Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
9:122 ile ilgili Rudi Paret'in bir çalışması var, bilgi vakfı tarafından (sure 9, 122 und der Ğihad 1953) yayımlanan makalelerinin çevirisi içinde (s.72-77 arası, 1995 çev.Ömer Özsoy)
Abdurrahman bey'in söylediklerine yakın,
o bu makalede "nefere" kelimesi ve "li-yetefeqqahû fi'd-dîni" cümlesi üzerinde duruyor. Ve klasik lafzi tercümeyi eleştiriyor. Bunun "bir savaş seferi" olmadığını dile getiriyor. Ve peyambere veya Medine'ye kabileler halinde değil heyetler halinde gelip tedrisatta bulunmalarını anlattığını söylüyor.
özetlersem ben bu makaleden sonra 9:122 ile ilgili klasik yorumu terk etmiştim.
katkısı olabilir düşncesiyle,
selam ve dua ile,
rıdvan
__________________ Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
Merhabalar. Yanlış anlamamış olmak için onaylatmak istedim. Teşekkür ederim Hasan Bey. Bana, Süleyman Ateş'in de Haktansapmaz'ın çevirisine benzer şekilde çevirdiği,
"İnsanların hepsi toptan sefere çıkacak değillerdi. Ama her kabileden bir cemaatin dini iyice öğrenmeleri ve dönüp kavimlerine geldiklerinde, sakınmaları umuduyla onları uyarmaları için sefere çıkmaları gerekmez miydi?"
daha anlamlı geliyor.
(Ek: Bu seferin, savaş seferi olmadığını düşünüyorum.)
Ben de doğru anlaşılsın diye söyliyeyim. Doğru çeviri şöyle olabilir:
İnananların hep birden yola çıkması iyi olmaz. Keşke her kesimden bir grup yola çıkmayıp dinî bilgide derinleşse ve kavimleri onlara dönünce onları uyarsa. Böylece belki korunur o kavim.
(1)Fe levlâ nefere min kulli firkatin minhum tâifetun li yetefekkahû fi'd dîni ve liyunzirû kavmehum... Geride niçin kalacaklar?
(2)iza rac'atum ileyhim... Kim geri gelir; yola gidenler mi ya da geride kalanlar mı?
Öztürk: dinde derin bilgiler edinmek ve sefere çıkan topluluk geri döndüğüne onları uyarmak üzere
S Ateş: dini iyice öğrenmeleri ve dönüp kavimlerine geldiklerinde onları uyarmaları
Yukardaki âyetlerde Allah'ın Elçisi savaşa giderken mü'minlerin geride kalamayacakları belirtilmişti. Bundan, geride hiç kimsenin kalamayacağı, bütün müslümanların savaşa gitmeleri gerektiği anlaşılır. Oysa bu ne mümkündür ne de uygun. Çünkü herkes cepheye gidince geride cephedekileri besleyecek, kadınlara, çocuklara, âcizlere bakacak kimse kalmaz. İşte böyle yanlış anlamayı avmak için 122 nci âyette bütün inananların savaşa gitmesine gerek olmadığı, her fırkadan bir topluluğunPeygamberle beraber sefere gidip ondan (Elçiden, H A) dini öğrenmeleri, döndüklerinde de kavimlerini uyarmaları gerektiği bildirilmemektedir (S Ateş)
Benim anladığım, S Ateş askerî birliğe mutlaka Peygamber komuta eder ve din eğitimini mutlaka Peygamber verir diye düşünmüş ve bu yorumunu ayete okumuş.
Mütercimler bunu çokça yapıyor. Oysa çeviri başka yorum başka. Çeviriyi kişisel görüşlerin tasallutundan uzak tutmak gerekir. Çünkü ASLI GİBİDİR çeviri ya da en azından o iddiayı taşır.
Vurgu hatırına bunu daha önce biraz da abartarak belirtmeye çalışmıştım: Çeviri ile yorum arasındaki fark insan ile Allah arasındaki farktır. O fark gözetilmeli.
Sûrenin bütünü göz önüne alındığında "infirû"nun cihad için "Araziye çıkın!" anlamına geldiği görülüyor: İnfirû hıfâfen ve sikâlen ve câhidû biemvâlikum ve enfisikum fî sebîlillah (9:41).
Bir de ayet 122 yerine "Eğitim nerde yapılır?"a odaklansak? Eğitim cephe gerisinde yapılır. Cephede yemek yenir, namaz kılınır ama Kuran'ın eğitimi yapılmaz; daha doğrusu hiç bir şeyin eğitim yapılmaz, askerin talimi dahil.
Hz Peygamber için de geçerli bu kural. Allah'ın Elçisi savaşta Kuran'ın eğitimini vermemiş, kelle koltukta savaşmış ve bu konuda da örnek alınmayı hak etmiştir (33:21).
Nisâ 101-104, Abdurrahman kardeşimize göre, düşmanın saldıracağıyla ilgili bir duyum üzerine çıkılan seferi anlatıyor. Cephedir orası. Savaş alanıdır; eğitim alanı değil.
*
S. D. Goitein'in namaz ile ilgili doctora calismasi olan "gebet im koran" dan alintilari internet uzerinden gozden gecirdim , cok enteresan tavsiye ederim. (muhliskul)
Teşekkürler. Ama alıntıladığınız bölümde namaz yok. Sizin elinizde namaza değinen bir bölüm varsa onu alıntılar mısınız. Lütfen.
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Merhaba degerli kardesim Hasan, mevzu bahis doctora calismasini tam olarak internette bulamadim. Daha oncede belirttigim gibi ondan alintilari Goiten'in diger kitaplarinda ve baska kitaplarda alintilarindan gorme firsatim oldu. Goiten'in isimlerini verdigim kitaplarini google kutuphanesinden okudum. Ilginc kisimlari buraya kopyalamak istedim malesef bu mumkun olmuyor. Google uzerinden bu kitaplari okumaniz mumkun. Niyetim bu calismayi bir sekilde elde etmek. Israil resmi kaynaklarina ait olan tanitici bir yaziyi bu yazarinda uzun yillar uzerinde calistigi genizah hakkinda bilgi icin onceki mesajimda kaydettim.
Kahire Genizah projesi cok ilginc, cunku islamin ilk yuzyilina yakin bir zamandan baslayan bir tarih kutuphanesini bize sunuyor. Bu kayitlar yahudi cemaatler tarafindan kayda gecmis olan, cogunlugu ibrani alfabesiyle yazilmis arapca metinler. Musluman kaynaklarin disinda gelistigi icin kiyaslama yapilarak bir cok konularda dogrularin tespitine yardimci olabilir.
Tevbe 122: Ve mé kéne lilmu'minîne li yenfirû kéffeten, fe levlé nefera min kulli firqatin minhum tâifetun li yetefeqqahû fi-d-Dîni ve li yunzirû qavmehum izé raceû ileyhim lallehum yehzerûn. Anlamı: Mu'minlerin hepsinin toptan (köy/kasabalarından) çıkıp gelmeleri gerekmez. Her fırkadan küçük bir grubun Din'i öğrenip kavramak üzere çıkıp gelmeleri yeterlidir. Bunlar halklarına dönünce de onları uyaracaklar, onlar da sakınacaklar.
Ve mé kéne lilmu'minîne li yenfirû kéffeten: Ve mü’minlerin topunun seferber olması gerekmiyor.
fe levlé nefera min kulli firqatin minhum tâifetun: . Her fırkadan küçük bir grup seferber olmalı değil mi?… (küçük bir grup seferber olsun, yeterlidir.)
Anlaşılıyor ki fırka tâifeden daha küçüktür. Onun için tâifeyi küçük bir grup olarak çevirdim.Fırkanın büyüklüğü oranında bu grubun sayısı da büyüyecektir. Öğrenci sayısına göre öğretmen sayısı…
tâifetun li yetefeqqahû fi-d-Dîni:Din'i iyice öğrenip anlamak için… ve li yunzirû qavmehum: ve kavimlerini uyarsınlar için... izé raceû ileyhim: onlara (kavimlerine) dönünce… lallehum yehzerûn: onlar da sakınacaklar.
Ayette geçen nefera, li yetefeqqahû, li yunzirû , raceû eylemlerinin bir tek öznesi vardır o da tâifetun’dir.
Soru: Yurtlarından seferber olanların sefer amaçları nedir, niçin çıkıyorlar?
Cevap:li yetefeqqahû fi-d-Dîn/ Dinde fakih olmak için.
Daha niçin? li yunzirû qavmehum izé raceû ileyhim/onlara döndüklerindekavimlerini uyarmak için.
Ayette kavimlerin, özne olduğu bir yüklem (fiil) bulunmamaktadır. Ayrıca cümlede “geride kalanlar” diye bir ifade de yer almamaktadır.
Okuduğunu anlayacak kadar Arapça bilen her insaflı, kopya çekmeden anlamaya çalışırsa, bu ayeti böyle anlayacaktır.
“NEFERA” fiilinin, bulunduğu her cümlede, her zaman “savaşa sefer yapmak” anlamına olduğu iddiası zandan öteye bir şey ifade etmez.
(mastar olarak) Nufûr: Ürküp kaçmak, kaçmak, firar etmek, acele davranmak.. Nihayet bir yerden çıkıp/ kopup gelmektir/ gitmektir. Kaçışın, gelişin, gidişin nedeni farklı olabilir. Örneğin Koyunlar, kurt saldırınca kaçtılar /firar ettiler. Bu fiil Arapça’da öncelikle”hayvan ürküp kaçmak” için kullanılıyor.
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Merhaba
Mevzu bahis ayette gecen ifadelerden gerek metne uygunluk gerekse Kuran butunlugune uygunluk acisindan, her toplumun bir kisminin din egitimi icin savasa cikmayip geride kalmasi mumkun gorunmemektedir.
Dinin o gunku canli kaynagi Muhammed'in kendisi olduguna gore ondan ayri bir sekilde farkli merkezlerde din tedrisi mumkun olamaz,hatta Allah buna musade etmez. Cunku boyle bir uygulama o gun icin fesada kaynaklik potansiyeline sahiptir, zarar mescidi bunun bir ornegidir. Bu tarz bir teklif Muhammed'in kontrolu disinda ki gelismelere yesil isik yakmis olurdu. Muhammed'in dusmanlari icin bulunmaz bir firsat dogardi.
Muhammed savasa istirak ettiginde geride kalanlar Muhammed'den ayri olarak hangi dini konulari tedris edecekler? Ogretmen cephedeyken geride kalan secilmis talebelere kim egitim verecek?
Tevbe suresinde ki ayetlerde olsun digerlerinde olsun savasa topyekun cikilmasi emredilmistir 9/38,39 katilmayanlar ise kinanmistir 9/87,93 vb. Savasa katilmayis sebebleri sayilirken egitim bunlardan biri olarak bahsedilmemistir 9/91 vb.
Islam'a girmis olan uzak beldelerdeki toplumlarin herbirinin topluca gelmek yerine, iclerinden bir grub kimseyi dini hakkiyla ogrenmek maksadiyla Muhammed'e gondermis olmalari metne daha uygun dusmektedir.
Her fırkadan küçük bir grubun Din'i öğrenip kavramak üzere çıkıp gelmeleri yeterlidir. (abdurrahman)
Şuna dikkatinizi çekmeye çalıştım: CEPHE, eğitimin değil savaşın yapıldığı yerdir; orada Kuran'ın eğitimi yapılamaz; hattâ bırakın Kuran'ın eğitimini askerin talimi dahil hiç bir şeyin eğitimi yapılamaz ama "ateş kes"ilinceyemek yenir, namaz kılınır.
Ve Abdurrahman kardeşimize göre Nisâ 101-104 düşman saldırısına dair alınan bir duyum üzerine çıkılan askerî bir sefer hakkındadır. Düşmanın fitnesinden (4:101) korkulan yerdir orası; cephedir.
Orada anlatılan, salâtın "1 kıyam + 1 secde"lik uygulamasıdır; Kuran'ın eğitimi değil.
Allah'ın gerçeği bu. Yani kanıtlamam gerekmiyor. Ama Tevbe 122'ye yine de nafileten gönderme yaptım. Hay yapmaz olaydım. Asıl konuya gözlerimizi sıkı sıkıya kapattık, nafile bir yan konu hakkında ha bire konuşuyoruz. İnsaf.
Dinin o gunku canli kaynagi Muhammed'in kendisi olduguna gore ondan ayri bir sekilde farkli merkezlerde din tedrisi mumkun olamaz, hatta Allah buna musade etmez.
Kuran'ın muhatabı kör mektumlardır; özel anlama yetisine sahip birileri değil. Kuran eğitimi eğer Kuran'a dışardan hüküm yamamak yerine Allah ne diyorsa onu iletmekse "Allah, Muhammed'den başkasının onu iletmesine müsade etmez" iddiası yanıltıcı olur.
Neyse, Hasan Akçay denen geçimsizin mızmızlığıdır bu.
Kanal biz tv de program yapan HAKKI YILMAZ; Maide 6
da geçen salat bildiğimiz namaz değildir dedi ve ilerki programlarda
salat ile ilgili geniş açılımlar yapacağını duyurdu.
Dün akşamda Habertürk tv de Ayşe özgün'e konuk olan YAŞAR NURİ ÖZTÜRK; Şu
anki uygulanan namaz, resulun uyguladığı namazın %10-15 ini anca
karşılıyor dedi ve Kuranda salatın onlarca çeşidinin olduğundan
bahsetti. Hatta şu an uygulanan namazın ne vakitlerinin ne
rekatlarının nede isimlerinin kuranda olmadığını da ekledi ve bir
rivayet anlattı ; Malik bin enes yani resulun yanında büyüyen enes,
hayatının son zamanlarına doğru camilere gidip namaz kılmıyor diye
etraftan eleştirilere maruz kalınca ve camiye gitmeme sebebi sorulunca
siz resulun uyguladığı salatı icra etmiyorsunuz ki, bu sizin
uydurduğunuz namaz deyip, kendinin resulden öğrendiği salatı evinde
icraa ettiğini ve resulden gelenlerden kala kala bir salat kalmıştı en
sonunda onuda değiştirdiniz diye çıkışarak yanıt verdiğini
anlattı...
Görünen o ki artık bu salat mevzuu daha geniş
kitlelerde, hatta diyanetinde ister istemez işin içine gireceği ve
tartışılacağı bir dönemeçte olduğumuzu düşünüyorum. Yaşar hoca; artık
insanlara gerçekler açıklanmalı saklananlar gün yüzüne çıkarılmalı
derken bunu deşeleyeceğinin sinyallerinide verdi...
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Merhaba
Hasan Akcay yazdi;
"Kuran'ın muhatabı kör mektumlardır; özel anlama yetisine sahip birileri değil. Kuran eğitimi eğer Kuran'a dışardan hüküm yamamak yerine Allah ne diyorsa onu iletmekse "Allah, Muhammed'den başkasının onu iletmesine müsade etmez" iddiası yanıltıcı olur"
Ben Kuran'i anlama yetkisine sahip elit bir tabakadan bahsetmedim ki boyle cevap yaziyorsunuz. Benim bahsettigim cok farkli bir husus. Degerli kardesim, asil sizin savunduklarinizin dogal sonucu, boyle bir zumrenin dogmasina alt yapi hazirlamaktadir. Ah kardesim ikide bir Allah'i anlayabilen tek kimse oldugunuz takintisini asabilseniz cok iyi olacak. Sayin arkadasim her mutercim mutlak dogruyu yansitamayabilir. Azami gayretin sarf edilmesine karsi, bir cok sebeblerden oturu yanlisliklar mumkundur. Kasit olmadiktan sonra kimseyi Allah'a iftira atmakla suclayamayiz. Bence bu konuda sahsiniz da o kadar titiz davranmiyor. Bilmediginiz bir dil uzerinde anlamlari kesinlik arzeder tarzda oynamalar yapiyorsunuz.
Tartistiginiz konunun iddia attiginiz sekilde olmadigini gorunce, yok bu konu asil konumuz degil demeniz hic dogru degil. Bunu boyle anlmamistim deseniz kimsenin gozunde kuculmezsiniz.
Bu tartismalar sonucu umumun da kavradigi uzere ayetteki izahlara dikkat edilirse, bir kisim insan egitim amacli olarak geride kalmiyor.
Ayette bahsedilen; degisik beldelerdeki Islama girmis, inanmis olanlarin hepsi birden gelerek kaos ortami olusmasin, iclerinden secilmis bir kisim Muhammed'e,dinin kaynagina gelsin, dini detayli bir sekilde ogrenerek toplumlarina iletsin .
Bence Abdurrahman kardesimiz ile tartistiginiz diger hususu bu husustan ayirt ederek tartismaya devam etmeniz en dogrusu.
Kuran'i anlamaya yonelik iliskimizi, birbirimize ustun gelme yarisina cevirmemiz Kuran ahlakiyla kesinlikle bagdasmaz. Yanlis anlamayin bunu sizi kastederek soylemiyorum. Her birimiz bu hususta azami gayreti gostermeliyiz. Tabiki dogrularin ortaya cikmasindaki cabalarimizin karsiligi zayi olmasin istiyorsak.
Abdurrahman kardesimizin salat hakkindaki yorumlarinin bir kismina katiliyor bir kisminda farkli dusunuyorum. Yalniz sahsinizin namaz hocasi tarzinda olan salat tarifinizide Kuran'dan desteklemeniz mumkun degil.
Kuran namazi tarif etmeyi hic bir zaman amac edinmemistir.
Namazin varligi hakkinda ki cikarimlarimiz bazi satir aralarinda mevcuttur.
Bence her birimiz Kuran aydinina yakisir bir sekilde asiriya kacmaktan geri durmaliyiz. Namaz Kuranda detayli var demekle hic yok demek iki asiri uctur. Bu isin birde orta yolu var, ama nedense kimseye bu cazip gelmiyor.
Abdurrahman'ın yaptığı açıklamaları onaylamadım. "Allah isterse araştıracağım," dedim; araştırıyorum ve yanıldığını görüyorum. O başka. Ama konunun saptırılarak müzakerenin boğulmasına gönlüm razı gelmedi. "Artık ben yokum," dediğim halde müdahale etmemin nedeni o.
Tepeden bakan, kara çalan, kayıkçı kavgasına teşne anlatıları kâle almaktan yana değilim. Geçiyorum.
Nisâ 101-104'te uygulaması anlatılanın namaz değil Kuran eğitimi olduğu öne sürülüyor. Oysa kafirlerin fitnesinden korkuluyor orda (enyeftinekum ellezîne keferû). Fitne o kadar yakında ki inananlar silahlarını ellerinin altında bulundurmak zorundalar. Cephe orası. Bu kesin.
Cep he de eği tim veril mez, eğitim alın maz; can verilir, can alınır. Eğitim cephe gerisinde olur.
Örneğin cephede mermi taşıyan kadınlar eğitimlerini cephe gerisinde almış, "Vatan nedir? Savaş nedir? Mermiler soğukta, sıcakta nasıl korunur? Mermi taşırken nerelerde mola verilebilir? Mola sırasında mermiler nereye konur?" gibi soruların cevabını öğrenmişlerdir.
Askerlere mermi taşırken onlar artık savaşçıdır ve bulundukları yer cephedir. Orda eğitim verilmez. Ama mola verilir; mola sırasında yemek yenip nöbetleşe namaz kılınır.
Silah taşıyan bu askerler de öyle. Eğitimlerini cephe gerisinde almışlardır. Orada öğrendiklerini cephede uygular, önlemlerini alırlar. Mola verirler. Yemeklerini yiyip ibadetlerini ederler.
Aşağıda anlatılan olayın geçtiği yer de bir tür cephe idi; okul değildi; eğitim yapılacak yer asla değildi. Ama matarasından su içenimiz, cebinden bisküvi yiyenimiz olmuştur elbet.
Tek tük silah sesi duyuluyordu. Sonra önümüzden asker dolu GMC'ler geçti; karşımızdaki ağaçların arasına girdiler. İsmet ve ben bakanlığın önündeki arkadaşların yanına geçtik. Coğunluğun yanında olmak insana güven veriyordu.
Biraz sonra sürüne sürüne Adnan Midyat geldi. Heyecanlıydı. "Bize ateş ettiler," dedi. Adnan karşılık vermek istemiş ama "bu meret" tutukluk etmiş. Mermi yatağını, tetiği kurcaladı. Silah birden ateş aldı. "Vay canına yahu," dedi. "Orda ateş almamıştı."
Bizim olduğumuz yerden ateş eden tek silah bu idi.
Sınıf arkadaşım Erdoğan Gülsoy da ordaydı. Morali bozuktu. "Bu iş yaş," diyordu. "Bir kere karşılıklı ateş edilmeye başlandı mı o işten hayır gelmez."
Karşımızdaki ağaçların arasından birden ateş edilmeye başlandı. Sanki Erdoğan'ı haklı çıkarmak için.
Yüksek Denetleme Kurulu ile Tarım Bakanlığının arasında bir sokak var. Ordaki bir kapının girintisine sığındık. Erdoğan çömük ben ayakta beklemeye başladık.
"Burdan çıkmayalım," dedim. "Ne zaman bizi almaya gelen olur o zaman çıkalım." Epey bekledik. Sabaha doğru bir ses duyduk. Önce uzaktan. Sonra ses giderek yaklaştı:
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma