Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Arapça bilmiyorum, ancak kuranmeali.org den bir araştırma-karşılaştırma yaptım, kesmek fiili ile çeviri yapılmış ayetlerden .Sonuçları aşağıda:
Maide 33 :
ev tukattaa eydî-him
: veya ellerinin kesilmesi
araf 124:
le ukattıanne
: mutlaka keseceğim (parçalayacağım)
taha 71:
le ukattıanne
: mutlaka keseceğim
bakara 67 : (inek, sığır kesmek)
en tezbehû
: kesmenizi
Maide 38:
1.
ve es sâriku
: ve hırsız (erkek)
2.
ve es sârikatu
: ve hırsız (kadın)
3.
fe iktaû
: o halde, ...olmak üzere kesin
4.
eydiye humâ
: ikisinin ellerini
5.
cezâen
: ceza, karşılık, bedel olarak
6.
bimâ kesebâ
: kazandıklarından, yaptıklarından dolayı
7.
nekâlen
: ibret verici, korkunç bir ceza olarak
8.
min Allâhi
: Allâh'tan (c.c.)
9.
ve allâhu
: ve Allâh (c.c.)
10.
azîzun
: azîz, üstün, yüce
11.
hakîmun
: hüküm ve hikmet sahibi
Arapça bilenlerle sormak istiyorum, lütfen konu ayetlerde geçen ve "kesmek" fiili ile türkçeye çevrilmiş olan kelimelerin arapçadaki kullanımları nasıldır. Zira arapçanın zengin bir olduğu söylenir. Öyle ise fiili olarak bilinen kesme eyleminin, mecazi anlamda kullanılması gibi bir durumu aramak ne kadar doğrudur. Yoksa arapça mecazi anlamda kesmek fiilini kullanmak yerine, alıkoyun mallarını, eksiltin mallarından, geri alın çaldıklarını gibi fiillerle açıklayamayack kadar dar bir dilmidir?
Bu konuda tüm samimiyetim ile münazara edilmesi gerektiğine inanıyorum ve cevaplarınızı bekliyorum. Özellikle maide 38 de geçen "fe iktau" tam olarak ne demektir ve güncel olarak kullanılan arap dilinde, ne tür cümleler içinde kullanılmaktadır veya neyi ifade etmek için.
Selametle
Merhaba Hayrullah.
“MÜNAZARA başka MÜNAKAŞA başka; gelin konuyu iyi niyetle münazara edelim!” demeniz çok güzel. Ama bunu samimi olarak istediğinizi de göstermelisiniz; örneğin haktansapmaz (Abdurrahman)'ın şu sorusunu kâle alarak: "o iki hırsızın ellerini (çoğul kipiyle) kesin/koparın" derken siz bu iki hırsızın kaç elini veya kaç elinin parmağını keseceksiniz? Muhatabının sorusunu kâle almayan kişinin münazara değil hinlik ettiği sanılabilir.
Fiillere gelince, bunlar KATTA'A ve İKTA'Û.
"T"si şeddeli KATTA'A bıçak gibi bir araçla KESİP ATMAK ya da ÇİZİKTİRMEK anlamına geliyor. Birkaç örnek sunayım:
Yûsuf’u görünce gözlerinde büyüttüler ve kendi ellerini ÇİZDİLER. Felemma ra’ayna hû ekberne hu ve KATTA’NA eydiy ehun (12:31)
(Hakkın hilafına davrandıkları için onların) elleri ve ayakları KOPARILIR en TUKATTA’A eydiy ehum ve ercul ehum (5:33)
Muhalefetiniz yüzünden ellerinizi ve ayaklarınızı KESİP ATACAĞIM! Le UKATTİ’ANNE eydiy ekum ve ercul ekum min hilaf (7:124)
"T"si şeddesiz olan İKTA'U ise 18 ayette kullanılmış. Mâide 38’deki FEKTA’Û (fe ikta’û) dahil, bunların hepsi mecazî anlam taşıyor; hiç birinin kesip atmak ile ya da çiziktirmek ile ilgisi yok.
1.Hırsızın ÖZGÜRLÜĞÜNÜ kesin (Abdurrahman MALÎ YAPTIRIM da ön görüyor.) Ve’s sariku ve’s sarikatu FEQTA’Û eydiy ehum.
Meallerini sıraladığınız ayetlerde de görüldüğü gibi "Allah'ın kelimelerinde", "Allah'ın sünnetinde" bir değişimin olmadığı ifade ediliyor. Yunus 64'te Allah müttakilere dünyada ve ahirette "Büşrâ" (iyi haber, cennet vs.) olduğu sözünü/va'dini veriyor ve devamında "Létebdîle li kelimétilléh: Allah'ın (verdiği) sözlerinde değişme/cayma olmaz" deniyor. Fatır 43'te de Allah Resullerini küçümseyen, alaya alanları "öncekilerin sünnetiy"le (onların maruz kaldığı ceza/azapla) tehdit ediyor ve "Allah'ın sünnetinde hiç bir değişiklik bulamazsın" diyor.
En'âm 34,115 ve Kehf 27'de de Allah, "Allah'ın sözlerini/kararlarını hiç kimse değiştiremez" diyor.
Gördüğünüz gibi "Allahın ayetlerinde değişim yoktur" anlamında Kuran'da bir ifade bulunmamaktadır.
Benim Kuran anlayışım, Kuran'da geçen "iki el" ve "eller" kişiyi, kişinin gücünü temsil ediyor. Yusuf 31'deki "Fe lemmé raeynehû ekbernehû ve qatta'ne eydiyehunne" : Kadınlar onu(Yusuf'u) görünce ona hayran oldular ve ellerini doğradılar" ifadesindeki "qatta'ne eydiyehunne" tabirini mecazî anlamda "kendinden geçtiler, büyülendiler, donakaldılar, kendilerini kestiler/ Yusuf'a kesildiler" olarak anlıyorum.Nitekim devamla "Allah korusun, bu insan değil, bu ancak onurlu/saygın bir melek, dediler".
Sayın Hayrullah41 bey evvela hoşgeldiniz. Temennimiz o ki bu siteye gelişiniz ve birlikteliğimiz hayırlara vesile olur.
"Namaz" konusuyla ilgili olarak çokça konuşulan ve hala var olan iki başlık sözkonusudur. Bunlar "Kur'an da Salat Namaz mıdır" ve "Kur'an da ki Salat/Namaz" başlıklarıdır. İnşaallah oradan takip ederek konuşulanları ve iddiaları gözlemleyebilirsiniz. Bu konununda ötesinde 17/78 ayetinin son bölümüyle ilgili yapmış olduğunuz değerlendirme parelelinde size bir sualim olacak eğer kabul buyurursanız. Şöyle ki;
Öğlen yada akşam veyahut gecenin bir yarısı okuyacağım Kur'an ın sabahki okunuşundan farkı ne olabilir? Bu konudaki "sabah beyin taze ve dinçtir dolayısıyla algılaması daha kolaydır" şekliyle yaptığınız değerlendirme sizi tatmin ediyor mu?
Teşekkür ederim.
Muhabbetle...
__________________ Benliğin galebe çaldığı hiçbir yerde, vahiyden, adaletten ve merhametten bahsedilemez.
Konular ilgili başlıklarda müzakere edilmeli ki karışıklık olmasın yada inkıta'a uğtamasın. Şimdi burada namaza mı, hırsızlığa mı devam edelim!
"Qattaa" fiilinin çizmek anlamı yoktur. Çünkü qattaa; parçaladı, parça parça etti, parçalara ayırdı, yırtıp kopardı; derin kesti, kesti, devam etmedi... "Yuqattıulqalbe" sıfat cümlesi olarak, "yürek parçalıyor".
Hem qataa fiil hem de eydi mecaz anlamlarıyla çok kullanılırlar. Qataa yedéhu: "Büyülendi, kendini kaybetti, şuurunu yitirdi" anlamı, konuya ve konuma çok daha uygun düşüyor. Aksi taktirde konu başka mecralara akmış; kan revan olmuş, kadınlardan kimileri kan kaybından ölmüş olmaları söz konusu..! Kaldı ki Hasan Akçay da 5/38'deki "iqtaû"ya "çizin" manasını zaten vermiyor.
Âyetle kelimenin, âyét ile kelimétin aynı anlamı ifade ettiklerini söyleme bilgi ve yetkisine sahip misiniz? "Sünnetullah" ile ayetlerin de aynı şeyi ifade ettiklerini iddia ederken fazla cüretkar olmuyor musunuz?
Sevgili kardeşim, bazen söz anlatmak , karşıdakine ifham ettirmek zor oluyor. İstersen Yunus 64'ü siyaq ve sibakıyle beraber birlikte düşünelim:
62: Gözünüzü açın! Allah'la birlik/beraber olanlara korku olmadığı gibi onlar mahzun da olmazlar. 63: O inanıp korunmuş olanlar.. 64: Hem dünya hayatında hem de ahirette onlar sevinecekler /büşra onlaradır. Allah'ın kelimeleri (verdiği bu sözleri/bu va'dleri) asla değiştirilemez.
Allah bir takım va'dlerde bulunuyor; 1- onlara korku yok, 2- onlar üzülmeyecekler, 3- onlar dünyada ve ahirette sevinecekler..
İşte Allah'ın bu va'dettiklerinin gerçekleşmesini hiç kimse engelleyemeyecek.
Bir de Fatır 43'e bakalım:
Önce 42: Kendilerine bir uyarıcı gelmesi halinde en doğru toplumun kendileri olacaklarını Allah adına şiddetle yemin ettiler. Ama ne zamanki onlara bir uyarıcı geldi, onlar (her kesten) daha çok ondan kaçtılar, 43: yeryüzünde/ülkede kasıla kasıla.. kötü bir istihza ile, halbuki kötü istihza ancak sahibinin başına bela olur. O halde bunlar, öncekilerin sünnetinden (başlarına gelen, çarptırıldıkları cezadan) başka bir şey mi bekliyorlar! Allah'ın sünnetinde /(aynı suçtan aynı veya benzer bir cezaya çarptırma) adetinde hiç bir değişiklik bulamazsın ve Allah'ın bu sünnetinin hedefinden saptığını da göremezsin. (Yani, Allah'ın bu sünnetini, bu şekilde cezalandırma adetini hiç bir güç ne değiştirebilir ne de hedefinden saptırabilir).
Ha! Elbette Allah'ın bu âdeti, her defasında akledenler için birer ayet/işaret, delildir. Bu anlamda size bir itirazım olamaz. Ancak, Allah'ın sünnetİini /değişmez adetini, "âyetler" diye çevirirseniz, okuyucu bunu böyle anlamaz, Kuran ayetleri olarak anlar.
12/31 de geçen "sıkkinen" kelimesinin "bıçak" anlamını oradaki cümlenin anlam örgüsüne uymadığı kanaatindeyim. Yani ortada bıçak falan yok. Gelen misafirlerin huzurunu sağlamak adına sakinleştirmek, yatıştırmak analmına geldiğine inanıyorum ki, zaten oturacakları yerlerin hazırlanmasından anlaşılanda o.
Bu açıdan değerlendirerek "eydiyehunne" kelimesininde kadınların kendilerini ifade ettiği gerçeğinden hareketle, Yusuf(as.)'u gören misafirlerin dikkat kesildiklerine kanaat getiriyorum.
Not: Hayrullah bey, 17/78 de geçen "Kur'an el fecri" ifadesiyle ilgili olarak yine sitede bir başlık mevcut olup yorumlar yapılmıştı, inşaallah o başlığı bulup bakabilirsiniz. Kısaca benim anladığım ise, "inne Kur'an el fecri kane meşhuda : Şüphesiz Kur'an ın aydınlığı (akıl sahiplerince)şahitlidir" şeklindedir. Teşekkür ederim.
Muhabbetle...
__________________ Benliğin galebe çaldığı hiçbir yerde, vahiyden, adaletten ve merhametten bahsedilemez.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma