviyesini kastettiği düşünülebilir. Evlilik işinde ise mesele daha çok ana-babanın bu konudaki yönlerdirmelire bağlı denebilir. Özellikle "veli"nin bu konudaki yetkileri malumdur.Ayetle hadisin birbiri içinde çelişkili görünmesi zorlama durum gibi geliyor. (Allah’u alem)

5-Hz.Aişe de evlendiğinde bu rüşde, yani, iyiyi kötüyü, faydalıyı, zararlıyı ayırabilecek olgunluğa erişmiş olabilir.Çok zeki ve nadir bir fıtrat olduğuna dair bilgiler siyer kitaplarında mevcuttur.Sonraki hayatı dine hizmetide bunu gösteriyor.Çünkü Hadis rivayet etiği yılları dönemlere göre hadis şerhlerinde açıklanmış oradan bakılabilir. (Allah’u alem)

6-O yaşta yapılan evliliğin hikmetleri hakkında da çeşitli değerlendirmeler yapılabilir. (Allah’u alem)

7-Çağa göre değerlendirildiğinde şu sonuçlar ortaya çıkabilir.Araplarda iklimin de etkisiyle ozellikle et gibi bol proteinle beslenilen bir zamanda kizlar 7-8 yasinda hayiz olmaya baslarlardi ve o duruma gelmis kizlarin evermekte acele edilmesi de bir Peygamber nasihatidir. Demek ki yasa gelince ve evlilik sorumlulugunun da farkinda ise evlendirilebilir. Kaldi ki o donemde aileler cekirdek aile degildi. Yetim kizlar digerlerine nazaran sartlarin tesiriyle daha icine kapali, aklen daha gec olgunlasabilir de. Yani herkes kendi devrinin çocuğudur.(Allah’u alem)

8-Arap geleneğinde buluğ çağına ermiş bir kızın buluğ çağına erdiği yaştan sonrası yaşı olarak söylenir. Yani altı denmişse bu onaltı veya on sekizdir. Bu konuda yazılmış müstakil makaleler de var.Ayrı bir zeminde araştırılabilir tartışılabilir arkadaşım. (Allah’u alem)

9-Salincakta sallanmak çocukluk alameti değildir. Şimdilerde koca koca insanlar sallanıyor. (Allah’u alem)

10-Hz.Aişe’nin bir şeyden haberim yoktu demesi onun ona belki sürpriz yapılacağını çevresindeki insanların Efendimiz’e teslim edileceği alana götürürken şaşırması için söylenmemiş olabilir.Rivayeti Hz.Aişe kendi yapıyor kendi durumu bir takım ayrıntılarıyle birlikte anlatıyor.(Allah’u alem)

11-İddianızda belirttiğiniz Kuran dışı vahiyle ilgili Tr_alfanın bir yazısı vardı,okunabilir (Allah’u alem)

http://rapidshare.com/files/186983798/Kuran_d__305___351___3 05__vahiy.doc.html

Benimde bu konuda üç-beş söyleyeceğim şey var.

Kuran dışı vahiy meselesi içerisinde sünnet vahiymidir?sorusuna cevap arayalım.Vahiy bir şeyi gizlice bildirmek işaret etmek veya anlatmak demektir.Yani yüce Allah’ın Rasülüne bildirmek istediği herhangi bir şeyi,onun anlayabileceği bir şekilde bildirmektir.Bu durumun teferruatı insanlar açısından meçhuldur.Onun içinde insanların bir takım zorlamalarla vahyin mahiyetini ortaya koymaya çalışmaları oldukça anlamsızdır.Ama şu açıkça ifade edilebilir ki Allah,Rasulüne bildirmek istediği hususu dilediği şekilde kesin olarak bildirir.Vahy Cebrail aracılığıyla olduğu gibi olmaksızında nazil olmuştur.Rüya yoluylada vahiy aldığıda ve bunları hayatına geçirdiği siyer kitaplarında mevcuttur.Birde Allah rasulüne melek tarafından okunarak verilen vahiy vardır ki buna okunan vahiy ya da Kur’an diyoruz.

Bir diğer acıdan vahiy; Kurani vahiy (vahy-i metluv)Kurani olmayan yani kelam olmadan işaretle efendimiz’e duyuruluan vahiydir ki buna kudsi hadisler denmektedir ve Allah’ın ilhamı ile Rasullulahın kalbine nakşedilen vahiy olarak sınıflandilabilir ki buna da vahyi gayri metluv denmektedir.Allah rasülünn ifadesine göre Kendisine Kur’an verildiği gibi,Kur’anla birlikte benzeride verilmiştir(Ebu Davud ve İbni Mace)

Yine nisa suresi 113 ayette ona kitap ve hikmet verildiği açıkça belirtilmektedir.Bu Ayetteki Hikmet kavramının sünnet olduğu yani Allah rasülünün ayetleri kavrama ve bunları hakkıyla anlayıp yaşamak olduğu İslam alimleri tarafından açıklanmıştır.Durum böyle olunca Kur’ani vahiyden başka vahiy indirilmemiştir demek oldukça yavan kalır.Zira Allah rasülü’nin namazı tüm ayrıntılarıyla kılması bu tür vahyin açık ifadesidir.Kuran’ın dizilişi ayet ve surelerin tertibi gibi bir çok konularda Efendimizin Kuran dışı vahiy aldığıda kesindir.Çünkü O hüküm koyarken asla kendi heva ve hevesine göre hareket etmezdi onun her emri her hükmü ilahi emirden kaynaklanıyordu.Bu ifadelerden kanaatimce günlük hayattan örneklendirmek güçtür.Çünkü bizler Allah ile rasulünün nasıl vahyettiğini veya nasıl ilham ettiğini bilemiyoruz.Tabiri yerindeyse aynı frekanslara giremiyoruz.Zira mesele ilahi bir durumdur.Pek çok hadislerde belirtildiği gibi Rasullullaha bir şey sorulduğunda O vahyi bekler ve bilmem derdi. Ancak her meselede de vahiy inmiyordu.Özetle ifade etmek gerekirse Kur’an yüce dinin temel hükümlerini açıklayan bir kitaptır.Bu temel kitapta ayrıntı ve tafsilata pek girmez temel ilkelerini verir.Bu ilkeleri ALlahn görevlendirdiği peygamber açar ve nasıl pratize edilmesi gerekirse öyle pratize eder.

Arkadaşım bu meseleyi açmam en az 5-6 saat yazmam demek o yüzden teferruata girmeden kısa bırakıyorum.

Son olarak şu da denilebilir ki.

Her şey bir kenara,hadis rivayetinin naklinde hata olabilir? Bir de bunu düşünmekte fayda var. Ya rivayeti güzel yorumlarsınız. Ya da rivayeti kurtaracağım diye peygamberimi altı yaşında bir çocukla evlendi diye lanse edebiliriz.

Yok evlenmedi diye bir yorum yapmakta zor

Evlendi demekte zor.

Temkinli olmakta fayda var.Bu tür dini  tartışmalarda gördüm ki egosu yüce daglar kadar aşkın karşındakinin fikirlerini aşağılayan “Bırak Allah aşkına ya gibi” tavırlar sergileyen kişilerle muhabbet etmedim (ettim de ama içim rahat etmediğinden).Burada Dengeyi korumak çok önemli..

Bu konuyla ilgili makaleler

Ömer Rıza Doğrul'un Asr-ı Saadet isimli kitabının ilgili yeri ile

 İzmir Dokuz Eylül Üniv. İlahiyat Fak. Öğr. üyesi Prof.Rıza Savaş'ın bir makalesinde

Bünyamin Erul, "Hz.Aişe Kaç Yaşında Evlendi?", İslami Araştırmalar, c. 19, sayı 4.

Mehmet Azimli, "Hz.Aişe'nin Evlilik Yaşı Tartışmalarında Savunmacı Tarihçiliğin Çıkmazı", İslami, Araştırmalar, c. 16, sayı:  1

Suzan Yıldırım, "Hz.Aişe'nin Evlilik Yaşı Etrafındaki Tartışmalar", İslam Dergisi sayı: 4, 2004.

Rıza Savaş, "Hz.Aişe'nin Evlilik Yaşı ile İlgili Farklı Bir Yaklaşım", D.E.Ü.İlahiyat F. Dergisi, Sayı: 9, 1995.

Mustafa Fayda, Hz.Aişe maddesi, DİA, 2/201.

Yaş ile ilgili rivayet farklılıkları

Reşit Haylamaz beyin makalesi.Peki, gerçekte durum nedir? Yaş tespiti konusunda yukarıdaki bilgiler tek alternatif midir? Bu soruların cevabını alabilmek için elbette o günlerin kapısını aralamak ve aralanan bu kapılardan girerek meseleyi, deliller üzerinden tetkik etmek gerekmektedir. Dilerseniz, ulaşılan delillerin bize ne ifade ettiğine birlikte bakalım:

1. Risâletin ilk günlerinde Müslüman olanların isimleri sıralanırken, ablası Esmâ Vâlidemiz’le birlikte Âişe Vâlidemiz’in adı da zikredilmektedir. Dikkat çekici olan bu zikrin, Hz. Osmân, Zübeyr ibn Avvâm, Abdurrahmân ibn Avf, Sa’d ibn Ebî Vakkâs, Talha ibn Ubeydullah, Ebû Ubeyde ibn Cerrâh ve Erkam ibn Ebi’l-Erkam gibi ‘Sâbikûn-u Evvelûn’ tabir edilen en öndekilerin hemen arkasından; Abdullah ibn Mes’ûd, Ca’fer ibn Ebî Tâlib, Abdullah ibn Cahş, Ebû Huzeyfe, Suhayb ibn Sinân, Ammâr ibn Yâsir ve Habbâb ibn Erett gibi isimlerden de önce gerçekleşiyor olmasıdır.7 Demek ki Âişe Vâlidemiz, o gün küçük de olsa ‘irade’ beyanında bulunabilecek bir çağda ve ilk Müslümanlar arasında yer alabilecek bir durumdadır. Söz konusu bilgilerde ondan bahsedilirken, ‘O gün o küçüktü.’ şeklinde bir kaydın konulmuş olması, bu manayı ayrıca teyit etmektedir.8

2. Ablası Esmâ Vâlidemiz’in konumu da bu kanaati güçlendirmektedir; zira onun, on beş yaşında iken Müslüman olduğu bilinmektedir.9 Bilinen bir gerçek de onun, 595 yılında dünyaya gelmiş olduğudur.10 Bütün bunlar, risâletin ilk yılı olan 610 tarihini göstermektedir. Demek ki Âişe Vâlidemiz, yaşı küçük olmasına rağmen 610 yılında Müslüman olmuştur. Bunun için o gün onun, en azından beş, altı veya yedi yaşlarında olması gerekir ki, on üç yıllık Mekke hayatıyla en az yedi aylık11 Medine günleri de bu tarihe ilave edildiğinde onun, Allah Resûlü ile evlendiği gün –risâletten beş yıl önce dünyaya gelmiş olma ihtimalini esas alacak olursak- en azından on sekiz yaşında olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.

3. Mekke günleriyle ilgili olarak Âişe Vâlidemiz, \"Ben Mekke’de oyun oynayan bir kız iken Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e, ‘Doğrusu, onların asıl buluşma zamanları, kıyamet saatidir; Kıyamet saatinin dehşeti ise, tarif edilemeyecek kadar müthiş ve ne acıdır!’ (Kamer sûresi, 46) ayeti nâzil oldu.\"12 bilgisini vermektedir ki bu bilgi, onun yaşıyla ilgili olarak bize farklı kapılar aralamaktadır. Şöyle ki:

4. Söz konusu ayet, Kamer sûresinin 46. ayetidir ve bütün halinde nâzil olan bu sûrenin, İbn Erkam’ın evinde iken ve bi’setin dördüncü (614),13 sekizinci (618) veya dokuzuncu (619)14 yılında indiğine dair farklı rivayetler vardır. Özellikle ayın ikiye yarılma hadisesini ve o gün buna olan ihtiyacı nazara alan bazı âlimler, söz konusu tarihin 614 olması gerektiği üzerinde durmuşlardır ki bu tarih esas alındığında Hz. Âişe Vâlidemiz, ya henüz dünyaya gelmemiş veya yeni doğmuş demektir. 618 veya 619 tarihi esas alındığında da durum pek değişmemektedir. Zira bu durumda o, henüz dört veya beş yaşında demektir ki her iki yaş da, söz konusu hadiseyi kavrayıp yıllar sonra da aktarabilecek bir olgunluğu ifade etmemektedir. Bu durumda ise o, en yakın ihtimalle risâletin başladığı günlerde dünyaya gelmiş olmalıdır.

Burada dikkat çeken başka bir husus da, o günü anlatırken bizzat Âişe Vâlidemiz’in, \"Oyun oynayan bir kız çocuğu idim.\" şeklindeki beyanıdır. Kendisini ifade ederken kullandığı ‘kız çocuğu’ kelimesinin karşılığı olan ‘câriye’ lafzı, ergenlik çağına geçişi ifade etmekte ve o dönemler için kullanılmaktadır. Arap şairlerinden İbn Yerâ, bu yaşlardaki birisini kastederek maksadını şu şekilde ifade etmektedir: \"Sekiz yaşına geldiğinde artık o, benim için bir câriye değil; Utbe veya Muâviye’ye nikahlayabileceğim gelin adayımdır.\" Bazı bilginler bu kelimenin, on bir yaşın üzerindeki kız çocukları için kullanıldığını ifade etmektedir.

Kamer sûresinin indiği tarih olarak 614 yılını esas alacak olursak, Âişe Vâlidemiz’in risâletten en az sekiz yıl önce doğmuş olduğu ortaya çıkar ki bu tarih 606 yılına tekabül etmektedir. Bu ise, evlendiği gün onun on yedi yaşında olduğunu ifade eder. Sûrenin indiği tarih olarak 618 yılını kabul ettiğimizde ise onun, 610 yılında dünyaya gelmiş olma ihtimalini ortaya koyar ki bir yönüyle bu, evlendiği gün Âişe Vâlidemiz’in on dört yaşında olduğu sonucunu doğururken diğer taraftan onun, risâletten dört yıl sonra dünyaya gelmiş olamayacağını ispat eder.

Bu bilgilerle birinci maddede ifade edilenleri yan yana getirdiğimizde, Âişe Vâlidemiz’in 606 yılında dünyaya geldiği ve on yedi veya on yedi buçuk yaşında iken de evlendiği sonucuna ulaşmamız mümkün olmaktadır.

3. Âişe Vâlidemiz’in Mekke yıllarıyla ilgili olarak anlattığı bazı hatıralar da bunu destekler mahiyettedir. Mesela:

a) Risâletten kırk yıl önce gerçekleşen ve tarih belirlemede bir kıstas olarak kabul gören Fil hadisesinden geriye kalan iki kişiyi Mekke’de dilenirken gördüğünü söylemesi;

b) Mekke’nin en sıkıntılı günlerinde Allah Resûlü’nün sabah-akşam kendi evlerine geldiğini ve bu sıkıntılara dayanamayan babası Hz. Ebû Bekir’in de Habeşistan’a hicret teşebbüsünde bulunduğunu detaylarıyla birlikte anlatması;

c) İlk defa namazın ikişer rekat farz kılındığını, mukim olanlar için daha sonraları onun dört rekata çıkarıldığını, ancak sefer durumlarında yine iki rekat olarak bırakıldığını ifade etmesi;

d) \"Biz İsâf ve Nâile’yi, Kâbe’de cürüm işlemiş ve bu sebeple Allah’ın kendilerini taş haline getirdiği Cürhümlü bir adamla kadın olarak duyup dururduk.\"20 gibi ifadelerle ilk günlerle ilgili nakillerde bulunması gibi daha pek çok hâtırat, daha ilk günlerden itibaren onun, gelişmeleri takip edebilecek bir çağda olduğunu ifade etmektedir.

4. Efendimiz’le izdivacı söz konusu olduğu günlerde Âişe Vâlidemiz’in, Mut’im ibn Adiyy’in oğlu Cübeyr ile sözlü oluşu da bu kanaati güçlendirmektedir. Burada ayrıca dikkat çeken husus, söz konusu teklifin, Havle binti Hakîm gibi aile dışından birisi tarafından gündeme getirilmiş olmasıdır. Açıkça bu onun, o gün evlilik çağına gelmiş ve evlendirilebilecek genç bir kız olduğunu ifade etmektedir.

Söz konusu ‘sözlülük hali’nin, İbn Adiyy ailesi tarafından ve oğullarının anlayışı değişir gerekçesiyle feshedildiği de bilinen bir gerçektir.21 Burada akla, İbn Adiyy ailesinin, oğullarının anlayışını değiştireceklerinden endişe ettikleri Ebû Bekir ailesiyle böyle bir akdi niye ve ne zaman yaptıkları sorusu gelmektedir. Bunun en makul cevabı söz konusu akdin, ya risâletten önce veya İslâm’ın açıktan tebliğinin başlamadığı dönemde gerçekleşmiş olduğu şeklindedir ki her iki durumda da onun, bi’setin dördüncü yılında dünyaya gelmiş olma ihtimali söz konusu olamaz; hatta bu, sanıldığından da erken yıllarda dünyaya gelmiş olabileceğini düşündürmektedir.

Bu kararın, açıktan tebliğin başlandığı dönemde alınmış olma ihtimali nazara alınacak olursa bu tarihin, İbn Erkam’ın evinden çıkış günleri olan 613-614 yıllarını ifade ettiği görülecektir ki bu, sözlendiği dönem itibariyle onun henüz dünyaya gelmediğini kabullenmek demektir. Bu durumda, söz konusu akitten bahsetmenin de imkânı yoktur. Öyleyse bu sözün bozulduğu tarihlerde onun, en azından yedi veya sekiz yaşında olduğunu kabullenmemiz gerekir ki bu da onun, takriben 605 tarihinde dünyaya gelmiş olduğunu göstermektedir.23

5. Mevzuya ışık tutması bakımından Âişe Vâlidemiz’le diğer kardeşlerinin arasındaki yaş farkı da dikkat çekicidir. Bilindiği gibi Hz. Ebû Bekir (radıyallahü anh)’ın altı çocuğu vardır; bunlardan Hz. Esmâ ve Hz. Abdullah, Kuteyle binti Ümeys’ten; Hz. Âişe Vâlidemiz’le Hz. Abdurrahman, Ümmü Rûmân (r.anha)’dan; Muhammed, Esmâ binti Ümeys’ten ve Ümmü Gülsüm de Habîbe binti Hârice’den dünyaya gelmiştir. Bu durumda Esmâ Vâlidemiz’le Hz. Abdullah; Abdurrahmân ile de Âişe Vâlidemiz anabir kardeşlerdir ve bu her iki anabir kardeşlerin arasındaki yaş farkları konumuza ışık tutacak mahiyettedir; şöyle ki:

a) Hz. Ebû Bekir’in ilk kızı olan Esmâ Vâlidemiz, hicretten yirmi yedi yıl önce 595 tarihinde dünyaya gelmiştir.24 Allah Resûlü’nün hicreti esnasında Zübeyr ibn Avvâm ile evli ve o gün altı aylık hamiledir. Bir diğer ifadeyle o gün yirmi yedi yaşındadır.25 Üç ay sonra Medine’ye hicret ederken Kuba’da oğlu Abdullah’ı dünyaya getirecektir. Yetmiş üç yılında ve yüz yaşındayken, hatta dişleri bile dökülmemiş halde vefat etmiştir.

Âişe Annemiz ile ablası Esmâ Vâlidemiz’in arasındaki yaş farkı ondur.26 Buna göre (595+ 10=605) Âişe Vâlidemiz’in doğumunun 605; hicretteki yaşının da (27-10=17) olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Evlilik hicretten yedi ay sonra27 gerçekleştiğine göre demek ki, bu sıralarda Âişe Vâlidemiz’in yaşı, on yedi\'yi aşmış, on sekiz yaşına yaklaşmış demektir. Bedir’in hemen akabindeki Şevvâl ayında evlendiği bilgisini esas aldığımızda ise onun, evlendiği gün on sekiz yaşını aşıp on dokuza adım attığını kabullenmemiz gerekmektedir.

b) Burada dikkat çeken bir diğer husus da, Âişe Vâlidemiz’in anabir kardeşi olan Hz. Abdurrahman ile arasındaki yaş farkıdır. Bilindiği gibi Hz. Abdurrahman, Hz. Ebû Bekir’in büyük oğludur ve ancak Hudeybiye’den sonra Müslüman olacaktır. Bedir’de, babasıyla karşılaşmamaya özen gösteren de odur ve o gün Abdurrahman, yirmi yaşındadır.28 Buna göre o, 604 yılında doğmuş olmalıdır. Kardeşler arası yaş farkının genelde bir veya iki olduğu bir toplumda, ağabeyi 604 yılında dünyaya gelen bir kardeşin 614 yılında doğması ve tabii olarak iki kardeşin arasında on yaş gibi bir farkın meydana gelmiş olma ihtimali çok zayıftır ve bunu destekleyen herhangi bir delil de bulunmamaktadır.

6. Âişe Vâlidemiz’in vefat tarihi konusunda gelen rivayetler de bu kanaati güçlendirmektedir. Zira onun vefat ettiği yıl ve o günkü yaşıyla ilgili olarak hicrî 55, 56, 57, 58 veya 59;29 yaşıyla alakalı olarak da altmış beş, altmış altı, altmış yedi veya yetmiş dört30 gibi farklı tarih ve rakamdan bahsedilmektedir. Bu ise, doğum tarihinde olduğu gibi onun vefat tarihiyle ilgili de kesin bir kabulün olmadığını göstermektedir.

Özellikle 58. yılında ve 74 yaşında iken vefat ettiğini ifade eden rivayette, onun vefat ettiği günün çarşamba olduğu, vefat tarihinin, Ramazan ayının on yedinci gecesine denk geldiği, vasiyeti üzerine Vitir namazından sonra Cennetü’l-Bakî’ye geceleyin defnedildiği, yine vasiyeti gereği namazını, Hz. Ebû Hüreyre’nin kıldırdığı, mezarına da, ablası Hz. Esmâ’nın iki oğlu Abdullah ile Urve, kardeşi Muhammed’in iki oğlu Kâsım ve Abdullah ile diğer kardeşi Abdurrahman’ın oğlu Abdullah gibi isimlerin indirdiği gibi detayların bulunması,31 diğerlerine nispetle bu bilginin daha güçlü olduğu izlenimi vermektedir. Öyleyse bu tarihi esas alarak bir hesaplama yapacak olursak onun, Efendimiz’in irtihalinden sonra kırk sekiz yıl daha yaşadığını (48+10=58+13=71+3=74) görmekteyiz ki bu hesaba göre o, risâletten üç yıl önce dünyaya gelmiş demektir.

Bu durumda evlendiği gün onun, (74–48=26–9=17+7 ay) on yedi yılını yedi ay geçtiği anlaşılmaktadır.
Yukarıdaki bilgilere ilave olarak, erkek çocukların bile yoldan geri çevrildiği Uhud günü onun da cephede oluşu,32 ilmî meselelerdeki derinliği, İfk Hadisesi karşısında ortaya koymuş olduğu olgun tavır ve beyanları, Fâtıma Vâlidemiz’le arasındaki yaş farkı, hicret ve sonrasında yaşanan gelişmelere detaylarıyla birlikte vukûfiyeti, Medine’ye intikal ettikten sonra evlilik işinin, bizzat babası Hz. Ebû Bekir’in gündeme getirmesiyle ve mehir takdirinden sonra gerçekleşmiş olması,33 model bir şahsiyet olarak Efendimiz’in toplum önündeki rehberlik konumu, peygamberlik hassasiyeti ve baba şefkati, gelen ayetlerde evlilik yaşıyla ilgili olarak rüşd şartının getirilmiş olması,34 onun yaşı ve evliliğiyle ilgili rivayetlerin farklılık arz etmesi yönüyle kesinlik ifade etmiyor oluşu,35 o günkü yaşını ifade ederken bizzat Âişe Vâlidemiz’in, şüphe ifade eden \"altı veya yedi\" tabirini kullanması, o günün toplumlarında doğum ve ölüm tarihlerinin bugünkü kadar net tespit edilmiyor oluşu gibi bilgiler üzerinde de durulabilir. Ancak netice değişmemekte ve bunların hepsi, onun risâletten önce dünyaya geldiği, on dört veya on beş yaşlarındayken nişanlandığı ve on yedi veya on sekiz yaşlarındayken de Allah Resûlü (s.a.s.) ile evlendiği şeklindeki kanaati kuvvetlendirmektedir.

Bu durumda bize, nişanlandığında 6 veya 7, evlendiğinde ise 9 yaşlarında olduğu şeklindeki rivayetleri, ‘O görünümde birisi idim.’ manasına hamledip te’lif etmek düşecektir.36 Hz. Âişe Annemiz’in, fizikî durumu itibariyle zayıf bir bünyeye sahip olduğu bilgisi de bu yorumu güçlendirmektedir. Zira o, fizikî şartlardan çabuk etkilenen ve yaşıtlarına göre kendini daha küçük gösteren bir beden taşıyordu; Medine’ye hicret sırasında hastalanması,37 annesi tarafından özel ilgi gösterilerek iyileştirilmeye çalışılması,38 Benî Mustalık Gazvesi dönüşünde, içinde sanılarak hevdecinin deve üzerine yerleştirilmesi ve bu sırada onun hevdeç içinde olup olmadığının bile anlaşılamamış olması39 gibi hadiseler de bu durumu desteklemektedir.

 

Selam,

MAVİ yazılar sizin :

Hasan öktem'e cevaplarım neden her zaman siliniyor... 

bir süredir çok kısıtlı sürelerde foruma bakabiliyorum. yazınız silinmiş ise, tahminim odur ki, herhalde alıntılarla konuyu boğuntuya getirmiş olmalısınız...

merak etmeyiniz, gerek alıntılamış bulunduğunuz tüm yazıların ve gerek sizin dilledirdiklerinizin cevabı hem bu forumda ve hem de ilgili tüm forumlarda defalarca cevaplandırılmış ve cevaplandırılmayada devam edilecektir. yeterki siz, konulara objektif, yalın ve ön yargısız bakınız...

Benim yukarıdaki yazıda ifade ettiğim şeyleri okumuşsunuz ama  ifadelerimin içini benim ifade ettiğimden farklı yorumlamışsınız kendi yazımı eklemeler yaparak yeniden çözümlüyorum…  .

güzel arkadaşım, hadis İDDİAsında tam 2 adet YAŞ'tan bahsediliyor... Hz.Aişe ile ilgili olarak 6 yaşında evlendiği 9 yaşında da Hz.Muhammed ile GERDEĞE girdirildiğinden bahsediliyor... siz ise bize 17 yaşından bahsediyorsunuz... bende size Buhari, Müslim, Ebu Davud' da ( her üçünde de ) geçen bu çirkin hadis iftirasının içinde 17 yaş kelimesinin geçmediğini, sizin bu -17 yaş -kelimesini nereden bulduğunuzu sormuştum... siz ise benim, ifadelerinizi farklı yorumladığımı ve yeniden çözümleyeceğinizi iddia ediyorsunuz. arkadaşım, çok açık ve net olarak - iyi ki bu sayılar, matematik bilimine aid...- ( İFADELERİMİ FARKLI YORUMLUYORSUN DEMEMEN İÇİN...)

evet soruyorum, " ORİJİNAL " yani " ASIL " hadis İDDİA'sında sadece 6 yaş ve 9 yaş'tan bahsediliyor... siz bu 17 yaş'ı nereden çıkarıyorsunuz? yine bana usul-i hadis'ten söz etmeyiniz, söz edipte mugalata yapmayınız lütfen... bakınız, ben size orjinal hadis'i getirip konuşuyorum, siz ise beni bu hadis ile ilgili şerh'lere ve hadis'in orjinali ile hiç bir ilgisi olmayan tamamen indî yorumlara yönlendiriyorsunuz... yoksa zamanında uydurulmuş bulunan bu hadis İDDİAlarını illaki ve billaki kurtarabilmek ve Sevgili Peygamber'e yapılan hakaretlere devam edebilmek adına, ( şimdi artık millet sorgulamaya başlayınca...) bu hadis İDDİAlarına yeterli ve ikna edici olmadıklarını görüp, yeni yeni İLAVELER mi yapacaksınız... o halde size tavsiyem, kütüb-i sitte'nin piyasadaki tüm eski basımlarını toplatın ve - ikna özellikleri arttırılmış bulunan, çok muknî edici(!) - bu yeni varyantlarıyla yeniden bastırın, olsun bitsin... hiç olmazsa yeni nesil, mesela bu Hz.Aişe'nin 6 yaşında evlendirilip, 9 yaşında da (bol protein ve Suudi Amerikan'ın çok sıcak olduğu gerekçesiyle...)  gerdeğe sokulduğunu okumasın lütfen...ortaya attığınız 17 yaşında ( bunu daha bir kaç yerde duymuştum...) İFADESİNİ bizzat o hadis İDDİAsının orijinaline ekleyiniz...TA'DİLATINI YAPINIZ... resmen ilave ediniz ve bu kadar indî izah'tanda kurtulunuz...

fakat, orijinal metinde geçen bu ve buna benzer İDDİAların ne kadar asılsız, mesnetsiz ve Kur'an'a zıt olduğunu görüp, bu sefer de bizi , şerh'lere yönlendirmeyiniz lütfen...yoksa, Kur'an'ı açıklamak iddiasıyla bize sunduğunuz bu hadis İDDİAlarının bırakınız Kur'an'ı açıklamayı, kendi kendilerini bile açıklayabilmekten yoksun olduklarını mı itiraf ediyorsunuz...

sırf sizin veya sizin gibi düşünen arkadaşların ikide bir " ama efendim usul-i hadis " " ama efendim usul-i hadis " ama efendim hadisin şerhi, aman efendim cerh, aman efendim ta'dil, dememeniz için " usul-i hadis'in mahiyeti, muhtevası, menşeî, gereği(!) hakkında , sizin hadis otoritelerinizin- birbirleriyle mukayeseli olarak- neler söylediklerini ifade edecek yeni bir konu açacağım, ilk fırsat bulduğumda inşaAllah...

bir kere - hemen şimdilik- size şunu da hatırlatmak durumundayım, zorundayım... :

bir kere,  usul-i hadis'e göre, " ilmu'l cerh " ve ilmu'l ta'dîl " ilimlerinde habersiz olan hiç kimse, ama hiç kimse  " hadisle meşgul olması " ve hadis alıp vermesi " mümkün değildir... hadis ile meşgul olmak ve müşkül olan,  Kur'an'a zıt hadislerin müşküllerini çözmek - Sevgili Peygamber'e, eşlerine ve sahabelere hakaretler edilmesinde ısrarcı isen...- o halde ve halbuki :

 

1- râvi'nin zabt ve adalet yönünden halini ve ahvalinin bilinmesi gerekir...

2- cerh ve tâ'dil ilimlerinin bilinmesi gerekir... ki, tâ'dilat yapılabilsin...

3- hadis ricalinin hâl ve harekâtından haberdar olunması gerekir...

4- İslâm alimlerinin(!) cerh ve tâdil olayını, hadis râvilerinin hal, ahval ve meşreplerini ortaya dökerek, onları cerhetmelerini ( cerh, arapça'da yara,yaralama, yaralanma, onaylamama, çürütme anlamındadır...)uygun gördüklerini, sakîm görmediklerinin bilinmesi gerekir...

5- bir çok sahabenin ravî'ler hakkında konuştukları, kimini cerh, kimini de tâ'dil ettiklerinden- tabi bütün bu söylediklerim : sizin büyük (!) usul-i hadis ilminize göredir...- haberdar olunması gerekir arkadaşım...

vaktim oldukça devam edeceğim inşaAllah...

Veddua



__________________
Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
Yukarı dön Göster hasanoktem's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hasanoktem
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

sayın hasanöktem...

peygamber hz aişe ile evlendi mi...

evlendiyse ne zaman...

hadis olmayan bir delille bize bildirir misiniz...


__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
HAKgelenek
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 05 ocak 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 611
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı HAKgelenek

sayın asım muhammedin aişe isimli bir bayanla ve kaç yaşında evlendiğine dair bir bilgi yoktur,bunu sizde biliyorsunuz.

ehlisünnet inancımı yitirdim HÜKÜMSÜZDÜR



__________________
Nahl.6:Bir güzellik de vardır onlarda sizin için: Sabah saldığınız sırada, akşam topladığınız sırada. Ve lekum fîhâ cemâlun hîne turîhûne ve hîne tesrehûn
Yukarı dön Göster HAKgelenek's Profil Diğer Mesajlarını Ara: HAKgelenek
 
hasanoktem
Admin Group
Admin Group


Katılma Tarihi: 10 eylul 2006
Gönderilenler: 2837
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hasanoktem

 

Hz. Aişe kaç yaşında evlendi?

Diğer GÜNCEL haberlerini okumak için tıklayınız...
Hz. Aişe kaç yaşında evlendi
 

Çocukların velileri tarafından küçük yaşta evlendirilmelerinin caiz olduğu konusunda fetva veren çevreler bu hükme kaynak olarak Buhari'den bir rivayeti kullanıyorlar. Peki işin gerçeği ne?

Hayrettin Karaman yazısı

Bu rivayette Hz. Aişe'nin altı yaşında evlendirildiği ve dokuz yaşında da zifafa girdiği ifade ediliyor.

Bu olayın böyle olmadığını sağlam tarih bilgisine dayanarak ileri sürenler de var. Bunlar, diğer deliller yanında Hz. Aişe'nin ablası Esmâ'nın doğum tarihinden ve aradaki bilinen yaş farkından yola çıkarak Hz. Aişe'nin nikah yapıldığında 14, zifaf yapıldığında ise 18 yaşında olduğunu söylüyorlar. Bu durumda Buhari'de bulunan bir hadisin metin yönünden tenkit edilmiş olduğu anlaşılıyor; bilindiği gibi ravileri sağlam olan hadisler de metin yönünden tenkide tâbi tutulabiliyor ve ravinin yalan söylememekle beraber -İmam Şafiî'nin de Risale'de ifade ettiği gibi- yanılması mümkün görülüyor.

Rivayeti metin yönünden tenkit eden Mısırlı bir gazetecinin 13.8.2008 tarihinde çıkan yazısı üzerine birisi www.islamweb.net e başvurarak fetva istiyor ve kendisine, rivayeti savunan uzunca bir fetva ile cevap veriliyor.

Bu konuda medyaya yansıyan bir başka tepki de şöyledir:

"Fas'ın Selefi düşüncesine mensup din adamlarından Şeyh Muhammed el Magravi'nin "Kızlar 9 yaşında evlenebilir" fetvasına İslam dünyasının dört bir yanından tepki yağıyor.

"Fas Yüksek Bilim Konseyi fetvayı kınarken, Şeyh Magravi'yi de mahkemeye verdi. Konsey, İslam tarihinde sadece Peygamber Efendimiz'in bu tür bir evlilik gerçekleştirdiğine inanıldığını belirtti. Suudi araştırmacı ve tarihçilerden Süheyla Zeynelabidin, İslam dünyasındaki inanışın tersine Hz. Ayşe'nin Peygamberimiz ile evlendiğinde yaşının 19 olduğunu ifade etti. Zeynelabidin, bu sonuca tarihi analizleri araştırarak ve matematiksel mantığa dayandırarak ulaştığını vurguladı…

"Fas Yüksek Bilim Konseyi, hiç kimsenin dini kullanarak bu tür sapıkça düşüncelere temel oluşturamayacağının da altını çizdi. Son yıllarda başta Suudi Arabistan olmak üzere zengin Körfez ülkelerinden, özellikle Mısır ve gelir düzeyi düşük ülkelere gelenlerin, fakir ailelerin yaşı çok genç kızlarını para karşılığı satın almaları ve örfi nikah kıymaları Mısır'da insan hakları kuruluşlarını ayağa kaldırmış ve bu tür eylemlerin cezalandırılması istenmişti.

"Fas Kadınlarla Dayanışma Ulusal Birliği Başkanı Nebile el Tibr, bu tür fetvaların çocukları çok erken yaşlarda cinsellik düşünmeye iteceğini belirterek, Şeyh Magravi'ye sert tepki gösterdi.

"Aynı zamanda Dünya Müslüman Bilim Adamları Birliği üyesi de olan Zeynelabidin, Suudi Arabistan Adalet Bakanlığı'na çağrıda bulunarak erken yaşta çocukların evlendirilmesinin yasaklanmasını istedi."

Küçüklerin evlendirilmeleri konusunun fıkıhtaki durumunu takip eden yazılarımda aktaracağım.

Yeni Şafak

Bu haber 6747 kez okundu.



__________________
Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
Yukarı dön Göster hasanoktem's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hasanoktem
 
isaisaisa
Yasaklı
Yasaklı


Katılma Tarihi: 09 ocak 2009
Gönderilenler: 18
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı isaisaisa

Siz yine beni anlamak istediğiniz gibi anlıyorsunuz.Yapmış olduğum pek çok açıklamayıda atlayıp kendinizce üç-beş çıkarımda bulunuyorsunuz.Ayrıca hadis usülü adına da pek bir şey bilmediğinizi söylesem yeridir.(bunda çok ciddiyim ukalalık olsun diye değil.)Kısa bir eklenti yapmak istiyorum.Konumuz harici ,fakat hadislerin zıt yorumu ile ilgili...

Hadislerin birbirini içinde çelişkili gibi görünmesi nasıl yorumlanmalı.
 
“Peygamber’imiz oruçlu iken kan aldırmışlardır.” Ebu Davud Oruç 29-30/Tirmizi Oruç 59/Buhari Tıp 11
“Kan aldırmak yapanın da yaptıranın da orucunu bozar.” Tirmizi Oruç 60/Ebu Davud Oruç 28/Buhari Oruç 32
“Gerek küçük, gerek büyük tuvaletinizi yaparken kıbleye dönmeyin.” Hanbel 3/12
“Peygamber’imiz bir takım insanların küçük ve büyük tuvaletleri için kıbleye dönmeyi hoş karşılamadıklarından, bu bidatı (hurafeyi) kaldırmak için tuvaletini kıbleye doğru yaptırdı.” Buhari 4/11
vb.

Bazı insanlar hadisler birbirini yalanlıyor.Korunmuşluğu böyle mi gibi ifadelerde bulunuyorlar..

 

Hz. Peygamberin “kan verenin de alanın da orucu bozulmuştur”

sözüyle bizzat kendisinin oruçluyken kan aldırmış olduğunu

bildiren rivayetleri uzlaştırmak (cem’ ve telif) için alimlerimiz

tarafından başlıca üç yorum yapılmıştır:

Birinci yoruma göre, Hz. Peygamber “kan verenin de alanın da

orucu bozulmuştur” sözünü, Ramazan ayında gündüz vakti gıybet

ederek bu işlemi yapan iki kişiyi görmesi üzerine söylemiştir.

Dolayısıyla hadis, o iki kişinin gıybet ettiklerinden dolayı

oruçlarının sevabından mahrum kalacaklarını ifade etmekte

olup, kan alma-verme işlemi hakkında değildir.

İkinci yoruma göre, " kan verenin de alanın da orucu bozulmuştur "

 hadisi "kan verenin ve alanın orucu bozulma tehlikesiyle

karşı karşıyadır" şeklinde anlaşılmalıdır. Zira hacamat yapan

kişi, (o zamanlarda) emerek kanı aldığı için boğazına kan kaçma

 ihtimali, hacamat yaptıranın ise bünyesi zayıf düşeceğinden yeme

 içme zorunda kalma ihtimali bulunmaktadır. Nitekim Enes b.

Malik de, hacamat yaptırmanın oruçluyu zayıf düşüreceğinden

dolayı hoş karşılanmadığını söylemiştir (Buhârî, Savm, 32).

Üçüncü yoruma göre, Resulullah’ın oruçluyken kan aldırması

 hicretin 10. yılındaki veda haccında gerçekleşmiş olup,

 önceki rivayetteki hükmü neshetmiştir.

Yukarıdaki yorumlardan hangisi kabul edilirse edilsin, oruçlu iken

 kan vermek orucu bozmamaktadır.

 

Kıbleye karşı ihtiyaç giderme meselesine gelince,

Kıbleye önünü veya arkasını dönmeyi yasaklayan rivayetler açık

alanlar, araziler, çöller, kırlar için geçerli olup, duvar kenarında

veya günümüzdeki gibi kapalı mekanlarda yapılan tuvaletlerde

kıbleden başka bir yöne dönme şartı bulunmaz. Nitekim İmam

Buhari konuyla ilgili hadislere yer verdiği bâbın başlığında (Vudû 11)

bu hususa dikkat çekmiştir. Binaenaleyh Hz. Peygamberin kıbleye

 karşı ihtiyaç giderilebileceğini ifade eden rivayetleri ile bizzat

kendisinin böyle yaptığını haber veren rivayetler kapalı

mekanlarla ilgilidir.

Sorduğunuz her iki meselede rivayetler arasında hakiki bir

çelişki bulunmamaktadır. Maalesef günümüzde hadislerin

manaları üzerinde yeterince inceleme yapmayan aceleci insanlar,

bazı hadislerde çelişkili zannettikleri hususları öne çıkararak

rivayetlerin tümünün güvenilirliği üzerinde şüphe uyandırmak

 istiyorlar. Oysa ileri sürdükleri örneklerde bile kendilerini

destekleyen bir husus bulunmamaktadır.

 

Size iki şeyi tavsiye ederek bitirmek istiyorum.

Birincisi, hadisleri açıklamalarıyla (şerh) beraber okumanızdır.

 Şerh okuyarak bir hadisteki kapalı ve zor anlaşılır ifadeleri anlayabilir

, hadisin varsa söylenme sebebini ve zamanını öğrenebilir,

konuyla alakalı diğer hadisleri bir bütünlük içinde görebilirsiniz. 

İkinci olarak, çelişkili zannedilen hadislerle karşılaşıldığında nasıl

bir yöntem izleneceği hakkında Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan’a

ait Hadislerde Görülen İhtilaflar ve Çözüm Yolları:

Muhtelifü’l-Hadis İlmi, İFAV Yay, adlı esere bakabilirsiniz.

Çelişkili zannedilen hadislerin bulunduğu çok sayıda konuyu

inceleyen Şerhu Meâni’l-Âsar, başvurabileceğiniz bir diğer

 mühim kitaptır. Hicri dördüncü asır Hanefi alimlerinden Tahavi’ye

ait olan bu eser M.Beşir Eryarsoy tarafından Türkçe’ye

tercüme edilerek Kitabî yayınevi tarafından altı cilt halinde

neşredilmiştir.

Allah gayretinizi arttırsın.Hadis ilmini anlamaya muvaffak kılsın.

Her duyduğunu reddetme illetinden bizleri muhafaza buyursun.Benim ayet ve hadislerden anladığım doğrudur yerine benim anladığım budur demesini bilenlerden olmayı nasip etsin...

 

Yukarı dön Göster isaisaisa's Profil Diğer Mesajlarını Ara: isaisaisa
 

<< Önceki Sayfa 26 Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats