Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 17 ekim 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 506
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
baybora Yazdı:
selam,
araya gireceğim önemli olduğunu düşündüğüm bir sualim var
9:122'deki mekan ile 2:196'dan başlayıp devam eden ve 22. surede bahsedilen ritüel için (Hacc) mekan aynı mekan mıdır?
Yani tedrisat için seferber olanlar ile hacc için gelenler aynı mekana mı geliyorlar?
Benim anladığım tedrisat için Medine, Hacc için Mekke'ye işaret ediliyor. Peyamber(a.s) hicretten sonra Mekke'ye bir daha yerleşmediğini tarihsel malumattan biliyoruz. Kabri'de Medine'dedir.
o halde, "sana gelsinler ifadesi" İbrahim(a.s) daha yakın duruyor. Medine'ye değil Mekke'ye yani "Beyti haccetmek için".
selam ve dua ile,
rıdvan
Selamlar sevgili rıdvan,
O halde hudeybiye antlaşması veya
Rıdvan beyatı hadisesi olarak tarihe geçen Muhammed (a.s) ve arkadaşlarını Medine’den
Mekke’ye/Kabe’ye çeken şey de “…Bir zamanlar İbrâhim'i Beyt(Ka'be'n)in yerine
kondurmuş(ve ona şöyle emretmiş)tik: "Bana hiçbir şeyi ortak koşma ve
tavâf edenler, ayakta duranlar, rükû' ve secde edenler için Evimi
temizle." İnsanlar içinde haccı ilân et; yaya olarak veya uzak yollardan
gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler…” HAC:26,27bu ayetlerde de yer alan ve sözünü
ettiğiniz evrensel çağırı olabilir mi?
Selam ve dua ile.
__________________ Ey inananlar, Allah'tan korkarsanız O size iyi ile kötüyü ayırdedici bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allâh büyük lutuf sâhibidir
1) Allah'ın sözlerini işitince FİZİKÎ secdeye varan her hangibir kimse Kuran'da yok.
Hasan Akçay: İsrâ 107 Allah'ın sözlerini işitip HUŞU İÇİNDE ve TEVAZU İLE secdeye varan özel kişilerden söz ediyor; her hangi bir kimseden değil.
2) Allah'ın sözlerini her işittiğimizde çenemizin üstüne secdeye varmaya yeltenmemiz uygulaması imkansız ve tehlikeli bir iştir.
Hasan Akçay: Güneşe ve aya yapılan secdenin (27:24, 41:37) kanıtladığı üzere ibadetteki secde kesinlikle fizikîdir ama ÇENE ÜSTÜNE huşu içinde, tevazu ile anlamına gelen bir deyimdir. Bunu Samia kanıtladı.
İsrâ 108: Ve diyorlar ki "Rabbimizin şanı yücedir, Rabbimizin vaadi mutlaka gerçek olacak." ويقولون سبحان ربنا إن كان وعد ربنا لمفعولا
İsrâ 109: Ağlaya ağlaya çenelerinin üstüne kapanıyorlar; o onların tevazusunu artırıyor.ويخرون للأذقان يبكون ويزيدهم خشوعاً
Açık ve net; ÇENE ÜSTÜNE ifadesi bir deyimdir; anılan kimselerin tepkilerini huşu ve tevazu ile ortaya koyduklarını dile getirir (سجد: خشع : huşu, tevazu)
3) Nisâ 102'deki uygulamanın sonu secdedir. O halde eğer salât Allah'ın sözlerini işitmek için yapılıyorsa (ki öyledir; Kuran bunu kalın çizgilerle vurgular) secde yapılır yapılmaz sona eren salâtta Allah'ın sözlerini işitecek vakit bulunamaz.
Hasan Akçay: İnananların aklını işleten insanlar olması gerekir; secdeden sonra Allah'ın sözlerini okuyup işitecek kadar oturmayı akledebilirler. Ama sizce onlar bu kadarcık bile aklını işletemezse o zaman 4:102'deki uygulamanın ayakta başladığına dikkat edin. Allah'ın sözlerini en azından o zaman okuyup işitirler.
Hasan Akçay: "İnananların aklını işleten insanlar olması gerekir; secdeden sonra Allah'ın sözlerini okuyup işitecek kadar oturmayı akledebilirler. Ama sizce onlar bu kadarcık bile aklını işletemezse o zaman 4:102'deki uygulamanın ayakta başladığına dikkat edin. Allah'ın sözlerini en azından o zaman okuyup işitirler."
Hasan Akçay Kardeşim,
Uygulama ayakta başlamıyor. Qâme, her cümlede "kalktı" anlamına gelmiyor. Çok farklı anlamlara geliyor. Buna onlarca örnek verebilirim, ama konumuz Arapça dersi olmadığından buna gerek yok. Bir iki örnek:
Qâme meqâmehû: Yerine geçti.
Bu cümlede qâme fiili kalktı'nın tam zıddı olan "oturdu"yu mefhum. Makam da oturulan yer/koltuk. Cümleyi "makamına kalktı" mı anlamalı?
Qâme ilé elmedraseti: Okula gitti. Qâme ilé essati: Salata gitti.
Qif lî: Dur !/Beni bekle!
102'deki "İzé eqamte lehum essaléte": Onlara salatı uyguladığında.. Burada sizin gibi "kalkmak" anlamından bakarsak anlamı, "namazı ayağa kaldırdığında" olmalı.
"Qâme mea" beraber/birlikte bir yerde olmayı ifade eder.
"li tequm tâifetun minhum meake: Bir grubu seninle beraber/birlikte olsun!" dur. "Seninle beraber ayağa kalksın!" anlamı yanlış anlamdır. Bakın Elmalılı: "Ve o vakit sen içlerinde olup da onlara namaz kıldırdığında, içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun,..."
Buradaki duruş namaz boyu duruştur. Namaz boyunca ayakta duruş değildir.
Hasan Akçay: "Güneşe ve aya yapılan secdenin (27:24, 41:37) kanıtladığı üzere ibadetteki secde kesinlikle fizikîdir ama ÇENE ÜSTÜNE huşu içinde, tevazu ile anlamına gelen bir deyimdir. Bunu Samia kanıtladı."
O halde güneşle ayın secdeleri de fizîkidir, derim! (Yusuf 4)
Secde edilen güneşten, gökteki güneşin kastedildiği kanaatında değilim. Güneşe secde/kulluk temsilidir. "Allah'ın yaratıklarına, ne kadar büyük, güçlü olursa olsun, kul olmayın!" anlamına bir temsili ifade olduğu düşüncesndeyim. Gerçekte kimse güneşe secde etmiyor. Güneş kıralı/imparatoru/imparatorluğu/firavunu/ hakim otoriteyi temsil ediyor inancını taşıyorum.
Secde, 41/37'den de anlaşıldığı gibi, bütün bir kulluktur. "...vescudû lilléhi ellezî xaleqahunne in kuntum iyyéhu te'budûn: Eğer (iddia ettiğiniz gibi gerçekten) O'na kulluk ediyorsanız (güneşe, aya (şuna ,buna) değil de sadece Allah'a secde edin /boyun eğin/kul olun!"
Bu "qm"nin salâtın bir bölümü olarak güneşe secde* edenlerin o fizikî "secde"siyle birlikte yapıldığını, artı, Nisâ 102'deki salâtın cephedeki bir uygulama olduğunu ve cephede Kuran eğitimi alınıp verilemiyeceğini göz önünde bulunduralım.
Cephede uygulanan o salât talim ya da Kuran eğitimi olmadığına göre, nedir?
Bakara 20: Işık onları aydınlatınca onun içinde yürürler; karanlık üzerlerine çökünce ise dikelip kalırlar- Kullema edâe lehum meşev fîhi ve iza ezlame aleyhim qâmû.
O insanların qm edip kalmaları, benim anladığım, dikelip kalmalarıdır çünkü ışıkta yürümekte olan insanların ışık kesiliverince yaptıkları hareket dikelip kalmaktır. Yanılıyor muyum?
Sevgi ile.
___________________
*Fussilet 37'de Allah, ALLAH'A KULLUK ettiğini açıklayan bütün insanlara sesleniyor:
Gece ve gündüz, güneş ve ay O'nun ayetlerindendir. Güneşe, aya secde etmeyin; onları yaratan Allah'a secde edin eğer O'NA KULLUK ediyorsanız - Lâ tescudû li'ş şemsi ve lâ li'l kameri ve'scudû li'llahillezî halakahunne in kuntum İYYÂHU TA'BUDÛN.
Güneşe ve aya, onların önünde yere kapanılarak secde edilir. Güneş ve ay, haram-helal hükümleri koyamaz ki secde o hükümlere uymak olsun.
__________________ Dinin bakış açısına göre,tüm bu fantastik harikulade evren,tüm bu karmakarışık şeyler, ancak, Tanrı’nın, insanların iyi ve kötü için çabasını gözlediği bir sahnedir.. Bu sahne,bu oyun için çok büyük!
İçinde SCD bulunan başka bir ayete geçelim. 4:102. Bir de bu önemli ayete bakalım.
“Sen onların içinde olup onlara ödev (okuma toplantısı) yaptırdığın vakit onların bir bölüğü silahlarını da alıp seninle dikelirken ötekiler arkada beklesinler. Secdeden sonra arkaya geçsinler; namaz kılmamış olan öteki bölüğü böylece seninle kılabilsin. Dikkatli olsunlar; silahlarını yanlarına alsınlar. Kafirler isterler ki donanım ve silahlarınızın ayırdında olmayın da üstünüze aniden çullanıversinler. Eğer yağmur varsa ya da hasta, yaralıysanız silahlarınızı bırakmanız caizdir. Ama önleminizi alın; dikkatli olun. Allah kafirler için aşağılayan bir ceza hazırladı.”
Görüldüğü üzere mh Allah'ın salât kelimesini okuma toplantısı yapıp çıkmış. Oysa ikisinin arasında dağlar kadar fark var. Salât vakitlidir, mevkûta (4:103); gecenin gündüze ait iki ucuna sarkan zülüflerinde kılınır (11:114). Okuma toplantıları ise her an yapılır.
Artı, "okuma toplantısı"ından kasıt tam olarak nedir?
Eğer kasıt Allah'ı anmak için ilahî sözlerin okunması ise bununla salât arasında amaç açısından hiç bir ayrım yok. İnananlar namazı da Allah'ı anmak için kılarlar (20:14).
Öyleyse bu yaygara niye?
Yok, kasıt eğitim ise nerspi'nin sorusuna makul bir cevap bulamazsınız: 4:102'de inananlar ne yapıyordu? Eğitim?
Allah'ın gerçeğini bir daha anımsayalım: o inananlar kendilerinin amansız düşmanı olan kafirlerin ani bir saldırısına açıktı. Yani cephedeydiler. Düşman saldırısının her an beklendiği o yerde eğitim olmaz.
Bir piyesin oyuncuları için oyunun gösterimde olduğu an sahne ne ise Hz Peygamber ve arkadaşları için savaş anında cephe odur.
Perde aralarında oyuncular sahnede kalıp bir şeyler atıştırabilir, hattâ başarı için dua edebilirler. Ama eğitim toplantısı yapamazlar.
Tıpkı bunun gibi, çatışmanın kesildiği anlarda askerler yemek yiyip namaz kılarlar. Ama talimi, eğitimi akıllarından bile geçirmezler.
Görüldüğü üzere mh Allah'ın salât kelimesini okuma toplantısı yapıp çıkmış. Oysa ikisinin arasında dağlar kadar fark var. Salât vakitlidir, mevkûta (4:103); gecenin gündüze ait iki ucuna sarkan zülüflerinde kılınır (11:114). Okuma toplantıları ise her an yapılır.
Eğer kasıt Allah'ı anmak için ilahî sözlerin okunması ise bununla salât arasında amaç açısından hiç bir ayrım yok. İnananlar namazı da Allah'ı anmak için kılarlar (20:14). Hasan Akçay
Şu ayetlerde belli /belirlenmiş bir vakitten sözediliyor. Bunun için de "mé'lûm" ve "mé'lûmét" (ç.) kelimesiyle ifade edilmiş: 15/4: (...illé ve lehé kitébun me'lûm), 15/38: (...ilé veqti-lme'lûm), 56/50: (le mecmûûne ilé mîqâti yevmin mé'lûm), 2/197: (Elhaccu eşhurun mé'lûmét), 22/28: fî eyyémin mé'lûmét).
Kitabun mevqût, günlük namaz vakitlerinin belirlendiğini ifade eden bir tamlama olamaz. Hem bir günde birden fazla namaz olduğuna göre "kitében mevqûten" ifâdesinin "kutuben mevéqît/mevqûtét" veya, şayet iki ise "kitébeyni mevqûteyni" şeklinde ifade edilmesi gerekirdi.
İnananlar namazı da Allah'ı anmak için kılarlar (20:14).
Hayır, "...ve eqimi-saléte li zikrî"nin manası böyle değildir.
"Ve ben seni seçtim, vahiy olunana/söylenene kulak ver! Şüphesiz ben, ben Allah'ım, benden başka ilah olamaz, bana kulluk et (benim dediklerimi yap) da Zikrimi (sana vahy ettiklerimi) izlemeyi sürdür!...... Hevâsına uyup inanmayan kimse seni ondan uzaklaştırmasın! Helâk olursun!" (20: 13-14-16).
Ne yazık ki, "Zikrullâh (Allah'ın zikri)" (5/91) ve "Zikrî (benin zikrim)" (20/14) tamlamalarındaki zikre "anmak" dolayısıyla da "namaz" anlamını yüklemişler.
İnnemé yurîduşşeytânu en yûqia benekumuladévete velbeğdâe filxamri velmeysiri ve yesuddekum an zikrilléhi ve anissaléti fehel entum muntehûn. Ve etîullâhe ve etîurrasûle vehzerû fein tevelleytum fé'lemû ennemé alé rasûliné elbeléğulmubîn. :
"...Ve sizi Allah'ın zikrinden ve /yani ona bağlılıktan/izlemekten uzaklaştırmak istiyor, hala mı vazgeçmeyeceksiniz? Allah'ı dinleyin ve/dolayısıyla Resulü dinleyin de (emrine) muhalefet emeyin! Eğer dinlemezseniz biliniz ki, Resulümüzün görevi Allah'ın emrini ulaştırmaktır (Allaah'ın size vereceği azabını sizden savamaz).
Dikkat edin! "anissalâti /salattan" denmiş, "an ikâmetissaléti/salatı kılmaktan" denmemiş!
Allah'ın zikri, Kuran'dır. Salat da ona bağlılık/onu izlemektir; Allah'ı ve /yani Resul'ü dinleyip ona uymaktır.
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma