Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Ancak siz M. Esed'in 6/102'nin çevirisini düşüncenize dayanak yapınca bunu görmezden gelemedim.
Merhaba. Burada söylenenleri ayeti okumak suretiyle anlamaya çalışanlar benim gibi zorda kalmasın diye belirteyim: ayet, 16/102'dir.
Belki de bu yanlışlık çevirenlere ait, bilemem.
Çeviri de hatalı görünüyor ama asıl hata Esed'e ait. "Kur'an Mesajı"nın İngilizcesinde Mâide 102'nin fiili HAS BROUGHT... DOWN (nezzele) etken. Buna göre nüzül işini yapan: "Rûhu'l Kudus"tur ama Esed onu Kutsal ilham (Holy inspiration) yapıp çıkmış.
Say: "Holy inspiration has brought it down from thy Sustainer by stages..." Doğru çevirinin şöyle olması gerekir "Onu Rabbinden Kutsal ilhamın safha safha indirdiğini söyle..."
Çeviride bu, edilgen yapılmış (Cahit Koytak-Ahmet Ertürk, İşaret yayınları): Rabbinden safha safha Kutsal ilham yoluyla indirildiğini söyle.
Esed, kendisine göre, "Kutsal ilham"ın ne olduğunu 128 nolu dipnotunda açıklıyor:
As in the three other places in which the expression rûh al-qudus occurs, (2:87 and 253, and 5:110), I am rendering it here, too, as "holy inspiration" (see sûrah 2, note 71), a term which, to my mind, is a Qur'anic synonym for "divine revelation". However, a literal rendering- "spirit of holiness" -is also possible if one applies this term to the angel who communicates God's revelations to the prophets. (See also verse 2 of this sûrah and the corresponding note 2.)
Burada, Esed "Rûhu'l qudus"u vahiy meleği olarak algılamanın da mümkün olduğunu söylüyor ama kendisi buna katılmıyor.
Abdurrahman hocamızın yukardaki iletisinin yalnızca baş tarafını okuduktan sonra yazıyorum bunları. Tamamını okuduğumda belirtmem gereken bir durumla karşılaşırsam belirtirim, Allah isterse.
Bunun dışında şunu söyleyebilirim. Benim anladığım, Rûhu'l Qudus kesinlikle "vahiy meleği"dir yani Cebrail. Bunu gösteren ayetler:
Bizim ona gönderdiğimiz rûhumuz (rûhuna) Meryem'e insan şeklinde göründü (19:17). "Ben Rabbinin elçisiyim, dedi." (19:19).
CEBRAIL Kuran'ı Allah'in izniyle senin kalbine indiriyor ki Kuran kendinden öncekileri doğrulasın ve inananlara müjdeler verip yol göstersin (2:97).
Merhaba. Burada söylenenleri ayeti okumak suretiyle anlamaya çalışanlar benim gibi zorda kalmasın diye belirteyim: ayet, 16/102'dir.
Belki de bu yanlışlık çevirenlere ait, bilemem.
Çeviri de hatalı görünüyor ama asıl hata Esed'e ait. "Kur'an Mesajı"nın İngilizcesinde Mâide 102'nin fiili HAS BROUGHT... DOWN (nezzele) etken. Buna göre nüzül işini yapan: "Rûhu'l Kudus"tur ama Esed onu Kutsal ilham (Holy inspiration) yapıp çıkmış.
Say: "Holy inspiration has brought it down from thy Sustainer by stages..." Doğru çevirinin şöyle olması gerekir "Onu Rabbinden Kutsal ilhamın safha safha indirdiğini söyle..."
Çeviride bu, edilgen yapılmış (Cahit Koytak-Ahmet Ertürk, İşaret yayınları): Rabbinden safha safha Kutsal ilham yoluyla indirildiğini söyle.
Teşekkür ederim Hasan Akçay,
Bu açıklamanız çok isabetli oldu.
Demek oluyor ki, cümle kuruluşundaki yanlışlık çok saygı duyduğum ve mealinden çok şey öğrendiğim merhum Esed'e ait değilmiş. Esed Cümleyi Arapça'sına uygun çevirirken mütercimler çevirirken hata yapmış. Benim için önemli olan fiil - fâil - mefulün yerli yerinde doğru çevirisiydi. Esed'in, Ruh'ul Kudus'u "İlâhî İlhâm" yorumu çeviri hatası sayılmaz. Bu bir yorumdur nihâyetinde. Ama etken olan fiili edilgen yaptın mı cümlenin öznesi değişiyor ki, bu hata affedilemez. İndirdi'yi indirildi yaptınız mı, indiren inen'e dönüşüyor ki, bu aslını anlayışınızla değiştirmeniz demek olur ki bu vahim bir hatadır.
Katılma Tarihi: 26 temmuz 2009 Yer: Turkiye Gönderilenler: 117
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Merhabalar
Değerli Abdurrahman abim;
Merhum Esed'in 16/102 ile ilgili çevirisine dair düşüncemi belirtirken "mana çevirisi" ifadesini kullandım. Yoksa sizin ve aşağı yukarı aynı olan bütün mütercimlerin çevirisi "lafzi çeviri" olarak "yanlış" demedim ki! Anlattığınız detaylı teknik açıklama kabulumdur. Lakin farklı algılamamız "ruh-ul qudus" ifadesi ile beraber "mucizeyi kabul" değerlendirmesinden kaynaklanıyor... Ben bu "ruh-ul qudus" ifadesini bağımsız bir tanım olarak algılamamakla birlikte, "mucize" anlayışını da kabul etmiyorum...
M.İslamoğlu meselesinde ise, 16/102 çevirisinde ki "ruh-ul qudus" ifadesini 2/87 ayetindeki aynı ifadenin dip notunda izah etmektedir. Hemde merhum Esed gibi...
"Qudus" kavaramına dair "şeksiz ve şüphesiz" ifademi "arı, duru, temiz" manasını da bilerek ifade ettim. Neticede "senin Rabb'inden ruhul qudus indirdi" tanımında ki indiren öznenin Allah'ın emri olması münasebetiyle fail "Allah" tır.
Teşekkür ederim.
Selam ile...
__________________ Teselli ararsan teselli mi yok...
Dedi: "Rabbim! Beni azdırmana yemin ederim ki, yeryüzünde onlar için mutlaka süslemeler yapacağım ve onların tümünü kesinlikle azdıracağım."(yno)
Selam sayın sekiznoktabir,
Siz yukarıda ki Ayeti nasıl anlıyorsunuz?
Rica etsem şu doğru bilinen yanlışları bize açıklarmısınız?
Tamam öyleyse ilkin ayetten başlayayım:
Daha önce Alperen'in http://www.hanifdostlar.net/forum_posts.asp?TID=1228&PN= 5 linkindeki Dr. H. Sabri Erdem'e ait "Kader Problemine Farklı Bir Yaklaşım" iletisinden kısa bir alıntı yapmıştım.
...Yani kaderin insan fiili ve bunun ezelde tespitiyle bir alakası yoktur...
Beynimize o kadar çok işlenmiş ki vuku bulan herşeyin Allah'ın arzusu olduğunu düşünüyoruz.
İslam uleması hep böyle söylüyor. "Allah'ın izin vermesi dışında hiç bir şey olmaz." İyi de Allah'ın izin vermesi başka arzusu başka...
İblis'in azmasından Allah sorumlu tutulabilir mi? Eğer İblis'in azması Allah'ın ezeldeki bir planı ise İblis'in konuşmaları karşısında neden gittikçe öfkeleniyor.
Allah öfkelenmesine rağmen İblis'e izin veriyor. Bu izin veriş Allah'ın bu durumdan hoşnut olduğunu ifade eder mi?
Gelelim "aklın köşebaşlarını tutan yanlış bilinen doğrulara". Ben tam hangisinden başlayayım derken ebukerem'den aldığım mesaj bana bir fikir verdi.
Sayın ebukerem bana bırakmış olduğunuz mesajınızdaki linki ziyaret edip, 'Kur'an ve Diğerleri' adlı uzunca makaleyi okudum. Şunu söylemeliyim ki bu makalede çok ciddi yanılmalar mevcut. Konumuzla da yakından ilgilsi olduğu için burada değineceğim.
Kur'an ve Diğerleri adlı makaleden alıntı:
1- Peygamberler neden sadece Mezopotamya Bölgesine ve Samî topluluklara geldi? Diğer Putperest toplumlara neden Peygamber gelmedi?
İnsanlar ellerindeki vahiy kitaplarını okumadıkları, incelemedikleri zaman, akıllarını kullanıp bunları tefekkür etmedikleri zaman işte böyle bir sanrı ile bu garip ve temelsiz soruyu sorabilmekte ve hatta doğru olduğuna inanabilmektedir. Oysa Kurânda sadece bu bölge insanlarına değil yeryüzünün bir çok yerine tüm büyük topluluklarına (ümmet) peygamberler gönderildiği açıkça anlatılır.
---- "Yemin olsun, biz senden önce de peygamberler gönderdik. Onların bir kısmının hikayesini sana anlattık, bir kısmınınkinden bahsetmedik. Hiçbir resulün, Allah'ın izni olmaksızın herhangi bir mucize getirmesi söz konusu olamaz. Allah'ın emri geldiğinde, hakla hükmedilir ve gerçeği hükümsüz kılmaya çalışanlar orada hüsrana uğrarlar." MÜ'MİN-78
Verilen çeviri kusurlu. Ayette farsça kökenli olan peygamber kelimesine denk gelen nebi kelimesi bulunmuyor. Resul kelimesi bulunuyor.
60 MÜ'MİN 40:78 Yemin olsun, biz senden önce de resuller gönderdik. Onların bir kısmının hayat ve hatırasını sana anlattık, bir kısmının hayat ve hatırasından sana bahsetmedik. Hiçbir resulün, Allah'ın izni olmaksızın herhangi bir mucize getirmesi söz konusu olamaz. Allah'ın emri geldiğinde, hakla hükmedilir ve gerçeği hükümsüz kılmaya çalışanlar orada hüsrana uğrarlar. Ve le kad erselna rusülem min kablike minhüm men kasasna aleyke ve minhüm mel lem naksus aleyk ve ma kane li rasulin ey ye'tiye bi ayetin illa bi iznillah fe iza cae emrallahi kudiye bil hakkı ve hasira hünalikel mübtılun
alıntı:
"Yemin olsun, biz her topluluğa: 'Allaha kulluk edin ve tağuttan kaçının' (diye tebliğ etmesi için) bir peygamber gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün." NAHL-36
Gene aynı hata yapılmış. Ayette peygamber yani nebi kelimesi geçmiyor. Resul kelimesi geçiyor.
70 NAHL 16:36 Yemin olsun, biz her ümmette şöyle tebliğ yapan bir resul görevlendirdik: "Allah'a kulluk/ibadet edin, tâğutttan kaçının. Sonra bunlardan kimine Allah kılavuzluk etti, kimine de sapıklık hak oldu. Şimdi, yeryüzünde gezip dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş görün. Ve le kad beasna fı külli ümmeti-rrasulen enı'büdüllahe vectenibüt tağut fe minhüm men hedellahü ve minhüm men hakkat aleyhid dalaleh fe sıru fil erdı fenzuru keyfe kane akıbetül mükezzibın
alıntı:
"Sonra onların ardından başka nesiller getirdik. Hiç bir toplum süresini ne öne alabilir ne de geri bırakabilir. Sonra birbiri peşi sıra peygamberlerimizi gönderdik; her topluma kendi peygamberi geldiğinde, onu yalanladılar. Böylece biz de onları (yıkıma uğratıp yok etmede) kimini kiminin izinde yürüttük ve onları (tarihin anlatıp aktardığı) bir olay kıldık. İman etmeyen kavim için yıkım olsun." MÜ'MİNUN 42-43-44
Aynı hata devam ediyor: Ayette resul denmesine rağmen çevirme yaparken ısrarla nebi kelimesine karşılık gelen peygamber kelimesi kullanılıyor. Oysa hem bu ayette hemde yukarıdaki ayetlerde nebi denmiyor.
Bazı sahtekarlar kendilerini resul ilan ediyor diye Kur'an'ın nebi ve resul ayrımını, bu iki kelimeye ayrı anlamlar yükleyerek kullanmasını görmezden mi gelelim?
74 MÜ'MİNUN 23:42 Sonra onların arkasından başka nesiller oluşturduk. Sümme enşe'na mim ba'dihim kurunen aharın
74 MÜ'MİNUN 23:43 Hiçbir ümmet ne süresinden ileri geçebilir ne de geri kalır. Ma tesbiku min ümmetin eceleha ve ma yeste'hırun
74 MÜ'MİNUN 23:44 Sonra, resullerimizi art arda gönderdik. Hangi ümmete resulü geldiyse onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardınca yuvarladık ve hepsini birer efsane yaptık. Dönmeze gitsin iman etmeyen bir topluluk! Sümme erselna rusulena tetra küllema cae ümmeter rasûlüha kezzebuhü fe etba'na ba'dahüm ba'dav ve cealnahüm ehadıs fe bu'del li kavmil la yü'minun
alıntı:
Bunlar ve benzerleri gibi onlarca ayette anlatıldığı ve devam eden bölümlerde vereceğimiz eski uygarlıklardan kalan belgelerden de anlaşıldığı üzere Peygamberler, Adem'den beri tüm kavimlere ve topluluklara gönderilmiştir ve getirdikleri tek din İslam olmuştur.
Makalenin devamında Hint uygarlığından Japon uygarlığına, Çin uygarlığından Maya-Aztek uygarlıklarına kadar bir çok uygarlığa peygamberler ve kitaplar gönderildiğini ama bunların zamanla tahrif olduğunu dile getirilmiş. Buna delil olarak da bütün bu uygarlıkların bir şekilde (yazarın ifadesi ile) 'En Yüce Tek Tanrı' ya sahip olduklarını delil gösterilmiş.
Özetle
1.Yeryüzündeki her ümmete peygamber yani nebi gittiği vurgulanmış 2. Allah her ümmete kitap göndermiş ve bu kitaplar zamanla tahrife uğramış...
Yazara göre bu her ümmete verilen kitapların varlığını destekleyen ayet ise:
"İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, birbirlerine karşı olan azgınlık ve kıskançlıkları yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o, ayetler verilenlerden başkası değildir. Böylece Allah, iman edenleri, hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izniyle eriştirdi. Allah, kimi dilerse onu doğruya yöneltir." Bakara 213
Çeviri gene kusurlu. Bu sefer hedefteki kelime kitap:
87 BAKARA 2:213 İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, peygamberleri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak gönderdi. Onlarla beraber, anlaşmazlığa düştükleri konularda, insanlar arasında hükmetsinler diye gerçeği taşıyan kitabı hak olarak indirdi. O kitapta anlaşmazlığa düşenler, o kitap kendilerine verilmiş olanlardan başkaları değildi. Bunlar, kendilerine açık kanıtlar geldikten sonra sırf aralarındaki kıskançlık/doymazlık/azgınlık/denge noktasından sapma/yalancılık/zulüm/kibir/zinakârlık yüzünden, çekişmeye girmiştir. Sonra Allah kendi izniyle, inananları, üzerinde tartışmaya girdikleri gerçeğe tekrar ulaştırdı. Allah, dilediği kişiyi/dileyeni dosdoğru yola iletir. Kanen nasü ümmetev vahıdeten fe beasellahü-nnebiyyıne mübeşşirıne ve münzirıne ve enzele mealhümü-lkitabe bil hakkı li yahküme beynen nasi fımahtelefu fıh* ve mahtelefe fıhi illellezıne utuhü mim ba'di ma caethümül beyyinatü bağyem beynehüm* fe hedellahüllezıne amenu limahtelefu fıhi minel hakkı bi iznih* vallahü yehdı mey yeşaü ila sıratım müstekıym
*İkinci ve üçüncü kitap kelimeleri orijinal metinde geçmemekle beraber Yaşar Nuri Öztürk ayetin birinci kısmındaki el-kitab'a gidecek zamir kullanmak yerine vurguyu artırmak için bunu tercih etmiş olabilir. Ama burada önemli olan belirli bir kitabın varlığıdır. Birden fazla sayıdaki kitapların değil.
Kur'an da peygamber kelimesi geçmez. Asıl kelime nebî. (nebe=haber, nebî=haberci). Tekrar 'resul ne?', 'peygamber ne?' tartışmaları yapmadan şunu saptayalım: İster peygamber ister nebî kelimesi kullanılsın 2:213 ayeti kitabın, peygamberlerle beraber indiğini bildirmektedir.
Kur'an peygamberlere verilen bu kitap kelimesini hep harfi tarifli ve tekil olarak kullanıyor.
Hristiyan din alimleri de ebukerem ve İslam ulemasının bize öğrettiği "her ümmete peygamberler ve kitaplar gönderilmiş olması" yanlışını (sanki Kur'an böyle diyormuş gibi) Kur'anın, Mukaddes Kitap ile en önemli ayrılıklarından biri olarak takdim ediyorlar.
İkisi birden doğru olamaz! İncil'i okuyacak olursak onda Tevrat'tan çok alıntı göreceğiz. Çünkü İncil, Tevrat'ın devamı ve tamamlayacısıdır. Daha önce verilmiş vahiy olan Tevrat'a başvurarak, daha sonra verilmiş olan İncil'in aynı kaynaktan olup olmadığını ölçebiliriz. Böyle bir karşılaştırma yaptığımız zaman İncil'in Tevrat ve Zebur'a tamamen uyduğunu görüyoruz. Tanrı'nın Sözü olarak bu kitaplar mükemmel ve ilahi bir vahiy bütünü oluşturuyor. Halbuki aynı şekilde Kuran'ı Tevrat ve İncil ile karşılaştırdığınız zaman onun aynı kaynaktan olmadığını görmemek çok zordur. Kuran kendisinden önceki kaynaklardan büyük farklılık gösterir. Buna göre ikisinin de doğru olması kuşkuludur doğrusu. Bunu bir örnekle açıklayalım. Eski Mısır'da kocaman yontma taşlardan yapılan bir piramidi düşünün. Baş mimar çizdiği planlarda her taşın şeklini ve konacağı yeri gösteriyor. Taş ocağında ustalar her bir taşı baş mimarın planına göre büyük dikkatle kesiyorlar. Sayısız işçiler de böylece hazırlanan taşları inşaat sahasına yavaş yavaş getirip yerine koyuyorlar. Her bir taş aynı plana göre kesildiği için daha önce yerleştirilen taşlara mükemmel bir şekilde uymaktadır. Öyle ki, piramidlerde olduğu gibi kocaman taş kütlelerinin aralıklarına ince bir kağıt bile giremiyor. Şimdi diyelim ki yapı tamamlandıktan sonra piramidin ucuna başka bir baş taşı getiriliyor. Ne olacak? Onu diğer taşlara uydurmak için harcanan bütün çabalar boşa gidecek. Çünkü o taş mimarın planında yer almıyordu ki! Yoksa mimarın planı yanlış mı diyeceğiz? Taş uymadığı halde yapının üstüne konursa bütün yapıyı bozmaz mı? Hele o taşın, piramidi tamamlayan en önemli taş olduğu iddia ediliyorsa...
Tabii ki bu basit bir örnektir. Yine de buna benzer bir şekilde Tanrı'nın Sözü'nü, peş peşe gelen vahiylerden oluşan "bir piramit" olarak düşünebiliriz. Tanrı'nın kendisi mimarıdır. Uzun yüzyıllar boyunca O'nun mükemmel planına göre Kutsal Yazılar sırayla peygamberler aracılığıyla gelmiştir. Bu "vahiy piramidinin" bütün taşları (yazıları) mükemmel bir şekilde tek bir plana göre birbirlerini tam bir uyum içinde bütünlemektedir. Önceden gelen kutsal yazılara uymayan bir yazının aynı "Mimar"dan gelmediği ortadadır. İşte Kutsal Kitap'ın bütün "taşları" birbirlerine uymaktadır. Hatta, İncil'in son kısmı olan "Esinleme" bölümü vahiy piramidinin doruğudur. Ama Kuran, bütün çabalara rağmen bu yapıya uymamaktadır. Yukarıda söz ettiğimiz Kuran'la Kutsal Kitap arasındaki esaslı farklılıklar bu uyumsuzluğu göstermektedir. Öylese bu taş mimarın planına uymadığına göre de yapıda yer alamaz. İki farklı "Vahiy" Kavramı Yukarıda verdiğimiz örnekte Kutsal Kitap ile Kuran arasında çok esaslı bir fark ortaya çıkmaktadır. Kutsal Kitap'taki vahiy kavramı Kuran'dakinden çok farklıdır. Kutsal Kitap'a göre Tanrı'nın Sözü olan kitaplar İbrahim'in soyu olan Yahudilere emanet edildi (Bkz. Romalılar 3:2). Bu vahiy (yani Tanrı tarafından bildirilen gerçek) kat kat gelişir. Şöyle ki ilk yazılarla temel konur. Ondan sonra gelen kitaplarla bu yapı kat kat yükseliyor, önceden açıklanan gerçekler daha derinlik kazanıyor. Yani sonradan gelen bölümler önceki bölümleri geçersiz kılmadığı gibi yerini de almıyor. Tersine yan yana durup bir bütün olarak Tanrı'nın planını açıklıyor. Hatta bunlardan bir tanesi bile eksik olsa planın bütünlüğünü kavramamız mümkün değildir. Halbuki Kuran'dan kaynaklanan vahiy kavramı çok farklıdır: Bütün milletlere ayrı ayrı peygamberler gönderilmiştir (Bkz. Fâtır/35:23-24). Bu nedenle gelen kitaplar aynı genel mesajı tekrarlıyor. Öyle ki, son kitabı bildikten sonra hepsini öğrenmiş oluruz. Bu mantığa dayanarak İslam alimleri, Kuran'ın önceki kitapların hükmünü ortadan kaldırıp onları geçersiz kıldığını ileri sürerler.
Anlaşılan Kur'an dan delil getirirken onlar da resul-nebi ayırımı gözetmeksizin yapılan çevirileri kullanmışlar. Zira bu ayetlerde peygamber yani nebi kelimesi geçmiyor.
70 NAHL 16:36 Yemin olsun, biz her ümmette şöyle tebliğ yapan bir resul görevlendirdik: "Allah'a kulluk/ibadet edin, tâğutttan kaçının. Sonra bunlardan kimine Allah kılavuzluk etti, kimine de sapıklık hak oldu. Şimdi, yeryüzünde gezip dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş görün. Ve le kad beasna fı külli ümmetir rasulen enı'büdüllahe vectenibüt tağut fe minhüm men hedellahü ve minhüm men hakkat aleyhid dalaleh fe sıru fil erdı fenzuru keyfe kane akıbetül mükezzibın
43 FATIR 35:23 Sen sadece bir uyarıcısın! İn ente illa nezır
43 FATIR 35:24 Şu bir gerçek ki, biz seni hak ile bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, içinden bir uyarıcı gelip geçmemiş olsun. İnna erselnake bil hakkı beşırav ve nesıra ve im min ümmetin illa hala fıha nezır
43 FATIR 35:25 Seni yalanlıyorlarsa, onlardan öncekiler de yalanlamıştı. Resulleri onlara açık-seçik mesajlar, sayfalar ve aydınlatıcı kitap getirmişlerdi. Ve iy yükezzibuke fe kad kezzebellezıne min kablihim caethüm rusülühüm bilkitabi-lmünır
Ve gene kitap tekil ve harfi tarifli.
Ayrıca Romalılar 3:2 ye karşılık 19:58 ayetine bakalım
44 MERYEM 19:58 İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimet lütfettiği peygamberlerdendir: Âdem'in soyundan, Nûh'la birlikte taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail'in soyundan, kılavuzluk edip seçtiğimiz kimselerden. Kendilerine Rahman'ın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdelere kapanırlardı. Ülaikellezıne en'amellahü aleyhim min-ennebiyyıne min zürriyyeti ademe ve mimmen hamelna mea nuhıv ve min zürriyyeti ibrahıme ve israıle ve mimmen hedeyna vectebeyna iza tütla aleyhim ayatür rahmani harru süccedev ve bükiyya
Devamında hristiyan din alimleri şu soruları soruyorlar:
Fakat böyle bir kuram, insanı başka çıkmazlara sokmaz mı? Örneğin: · Yahudilere neden bu kadar çok sayıda peygamber ve kitap gönderilmiştir? · Zebur ve İncil neden Tevrat'ın hükmünün ortadan kalkmadığını söylüyor? · Neden Yahudilere gelen peygamberler dışında diğer kavimlere gelen semavi kitapların izi kalmadı? Yoksa çoktanrılı Hindu dininin kutsal kitapları olan "Veda" ile "Bhagavad Gita" da mı Allah'tan geldi? · Sonradan gelip Allah'ın Sözü olduğu iddiasında bulunan kitaplara ne diyelim? Örneğin Bahaî veya Mormon kitapları... · Araplara gelen son bir peygamber kavramı doğruysa sonradan ortaya çıkan kavimlere peygamber gelmeyince bunlar haksızlığa uğramıyor mu? Yoksa herkes Arapça mı öğrenecek (Bkz. Yûsuf/12:2)?
Zaten Kur'an, Zebur, İncil ve Tevrat'ın hükmünün kalktığını falan söylemiyor.
Bu gerçeği onların şemalarını kullanarak cevaplayayım ama önce gene şemaları kullanarak İslam ulemasına göre mukaddes kitap ve Kur'anın durumuna bir göz atalım.
Peki bu gerçekten böylemi? Kur'an dan bakalım:
112 MAİDE 5:48 Sana da Kitap'ı hak olarak indirdik. Kitap'tan onun yanında bulunanı tasdikleyici ve onu denetleyip güvenilirliğini sağlayıcı olarak... O halde onlar arasında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, Hak'tan sana gelenden uzaklaşıp onların keyiflerine uyma. Sizden her biri için bir yol/şerîat ve bir yöntem belirledik. Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı. Ama size vermiş olduklarıyla sizi imtihana çeksin diye öyle yapmamıştır. O halde hayırlarda yarışın. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O size, tartışmış olduğunuz şeylerin esasını bildirecektir.
43 FATIR 35:31 Kitap'tan sana vahyettiğimiz, kendinden öncekini tasdikleyici hakkın ta kendisidir. Allah, kullarından tam haberdardır, onları iyice görmektedir.
51 YUNUS 10:37 Bu Kur'an, Allah'ın berisinden birilerince yalan isnatlarla oluşturulmuş değildir. O, kendinden öncekinin tasdiki ve Kitap'ın ayrıntılı kılınmasıdır. Kuşku ve çelişme yoktur onda. Âlemlerin Rabbi'ndendir o.
Sonuç:
İslam uleması ne yapmış?
Mukaddes kitap tahrif olmuş orjinali değil deyip onu bir kenara atmış.
O zaman sormak lazım:
Eğer Mukaddes kitabı fırlatıp atacaksan Kur'an neyi doğrulayıp denetleyecek? Böyle davranmakla Kur'anı da işlevsiz bırakmış olmuyor muyuz?
Allah bizden doğrulama ve denetleme fonksiyonunu yerine getirmemizi isterken hristiyanlar, Kur'an sahte diyor. Ellerinde Kur'an olanlarda sizdeki kitap Allah'ın kitabının aslı değil diyor.
O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.
en-nebi ve er-resul. "Tüm topluluklara NEBİ gönderdik" "Tüm topluluklara RESUL gönderdik" " Tüm topluluklara PEYGAMBER gönderdik"
ne farkeder? neden NEBİ gönderince oluyorda RASUL gönderince OLMUYOR? ( bence çocukluğumuzdan beri bize öğretilen NEBİ şudur, RESUL şudur aralarındaki fark şudur gibi şeyleri sorgulayarak işe başlamalıyız. Kuran da NEBİ 18, RASUL 187 yerde geçmekte ve çok doyurucu bir şekilde tanımlanmaktadır. )
Peygamberlere inen Vahiy'de o EL-KİTAB'tan inmektedir, "min el Kitabi".
yazdıklarınız sesli düşünmeniz ise güzel bir yoldasınız, ancak KESİN HÜKÜM verip geçerseniz tamamını kuşatamadığınız konularda sıkıntıya düşmeniz normal. virgülleyerek devam etmeniz daha olumlu olabilir.
Kitab, Vahiyler ve onların insanlar tarafından kağıtlara yazılması meselesi için EN'AM 91, Maide 43-49 arası oldukça net anlatım sunmakta, belki yararlı olabilir.
Ama ne olursa olsun ÜÇ KİTABI beraberce okumadan EL-KİTAB'ı anlamak zordur: İNSAN KİTABI, KAİNAT KİTABI, VAHİY KİTABI.
selam ile.
__________________ yalnız Allah'a teslim ol ve şahitliği dosdoğru yap...
sorumlu olduğumuz GERÇEK ve TEK GEÇERLİ ANTLAŞMA KUR'AN dır.
Siz bana sadece Kur'an diyorsunuz. Ben sizin duygularınızı çok iyi anlıyorum.
Başlangıçta benim için dinin kaynağı İslam ulemasının formülize ettiği gibiydi.
Yani Kur'an + sünnet.
Bu forumun başında da belirttiğim gibi sonra zamanla anladım ki tevatür ve hadis kaynaklı sünnet uygulamalarının Kur'anın öğretisinin yanına (hatta önüne) yerleşmesine izin verilemez.
Fakat daha sonra Kur'an'ı okudukça başka bir gerçeğin farkına vardım. Kur'an tek başına bazı kavramlara açıklık getiremiyor. Rivatetleri bir kenara bıraktığımıza göre (kendim için konuşuyorum) Kur'anın dışında yardım alınabilecek kaynak olarak geriye mukaddes yazılar kalıyordu.
Bu durumu gördüğüm için diyorum ki sadece Kur'an değil sadece kitap (elkitap).
Şimdi siz bana sadece Kur'an dan "mesih" kavramını açıklayın.
Ayrıca vakit ayırabilirseniz sizden şunları da istiyorum. Sadece Kur'an dediğim dönemlerde anlayamadığım bölümlerden ikisini size sormak istiyorum. Gene aynı şekilde bana sadece Kur'andan açıklayınız.
1.
38 SÂD 38:21
Geldi
mi sana, o çekişme hikâyesinin haberi? Hani, o hasımlar, duvarı aşarak mihraba
ulaşmışlardı.
38 SÂD 38:22
Davûd'un
yanına girmişledi de onlardan korkmuştu. "Korkma, dediler, biz iki
davacıyız. Birimiz ötekinin hakkını çiğnedi. Şimdi sen, aramızda hak ile
hükmet, adaletsizlik etme. Bizi yolun denge noktasına ilet.!
38 SÂD 38:23
"Şu
benim kardeşimdir. Kendisinin doksan dokuz koyunu var. Benimse bir tek koyunum
var. Buna rağmen, onu da bana ver dedi ve tartışmada bana galip geldi."
38 SÂD 38:24
Davûd
dedi ki: "Vallahi, senin bir tek koyununu kendi koyunlarına katmak
istemekle sana zulmetmiş. Zaten ortaklardan birçoğu birbiri aleyhine haksızlık
ve zulme sapar. İman edip hakka ve barışa yönelik işler yapanlar böyle
değildir. Ama onlar da pek azdır." Davûd, kendisini imtihan ettiğimizi
düşündü; hemen Rabbinden af diledi; rükû ederek yerlere eğildi ve Allah'a
yöneldi.
38 SÂD 38:25
Biz
de ondan o günahı affettik. Katımızdan onun için bir yakınlık ve güzel bir
gelecek var.
Siz verdiğim pasajdaki olaydan Davûd'un bir günah işlediği izlenimini alıyor musunuz? 38:25 de affedilen günah nedir?
2.
56 SAFFAT 37:139
Yûnus da gönderilen elçilerdendi.
56 SAFFAT 37:140
Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı.
56 SAFFAT 37:141
Sonra kura çekti de kaybedenlerden
oldu.
56 SAFFAT 37:142
Derken, kendisini balık yutmuştu. O
kendi kendini kınayıp duruyordu.
56 SAFFAT 37:143
Eğer tespih edenlerden olmasaydı.
56 SAFFAT 37:144
İnsanların diriltilecekleri güne
kadar onun karnında kalacaktı.
56 SAFFAT 37:145
Bir süre sonra onu, çıplak araziye
attık. Hastalanmıştı.
56 SAFFAT 37:146
Üzerine kabak cinsinden bir ağaç
bitirdik.
56 SAFFAT 37:147
Onu yüzbin kişiye yahut daha fazla
olanlara elçi olarak gönderdik.
56 SAFFAT 37:148
Onlar inandılar. Biz de onları bir
vakte kadar nimetlendirdik.
Yunus ne kurası çekmiş? Kurada kaybetmesinin balığın onu yutması ile ilişkisi ne? Kabak cinsinden bir bitki neyi ifade ediyor?
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma