HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Bilim
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Bilim
Konu Konu: İnanç ve Bilim Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

İnanç ve Bilim

Cin13

İnanç ve Bilim (e-kitap)

Yaşayabileceğimiz en güzel deneyim, gizemli olandır.  Gerçek bilimin tohumlarını atan da bu deneyimdir. Bu hisse yabancı olanlar, huşu içerisinde kendinden geçmeyenler ölüden farksızdırlar. Kendini idrak edilemez olan evrende ifşa eden bir us gücünün varlığına duyulan bu derin, duygusal inanç, benim Tanrı görüşümü tam olarak yansıtmaktadır.”    (Einstein)


Din nedir?

Dinle ile ilgili olarak ilk akla gelen, Tanrı kavramını dinin merkezine yerleştirmek ve  dini bu üstün güç veya güçlere inanmak olarak açıklamaktır. Halbuki, animizm, totemizm gibi  görece daha az, hinduizm, budizm gibi görece daha kompleks dinlerde Tanrı kavramı yer almaz. Bununla beraber  eski yunanlıların çoktanrıcılıklarında ne peygamber ne de vahiy kavramları vardır.

Din, insan ve evren hakkında  bilgi veren sistemdir. Ancak, bu sistemin bilgisi Tanrı, evren, evrenin amacı, insanın özü, Tanrı ile insan arasındaki ilişkiler gibi bilimsel olmayan, metafizik bilgidir. Ancak din, salt metafizik bilgiler bütünü de değildir, aynı zamanda bu bilgilere uygun yaşama biçimini emreden ahlak sistemidir.

Buna dayanarak, din temelli olmayan bir ahlak sisteminin olmayacağını iddia edenlerin olduğu gibi, Spinoza gibi, dinin temel özelliğinin ahlak sistemi olduğunu söyleyenler de vardır.

Dine mensup olmak demek, o dine ait bilgileri bilmek demek değildir. Kişi, örneğin İslam’a ait her bilgiyi bilebilir. Ama bu onu müslüman yapmaz. Müslüman olmak için, o bilgilere inanmak, özel ifadesiyle “iman etmek” gerekir.

Bu yüzden dindeki en önemli öğe, inanç-iman öğesidir.

Önemli olan neyi bildiğiniz değil, “nasıl”-yani, hangi ruh hali içinde o bilgileri benimsediğinizdir. Bu inanç, belirli bir bilgi eksikliğinden dolayı benimsenen geçici bir ruh hali değil, özgür irade ile yapılan seçim sonucunda edinilen ruh etkinliğidir.

Bilinen bir şeye inanılmaz. O zaten bilinmektedir. İnanç konusu olan bilgiler de başka bir bilgi türüyle ortadan kaldırılması yapısal olarak mümkün olmayan bilgiler olmalıdır. Aksi  durumda, zamanla inanç yerini bilmeye bırakır. Bilgi ile yanlışlanabilecek olan bir şeye inanç, batıl inançtır. 

İbni Rüşt’ e göre her şeyin bir nedeni olduğuna göre inanmayı seçmenin de bir nedeni olması gerekir. Gazali’ye göre ise bu, insanın özgürlüğünün ortadan kalkması demektir. Gazali’ye göre seçim, zorlayıcı hiçbir neden olmaksızın seçmektir. Aksi durumda inançtan ve dinden bahsedilemez.

Bu nedenlerden inanç, bir gelenek veya taklit değildir. Dinin derinliği de bunlardan kaynaklanmaktadır.

Bilimsel bilgi ile dini bilginin kaynak, amaç, yöntem açısından farklı oldukları açıktır. Bilimsel bilginin kaynağı insan aklı ve deneyi, amacı evreni tanımlamak ve yöntemi deneydir. Dinsel bilginin kaynağı ise Tanrı, amacı insanın yaratılışına uygun bir yaşam sürdürmek, insanlara ulaştırılması ise peygamber ve vahiyler iledir.

Tektanrıcı dinlerde bulunan kutsal kitaplarda yer alan bazı metinlerin bilimsel bilgiler ile çelişebildiği görülmektedir.  Bu ifadelerin sembolik bir anlama sahip olduğunu, ya da Spinoza’nın söylediği gibi kutsal kitapların birer fizik,biyoloji kitabı değil de birer ahlak,ibret, öğüt kitabı olduğunu kabul edersek bilim ile din çatışma içine girmezler.



__________________
Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

Tanrı’nın Varlığı:

Dünya tarihi kadar eski olan tanrının varlığı sorusunun lehte ve aleyhte cevaplarının yanında bir üçüncü tavır olan agnostizm(bilinemezcilik) vardır. Bu görüşe göre Tanrı’nın varlığı ya da yokluğu bilenemez. O halde bu konu rafa kaldırılmalıdır. Bilim insanın bilimsel tavrı agnostik olarak tanımlanabilir.

Tanrının varlığını kabul eden kişiler içinde de tanrının nasıllığı konusunda görüş ayrılıkları vardır. Acaba Tanrı aşkın ( evrene ait olmayan, evrenin üzerinde) yoksa içkin ( evrenin kendisi, evrendeki kuvvetler) midir?

Tanrı, evreni yoktan var eden yaratıcı mıdır, yoksa eski yunan filozoflarının düşündüğü gibi kaosu kozmosa dönüştüren bir tanrı mıdır? Acaba Tanrı, evreni yarattıktan sonra onun işleyişine karışmayan bir tanrı mıdır yoksa evrene her an müdahale eden, vahiy gönderen bir Tanrı mıdır?

Tanrı’nın mevcudiyetini reddeden  kişilerden, Tanrı’nın  varolmadığını kanıtlamasını istediğimizde tutarlı bir yanıt alamayışımızın nedeni, yokluğun kanıtının yapılamaz oluşudur. Tanrı’nın mevcudiyetine inanan kişinin kanıtı göstermesi gerekir.

Bu kanıt nasıl gösterilebilir? Ne var ki Tanrı’nın bilimsel olarak ne varlığı ne de yokluğu kanıtlanabilir. Tanrı, formüllerin, yasaların ve algıların ötesinde ise o halde bilimsel olarak gözlenemez, deney yapılamaz, matematiksel olarak ifade edilemez. 

Bilim tabiatla ilgilenir. Allah tabiat ötesi ise bu durumda, deney ve gözlemler yaparak bilimin tabiat ötesini kanıtlayacağını iddia edemeyiz.

Bununla birlikte din filozoflarının çoğu, dinsel bilgilerin örneğin Tanrının varlığının akılsal kanıtlar ile desteklenebileceğine inanmaktadırlar. Bu filozofların arasında Aristoteles, Farabi, İbni Sina, Descartes, Leibniz gibi filozoflar yer almaktadır. 

 Bazı filozoflar da dinsel bilginin başka bir desteğe ihtiyacının olmadığına inanmaktadırlar. Bunlar arasında Gazali, İbni Haldun, Bergson, Pascal gibi filozoflar vardır. Gazali ve Bergson’ a göre insan, Tanrı’nın varlığını yaşar ve tecrübe edebilir.

Neden Tanrı’ya inanırız sorusuna verilebilecek var olma ihtimaline karşı  tedbir, ataları örnek alma, toplumsal aidiyat duygusu, zor anlarda rahatlatacak bir güç olması, burjuvazinin sömürü düzenine kanma, adalet duygusuna olan ihtiyaç, öznel dini tecrubeler, tarihi olaylar, inanma isteği, üstün yaratıklarca genetik şifreye dahil edilen kodlar, akıl yürütme, cevap bulunamayan soruların cevabı ve taklit etme cevaplarından, inancın akıl ile desteklenmesi gereği bilim ve dinin ortak kaynaktan beslenmesi gerektiğindeki inancın sonucudur.

Psikolojide Freud’un, tarihte Marx ve Proudhon’un, sosyolojide Durkheim’ın yaptığı çalışmalarda, insanı Tanrı fikrine götüren durumları ve dinlerin toplumlardaki işlevini anlatışları Tanrı’nın insanlar tarafından uydurulmuş olduğu fikrini desteklemiştir.

Einstein: “Bilimsiz din kördür. İnançsız bilim ise sakattır” 

İnancın akli delillere dayanması konusunda görüş bildiren,  sayıca daha fazla olan ilk grubun kanıtlarına bakalım:




__________________
Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

Teleolojik kanıt:

Evreni gözlemlememiz bize onda bir düzen olduğunu göstermektedir. Evrene ait bilgilerimiz arttıkça evreni oluşturan parçaların karmaşıklığı ve birbirleriyle olan ilişkilerindeki düzen daha açık biçimde ortaya çıkmaktadır. İnsan elinden çıkma bir makinede bir düzen bulunuyor ise, bu makineyi gördüğümüzde onu oluşturan bir insanın varlığını düşünüyor isek,  düzenli, planlı mükemmel bir evrenin de  mükemmel bir yaratıcısı olmalıdır. Bu mükemmel yaratıcı Tanrı’dır.

Bu kanıta birçok eleştiri gelmiştir. Örneğin düzen ne demektir? Düzenin matematiksel bir tarifi yapılamaz. Bambaşka kanunların olduğu bir evren bugünkünden bambaşka olacaktır. Bu durumda o evrende yaşayan bizlere de o evren düzenli gelecektir.

Düzensizlik, alıştığımız düzenden farklı bir şey midir? Farklı düzenler düzensizlik midir?  Düzensizliği düşünmek mümkün müdür?

2. eleştiri ise şu soruyla gelir: Evren-dünya gerçekten düzenli midir?

Eğer dünya düzenli ise doğal afetleri, hilkat garibelerini nasıl açıklayacağız? Kör bağırsak ya da erkekteki göğüs uçlarının işlevi nedir?

3. eleştiri ise David Hume’ın belirttiği,  doğal nesneler ile ilgili gözlemlerimizi hangi hak ve nedenle doğal olmayan, deneysel olmayan bir varlığa taşımaktayız? Bir makinenin yaratıcısının insan olması doğaldır, ama eser olan tanımladığımız evrenin tümünü görmemiz,tanımlamamamız mümkün değilse, o halde nasıl evren-deney-doğal ötesi bir varlığa taşıyoruz? Kaldı ki çocuk ölümlerinin, masum kişilerin katledilmesinin, salgın hastalıkların mükemmel oldukları iddia edilemez. O halde evrenin yaratıcısı da pek mükemmel olamaz. Hume burada iki yol ile karşılaşır: Ya Tanrı kötülüğü önleme gücü olduğu halde önlemedi, o halde kötü ya da önlemeye gücü yetmedi, o halde Tanrı güçsüzdür.



__________________
Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

Kozmolojik kanıt:

Evrendeki her olay bir nedene dayanır.  Nedensiz hiçbir şey gerçekleşmez. Evrendeki olaylar ya da nedenler dizisi ya sonsuza kadar gidecektir ya da bir ilk neden de son bulacaktır. Sonsuz dizi mümkün olmadığına göre o halde bir ilk neden olmalıdır. Bu ilk neden Tanrıdır. Tanrı, nedensel bir açıklamaya ihtiyaç duymaz çünkü o kendi nedenini ve izahatını kendinde bulur. İzahatını kendi içinde taşıyan tek varlık Tanrı’dır. 

Bu kanıt, Aquino’lu Thomas, Farabi, Aristoteles gibi filozoflarca kullanılmıştır.

Bu kanıta itirazlar Gazali, Hume ve Kant gibi birçok filozoftan gelmiştir. Gazali şunu sorar: Sonsuz bir dizi neden imkansızdır? Ayrıca “ilk neden” neden tek olsun? İlk nedenin iki veya daha fazla sayıda olmasının önünde herhangi bir mantıki engel yoktur.

Hume’ a göre dizinin ileriye ve geriye sonsuza kadar devam etmesinde akılsal hiçbir engel yoktur. Bir ilk neden varsa bu “ilk neden” neden evrenin içinden doğal bir “ilk neden” olmasın?

Kant da şu soruyu sorar: “Tanrı’nın neden “nedeni” yoktur? Eğer Tanrı bu kuralın dışında ise o halde evrenin kendisi de bu kuralın dışında neden olmasın? “İlk neden” neden evrenin kendisi olmasın?” Kant’a göre nedensellik ilkesi deney dünyasına ait bir ilkedir. Bu dünyanın dışında bir anlamı yoktur. O halde, deney dünyasını aşan her yorum metafiziktir. Metafizik ise hiçbir şeyi kesin olarak kanıtlamaz.



__________________
Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

Ontolojik kanıt:

Tanrı dendiğinde hepimiz bir şey anlamaktayız. En mükemmel, her şeyin üstünde kusursuz olan varlık. Bu varlık sadece zihnimizde var olabileceği gibi zihnimizin dışında gerçek bir varlık da olabilir. Bu iki (yalnızca zihnimizde veya gerçek) varlığı karşılaştırırsak hangisi daha mükemmeldir? Gerçekte var olan varlık, var olduğu için zihnimizdeki varlığa göre daha mükemmeldir. O halde, sadece zihnimizde var olan, gerçekte var olmayan tanrı “en mükemmel” tanımına uymamaktadır. Var olmayan bir tanrı tanıma uymadığı için, Tanrı, tanımı gereği var olmalıdır. Anselmus, bu akıl yürütmenin sadece Tanrı için yapılabileceğini, çünkü en mükemmel varlık tanımının sadece Tanrıya ait olduğunu belirtmiştir.

Bu kanıtı, İbni Sina, Farabi, Descartes, Spinoza, Anselmus gibi filozoflar kullanmıştır.

Bu kanıta itiraz şudur:  Bu kanıt aslında şunu söylemektedir: “ Eğer bir şey, niteliklerinden biri olarak varlığa sahipse, vardır.”  Bu cümlenin doğruluğu kesindir. Ancak, bu cümle aslında şunu söylemektedir: Eğer bir şey varsa, vardır” Bu da boş bir tekrardır yani totolojidir.



__________________
Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

Kanıtlara genel bakış:

Kant, bu akıl yürütmelere ilişkin şunu söyler: Bu konularda, akıl, kendisine aynı ölçüde akılsal görünen yollar ile birbirine tamamen zıt akılsal sonuçlara ulaşabilir.  O halde, metafiziğe ilişkin doğru bilgi mümkün değildir.

Gazali tarafından savunulan kurala göre ise: Bir tezi kanıtlamak için ortaya konulan delillerin yanlış olması, tezin yanlışlığını ortaya koymaz. Bu yalnızca delillerin yanlışlığını gösterir.

Günümüzde, teleolojik ve kozmolojik kanıt, bilimin son verileriyle yeniden ele alınmaya devam edilmektedir. Ancak, Tanrı’nın varlığını akıl yoluyla kanıtlama yolunda bilim insanlarının elinde başka argümanlar bulunmaktadır. Buna “insanmerkezcil ilke” diyoruz.



__________________
Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

Teolojik kanıtlara yeni bakış:

Genellikle David Hume ve İmmanuel Kant’ın tanrının varlığına dair ortaya konan kanıtların kusurlu oldukları gösterdikleri kabul edilir. Hugo Meynell, Stanley jaki  ve diğer bazı düşünürler, Hume ve Kant’a ait bilgi teorilerinin kabul edilemeyeceğini, çünkü bunların bilimsel metoda zemin oluşturan temel varsayımlara ters düştüğünü birçok kez göstermiştir.

Stoeger’e göre, herhangi bir şeyin var olması, kendi varlığı için başka bir sebebe ihtiyaç duymayan bir varlığı gerekli kılarken, Carl Sagan “eğer, evreni kim yarattı sorusuna Tanrı cevabını verirsek karşımıza şu soru çıkar: Tanrı’yı kim yarattı? Eğer ,”Tanrı hep vardı” diyebiliyorsak neden “Evren hep vardı” diyemeyelim? Eğer “Tanrı nereden geldi? “sorusu biz fanilerin idrak gücünü aşıyorsa o halde “Evren nereden geldi? sorusu karşısında neden aynı cevabı veremeyelim? karşılığını verir.

Carl Sagan’ın argümanlarına yapılan itiraz, Tanrı kavramının yanlış anlaşılmasından doğan “Tanrı’yı kim yarattı”, “Tanrı nereden geldi” gibi soruların anlamsız olduğu, evrenin kendi kendini izah edemez nitelikte olduğu ancak Tanrı’nın tanımı gereği kendi kendini  izah ettiğidir. Bu soruların “Daire neden yuvarlaktır” sorusu gibi, kendi kendini izah eden bir varlığın mevcudiyetine ait izah istemek kadar saçma olduğu yönündedir.

Bertrand Russell, evrenin sadece “var olduğu” ve evrenin varlığı için izahat istemememiz gerektiğini söylemiştir.

Jean Paul Sartre ‘da evrenin “keyfi”, “sadece var” olduğunu düşünmektedir. Ünlü ateist Antony Flew de evrenin mevcudiyetini ve temel öğelerini izah edici öğeler olarak görmemiz gerektiğini belirtmektedir.

Aziz Augustine, gibi geleneksel teistler,, yaratım sürecini zamana  bağlı müdahaleler bağlamında değil, nedensel bağlantılar bağlamında ele almışlardır. Zamana başlangıcını veren şeyi O yaratmıştır, ve O bütün şeyleri birden yaratıp, onları zaman aralıklarına değil, nedensel bağlantılara dayanan bir düzene tabi tutmuştur.

Profesör Arthur Peacke şöyle diyor: “Eğer Tanrı zamanın dışında ise Tanrı’nın evrenle olan yaratıcı ilişkisinin sadece zamanın 0 “sıfır” noktası ile sınırlı olması yerine bu yaratıcı ilişkinin her an varolduğunu düşünmek kolay olacaktır.”

Paul Davies “The Cosmic Blue Print” kitabında, “Evrenin ve evrendeki yasaların karmaşık yapıların ortaya çıkmasına ve gelişmesine olanak tanıdığı gerçeği, tüm bu olup bitenin arkasında “bir şeyler döndüğüne” dair sağlam bir kanıttır” demektedir.




__________________
Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

İnsan merkezcil İlke:

Bugün, bilim insanları teolojik kanıtların yerine, insan hayatı için biçilmiş kaftan olan evrenin, bunu mümkün kılan olağanüstü kozmik rastlantılar dizisini izah etmeye çalışan çeşitli versiyonlarıyla insan merkezcil ilkeyi ortaya koymaktadırlar.

Yıllar boyu bazı gökbilimciler ve fizikçiler, evrenin yaşamın evrimleşebileceği bir  “ince ayar” geçirmiş gibi göründüğünü savuna geldiler. Felsefecilerin  ve din bilimcilerin bu görüşe büyük ilgi duyduklarını eklemeliyiz. Bu ilke, fiziksel evreni yöneten sabitlerin değerleri üzerine odaklanmaktadır. Özellikle parçacık fiziği ve evrenbilimde yeri olanların. Tezin ana fikri şudur: Bu sabitlerin değeri çok az farklı olsaydı bile, gökadalar,yıldızlar ve gezegenler oluşamazdı. Hatta atom ve moleküller bile olmazdı.Tabi ki de yaşam.

Bu evrenbilimsel ince ayarın örneklerinin bazıları şunlardır:

Kütleçekimin gücü:

Bilinenden biraz daha fazla olsaydı, evren, yaşam ortaya çıkmadan çok önce çökerdi. Biraz daha az olsaydı, bu kez de madde hiçbir zaman çökelip yıldızları ve gökadaları oluşturamazdı.

Büyük Patlamanın düzgünlüğü:

Büyük patlamayla ortaya çıkan ateş topu içindeki ilk yoğunluk farkları çok az bile daha az olsaydı, evren ışıktan ve yapıdan yoksun olurdu. Daha büyük olsaydı, evren sadece karadeliklerle dolu olurdu.

Atomaltı parçacıkların kütleleri:

Hidrojen varlığını nötronun, protondan biraz daha fazla kütleye sahip olmasına borçlu.Eğer protonlar biraz daha ağır olsaydı, kendiliğinden nötrona bozunacağından, hidrojen atomları yani yıldızlar oluşturamazdı. Proton da elektrondan 1840 kat daha kütleli. Bu durum, moleküllerin her birinin iyice belirlenmiş biçimleri olmasını sağlıyor. Farklı olsaydı DNA gibi karmaşık moleküller oluşamayacaktı.

Şiddetli Çekirdek kuvvetinin büyüklüğü:

Bu temel doğa kuvveti biraz daha zayıf olsaydı, evrende sadece hidrojen bulunur, yıldızlara enerjilerini veren çekirdeksel tepkimeler gerçekleşemezdi. Daha büyük olsaydı da, protonlar hemen çiftler halinde bir araya geleceklerinden hidrojen oluşamazdı ve dolayısıyla yıldızlar varolamazdı.

Evrenbilimsel sabitin büyüklüğü:

Evrenin ortaya çıkışından bir saniye sonra, her cisim 186000 millik bir alandaki maddelerin çekimine maruz kalıyordu ancak bu esnada, devasa ilk hızları sayesinde parçalar birbirinden, yoğunluğu bir kara deliğin oluşması için gerekli kritik seviyenin altına indirecek kadar uzaklaşmıştı bile.

Ortaya çıkan maddeye verilen enerji, onu çekim etkisinden kurtarabileceği bir hızda hareket ettirebilecek düzeyde olmalı ancak bu hız, parçacıkların birbiriyle teması tamamen yitirecekleri bir seviyeye ulaşmamalıydı. Galaksilerin, yıldızların ve bizlerin oluşması için, ilk yaratılan maddeden belirli miktarı yan yana getirilmeliydi. Buradaki madde ve enerji arasındaki hassas dengeye dikkat edilmelidir. Bir diğer nokta, hiçbirinin birbiriyle muntazam bir temasa sahip olmamasına rağmen, bütün parçaların hepsi, aynı anda madde ve enerji arasındaki aynı dengeye ulaşmalıydılar.

Dünyadaki yaşamın ortaya çıkmasındaki tesadüfi olaylar arasında doğanın buzul dönemi, ayın büyüklüğünün güneşinkine oranı, volkanik patlamalar ve mikro organizmaların varlığı da yer almaktadır.

Bu görüşe göre, Tanrı, sadece fiziksel evreni değil, evrenin uyacağı yasaları da yaratmış olmalıdır. Schleiermacher: “Doğa kanunlarının varlığı mucizelerin en büyüğüdür”.

Fizikçi ve felsefeci, Avustralya, Macquire Üniversitesi öğretim üyelerinden Profesör Paul Davies’e göre, evrenbilimcilerin çoğu bu fizik sabitlerinin “sanki biraz oynanmış” olduğunu belirtmektedir.

Doğa sabitlerinin, örneğin evrendeki parçacıkların sayısı, elektronun kütlesinin protonunkine olan oranı, tam da ilk gazın yoğunlaşarak nebula ve yıldızlara dönüşmesi, dünyayı oluşturması ve yaşamın ortaya çıkmasını sağlayacak değerlikte olması, bize bu sabitelerin başka türlü zaten olamayacaklarını ortaya koyacak bir matematiksel model ile gelecekte gösterilebilir. Bu durumda ulaşacağımız nokta insan merkezcil bir matematik kuramı olacaktır.

İnsan merkezcil ilkeye karşılık olarak ise çoğul evrenler düşüncesi ortaya atılmıştır. Sonsuz sayıdaki evrenden tam da bizim ortaya çıkmamızı sağlayacak sabitelerin bulunduğu bir evren bulunacaktır. O evrende yaşayan bizler de bu sabitelerin bizim için ayarlanmış olduğunu sanacaktık. Öyle ya “başka türlü olsaydı, bizler burada olamazdık”.

Ancak, çoklu evrenler teorisi de bu evrenlerden en az birinin neden bizimki gibi bir evren olmasını sağlayan bir potansiyele sahip olduğunu açıklamak zorunda kalacaktır. Evrenler topluluğu da kendi başına varolan şeyleri ve karakterlerini izah edemez.

İnsancı ilkenin  üç farklı yorumu bulunmaktadır. Bunlar; zayıf, güçlü ve son diye adlandırılır.


Zayıf İnsancı İlke:

Evrendeki sabitlerin böyle olmasının zorunlu olduğunu, eğer başka türlü olsaydı, burada bu soruları sormak için var olamayacağımızı savunur.

Kuvvetli İnsancı İlke:

Evrenin, hayatın ortaya çıkabilmesi için saydığımız özelliklere sahip olması gerektiğini savunur. Çünkü:

1.Gözlemcilerin ortaya çıkabilmesi ve yaşamlarını sürdürmeleri amacıyla tek bir evren tasarlanmıştır. Veya,

2.Evrenin varolabilmesi için gözlemciler şarttır. (Katılımcı Evren Modeli) Veya,

3.Bizim evrenimizin varolabilmesi için başka evrenler de gereklidir.

Son İnsancı İlke:

Evrenin varolması için Bilinçli Bilgi – Bilinç Oluşumu gereklidir. Bilinç bir kez ortaya çıkarsa, bir daha yok olmaz.

 

Einstein şöyle demiştir: “Temel, ispatlanmış bir doğa yasasının keşfi, Tanrı’ya yönelik bir ilhamdır.”



__________________
Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

İmancılık ( Fideizm)

Tanrı hakkında yapılan akıl yürütmelerin ya da kanıtların sonuç verici olmaması fideizm adı verilen tutuma yol açmıştır.  Bu görüşe göre, Tanrı hakkındaki bilgimiz akılsal, deneysel ya da doğal bilgiye değil, yalnızca imana dayanmalıdır. Dinin kendisi akılsal olmadığı için, onu akılsal olarak izah etmek mümkün değildir. İbn Haldun, Gazali, Pascal bu görüştedir.

Pascal’ın söylediği gibi: “ Kalbin, öyle nedenleri vardır ki akıl onları kavrayamaz



__________________
Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

İnanç ve Bilim

Felsefe ve din, bilimlerin kısıtlayıcı sınırını aşabilir,ancak bu ikisi bilimsel bilgiyi hesaba katmalıdırlar. Bu durumda bilimlerin bir negatif, bir de pozitif rol oynadığı görülür. Negatif rol arındırmaya yöneliktir,felsefeden, bilimsel gözlemlere ters düşen kabulleri ve dinden de batıl itikat ve putperestliği ihraç etmeye çalışır. Oynadığı pozitif rol ise doğanın düzenlenişini gözler önüne sermesi, bunu rasyonel bir şekilde izah etmeye çalışması ve yeni görüşler sunmasıdır.

Din, gündelik hayatta, Tanrı ve yaratılış ile ilgili temel sorulardan çok, toplumsal meselelerle ilgileniyormuş gibidir. Bu nedenle birçok bilim adamının, özellikle birçok fizikçi, astrofizik, kuantum mekaniği ve görelilik üzerinde yapılan çalışmaların bir sonucu olarak, Tanrı ve yaratılış ile ilgili daha derin sorulara, salt dinsel çalışma yürütenlerden daha yakın oldukları açıktır.

Isaac Rabi’nin söylediği gibi, “Pozitif bilimlerin en asil görevi, bizi Tanrı’ya daha da yaklaştıran temelleri araştırmaktır”.

Tanrı’nın biliminin zihinsel ufkundaki  tezahürü bilimin en tuhaf kavram ve kavramlarından bile daha tuhaftır.

Bugün Newton ve Laplace’ın makine evreninin deist inancı sunmasından farklı bir noktadayız. Dinamik bir evrenin içinde bulunduğumuzu 20.yy’ın başlarında öğrendik. Uzay-zamanın mutlak olmayışı, atomaltı dünyanın indeterminizmi,çok boyutlu evren, parçaların birliği gibi fikirler özellikle doğu felsefesi ya da dinleriyle bilimin arasında paralellik olduğu eğiliminin doğmasına yol açtı. Buna karşılık, bilimin dinselleştirildiği yolunda itirazlar da gelmeye başladı. Ancak bilim, nadiren bilimi yapan kişinin felsefesinden etkilenmemiştir.(Bkz. Modern Fizik Kuramları)

Einstein şöyle demiştir: “ Ben Tanrı’nın evreni nasıl yarattığını bilmek istiyorum. Tanrı’nın düşüncelerini öğrenmek istiyorum.Gerisi tamamen ayrıntıdır.

Stephen Hawking, “A Brief History of Time” kitabında amacımızın “Tanrının zihnindekini bilmek” olması gerektiğini belirtmiştir.

Jaegwon Kim, “Explanation in Science” kitabında “Bilimsel araştırmaların tek amacı dünyadaki olayları ve fenomenleri keşfedip tanımlamak değil, ayrıca ve daha önemlisi bu olay ve fenomenlerin “niçin” olduklarını izah etmektir” demektedir.

Bilimin apriori (deney öncesi) kabulü, gerçekliğin akılsal, idrak edilebilir ve insan zihni tarafından algılanabilir olduğudur.

Bilimin, evrene ait bilgide geçmişe oranla daha ileride olduğunu kabul edersek, bu evrenin idrak edilebilir olmasının kanıtıdır. Bilim insanlarının bilimsel bilgiye erişmede kullandığı bilimsel yöntem yanlış olsaydı mevcut bilgiye ulaşabilir miydik? İnsanın sahip olduğu, bir şeyleri nasıl keşfedip ortaya koyacağımız konusundaki apriori bilgi , evrendeki nesnelerin içlerindeki akılsallığa delil değil midir?

Einstein bu konuda şöyle demiştir: “Bu alandaki başarılı gelişmelerin yoğun deneyimini yaşayan herkes, mevcudiyette açığa çıkan rasyonellik karşısında derin bir huşu içerisindedir…Mevcudiyette vücut bulan aklın ihtişamı…

Evrenin varlığının izahı, evrene ait sorular soran insan zihninin temel sorunudur. Leibniz şöyle der: “Hiçbir şey olmamasındansa neden bir şeyler var?

Bilim ve din arasındaki gerilim çoğunlukla köken soruları ekseninde ortaya çıkmaktadır. Hayatın başlangıcı, Homo Sapiens’in ortaya çıkışı, evrenin başlangıcı.

Evren şu anda varolduğuna göre, hep var mıydı? Yoksa kendi kendini mi yarattı? Ya da kim, neden yarattı?

Evren her zaman varolduysa bile bu evrenin varoluşunu izah etmez. Madde ve enerjinin sonsuzluğu nasıl kanıtlanabilir ki? En önemlisi, bir şeyleri tanımlamak izah etmek demek değildir.Modern bilimin birçok keşfi de işte bu izah etme çabasının sonucunda ortaya çıkmıştır.

Laplace’ın Napolyon’un “Anlattıklarınızda Tanrı’nın rolü ne?” sorusuna verdiği “ jen’ai pas besoin de cette hypothese” (böyle bir hipoteze gerek duymadığı) cevabı, o zamanlar dinamik sistemlerin karmaşıklığının henüz ayırtına varılmamış olmasındandır.

Büyük patlama evrenin izahına yaklaşmamız açısından önemlidir. Ancak son değildir. “Büyük patlamaya ne neden oldu?”,  “Evrenin toplam enerjisi nereden geldi?” gibi sorunlar ortada durmaktadır.

Bu ve bunun gibi sorulara cevap sağlamak amacıyla dalgalanan evren, kuantum yerçekimi, boşluk salınımı gibi kuramlar ortaya konmuştur.  Dalgalanan evren modelinde evren bir noktada genleşmesini durduracak, büzülerek ilk haline dönecektir. Sonra bir büyük patlama  ve büzülme şeklinde sonsuza kadar devam edecektir. Bu kuram,bir bakışa göre  ilk başlangıç ve son izaha dayalı soruları ertelemekten başka bir şey yapmamaktadır. Deneysel kanıttan da yoksundur. Evrende çöküşü başlatabilecek yeterli madde de yoktur.

Big bang’i salınım olarak izah etmek yetersizdir. O zaman şu soru ortaya çıkar: Salınım nedir ve nasıl ortaya çıkmıştır?

Kuantum yerçekimi modelinde, örneğin Hawking’in çalışmalarında, büyük patlamayı kuantum yerçekimi kuramına göre açıklayarak, başlangıçtaki özel durumların var olmadığı gösterilmeye çalışılmıştır. Hawking, “sanal zaman” kavramı geliştirerek, uzay zamanın sonlu ama sınırsız ve hiçbir noktada bilim kurallarının ihlal edilmediğini göstermeye çalışmıştır. Bu uzay zamanın tek sınır koşulu onun bir sınırının olmamasıdır.

Ancak, bir eleştirmenin ifade ettiği gibi, Hawking’in çalışmaları Tanrı’nın  evreni yarattığı ancak sonra işlemesine karışmadığı evrene izah bulma girişimleridir. Oysa geleneksel teizmde, Tanrı evreni sadece yaratmaz aynı zamanda her an müdahale eder. Evrenin bir başlangıcının olup olmamasının, evrenin yaratılmış olup olmamasıyla ilgisi yoktur. Evren sınırsız da olsa, bu, evrenin yaratılmamış olduğunu göstermeyecektir. Evrene ait herhangi bir fiziksel model, evreni izah etmeye yeterli olmayacaktır. Her model, kendisine temel olacak varoluşsal bir dayanağa ihtiyaç duyacaktır.

Hawking’in belirttiği gibi : “Denklemlere can veren ve onlara tanımlamaları için bir evren sunan şey nedir? Model, tanımlayacağı bir evrenin varolması gerektiğini izah edemez. Evren, varolma zahmetine neden katlansın ki?

Evrenin bir boşluk salınımından ortaya çıktığı savunulan kuramın öncülerinden Heinz Pagels şöyle der: “Evrenin yaratılmasından önce (burada “önce” kelimesi anlamsızdır) varolan hiçlik en eksiksiz boşluktur. Bu boşluk “dolu” bir mevcudiyete dönüşüyor. Bu olay, fizik yasalarının sonucudur. Peki, bu yasalar boşluğun neresinde kayıtlıdır? Boşluğa, olası evrene gebe olduğunu “söyleyen” nedir? Öyle görünüyor ki, boşluk bile yasalara tabidir. Uzay ve zamandan önce varolan bir mantık.

Sonraki zamanlarda, evrenin tümünü kapsayan bir birleşik teori bulsak bile (bkz. Modern fizik Kuramları syf.43) bu kuram iki sebeple sınırlı olacaktır. Birincisi, bizim ölçme ve algılama sınırlarımızı çizen “Heisenberg belirsizlik ilkesi” ile  (bkz. Modern fizik Kuramları syf.33)  ve “Gödel’in Eksiklik Kuramı” dır.

Gödel Eksiklik Kuramı’na göre, bir kuramın kapsayıcı olup olmadığı, bu kapsamın dışında  bunun sınanabileceği başka bir küme yoksa , anlaşılamaz.  Eğer, bunun sınanabileceği daha büyük bir referans çerçevesi varsa o halde ilk kuram her şeyi açıklayamaz. Çünkü daha  kapsamlısı var demektir. Bu durumda, her kuram doğası gereği her şeyi açıklayamaz. Yaratıcı, belirsizliği tercih ediyor olmalıdır.

O halde esas köken sorusu bilim-ötesi ya da dışı bir sorudur. Esas kökene ait cevap dini ya da metafiziksel olabilir.

Hayatın başlangıcına dair yapılan çalışmalarda temel soru, hayata giden süreçteki doğa üstü müdahaleye değil, bu süreçlerdeki akıl ve tasarıma yöneliktir.  Hayatın başlangıcına  dair ortaya konan “kendi kendini organize etme” senaryoları, nihai izahat ihtiyacını  ortadan kaldırmamaktadır. Eğer madde ve enerji kendi kendini organize etme yeteneğine ve meyline sahip ise bu yetenek ve meyli nasıl edindiler? 

Beynin herhangi bir andaki durumu koordinatların tam olarak bilindiği bir olasılığı tanımlamaktadır. Bu şu anlama gelir: eğer beyin zihni belirliyorsa, zihin de her zaman bir olasılık durumu içersindedir demektir. Zihnin bedene yaptırdığı eylemi, fiziksel durumuna bakarak çıkaramayız, bu noktada zihne, sergileyebileceği eylemler arasından fiziksel nedenlere dayanarak seçim yapabilme gücü vermiş oluruz. Buradan da zihnin salt bir mekanizma değil, seçme yetisine sahip olduğuna varırız.

Protein sentezi, DNA replikasyonu ve onarımı gibi son derece karmaşık süreçler göz önüne alındığında insan ancak huşu olarak tanımlanabilecek bir hisle baş başa kalır.

Temel sorun, ilk canlı sistemi için gerekli olan orijinal modelde (DNA ve RNA) yatmaktadır. En temel özlerine indirgense bile, bu model çok kompleks yapıda olmalıydı.

Var olan kozmik sistemde amaç ve tasarımın var olmadığı da savunulmaktadır. Örneğin, Jasques Monod “ Chance and Necessity (şans ve gereklilik) adlı kitabında her şeyin bu iki temele bağlı olarak şekillendiğini ileri  sürmüştür. Monod’un kitabının son bölümüne verdiği ad olan “krallık ya da karanlık” gibi, şans ve gereklilik sizi krallığa, amaç ve tasarım ise  karanlığa götürecektir.

Materyalist bir kişi, duygu ve düşüncelerin sinir sisteminde gerçekleşen çok karmaşık uyarılar ile oluştuğunu, konuşmanın da bu uyarıların söze dökülmesi için sesin kullanılması olarak tarifler.  Nörofizyolojist Sir John Eccles bu noktada şuna işaret ediyor:

Her şeyin beyinde olup bittiği ve ruh diye bir şeyden söz edilemeyeceğini iddia eden kişiye, ilk önce bunları düşünüp düşünmediğini ve düşüncelerinin bu söyledikleri ile alakası olup olmadığını sorduğunuzda şu cevabı verecektir:”Hayır, söylediklerin sadece beynin ürettiklerinden ibarettir, ben sadece bunlara kulak veririm”. Bu şu demektir:” Eğer insanlar, bütün dilsel ifadelerin beyin tarafından yaratıldığına ve kendilerinin pasif bir alıcı olduğuna inanıyorlarsa , o zaman ben onlarla tartışmam. Zira ben robotlarla tartışmanın iyi bir fikir olduğunu düşünmüyorum. Ben sadece bir öz-bilince, eleştirel düşünme ve yargıda bulunma yetisine sahip olan, mantıklı düşünüp, mantıklı düşüncenin ayırtında olan ve tartışma esnasında muhatap alınabilecek insanlarla tartışırım. Kişi ancak bu özelliklere sahipse diyalog mümkün ve anlamlı olabilir. Bir robotla kurulan diyalogun anlamlı olması imkansızdır”.

Bilinç kavramı ile madde birbirlerine sıkı sıkıya bağlıdır ancak birbirlerinden ayrı kavramlardır. Sir Nevill Mott, asla bilimsel bir izahatın yapılamayacağı bir boşluk olduğuna inanmaktadır: Bu bilinçtir.

Mott’a göre, gelecekte hiçbir insan, bir bilgisayarı kendisinin bilincinde olarak çalıştırmayı başaramayacaktır. Sir Brian Pippard bu boşluğu “Tanrı’nın kendini ifşa ettiği nokta “olarak görmektedir. 

Sir John Eccles’e göre “Elimizdeki tek kesin veri benzersiz bilinçli varlıklar olduğumuzdur. Her birimiz benzersiziz ve eşsiziz. Hiçbirimizin benzeri var olmayacaktır. Bu, sevgi dolu kutsal yaratılıştır.”

Evrende bildiğimiz hiçbir şey hiçlikten var olmamaktadır. Bir noktada hiçliğin bir şeye dönüşmesini ise açıklamak zorundayız. Hiçbir şey olmamasındansa neden bir şeyler var? Eğer bu soruyu cevaplayabilirsek o zaman da şu soruyla karşı karşıya kalırız: Niye başka bir  şey değil de bu şey?

İki yolunuz/seçeneğiniz vardır. Ya hiçbir şey mucize değil gibi, ya da her şey bir mucize gibi yaşamak”. Einstein




__________________
Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 

Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats