(Mavi yazılar bana ait)
Özel hareket 3 – secde: “Secde”den sonra arkanıza geçsinler ki onların henüz namaz kılmamış olan bir sonraki bölüğü gelip seninle kılabilsin (4:102).
Nisa 102’deki şekilsel namazla ilgili buyruklar burada sona eriyor. Çünkü konu, “kısa tutulan namaz”dır; kıyam ve secdeden sonra arkaya geçilecek. Namaz bitmiştir. Her halde bu yüzden, anlatımda RÜKU kelimesi geçmiyor.
Mehaba değerli kardeşim Hasan Akçay,
“Feizé secedû felyekûnû min verâikum” : “Onlar boyun eğip ikna olunca, berinizde olsunlar!”
Kuran’da secdenin, ruku’nun önüne geçtiği de vardır. “Yé Meryemu UQNİTÎ lirabbiki VESCUDÎ VERKEÎ mearrâkiîn.” : Meryem! Mutî’ ol; boyun eğenlerle beraber (Allah’ın emrine) tam bir teslimiyetle boyun eğ!”
Ruku ve secde emrinin aynı ayette ard arda gelmiş olmaları, bunların farklı eylemleri ifade ettiği anlamına gelmez. İkincisi birincisini pekiştirmek üzere aynı anlamı ifade ederler. Bunu şu ayette daha net görebiliyoruz:
“Yé eyyuhellezîne émenû! İRKEÛ VESCUDÛ VE’BUDÛ rabbekum VEF’ALÛ El-XAYRA!” :”Ey inanmış olanlar! Rabbinize BOYUN EĞİN, TESLİM OLUN, KULLUK EDİN ve / yani HAYRI İŞLEYİN!”
Görüldüğü üzere bu ayetteki dört emrin dördü de bir biriyle müteradif olarak aynı eylemi ifade ediyorlar. Ruku’ ve secde, Rabb’e (Rabb’in emrine) boyun eğmektir. Bu da Raabb’e kulluğun ta kendisidir. Bunların açılımı da HAYR’I yapmaktır.
1- Ruku’: Rabb’e boyun bükmek (iman ve teslimiyet).
2- Secde: << << << ( << ).
3- İbâdet: << kulluk (emre itaat).
4- Hayr’ı yapmak.
Sonuç: Ruku - secde = Kulluk = El-Hayr’i yapmak.
Ama pek çok ayette “secde”nin önünde rüku var:
RÜKÛ edip secdeye varanlar (2:125)
RÜKÛ ve secde edin! (22:77) RÜKÛ ve secde ettiklerini görürsün. (48:29)
2/125: “Beyt’imi ( Dini yapımı) tavaf edenlere, (ona) tutku ile bağlananlara, tam bir teslimiyet ile (ona) teslim olanlara / boyun eğenlere tertemiz tutun /Şirkten hiçbir şeyin ona bulaşmasına izin vermeyin!”
Burada taifin, âkifin, (diğer bir ayette kâimin – 22/26) ve rukkean sücceden, bir birini pekiştiren ifadelerdir. Her biri inananın teslimiyetini, sadakatini, bağlılığını, müteradif olarak ifade ediyor.
48/29: “…Terâhum rukkean succeden yebteğûne fadlen minellâhi ve rıdvéné.” :“Onları (devamlı) itaatkâr/ tam bir teslimiyetle Allah’tan azık; iyilik, ihsan, lutuf ve razılık talep eder halde görürsün.”
Görüldüğü gibi ruku’–secde hali gerçek inananların ayrılmaz sıfatıdır.Mü’minin başlıca vasfıdır. Mü’minler Rab’lerine devamlı olarak sâcidler, râki’ler, âbidler. Secde iman ile, sâcid de mü’min ile eş anlamlıdır.
26/219: “Ve teqallubeke fissécidîn” : “Ve Allah, senin sacidler (inananlar arsında dolaştığını (gidip geldiğini ) görüyor.”
Kaldı ki namaz bir teslimiyet anıdır; tarihte insan teslim olurken hep ellerini kaldırmış, hükümdarının önünde saygıyla ayakta durup eğilmiş ve yere kapanmıştır. Teslimiyet anında bu özel hareketler hep yapıla gelmiştir; bilinir.
Hükümdarlar bir zaman ve mekanla sınırlı olduklarından, kulları onların huzurunda/ önünde bulunurken onlara saygı ile eğilmişler, huzurlarından çıkınca artık hükümdarlar onları göremiyor. Allah Bir hükümdara benzemediğinden, her zaman ve mekanda huzurda olduğundan, kullarının O’na her zaman ve zeminde saygı göstermeleri zorunludur. Saygıları günün birkaç anı ile sınırlı değildir.
Elbet sıraları da bilinir. Namaz KIYAM ile başlar (Nisâ 102). Bunun ardından doğal olarak rüku, onun da ardından secde gelecektir. İşleyen akıl, secdeden rükûya ve oradan kıyama geçişi onaylamaz.
Soru: İzahınızda secdenin çene üzerine yapılması gereğini göremedim. Bu ayeti ne şekilde tevil ediyorsunuz?
Cevap: İsrâ 107. Daha önce ilim verilenler, kendilerine Kuran okununca çenelerinin üstüne kapanırlar -YAHIRRÛNE li’l ezkâni succedé.
SECDE kelimesinin HARRE fiiliyle kullanılması (yahırrûne succedé) yere kapaklanmayı dile getirdiği için İsrâ 107’deki bu ifade “secde”nin ve dolayısıyla namazın şekilsel olduğunu gösterir, tıpkı İKAME ile birlikte söylenen SALÂT gibi.
Örneğin, Sebe 14: Süleyman’ın cesedi yıkılınca (fe lemma harre) cinler durumu farkettiler. Secde 15: Ayetlerimize inananlar onlara okununca secdeye varanlardır (harru succeden). A’raf 143: Musa bayılıp düştü (harre).
XARRA SÂCİDEN / XARRÛ SUCCEDEN/ ZORUNLU TESLİMİYET:
17/107: “ De ki : buna (Kutan’a) inanın yada inanmayın! Şunu bilin ki, sizden önce ilim (anlayış) verilmiş olanlar, kendilerine (Kuran) okununca derhal itaat ile çeneleri üstü kapanırlardı (çeneleri önlerine düşerdi).”
Xarra’nin anlamı, Yukardan/ yüksekten aşağıya düşmektir. Ve bu düşüş zorunlu bir düşüştür. Buna kimse karşı koyamaz. Buna Kuran’dan birkaç örnek verelim:
7/143: Fe lemmé tecellé rabbuhû lilcebeli cealehû deké ve xarra musé saiqa : Rabbi dağa görününce onu yerle dümdüz etti ve Musa derhal baygın düştü.
16/26: …Fe etellâhu bunyénehum minelqavéıdi fe xarra aleyhimusseqfu min fevqihim…: Allah onların binalarının temellerinden geliverdi de tavan derhal üzerlerine çöküverdi…
34/14: Fe lemmé qadayné aleyhilmevte mé dellehum alé mevtihi illé débbetuıerdi te’kulu minsétehû fe lemmé xarra tebeyyenetilcinnu en lev kénû ye’lemûnelğaybe mé lebisû filazébilmuhîn. :Biz ölümüne hükmedince/ canını alınca, Davud'ölümünü onlara, değneğini kemiren bir kemirgen fark ettirdi. Düşünce, anlaşıldı ki, cinler ğaybi bilselerdi bu rezil edici azabın içinde yaşamazlardı.
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Succeden (sécidler), xarrû - yexirrûne ile birlikte geçtiği her ayette hemen zorunlu ve kesin teslimiyeti/ imanı ifade eder.
25/63-64: “Ve ibédurrahméni ellezîne yemşûne alelerdi hevnen ve izéxâtabehumulcéhilûne qâlû selémé. Vellezîne yebitûne lirabbihim succeden ve qiyémé: Rahmanın kulları, yerde mütevâzî /basit bir hayat yaşayan kimselerdir. Kendini bilmezler (aptallar) onlarla konuştuklarında, “(onları muhatap almazlar) selâm deyip geçerler. Ve onlar o kimselerdir ki, rablerine taat ve kıyam halinde gecelerler.”
“Vellezîne yebîtûne lirabbihim SUCCEDEN VE QİYÂM” ifadesi, 73. ayetteki “Vellezîne izé zukkirû biéyéti rabbihim LEM YEXİRRÛ ALEYH SUMMEN VE UMYÂN”: Onlar ki, kendlerine rablerinin ayetleri öğretildiğinde, bunların üstüne onlar, kör ve sağır yatmazlar.” ifadesiyle örtüşüyor. İkincisi birincisini tefsir ediyor. Xarra, secde ile birlikte oluınca, anlamı “yere kapanmak” olmadığının bir delili de şu ayet olsa gerek:
38/24: “… ve zanne dévûdu ennemé fetennéhu festeğfera rabbehû ve xarra râkian ve enéb.” : …Ve Davut, bizim kendisini sınadığımızı anladı, rabbinden bağışlanma dileyip derhal boyun eğdi ve O’na yöneldi.”
Ayetlerde görüldüğü üzere secde ve ruku’, xarra ile beraber, yalanlamanın, itaatsızlığın, isyanın, baş kaldırmanın zıddı; Rabb’e imanı, teslimiyeti, taati ve baş eğmeyi ifade ediyor.
“İnnemé yu’minu biéyétiné ellezîne izé zukkirû bihé xarrû succeden ve sebbihû bihamdi rabbihim ve hum lé yestekbirûn.”: Ayetlerimize inanalar ancak o kimselerdir ki, kendilerine bunlar öğretilince, derhal boyun eğip küçümsemeden rablerinin buyruğunu yerine getirirler.”
Muhabbetle.
|