Yazanlarda |
|
korucu8282 Yasaklı
Katılma Tarihi: 30 mayis 2009 Yer: Turkiye Gönderilenler: 19
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
ayrıca Kuran-ı kerimi herkes kafasına göre yorumlasa milyon din çıkar ortaya, buda dinde bölünmektir, kuranı kerimi ancak müctehid alimler anlayabilirler senin gibi ahmaklar değil..
biz İmamı Azam Ebu Hanife rahmetullahi aleyh gibi imam-ı rabbani kuddise sürruh gibi alimlerin söyledikleriyle hareket edebiliriz.
sen bırak Kuranı kerimi anlamayı bu müctehidlerin yazdığı kitapları dahi anlamazsın ey cahil..
Kuran-ı kerime kafasına göre mana veren kafir olur diyor peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, bu hadisi şerif bir düşün ey cahil...
üstelik evliya kılıç gibidir buyuruluyor yumruğunu vuranın kendi eli kesilir buyuruluyor, Allahü tealanın dostuna düşman olan zaten kurtulamaz...
sana tavsiyem bir an önce tevbe et Hüseyin Hilmi Işık rahmetullahi aleyh gibi ömrünü kitap yazmakla geçirmiş, kendi yazdığı kitaba para vererek satın alan ki bir kitap daha basılıp yayılsın diye uğraşan kişiye bunca iftira.. adamı imansız götürür ey cahil tevbe et...
|
Yukarı dön |
|
|
muratmatrak Uzman Uye
Katılma Tarihi: 22 mart 2009 Yer: United Kingdom Gönderilenler: 132
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam
Korucu8282 dedi
sen bırak Kuranı kerimi anlamayı bu müctehidlerin yazdığı kitapları dahi anlamazsın ey cahil..
(FUSSİLET) 26. ayet//İnkâr edenler dediler ki: "Şu Kur'an'ı dinlemeyin! O okunurken yaygara koparın ki, galip gelesiniz."
Bu ayetten maksat Kur'an'i sana okutmamak icin veya anlamaman icin yapilan yaygara iste o kisilerin dedigi ; Abdestsiz dokunma ve okuma Kur'an'i..! ,Arapca oku,sevabi cok Kutsallastirilmis dil,Sen anlamazsin anlayana sor,Sanki Allah Kur'an'i O kisilere Gondermis,HASA Kuran Alemlere indi.
Kuran Anlasilmak ve Uzerinde Dusunulmesi ve Yol gosterici olarak Gelmistir.
(KALEM) 52.Oysaki o Zikir/Kur'an âlemler için bir öğütten başka şey değildir.
(MÜZZEMMİL) 4.Yahut buna biraz ekle! Ve Kur'an'ı ağır ağır, düşüne düşüne oku!
(MÜZZEMMİL) 19.Bu, bir öğüt verici, düşündürücüdür. Dileyen, Rabbine doğru, bir yol edinir.
(MÜDDESSİR) 54.-55.Hayır, iş, sandıkları gibi değil! O bir öğüt verici/bir düşündürücüdür. Dileyen düşünür onu, öğüt alır.
Korucu8282 dedi;
biz İmamı Azam Ebu Hanife rahmetullahi aleyh gibi imam-ı rabbani kuddise sürruh gibi alimlerin söyledikleriyle hareket edebiliriz.
Hayir biz ulema denen yeni din cikaranlari ele aliyoruz. Oku.! Kuran ne diyor; onlar Hakkinda,
(ŞÛRÂ) 6.Ve o kimseler ki, Allah'tan başkasını velîler ittihaz ettiler. Onların üzerlerine Allah nâzırdır ve sen onların üzerlerine bir vekîl değilsin.
(ŞÛRÂ) 9.Yoksa O'ndan başka veliler mi edindiler? Allah! O'dur gerçek dost. Ölüleri O diriltir. O herşeye güç yetirir.
(FUSSİLET) 25.Biz onları birtakım yakınlarla/dostlarla çevreleyip sardık da onlar, önlerinde ve arkalarında ne varsa bunlara süslü gösterdiler. Kendilerinden önceki cin ve insan ümmetleri için hak olan söz, bunlar aleyhine de hak oldu. Çünkü bunlar, hüsrana uğrayanlardı.
Ayrica mezheplerin Haramligi Kur'an dan,Oku.! Kur'an'i
(EN'ÂM) 159.Dinlerini parça parça edip fırkalara, hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır. Allah onlara, yapıp ettiklerini haber verecektir.
Korucu8282 dedi
ayrıca Kuran-ı kerimi herkes kafasına göre yorumlasa milyon din çıkar ortaya, buda dinde bölünmektir, kuranı kerimi ancak müctehid alimler anlayabilirler senin gibi ahmaklar değil..
Peki O senin Tanrilastirdigin Evliyalarin ve Velilerin hukumleri ne olacak.Oku.! Kur'an'i
(KALEM) 36.Neniz var sizin, nasıl hüküm veriyorsunuz?
(KALEM) 37.Yoksa sizin bir kitabınız var da ondan ders mi görüyorsunuz?
(KALEM) 38.Onda, keyfinize uyan her şeyi rahatça buluyorsunuz.
(KALEM) 39.Yoksa sizin lehinize üzerimizde kıyamete kadar uzanacak yeminler mi var da siz ne hükmederseniz oluverecek!
(KALEM) 40.Sor onlara: "Böyle bir şeye hangisi kefil?"
(KALEM) 41.Yoksa kendilerinin ortakları mı var? Eğer doğru sözlüler iseler, çağırıversinler ortaklarını!
(ŞÛRÂ) 21.Yoksa onların, dinden, Allah'ın izin vermediği şeyi kendileri için yasalaştıran ortakları mı var? Kesin ayrıma ilişkin söz olmasaydı, aralarında hüküm mutlaka verilirdi. O zalimler var ya, onlar için acıklı bir azap öngörülmüştür.
(A'RAF) 169.Arkalarından, yerlerini alan halefler geldi. Bunlar, Kitap'a varis olmuşlardı. Şu basit dünyanın geçici menfaatini esas alıyorlar ve şöyle diyorlardı: "Biz zaten bağışlanacağız!" Kendilerine, bir menfaat daha gelse onu da alıyorlardı. Bunlardan, Allah hakkında, gerçek dışında birşey söylememelerine ilişkin Kitap misakı alınmamış mıydı? O Kitap'ın içindekileri okuyup incelemediler mi? Ahiret yurdu, takvaya sarılanlar için daha hayırlıdır. Hala aklınızı işletmeyecek misiniz?
O met ettigin Velilerin,Evliyalarin Kitaplari Hakkinda.Oku.!Kur'an'i
(BAKARA) 79.Yazıklar olsun o kişilere ki, Kitap'ı kendi elleriyle yazarlar da sonra onunla basit bir karşılık satın alsınlar diye, "İşte bu, Allah katındandır!" derler. Vay haline onların, ellerinin yazdıkları yüzünden! Vay haline onların, kazanıp durdukları yüzünden!
Kardesim TGRT fm de Osman Unlu'nun kendi sitesinden Butun radyo kayitlarini indirip ipot'uma aktardim ve her firsatta dinledim inan bana dine sokulmus HINDI INANCLARI,BUDIZM INANCLARI,VE ISRAIL YAPIMI HIKAYELER,INCILDEN VE TEVRAT'TAN BUSELERLE DOLU.
SON OLARAK.
(BAKARA) 170.Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun" dendiğinde: "Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." derler. Peki, ataları bir şeye akıl erdiremiyor, doğruya ve güzele ulaşamıyor idiyseler!...
En Iyisini bilen Yuce Allah...
__________________ Furkan/52.Artık inkârcılara boyun eğme, onlara karşı Kur'an ile zorlu bir cihat aç.
|
Yukarı dön |
|
|
hira Groupie
Katılma Tarihi: 22 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 85
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
koruyucu 8282
siz körü körüne bağlılığını sürdüren bir topluluksunuz insan allahtan korkar seyyitkutuba mason demeye insan arlanır be birşey diyemiyorum fikriniz neyse yaşamınızda odur
yüce allah tarfından bize gelen kurana tabi olanlara ne mutlu ve o yolda yaşayıp yaşatanlara selam olsun
kuran harici şu efendi bu efendi deyip peşlerinde kurana bağlılıkları kadar bağlanmayanlara allah akıl düşünme ve akletme özellği versin
selam olsun kurana tabi olan ve onu yaşayıp yaşatanlara
|
Yukarı dön |
|
|
AYKIRI YOLCU Yeni Uye
Katılma Tarihi: 21 kasim 2006 Yer: Fiji Gönderilenler: 18
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
arkadaşlar bu "koruyucu 8282" arkadaşımız matrak geçiyor diye anladım yanlış mı anladım gerçek olamaz ironidir
__________________ iman bizim bünyadımız
tarihtedir hep yadımız
hizbullahtır hem adımız
biz nurluyuz imanlıyız
|
Yukarı dön |
|
|
muvahhit Ayrıldı
Katılma Tarihi: 24 haziran 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 669
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Koruyucu!
aşağıyı vicdanınla aklınla oku!
muratmatrak Yazdı:
selam
Korucu8282 dedi
sen bırak Kuranı kerimi anlamayı bu müctehidlerin yazdığı kitapları dahi anlamazsın ey cahil..
(FUSSİLET) 26. ayet//İnkâr edenler dediler ki: "Şu Kur'an'ı dinlemeyin! O okunurken yaygara koparın ki, galip gelesiniz."
Bu ayetten maksat Kur'an'i sana okutmamak icin veya anlamaman icin yapilan yaygara iste o kisilerin dedigi ; Abdestsiz dokunma ve okuma Kur'an'i..! ,Arapca oku,sevabi cok Kutsallastirilmis dil,Sen anlamazsin anlayana sor,Sanki Allah Kur'an'i O kisilere Gondermis,HASA Kuran Alemlere indi.
Kuran Anlasilmak ve Uzerinde Dusunulmesi ve Yol gosterici olarak Gelmistir.
(KALEM) 52.Oysaki o Zikir/Kur'an âlemler için bir öğütten başka şey değildir.
(MÜZZEMMİL) 4.Yahut buna biraz ekle! Ve Kur'an'ı ağır ağır, düşüne düşüne oku!
(MÜZZEMMİL) 19.Bu, bir öğüt verici, düşündürücüdür. Dileyen, Rabbine doğru, bir yol edinir.
(MÜDDESSİR) 54.-55.Hayır, iş, sandıkları gibi değil! O bir öğüt verici/bir düşündürücüdür. Dileyen düşünür onu, öğüt alır.
Korucu8282 dedi;
biz İmamı Azam Ebu Hanife rahmetullahi aleyh gibi imam-ı rabbani kuddise sürruh gibi alimlerin söyledikleriyle hareket edebiliriz.
Hayir biz ulema denen yeni din cikaranlari ele aliyoruz. Oku.! Kuran ne diyor; onlar Hakkinda,
(ŞÛRÂ) 6.Ve o kimseler ki, Allah'tan başkasını velîler ittihaz ettiler. Onların üzerlerine Allah nâzırdır ve sen onların üzerlerine bir vekîl değilsin.
(ŞÛRÂ) 9.Yoksa O'ndan başka veliler mi edindiler? Allah! O'dur gerçek dost. Ölüleri O diriltir. O herşeye güç yetirir.
(FUSSİLET) 25.Biz onları birtakım yakınlarla/dostlarla çevreleyip sardık da onlar, önlerinde ve arkalarında ne varsa bunlara süslü gösterdiler. Kendilerinden önceki cin ve insan ümmetleri için hak olan söz, bunlar aleyhine de hak oldu. Çünkü bunlar, hüsrana uğrayanlardı.
Ayrica mezheplerin Haramligi Kur'an dan,Oku.! Kur'an'i
(EN'ÂM) 159.Dinlerini parça parça edip fırkalara, hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır. Allah onlara, yapıp ettiklerini haber verecektir.
Korucu8282 dedi
ayrıca Kuran-ı kerimi herkes kafasına göre yorumlasa milyon din çıkar ortaya, buda dinde bölünmektir, kuranı kerimi ancak müctehid alimler anlayabilirler senin gibi ahmaklar değil..
Peki O senin Tanrilastirdigin Evliyalarin ve Velilerin hukumleri ne olacak.Oku.! Kur'an'i
(KALEM) 36.Neniz var sizin, nasıl hüküm veriyorsunuz?
(KALEM) 37.Yoksa sizin bir kitabınız var da ondan ders mi görüyorsunuz?
(KALEM) 38.Onda, keyfinize uyan her şeyi rahatça buluyorsunuz.
(KALEM) 39.Yoksa sizin lehinize üzerimizde kıyamete kadar uzanacak yeminler mi var da siz ne hükmederseniz oluverecek!
(KALEM) 40.Sor onlara: "Böyle bir şeye hangisi kefil?"
(KALEM) 41.Yoksa kendilerinin ortakları mı var? Eğer doğru sözlüler iseler, çağırıversinler ortaklarını!
(ŞÛRÂ) 21.Yoksa onların, dinden, Allah'ın izin vermediği şeyi kendileri için yasalaştıran ortakları mı var? Kesin ayrıma ilişkin söz olmasaydı, aralarında hüküm mutlaka verilirdi. O zalimler var ya, onlar için acıklı bir azap öngörülmüştür.
(A'RAF) 169.Arkalarından, yerlerini alan halefler geldi. Bunlar, Kitap'a varis olmuşlardı. Şu basit dünyanın geçici menfaatini esas alıyorlar ve şöyle diyorlardı: "Biz zaten bağışlanacağız!" Kendilerine, bir menfaat daha gelse onu da alıyorlardı. Bunlardan, Allah hakkında, gerçek dışında birşey söylememelerine ilişkin Kitap misakı alınmamış mıydı? O Kitap'ın içindekileri okuyup incelemediler mi? Ahiret yurdu, takvaya sarılanlar için daha hayırlıdır. Hala aklınızı işletmeyecek misiniz?
O met ettigin Velilerin,Evliyalarin Kitaplari Hakkinda.Oku.!Kur'an'i
(BAKARA) 79.Yazıklar olsun o kişilere ki, Kitap'ı kendi elleriyle yazarlar da sonra onunla basit bir karşılık satın alsınlar diye, "İşte bu, Allah katındandır!" derler. Vay haline onların, ellerinin yazdıkları yüzünden! Vay haline onların, kazanıp durdukları yüzünden!
Kardesim TGRT fm de Osman Unlu'nun kendi sitesinden Butun radyo kayitlarini indirip ipot'uma aktardim ve her firsatta dinledim inan bana dine sokulmus HINDI INANCLARI,BUDIZM INANCLARI,VE ISRAIL YAPIMI HIKAYELER,INCILDEN VE TEVRAT'TAN BUSELERLE DOLU.
SON OLARAK.
(BAKARA) 170.Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun" dendiğinde: "Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." derler. Peki, ataları bir şeye akıl erdiremiyor, doğruya ve güzele ulaşamıyor idiyseler!...
En Iyisini bilen Yuce Allah...
|
|
|
__________________ Herkes kendi ameliyle Allah’ın huzuruna gider
|
Yukarı dön |
|
|
korucu8282 Yasaklı
Katılma Tarihi: 30 mayis 2009 Yer: Turkiye Gönderilenler: 19
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
o yazıları aldığın kaynağıda yazsaydın yazana saygısızlık etmemiş olurdun.
sen Kurandan herşeyi anladığını iddia ediyorsun öyleyse peygamber efendimizin hadisi şeriflerinede inanmazsın onlaraada gerek yok dersin,
sen bir söylesene kuranı kerimde namazın kaç rekat kılanıcağı nasıl kılınacağı yazıyor mu, bunu çıkarabildinmi yoksa yazmıyo diye namazdamı kılmıyosun?
evliyanın hükümleri ne olacak öylemi? Kuran-ı kerimi peygamber efendimiz anladı ve eshabına bildirdi yalnız ve ancak tam manasıyla peygamberimiz anladı
Onun için Allahü teâlâ buyuruyor ki: (İnsanlara açıkla diye Kur’anı sana indirdik.) [Nahl 44]
Peygamberimize açıklaması için indirdiğini söylüyor Allahü teala.
Açıklamak, âyet-i kerimeleri, başka kelimelerle ve başka suretle anlatmak demektir. Bırakın bizleri, ümmetin âlimleri de, âyetleri anlayabilselerdi ve kapalı olanları açıklayabilselerdi, Allahü teâlâ Peygamberine, sana vahy olunanları tebliğ et der, açıklamasını emretmezdi. Bu ve benzeri âyetlere rağmen, (Resulullah Kur’anı getirmekle işi bitmiştir, o bir postacı idi) diyen mezhepsiz türediler vardır. Eshab-ı kiram, ana dilleri Arapça olduğu halde, bazı âyetleri anlayamayıp, Peygamber efendimize sorarlardı. Resulullah, Kur’an-ı kerimin tefsirini Eshabına bildirmiştir. Eshab-ı kiramın bildirdiğinden başka türlü söyleyenler, dalalete, hatta küfre düşer. Tefsir, yoruma değil, nakle dayanır.(www.dinimizislam.com)
(De ki, Rabbimin [hikmetli] sözleri için, denizler mürekkep olsa, bir o kadar daha deniz ilave edilse, denizler tükenir, Rabbimin sözleri tükenmez.) [Kehf 109]
yani sizin dar kafanızla mealden anladıklarınız (mealde doğru olsa bari..) Allahü tealanın sözlerini bitiremez.
(Yalnız Allah’a güvenin) buyuruluyor. Ne hususta Allah’a güveneceğiz? Bir doktora muayene olsak, ilaç verse, güvensek, bu âyete aykırı olur mu? Topkapı’dan Sirkeci’ye giden tramvaya binsek, (Bu tramvay, bizi Sirkeci’ye götürür) desek, Allah’tan başkasına mı güvenmiş olacağız? Demek ki güvenmenin izahı gerekir.(www.dinimizislam.com)
(Yalnız benden korkun) buyuruluyor. Başka bir âyet-i kerimede, (İnsanlardan korkmayın, benden korkun) buyuruluyor. (Maide 44) Hırsızdan, hainlerden ve yılandan korksak bu âyete aykırı olur mu? Demek ki açıklaması gerekli.(www.dinimizislam.com)
Birde bu ayetleri oku bakalım
(Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!) [Haşr 7]
(O, [Resulüm] vahiyden başkasını söylemez.) [Necm 3,4]
(Resulüme uyun ki, doğru yolu bulun!) [Araf 158, Nur 54]
(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]
(Allah’a itaat edin, Peygambere itaat edin. İşlerinizi boşa çıkarmayın.) [Muhammed 33]
(Allah ve Resulüne itaat eden Cennete, isyan eden Cehenneme gider.) [Nisa 13,14]
(Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün: Eyvah bize! Keşke Allah’a itaat etseydik, Peygambere de itaat etseydik! derler.) [Ahzab 66] bunlardan anlaşılıyor ki Kuranı kerimi en iyi peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem bilir. ve eshabına açıkladı ve dört mezheb imamımız da eshabı kiramdan öğrendi. onlarda talebelirine aktardılar ve din silsile yoluyla günümüze kadar geldi.
Kur’an-ı kerimde, Resulullaha ve âlimlere uymamız emrediliyor. (Al-i İmran 31, Haşr 7, Nahl 43)
senin eklediğin ayeti kerimelerin çoğunda peygamberimize ve münafıklara hitab ediliyor,
MÜZZEMMİL) 4.Yahut buna biraz ekle! Ve Kur'an'ı ağır ağır, düşüne düşüne oku!(peygamberimize) Yoksa kendilerinin ortakları mı var? Eğer doğru sözlüler iseler, çağırıversinler ortaklarını! (münafıklara)
bunlar senin gini cahillere söylenmiyo.
bak murat matrak, herşeyle dalga geç, matrak yap ama dinle yapma kardeşim, yalan söyle ama din üzerine söyleme kardeşim, masonu karala ama osman ünlüyü tgrt yi karalama kardeşim, tevrattan incilden buselerle doluymuşmuş, yani münafık yalancı gördümde senin gibissini görmedim sana artık Allahtan kork falan demicem çünki misyoner yada seyyid kutb gibi mason olduğundan şüpheleniyorum.
size gelince zavallı arkadaşlar gerçekten acıyorum yazık matrakçı adamların arkasından gidiyosunuz eğer gerçekten vicdan varsa sizde doğruyu bulursunuz...
size yine bir tavsiyede bulunuyum peygamber efendimiz ahir zamanda yalan doğru helal haram karışacak insanlar doğru hangisi şaşıracak bu zamanda bir kul iki rekat namaz kılıp ellerini açıp Allahü tealaya yalvarırsa Allahım bana doğrusunu göster diye Allahü teala muhakkak ona doğrusunu gösterir...
|
Yukarı dön |
|
|
korucu8282 Yasaklı
Katılma Tarihi: 30 mayis 2009 Yer: Turkiye Gönderilenler: 19
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Ha şunuda söyllüyüm matrakçı kardeş elbette ki evliyalara müctehidlere uyacağım.Çünki onlar ömüüleri boyunca sizin gibi sapıklarla mücadele etti dinimzi hak üzere bizlere ulaştırdılar..
|
Yukarı dön |
|
|
muratmatrak Uzman Uye
Katılma Tarihi: 22 mart 2009 Yer: United Kingdom Gönderilenler: 132
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam
Korucu8282 Dedi ;
sen Kurandan herşeyi anladığını iddia ediyorsun öyleyse peygamber efendimizin hadisi şeriflerinede inanmazsın onlaraada gerek yok dersin,
22- Ebu Hureyre (r.a) hz.anlatıyor: “Resûlullah ( a.s.v.)şöyle buyurdular: “ Kûr’an hakkında münakaşa küfürdür” (K.S 1158 C.5 S. 271 alıntısı, Ebû Dâvûd, Sünnet 5, (4603) )
Bu gibi hadis uydurmalarıyla, Kur’an’ın ihtilaflı okunabileceğini ve bu okunuşlar elde mevcut Kur’an’a uymasa dahi müdahale etmemek gerektiğini. Hatta münakaşa etmenin küfür olduğunu söylemektedirler. Kur’an kelimeleri çeşitli şekilde okunamaz, harekeli olarak nasıl inmişlerse yalnız ve yalnız o şekilde okunurlar. Ve bir okunuşla inmişlerdir. Değişik okumak kelimeyi değiştirmek demektir, bu ise Allah’tan başkası için mümkün değildir. Kur’an’dan, mealen:
- Rabının kitabından sana vahye dileni oku; O’nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur, O’ndan başka sığınılacak bir kimsede bulamazsın. 18/27
- Elif, lam, ra. Bu kitap; Ayetleri kesinleştirilmiş sonrada hakim ve habir olan Allah tarafından uzun uzadıya açıklanmıştır. (11/1)
24- Hz Âişe’den naklen ...............”(Peygambere ilk gelen Vahiy âlak suresi 1-5 tir)” (K.S. 5563 C 15 S. 389 - b 1992, alıntıları Buhari, Bed’ü’l- Vahiy, Enbiya 21, Tefsir, Alâk Ta’bir 1; Müslim, İman 252, (160); Tirmizi, Menakıb 13, (3636). )
25- Yahya İbnu Ebi Kesir anlatıyor: “Ebu Seleme İbnu Abdurrahman a Kur’an’dan ilk inenin ne olduğunu sordum. “ Ya eyyühe’l - Müdessir (Ey örtüsüne bürünmüş) : (Suresi) dir !” dedi......... (K.S. 5564 C. 15 S. 391 alıntıları, Buhari, Bed’ü’l - Halk 6, Tefsir, Müdessir, tefsir, Alak, Edeb 118 ; Müslim, İman 257, (161) )
Yukarıdaki iki rivayet birbiriyle çelişkilidir.
53- Ebû Seleme’nin yaptığı diğer bir rivayette şöyle gelmiştir: “Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)’nin yanına girmiştim. Yanımda Hz. Aişe’nin süt kardeşi vardı. Kendisine, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)’ın cenâbetten nasıl yıkandığını sorduk. Bir sa’ miktarında bir kap getirtti ve onunla yıkandı. Aişe ile aramızda bir perde vardı. (Yıkanırken) üzerine üç kere su döktü ve dedi ki: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın zevceleri, saçları kulak memesi civarında olması için saçlarının başlarını alırlardı.” (K.S. 3760 C.10 S.542 Akçağ-1990, alıntıları; Buhari, Gusl 2, Müslim Hayz 41,42, (319-320); Muvatta, Tahâret 68, (1,44,45); Ebu Dâvud, Tahâret 97, (238); Nesâi, Tahâret 144, (1,127) )
İddia ettiklerine göre, bir tanesi ki kim olduğu belli değil, iki kişi Aişe’ye giderek Peygamberin cünüplükten nasıl yıkandığı konusunda soru sormuşlar. Güya, Aişe yıkanarak onlara öğretide bulunmuş. Arada perde vardı demeleri ise lafı dallandırmalarından başka bir şey değildir. Zira yıkanan görünmeyecekse, yıkanmak suretiyle tarifte bulunmanın bir manası yoktur. Görünmesi halinde yıkanarak tarifte bulunması mümkün olur. Nitekim, başına üç kere su döktü demeleri ve saçın kısalığından bahsetmeleri bunu ima etmek içindir. Olay iddiaları sırf başa su dökülmesi olayı da değildir, zira cenâbetten yıkanmada bütün vücudun yıkanması söz konusu olduğundan asıl anlatmak istedikleri, Aişe’nin bu yıkanmayı tatbiki olarak gösterdiğidir. Aişe’ki, müminlerin annesidir. Ona yapılmış bir iftira bütün müminleri derinden yaralar. Yıkanma merak ediliyorsa, neden gidip kendisinden bayan sahabeler sormadı da, erkek sahabeler gidip sorsun. Kaldı ki yıkanmayı bir çocuk bile anlaya bilirken, Aişe yıkanmayı niçin tatbiki olarak erkeklerin önünde göstersin ki? Kaldı ki, belli bir yaştan sonra, İslam dinine göre çocuklar dahi öz anne babalarını çıplak olarak göremezler. Bu konuda daha birçok şey yazılabilir. Fakat konu üzücü olup uzatmak istemiyorum. Zira hakaret kastıyla bu rivayeti uydurdukları çok açıktır.
İslam ahlakıyla ilgili olarak, Kur’an’dan örnek verecek olursam, mealen:
- Ey müminler, ellerinizin altında bulunan (köleler, cariye)ler, ve sizden henüz erginliğe ermemiş (çocuk)lar. Üç vakitte (odalarınıza girebilmek için) izin istesinler: Sabah namazından önce, öğleden sonra elbiselerinizi çıkar(ıp yat)acağınız vakit ve yatsı namazından sonra. Bunlar sizin üstünüzü açabileceğiniz üç vakittir. Bunların dışında (köle, cariye ve çocukların, izin almadan içeri girmelerinden dolayı) ne size, ne de onlara bir günah yoktur. (Onlar sizin) yanınızda dolaşırlar, birbirinizin yanına girip çıkarsınız. Allah ayetlerini size böyle açıklar, Allah bilendir, hikmet sahibidir. 24/58
Görüldüğü gibi, bir müminin, üstünün açık olabileceği üç vakitte, müminlerin odalarına, köleleri, cariyeleri ve bülüğ çağına ermemişlerse dahi, yeğenleri ve diğer mümin çocukları izin almadan yanlarına giremezler. Kendi öz çocukları da Ergenlik çağına (bülüğe) ermeleri halinde, onların da izin almaları gerekir. Şöyle ki, Kur’an’dan mealen : - Çocuklarınız ergenlik çağına erdikleri zaman, kendilerinden öncekilerin izin istedikleri gibi (kendileri de ) izin istesinler. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklıyor, Allah bilendir, hikmet sâhibidir. 24/59
96- Cabir İbnu Atik’ten, Rasûlullah’a atfen:........................ “Bilesiniz: Tâundan ölen şehittir, boğularak ölen şehittir, yeter ki seferi taatte olsun, Zatülcenp’ten ölen şehittir. İshalden ölen şehittir, yanarak ölen şehittir, yıkık altında ölen şehittir, çocuk karnında ölen şehittir.” (K.S. 5431 C.15 S.254-255 alıntısı, Muvatta, Cenâiz 36,(1,233,234); Ebû Dâvud, Cenâiz 15,(3111); Nesâi, Cenâiz 14,(4,13,14). )
Saydıkları bu hastalık veya kazalardan ölenler şehit oluyor da, niçin diğer kaza ve hastalıklardan ölenler şehit olmuyor. Örneğin: Minareden düşen bir müezzini veya canavar saldırısıyla ölen bir kimseyi, kanserden veya yüzlerce diğer bir hastalıktan ölen bir kimseyi şehit olarak tanımıyorlar. Zira saydıkları şeyler şehitlikle, ishalden ölmeyi özdeşleştirmelerini kamufle etmek için rast gele uydurdukları şeylerdir. Maksatları, şehitlikle ishalden ölmenin aynı olduğunu vurgulamaktır, böylece kendilerince şehit olmayı küçümsemek amacındadırlar. Halbuki Şehitlik İslam dininde büyük bir mertebe olup, ancak Allah yolunda mücadele ederken katl olunan kimseler bu mertebeye erişebilmektedirler. Bunların haricinde hiç kimseye bu isim verilemez.
Bu konuyla ilgili olarak, yukarıdaki rivayetleri gibi başka tipik rivayetleri de vardır. Örneğin:
97- ............. Ümmü Haram (r.anhâ)’dan rivayet olunduğuna göre; Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Denizde başı dönerek kendisine kusma arız olan kimse için bir şehit, boğulan kimse için de iki şehit sevabı vardır. (Ebû Dâvud, K. El_Cihâd (15). Bâb, Hadis 2493 C.9 S.466 Şamil 1989 ) Demek istiyorlar ki, Allah yolunda savaşmaya veya mücadele etmeye ve bu yolda şehit olmaya ne gerek var, bir gemiye binildiğinde deniz tutmasından kusmak bile şehit sevabı almaya yeterlidir, hele o kimse boğulmuşsa onların iddiasına göre iki şehit sevabı alıyormuş. İşin ilginç yanı, evvelki yazmış olduğum rivayetlerine benzer şekilde burada da tiksindirici olması hesabıyla, kusmuğu şehitlik olayına konu etmeleridir. Bu iftiralarıyla da yetinmediler.
111- ............ Amr b. Şuayb’ın dedesi (Abdullah b.Amr) den; demiştir ki: “Resûlullah (s.a.) (şöyle) buyurdu”: “Tek yolcu şeytandır. İki yolcu iki şeytandır. Üç (yolcu) ise, cemaattir. “(Ebû Dâvud, K.el-Cihâd (15), Bâb 79 H.2607 C.10 S.114 Şamil, diğer rivayet edenler, Muvatta istizân, 35, Tirmizi, cihâd, 4. )
112- Amr İbnu Şu’ayb an ebihi an ceddihi (radıyallahu anh) tarikinden naklediyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Bir atlı bir şeytandır, iki atlı iki şeytandır, üç atlı bir gruptur.” (K.S. 2184 C.8 S.20 Akçağ 1989 alıntıları, Muvatta, İsti’zân 25,(2,978); Ebû Dâvud, Cihâd 86, (2607); Tirmizi, Cihâd 4, (1674). )
Peygamberle, Ebu Bekir’in iki kişi olarak hicret ettiklerini şu şekilde rivayet ettiler:
113- Bera İbnu’l- Âzib radıyallahu anh anlatıyor: “Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh, evinde babama uğradı. Ondan bir semer satın aldı. (Babam) Âzib’e: “Benimle oğlunu gönder, onu evime kadar götürüversin!” dedi. Babam bana: “Haydi onu götürüver!” dedi. Ben de götürüverdim. Babam onunla beraber çıktı, bedelini alacaktı. Babam, Ebu Bekr’e: “Ey Ebu Bekr! Resûlullah aleyhissalâtu vesselâmla (hicret ettiğin) gece ne yaptınız?” diye sordu. “Evet o gece yürüdük, Ertesi günü de öğle vaktine kadar yürüdük. Yolumuz tenha idi hiç kimseye rastlamadık.................... (K.S. 5775 C.16 S.199 Akçağ 1993 alıntıları, Buhâri, Menâkıbu’l-Ensâr 45, Lukata 11, Menâkıb 25, Eşribe 12; Müslim, Zühd 75, (2009). )
Peygamberin ve Ebu Bekr’in iki kişi olarak, hatta yolda hiç kimseye rastlamamak kaydıyla hicret ettiklerini rivayet ettiler, bunun yanında da iki kişi olarak seyahat edenlerin iki şeytan olduğu rivayetlerinde bulundular. Yapmak istedikleri hakaretin ağırlığı gayet açıktır. Yoksa tek başına veya iki kişi olarak seyahat eden niçin iki şeytan olsun. İslam dininde, İman şartları arasında en az üç kişi olarak seyahat edilecek diye bir şey yoktur.
korucu8282 kardes,Eger vaktin olursa okuman icin devami bu linkte bulabilirsin...
http://www.kuran-tekrehber.com/
|
Yukarı dön |
|
|
muratmatrak Uzman Uye
Katılma Tarihi: 22 mart 2009 Yer: United Kingdom Gönderilenler: 132
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam
Korucu8282 Dedi ;
o yazıları aldığın kaynağıda yazsaydın yazana saygısızlık etmemiş olurdun.
sen Kurandan herşeyi anladığını iddia ediyorsun öyleyse peygamber efendimizin hadisi şeriflerinede inanmazsın onlaraada gerek yok dersin,
UYDURULMUŞ HADİSLER
Toplumda din adına oluşmuş yanlış inanç ve amellerin ekserisi Mevzu/ uydurulmuş Hadislerden kaynaklanmaktadır. Halkın cahil kesimi, bunları sorgulayıp ayıklayamamış, çok sevdiği Peygamberine nispet edilen yalanları kemal-i hürmetle benimsemiş, hatta bu yalanlara sarılmanın kendisine şehit sevabı bile kazandıracağına inanmıştır. Uydurulmuş hadislerin toplumda yapmış olduğu tahribat maalesef TAMİR EDİLEMEZ boyuttadır. Bizim amacımız, karınca kararınca Müslüman kardeşlerimizin dikkatlerini çekmek ve arı duru İslam'ı kendilerine takdim ve tavsiye etmektir.
UYDURULMUŞ HADİS NEDİR ?
Bir kimsenin uydurup, iftira ederek peygamberimize nispet ettiği hadislerdir. Yani, peygamberimizin demediği bir sözü, yapmadığı bir davranışı, onaylamadığı bir şeyi, peygamberimiz dedi, yaptı, onayladı diye ortaya atmaktır. Uydurma hadisleri konu alan yüzlerce kitap yazılmış, bu kitaplarda hadis uyduran kişiler, hadis uydurulan konular ve uydurulmuş hadisler tek tek açıklanmıştır. Ama bugünkü nemelazımcı Müslüman tipi bunları araştırıp inceleyeceği yerde maalesef atalarının yolundan gitmiş, onlardan gördüklerinin yalan yanlış ayırdını yapmadan takipçisi ve uygulayıcısı olmuştur. Konunun bilimsel analizi çok uzun ve herkesin anlayacağı türden olmadığından biz, burada kısaca işin özünü sunup faydalı olmak arzusundayız.
HADİS UYDURMA İLK NE ZAMAN BAŞLADI ?
Dünyada her zaman insanları en iyi kandırmanın yolu; Allah'ı, peygamberi, Kur'an'ı, yani kısaca dini alet olarak kullanmak olmuştur. Bu tip aldatmalar, sadece İslâm tarihine de özgü değildir. İnsanlık, tarihinin her döneminde dinî inançları kullanılarak istismar edilmiştir. Kur'an'ı tahrif edemeyeceklerini görenler, tabiri caizse surda delik açmanın Kur'an dışında bir takım yalanlarla mümkün olabileceğini düşünüp, kötü emellerini hadis uydurmak suretiyle gerçekleştirmişlerdir.
İslâm tarihinde ilk hadis uydurması peygamberimizin sağlığında yapılmış; bir kişinin sevdiği kızı alabilmek için peygamberimizin ağzından bir yalan uydurması ile başlamıştır. Bunu duyan peygamberimiz ise herkesi uyarmıştır: "Kim bilerek ve kasten benim üzerime bir yalan söylerse ateşten yerine yerleşsin."
O zamanki Müslümanların nitelikleri bu tip bir cinayete zaten elvermiyordu. Onlar Kur'an ile terbiye olmuş ve eğitilmiş kişilerdi. İşin ciddiyeti gereği, ince eleyip sık dokurlardı ve her duyduklarının peygamberimizden de teyidini alırlardı. Peygamberimizden sonra Ebu Bekir ve Ömer dönemlerinde de hadis uydurma pek görülmemiştir. Gerçi peygamberimizin ölümünden sonra ilk halife seçimi sırasında ortaya atılan "İmamlar Kureyş'ten olacaktır" hadisi tartışılmıştır ama peygamber ağzından söz aktarma o dönemde yaygın değildir. Osman'ın öldürülmesinden sonra ise Müslümanlar arasında inanılmaz fitne ve olaylar baş göstermiş ve bunların taraftarları, otuz-kırk bin Müslüman'ın hatta sahabenin kanına girenler, olaylara ve tuttukları yola bir dayanak bulma mecburiyetine düşerek, hadis uydurmaya hatta uydurtmaya başlamışlardır. Herkes kendini öven, karşı anlayışı da yeren hadisler ortaya atmaya başlamış ve ilk hadis uydurma harekâtı böyle başlamıştır. Ömer ve Ali'nin birkaç sahabeyi azarladıkları ve tartakladıkları olmuşsa da uydurma hadislerle mücadeleyi ilk defa ciddiye alan ve ayıklamayı ilk emreden Halife Ömer b. Abdülaziz olmuştur. Harun er-Raşid de hadis uyduranları katletmiştir. Büyük hadis bilgini Abdullah b.El Mübarek bir gurup bilginle birlikte, uydurulmuş hadislerin tespit ve ayıklanmasına büyük emek vermiştir. (Allah onlardan razı olsun.)
HADİS UYDURMANIN AMAÇLARI:
1- Müslümanları içlerinden kendi silâhlarıyla vurmak, arı duru İslâm'ı tahrif ederek dini yozlaştırmak. (Bu amaç için genellikle Yahudi kökenli kişiler çok hadis uydurmuşlardır.) 2- Bazı mezhep ve tarikat gibi ekollerin kendilerini güçlendirmek ve taraftar toplama gayretleri. 3- Cahil halkın sömürülmesi. 4- Devlet adamlarına yaranabilmek, onlardan makam mevki koparabilmek. 5- Din adamı geçinen bazı sapık ve cahil kimselerin, halkı ibadet ve takvaya gayret ettirmek, kötü şeylerden de uzak tutabilmek için peygamber adına hadis uydurmanın yararlı olacağı inancına sahip olmaları. 6- Siyasi çıkarlar. (İlk kez Osman ve Ali ihtilâfı döneminde yaygınlaşan uydurmacılık daha sonra Şam'da saraylarda devam etmiştir. İstanbul'un fethini müjdeleyen hadis de o dönem uydurmalarındandır.) 7- Irk, kabile, dil, şehir ve imam taraftarlığı. (FANATİZM) 8- Gaflet, cehalet, kibir. (Bazı raviler iyi ezberleyememiş, bazıları bunamış durumda hadis rivayet etmişlerdir. Bazıları yanlışı ortaya çıkınca düzeltmemiş, bazıları da karıştırmıştır.)
UYDURULMUŞ HADİS NASIL BELLİ OLUR ?
Bunun bir çok yolu ve usulü olmasına rağmen, bilimsel yöntemlerin herkes tarafından bilinmesi ve uygulanması imkânsızdır. Bu sebeple burada pratik ipuçları veriyoruz:
Uydurulmuş hadis; 1- Kur'an ve sahih sünnete aykırıdır. 2- Anlamı bozuktur. 3- Akla, bilime, tecrübeye, müşahedeye ve evrensel normlara ters düşer. 4- Ahlâksız, kişiliksiz, yalancı, çıkarcı vs. kişiler tarafından ortaya atılmıştır. 5- Rivayetteki sözler ve rivayetin konusu, peygambere yakışmayacak ölçüde bayağıdır. 6- Bir çok insan tarafından duyulması lâzım gelen konularda sadece bir kişi tarafından rivayet edilmiştir. 7- Rivayet eden kişinin çıkarları doğrultusundadır. 8- Tarihî ve coğrafî bilgilere uymaz. 9- Peygamber tarafından rüyada öğretildiği iddiası ile sunulur.
Uydurulmuş hadisleri tespit etmenin bunlara benzer daha bir çok yolu vardır. Ama bunların en sağlamı ve en kısa yolu hadisin KUR'AN İLE SAĞLAMASINI YAPMAKtır. Nasıl ki sarraflar altının saflık derecesini mihenk taşı ile tespit ederlerse, Müslümanlar da bir rivayetin doğru olup olmadığını Kur'an ile sağlama yaparak tespit etmelidirler. Kur'an'a ters olanların yalan ve uydurma oldukları kesindir. Meselâ; bir çok hadis kitaplarında,"VELED-İ ZİNA CENNETE GİREMEZ" ve "ÖLÜ, ARKASINDAN EHLİNİN AĞLAMASI NEDENİYLE AZAP OLUNUR" hadisleri yer almaktadır. Kur'an ile sağlaması yapıldığında bu rivayetlerin En'âm suresinin, 164. ayetine aykırı oldukları görülmektedir:
"Şunu da söyle: Allah her şeyin Rabbi iken O'ndan başka bir rab mı arayayım? HERKESİN KAZANDIĞI KENDİ ÜSTÜNDE KALIR. HİÇ BİR GÜNAHKÂR BAŞKA BİR GÜNAHKÂRIN YÜKÜNÜ TAŞIMAZ. Sonunda dönüşünüz rabbinizedir. Tartışmaya girdiğiniz şeyleri o size haber verecektir."
Başka bir örnek olarak; "Bir kimse her gün yüzünden iki yüz ayet okursa ......MÜŞRİKLERDEN OLSA BİLE, ALLAH ANA BABASININ AZABINI HAFİFLETİR." rivayetinin sağlamasını yaparsak, bu rivayetin de Bakara suresinin 86. ve 162. ayetleri ile Nahl suresinin 85. ayetine ters düştüğü görülmektedir. Yani bu hadis de kesin olarak uydurmadır. Biz, yukarıda verdiğimiz esas ölçüleri doğrultusunda, her akıllı kişinin bu ölçülerle araştırma ve ayıklama yapabileceğine inanmaktayız. Dolayısıyla, kimden duyulursa duyulsun, hangi kitaptan okunursa okunsun her rivayetin mutlaka tahlili yapılmalı, yani her rivayet elekten geçirilmelidir. Toplumda sağlam diye bilinen kitaplar da buna dahildir. Onların içinde de yüzlerce yalan ve yanlış vardır. İşte Sahih-i Buhari'den bir örnek; Kitabü-l Enbiya 83 numaralı hadis. Metin ve meali birlikte sunuyoruz:
"...Ebu hureyre RA. Şöyle demiştir. Rasulüllah SA. Şöyle buyurdu: "Âdem ile Mûsâ birbirine huccet getirip çekiştiler. Mûsâ, Âdem'e: -Sen, günâhın seni cennetten çıkarmış olduğu Âdem'sin, dedi. Âdem de Mûsâ'ya: -Sen Allah'ın risâletleri ve kelâmı ile seçip üstün kıldığı Mûsâ'sın. Sonra sen, ben yaratılmadan evvel üzerime takdir edilmiş bir işten dolayı beni kınıyorsun, dedi. Bunun ardından Rasulüllah iki kere: "böylece Âdem Mûsâ'ya delil ve bürhanla gâlip oldu" buyurdu.
Âdem ve Musa peygamberlerin yaşadıkları yerler ve yaşadıkları zamanlar itibariyle bir araya gelerek konuşmaları mümkün değildir. Bu rivayet hem tarihî hem coğrafî hem de Kur'an'ın verdiği bilgilere ters düşmektedir. O hâlde uydurmadır. Görüldüğü gibi, sağlam denilenlerin içerisinde de buna benzer uydurmalar vardır (hatta yüzlercesi vardır). Bazı rivayetlere ise uydurma sıfatı yetmemektedir. Çünkü içlerinde Kur'an'ın NOKSAN olduğunu iddia edecek kadar, rezil olanları bulunmaktadır.
Sonuç olarak, asılları Arapça olan yüzlerce uydurma hadis kitapları içerisinde on binlerce uydurulmuş hadis vardır. Çeşitli kaynaklar bunların sayısının tam olarak bilinemediğini ama kırk elli bin dolaylarında tahmin edildiğini yazarlar. Bu uydurulmuş hadislerin çoğu, daha sonra uyduranlar tarafından itiraf edilip açıklanmıştır. Ama buna rağmen bu uydurmaları kitaplardan ve toplumdan söküp atmak mümkün olmamıştır. Ülkemizde bunların meşhur olanları ve dilimize çevrilmiş olanları da vardır. Meselâ İmam-ı Gazali'nin İhya-ü Ulumü-d Din'i, Tenbihü-l Gafilin, Dürretü-n Nasihin kitapları bunlardan bazılarıdır. Tasavvuf ve Tarikat çevrelerinde elden ele dolaşan kitaplar ve risaleler, İslâmî bir mahiyet taşımadığından konumuzu ilgilendirmemektedir.
KONULARI İTİBARİYLE, OY BİRLİĞİYLE UYDURMA OLDUĞU KABUL EDİLEN HADİSLER:
1- Kur'an surelerinin faziletlerini konu edinen hadisler. 2- Aklı yeren hadisler. 3- Haftanın belirli günlerinde nafile namazları öven ve tavsiye eden hadisler. 4- Recep ve Şaban aylarının faziletini ve bu aylarda tutulan orucun faziletini konu alan hadisler. 5- Aşure günüyle ilgili hadisler. 6- Peygamberimizin eşi Ayşe'ye "Humeyra" (sarışın)diye hitap eden hadisler. 7- Kutuplar, gavslar gibi tarikat ve tasavvuf imamlarını konu alan hadisler. 8- Mehdi ile ilgili hadisler. 9- Şehirleri öven, bazı şehirlerin faziletlerinden bahseden hadisler. 10- Gaybe ait, yani geleceğe dair tarih veren hadisler. (Şu tarihte şu olacak, şu gün şu olur gibi.) 11- Bekârlığı öven hadisler. 12- Horoz, güvercin ve tavuk ile ilgili hadisler. 13- Peygamberler ve bazı kişilerin kabirleri hakkındaki hadisler. 14- Ebu Hanife ve İmam-ı Şafi'nin adlarının anıldığı hadisler. 15- Mürcie, Cehmiyye, Kaderiyye, Eş'ariyye mezheplerinden bahseden hadisler. 16- Kıyamet alametlerinin belirli aylarda ortaya çıkacağını haber veren hadisler. 17- Bir peygamberden daha çok bir ihtisas sahibinin tavsiyelerine benzeyen hadisler. Meselâ; "Keşkek beli kuvvetlendirir", "Yumurta ve soğan kısırlığı giderir" hadisleri gibi. 18- İmanın artıp eksilmesine dair hadisler. 19- Medine, Mekke ve Kudüs'ün dışındaki şehirleri öven ya da kötüleyen hadisler. 20- Sevap veya ceza konusunda çok abartılı hadisler. 21- Hızır ve İlyas'ın hayatta olduklarına dair hadisler. 22- Abbasoğullarının hilâfetini haber veren hadisler. 23- Arap'ı, Kureyş'i ölçüsüz öven, diğer ırkları yeren hadisler. 24- Satranç ile ilgili hadisler. 25- Çocuğa Ahmed, Muhammed adını koymanın faziletine dair hadisler. 26- Evlâdı ve malı kötüleyen hadisler. ("Sizden birinizin yüz altmış yılından sonra köpek eniği yetiştirmesi, çocuk yetiştirmesinden daha hayırlıdır" hadisi gibi.) 27- İfade tarzı ve içeriği saçma olup peygambere yakışmayan hadisler 28- Akik taşından yapılmış yüzük takmanın faziletine dair hadisler. 29- Mescide kandil takmanın, hasır (halı, kilim) sermenin faziletine dair hadisler. 30- Ticareti kötüleyen hadisler. 31- Mercimek, pirinç, bakla, patlıcan, üzüm, pırasa, karpuz, ceviz gibi yiyecek maddeleri ve gül, nergis, menekşe gibi çiçek ve bitkiler hakkındaki hadisler. 32- "Ya Ali!" diye başlayan ve Ali'ye vasiyet niteliği taşıyan tüm hadisler.
Tüm hadis ve din bilginlerince uydurma oldukları oy birliğiyle kararlaştırmış ve konuları itibariyle yukarıda sıralanmış olan özellikler dikkate alınmak suretiyle, uydurulmuş hadisler kolaylıkla ayıklanabilir. Bilhassa da çeşitli yayınlarla (meselâ takvim yapraklarında ve gazete sayfalarında) günlük hayatımıza sokulmak istenen imzasız, hadis diye millete sunulan sözlerin mutlaka tahlilinin yapılması gerekmektedir. Allah yardımcımız olsun.
Hakkı Yılmaz
www.istekuran.com
|
Yukarı dön |
|
|
muratmatrak Uzman Uye
Katılma Tarihi: 22 mart 2009 Yer: United Kingdom Gönderilenler: 132
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Bu rezaleti bu kitapta teşhir ettiğimiz için bizi mazur görünüz. Biz bu rezillikleri teşhir etmek boynumuzun borcudur.
Bu sapık zihniyetlere Kur'ân'da şöyle dikkat çekilir.
Maide suresi âyet 18:
"Yahudiler ve Hırıstiyanlar dediler ki, "Biz Allah'ın oğulları ve Sevgilileri'yiz." De ki: "O halde niçin size günahlarınız yüzünden azap ediliyor?" Hayır, siz de O'nun yarattıklarından birer insansınız. Dilediğini affeder O, dilediğini azap eder. Hem göklerin hem yerin hem de bunlar arasındakilerin mülk ve yönetimi Allah'ındır. Dönüş de O'nadır."
Bakara suresi âyet 111:
" Yahudi yahut Hırıstiyan olandan başkası cennete asla giremeyecek." dediler. Bu, onların hayalleri, kuruntularıdır. De ki onlara: " Eğer doğru iseniz hadi getirin kanıtınızı.""
Bakara suresi âyet 94, 95:
"De ki: "Allah katındaki ahiret yurdu diğer insanların değil de sadece sizin ise, eğer doğru sözlü iseniz, hadi isteyin ölümü! Ellerinin önden gönderdiği şeyler yüzünden ölümü hiçbir zaman istemeyeceklerdir. Allah, zalimleri çok iyi bilmektedir."
Ve Cuma suresi âyet 6:
"De ki: "Ey Yahudiler! Eğer insanlar arasında yalnız kendinizin (Evliyâüllah) Allah'ın yakınları olduğuna inanıyor ve bunda gerçekten samimi iseniz, hadi ölümü isteyin!"
Bu âyetleri gördükten sonra bu filmin daha evvel görülmüş olduğunu sizler de anladınız. Bu iddialar, inanışlar, saçmalıklar, kuruntular yeni değildir gördüğünüz gibi. Yüce Rabbimizin Kur'ân'daki, bunları teşhirindeki mesajı iyi alalım. Aksi halde biz şeytânın evliyâsı, şeytân da bizim velîmiz oluverir. Tarihsel kayıtlarda da bu inançların Müslümanlar arasına Muaviye ve onun yakın dostu sözde mühtedi, Yahudi casusu Ka'b el Ahbar tarafından sokulduğu açıklanmaktadır. Konunun teferruatı Suyutî'nin Tahzir-ül Havas Min Ekazib-il Kussas adlı eserinde mevcuttur. Bu hususlar ile ilgili yeterince uyarıcı eserler yazılmıştır. Bunlarla mücadele edilmiştir. Mesela: İbn-i Teymiye; el Furkan, Elbânî; ez-Zaifa, M. Ebu Reyye; Mecelle ve Advâ, Suyutî; Tahzîr, İbn-i Cevzî; Telbis-ül İblis. Ama gözüken o ki, yavuz hırsız ev sahibini bastırmıştır. Bu mücahitlere binbir kara çalınmıştır.
Bu sapıklıklar niçin işleniyor?
Bu mevhum kavramların icadı, insanları Allah'a yaklaştıracak (tasavvuf ve tarikat tabiriyle, "seyri sülûki ikmal edip vasılı ilallah olmak) güç ve kişilerin gerektiği düşüncesiyle olmuştur. Cahil kitlelere, şeyhin, efendinin lüzumu yönünde, yüzlerce yalan beyan, hezeyan empoze edilmiştir. Bu saçmalığın insanları şirke sürüklediğine bir çok âyette dikkat çekilmiştir. "Elâ/ gözünüzü açın, kendinize gelin" diye uyarılarda bulunulmuştur. Bu âyetler "Evliyâ'nın bizi Allah'a yaklaştıracağı bize şefâatçi olacağı" saçmalıklarını ortadan kaldırmaktadır.
Zümer suresi âyet 3:
"Gözünüzü açıp kendinize gelin! Halis din/arı-duru tertemiz din sadece ve sadece Allah'ındır. O'ndan astları Velîler/Yakınlar kabullenmek suretiyle, "Biz onlara yalnız bizi Allah'a yaklaştırmaları için kulluk ediyoruz" diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah onlar arasında tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz."
Yunus suresi âyet 18.
"Allah'ın astından (yaratılmışlardan) kendilerine zarar veremeyen, yarar sağlayamayan şeylere kulluk ediyorlar ve şöyle diyorlar: "Bunlar bizim Allah katındaki şefâatçılarımızdır." De onlara: "Allah'a, göklerde ve yerde bilmediği şeyleri mi haber veriyorsunuz?" Şanı yücedir O'nun, ortak koştuklarından münezzehtir O."
Bu önemli meseleler bize değişik konular içersinde birkaç kez daha bildirilmişti. Dikkatimiz çekilmişti. Bakınız!
Kaf suresi âyet 16:
"Ve hiç kuşkusuz, insanı biz yarattık ve benliğinin ona telkin ettiği şeyi biz biliriz. Biz, ona şah damarından daha yakınız."
Zümer suresi âyet 44:
"De ki: "Şefâat tümden Allah'ındır. Göklerin ve yerin mülkü/yönetimi O'nundur. Sonunda O'na döndürüleceksiniz."
Müddessir suresi âyet 11:
"Benimle, yarattığım kişiyi başbaşa bırak."
Hadid suresi âyet 4:
"Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a egemenlik kuran, yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilen O'dur. Nerede olursanız olun, O, sizinle birliktedir. Ve Allah, yaptıklarınızı görendir."
Âyetlerde de görülüyor ki Allah, insana şahdamarından daha yakındır, her yerde ve her an bizimle beraberdir. Ve şefâat tümden ve sadece Allah'a aittir. Ve Allah ile kul arasına Peygamber bile girememektedir. (Şefâat ile ilgili detay "Şefâat" adlı çalışmamızdan okunabilir) Böyle olunca, Allah ile kul arasında herhangi bir mesafeden ve herhangi bir şefâatçiden söz edilemez ki, yaklaştırıcıya veya şefâatçiye ihtiyaç duyulsun. Şirkin yaklaştırma iddiası temelden tutarsız olduğu gibi, bizzat kendisi bir şirk itirafıdır. Çünkü Allah'ın kulundan mesafeli olduğunu iddia etmek de Kur'ân'a aykırıdır. Her Müslümanın bu ilahi beyanları, ikazları iyi dikkate alması gerekir. Ki şirk bataklığına düşmesin imanını kirletmesin. Sözde insanları Allah'a yaklaştırmaları için, torpil sağlatmak için icat edilmiş evliyâ grubu bakın İslâm'ı nasıl yozlaştırdı? Birkaç maddeye değiniverelim. Tamamı kitaplar hazırlamayı gerektirir. Cenab-ı Hakk, İslâm Dini'ni işaretle, En'âm suresi âyet 153'te: "Ve bu benim dosdoğru yolumdur: Ona uyun; ve başka yollara uymayın ki, sizi Allah yolundan ayırmasınlar." Size, bunu buyurmuştur. Belki takvâlı olursunuz." buyurmaktadır. Onlar ise Allah'ın koyduğu yol dışında "Allah'a götüren yol/tarikat" diye başka bir yollar icat ettiler.
Yine Cenab-ı Hakk Hucurat suresi âyet 10'da şöyle buyurur:
"Mü'minler kardeştirler. Öyleyse, iki kardeşiniz arasında barışı sağlayın ve Allah'tan sakının. Belki size merhamet edilir." Buna rağmen onlar, iman kardeşliği dışında tarikat kardeşliği (ihvâniyet) ortaya atıp müslümanları binbir parçaya böldüler. Şeyhlerini yanılmaz kabul ettiler. Yukarıdaki âyetlerin ikazına rağmen Allah'ın yerini hiçbir zaman tutamayan seviyesiz kimseleri, kurtarıcı, erdirici, Allah'a yaklaştırıcı şefâat ediciler olarak kabul ettiler. "Şeyhi olmayanın şeyhi, şeytandır." gibi şeytanın bile aklına gelmeyen şeytanca ilkeler geliştirip saf, cahil kitleleri ağlarına düşürdüler. Şeyhlerin Allah tarafından bilgilendirildiğini savunup, dini ilimleri bilenleri zahiri ve şeytâni kimseler olarak gösterdiler. Müsbet ve zahiri bilgileri şeytânî bilgi olarak küçümsediler. Mensuplarını okuldan, okumaktan uzaklaştırıp şeyhin ürettiği safsatalara boyun eğdirdiler. Hatta hatta Rasülüllah ve dört Reşîd Halife'nin de kendi tarikatlerinden olduğunu ileri sürdüler. Tarikatlerin temel ilkelerinden birisi de "itaâti mutlaka ve teslimiyeti küllî" ilkesidir. Yani "mürîdin kayıtsız şartsız şeyhine itaâti ve top yekün, her şeyiyle ona teslimiyetidir." Bu ilke resmen "kulluk" demektir. Hem de bu, sıradan bir kulluk değil, ileri derecede bir kulluktur.
Biz hiçbir tefsir ve tevili gerektirmeyen, açık seçik, ayan beyan şu âyetlere dikkat edip hâli pür melâlimizi görelim.
A'raf suresi âyet 70:
"Dediler ki: "Yalnız Allah'a kulluk etmemiz, babalarımızın taptıklarını bırakmamız için mi bize geldin? Eğer doğru sözlülerden isen, haydi bize tehdit ettiği şeyi getir.!"
Zümer suresi âyet 45:
"Ve Allah, tek olarak anıldığında, öteki dünyaya inanmayanların kalpleri kasılır; ama Allah'ın astlarından olan kimseler anıldığında, bakarsın yüzleri gülüverir."
Bu sapkınlık zihinlere o kadar işlemiştir ki, Cenab-ü Zülcelal'in kitabında "azamet" ve "kibriyalık" ifadesi olan "nahnü, inna"ve diğer nefsi mütekellim maalğayr = birinci çoğul şahıs, (Yani Allah, bir tek olmasına rağmen, kullandığı "biz" ifadesini) ifadelerden yola çıkarak, "Allah, her ne yaparsa bu Velîleri, dostları ile birlikte yapmaktadır onun için Kur'ân'da "biz" ifadesi kullanmıştır" diye kabul etmektedirler. Böylece sadece Allah'a ait olan sıfat ve tasarruflar uyduruk evliyâ'ya da verilir. O zaman kimisi havada uçar, kimisi Tayy-i mekan, kimisi de tayy-i zeman yapar. .... Bu sapık anlayış çerçevesinde Kur'ân'a bir göz atın. Allah'ın "Biz" ifadesi kullanarak açıklamış olduğu tasarruflarını sözde bu Evliyâsıyla, dostlarıyla beraber yaptığını bir düşünün. Mesela:
Kaf suresi âyet 16:
"Ve hiç kuşkusuz, insanı biz yarattık ve benliğinin ona telkin ettiği şeyi biz biliriz. Biz, ona şah damarından daha yakınız."
Allah insanı onlar (evliyâüllah/ dostları, gönüldaşları) ile birlikte yaratmış, Allah ve onlar insanın nefsinin insana ne fısıldadığını bilirlermiş ve Allah ve Evliyâsı insanlara şah damarlarından daha yakınlarmış. (!) Kevser suresi âyet 1:
"Biz sana çok şey verdik." Kevseri de Hz. Muhammed'e Allah tek başına vermemiş. Yine beraberindeki dostlarıyla birlikte vermiş. (!) Kadir suresi âyet 1:
"Biz onu kadir gecesinde indirdik." Kur'ân'ı da kadir gecesi Allah tek başına indirmemiş, Kur'ân'ı da yine dostlarıyla birlikte indirmiş. (!)
İnşirah suresi âyet 1-3:
"Senin göğsünü biz açmadık mı? Ve ağır yükünü biz kaldırmadık mı? Sırtını ezen. Senin ününü biz yükseltemedik mi?"
Buraya baktığınızda da yine Peygamberin göğsünü açan, onun sırtından ağır yükü alan, Onun adını, şanını yücelten de yine Sadece Allah değil, Allah ekibiyle birlikte bu işi yapmışlar. (!)
Ya sin suresi âyet 12:
"Şüphesiz biz, ölüleri biz diriltiriz; onların önden takdim ettiklerini ve eserlerini de biz yazarız. Biz her şeyi, apaçık olan bir kitapta tespit edip korumuşuz."
Ne dersiniz! Ölüleri de Allah o arkadaşları ile diriltiyormuş, kulların ölmeden evvel yaptıklarını ve ölümlerinden sonraya bıraktıkları icraatlarını da Allah bu heriflerle birlikte yazıp koruyormuş! (Hâşâ) Bu örnekler uzar gider, biz yeter diyelim. Diğerlerini kendiniz tetkik edin. Neler neler bulacaksınız, Adamlar dünya yaratılmadan, kendileri bile yaratılmadan varlarmış ve Allah ile birlikte tasarruf ederlermiş!!!!!!! (Hâşâ)
"Velî" ve "Evliyâ" sözcüklerinin kavramsal anlamları İslâm dışı inanç ve kültürlerden Müslümanlara empoze edilmiş, İslâm'ın yozlaştırılması amacına yönelik girişimlerdir. İslâm düşmanlarının ne ölçüde muvaffak olmuş olduklarının takdirini size bırakıp konumuz olan sözcüklerin hem etimolojik hem de Kur'ân'daki yönünü tahlilini yapalım.
Kur'ân'a göre: Velî, Velâyet ve Evliyâüllah
" ولى Velî" sözcüğü, tüm Dil bilginlerince, " ولاء velâ" kökünden türemiş sıfatı müşebbehe kipinde bir sözcüktür. Mastarı " ولاية velâyet"'dir. Anlamı, "arada bir şey bulunmadan bitişiklik, yan-yana olma ve yaklaşma, yakın olma" demektir. Ki, "arkadaşlık, yer, niyet, zaman, din ve nisbette, yardımda tam bir yakınlık" anlamı verilmektedir. "Velâyet" sözcüğü, mastar haliyle Kur'ân'da iki yerde geçmektedir.
Enfal suresi âyet 72:
"Kuşkusuz inanan ve hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla savaşanlar ve barındırıp yardım edenler, evet işte bunlar birbirlerine yakın olanlardır. İnanan ve hicret etmeyenlere gelince, hicret edene kadar, onlara YAKINLIK söz konusu değildir. Ve din uğrunda yardım isterlerse, aranızda antlaşma bulunan bir halk zararına olmaksızın, onlara yardım etmeniz gerekir. Ve Allah yaptıklarınızı çok iyi görür."
Kehf suresi âyet 44:
"Orada YAKINLIK ancak Hakk olan Allah'a aittir. Ödüllendirme bakımından en iyi ve kovuşturma yönünden de en iyi olan O'dur."
"ولاية Velâyet" sözcüğü, "ve" harfinin kesresiyle "vilâyet" olarak da okunur. Normalde anlam değişmemesine rağmen zaman içerisinde "vilâyet" sözcüğü, kök anlamından uzaklaşmadan "toplumsal yakınlık" anlamında "emirlik, sultanlık (devlet yakınlığı) anlamında kullanılır olmuştur. "Velâyet" sözcüğü, öz anlamı ekseninde zaman içerisinde kişilerin ve toplumların birbiriyle ilişkilerinde kavramlaşmıştır. Aile hukukunda, toplumsal hukukta ve milletler arası ilişkilerde kavramsallaşmıştır. Kavram olarak da, " Reşîd bir şahsın, şahsi ve mali işlerini gözetip yürütme hususunda kasır (eksikli, becerisi, yeteneği olmayan) olan bir şahsın yerini tutmasıdır." demek olmuştur. Böylece Hukuk alanında geniş yer tutan bir kavram olmuştur. Müslüman olmayanlar ile müslümanların birbirleriyle velî olmaları caiz değildir. Velâyette sıra, vâris olmadaki sıraya tabidir. Dinleri farklı olanlar birbirine vâris olamadıkları gibi velî de olamazlar. Meselenin hukuksal yönünün ve teferruatının burada açıklanmasına gerek yoktur. Biz hep Kur'ânî boyutu ön planda tutacağız.
"Velâyet" mastarından müştak/türemiş "velî" sözcüğünün anlamı ise, "yakın olan, yakın duran" demektir. "Velî" sözcüğü ve bu sözcüğün çoğulu olan "evliyâ" sözcüğü Kur'ân'da hep sözcük anlamında kullanılır. Orijinal İslâm Dininde "Velî ve "Evliyâ" diye bir kavram kesinlikle yoktur. "Velî ve "Evliyâ" kavramları İslâm'ın zuhurundan yüzyıllar sonra yabancı güçlerin ve kültürlerin etkisiyle Müslümanların bünyesine sokulmuştur. "Velî" sözcüğü Kur'ân'da hem Allah için hem de kullar için kullanılmıştır. "Velî" sözcüğü aynı zamanda Esmâ-i Hüsnâ'dan birisidir. "Velî" sözcüğü Kur'ân'da " نصير nasîr = yardımcı", " مرشد Mürşid=aydınlatan, yol gösteren", " شفيع şefi'=şefâat eden", " واق vâk=koruyucu", " حميد Hamîd= öven, yücelten" sıfatları ve "karanlıklardan aydınlığa çıkarır, bağışlayıp merhamet eder, zarardan alıkoyup yarara yaklaştırır nitelemeleriyle birlikte yer alır. Bu demektir ki "velîliğin, yakınlığın bu niteliklerle yakın ilişkisi vardır. Bunlar velînin, yakın olanın belirgin nitelikleridir. Bu yakınlıklar nicel bir yakınlık değil nitel bir yakınlıktır. Buna göre "Velî/Yakın Biri" denildiğinde, "yardım eden, yol gösteren, aracılık yapan, aydınlatan ve koruyan birisi" anlaşılmalıdır. Bunu aşağıda sunduğumuz âyetlerden rahatlıkla anlayabiliriz.
Not:
1-Konuya girerken şu hususu da belirtmekte fayda mülahaza ediyoruz. Hepinizin görebileceği gibi meal ve tefsirlerde âyeti celilelerde geçen bütün "mindûnihî ve "mindûnillahi" ifadeleri, "minğayrihi" ve "minğayrillahi" anlamlarında (ondan başka, Allah'tan başka) anlamında tercüme edilmiştir.. "Dûn" sözcüğünün esas anlamı ise "yakın, seviyesi düşük; ast" demektir. Allah'ın astları ise onun yarattığı melek, insan, cin, şeytan ve hayvanattır. Bununla birlikte bu anlam ekseninde "siva ve verâ"/öte, başka anlamlarında da kullanılabilir. Nitekim aşağıda Sebe suresi âyet 41'de bu manada kullanıldığını da göreceksiniz. Ama özellikle konumuzda yer alan âyetlerde esas anlamı olan "berisinden, ötesinden, yanından, astından" (mahlukatından/yarattıklarından) anlamlarında kullanılmıştır; Allah'ın astlarından. Yani demek olur ki, "yakınlık kurulacak, güvenilecek, izinden gidilecek kişi ve kurum Allah gibi mükemmel olmalıdır. (Cenab-ı Hakkın tüm sıfatlarını itibara alınız!) Kesinlikle Allah'ın taşıdığı nitelikleri taşımayan aciz, zavallı ... seviyece, rütbece Allah'tan aşağı (ast) birisi olmamalıdır. (Öylesi de olamayacağına göre, âyetlerde "sadece Allah'la yakınlık kurun, sadece Allah'ın yardım edeceğini, sadece O'nun sizi karanlıklardan aydınlığa çıkaracağını, yol gösterici olanın sadece O'nun olduğunu, sadece O'nun şefâatinin olduğunu ve sadece O'nun koruyucu olduğunu kabullenin, O'nun astlarında böyle nitelikler kabullenmeyin ve onlarla yakınlık kurmayın" denilmektedir.)
Bakara suresi âyet 107:
"Bilmedin mi ki göklerin de yerin de mülk ve saltanatı yalnız Allah'ındır. Sizin için Allah'ın astlarından ne bir Yakın Kişi vardır ne de bir yardımcı. "
Bakara suresi âyet 120:
"Öz milletlerine uymadıkça ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar senden asla hoşnut olmazlar. De ki: " Allah'ın kılavuzluğu erdirici kılavuzluğun ta kendisidir." İlimden sana ulaşan nasipten sonra bunların boş ve iğreti arzularına uyarsan, Allah katından ne bir Yakın Kimsen olur ne de bir yardımcın."
Nisa suresi âyet 45:
"Allah sizin düşmanlarınızı daha iyi bilir. Yakın kişi olarak, Allah yeter. Yardımcı olarak da Allah yeter."
Nisa suresi âyet 123:
"İş ne sizin kuruntularınızladır ne de Ehlikitab'ın kuruntularıyla. için Kötülük yapan onunla cezalandırılır. Ve böyle biri, kendisi için Allah'ın astlarından ne bir Yakın Kimse bulacaklardır ne de bir yardımcı."
Nisa suresi âyet 173:
"Bunun ardından da inanıp barışa yönelik işler yapanların ödüllerini tam verecek ve lütfundan onlara fazlalıklar da bağışlayacaktır. Kulluktan çekinip büyüklük taslayanlara gelince, onlara korkunç bir azapla azap edecektir. Böyleleri, kendileri Allah'ın astından ne bir Yakın Kimse bulur ne de bir yardımcı."
En'âm suresi âyet 51:
"Rablerinin huzurunda haşr edileceklerinden korkanları, o vahiy ile uyar ki korunabilsinler. Onların O'nun astlarından ne bir Yakın Kimseleri vardır ne de şefâatçıları."
En'âm suresi âyet 70:
"Dinlerini oyun ve eğlence haline getirmiş, dünya hayatı kendilerini aldatmış olanları bırak da o Kur'ân ile şunu hatırlat: Bir kişi, kendi elinin üretip kazandığına teslim edilirse onun, Allah'ın astlarından ne bir Yakın Kimsesi kalır ne de şefâatçısı. Her türlü fidyeyi verse de ondan kabul edilmez. İşte bunlar, kazandıklarına teslim edilmişlerdir. Nankörlük ettiklerinden ötürü onlar için kaynar sudan bir içki ve korkunç bir azap vardır."
Ra'd suresi âyet 37:
"İşte biz o Kur'ân'ı Arapça bir hüküm kaynağı olarak indirdik. Eğer sana gelen ilimden sonra onların keyiflerine uyarsan, Allah'tan sana bir Yakın Kimse ve bir koruyucu yoktur."
Kehf suresi âyet 17:
"Güneşi görüyorsun: doğduğu vakit mağaralarından sağ tarafa kayar, battığı vakit ise onları sol tarafa doğru makaslayıp geçer. Böylece onlar mağaranın geniş boşluğu içindedirler. Bu, Allah'ın mucizelerindendir. Allah'ın kılavuzluk ettiği doğruyu bulmuştur. Şaşırttığına gelince, sen ona yol gösteren bir Yakın Kimseyi asla bulamazsın."
Kehf suresi âyet 26, Şura suresi âyet 28, 46, En'âm suresi âyet 14, A'raf suresi âyet 196, Yusuf suresi âyet 101'e de bakınız. Biz yazımızın sonuna Ek: 1 olarak da koyduk. Oradan da bakabilirsiniz.
Yine "velâ" kökünden, "velâyet" mastarından türemiş olan " والى Vâlî" sözcüğünün anlamı da " ولىّ Velî" sözcüğünün anlamıyla aynıdır. Allah için de kullanılmıştır.
Ra'd suresi âyet 11:
"Her kişi için, önünde ve arkasında, Allah'ın emriyle onu koruyan izleyiciler vardır. Gerçekte, bir halk, kendindekileri değiştirmedikçe, Allah hiçbir şeyi değiştirmez. Ve Allah, bir halka kötülük dileyince, o zaman, onun geri çevrilmesi söz konusu değildir. Onlar için, O'nun astlarından bir Yakın olan da yoktur. "
Sık kullanılan " مولى Mevlâ" sözcüğü de aynı kökten ve aynı anlamdan gelmektedir. Mevlâ sözcüğü hem Fâil hem de Mef'ûl anlamında kullanılır. Fâil anlamında kullanıldığında "Velî" sıfatı gibi, "yakın olan, yardım eden, koruyan yol gösteren" anlamındadır. Mef'ûl anlamında ise "yardım olunan, yakın olunan, korunan" anlamındadır. İslâm Hukukunda Fâil anlamında köle âzâd eden köle sahibine "mevlâ" dendiği gibi, Mef'ûl anlamıyla köleye de "mevlâ" denilir. İslâm aleminin bir çok yerinde, saygı için, bazı büyüklere, bilginlere "مولانا mevlânâ = mevlâmız" denilmektedir. Bu pek hoş bir şey değildir. Kur'ânî açıklamalar dikkate alındığında bu sıfatın Allah'tan başkasına kullanılmaması gerektiğini görürüz.
Kur'ân'da "Mevlâ" sözcüğü:
En'am suresi âyet 62:
"Sonra onlar gerçek Mevlâları (yakın olanları-yardım edenleri-koruyanları-yol gösterenleri) olan Allah'a götürülürler. Gözünüzü açın! Hüküm yalnız O'nundur. Ve hesap görenlerin en süratlisi de O'dur."
Hacc suresi âyet 78:
"Allah uğrunda ona yaraşır bir gayretle cihad edin. O sizi seçmiş ve dinde size hiçbir güçlük çıkarmamıştır. Babanız İbrahim'in dinini esas alın. Allah sizi, önceden de şu Kitap'ta da "müslümanlar" diye adlandırdı ki, rasül sizin üzerinizde bir tanık olsun, siz de insanlar üzerine tanıklar olasınız. O halde namazı kılın, zekâtı verin ve Allah'a sarılın. O'dur sizin Mevlâ'nız. Ne güzel Mevlâ'dır (Size yakın olan- yardım eden-yol gösteren- koruyan) O, ne güzel Nasîr'dir O. "
Enfal suresi âyet 40:
"Eğer yüz çevirirlerse bilin ki, Allah sizin Mevlânız'dır. (Size yakın olan- yardım eden-yol gösteren- koruyan) Ne güzel Mevlâ'dır O, ne güzel Nasîr'dir O."
Muhammed suresi âyet 11:
"Bu böyledir, çünkü Allah, iman edenlerin Mevlâ'sıdır (Yakın olanı-yardım edeni- yol göstereni-koruyanıdır). Küfre sapanların Mevlâ'sı (yakın olanı- yardım edeni- yol göstereni-koruyanı) yoktur."
Tahrim suresi âyet 2:
"Allah size, yeminlerinizi çözmeyi farz kılmıştır. Ve Allah sizin Mevlâ'nızdır (Yakın olanınız-yardım edeniniz-yol göstereniniz-koruyanınızdır). Alim'dir O, Hakîm'dir O."
Ayrıca Enfal suresi âyet 39-40, Âl-i Imran suresi âyet 149-150, Enam suresi âyet 62, Tevbe suresi âyet 51, Hacc suresi âyet 13, Duhan suresi âyet 41, Yunus suresi âyet 30, Bakara suresi âyet 286, Tahrim suresi âyet 2 ve 4'e de bakınız.
Meryem suresi âyet 5:
"Ben arkamdan gelecek Mevâlimden (Yakınlarımdan -yardım ettiklerimden - yol gösterdiklerimden - koruduklarımdan) korkuyorum. Karımsa kısır. O halde katından bir velî (yakın olan- yardımcı olan-yol gösteren-koruyan)bağışla!"
Mevlâ sözcüğünün çoğulu " موالى mevâlî" sözcüğüdür. Bu âyette de çoğul olarak yer almıştır. Ve anladığınız gibi de mef'ûl anlamla kullanılmıştır.
Bize en yakın durumda olan Allah'tır.
Yukarıdaki âyetler dikkate alındığında, bu nitelikler ile bize en yakın olan sadece ve sadece Allah'tır.
Bakara suresi âyet 257:
"Allah, iman sahiplerinin Velîsidir/Yakın Kimsesidir; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Küfre sapanlara gelince, onların Yakın Kimseleri tâğûttur ki, kendilerini nurdan karanlığa çıkarır. Bunlar cehennem halkıdır. Orada sürekli kalacaklar onlar."
Âl-i Imran suresi âyet 68:
"Şu bir gerçek ki, insanların İbrahim'e en yakın olanları, elbette ona uyanlar, bu peygamber, bir de iman sahipleridir. Allah mü'minlerin velîsidir (yakın olanı-yardım edeni- yol göstereni-koruyanıdır)." "Nisa suresi âyet 139:
"Öyle kişiler ki onlar, müminleri bırakıp küfre sapanları Yakın Birisi kabul ediyorlar. Onların yanında onur ve yücelik mi arıyorlar? Onur ve yüceliğin tümü Allah'ındır." Maide suresi âyet 55, 56:
"Sizin velîniz(size Yakın olan) Allah'tır, O'nun rasülüdür bir de rüku eder bir halde namaz kılıp zekâtı vererek iman edenlerdir. Allah'ı, O'nun rasülünü ve iman edenleri kendine Yakın kabul edenler bilsinler ki, galip gelecek olanlar Allah'ın taraftarlarıdır."
Enam suresi âyet 127:
"Rableri katındaki huzur ve esenlik yurdu onlarındır. İşler oldukları ameller yüzünden, O, onların Velî'si/Yakını oluvermiştir."
Furkan suresi âyet 18:
"Dediler ki: "Tespih ederiz seni, seni bırakıp da senin astlarından Yakınlar kabul etmek bize yaraşmazdı. Ama sen onları ve atalarını öylesine nimetlendirdin ki, Zikir'i unuttular ve helake giden bir topluluk oldular.""
Secde suresi âyet 4:
"Allah'tır ki gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yaratmış, sonra arş üzerinde egemenlik kurmuştur. O'nun astlarından size ne bir Yakın vardır ne de bir şefâatçi. Hala düşünüp ibret almayacak mısınız?"
Fussılet suresi âyet 30-34:
"Şu bir gerçek ki, "Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra hiç şaşmadan yol alanlar üzerine, melekler sürekli iner de şöyle der: "Korkmayın, üzülmeyin. Size vaat edilen cennetle sevinin." "Biz sizin, dünya hayatında da âhirette de Yakınlarınızız. Cennette sizin için nefislerinizin arzuladığı her şey var. Orada sizin için istediğiniz her şey var. "Gafûr ve Rahîm Allah'tan bir ikram olarak..." Allah'a çağırıp/yakarıp barışa yönelik iş yapan ve "ben müslümanlardanım" diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır Güzellikle çirkinlik/iyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel tavırla sav. O zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sımsıcak bir Yakın oluvermiştir."
Şura suresi âyet 31:
"Siz yeryüzünde aciz bırakıcılar değilsiniz. Sizin, Allah'ın astlarından bir Yakınınız da yoktur, yardımcınız da."
Şura suresi âyet 9:
"Yoksa O'nun astlarından bir takım (evliyâ) Yakın Kimseler mi kabulleniyorlar? Ama Allah, O'dur velî (Yakın olan). O, ölüleri diriltir ve O, her şeye gücü yetendir."
Casiye suresi âyet 19:
"Kuşkun olmasın ki onlar, Allah karşısında sana hiçbir yarar sağlayamazlar. Zalimler birbirlerinin Yakınlarıdırlar, Allah ise Takvaya sarılanların Velîsidir/Yakınıdır."
Allah Rasülü de mü'minlere en yakın olandır
Ahzap suresi âyet 6:
"O peygamber, müminlere kendilerinden daha yakındır. Onun eşleri de müminlerin anneleridir. Anne tarafından akraba olanlar da Allah'ın Kitab'ında birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar. Ancak yakınlarınız için örfe uygun bir vasiyette bulunmanız müstesnadır. Bu, Kitap'ta satırlara geçirilmiştir."
Bunun aksine inananlar ise ancak ahmaklardır.
Ankebut suresi âyet 41:
"Allah'ın astlarından (mahlukatta.yaratılmışlardan) kendilerine (evliyâ) Yakın Kimseler kabullenenlerin durumu, kendisine bir ev yapan örümceğin durumuna benzer. Evlerin en dayanaksızı, kuşkusuz örümceğin evidir. Keşke bilseler!"
Allah kimlere yakın ve yardımcı değildir?
"Velî" sözcüğünün anlamını açıklarken, yakınlığın nicel bir yakınlık olmadığını nitel bir yakınlık olduğunu vurgulamıştık. Yani bu yakınlığın yardımı, korumayı, yol göstermeyi de içerdiğini bildirmiştik. İşte bu anlamda Allah Cc. Bir takım kimselere yakın değildir. Onlar yaptıkları yanlış tercihler ve kötü ameller nedeniyle bu yakınlığı hak etmemişlerdir. Şimdi bakalım bunlar kimlerdir?
İsra suresi âyet 97:
"Allah kime hidâyet verirse doğru yolu bulan o
Hakkı Yılmaz
www.istekuran.com
|
Yukarı dön |
|
|
|
|