Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Bırakın Allah'ın tombala ile resulleri seçtiğini de, vahye dayalı deliller sunun siz lütfen! Musa'nın "güzel düşünüp güzel davrandığı"nı Yşn. söylüyor. Diyelim ki Y. N. doğru anlamış ayeti. Bunu destekleyen bir söylem var mıdır Kuran'da? Hikmet ve ilim verilmeden önce Musa hangi güzel düşünce ve davranışı sergilemiş?
Benim iddia ettiğim konularda, görüşümü doğru bildiğim sürece, sorulan sorulara cevap verdiğimin bir şahidi de sizsiniz, öyle değil mi? Ama burada bir görüş ve iddianın sahibi ben değil sizsiniz. Onun için ben soracağım siz cevaplayacaksınız :)) Soruları bana yöneltip kurtulacağınızı sanmayın! :))
Katılma Tarihi: 26 temmuz 2009 Yer: Turkiye Gönderilenler: 117
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Merhaba
Kıymetli abim;
Dediğim gibi Allah'ın kendine Resul olarak atadığı kişi layık kişidir. Yani "liyakat" esastır. Rabbimiz 4/58' de buyurmuyor mu "emaneti ehline tevdi edin" diye. Ötesinde ise 11/56' da Hud: "şüphesiz benim Rabbim doğru bir yol üzeredir" demiyor mu? Bu mesajın sahibi Allah kendine nasıl Resul seçer ki?
Yani kısaca Allah el-Adl'dır. Yoksa kim istemez peygamber olmayı. 8/42 de ki değineceğim ifade bu noktada önem arzettiği kanaatindeyim: ("...li yehlike men heleke an beyyinetin ve yahya men hayye an beyyinetin..." 8/42). Ama Allah bu şanlı göreve layık olanı seçer. Tabi ki Allah bir bölgeye veya kavme niçin peygamber gönderir sorusu da ayrı bir konu.
Musa'ya gelince O'nun liyakatini en az sizde benim kadar bilyorsunuz. Kavminin içinde bulunduğu ahvali. Başından geçen olaylar vs. Bunların hepsi delil değil mi? Ama illede ayet isterseniz buyrun:
"Bunun üzerine Mûsa, onların sulama işini yaptı. Sonra gölgeye çekilip şöyle dedi: "Rabbim, bana indireceğin her nimeti bekleyen bir çaresizim." " 28/24 (ynö)
Bu eylem ve söyleminin vukuu bulduğu zaman henüz peygamber değil.
Ayrıca sorduğunuz sorular aksini iddia eder nitelikteki soru tipi gibi geliyor bana. Acaba sorduğunuz sorular hakkında kanaatiniz veya hiç fikriniz yok mu?
Örneğin Yüce Allah bir bölgeye yada kavme niçin resul gönderir?
Beni iyi kötü tanıyorsunuz. Ben sorulardan hiç bir zaman kaçmadım ve kaçmam da Allah'ın izniyle. Bilmiyorsam da bilmiyorum derim evvel Allah.
Muhabbetle...
__________________ Teselli ararsan teselli mi yok...
Katılma Tarihi: 26 temmuz 2009 Yer: Turkiye Gönderilenler: 117
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Merhaba
Abi Yaşar Nuri bizim için ölçü değil. O'nun gibi düşünen nice kimseler var. Değindiğiniz ayette faili "ğayrillah" yapmış. Ne yapalım O'da öyle anlamış. Bir kimse herşeyi doğru anlayacak diye bir kaide mi var. Bakın aynı meali merhum Elmalılı da vermiş. Hem sonra birçok kişi daha vermiş...
"De ki: "İman edenleri güçlendirip kökleştirmek için ve Müslümanlara bir müjde ve kılavuz olarak, Ruhulkudüs onu, senin Rabbinden indirdi." 16/102 (ynö)
Selam ile.
__________________ Teselli ararsan teselli mi yok...
Katılma Tarihi: 11 ocak 2009 Yer: Micronesia Gönderilenler: 474
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
selam,
"sultanun mubin" ve "ayâtun beyyinât"(14/9-12) kavramlarını iyi tahlil etmemiz gerekiyor.
Kur'an da dikkat ederseniz hiçbir yerde MUCİZE kelimesi geçmez.Mucize kelime anlamı itibarı ile
ACZ kökünden gelmektedir.İnsan Allaha muhtactır.Yani insan zaten Acz içindedir.İş bu halini
anlayıp kabul etmeye kalıyor ki buna iman etmek yada secde diyoruz.
Ancak insanın Aczının üst ve Alt sınırları nedir? Bunu net olarak bilmiyoruz.İLİM den NASİBİ
nedir?
Ben gerçekten "mucize" kavramının İLİM ile doğrudan ilgili olduğunu düşünüyorum.İlimden nasibi
olanlar Micro ve Macro boyutları ile nice mucize karşısında aciz kalıp YARATANA hayranlıklarını
belirtirler.Allahta zaten Alimlerin AYETLERİNİ hakkıyla anlayabileceğini belirtiyor.
Kör Cahil için bir bakıma herşey Mucizedir diğer taraftan hiçbirşey onun acziyetini kendine
anlatamayacağı için hiçbirşey Mucize değildir.Bir bakıma üstüne varsanda dilini çıkarıp
solur,üstüne varmasansa...Sıkıştığı yerde ilk söyleyeceği:Bu apaçık bir BÜYÜdür...
Bugün örnek olarak 3G Teknolojisi bizim kuşak için bir hayal,bir önce ki kuşak için mucizedir.
Konunun birçok boyutu vardır;
Mucize beklemek bir görüşe göre imanda zayıflık belirtisi...öte yandan "kalbim mutmain olsun"
diyen Resul ve Nebiler önümüzde duruyor? Şimdi bizim imanımız onlardan daha mı sağlam ki? hemde
onlara vahiy gelmişken?
Dürüstce şu suali cevaplamamız gerekir;Bugün bir Şahıs çıksa ben RESULUM dese?-isterseniz kendi
oğlunuz tanıdığınız gibi tanıyın-Ondan ne beklersiniz???
Herhalde ilk sorunuz:Delilin ne? diye sorarsınız değil mi? Daha ilerisi bir Keramet veya bir
Mucize beklersiniz.
İnsan kendisine yakıştırır o şerefli vazifeyi ancak kendisi gibi birisine nedense
yakıştıramaz.Daha üstün meziyetleri olsun ister..hatta mimkunse Melek olsun yahut şaşılası şeylere
sahib olmalı..bunlar tarih boyu karşımaza çıkan tipler..
Maide suresinde ki SOFRA yı iyi tahlil etmeliyiz.Rabbin bize hergün sofra indirdiğini...
Birde SUNNETULLAH kavramını sanki Allahı -haşa- bağlayıcı bir kural varmış gibi değerlendirme
hatasına düşmemeliyiz.
Balık suyun kıymetini,sudan çıktıktan sonra anlar diye bir deyim vardır...
Balık bize göre azbir Zekaya sahib olsada ya SUyun içinde iken MUCİZEyi fark ederdiyor ve
Mucizenin bir parçası olduğunu idrak ediyorsa...Balığın salatı da balıkcadır.
Maalesef insanoğlu kendisinin bir Mucize olduğunu bir türlü göremiyor.
__________________ "Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz"
Katılma Tarihi: 11 ocak 2009 Yer: Micronesia Gönderilenler: 474
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Sekiznoktabir Yazdı:
SelamDiyorum ya "Aklın köşe başlarını doğru bilinen yanlışlar tuttuğunda
gözümüzün önünde olanca
çıplaklığı ile duran hakikati algılamak zorlaşıyor." Metehan2003 yazdı:<div style="margin-left:
40px; font-style:
italic;">...Bunlar, Allah’ın kendisini insanlara açıklarken ve insanın O’nu anlamaya çalışırken
karşılaştıkları türden
anlayış sorunlarıdır.Küp kendisini karelerin anlayabileceği, yine de bundan fazlası olacağı
şekilde izah etmelidir.Bunu
sağlamak için Resuller gönderir, işaretler gönderir, gerekirse Şeytanı da yoldan
çıkarır...
Örneğiniz ile İblis'i, Şeytan'ı yoldan çıkaran Allah demeye getiriyorsanız bunun delillerini
lütfen gösterin. Eğer
yanlış anladıysam lütfen sorumu es geçin.
15 / HİCR - 39 Kâle rabbi bi mâ agveytenî le uzeyyinenne lehum fil ardı ve le
ugviyennehum ecmeîn
Dedi: "Rabbim! Beni azdırmana yemin ederim ki, yeryüzünde onlar için mutlaka süslemeler
yapacağım ve onların tümünü
kesinlikle azdıracağım."(yno)
Selam sayın sekiznoktabir,
Siz yukarıda ki Ayeti nasıl anlıyorsunuz?
Rica etsem şu doğru bilinen yanlışları bize açıklarmısınız?
Maalesef buraya kadar hep soru işaretleri ile bitirdiniz yazılarınızı...
sevgiler...
__________________ "Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz"
"De ki: "İman edenleri güçlendirip kökleştirmek için ve Müslümanlara bir müjde ve kılavuz olarak, Ruhulkudüs onu, senin Rabbinden indirdi." 16/102 (ynö)
"Nezzelehû Rûhu'l Kudus" ifadesini kim çevirirse çevirsin, fark etmez. Bunun anlamı "onu Ruhu'l Kudüs indirdi"dir. Şunu sana farkettirmeye çalışıyorum; Ruhu'l Kudus senin anladığın gib değil; Ruhu'l Kudüs vahiy değil, vahy'i indiren Kudsun ruhu/kutsal ruhtur. Nezzele fiili lâzım değil müteaddidir. Yani anlamı "indi değil, "indirdi"dir. Ruh'ul-Kudus de inen değil indirendir. Neden yanlışta bu denli ısrarcı olabiliyoryor, anlayışına uymayınca gerçeği kabulde bu denli zorlanabiliyorsun anlayamıyorum..
Dediğim gibi Allah'ın kendine Resul olarak atadığı kişi layık kişidir. Yani "liyakat" esastır. Rabbimiz 4/58' de buyurmuyor mu "emaneti ehline tevdi edin" diye. Ötesinde ise 11/56' da Hud: "şüphesiz benim Rabbim doğru bir yol üzeredir" demiyor mu? Bu mesajın sahibi Allah kendine nasıl Resul seçer ki?
Yani kısaca Allah el-Adl'dır. Yoksa kim istemez peygamber olmayı. 8/42 de ki değineceğim ifade bu noktada önem arzettiği kanaatindeyim: ("...li yehlike men heleke an beyyinetin ve yahya men hayye an beyyinetin..." 8/42). Ama Allah bu şanlı göreve layık olanı seçer. Tabi ki Allah bir bölgeye veya kavme niçin peygamber gönderir sorusu da ayrı bir konu.
Musa'ya gelince O'nun liyakatini en az sizde benim kadar bilyorsunuz. Kavminin içinde bulunduğu ahvali. Başından geçen olaylar vs. Bunların hepsi delil değil mi? Ama illede ayet isterseniz buyrun:
"Bunun üzerine Mûsa, onların sulama işini yaptı. Sonra gölgeye çekilip şöyle dedi: "Rabbim, bana indireceğin her nimeti bekleyen bir çaresizim." " 28/24 (ynö)
Bu eylem ve söyleminin vukuu bulduğu zaman henüz peygamber değil.
Ayrıca sorduğunuz sorular aksini iddia eder nitelikteki soru tipi gibi geliyor bana. Acaba sorduğunuz sorular hakkında kanaatiniz veya hiç fikriniz yok mu?
Canım kardeşim,
Musa anasından doğarken resul doğdu. Veya sizin deyişinizle resullüğe liyakat sahibi olarak doğdu. Sandığınız gibi, o iki kızın hayvanlarını suladığı; iyilik ettiği için resul seçilmedi. Musa başından geçen serüvenini kendi iradesiyle yaşamıyordu. O Rabbinin sevk ve idaresinde idi. Musa kendisi bir hedef seçmiş, o hedefe doğru yol alıyor değildi... Musa'nın Rabbinden istediği; muhtaç olduğu "xayr" dediği neydi acaba! Yorulmuştu, acıkmıştı... Sığınacak bir barınağa, karnını doyuracak bir yiyeceğe mi muhtaçtı...! Ne malum, belki de Musa karnını doyururlar ümidiyle o yardımda bulundu...! Sizi, bir körü kolundan tutup karşıya geçirdiniz diye bir şey yapmazlar.
Seçmekten ne anladığınızı bilmiyorum. Sözü Allah'ın adâletine getirişinizi de anlayamıyorum. Allah'ın resulleri doğuştan seçkindirler, risâlete liyakatli yaratılmışlar, doğuştan muhsindirler. İsa doğuştan Meryem'e "zekiyyen" bir çocuk verilmişti.
Allah'ın adl olması, Sırat-ı Müstakîm üzere olması gibi ayetler sizin "Peygamber olunur" tezinizi desteklemez. Allah'ın adl ve sırat_ı müstakîm üzere olması demek Allah kimseye haksızlık etmez, kimseyi haksız yere cezalandırmaz demektir. Yoksa dilediğini değilde, Mehmed'in dediğini yaparsa Allah adil olura geliyor sizin anlayışınız. "Şu kayayı neden daha büyük, öbürünü daha küçük yarattı, Arslanı neden güçlü ceylanı zayıf yaptı, bu adalet mi, ikisini de eşit yaratsaydı ya!" Kanımca sen Allah'ın adl anlayışını böyle anlıyorsun.
Hem,
Allah, xâliqu kulli şey',
Allah, lehû mulkussemévéti vel'erd,
Allah, biyedihî melekûtu kulli şey',
Allah, keyfe mé yeşé',
Allah, Fe'aâlul-limé yurîd,
Allah, vesi'a kulle şey'in 'ilmé,
Ve ve ve nihâyet;
Allah, yehdî men yeşé'
iken, benimle Allah'ın 'adlliğini, rububiyyetini, uluhiyyetini mi tartışacaksın! Lütfen...!
Katılma Tarihi: 26 temmuz 2009 Yer: Turkiye Gönderilenler: 117
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Merhabalar
Değerli abim;
"Ruh-ul kudus" ifadesini ben Allah'ın "şeksiz şüphesiz emri" olarak nitelendiriyorum. Zira O'nun emri zaten melek/güç'tür. Dolayısıyla bu konu hakkındaki kanaatim bu doğrultudadır. Kabul etmesenizde, isterseniz 16/102' yi birde merhum Esed'den okuyabilirsiniz ha-keza İslamoğlu'ndan da. Merhum Esed'in bu ayete dair kayda değer bir "mana çevirisi" yaptığı kanaatindeyim.
Musa'nın Resul'lüğünü ise sadece bir olaya indirgemiyorum. Daha önce de ifade ettiğim gibi bütün bir hayatı bu konunun delilidir. Haliyle "hem Resul olunur hemde doğulur" şeklinde birbirini tamamlayan iki yarım küre olarak değerlendiriyorum.
Neticede sizin "mucize var" anlayışınız ve benimse "mucize yok" anlayışım bu konuda da farklı inandığımızı ortaya koyan illettir.
Selam ile...
__________________ Teselli ararsan teselli mi yok...
bu konuda son ileti olarak düşünmüştüm önceki iletimi. Ancak siz M. Esed'in 6/102'nin çevirisini düşüncenize dayanak yapınca bunu görmezden gelemedim. Bu çevirinin yanlışlığını ortaya koymak zorunluluğu hasıl oldu. Esed de sizin gibi düşünmüş olacak ki, en hafif ifade ile, karıştırmış tamamen. İslamoğluna gelince, o Esed gibi çevirmemiş. M. İslamoğlu "Nezzele hû Rûh'ul-Kudus" cümlesini, fiil + fâil + mef'ul halinde ve olumlu olarak doğru çevirmiş. Esed'in o kısmın çevirisinin tahlili:
NEZZELE HÛ RUHU'L KUDUS.
Esed: Kutsal ilham yoluyla indirildi..
Esed, NEZZELE: İndirildi, HÛ:?, RUHULKUDUS: Kutsal ilham yoluyla, şeklinde çevirmiş ki külliyen yanlış. Belki de bu yanlışlık çevirenlere ait, bilemem. Kutsal İlham dediği Ruhulkudus kesinlikle öznedir ve özne olarak çevrilmeliydi.
Sizin gibi dil bilmeyenlere anlatmak biraz zor olsa da, seni yakından tanıyorum, sanırım anlattıklarımı anlayacak ve Esed'in bu cümlesinin orijinal Arapça'sının karşılığı olamayacağı konusunda bana hak vereceksin.
Bakın: Esed NEZZELE'ye "indirindi" demiş. Doğru mu? Hayır. "İndirildi" NUZZİLE'nin karşılığıdır. Peki NUZZİLE okunamaz mı? Okuyan olmamış. Okunursa sonuna mef'ul olarak bitişmiş olan "HÛ" zamiri gelmemeliydi. Yani cümle şöyler olmalıydı: NUZZİLE RUH'UL-kUDUS. = Kutsal ilham indirildi.
Esed'in, 102'nin çevirisi olarak inşa ettiği cümleyi baştan sona kadar dikkatle okuduğumuzda kurduğu cümlede "indirildi.." yükleminin öznesini göremiyoruz. Esed, "Kutsal İlham yoluyla indirildi..." diyor. Bu cümlenin öznesi nerede? Ne indirildi sorusuna verilecek cevap / özne yok ortada.
Arapçada fiiller ma'lum ve meçhul olarak da ayrılırlar. Bu anlamda Nezzele fiili ma'lumdur. Nuzzile fiili de meçhuldur. Ma'lum fiilin faili, meçhul fiilin naib-i faili (Tükçe'de ikisine de özne denir) olur.
NEZZELE HÛ RUHU'L KUDUS cümlesinde NEZZELE ma'lum fiil, HÛ mef'ûl, RUH da fâildir. Çevirisi: Ruh onu indirdi. Bunun başka lam u cimi yok.
Elhasıl, Esed'in yaptığı çevirinin "kayda değer" olduğunu söylemeniz için, çevirisini yaptığı yabancı dili, yani Arapça'yı bilmeniz şart.
Allah selamet versin.
Şunu uunuttum:
Diyorsunuz ki;
""Ruh-ul kudus" ifadesini ben Allah'ın "şeksiz şüphesiz emri" olarak nitelendiriyorum. Zira O'nun emri zaten melek/güç'tür."
Yani siz Ruh'u "Allah'ın emri", Kudus'u da "şeksiz şüphesiz" olarak çeviriyorsunuz. Ruh Kuran'da vahiy anlamına geldiği doğrudur. Ancak, kudus'un manası; temiz, arı, tertemiz. Kuddûs da Allah'ın bir ismi/sıfatı. İşte bu tertemiz ruhtur Allah'ın vahyini Allah'ın resullerine indiren.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma