Yazanlarda |
|
muhliskul Ayrıldı
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba sayin hakgelenek, fikirlerime katilmayisiniza saygi duyarim.
Umarim ayni olgunlugu sizde gosterebilirsiniz. Malesef yazdiklarinizin buyuk bir bolumu hakikatleri yansitmiyor. Sayin arkadasim Kuran okundugunda her ifadesiyle tarihi canlandirirken, nasil olurda biz bunlari yok sayabilir ve metni kendisiyle iliskili olan ortamdan ayri dusunebiliriz. Siz gercekten bunlari dusunerek mi soyluyorsunuz. Samimi olmaniz dogru tespit yapmaniza yeterli degil. On dort asir once Muhammed'in yasaminin akisiyla iliskili olarak, kisim kisim vahyedilmis bir kitaptan bahsediyoruz. Vahyin baslangici ve bitisi arasinda gelisen olaylarla kemiklesmis bir hitaptan bahsediyoruz. Arap anlayis ve yasam bicimi esas alinarak olusturulmus bir kitaptan bahsediyoruz. Bu hitabi-kitabi bu ortamdan kopararak, hic bir kimse saglikli bir izah getiremez. Kuran disi kaynaklari reddetmis olsaniz dahi, Kuran'in kendi bunyesi icinde bunlar mevcut. Bu yuzden Kurani tarihten koparmak ne mumkun, Kuran'in bizatihi kendisi basli basina bir tarihtir. Kuran vahyedilis itibari ile kesinlikle gunumuze ait degildir. Evet, onun vahiy sureci ortacaga aittir. Kuran'in inzal-vahiy sureci ile mesaj sureci birbirlerine karistirilmamalidir. Kuran'in verdigi mesaj ileriye yoneliktir. Bu mesaji olusturan ifadeleri , inis ortaminda tespit etmemiz gerekir. Ilmi acidan dogru olani budur. Kelimelerin o gunku kasdedilen anlamlari esastir, Ifadelerin o ortamla irtibatli oldugu anlayislar esastir.
Kuran'i tarih yok sayarak okudugunuzda, ondan bir yasam sekli cikarmaniz zorlasacaktir. Belli bir akisi muteakiben gelisen vahiy, gunumuzde ki mevcut haliyle okunurken, butun tarihi arka plani yok sayilirsa muthis bir anlam kargasasi yasanir. Daha onceki yazimda belirttigim gibi tasavvuf ehli de ilim tahsil etmeyi kucumsemis ve Allah'tan direk ilim edinmeyi savunmustur, yasanan rezaletleri hepimiz biliyoruz. Tamamen ayni olmamakla birlikte, butun ilmi yaklasimlari kucumseyerek, "ben herseyi yok sayar kuran okurum, Allah'da bana ogretir" demekle, bazi hususlarda tasavvufla ortusuldugu cok acikca ortadadir. Onceden ilim tahsil etmis olup, zamaninin saygin bilginleri iken tasavvufa kayan bazi kimseler, ilim ile alay etmisler ve bir anda gonulden ogrendikleri ilmin , asirlarca kitap okumaktan evla oldugunu savunmuslardir. Onlarda kitap yuklu esekleri epey yanlis anlamislar gorunuyor.
Dinde gecerli, degismez ilkelerin Kuran'dan olma zorunlulugu ile, Kuran'in anlamini kavramak icin basvurulmasi gerekenler, arasindaki farki kavrayamazsak daha cok bosa zaman tuketiriz.
Kuran biz ne kadar istesek de bugun yeniden inemez, bize dusen vahyi ondort asir once tamamlanmis ,bitmis olan Kuran'i indigi ortam ile iliski kurarak anlayip, onun zamanla sinirli olmayan mesajini gunumuze aktarmaktir. Bu husustaki kotu ornekler bizim icin olcu degildir. Klasik anlayisin bircok sebeblerden dolayi icine dustugu hatalar yuzunden , dogru olan bu girisimi terkedemeyiz. Vahiy mahalline ziyareti ihmal ederek, varilan kanaatler hakikatleri yansitmayacaklardir. Anlamlari belirleyici olarak, gunumuz zihniyetini esas alan bir yonelis, Kuran icinde sayisiz tahrifatlari gerceklestirecektir.
Allah'a emanet
|
Yukarı dön |
|
|
asım Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1700
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Kur'an çevirileri, yapılan hatalar üzerine kapsamlı bir araştırma. |
|
|
|
|
|
|
|
Tercümenin Cevazı: Çeviri İçtihaddır, Hata Barındırır: Çeviri Türleri: A.Harfi Çeviri: B.Manevi Çeviri: Manevi Tercümenin Şartları: Çeviri Tarihi : a.Nuzul Dönemi: b.Vahy Sonrası Dönem: Dünya Dilleri'nde Qur’ân: KÜRTÇE MEALLER Qur'an
her kavme kendi içlerinden Peygamber gönderildiğini söyler. Sağlıklı ve
güvene dayalı bir iletişim ancak böyle kurulabilir. Rasûl de Arapların
meskun olduğu bir bölgede, Qureyş’in içlerinden bir
Arap olarak bi'sete başladı. İnen vahiy önce O'nun anlayabilmesi,
sonra da kavminin anlayabilmesi için "Arapça" kalıplara döküldü.
41/el-Fussilet 3, 12/Yusuf 2 17/el-İsra 88, ayetleri Qur’ân'ın Arapça
olduğunu beyan eder. Mana ve lafzen Allah'tandır. 16/en-Nahl suresinde
Qur’ân'ı bir Rum gencinden öğrendiği iddiasını Allah, "O'nun dili
yabancıdır, Qur’ân ise Arapça’dır", diyerek reddeder. Muarızları bu
savunmayı yalanlamamışlardır. Allah'ın Mesajı her
dil ve her renkten insana hitap eder. Bu çevirinin zorunluluğunu
kanıtlar. 5/el-Maide 44-48 de zikri geçen üç kitap üç ayrı dilde nazil
olmuştu. Qur’ân
bütün Peygamberler kıssasını Arapça ile hikaye eder. Oysa bütün
Peygamberler Arapça konuşan kişiler değildir. Farklı dillerde, farklı
toplumlarda gündeme getirilen tevhidî söylemin ilahi bir çeviri ile
Arapça’nın kavramsal imkanları içinde bütüncül anlatımının önemi çok
büyüktür. Qur’ân, Allah'ın meleklerle, şeytanla ve mahlukatla olan
konuşmalarından bahseder. Bu iletişimde O’nun insanların konuşma
dillerinden olan Arapça'ya ilahi çevirisinin Qur’ân'da yapılmış olduğu
açıktır. Qur’ân'ın
Arapça olmasının bir ikinci anlamı, Qur’ân'ın insanların konuştuğu bir
dil ile kendini ifade ettiğidir. Bu bakımdan bir dilin kendi içinde
barındırdığı anlatım biçimleri Qur’ân tarafından da kullanılıyor
demektir. Yani kelimeler kimi zaman "hakiki" anlamda kimi zaman
"mecaz", kimi zaman "sözlük "anlamıyla, kimi zaman "kavramsal"anlamıyla
vs. Qur’ân insan dilinde olduğu gibi "meseller" kullanır, hatta
atasözleri.. Qur’ân'ın yorunlamışının ana ilkelerini de kendisi verir. Tercümenin Cevazı: Çeviri faaliyeti sayesinde milletlerarası bilimsel, kültürel ve dilsel tanışma mümkün olur. Tercüme toplumların hem ifsadında hem de ıslahında etkin rol oynar. Bu konuda müstakil risaleler yazıldığı gibi, çevirilerin başında, Ulumu’l-Qur’ân Kitaplarında da tartışmaları yapıldı. Ebu Hanife ve arkadaşları tercümeden yanadır. el-Buharî, Tevrat'ın tercümesine kıyasla Qur’ân’ın tercüme edilebilirliğine dikkat çeker. eş-Şatıbî bu konuda icma olduğunu söyler. ez-Zemahşerî Keşşaf'ta 14/İbrahim 4 ayetinin tefsirinde tercümeyi zaruri görür. Alusî, Bursalı İsmail Hakkı, Ebu’s-Suud, el-Gazalî, İbnu Teymiye de. Ezher'in Fetvası: Fetva 1936 da geldi. Mısır Parlementosu bu konuda karar aldı. 4 mezhepten ulemanın okeyi alındı. Mustafa Meragî muhalifleri ikna için Bahsün fi Tercemeti'l-Qur’ân'il-Kerim ve Ahkamiha adlı bir eser yazdı. 30/er-Rum 22 diller, Allah'ın ayetlerinden sayar. Çeviri İçtihaddır, Hatayı Barındırır: Her
çeviri çevirenin içtihadıdır. Bu bakımdan hiçbir çeviri bütünüyle aslın
aynısı olamaz. Çeviri ard niyet taşımayan ellerde yapılmışsa okuruna
Kitab'ın dünya görüşünü kavramada yardımcı olacaktır. O'nun getirdiği
mesajın temel çatısını bu çeviriler yardımıyla fıkhetmek mümkündür. Bu
ilahî hikmet’in irşadı ile, toplumsal sorumluluklar üstlenme
anlamındaki hilafet misyonunu fıkhetme ve gereğince bireysel ve
toplumsal değişimim işcisi olma ameliyesi
başlar. Orjinal dilin bilgisini gerektiren özel hukuksal içtihadlar
dışında çeviri üzerinde korkulu tabular örmenin bir hikmeti yoktur. Çeviriler metnin semantik derinlik, etimolojik, epistomelojik yanını çoğunlukla koruyamazlar. Çeviri hatalarını Salih Akdemir üç gurupta toplar: a) Arapça’yı iyi bilmemekten kaynaklanan hatalar, b) Modern ilmin verilerini bilmemekten kaynaklananlar, c) Türkçe ifade ve sentaks hataları, Akdemir bir Müfessirin şunlara dikkat etmesini ister: 1-Arap diline ve uslubunun inceliklerine vakıf olmak, 2-Türk dilini iyi bilme, 3-K.K.in baksettiği çeşitli konular hakkında yeterli malumata sahip olmak, 4-Tefsirlerden yararlanırken dikkatli olmak, 5-Allah'ın kelamını, şahsi kanaatlardan uzak, aslına uygun bir şekilde tercümeye çalışmak Çeviri Türleri: A.Harfi Çeviri: Metne
sadakat gösterilerek kelime kelime yapılan Mealler, Cümle düzeni ve
tertibi aynı olacak şekilde bir metni bir dilden diğer bir dile
çevirmektir der ez-Zerkanî (c.II s.111). Bu bir eş anlamlıyı diğerinin yerine koymaya benzer ez-Zerkanîye
göre. Alimlerin büyük çoğunluğu bu tür bir tercümenin Qur’ân için caiz
ve mümkün olmadığını söylerler. Çünkü aslî kelamın özelliklerini,
manalarını ve kendisine özgü espirilerini koruma imkanı yoktur der el-Kettanî
. Zira her dilin kendisine özgü bazı dil kuralları ve uslup çeşitleri
vardır (s.213). Bir şeyi bir dilden diğer bir dile çevirirken birinci
dilin tüm özelliklerini ve içerdiği mana ve hedefleri olduğu gibi
ikinci dilde korumak imkansızdır. Çünkü her dilin tabiatı, yapısı ve
özellikleri ayrıdır. Mucizesi uslubunda aranan bir Kitab’ın bu
özelliklerinin çeviriye yansıtılamaması mümkündür el-Akk (s.468), el-Kettanî ( s.312-313) e göre. Her kelamın iki türlü manası vardır. a.Direk lafızdan anlaşılan birinci derece manalar b.Aslî manadan fazla olarak anlaşılan ikinci manalar der ez-Zerkanî (c.II s.121-122). Bir metni bir dilden diğer dile çevirirken bu 2. manaları korumak bazen çok zor; bazen de imkansızdır der ez-Zerkanî (c.ll, s.17-19). ez-Zerkanî harfi tercümeyi uzun uzadıya anlattığı gerekçelerle redderer ( c.II, s.40-49). Muhammed Bahit el-Mısrî’de karşıtlardandır. Bu nedenle Harfî çevirinin caiz ve mümkün olmadığına varılmıştır: ez-Zerkanî (c.II s.40-49), el-Akk (s.468), Şehhate ( s.264), Itr ( s.221). B.Manevi Tercüme: Anlama dayanarak yapılan Mealler bu guruba girer. Aslî
dilin kelime düzenine bağlı kalmaksızın ve aslın uslubuna riayet
etmeksizin bir kelamın metin vb. inin manasını başka bir dille
açıklamaktır der el-Kettanî (s.313), Şehhate
( s.263). Bu tercümede amaç, Qur’ân’ın manalarını başka bir dile
aktarmaktır. Qur’ân hidayetinden ancak böyle haberdar edilebilirler.
Çevirmenin anladığı manaları kendi ifadesiyle Qur’ân’ın lafızlarını
karıştırmaksızın dile getiririder ez-Zerkanî (c.I s.31). ez-Zerkanî ( c.II, s.29-35), Itr ( s.222), el-Akk ( s.479) da caziliği ile ilgili görüşler yer alır. Şeyh Osman Abdulkadir es-Safî ise tercümeyi şiddetle reddeder. el-Qur’ânu’l-Kerim, Bid’iyetu Tercemeti Elfazıhı adlı eserinde ter türlü tercümenin caiz olmadığını ispata çalışır. Manevi Tercümenin Şartları: a.Tercümenin sahih olabilmesi için Müfessirde bulunması şart koşulan hususların tercüme edecek olanda bulunması ( Şehhate s.283), Itr ( s.223) b.Tercümenin tercüme yapacak olanın kendi arzu ve isteklerinden uzak olması . (Şehhate, s.283), ( Itr, s.224) c.Tercüme edecek olanın her iki dili iyi bilmesi, her iki dilin uslubunu, uslubun özellik ve esprilerini iyi kavraması (el-Akk, s.478), (Şehhate 283), (Itr, s.224) d.Tercüme edecek olanın Müslüman, adil ve güvenilir olması (el-Akk, s.474) e.Tercümeyle birlikte, Qur’ân’ın tam metninin yayınlanmış olması ( Itr,s.224, Şehhate,
s.283) Bu yazarlar tercümenin harfî tercüme olmadığının anlaşılması
için, Qur’ân’ın metni ile beraber Arapça tefsirinin de yayınlanmasını
ve tercümenin bu Arapça tefsirden sonra verilmesinin gerektiğini
savunurlar ( el-Akk, s.475-477) el-Akk’ın manevi tercüme için başka şartları da vardır. C.Tefsiri Tercüme: Şeyh Osman es-Safî bunu bile kabul etmez ( el-Qur’ânı’l-Kerim Bidiyyetu Tercemetihi, s.119-132, 1994,Beyrut).( ez-Zerkani, s.29, Şehhate, s.269). Bu Qur’ân’ın başka dildeki tefsiridir. İbnu Quteybe ve eş-Şatıbî’de harfi tercümeyi reddederler, tefsiri tercümeyi kabul ettikleri sanılır. ( eş-Şatıbî, el-Muvafakat, II.44-46). Çeviri Tarihi Üzerine: a)Nuzul Dönemi: İlk Müslümanlar içinde Arap kökenli olmayanların varlığı biliniyor. Mekki dönemde islam olan Bilal Habeşli’ydi. Suheyb Bizanslı, Sumeyye ise Hamidullah’a göre Türk soyundandı.[1][1] Medine’de Farsca konuşan Selman Müslümanlara katıldı. Rasûl a. İslamı, tebliğ mektupları[2][2] ile civar kabilelere duyurmaya çalıştı. Hamidullah Arapça yazılan bu mektupların hükümdarların hizmetinde çalışan tercümanlarca çevrildiğini söyler.[3][3]
Rasûllerin kendi kavimlerinin dili ile gönderilmesini kendi elçileri
için de sünnet bilerek içinde Qur’ân'dan pasajlar da içeren bu
Mektuplar tebliğ muhataplarının diline çevrilerek okunmuştur.
Peygamber'in etraftaki Arap olmayan gayri Müsllim idarecilere yazdığı
davet Mektuplarında yer alan kimi ayetlerin de O'nun sağlığında tercüme
edilmiş olacağı açıktır. [4][4] Bu bakımdan Qur’ân çevirilerinin tarihi Rasûl a.'e kadar dayanır. İbnu Hacer el-İsabe'de Zeyd ibnu Sabit'in Rasul'ün direktifi ile İbranice ve Süryanice öğrendiğini nakleder .[5][5] Abdulhay el-Kettani’nin et-Teratibu’l-İdariye ( Beyrut, c.1.s.202-203) Peygamber’in Rum, Pers, Kıptî, Yahudi ve Rumlar’dan gelen mektupları çevirmek için Zeyd ibnu Sabit’i kendisine tercüman edindiğini söyler. Hamidullah İslam’ın ilk yıllarında çeviri örneklerinden bahseder. İranlılar [6][6] Selman'dan 1/el-Fatiha suresini Farsca yazmasını isterler, O da yazıp gönderir. es-Serahsî (490/1019) O'nun bunu Peygamber'e sunduğunu, tasvibini aldığını kaydeder. [7][7] b)Vahy Sonrası Dönemi: Kitlesel halde sair ulusların islamlaşmasını müteakip Qur’ân'ın bütün olarak çevrilme çalışmaları başladı. Hamidullah’a göre İtalyan Guidi’nin bir eserine dayanarak [8][8]ilk çeviri h.127 de Berberice’ye yapıldı (age.s.102-121) . Ama bu bilgiyi pek inandırıcı bulmaz. Hamidullah, el-Cahız'ın[9][9] (h.255) Qur’ân’ı öğrencilerine hem Arapça, hem de Farsca tefsir eden maruf vaiz Musa ibnu Seyyar Asvari'den bahsettiğini söyler. Yine Hamidullah’a göre Buzurg ibnu Şahryar[10][10] h.270 e doğru Hindistan dillerinden birine (Sind veya Multan dili olabilir) Qur’an’ın tamamının çevrildiğini söyler. h.303 de ölen el-Cubbai’nin Tefsiru’l-Qur’an adlı eseri Brockelmann’a[11][11] göre Huzistan dilinde yazılmıştır. Samanoğullarından Mansur ibnu Nuh (961-976) zamanında h.345 de bir heyet tarafından Qur’an Farsça’ya çevrilmiş et-Taberî tefsiri’nin bir özeti de eklenmiştir. Bu eserin el yazma nüshaları eldedir. [12][12] Eserin önsözünde tercümenin tarihçesi ve tercüme heyetinin en meşhur üyeleri zikredilir. Hamidullah
aynı heyetin Türkçe’ye yaptıkları çevrinin iki ayrı lehçedeki
nüshalarına sahip olduğumuzu söyler. İstanbul ve Leningrad’daki bu
nüshaları bu heyetin çevirdiğini düşünür Prof.Togan. Eserin önsözü bize gelmemiştir. [13][13]
Çünkü çeviri heyetinde sadece Belh ve Buharalı değil, fakat Fergana ve
İsbicab taraflarından da Maveraünnehirli alimler bulunuyordu. Hamidullah yapanı bilinmeyen aynı veya yakın bir devirden gelen ve Browne’nin [14][14]tavsifini yaptığı bir diğer Farsça çevirinin Cambridge’de olduğunu bildirir. Surabadî’nin yaptığı h.5.asrın ortalarından kalma Farsça bir çeviri vardır. İsferainî (ö.471), Zahidî (519 da derlendi) yaptığı Farsça çeviri bugüne ulaştı. [15][15] Hıvace Abdullah Ensariîh.520
de tefsiri ile birlikte Farsça bir çeviri hazırladı. Eserini
kendisinden önce yazılmış 107 adet Tefsirden yararlandığını söyler. (Hamidullah age.) Farsça çevirmenlerden biri de ed-Dehlevî’dir. ez-Zerkanî Qur’ân’ın bugün dünya dillerinden 121 dile çevrildiğini söyler. İncil'in
en küçük kabile dillerine bile çevrildiği, çeviri dilinin binlerle
ifade edildiği düşünülürse, bütün alemler için gönderilen son
risaletin çevirisinde ne kadar geri kaldığımız ve sorumluluk
taşıdığımız anlaşılır. Hamidullah Alamgir Tahrik-e Qur’an adıyla basılan eserinde (3.baskısı 1947 de Dekkan Eyaleyi Haydarabad şehrinde) 100 kadar çevriyi tanıttı. Bu dillere yapılan çevirilerden örnekler verdi. Eser, Qur’an in Every Language adlı eserin 4.neşri Paris’te ayda bir yayınlanan France-İslam Dergisi’nde diller alfabetik sıraya göre yayınlanacak. Bu kitabtaki dillerin Qur’ân Tarihi’nde
(s.126-212) 55 Avrupa dilinde yapılan çevirilerin bir listesini verir.
Kitab, baskı yeri, tarihi ,sayısı, alfabesi ile. 55 dilde tam 888
çeviri. Müslim ya da gayri Müslimlerce yapıldı. Bazısı tam, bir kısmı
kısmi tercümedir. Kimilerinde ilaveli açıklama notları vardır. Büyük
çoğunluğu 20.yy.da yapılmıştır. Bu çevirilerin bazıları Tefsir
niteliğindedir. Bazıları Arapça, bazıları diğer harflerle yazıldı. [16][16] 1965 de Türkiye’de neşredilen eserinde de Türkçe çevriler hakkında bilgi verir.[17][17] Bu eser Dr.Macid Yaşaroğlu tarafından ilavelerle yayınlandı (1991, DİBY) . 1.AFRİKAANS 2.ALJAMİADO 3.ALMANCA 4.ARAGON DİLİ 5.ARNAVUTÇA 6.AŞAĞI ALMANCA 7.BASK DİLİ 8.BOHEMYA DİLİ (ÇEKÇE) 9.BOŞNAKÇA 10.BRETON DİLİ 11.BULGARCA 12.ÇEŞİTLİ DİLDE 13.DANİMARKA DİLİ (DANCA) 14.ESPERANTO 15.ESTONYA DİLİ 16.FİN DİLİ (FİNCE) 17.FLAMAN DİLİ (FLAMANCA) 18.FRANSIZCA 19.FRİZON DİLİ 20.GAL DİLİ (İSKOÇYA) 21.GERKÇE (RUMCA) 22.HOLLANDA DİLİ (FELEMENKÇE) 23.İNGİLİZCE 24.İRLANDA DİLİ 25.İSPANYOLCA 26.İSVEÇCE 27.İTALYANCA 28.İZLANDA DİLİ 29.KATALAN DİLİ 30.KORSİKA DİLİ (CORCE) 31.CREOL DİLİ (CREOLE) 32.LAPLAND DİLİ (NORVEÇ) 33.LATİNCE 34.LATVİA DİLİ (letonca) 35.LEHÇE (Polca, Polonya’nın Milli Dili) 36.LEZBURGESCH DİLİ (Luxemburg) 37.LOWLAND DİLİ (İskoçya) 38.MACARCA 39.MALTA DİLİ 40.NORVEÇCE 41-PLATT-DEUTCH DİLİ 42.PORTEKİZCE 43.PROVANS DİLİ 44.ROMANŞ DİLİ (İsviçre) 45.ROMENCE 46.RUSÇA 47.SLOVENCE 48.SÜVETCE (Bak:İsveççe) 49.VOLAPÜK DİLİ 50.YİDİŞ CORSE (Bak:Korsika Dili) CREOL (Bak:Kreol Dili) ÇEKÇE (Bak:Bohemya Dili) DANCA (Bak:Danimarka Dili) FLEMENKÇE (Bak:HOLLANDA DİLİ) HIRVAT-SIRP DİLİ (bak:Boşnakça) JIDDISCH (Bak:YİDİŞ) JÜDİSCH (Bak:YİDİŞ) KARADAĞ DİLİ (bak:Boşnakça) KASTİLYA DİLİ (Bak:İspanyolca ve Aljamiado) LAPÇA (Bak:Lapland Dili) LAPONYA DİLİ (Bak:Lapland Dili) LETONCA (Bak:Latvia Dili) MAKEDON DİLİ (Bak:Boşnakça) MONTENEGRİN (Jradağ Dili. Bak:Boşnakça) POLCA (Bak:Lehçe) RUMCA (Bak:Grekçe) SIRP-HIRVAT DİLİ (Bak:Boşmakça) SIPPÇA (Bak:Boşnakça) YIDDISH (Bak:Yidiş) Dünya Dilleri'nde Qur’ân: Bugün dünyada 3000 etnik yopluluk 8000 dil konuşulmaktta. 190 ülke BM lere kayıtlı. 1986 da Ekmeleddin İhsanoğlu Dünyadaki Qur’ân Tercümeleri Bibliyoğrafyası’nı yayınladı. [18][18] Alsamiado [19][19] 41 Grekçe İlk çeviri 800 lü yıllar Filozof Nicetas[20][20] İspanyolca 27 (15) Latince 55 (36) İlk çeviri: 1143 (41) Robertüs Ketenensis[21][21] İtalyanca 16 (10) İlk çeviri:1513 Almanca 61 (56) ilk çeviri:1616 Fransızca[22][22] 72 (31) ilk çeviri: 1647 Le sieur de Ryer.[23][23] İngilizce[24][24] 178 (51) ilk çeviri:1694 A.Ross. Hollanda 7 Macarca 6 Portekizce 8 Rusca 15 (11) Lehce (Polonya) 12 Sırp-Boşnak 31(7) İşveç dili 6 Süryanice İlk tercüme Haccac ibnu Yusuf zamanına ait[25][25] Berberi dili İlk Çeviri hicri 127 /745? de Urduca 300 den fazla[26][26] Farsca 100 den fazla Türkçe 194 (70 den fazla ,1927-1997 arası 50 Meal) Kürtçe İlk Çeviri hicri 223 (kısmi) KÜRTÇE MEALLER 223 de Aliyi Sindî adlı bir Mecusi Kürt'ün Bayazıt Bestamî'ye gelerek Müslüman olduğu aktarılır. Bayazıd O’na namazda okuması için Kürtce sureler öğretir. 1922 de Molla Muhammed Goranî tarafından 4 ciltlik bir Tefsir yazılır. Irak'ta yazılmış 12 ciltlik Kürtçe bir tefsir bulunuyor. Patnos'lu Abdullah Varlı
1962 de başladığı çalışmayı 1994 de tamamladı. Çeviri 50 bin adet
basıldı. Diyanet Meal’e karşı olumsuz tavır takınarak yurt dışına
satışınında engellenmesini istedi. Türkçe bir Mealin de sahibi olan Kürt Kökenli Ali Bulaç'ın
bir okuyucu olarak değerlendirmesi şöyle: "Kürtçe’nin dil olarak Meal
yapmaya elverişli olup olmadığı ayrı bir tartışma konusudur. Ancak
öyle de olsa bu dilin sınırlı imkanları dahilinde Qur’ân meali
yapmanın mutlak bir mahzuru yoktur. Afrika’nın çok zayıf kabile
dillerinde dahi Mealler yapılıyorken, bu hakkı Kürtçe konuşan insanlara
çok görmenin izahı olmasa gerek. Kürt gençleri Kürtçe inciller okuyup
Hristiyan olması daha mı iyi?"[27][27] "...Benim gözüme çarpan ilk önemli hata, bu Mealin Türk Dil Kurumu'nun başını çektiği "öztürkçe" dil akımının bir iz-düşümü olan "özkürtçe" bir dille yapılmış olmasıdır. Hemen
hatırlatmakta yarar var: Kürtçe de Türkçe, Farsca, Peştuca vd. Doğu
dilleri gibi bol miktarda Arapça kelimenin yer aldığı Müslüman bir
kavmin konuştuğu bir dildir. Kürtçe'yi konuşan Kürtlerin Ari olması,
Sami kökenden gelen Arapça'dan etkilenmesine mani değildir. Eğer
Farsca’yı Kürtçe'nin daha gelişmiş bir ana gövdesi kabul edersek, bugün
Farsça’da tahminlerin üstünde Arapça kelime olduğu
bir gerçektir ve Farslar bundan gurur duymaktadırlar. Bu, Doğu'da
konuşulan hiçbir dilin tamamen orjinal olmadığını göstermektedir.
Türkçe'de de çok sayıda Arapça ve Farsca kelime vardır bu kelimeler
Türkçe'deki yerlerini muhafaza etmektedir. Tabi
ki kelimelerin ötesinde anahtar terimler çok daka önemlidir. Bu
terimler her dilde o dili konuşan insanların alem tasavvurlarını, dünya
görüşlerini, hayata bakışlarını temellendirir. Bu terimler çoğunlukla
kutsal metinlerden neşet ederler. Bu açıdan Farsca, Türkçe, Peştuca,
Urduca ve Kürkçe'ye baktığımızda kökenlerini Qur’âni olan çok sayıda
Arapça terimin bu dillerde yer aldığını görürüz ki bu çok da iyi bir
şeydir. Varlı ise,
Kürtçe'nin ne kadar orjinal, yeterli ve hatta diğer dillere nazaran
üstün olduğunu ispat etme kaygısıyla mümkün mertebe Arapça veya Türkçe
kelimelere yer vermemiş, İslam dininin temel kavramlarını dahi
Kürtçeleştirme yoluna gitmiştir. Ben Allah kelimesinin yer almadığı
bir Meali ne tasavvur edebilirim ne sıhhatli kabul edebilirim. Varlı, ısrarla Allah yerine Yezdan kelimesini kullanmaktadır. Halbuki Yezdan başka, Allah başkadır. Sözgelimi Lailahe illallah'ın mealini yapmaya çalışırsak "Yezdan'dan başka yezdan yoktur" olur ki bu "Allah'tan başka yezdan(ilah) yoktur" mealinden çok farklı bir şeydir. Yine ingilizce meallerde dahi sure isimlerinin orjinalleri muhafaza edilirken, Kürtçe Mealde sure isimleri Kürtçeleştirilmiş ve ucube şekilde "İnek, Demir, Duman" vb.sure isimleri çıkmıştır. Bir başka husus bazı kelime ve ayetlerden hareketle Kürtler'in tarihe müdahil oluşlarına aranan mesnettir. Mesala Varlı'ya
göre Qur’ân'ı dinlemeye gelen bir "cin taifesi" Kürtler’in Cunuki
aşiretinden başkası değildir. Cunukiler çok erken devirde gelip
Qur’ân'ı dinlemişler ve Müslüman olmuşlardır. Elbette Cinler ile
Cunukiler arasında bir analoji dahi kurulamaz. Bir
Meal sadece ve ihlasla-Kürtçe Mealde ihlas kelimesi dahi
kürtçeleştirilmiştir- dinin gayelerine hizmet etmek üzere hazırlanır.
Eğer bundan ulusculuk gibi gayeler gözetilirse, bu dinin istismarına
yol açar. Bence bu konuda Müslüman Türkler başarılı bir sınav verdiler
ve elan vermeye devam etmektedirler. Bütün Müslüman kavimler içinde
Arapça menşeli islami kavramları muhafaza etmek için büyük bir mücadele
veriyorlar. Bir zamanlar Osmanlıca'nın sahip olduğu görkem bu İslam'a
kompleksiz bağlılığın bir tezahürüydü."[28][28] Bibliyografya: -Abdulhay el-Laknavî/ Hidaye (Delhi 1915, s.86 not.1) -Brockelmann/GAL, Supplement kısmı c.1 s.342, (aktaran Hamidullah age.) -Bulaç,Ali/ Yeni Şafak 5 Temmuz 1995.. -Buzurg ibnu Şahryar/ Merveilles de l’Inde et de la Chine (Fransızca’ya çeviri. S.2-3) -Çiçek,M.Halil/20.Asırda Qur’an İlimleri Çalışmaları,1996,İst,s.229-234 -Edouard Montet , Fransızca Meal, -es-Serahsi/el-Mebsut’ (1983, İst, c.1.s.37) -Guidi/Muhadarat Edebiyyati’l-Coğrafiyye, s.66 -Hamidullah, Muhammed, Qur’ân’ı-Kerim Tarihi, ç.Salih Tuğ, İst, 1993 s.101-107 -Hamidullah, Muhammed,/ Ç.Sait Mutlu, Qur’anı Kerim Tarihi,İst, Yağmur yay. -Hamidullah,M./İslam Peygamberi, İst, 1991 (5.bas.), Paragraf 315,1313. -IRCICA tarafından h.1406 da yayınlanan World Bibliography of Translation of the Meanings of the Qur’an, Ptinted Translations, 1515-1980 (Haz. İsmet Binark ve Halit Eren; yay. E.İhsanoğlu) İst, 1986 -Mingana /(An Anvien Syriac Translation of the Kuran, Manschester 1925 -Storey/Persian Liteature, I,No.3-4 (Hamidullah’tan naklen) -Storey/Persian Literature, I, No.1 e göre Ayasofya 87 ve Dresten 22) -Tacu’ş-Şeria/ Nihayetu Haşiyeti’l-Hidaye , -Vincent Monteil, L’Islam, Paris 1963,s.8)
[1][1] Hamidullah,M./İslam Peygamberi, İst, 1991 (5.bas.), Paragraf 315,1313. Yine Hamidullah, Qur’an Tarihi,.Tuğ S. s.107 de:’Belazurî bu hanımın Kesker’li olup, evinde Bamih ismiyle çağrıldığını söyler. Bu Pamuk’un bir dialektiği olabilir. İran’lı bir satrap (marzuban) tarafından Taif’li bir tabiine hediye olarak takdim edilmiştir.’ [2][2] Bizans (İstanbul), Medayin, İskenderiye, Aksum gibi. [3][3] Hamidullah, Muhammed, Qur’ân’ı-Kerim Tarihi, ç.Salih Tuğ, İst, 1993 s.101. Aynı kaynak bu çeviriler hakkında elimize bir kaynağın geçmediğini söyler. [5][5] M.Hasan Hacevî’nin nakline göre. [6][6] Arap yarımadası’nın güney-doğu bölgelerinde yaşayan İram müstemleke toprakları fethedilmişti. (Hamidullah age.) [7][7] es-Serahsi/el-Mebsut’ (1983, İst, c.1.s.37) ‘İmam Ebu Hanife,
diğer dillere çevirisi yapılmış ayet tercümelerinin günlük namazlarda
okunabileceği görüşündedir. Buna izin verilmiş olduğu fikrini
savunuyordu, çünkü, sahih hadislerde rivayet edildiğine göre, İranlılar
Selman’a yazdıkları bir mektupta, O’ndan Fatiha
suresinin Farsça’ya bir çevirisini yapıp kendilerine göndermelerini
istediler.’ Bu alıntıyı yapan Hamidullah O’na dayanarak çeviri metnini de sunar: Ba-nam-i Hudavend-i bahşayende-i bahşayişkar (Pek cömert, pek âlicenab olan Tanrı’nın adıyla) Hamidullah, Muhammed, Qur’ân’ı-Kerim Tarihi, ç.Salih Tuğ,
İst, 1993 s.101-102: ‘Bu çeviri, Arapça Qur’an metnini, yine Arap
dilinde ve Fars alfabesine göre Tranktipsiyonu değildir. Yine es-Serahsî’ye
göre Farslar, ağız ve hançereleri Arap dilinin esas özelliklerine uyum
sağlayıncaya kadar bu çeviri ile ayet metinlerini günlük namazlarda
okudular. Olaydan bahseder diğer bir kaynak Tacu’ş-Şeria/ Nihayetu Haşiyeti’l-Hidaye şde öyle anlatır: ‘Bu müracaat üzerine Selman’ın Rasulullah’a başvurduğu ve O’nun kabul ve tasdiki üzerine Qur’an’ın bu 1.Suresini Farsça’ya çevirdi’ Hamidullah bu bilgi için bizi Abdulhay el-Laknavî’nin Hidaye adlı eserinin Hindistan baskısındaki (Delhi 1915, s.86 not.1) haşiyesi’nde görülen Salat bölümüne gönderir. [8][8] Guidi/Muhadarat Edebiyyati’l-Coğrafiyye, s.66 (Kahire Üniversitesi’nde Müslümanlarda coğrafyai lmi hakkında verdiği dersleriden oluşan bir külliyat) [9][9] /el-Beyan ve’t-Tebyin, I,139 [10][10] Buzurg ibnu Şahryar/ Merveilles de l’Inde et de la Chine (Fransızca’ya çeviri. S.2-3) [11][11] Brockelmann/GAL, Supplement kısmı c.1 s.342. (aktaran Hamidullah age.) [12][12] Hamidullah çeviri hakkında şöyle der:’Bunları tedkik ettiğimizde, bu tercümeyi yapanların Arapça’yı çok iyi bildiklerini görürüz.’ [13][13] Hamidullah belki de bu çeviriyi tek kişi yaptı der. Bu Farsca Taberî tefsirinin de Türkçe’ye çevrildiğini söyler. (Storey/Persian Literature, I, No.1 e göre Ayasofya 87 ve Dresten 22) Bunun tarihi daha geç döneme aittir. Hamidullah Ayasofya’da bahsedilen numaraya baktığında sadece Farsça çeviriyi bulduğu için verilen bilginin yanlış olduğunu düşünür.) [14][14] JRAS, Londra 1894, s.417-524.deki madde. [15][15] Storey/Persian Liteature, I,No.3-4 (Hamidullah’tan naklen) [16][16] Çiçek,M.Halil/20.Asırda Qur’an İlimleri Çalışmaları,1996,İst,s.229-234 [17][17] Ç.Sait Mutlu, Qur’anı Kerim Tarihi,İst, Yağmur yay. [18][18] İstanbul’da 1976 da İKO kararıyla kurulan ve Uluslararası nitelikteki IRCICA tarafından h.1406 da yayınlanan World Bibliography of Translation of the Meanings of the Qur’an, Ptinted Translations, 1515-1980 (Haz. İsmet Binark ve Halit Eren; yay. E.İhsanoğlu) İst, 1986 [19][19] Hamidullah’ın
söylediğine göre hidayete erip Müslüman İspnyol asıllı Endülüs ahalisi
bir çeşit Romans dialektiğini Arap alfebesi ile yazyıyorlardı.
İspanyolca da da Mosiscos adı verilen bu Müslümanların meydana
getirdikleri edebiyata el-A’camiyye’den bozma Alijamiado denir. (Qur’ân Tarihi s.126) [20][20] Patrolıgia Graeca’da
görülen bazı polemik yazıları vardır. Kısmi çeviri yapmş, geri kalanın
da bir özetini vererek Qur’an üzerine ilk rasyonel kritiği yapmış. (Vincent Monteil, L’Islam, Paris 1963,s.8) [21][21] En iyi tercüme ise Maracci’ninki olup 1968 de basıldı der Hamidullah. [22][22] Qur’ân’ı Fransızca'ya çeviren Cenevre Üniversitesi Prof. Edouard Montet şöyle
der önsözünde: ".Arapça Qur’ân’ı bilenlerin hepsi, bu dini Kitabın
güzelliğini, uslubunun son derecedeki mükemmelliğini tebcil etmekte
ittifak edeceklerdir ki Avrupa dillerindeki bütün tercümeler, bunu
hissettirip ifade etmek imkanından mahrumdurlar." [23][23] Hamidullah 1861 de Lizbon’da yayınlanan Fatıma Zaide
çevirisi hakkında şöyle der: ’ Bir kaç şarlatan tarafından ortaya
konmuş, görünürde Müslüman olduğu iddia edilmiştir. İlk sure hariç,
kalanlar Qur’an metninin karmakarışık tercümeleri ve hatta Qur’an
metnine tamamen yabancı metinlerden ibarettir, ekser yerlerde belli bir
surenin ayetleri, normal sırasından çıkıp karışmış ve hatta diğer
surelere ait ayetler bir diğerinin içine katılmış vaziyettedir. Aynı
zamanda, Surelerin nazil oluş sırasına göre de bir nizamlama işine
teşebbüs edilmiştir ki bu gayret ona, Avrupa’da bu biçimde ayetleri
iniş sırasına göre sıralayan ilk tercüme vasfını kazandırmaktadır.
Kelime kelime tercümenin yapıldığı yerler pek azdır. Hepsinden de tuhaf
olan çevirmenin adıdır:’ Fatma Zaida Djare- Odalyk-Doul den Baniamin Zahide Agha’ Herhalde doğrusu şöyle olmalı: Fatma Zaide (bundan sonraki kısım çok kötü bir Türkçe’yi andırmaktadır:’Bünyamin Ali Efendi Ağa’dan dul Cariye-Odalık.’ Bir kere Türkçe’de bir kimse için ya efendi veya aga kullanılır, ikisi birden olamaz; keza ya cariye veya odalık denir. Acaba bu Bünyamin Ali bir muhtedi Yahudi midir? Her neyse, gerçekte notlarda ve önsözde İslam müdafaa edilmekte, mütercim sıfatıyla geçen Fatıma’dan mervi olarak kendisinin Müslüman olduğu nakledilmekte ve hem latince ve hem de İtalyanca bildiği iddia edilmektedir. [24][24] İngilizce mütercimi Marmaduke Pickthall:
"Qur’ân tercüme edilemez... Bu çeviri mukaddes Qur’ân değildir. O
taklid edilemez senfoni, insanı göz yaşlarına ve vecde boğan ifade bu
tercüme de yoktur. Bu sadece Qur’ân'ın mealidir. Ne Arapça Qur’ânı'ın yerini tutar, ne de O'nun şumullü manasını ifade edebilir." [25][25] Hamidullah: ‘Manchester’li Mingana’ya
bakacak olursak, Qur’an’ın bazı kısımlarını zikreden ve bunlara cevap
vermek maksadıyle oluşturulan Süryanca bir eserin fragmanalrı, Hicri
ilk asrın 2.yarısından kalmadır. (An Anvien Syriac Translation of the Kuran, Manschester 1925 (m.1171 de ölen Dionysius Bar Salibi, Halife Abdulmelik devrinde ve vali Haccac zamanında Süryanca bir Qur’an çevirisinin olduğunu doğrular.) [26][26] Hamidullah,M/Qur’an Tarihi. s.103 [27][27] Bulaç,Ali/ Yeni Şafak 5 Temmuz 1995. Sabah Kara, Kürtçe'nin Türkçe'den daha zengin bir dil olduğunu savunur. [28][28] Bulaç,Ali/ Yeni Şafak 6 Temmuz 1995 |
|
|
|
|
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|
Yukarı dön |
|
|
asım Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1700
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
http://www.kurannesli.info/bilgibankasi/yazi.asp?id=863 yukarıdaki adreste yedi harfle nuzul meselesi çalışılmış...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Eveet M.Kul cevap veriyor:
"Gereksiz gormeme ragmen soruna cevap veriyorum. Hicbiri, anladinmi Hicbir kismi sihhatli olarak anlasilmaz"
Cevaptaki acziyeti farketmişsinizdir sanırım.Aslında hırsızı evine kadar kovalamak huyum yoktur ama demek ki bazen gerekli oluyormuş.Eğer bir (1) örnek verebilseydi iddiası %99 çökmüş olacaktı.Ben de onu Allah'ın izniyle çürütüp %100'e çıkartacaktım.Ama buna gerek kalmadı ve "Hiçbiri,anladınmı.."demesi aslında "böyle bir örneğim yok" anlamına geldiğinden olaydaki tüm savları yerle bir olup resmen çöktü.
Sevgili forum üyeleri! Aslında vermeye çalıştıkları mesaj şu,"Ey Arapça,tarih,siret vs.vs.Bilmeyenler sizlerin Kuran üzerine konuşma,düşünme hakkınız yok.Siz bize sorun,biz size söyleyelim.Sizin Kuran'dan birşeyler üretmeniz, hakkınız değil"Sıkıntıları bu.Biz de bunu görünce otomotikman "kral çıplak" pozisyonuna düşüyorlar.Tabi birde işin Allah'a olan yönü var. Şöyle ki"Allah yalnız başına anıldığında kaçışırlar"ayetinde işaret edilenlerin psikolojisi.
Üstelik bunu "Kuran bize yeter"diyenlerin forumunda yapma cüretini gösteriyorlar.Ve işin garibi bunlar bir dönem "moderatör"de olmuşlardı. Allah oyunlarını bozmuştu,şükürler olsun O'na.
Tartışmalara sınır koymak benim haddime değil.Ama Kuran üzerine düşünmemi engelleyecek her oyunu bozmaya ant içtim.
Bu konu benim açımdan artık kapanmıştır.İzleyenlere saygı ve sevgilerimi sunarım.
Selamlar..
|
Yukarı dön |
|
|
muradi Yeni Uye
Katılma Tarihi: 16 ekim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 9
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
DEĞERLİ KARDEŞLER;
Kuran'daki "onu en güzel ALLAH açıklar" ,"bu kuran size kitap olarak yeter","Allah'tan ve ayetlerinden sonra hangi hadise inanırsınız?","sizi ve sizden sonrakileri uyarmam için bana kuran vahyedildi","Onu biz indirdik ve onu ancak biz koruyacağız"v.s gibi sayısız ayetten anladığımız şey şudur ki;Kuran kendi kendisini en güzel şekilde açıklar.Öyle de olması gerekirdi.Yoksa kur'an'la beraber yanında birçok yardımcı kitap da bulundurmamız gerekirdi.Sonra Allah'ın korumayı vadettiği başka birşey de olmadığına göre sadece ona inanmak zorundayız.Tarihe nereden güveneceğim?Şüphe taşıyan (zira tarihin tasavvurdan ibaret olduğunu tarihçiler de söylüyor)birşeyle şeksiz birşeyi nasıl açıklığa kavuştururuz?Zaten tarihi kaynakta sunulan manzaraların ne kadarı Kuran'a uygundur ki biz onlara göre amel edelim?Ancak Kur'an kendi mentalitesi içerisinde anlaşılabilir.Alırsın eline Arapça bir sözlük anlamına bakarsın kelimenin. Siyak ve sibaktan(ayetin öncesi ve sonrası)uygun anlamı verirsin anlama ulaşırsın.Tabiiki Kur'an'ın mentalitesini kavrayacaksın.Bu da Kur'an'ı bir bütün olarak algılayarak kazanılabilir.Yani bir kelime nerelerde ve hangi anlamlarda geçmiş.Zaten Kur'an kelime ve kavramdan çok bir felsefeyi vurgulamaktadır.O da tevhid felsefesidir.Bu da dini yalnız ALLAH'A hasretme ameliyesidir.Eğer bu felsefe alınırsa Kur'an kendisini şiir gibi anlatır.Sonra peygamber de öldüğüne göre demek ki herkes kendi tarihini yaşayacaktır.Zaten Kur'an'da birçok yerde tarihi olay da geçmiştir.Demek ki gerekli olan tarihi bilgi de orada verilmiştir.Zaten şunu da bunu da anlarsak daha iyi olur gibi masumane! dilekler değil midir ki dini bir anonim şirket görüntüsüne getirmiştir.Hepinize selam ve sevgiler..
|
Yukarı dön |
|
|
HAKgelenek Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 ocak 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 611
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
merhaba muhliskul.
sizi anlıyorum ama sormam gerekli biz o döneme ait ne biliyoruz,şunu da söyleyebilirim eğerki o dönem bize gerekli olsaydı bence ilk inen ayetlerin net olarak hangisi olacağını rabbim bize bildirirdi.
ilk ayetlerin neden verilmediği belkide bizim o dönemle bağımızın koparılması adına da olabilir sadece bir düşünce.
resullerin kıssasları bize zaten tarih olarak yetmiyormu.
vahyin kesilmesi ile sizin dediklerinize katılırım ama bana göre vahy her döneme ayrı hitap ettiği için ve buyüzden inmeye devam ediyor.
kitabtaki ayetlerin hepsinin bir arada olması vahyin inmediği anlamı getirmez.
vahyin muhattapları kimse vahyin hepsini yaşadıktan sonra vahyin kesilmesi gerekir vahy muhammed yada toplumu için kapanmıştır.
biz ise vahyle yeni tanıştık bittiğini iddia edemeyiz.
selam ile kalın.
__________________ Nahl.6:Bir güzellik de vardır onlarda sizin için: Sabah saldığınız sırada, akşam topladığınız sırada. Ve lekum fîhâ cemâlun hîne turîhûne ve hîne tesrehûn
|
Yukarı dön |
|
|
HAKgelenek Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 ocak 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 611
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam.
tartışmamızın sohbet havasında ve kaşılıklı bir paylaşım içinde geçmesi temennisi ile herkese saygılar ve sevgiler.
içinde ihtilaf olmayan bir kitabın üzerinde ihtilafa girmek tehlikelidir,onun için haniflere yakışır bir biçimde bir birimizi kırmadan devam edersek çok daha sağlıklı olacaktır.
rabbim bizleri korusun .
__________________ Nahl.6:Bir güzellik de vardır onlarda sizin için: Sabah saldığınız sırada, akşam topladığınız sırada. Ve lekum fîhâ cemâlun hîne turîhûne ve hîne tesrehûn
|
Yukarı dön |
|
|
putdüşmanı Ayrıldı
Katılma Tarihi: 02 eylul 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 23
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam arkadaşlar;
Siz hala neyi tartışıyorsunuz? Ben bu konu başlığını acaba hangi amaçla açtım? Bir düşünür müsünüz?
Muhabbetle...
|
Yukarı dön |
|
|
asım Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1700
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Kur'an ayetlerinin toparlanması (tedvin) ve mushaflaştırılması süreci müslümanlar için çok önemli bir süreçtir. Zira bugün, batılı islam karşıtları ve bu karşıtlıktan etkilenmiş Türkiye'deki gruplar Kur'an'la ilgili eleştirilerinin bir kısmını tedvin süreci üzerinde yoğunlaştırmışlardır. Diğer taraftan tedvin sürecini bilmek, Kur'an'la ilgili inancımızı sağlamlaştıracağı gibi Kur'an tarihi konusundaki birikimimizi bir hayli artıracaktır.
Aşağıdaki makale Ulumul Hikme okulundan. Kur'an tarihi konusunda gerçekten çok kapsamlı ve neredeyse bütün sorulara tarihsel gerçekler çerçevesinde nitelikli cevaplar veren bir çalışma. MuratK
a)Hz.Peygamber Dönemi: (Rasul’un Sağlığında Cem’)
Mekke Dönemi:
Hz.Peygamber Vahy’in Muhafazası için Azami Dikkati gösterirdi [1] Cebrail’in Okuyuşu’nu Takib’de Acele davranırdı . Vahy’i Göğsünde toplayıp Dilinde okutmak Allah’a aiddi. [2] Rasûlu-Ekrem, gelen Vahyleri önce kendisi Namazlar’da okuyarak Ezberini kuvvetlendirdi.[3] Sonra yavaş yavaş okuyarak Ezberi Kuvvetli[4] Ümmî olan Mü’minler’in [5] ezberlemesini sağladı. [6]
Kur'an'da "Sana okutacağız ve Sen Allah'ın diledikleri dışında unutmayacaksın"[7] buyrulur. Hz.Peygamber'den Ayrı olarak Sahabeler de Vahyi ezberlemeye çalıştılar. Geceleri ve Namazlar’da Sürekli ondan okunan Bölümler Vahy’in Korunmasına Hizmet etti. O sırada Gün’de iki Vakit Namaz kılıyorlardı. Sabah ve ikindi.[8]
Hz.Peygamber, Kalbine indirilen Kur'an’ı İnsanlar’a Yalnız okumakla kalmadı, yazdırdı da. 52/et-Tur Suresi’nin İlk Ayetleri bunun Tanığı’dır. 80/Abese 11-14 de bu Kapsam’da düşünülebilir.
"Hz.Peygamber'in Kur'an'ın Doğruluk ve Tamamiyetin, Muhafaza için Yazı’yla Tesbit’ten Ayrı iki İlave Tedbir daha aldı.
1-İnen Ayetleri hemen kendisi ezberliyor ve Sürekli olarak Namazlar’da, İkametinde, Yolculuğunda, Sıkıntı’da, Ferah’ta onu okuyordu. [9]Günlük Namazlar’ın kılınması esnasında Kur'an Ayetleri’nin Yüksek Ses’le okunmasını emretti. Bunun Sonucu, Müslümanlar Kur'an'ı Hıfz etmeyi Ödev bildiler. Böylece Kur'an bir Tür Din Adamı Sıfatı’nı taşıyan Kimselerin Tekelinde olmadı.
O Kur’an’ı Sahabesine sidire sindire okurdu. Sahabe de ona Önem verirdi. Hz.Peyhamber de onların okuduklarını Kontrol ederdi.[10]
2-Kur'an öğrenenlerin bunu Yetişmiş bir Muallim Nezareti’nde yapmalarını emretti. İlk Muallim, Peygamber'in kendisi ve sonra, Kur'an'da İyi Yetişmiş olmaları dolayısıyla O’nun tarafından Yetkili kılınmış Sair Muallimler’di."[11]
"Akıl’da Tutma ve Ezberleme Kabiliyetleri Ferd’den Ferd’e Değişik olduğundan Doğal olarak Sahabe’den bazı Kimseler, Boş Zamanları’nda Tekrar edip ezberlemek Maksadıyla bu Ayetleri Yazı’yla Tesbit etmek istediler. İşte bu Ayetleri bu Şekilde Yazı’yla Tesbit işi ne Zaman başladı bunu Kati olarak bilemiyoruz."[12]
Rivayetler Peygamber'in gelen Vahyi yazdırma Konusunda Acele davrandığını aktarırlar.[13]
Vahy’in ne Zaman yazılmaya başlandı, Kesin bir Bilgimiz yok. Tarihler Hz.Rasul’un Vahy’i kendisinin yazdığından hiç bahsetmiyorlar.[14] Siyer Materyali’nde daha Mekke Dömemleri’nde bile Kur'an'ın Yazılı Bölümleri bulunduğu görülür. Örneğin Hz.Ömer'in İslam oluş Kıssasını anlatan İbnu Hişam O'nun Kızkardeşi Fatıma'ın Evi’nde Kocası Said ile 57/el-Hadid (veya 55/er-Rahman) ile 20/TaHa (7/81, 45/20) Sureleri’ni üzerine yazıldığı bir Sahife’den okudukları anlatılır.[15] Ömer'in Müslüman oluşu, Peygamberliğin 5.Yılı’na İsabet eder ki bu, İslam Tebliği’nin Genele Tebliğe yapılmaya başlamasının 2.Yılı’dır. Yani hHicret’ten 8 Yıl önce. Hamidullah " Nakledilen bu Vaka’nın Doğrululuk ve Gerçekliğinden Şüphe etmemiz için bir Sebeb göremiyoruz, zira İlk vahyedilen Hicret öncesi Sureler’in bir Çoğu, "Yazılı Kur'an Nüshaları’nda"ndan bahsetmektedir. 45/el-Furkan 5.Ayeti ve 60/el-En'am 79 Ayeti bu Vaka’ya Örnek gösterilebilir. Bizzat Kur'an'da, Kur'an için Devamlı Kitab Kelimesi kullanılır; Muhakkak ki bu Kelime "Yazılı bir Vesika" Manasına da içine almaktadır."[16] Hadis Yazımı’nın yasaklandığını anlatan Rivayetler de de Kur'an'ın Yazımı’nın oldfuğunu gösterir.
Hz.Rasul İnanırlar’dan edindiği Katipler’e Vahy’ı yazdırmaya çalıştı. Mekke Dönemi’ndeki Meşhur Katipler Ebu Bekr, Osman, Ali, Zübeyr ibnu Avvam, Amir ibnu Fuheyre’dir.
Peygamber'in yanında olan Ayetler dışında Sahabiler kendileri için Özel Sayfalar da yazıyorlardı. Kur'an'ın Bütünü’nü Ezbere bilenlere Kurra deniliyordu. İbnu Mes'ud, Muaz, Salim, Ubey ibn Ka'b, Aişe, Hafsa, Ümmü Seleme, Ebu Zeyd bunlardandır.
Ayetlerin Surelere Yerleştirilmesi:
İnen Ayetler’in Hangi Sureler’e yazılacağı Peygamber'in Talimatı ile belirleniyordu.[17] "Tarihçiler’in verdiği Bilgi’ye göre bazan da İnen bu Parçalar içinde birkaç Sure’ye ait Ayrı Parçalar Aynı anda Nazil olabiliyordu. Yeni bir Vahiy geldiğinde Hz.Peygamber, o zamana kadar Nazil olmuş bulunan Bütün içinde bu Yeniler’in alacağı yeri gösteriyordu."[18]
Yazı Materyali:
Peygamber kendi Hıfzı, Sahabe Hıfzı ve yapılan Kontroller’le yetinmeyip Nuzulunu takiben yazdırırdı. [19] Yazı Materyali olarak Hurma Dalları, İnce Beyaz Taşlar, Kürek Kemikleri, İşlenmiş İnce Deri Parçaları, Tahta, Çanak, Çömlek Parçaları ve Kırtas adı verilen Kağıtlar, Deri,[20] Bez, Hurma Lifi kullanıldı. İranlılar ve Romalılar gibi Kağıt Sanatı Araplar’da yoktu.
Medine Dönemi:
Hz.Rasul Medine Dönemi’nde Ubey ibnu Ka'b, Zeyd ibnu Sabit, Abdullah ibnu Revaha gibi Yeni Vahy Katipleri de edindi. Bu Yazım İşinde el-Askalanî (852/1448) Görev alan 40'a Yakın Sahabi’den Söz eder.[21]
İbnu İshak'ın Rabat'ta bulunan Siyer Kitabı’nda şöyle bir Rivayet yer alır: "Kur'an'dan ne zaman bir Parça Nazil olsa Rasulullah a. bunu önce Erkekler’in İştirak ettiği bir Topluluk hHuzuru’nda okur, Tebliğ eder ve sonra Kadınlar’dan Müteşekkil Ayrı bir Topluluğa Tebliğ ederdi."[22]
Her Ramazan'da Hz.Rasul'un o Sene’ye kadar İnen Ayetleri Cibril ile okuyup karşılaştırdıkları Rivayetleri vardır."Hz.Peygamber Halk’ın Huzuru’nda baştan sonra kadar Tilavet etmek İtiyadı’ndaydı. Etrafında toplanan Ashab, beraberinde Kur'an Nüshaları’nı getirirler ve bunlarla O’nun okuduklarını Mukabele ederler ve İcabında ellerindekileri düzeltirlerdi. Hayatı’nın Son Ramazan Ayı’nda[23] bunu daha İleri bir İhtiyat Tedbiri olarak İki defa tekrarladı. Bu Tarz "Mukabeleler" ve Halk Huzuru’nda Tilavet etmeler Arza (takdim) Adını alır ve bunların İşaret ettiğimiz en Sonuncusuna Arza Ahira, Kur'an Tarihi’nde unutulmaz olarak kalmıştır."[24]
Medine’de bir çok Çevre’ye Kur’an Muallimi gönderildi.[25]
Hz.Rasul son Vahy’den 9 ya da 81 Gün Sonra Vefat etti. Bu Süre’den önce kitaplaşması, Ayetler’in Elimizdeki Tertip üzere inmemesindendir.
Muaviye'nin Vahy Katipliği:
Mekke'de Okuma-Yazma Oranı Çok Düşük’tü. Mekke ve Medine'de bu Dönem’de Okur-Yazar 33 Kişi’nin Adı geçer. Yazı Yazma, Ok Atma ve Yüzme gibi 3 Hasleti taşıyana Kamil Ünvanı verilirdi. Mekke'ye yazı Harb ibnu Umeyye ile girdi. Ebu Sufyan ile İki Oğlu, Muaviye ve Yezid ibnu Ebi Süfyan Okuma Yazma biliyorlardı.
Rasulullah Arap Kabileleri’yle yaptığı Yazışmalar için Katipler edinmişti. Ebu Sufyan'ın İsteği üzerine Muaviye'de bunlar arasına katıldı.[26] eş-Şehriyarî, Rasul'un Osman ve Ali'yi Vahiy Katibi olarak İhtiyar ettiğini bu ikisinin bulunmaması Durumunda Ubeyy ve Zeyd ibnu Sabit'in Vahiy yazdığını söyler. [27] Bir çok Kaynak Muaviye'nin Katipliği içine Vahy Katipliği’nin girmediğini söylerler.[28]
İrfan Aycan, Muaviye Biyografisi’nde O'nun Vahy Katipliği yaptığından bahseden Kaynakları zikreder.[29] Kürsi Ayeti’ni yazdığı söylenirse de bu Ayet’in Hicret’in İlk Yılları’nda Nazil olduğu biliniyor. el-Mesudî, bu Mesele’ye daha Değişik Açı’dan bakar ve Muaviye'nin, Rasulullah'a, Vefatı’ndan önce, sadece bir kaç defa Katiplik yaptığını belirterek, Uzun Süre Rasulullah'a Katiplik yapanlarla bir tutulamayacağını ve Katipler Zümresi’ne katılamayacağını belirtir.[30] Çağdaş Araştırmacılar’ın Tetkiki Sonucu O’nun Vahy Katipliği yaptığını belgeleyen bir Delil’e rastlanmadığı görüldü.[31]
b)Hz.Rasul'un Vefatı’ndan Sonra:
1.Ebu Bekr Dönemi: 1. Derleme: [32]
Hz.Peygamber'in Vefatı’ndan Kısa bir Süre önce vahyedilmesi tamamlanan Kur'an'ı, Hz.Rasul'un Vefatı’ndan sonra Ali ibnu Ebi Talib Nuzul Sırası’na göre bir Mushaf’ta toplamıştı. [33] Bu Mushaf’ı yazana kadar, Namaz dışında Dışarı çıkmamıştı. Bu Rivayet; O’nun ‘kendisine niçin Biat etmediğini sormak için Halife Ebu Bekr’in çağırttığı zaman ona verdiği Cevap’ta geçer: ‘Allah’ın Kitabı’na bir Şey Ziyade edilebilir diye düşündüm, onu yazıncaya kadar Namaz dışında Elbisemi giymemeye karar verdim’ dedi. Ebu Bekr, ne ‘Ne Güzel düşünmüşsün’ dedi.[34]
Resmî Tedvin:
Yemame Savaşı’nda (m633) Sahebe’den en az 70 Kur’an Hafızı ( Kurra:Kariler) Şehid olunca- ki Bu Rakamı 700 e kadar çıkaranlar var. M. Hamidullah bu Savaş’a katılan 3000 Hafız’dan Söz eder [35] - bu Olay Cem'e Hızlılık kazandırdı. Ömer, Ebu Bekr’den Cem için Israrcı oldu ve O’nu İkna etti. Hafızası Güçlü Vahy Katibi Zeyd ibnu Sabid’i[36] çağırarak O’nun Tereddüdlerini gidererek görevlendirdi. [37]
Zeyd şöyle anlatır: "Yemame Harbi’nde 70 Kurra’nın Şehadeti’nden sonra Ebu Bekr beni çağırttı, Ömer yanındaydı. Dedi ki: Ömer bana gelerek: Yemame Günü Şiddetli Harp olup birçok Kurra Şehid oldu. Bir Çok Savaş Yeri’nde Hafızlar’ın Şehid edilmelerinden dolayı Kur’an’ın birçok Ayeti’nin Zayi olmasından korkarım, Kur’an’ın toplanmasını emretmeni Uygun görürüm. Ben de Rasullullah’ın yapmadığını yapmaktan çekindiğimi [38] söyledim. Ömer Hayırlı olduğunu söyleyerek Devamlı bana başvurdu. Allah benim de Göğsümü Ömer gibi açtı. Sen Akıllı bir Genç’sin, Resûlullah için Vahy yazıyordun, Kur’an’ı araştır ve onu topla.’ Vallahi bana Herhangi bir Dağı yerinden kaldırıp başka bir Yere nakletmeyi önerselerdi bu kadar Ağır gelmezdi. Önce Karşı geldim sonunda Allah Ebu Bekir, Ömer'in Akıllarını yatırdıgı gibi benim de aAkımı yatırdı. Kur'an'ı araştırmaya, Hurma Dalları’ndan, Yassı Taşlar’dan ve İnsanlar’ın Hafizaları’ndan derlemeye başladım"[39]
Ebu Bekr ,Ömer ve Zeyd’e Şu Talimat’ı vermişti: ‘Mescid’in Kapısı’na oturun. Her kim ki, size Allah’ın Kitabı’ndan olduğuna dair İki Şahid’le[40] Uazılı bir Şey getirirse hemen onu yazınız’ [41] Ömer bunun üzerine Mescid’in Kapısı’na geldi. ‘ Her kim ki, Rasûlullah’dan Kur’an Namına bir Şey aldıysa onu getirsin’ dedi.[42] Heyet bu getirilen Ayetleri Sahifeler’e, Levhalar’a ve Hurma Dalları’na yazıyorlardı.
Zeyd Hafızası’ndaki Metinleri başkalarının Şehadeti ile de belgeledi. Desdek bulmadan yazmadı . [43]Yazılan bir Nusha İcma’ya Mazhar oldu[44]
Hamidullah bu olayı şöyle anlatır: "Zeyd, esasen Kur'an’ı Ezbere biliyordu. Böyle olmakla beraber daha İleri bir İhtiyat Tedbiri olmak üzere, Kaleme alacağı Her bir Ayet veya Kelime için Hz. Peygamber'in Huzuru’nda Arza’dan geçirilmiş, Mukabele edilmiş İki Ayrı Yazılı Vesika’nın Şahadeti’ne Müracaat etmesini Halife Ebu Bekr O’na emretti. Halk’a Yanlarında saklamakta oldukları bu Nüshaları Zeyd ve Arkadaşları’na göstermek üzere Mescidun Nebi'ye getirmeleri duyuruldu. Bu Çalışma böylece sona erdirildiğinde, Zeyd ibnu Sabit hazırlanan Nüsha’yı yeniden İki Defa baştan sona okudu ve varsa Bütün Noksan ve Kusurlar izale edildi."[45]
Böylece Mushaf- ki Ona el-Mushaf dediler[46] - Halifeyi-Rasûl Ebu Bekr tarafından 11/632? de Resmi olarak da Cem edildi.
Ayetlerin Sırası ve hangi Sure’ye Ait olduklarının Hz.Peygamber tarafından Tayin edildiğini biliyoruz. Ayetler bugünkü Mushaf’taki gibi Sureler’de yer aldı. Sureler’in ise sıralamasının Sahabe İctihadlarına dayandığı sanan Alimler de olmuştur [47] Dolayısıyla Sure sıralamasında ihtilaf olduğu söylenir[48]
Derlenen Nüsha Halife'nin yanında kaldı. Tek Nüsha olan bu Mushaf Ebubekr’den sonra Ömer’in yanında kaldı. Hz.Ömer’in Vefatı’ndan sonra da Kurra’dan da olan Mü’minlerin Annesi Hafsa’ya geçti. [49]
II.Osman Dönemi: 2.Derleme:
1 Muharrem 24/646 da Hz.Osman Hilafet’e getirildi. Osman Dönemi’nde Müslümanlar’ın Hakimiyeti’nde olan Topraklar Arabistan'ın Sınırları’nı aştı. Ana Dili Yabancı olan bir Çok Müslüman Kur'an'ı Arapça Okuma da zorlanıyordu. Buna Araplar arası Lehçe, Şive Farklılıkları da eklenmeli. Bu Farklı Okuyuşlar, Karşılıklı Suçlamalar’a da dönüşebiliyordu. [50] Şam Halkı Ubeyy’in, Kufe Halkı İbnu Mes’ud’un Basra Halkı Ebu Musa’nın Kıraatı’yla okuyordu.
Kimi Farklı Okuyuşlar Sahih Senedler’le Peygamber'e de dayanabiliyordu. Huzeyfetu’l-Yeman Şam Orduları’yla Ermenistan ve Azarbaycan üzerine yürümüştü. (25/646). Gazve Esnası’nda Şamlı Askerler’le Iraklı Askerler’in Kur’an Okuyuşu’nda İhtilaf ettiğini gördü ve İhtilaflar’dan endişelenerek Tedirdin oldu.[51] Olay Tekfir Noktasına varıyordu .Durumu Halife’ye iletti.
"Ey Mü'minlerin Emiri! Kalk! Müslümanlar, Kur’an’ın Kıraati’nde Hrıstiyanlar'la Yahudiler'in ihtilafları gibi İhtilaf etmeden önce bu İş’in Çaresi’ne bak" dedi. [52] Kıraat Farklılıkları’nın Müslümanlar Arasında Anlamazlık Konusu olması[53] üzerine" Halife Hafsa Mushafı"nı istedi. Osman, Hafsa'daki Mushaf’i getirtip çoğaltmaları için 4 kişi görevlendirdi: Zeyd ibnu Sabit, Abdullah ibnu Zübeyr, Said ibnu As, Abdurrahman ibnu Haris. Zeyd dışında 3ü Kureyşli'dir. İhtilaf ederlerse O'nu Kureyş Lehçesi ile Yazmalarını emretti. [54] el-Buharî'nin Diğer Rivayeti’ne göre diğer 3 Üye de Ensar’dır: Muaz ibnu Cebel, Ubey ibnu Ka'b ve Zeyd ibnu Sabit.
Komisyon’un Çalışması 5 Sene sürdü. "Hazırlanan bu 7 Nüsha Medine Mescidi’nde herkesi Mutmain kılmak üzere Halk’ın Huzuru’nda alenen okundu ve sonra Her bir Nüsha, 26.Yıl’da Hududları Medine'den taşıp Batı’da İspanya'nın Güneyi’ne, Doğu'da Ceyhun Nehri'nin Ötesine Çin'e dayanmış Geniş İslam Yurdu’nun Muhtelif Eyalet Merkezleri’ne gönderildi. Öyle emredildi ki bundan böyle Kur'an Nüshaları, mutlaka bu resmi kopyalara uygun ve mutabık olacak ve farklı bulunanlar imha edilecekti"[55]
II. Komisyon'un İhtilaf ettiği Noktalar’da Önemsiz’dir. Örnegin Tabut kelimesi "Yuvarlak T " ile mi "Açık T" ile mi yazılacak? Hz.Osman, Kureyş Yazımı üzere "Açık T" ile yazmalarını istemiştir.
Önemli Merkezlere Gönderilen Teksirler:
Çoğaltılan Nüshalar (Mushaflar) 5 ya da 7 Nüsha [56] olarak Önemli Yerleşim Merkezleri’ne gönderildi . (Kufe, Basra, Şam, Yemen, Mekke ve Bahreyn) . Bir Nüsha da Medine'de kaldı. Kayıtlar’da Şahşi Nüshalar’ın da İmha edildiği aktarılır.
Bu Resmî Tedvin dışındaki Mushaflar’ın yakılması Talimatı’nı dinlemeyenler de oldu. Ehl-i Beyt’ten Ali, Aişe, Kur’an Öğretmenleri’nden Muhacir İbnu Mes'ud, ile Ensarî Ubey ibnu Ka'b'in Özel Mushafları’ndandan Söz edilir. Bu Mushaflar arasındaki Farkları Konu edinen bir Kitabı Ebubekr ibnu Davud Te’lif etti: "Kitabu'l-Mesâhif"
Resmi Mushaf'a Alınmayan Ayetler Var mı?
Kur'an'ın Toplam Ayet Sayısı’nın 6666 olduğunu söyleyen Görüş bir Sayım’a dayanmamaktadır. Ayet Sayıları’nda Kitaplar’da görülen İhtilaf, Kimi Ayetler’in ortadan bölünüp İki Ayet sayılmasından, ya da Besmele’nin her birinin Ayrı Hesab’a katılıp katılmamasından kaynaklanmaktadır.
Ubey ibnu Ka'b, Mushaf’ın Osman Zamanı’ndaki Teksiri için oluşturulan Komisyon’un Üyesi idi. O’nun Kunut Duaları’nı Kur'an'dan saymış olması bu nedenle Mümkün değildir.
Başlangıcını daha önce naklettiğimiz el-Buhârî’nin Zeyd Menşeili Hadisi’nin Devamı’nda şöyle denir: ‘Tevbe Suresi’nin Sonu olan Lekad caekum... e kadar olan Ayetleri Ensar’dan Ebu Huzeyme’nin Yanında buldum. Başkasının yanında bulamadım.’ Hz.Ali’nin Özel Mushaf’ında bu Ayet’in bulunduğu Mantıkî Sonucu çıkar. Ubey’in Mushaf’ının tamamlanması Resmi Mushaf’tan sonraki Yıllar’da olmuş olmalı. İbnu Mesud Mushafı’nda da bu Ayet yer almaktaydı.
III. Ali ibnu Ebi Talib Dönemi:
Osman'ın yazdırdığı Mushaf Hz. Rasûl'ünkünden Farklı olsaydı, sonraki Halife Ali kendi Mushaf’ını resmîleştirirdi.[57]
Ali'nin Mushafi'nın Farkı, Sureler’in Nuzul Sırasına göre Tertib’inden kaynaklanır. Anlam Değişikliği yapmayan çok az Kelime Sinonimi dışında Fark yoktur.
Kur'an'ın İlk Yazmaları Ne oldu:
Kur'an'ın ilk Yazmaları’nın yakıldığına ilişkin Bilgi Kesin değildir. Bu Konu’yla ilgili Rivayetler Zayıf’tırlar. Bu Konu’da S. es-Salih'in de Kitab’ında aktardığı Bilgi Güvenilir değildir. es-Salih de aktardığı Bu Görüşü paylaşmaz, sadece İbnu Ebu Davud'un böyle bir Rivayet naklettiğini söyler. Tartışmalar bu Gerçek İfade edildikten sonra yürütülmelidir.
*Ebu Bekr Mushafı:
Hz.Ebubekr Zamanı’nda İki Kapak arasında toplanıp Muhafaza edilen Mushaf'a ne oldu? O Dönem’de bu Nüsha’dan yüzlercesi müslümanlarca Kopye edilmişti. Onun Kaybı bu Gerçeği değiştirmez
Bu nüsha Halife Ebubekr öldükten sonra Hz.Ömer'e geçti. Ömer öldükten sonra da Kızı Ümmü’l-Mü’minin Hafsa'ya.. Malum Hz.Aişe’nin kendi Özel Mushaf’ı vardı. Halife Osman kendi Dönemi’nde bunu Hafsa'dan isteyerek çoğalttı ve İslam Merkezleri’ne gönderdi. Sonra da Hafsa'ya İade etti. Sonra ne oldu? et-Taberanî'nin Güvenilir Yol’la Sâlim'den aktardığına göre Medine Valisi Mervan, Hafsa'ya Adam göndererek belki de Osman’ın İzni ile bu Nüsha’yı O’ndan istedi. Hafsa vermedi. Hafsa binti Ömer öldükten sonra (h.41) Mervan, Kardeşi İbnu Ömer'e Adam gönererek ‘Bu Nüsha’yı bana gönder’, dedi. O da gönderdi. Böylelikle bu Nüsha’nın Mervan Dönemi’nde Emeviler’e geçtiğini görüyoruz. Nüsha’nın bundan sonraki Akıbeti konusunda herhangi bir Kayda rastlanmamaktadır. Büyük bir ihtimalle Uzun Süre Emeviler'in Eli’nde kalmış, Emeviler'in Yıkılışı Sırasında Değeri’nden dolayı biri tarafından alıkonmuştur.
Hz.Ömer’in Vefatı’ndan sonra Hafsa'nin Eli’ndeki Mushaf'in II.Derleme sonrası Hafsa’nın Vefatı’ndan sonra Medine Valisi Mervan tarafından yaktırıldığı söylenir. Öyle de olsa bu Rivayeti Oryantalistler’e Materyal sağlayacak şekilde İstismar etmek Hatalı’dır.
Ali şöyle der: "Ey İnsanlar, Osman hakkında Aşırı Sözler söylemeyin. O'na -Mushaflar Yakıcısı- demekten sakının. Vallahi o, Mushafları biz Muhammed'ın Ashabı Önünde yaktı. Osman Zamanı’nda Yönetici ben olsaydım Aynısını yapardım. "
İhtilafları’nı Gerçeğin Katli için kullanmayan bir Fakih ancak böyle söyleyebilirdi. Zeyd’in hem Hafsa Mushafı’nın hem Osman Mushafı’nın Derlememesinde 1. Derece’den Sorumlu olduğunu Tekrar hatırlanmalı.
Çoğaltılan Mushafların Akıbetleri:
Bilimsel Titizliğe Riayet eden Oryantalistler’den Schvally şöyle der "Kur'an , İnsan’ın beklemeyeceği Büyük bir Titizlik ve Mükemmeliyet’le Muhafaza edilmiştir."[58]
Casanova, yaptığı Araştırmalar’ın yanısıra bir başka Araştırmacı Kuatremere'in Araştırmaları’na dayanarak Hz. Osman'ın çoğalttığı Mushaf Nushaları’ndan birinin Hicri 4.Asır Başlarında bilindiğini ve görüldüğünü Kaynaklar’a dayanarak söyler. [59]
1-Medine Mushafı:
Bu Tarihî Eser, Uzun Yıllar Medine'de Ravza-ı Mutahhara'da Muhafaza edildi. Eser’in orada Mahfuz bulunduğunu, Muhtelif Tarihler’de Seyyahlar ve Meraklılar tarafından görüldüğü biliniyor. Mevlana Şiblî Tehzibu'l-Ahlak Mecmuası’nda (H.1329/M.1911) Bu Nüsha’nın h735 Senesi’nde orada görüldüğünü kaydediyor.
Eser I.Cihan Harbi’ne kadar hep Medine'de Muhafaza olundu. Harp Esnası’nda ne olur ne olmaza karşı, oradan nakledilerek Emin Yerler’de Muhafaza edilen Kıymetli Eserler Meyanında Hükumetce o da Muhafaza altına alınmıştı. Harp bittikten sonra yine oraya İade edildi.
Rusya Müslümanları’ndan Musa Carullah Bigiyev, 1930 da Bolşevik Rusya'dan kaçtıktan sonra, Yakın ve Uzak Şark'ta dolaşırken Kur'an ve Mushaf’a ait Kıymetli Tetkikat’a İmza attı. Bunları Hindistan’da neşretti. Mezkur Nüsha’nın Medine'de Ravza-i Mutahhara'da Mahfuz bulunduğunu, Medine-i Münevvere’de Mücavirliği Esnasında Eseri orada gördüğünü söyler.
2-Mekke Mushafı:
Mevlana Şibli Mekke'deki Nüsha’nın Hicret’in 735. Senesi’nde orada bulunduğunu ve görüldüğünü söyler.
3-Kufe Mushafı:
Hz.Osman tarafından Kufe'ye gönderilen Nüsha, Meçhul bir Tarih’te Çukurova'nın Tarsus Şehri’ne gelmiş, orada Mahfuz imiş Tarsus, Abbasiler Zamanı’nda Önemli bir Serhat Şehri’ydi. Me'mun, Seyfu'd-Devle, Şair Mütenebbî oradadırlar. Kufe Mushafı oraya her halde Abbasiler Zamanı’nda gelmiş olacak. Abbasi Halifeleri orada yaşardı. Nüsha orada Muhafaza olunmakta iken sonraları, Suriye'deki Humus Kalesi’ne nakledilmiş H.1050-1143/ (M.1640-1730) arasında yaşayan Meşhur en-Nablusî (H.1100/M.1689) Senesi’nde yaptığı Seyahati’nde bu Nüsha’yı Uzun Boylu Tavsif eder. Bu Nüsha 1.Cihan Harbi’ne kadar Humus’ta korunmuş, Harp Esnası’nda o da Diğer Kıymetli ve Tarihi Eserler gibi Muhafaza altına alınmış.
4-Şam Mushafı:
Şam'a gönderilen Nüsha, Kudus'le Dımışk-ı Şam arasında bulunan Taberiye'de Mahfuz iken, sonraları Şam'a nakledildi."İlaveli Esmaru't-Tevarih" şunu kaydediyor:" Nakli Mushaf-ı Şerif-i Osmani Becamii Dımışk ez-Taberiye, Sene 492"
İbnu Kesir (h.8.yy) Şam Nushası’nı bizzat görmüştür. Şöyle der: " Hz. Osman'ın çoğalttığı Mushaf Nushaları’na gelince bugün için onların en Meşhuru Suriye'de Şam Camii’nde bizzat gördüğüm bu Değerli, Büyük Kitap, Güzel, Açık ve Güçlü Hat ve Kaliteli bir Mürekkep’le Deve Derisi üzerine yazılmıştır."[60]
M.Şibli'nin[61] yazdığına göre Ebu'l-Kasım es-Sebti, h657 Senesi’nde Şam Camii’nin Maksuresi’nde Hz.Osman tarafından oraya gönderilen Mushaf’ı görmüştür. Abdulmelik de h.725 de bu Nüsha’yı orada gördüğünü söylüyor. İbnu'l-Cezerî (h.751-833/ m.1350-1429) Zamanı’nda Şam'da Mescidü't-Tevbe'de hıfzolunan bu Nüsha daha sonra Emevi Camii'ne nakledilmiş, İbnu'l-Cezerî, Şam Mushafı'nı gördüğü gibi Mısır'da da Mesâhif-i Emsar'dan bir tane gördüğünü söylüyor.
Lala Mustafa Paşa'nın h982 Tarihli Vakfiyesi'nde Şam'da ki Mevkufatı zikrolunan Hums Arazisi’nde "Vakf-ı Mushaf-ı Seyyidina Osman" diye bir kayda rastlanıyor ki bundan o Tarih’te Musfah-ı Osman Vakfı bulunduğunu anlıyoruz. Demek Mushaf-ı Osman oradaymış. Mevlana Şiblî'nin İslam Alemi Seyahati Esnası’nda İstanbul'a geldiğinde bu Nüsha’nın Mahfuz olduğunu öğrendiğini söylüyor.
Çağdaş Alimler’den Şamlı Şeyh AbdulHakim Efganî, Şam Mushafı'ndan bir Nüsha İstinsah etmek istemiş. 1.Harp’ten önce bu İş’e başlıyarak Şam Mushafı'nın Yazısı’nı ayniyle Muhafaza ve Şeklini Taklid ederek Harf ve Kelimeler’in Suratı’nı, İmlasını koruyarak Resim yapar gibi Satırları aynen nakletmiş ve Tam bir Nüsha çıkarmıştır. Şam'da AbdulHakim Efganî'nin İstinsah ettiği Nüsha Mevcut’tur.
5-6.Bahreyn-Yemen Mushafları: Akıbetleri hakkında pek Bilgi yok.
Sahabe Sayfaları:
Hz.Peygamber'in yanında olan Ayetler dışında Sahabiler kendileri için Özel Sayfalar da yazıyorlardı. İbnu Mes'ud, Muaz, Salim, Ubey ibnu Ka'b, Aişe, Hafsa, Ümmü Seleme Ünlü Kurra arasında sayılırlar.
Resmî Tedvin dışındaki Mushaflar’ın yakılması talimatı sonrasında Ali, Ibnu Mes'ud, Ubey ibnu Ka'b'in özel Mushafları Varlığını sürdürdü. Hz.Aişe'nin de bir Mushaf’i vardı. Bu Mushaflar arasındaki Farkları Konu edinen bir Kitab’ı Ebubekr ibnu Davud Te’lif etti: Kitabu’l-Mesâhif
Bugün Dünya’nın heryerindeki Mushaflar birbirinin Aynısıdır. Topkapı Müzesi'nde saklanan Mushaf'ın Osman Mushaf’i olduğu söylenir. Ondan ilk elde çoğaltılan Mushaf’ta olabilir. Özbekistan'in Başkenti Taşkent'te de İlk Mushaflar’dan bir Örnek vardır. [62]
Türkiye’deki Tarihi Mushaflar:
İstanbul'da Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde şu Tarihli Mushaflar vardır.
No:457. Hz.Osman'ın İmzası’nı ve Hicri 30 Senesi’ni Havi Mushaf-ı Şerif
No:557. Hz.Ali'nin İmzası’nı Havi Mushaf-ı Şerif
No:458. Hz.Ali'nin Yazısı olduğuna İşaret edilen bir Mushaf.
Diğer Resmî Ali Mushafları:
*Mısır'da Kahire'de "Seyyidüna Hüseyin" Camii’nde, Ali ibnu Ebi Talib'e Mensup kendi El Yazısı’yla Kufî Kadim Hattı’yla Yazma bir Mushaf vardır.
*Şia'nın Meşhed'de Necefu'l-Eşref Medresesi’nde ve Camii’nde de Ali'nin Yazısı’yla Mushaflar bulunmaktadır.
-Mısırlı Türk Dostu Abdulvehhab Azzam Şehadetnamesi’nde Meşhed'de Hatt-ı Kufî ile Yazılı bir Mushaf'tan bir Kısım gördüğünü ve Sonunda şu İbare bulunduğunu yazıyor: "Bunu Ali ibnu Ebu Talib yazdı."
-Yine orada Diğer Tam bir Mushaf vardır, o da Kufî Hattı’yla şu İbare Yazılı: "Bunu Hasan ibnu Ali ibnu Ebu Talip yazdı."
*Şia Uleması’ndan Abdullah Zicanî, Kur'an Tarihi’nde Necefu'l-Eşref'te Hz.Ali Hattı’yla Mushaf bulunduğunu söyler.
Görüldüğü gibi Muhtelif Eski Nüshalar, Sahabe Devri’nden kalma Mushaflar Bugün de elde Mevcut’tur. Bu Mushaflar arasında hiç bir Ciddi Farklılık yoktur.[63]
Bugün Dünya’nın Her Yerindeki Mushaflar birbirinin aynısı’dır.
"Münih Üniversitesi’nde kurulmuş "İnstitut für Koran Forschung", Bütün Dünya’dan topladığı 42.000 kadar tam ve Natamam Kur'an Nüshası’nı bir araya getirip Tasnif etmiş ve 50 Yıl süren bir Mukabele ve Tetkikat Sonu’nda bunlar arasında bir iki Hattat Hatası bir yana, hiç bir Nüsha Farkı olmadığını Tesbit etmiş ve bu Durumu bir Rapor’la Dünya’nın Gözleri önüne sermiştir. Bu Enstitü, içindeki Vesikalar’la birlikte II. Dünya Harbi Esnası’nda Amerikan Uçakları’nın bombardımanları sırasında berhava oldu." [64]
c)Harekeleme ve Noktalama Dönemi:
et-Tevbe 3 Ayeti "Ve Rasulihu yerine "Ve Rasuluhi" şeklinde okununca Anlam "Allah ve Rasülü Müşrikler’den Beri’dir" Şeklinde iken "Allah, Müşrikler’den ve Rasülü'nden de Beri’dir" Şekline dönüşür. Harekeleme’ye göre değişen bu Okuyuş Hataları’nı Arap olmayanların farketmesi İmkansız’dır. Harekeleme, bu Zaruret’ten doğdu.
h69/688 de Ebu’l-Esved ed-Düeli Renkli bir Mürekkeb’le Harfler’in Üstüne, Altına, Önüne birer Nokta koydu. Üst’teki a, Alt’taki i, Yandaki u , Sesini veriyordu. Tenvin içinde İki Nokta kullanıldı.
Esved'in Ögrencisi Nasr ibnu Asım (h89/708) de Harfleri harekeledi. Kimi Tarihçiler bunu yapanın Basralı Yahya ibnu Ma'mer (129/746) olduğunu söylerler .
Kur'an İmlası’nda Son Düzenleme Halil ibnu Ahmed (h175/791) tarafindan gerçekleştirildi. Hemze, Şedde, Sila, Revm, İşmam belirlendi. Bu Hareket Başlangıç’ta bir Muhalefet’le karşılaştı ise de Sonunda Genel Kabul gördü.
Kur’an Tarihi Üzerine Çağdaş Literatür:
el-Akk, Halid Abdurrahman, Tarihu Tevsiki Nassı’l-Kur’ani’l-Kerim, Şam, 1986
Enyerî,İbrahim, Tarihu’l-Kur’an, Kahire
Hamidullah, Muhammed, Kur’an Tarihi,ç. Salih Tuğ, İst, 1993 [65]
Hanefî,Muhammed Bahit el-Mutii, el-Kelimatu’l-Hisan fi’l-Hurufi’s-Sab’ati ve Cemi’l-Kur’an, Beyrut,1986
Huccetî,Muhammed Bakır, Muhtasar Tarihi’l-Kur’ani’l-Kerim, Dımeşk, 1975
İbnu’l-Hatib,Muhibbuddin, el-Furkan, Beyrut, 1990
Marzuk, Muhammed Abdulaziz, el-Mushafu’ş-Şerif Dirasetun Tarihiyyetün ve Fenniyyetun, Kahire, 1985
Muheysin,Muhammed Salim, Tarihu’l-Kur’ani’l-Kerim, İskenderiyye, 1990
Salim, Sahar es-Seyyid Abdulaziz, Advaun ala Mushafi Osman ibnu Affan, İskenedriyye, 1991
Şahin,Abdussabur, Tarihu’l-Kur’an, 1994[66]
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Evet,görüyorsunuz değil mi,bir de böyle gerçeğin üstünü örtmekle görevli "provakatör"leri var.Olmadı Asım bu yetmez,araya daha uzun yazılar serpiştir.
Asım! Seni Mehmet Akif çarpsın emi!?
|
Yukarı dön |
|
|
|
|