Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

Amel defterinin buradaki gibi düzeltilemeyeceği o çetin günün azabından, alemlerin Rabbi olan Allah'a sığınırım.

Alim olan Allah EN doğrusunu bilir.

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

Lütfen buyurun. Önceki bir iletinizde '"nahr'ın anlamlarını ve "Fe salli lirabbike ve inhar!" cümlesi için tecih ettiğim manayı yazayım!' dediniz. Onunla başlayabilirsiniz.

Ve bir rica: Açıklamalarınıza Kuran'dan örnekler verin ki onları ben de yerlerinde görebileyim.

Sevgiyle.

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

Merhabalar

Sayın Hasan Akçay;

Namazın kılınış şekillerine ilişkin teferruati değerlendirmelerinizin haricinde, müsadenizle araya girerek 5/58 deki çağrı yapılan "salat" ve bu ayet içerisindeki davet edilen özne olarak, bir önceki ayette karşımıza çıkan güruh hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

Teşekkür ederim.

Muhabbetle...

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

“NAHR’IN ANLAMI:
1- Nehara-l-behîmete: Esâbe nehraé/ zebehehé min nehrié: Hayvanı boğazladı/ boğazına sapladı, boğazını kesti.

2- “Nehara-l-umûra ilmen”: Ey etqanehé: İşlerin hakkından geldi.

3- Nehara fulénen: Qâbelehû: falanla karşılaştı/yüz yüze geldi.

4- Nehara-s-saléte: Salléhé fî evveli vaktihé: Namazı vaktinin başında eda etti.

5- Nehara-l-musallî fi-s-saléti: İntesabe ve nehede sadrahû: Dik bir duruş sergiledi, göğsünü dik tuttu. (Yani cesaretle, kimseden çekinmeden, Allah’a dayanarak salatta bulundu.)

6- En-nehr: E’lé-s-sadr: Göğsün en üst kısmı (gırtlakla birleştiği  kısım).

Nahr-un-nehér: Evveluhû: Günün zevâl vakti. ”Yuqâlu eteytuhû fi nahr-in-z-zahîrati: Ey, eteytuhû hîne tebluğu-ş-şemsu muntehéhé fi-l-irtifâ’ : Denilir ki: "Güneş tam tepede iken ona geldim."

Benim kanaatıma göre “Fe salli li rabbike ve-nhar!” ın en uygun manası: “Rabbine olan bağlılığını, göğsünü dik tutarak (dik bir duruş sergileyerek) yerine getir!”

Namaz kılarken, tekbir alırken “ellerini boğazına kaldır” şeklindeki Süleyman Ateş’in verdiği zorlama anlam pek tutarlı değildir. Süleyman Ateş’in, “Hocam! Kuran’da namaz kılma şekli neden yoktur?” sorusuna; “Olmaz olur mu, hem de iftitah tekbirinden teşehüdüne kadar Kuran’da namazın tanımı vardır.” demeye getirdiği zorlama bir çabanın sonucu olsa gerek bu anlam dayatması.

“Ellerini boğazına kaldır!” ın Arapçası: “İrfe’ yedeyke ilé nahrik!” dir. Süleyuman Ateş’in Arapçasına bir diyeceğim yoktur elbet. Ancak Süleyman Ateş’in bu anlamı hangi kaynağa dayanarak verdiğini merak ediyorum. Süleyman Ateş’in iyi Arapça bilmesine rağmen, diğerleri gibi, Kuran’da çok bariz yapmış olduğu pek çok anlam hatalarına rastlaya biliyoruz. Bunun belki de en etkin sebebi de bu mezhep anlayışı; bu dinde ön plana çıkmış belli başlı ibadetler anlayışıdır. 

Malesef "inhar" için tercih etiğim anlam konusunda isteğinizi yerine getirermeyeceğim. Çünkü ne bu kelimenin nede aynı kökten bir başka kelimenin Kuran'da tekkrarı yoktur. 

Muhabbetle. 

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

Kendi deyimiyle açık seçik olan bu kitaptan bir ibadetin yapılış şeklini çıkartmak bu kadar zorsa, Kuran kendisiyle çelişiyor demektir. Açıklık bunun neresinde.

Diyelimki şuan yaşayan insanların hepsinin bellekleri, anıları silindi. Ne namazı nede diğer ibadetleri biliyoruz. Kuran ı aldık okuduk. Namaz yine aynı şekildemi kılınacak.? veya diğer ibadetler aynı şekildemi yerine getirilecek.? Sayın Hasan Akçay bu çalışmayı yapmaya gerek duyacakmı ? Hiç duymadığı rekat kelimesini Kuran da bulmaya çalışacakmı ?

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

Merhaba Abdurrahman. Verdiğin bilgi için teşekkür ederim. Konuyla ilgili bilgileri başka yerlerde de bulmaya çalıştım Örneğin http://www.islamibilinc.com/forumlar/kevser-suresi-t8825.htm l Doğru mu anladım, size onaylatmak için özetliyorum.

VE’NHAR ayet 2’de emir kipiyle yer alıyor; o halde mastar halinde hangi anlamlara gelir, önemli olan o. Üç anlama geliyor.

Bir: Elini göğsüne değdir!

İmam Şafi namazda iftitah tekbiri ve ara tekbirler alınırken ellerin göğse değdirilmesine "ve’nhar"ın bu anlamına dayanarak içtihat etmiş. Şafilerin bu ictihada halen uyduklarını ben de görüyorum.    

Tamam, bu hareketin namazda yapılacağına dair anılan sûrede ipucu yok. Ama şu yorum yapılabiliyor:

Namaza girişte Allah’ın büyüklüğünü "lisan dili"mizle ifade ederken ellerimizi göğsümüze kaldırmak suretiyle o inancımızı "beden dili"mizle de pekiştirip Allah’tan başka her şeyi dışlamaktayız.

Sevgili Abdurrahman, ben namazı insanın Rabbine teslim olduğu an olarak görüyorum. Çünkü insan teslimmiyet anında neler yaparsa namazda onları yapıyor yani EL PENÇE DİVAN duruyor, korkuyla eğiliyor, yere kapanıyor. Ve en başında "Teslim! Teslim!" diye ellerini kaldırıyor.

O yüzden namaza girerken ellerimi kaldırıp "Allah büyük!" demek bana göre özel ama doğal bir hareket. Bir de benim açımdan bakmayı deneyemez misiniz. Meramımı anlatabilmem için.

İmam Şafi’nin ictihadından anlaşılan da bu. Bu yorum ictihada dayanak yapılacak kadar ciddidir. Olay yalnızca Süleyman Ateş’lik değil yani. Siz de kendi yorumunuzu tercih edebilirsiniz elbet. Buna yerden göğe kadar hakkınız var. Ama "Süleyman Ateş'in ve İmam Şafi'nin de hakkı var," demeniz koşuluyla.  

İki: Göğüslemek, göğüs göğüse gelmek.

VE’NHAR bu anlamıyla Arap şairleri tarafından göğüs göğüse dövüşmeyi dile getirmek için kullanılır; ayrıca, "evleri KARŞI KARŞIYA" deyiminde geçer.

Üç: Deveyi göğsünden hançerle!

Ayette Allah’ın elçisine sesleniliyor. O halde "salli"yle birlikte söylenmekte olan şudur: Ey Elçi! Sana düşmanlık ediyor, kin kusuyor, seni üzüyorlar. Aldırma. Uyluklarını oynat (Türkçesi, elini taşın altına koy)! Deve kesip sosyal yardım yap! Çalış, çabala, şirke karşı çık, tevhide destek ol!

*

saly: ateşe atmak.

Hakkâ 31: Sonra ateşe atın onu –sallûhu

Bunu yalnızca sözcüğün bu anlama da geldiğini belirtmek için yazdım. Ayette bu anlamın kastediliyor olması mümkün değil.

salv: uylukları hareket ettirmek; Türkçesi, eli taşın altına koymak

Kıyame 31: Onaylamadı ve desteklemedi -Fe lâ saddaka  ve lâ sallâ

Kıyame 32: Ama yalanladı ve köstekledi -Velakin kezzebe ve tevellâ

Ahzab 56: nebiyi destekliyorlar –yusallûne ale’n nebi

Karşılaştır.

Salavat: (İbranice) "salût"un bir türevi

Hac 40’taki SALAVAT: selam (?) yerleri yani manastırlar

Sevgi ile.

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

Özel hareket 2 – kıyam: Savaşta araziye çıktığınızda “namaz”ı kısaltmanız caizdir (4:101). Ayetin konusu savaşta kılınan namaz. İzleyen ayette Allah, Elçisi’ne sesleniyor. Elçi arkadaşlarıyla birliktedir. Onların bir bölüğü seninle namaza DİKELSİN (4:102). Yani kıyam etsinler.

Ve uyanık olacaklar: Silahlarını yanlarına alsınlar. O devrin silahları: kılıç, mızrak, ok-yay. İnananlar onları ellerinin altında tutacaklar. Sonra? . (Hasan Akçay)

Kısaltılacak bir secde için cemaatı ikiye bölmenin bir anlamı yoktur. Çevreyi kontrol edip düşmanın yakınlarda olmadığını anladıktan sonra hep birlikte kıyamdan  secdeye varırlar. Bu kadar basit. O günün şartlarında ani hava saldırısına maruz kalacak değiller ya. Ancak sanıldığı gibi salat namaz olmadığından ve de sanıldığı kadar da kısa olmadığından, tedbiren ikiye ayırrarak ikamesi isteniyor. Salat bir hayli uzun sürebilir. Secde burada Resulün salatta öğrettiklerini kavrayıştır, kabuldür, imandır.

Kıyam, sadece dikelmek , ayağa kalkmak, ayakta durmak manalarını içermiyor.  Yer almak, bir yerde bulunmak, ikamet etmek gibi manaları da içeriyor.

“Ve iz” kunte fîhim fe eqamte lehum essaléte feltequm tâifetun minhum meak…”. Sen onların içinde bulunuyorsan, onlara salatı uyguladığında, onların bir grubu seninle beraber (bulunduğun yerde) bulunsun. Silahlarını da yanlarına alsınlar…”

Evvelâ bu 102. ayetten, Allah’ın Resulünün içlerinde bulunması halinde salatın söz konusu olduğunu görüyoruz. 1o1’i, 1o2 ile birlikte düşündüğümüzde 1o1’de sözü edilen, salat, kısaltılacak namaz olmadığını, aksine salatla (Resul’ün salatıyla) bağlantının kesildiğini anlıyoruz.  Buradaki salatın namaz olduğunu kabul etsek  dahi, Resul’ün içlerinde bulunmaması halinde namazı nasıl kılacakları/ nasıl kısaltacakları anlatılmamış olduğunu görüyoruz.

Ayrıca bu ayeti namaza delil olarak kabul etmemiz durumunda, ferdi namaz ortadan kalkmış  olur, ferdi namazdan söz edemeyiz. Çünkü ayet, salatı Resul’le birlikte ikameyi zorunlu kılıyor.  Ayrıca, hep tekil haliyle, salatın ikamesinin emredilmiş olması, “salatları ikame et/ edin!” şeklinde çoğulu hiç kullanılmamış olması, salatın namaz olmadığına delil teşkil eder. Çünkü salat, imandır/dindir. İmanın /dinin ise çoğulu olmaz. Kuran’da bunların çoğulunu göremiyoruz.

Muhabbetle.  

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

Amel defterinin buradaki gibi düzeltilemeyeceği o çetin günün azabından, alemlerin Rabbi olan Allah'a sığınırım.

Alim olan Allah EN doğrusunu bilir.