Yazanlarda |
|
UlulElbab Yasaklı
Katılma Tarihi: 15 kasim 2009 Yer: Micronesia Gönderilenler: 488
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
hasakcay Yazdı:
Merhaba.
B ve M sesleri eş çıkaklı olduğu için benim köyümde "bahane"ye mahana diyorlar. Bundan
Allah'ı sorumlu tutamayacağımız gibi
Mekke‘ye bazan Bekke denmiş olmasından Allah'ı sorumlu tutamayız.
SİN ve SAD eş çıkaklı olduğu için "besteten"in Bakara 247’ye yazıldığı halde A’raf 69’a ile
yazılmasından Allah'ı sorumlu tutamayız.
Siz asıl bunu göz ardı edenlere gülün.
Güzel kardeşim, sizin ara sıra istihza zaafınız depreşiyor; benim buna tepkimin ne olacağını bile
bile. >Hasan Akçay |
|
|
Değerli Dost,
Lütfen bir Latifeyi istihza olarak algılamayınız.Buradan,o tarafa öyle yansıdı ise Affola,kusur
bendenizde..
Ayrıca bizde mütağni değiliz elbet,sayenizde kusurlarımızı ve zaaflarımızı görüyor ve Gayret ediyoruz.
Teşekkür ederim.
Allahı sorumlu tutmuyorum...Allah mutlak sorumsuzdur.
Anlatamamışım,çelişki şurada; Allah eğer Bekke dediyse,elbet ne diyorsa o.Ama siz sonra diyorsunuz ki bu
zaman içinde değişmiş Mekke olmuş bizde böyle kabul etmişiz..
Neyse...zaten en önemli fikir ayrılığı bu değil. Ben bunları bir kenara bırakıp Maide 94-97
arasında en azından fikir birliğinde varabileceğimizi düşünüyorum.Özellikle sizinde AV Hayvanları
hakkında Kur'an da çalışma yapmış sayılı kişilerden olmanız nedeni ile çok önemsiyorum.
Düğüm orada İHRAM ile çözülüyor.Sizin "incik kemikleri" hakkında görüşünüz nedir?
sevgiler...
metehan
__________________ Demek ki,gerçekten zorlukla beraber kolaylık da vardır,ŞERH-5
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Değerli arkadaşlar, her kesi selamlıyorum.
İzninizle Sasha kardeşe özel, (geç de olsa) selam, hoş geldiniz diyorum. Akıl ve bilgi yüklü kimi soru ve eleştirilerinizi hayranlıkla okuyor ve izliyorum. Aklınızla bin yaşayın!
Bu başlık altındaki yazışmaları geç fark ettim, yazıların tümünü okudum, ara ara hayretler içinde kaldım. Özellekle de Sasha’nın alıntıladığı kimi satırları okuyunca… Örneğin şu satırlar:
Kafalardaki bu çok yanlış tasavvura göre Mekkeliler, Allah’ı bilmeyen, Peygamberlik, Vahiy, Kitap kavramlarını tanımayan, abdest, gusül, namaz, hac, oruç, sadaka, kurban gibi nüsuklardan habersiz, sadece elleri ile yaptıkları taştan tahtadan heykellere tanrılar diye ibadet eden insanlardır…
Bakıyorum Allah’ın bu müşrik ve kâfir nitelediği Mekke halkı bugünkü Müslümanlardan çok daha inançlıdırlar! Allah’a ve âhiret gününe inanmadıkları söylemleri onlara yapılmış bir iftira!
Ben Kuran’da ne bu Mekke’deki evi ziyaretin / haccın nede “tartışma” anlamındaki bir haccın olduğuna, anlatıldığına inanıyorum. Böyle bir haccı, iddia edildiği gibi, ne baba İbrahim nede en son gönderildiğini bildiğimiz Muhammed Resul yapmış nede inananlarına buyurmuştur. Kuran’da anlatılan ve adına hac denilen olay bir kere vuku bulmuştur. O da, Mekke’nin geri alınması için önce her taraftaki bütün inananların Mescidi Haram denilen Mekke’ye, bulundukları yerden yönelmeleri, Mekke’de buluşmaları istenmiş… Mekke’de tabiri caizse inananlar bir boy gösterisinde bulunmuşlar, her kese gerçek bir göz dağı vermişler. Mekke düşmüş, azılı müstekbir Mekke müşrikleri kimi saklanmış, kimi âkibetini belirleyecek kararı dinlemek üzere toplanıp bekleşen kalabalığa karışmış.. O gün kâfirler için zorlu bir gündür. Onun için olsa gerek buna, korkunç, zorlu ziyaret anlamına haccı ekber denmiştir. Bu hacda dört taraftaki insanlara çağrı yapılmış; Elbeyt’e gelecekler, Elbeyt’in, menfaatlerine olan uyarılarını, öğretilerini duyacaklar, dinleyecekler, ona göre de tutum ve tavır alacaklar. Artık kimsenin (insanların), inananların aleyhine ileri sürebileceği bir dayanaklarının, güçlerinin kalmadığını görecekler… (Bakara 149-150, 9/3, 22/27-29 vs )
Sözü edilen ve Allah’ın “evim” dediği bu ev Nübüvvet evidir, Vahyin evi, Resul’ün bizzat kendisidir. Haccın süresi dört aydır, insanlar birkaç gün bir eğitime tabi tutuluyorlar.. Gücü yetene (mali anlamda değil) her kese yapılmış bir çağrıdır bu; yayan, arık, doruk sahip oldukları binekler üzerinde hediyleriyle birlikte gelecekler, her hangi bir nedenle mahsur kalmış olmakdan gelemeyecek olanlar da ilk elden (başlarını tıraş etmeden) hediylerini yerine ulaştıracaklar, engel halleri zail olunca da bilgi edinmek için gelecekler…
Benim Kuran’daki hacdan anlağım böyle. Ben şahsen Kuran’da her yıl hac yapılacağını, haccın inananlara farz olduğunu söyleyen bir ayet bilmiyorum. Nuh’tan değil de İbrahim’den bu yana haccın farz kılndığı iddiasına da bir anlam veremiyorum. Bu iddia doru ise şayet, Kuran’ın İbrahim’den sonra olan Musa, İsa vs Resullerin ve inananlarının bu evi hac ile ve kıble edinmekle neden sorumlu kılınmadıklarına da bir anlam veremiyorum. Allah’n “kıyâmen linnâs: insanlar için hayattır/ destektir” dediği bu ev, şayet bu Mekke’deki yapı ise, en azından inanan bütün insanlara nasıl hayat verdiğini, nasıl destek olduğunu da merak ediyorum. Şu bir geçek ki, geçmişte ve bugün de bu ev sadece oradaki Araplara hayat vermiş, destek olmuş ve olmaya da devam ediyor.
Muhabbetle.
|
Yukarı dön |
|
|
sasha Uzman Uye
Katılma Tarihi: 27 kasim 2009 Gönderilenler: 368
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam,
Hosbulduk sayin haktansapmaz, tesekkurler.
__________________ sana iyi görünen bir başkasının kötüsüyse ona "gerçek" değil “düşün” denir. gerçekler değişmez ama düşün değişkendir.
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
UlulElbab Yazdı:
Ancak uzmanlık boyutun da tartışılması gereken bazı noktalar var...
Bilgisi ve ilmi olanlar lütfen davet beklemeden icabet etsin.Özellikle sayın haktansapmaz ve Hasanakcay kardeşimde
Ka'be kelimesinin Beyt değil, 'ayak bileği' anlamına gelip-gelmediği Tarafsız bir bakış açısı ile irdeleyeceklerdir.
Bu konuda uzunca tartışmalar geçtiğini ve sayın HasanAKcayın bir Arap arkadaşına danıştığını da hatırlıyorum...
Ka’betü e’nab: üzüm danesi diye çevrilmişti...
"Ka’be"nin üzüm danesi anlamına geldiğini anadili Arapça olan herkes bilir.
Çoğulu "kevâib"dir; üzüm daneleri anlamına gelir. Ka’be kelimesinin başka bir çoğulu olan unkûd ise salkım demek
Aynı şekilde Abdest ayetlerinden biri olan 5/ 6'daki ile'l-ka'beyn ifâdesinden topuk değil iki çıkıntının
anlaşılacağını Az buçuk Arabca bilen herkes anlayacaktır.
Hadis Rivayetcilerin de etkisi ile ka'beyn' i 'topuklar' anlamıyla çevirmek gelenek olmuştur.
Oysa bu çeviri kendi abdestleriyle de çelişmektedir;
çünkü bu çeviriye göre dizden altı topuklarla birlikte meshedilmelidir.
Bu farzı yerine getirmeyenler de hemen hemen namaz kılan tüm müslümanlar! olduğundan
bu kimselerin kıldıkları namaz da kabul olmaz; çünkü abdestleri geçerli değildir.
İle'l-ka'beyn bir sınırdır. O sınır da bugün olduğu gibi ayak bilekleridir. Oysa topukla zâten ayaklara dâhildir,
Ellerin dirseklere dek yıkanması gerektiğini anımsarsak, bu hususu daha iyi kavrarız.
Böylece ka'be kelimesinin her âyette 5/ 6 dışında ki, bu belgide insanın ayak bileği anlamında kullanılmıştır
niçin hayvanlarla ilgili bir bağlamda kullanıldığı da açığa kavuşmaktadır.
Çünkü 5/ 97'de Kâbe'ye gönderilecek kurbanlıklardan değil,
hedyenin (yaban hayvanının) ayak bileklerinin olgunluğundan söz edilmektedir.
Çünkü 2 adâletli kişi öldürülen yaban hayvanının ayak bileklerinden yaşını saptayarak
bu yaşa göre bir cezâ miktarı düzenleyecektir.Şimdi hayvan pazarlarında dişlere bakmaktalar?
Hacc Tartışmadır dine adam kazandırma eylemidir.
Maide 5/95 Ey inananlar, yasaklı iken av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim kasten onu öldürürse, onun cezası ayak bileği olgunlaşmış öldürdüğü hayvanın dengi ona cezadır ki, buna yine içinizden iki adaletli kişi hükmeder; yahut bir karşılıktır ki, ya o nisbette fakirleri doyurmak, yahut onun dengi oruç tutmaktır ki yaptığı suçun cezasını çeksin. Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim de bu suçu tekrarlarsa, Allah ondan intikamını alır. Allah damia gâliptir, intikam sahibidir. Maide 5/96 Size ve yolculara yiyecek olmak üzere, deniz avı ve onu yemek helal kılındı. Kara avı ise, avlanma yasağı olduğu müddetçe size yasaktır. Huzurunda toplanacağınız Allah'tan korkun. Maide 5/97 Allah, av yasağı sistemini, yasak ayı ,(doğadaki yabani) hediyeleri, (ve bunların üremesini sağlayan) yöneticileri(Tabiat kanunları/melek-i âla),tüm insanlar için bir dayanak kıldı. Bu, Allah'ın göklerde ve yerde olan herşeyi bildiğini ve Allah'ın herşeyi hakkıyle bilici olduğunu sizin de bilmeniz içindir. Umarım sevgili Haktansapmaz ve Hasan kardeşim de konuya ilişkin kendi tarafsız yorumlarını getirirler. sevgiler... metehan |
|
|
Ke'b',dişilisi ke'be(t)'dir, çoğulu da Hasan Akçay'ın yazdığı gibi "kevé'ib" değil, "ki'âb ve ku'ûb"dir. Kevé'ib daha önce de söylediğim gibi "ké'ib"in çoğuludur ve "göğüsleri belirginleşmiş kıza denir. Yani olgunluğa varmış kızlardır kevé'ib.
Anlamına gelince KE'B; kamışta boğum, kemiklerde eklem/mafsal (dolayısıyla ayak bileğindeki mafsal da), topak olması hasebiyle topuk/ayak topuğu, demir halka, oyun zarı, küp; ün, nam,şeref, şöhret, mümtaz, seçkin (halk arasında reis, imam, önder vs ileri gelenler için sıfat olarak kullanılıyor); kitabın sırtı (oval olduğu için); mevki, konum...
Ke'b'in "üzüm danesi" anlamını duymadım, lugatlarda da rastlamadım. Üzüm 'ineb'tir, çoğulu e'néb. Ayrıca 'ineb'in "'unqûd" diye bir çoğulu yoktur, olamaz. 'Unqûd, kendisi tekildir, çoğulu da 'anéqîd'tir, kaldı ki kök harfleri tamamen farklıdır. Anlamı; demet, salkım, üzüm salkımı. Ama kuzey Afrika halkının avâm dilinde üzüm danesi olarak kıllanılıyor olabilir, buna bir şey diyemem.
Ke'b'in "ayak bileği" anlamına geldiğini bilmiyorum. Ancak ayakkabı ağzı üstüne gelen lki taraflı çıkık (topak) kemiğe de ke'b denir. Maide'deki "ke'beyn" kelimesini ben "iki ayak topuğu" anlıyorum. Bu ayetten organ olarak el, yüz, baş ve ayak temizliğinin değil de baştan aşağı, tepeden tırnağa (özellikle inanç temizliği) bir arınmayı algılıyorum. İnsana Allah'ın, "bileklere kadar ellerini, dirseklere kadar ayaklarını yıka/meh et!" komutunu abes bir ifade olarak görüyorum. İnsan neresini nereye kadar yıkacağını bilmiyecek kadar geri zekalı mı? Hele hele başın, abdest alınışındaki şekli ile, meshinin ne anlama geldiğini yıllardır düşünüyorum, ne fayda sağladığını anlamış, bulmuş değilim. Hala bununla ve (varsa) hikmetiyle ilgili kimseden bir açıklama da duymadım.
Şunu da tekrar söyliyeyim ki Arapça'da "ricl", kalça ile ayak uçları arasına denir. Abdestte yıkanan kısma ise "kadem" denir. "Eydî" de(çoğul) parmakların ucundan omuzlara kadar olan organımızın adıdır. Yine daha önce dilimize (ellerde) "dirsekler" olarak çevirdikleri "merâfiq"in neden çoğul da, (ayaklarda) "topuklar" olarak çevrdikleri "ke'beyn"nin neden ikili geldiğini sormuştum. Hala mantıklı bir cevap almış değilim.
Muhabbetle.
|
Yukarı dön |
|
|
UlulElbab Yasaklı
Katılma Tarihi: 15 kasim 2009 Yer: Micronesia Gönderilenler: 488
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
haktansapmaz Yazdı:
UlulElbab Yazdı:
niçin hayvanlarla ilgili bir bağlamda kullanıldığı da açığa kavuşmaktadır. Çünkü 5/ 97'de Kâbe'ye gönderilecek
kurbanlıklardan değil, hedyenin (yaban hayvanının) ayak bileklerinin olgunluğundan söz edilmektedir. Çünkü 2 adâletli kişi
öldürülen yaban hayvanının ayak bileklerinden yaşını saptayarak bu yaşa göre bir cezâ miktarı düzenleyecektir.Şimdi hayvan
pazarlarında dişlere bakmaktalar? Hacc Tartışmadır dine adam kazandırma eylemidir.
Maide 5/95 Ey inananlar, yasaklı iken av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim kasten onu öldürürse, onun cezası ayak
bileği olgunlaşmış öldürdüğü hayvanın dengi ona cezadır ki, buna yine içinizden iki adaletli kişi hükmeder; yahut bir
karşılıktır ki, ya o nisbette fakirleri doyurmak, yahut onun dengi oruç tutmaktır ki yaptığı suçun cezasını çeksin. Allah geçmişi
affetmiştir. Fakat kim de bu suçu tekrarlarsa, Allah ondan intikamını alır. Allah damia gâliptir, intikam sahibidir. Maide 5/96
Size ve yolculara yiyecek olmak üzere, deniz avı ve onu yemek helal kılındı. Kara avı ise, avlanma yasağı olduğu müddetçe size
yasaktır. Huzurunda toplanacağınız Allah'tan korkun. Maide 5/97 Allah, av yasağı sistemini, yasak ayı ,(doğadaki yabani)
hediyeleri, (ve bunların üremesini sağlayan) yöneticileri(Tabiat kanunları/melek-i âla),tüm insanlar için bir dayanak kıldı. Bu,
Allah'ın göklerde ve yerde olan herşeyi bildiğini ve Allah'ın herşeyi hakkıyle bilici olduğunu sizin de bilmeniz içindir. Umarım
sevgili Haktansapmaz ve Hasan kardeşim de konuya ilişkin kendi tarafsız yorumlarını getirirler. sevgiler... metehan |
|
|
Ke'b',dişilisi ke'be(t)'dir, çoğulu da Hasan Akçay'ın yazdığı gibi "kevé'ib" değil, "ki'âb ve
ku'ûb"dir. Kevé'ib daha önce de söylediğim gibi "ké'ib"in çoğuludur ve "göğüsleri belirginleşmiş kıza denir. Yani olgunluğa
varmış kızlardır kevé'ib.
Anlamına gelince KE'B; kamışta boğum, kemiklerde eklem/mafsal (dolayısıyla ayak bileğindeki mafsal da), topak olması hasebiyle
topuk/ayak topuğu, demir halka, oyun zarı, küp; ün, nam,şeref, şöhret, mümtaz, seçkin (halk arasında reis, imam, önder vs ileri
gelenler için sıfat olarak kullanılıyor); kitabın sırtı (oval olduğu için); mevki, konum...
Ke'b'in "üzüm danesi" anlamını duymadım, lugatlarda da rastlamadım. Üzüm 'ineb'tir, çoğulu e'néb. Ayrıca 'ineb'in "'unqûd" diye
bir çoğulu yoktur, olamaz. 'Unqûd, kendisi tekildir, çoğulu da 'anéqîd'tir, kaldı ki kök harfleri tamamen farklıdır. Anlamı; demet,
salkım, üzüm salkımı. Ama kuzey Afrika halkının avâm dilinde üzüm danesi olarak kıllanılıyor olabilir, buna bir şey diyemem.
Ke'b'in "ayak bileği" anlamına geldiğini bilmiyorum. Ancak ayakkabı ağzı üstüne gelen lki taraflı çıkık (topak) kemiğe de
ke'b denir. Maide'deki "ke'beyn" kelimesini ben "iki ayak topuğu" anlıyorum. Bu ayetten organ olarak el, yüz, baş ve ayak
temizliğinin değil de baştan aşağı, tepeden tırnağa (özellikle inanç temizliği) bir arınmayı algılıyorum. İnsana Allah'ın,
"bileklere kadar ellerini, dirseklere kadar ayaklarını yıka/meh et!" komutunu abes bir ifade olarak görüyorum. İnsan neresini nereye
kadar yıkacağını bilmiyecek kadar geri zekalı mı? Hele hele başın, abdest alınışındaki şekli ile, meshinin ne anlama
geldiğini yıllardır düşünüyorum, ne fayda sağladığını anlamış, bulmuş değilim. Hala bununla ve (varsa) hikmetiyle ilgili kimseden
bir açıklama da duymadım.
Muhabbetle. |
|
|
selam haktansapmaz,
Getirdiğiniz açıklamalar için teşekkür ederim.Ancak sizin de sorduğunuz sorularla birlikte başka cevap bekleyen sorular var.
Üzüm tanesş ve salkım meselesinde ısrar etmeyeceğim.Kuzey Afrika yerel Arabcasında kullanılıyor olabilir.
O konuda geri adım atmaktan çekinmeyeceğim.Dilerse sayın Hasanakcay savunabilir ama .
Benim ısrarla savuduğum şudur:Hacc Tartışmadır dine adam kazandırma eylemidir.
ve bugün Amacına hizmet etmediğini/emre uyulmadığını aşağı yukarı herkes kabul etmektedir.
Ama iş şu an ki uygulamanın sapkınlığını dillendirmeye gelince yine herkes geri adım atmakta ve Tabu olarak görmekteler.
Onları anlayışla karşılıyorum zira oynanan oyun çok büyük ve GERÇEKLER SARSICI ve ŞaŞırtıcı...
Benim için çok önemli konular AV Yasağı ile ilgili Maide 94-97
O kısma hiç girmemişsiniz? İHRAM çevirisi üzerinde ısrar ediyorum.AV Yasağına işaret eden bu kelime DÜĞÜM NOKTASI
İhramsız bir Hac nasıl olur? diye herkes konunun üzerini örtüyor.
AV Hayvanlarının Bugün Uçakla gidilen ve dönülen Hacla ne ilgisi vardır? İşte canım o zamanlar Hacılar yaya ve binek
üzerinde gidiyordu yolda Avlanmasınlar diye....v.s. Bu anlamsız açıklamayı getirenler şunu izah etsinler:
Yoksa Kur'an da bazı ayetler fonksiyonunu mu yitirmiştir? bunu mu ifade etmeye çalışıyorlar?
Hayatın devamı ve Av yasağı çok önemli bir konudur.Müslimanların hiç kafa yormadığı bir konudur.
Dört Ayaklılar ve iki ayaklıların Bileklerinde bizim incik kemiği diye ifade ettiğimiz iki yöne bakan çıkıntılar vardır.
Abdest te konu edilen de topuklar değil bu çıkıntılardır.Yaban hayvanlarında yaş veya değer ölçüsü olarak algılanması
sizce mantıksız mıdır? Lütfen 5/ 95-97 birde sizin yorumunuzla dinleyelim.
sevgiler...
metehan
__________________ Demek ki,gerçekten zorlukla beraber kolaylık da vardır,ŞERH-5
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Aleykum Selam Metehan.
Abdest ile ilgili görüşüm farklı; biliyorsun ben bir abdest eyleminin olduğuna inanmıyorum. Dolayısıyla ka'beynin aşık kemiği, ayak bileği anlamına olduğu görüşüne katılmıyorum. Hayvanların olgunluklarının bileklerinden saptandığı bilgisine de yabancıyım, olabilir! "Béliğ-al-ka'beti" tabiri, olgun, gösterişli, göze gelen olarak anlıyorum. Yani küçük, zayıf, clız bir hayvan olmayacak. Yine haccın, "tartışma, misyonerlik faaliyeti" olduğu görüşüne de onay veremiyorum.
"Ve entum hurum: Yasaklı olduğunuz halde".. bunun ihram denilen dikişsiz elbise ile hiç bir ilişkisinin olmadığını daha önce de çeşitli vesilelerle belirtmiştim. Kaldı ki, Maide 95-97'de hacdan söz edilmiyor.
Muhabbetle.
|
Yukarı dön |
|
|
hasakcay Uzman Uye
Katılma Tarihi: 22 ocak 2008 Gönderilenler: 1236
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
haktansapmaz Yazdı:
Ke'b',dişilisi ke'be(t)'dir, çoğulu da Hasan Akçay'ın yazdığı gibi "kevé'ib" değil, "ki'âb ve ku'ûb"dir. Kevé'ib daha önce de söylediğim gibi "ké'ib"in çoğuludur ve "göğüsleri belirginleşmiş kıza denir. Yani olgunluğa varmış kızlardır kevé'ib.
Anlamına gelince KE'B; kamışta boğum, kemiklerde eklem/mafsal (dolayısıyla ayak bileğindeki mafsal da), topak olması hasebiyle topuk/ayak topuğu, demir halka, oyun zarı, küp; ün, nam,şeref, şöhret, mümtaz, seçkin (halk arasında reis, imam, önder vs ileri gelenler için sıfat olarak kullanılıyor); kitabın sırtı (oval olduğu için); mevki, konum...
Ke'b'in "üzüm danesi" anlamını duymadım, lugatlarda da rastlamadım. Üzüm 'ineb'tir, çoğulu e'néb. Ayrıca 'ineb'in "'unqûd" diye bir çoğulu yoktur, olamaz. 'Unqûd, kendisi tekildir, çoğulu da 'anéqîd'tir, kaldı ki kök harfleri tamamen farklıdır. Anlamı; demet, salkım, üzüm salkımı. Ama kuzey Afrika halkının avâm dilinde üzüm danesi olarak kıllanılıyor olabilir, buna bir şey diyemem.
Ke'b'in "ayak bileği" anlamına geldiğini bilmiyorum. Ancak ayakkabı ağzı üstüne gelen lki taraflı çıkık (topak) kemiğe de ke'b denir. Maide'deki "ke'beyn" kelimesini ben "iki ayak topuğu" anlıyorum. Bu ayetten organ olarak el, yüz, baş ve ayak temizliğinin değil de baştan aşağı, tepeden tırnağa (özellikle inanç temizliği) bir arınmayı algılıyorum. İnsana Allah'ın, "bileklere kadar ellerini, dirseklere kadar ayaklarını yıka/meh et!" komutunu abes bir ifade olarak görüyorum. İnsan neresini nereye kadar yıkacağını bilmiyecek kadar geri zekalı mı? Hele hele başın, abdest alınışındaki şekli ile, meshinin ne anlama geldiğini yıllardır düşünüyorum, ne fayda sağladığını anlamış, bulmuş değilim. Hala bununla ve (varsa) hikmetiyle ilgili kimseden bir açıklama da duymadım.
Şunu da tekrar söyliyeyim ki Arapça'da "ricl", kalça ile ayak uçları arasına denir. Abdestte yıkanan kısma ise "kadem" denir. "Eydî" de(çoğul) parmakların ucundan omuzlara kadar olan organımızın adıdır. Yine daha önce dilimize (ellerde) "dirsekler" olarak çevirdikleri "merâfiq"in neden çoğul da, (ayaklarda) "topuklar" olarak çevrdikleri "ke'beyn"nin neden ikili geldiğini sormuştum. Hala mantıklı bir cevap almış değilim.
Muhabbetle.
|
|
|
Değerli hocam, Hasan Akçay kaynak göstererek yazdı onu: Yaseen'in makalesi, CENNETTEKİ EŞLER (http://www.free-minds.org/hur).
Her ne kadar siz yaseen'in ait olduğu Arap halkının diline avam dili diye dudak büküyorsanız da ben onu sizin Arapçanızdan daha güvenilir buluyorum.
Bakın, eğer yaseen Türkçe öğrenseydi ve Türkçe bir kelime hakkında sizin, bir makalenizde açıkladığınızdan farklı bir şey söyleseydi sizin Türkçenizi daha güvenilir bulurdum. Tıpkı bunun gibi.
Makaledeki ilgili bölümün* Türkçesi:
Bazı çevirilerde ya da Kuran sözlüklerinde "keva’ib" kelimesine kadınların/eşlerin memeleri ima edilerek en çirkin ve en aşağılayıcı anlamların yüklendiğini görürüz –ayet 78:33.
Bakın, bir önceki ayet (78:32) bahçeler/meyvalıklar ve üzüm asmaları hakkındadır. "Keva’ib"in tekili "ka’be"dir. Bu kelime Allah’ın Kuran’da andığı tapınak (el ka’be) anlamına gelmekle kalmaz, aynı zamanda üzüm danesi anlamında da gelir.
Ka’betu ‘inab = "bir" üzüm danesi.
Benim ülkem olan Kuzey Afrika’da bilinen anlamdır bu. Orda hâlâ (‘unkûd içindeki yani salkım içindeki) bir daneye "’inab" denir.
Yine açıkça görüldüğü üzere ayet 78:33’te görkemli kadınları/şehvetli eşleri akla getiren isim türünden hiç bir kelime yok –ama "etraban"ın nitelediği bir isim olan "keva’ib" var.
Açık ve net. 78:31, 78:32 ve 78:33 mantıklı bir diziliş içindeler:
Bahçelerde üzüm asmaları var (78:31).
Asmalardan –hepsi standart- daneler elde edilir (78:32)
Ve üzümlerden –bol bol- içecek (78:33).
Ayetlerin üçü de bahçeleri, meyvaları ve içecekleri anlatıyor: alabildiğine uyumlu bir birliktelik. Sözü edilen bahçelerin, asmaların (78:31) ve bardaklarca içeceğin arasına sokuşturulan "aynı yaştaki dilberler"in yeri değil orası. Sırıtıyor.
Sevgi ile
Hasan Akçay
____________________________
* In some translations or Quranic dictionaries, we found one of the worst and most insulting descriptions of the word “kawa3ib” –verse 78:33- to imply it is describing women/companions’ breasts.
The previous verse (78:32) mentions gardens/orchards and grapevines. The singular form of “kawa3ib” is “ka3ba”, this word does not only describe the shrine that God cited in the Quran (el ka3ba); in its simplest form it also means a singular or an individual grape.
“Ka3batu 3inab”= one “individual” grape.
This is not a rare hidden meaning, where I come from (North Africa); it is still how the fruit of grapes “3inab” is described (in a bunch (3unqood) and a single grape (ka3ba). It is easy to notice again that there is no noun in verse 78:33 to imply magnificent women/voluptuous spouses –but “kawa3iba” could be the noun to the attribute “atraban”-.
It seems that there is a logical link between the sequence of verses 78:31, 78:32 and 78:33:
Within the gardens, there are grapevines (78:31).
From the grapevines, one can obtain individual grapes –all matching- (78:32).
From the grapes, drinks –full to the brim- can be “extracted” (78:33).
The three verses are describing gardens, fruits and drinks: a very harmonious combination. The “positioning” of “companions of equal age” between gardens and grapevines (78:31) and a full cup –of drink- seems out of place and out of context.
__________________ hasanakcay.net
allahindini.net
|
Yukarı dön |
|
|
UlulElbab Yasaklı
Katılma Tarihi: 15 kasim 2009 Yer: Micronesia Gönderilenler: 488
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam,
merak ediyorum...o çeviriyi üzüm yahut çıkıntı veya her nasıl kabul edersek edelim...
Ka'be yi bugün bildiğimiz!,yani İbrahimin elleriyle yaptığı o Taş bina olarak algılamaya
devam ediyor ve hatta bunu kabul etmeyenleri nasıl "sapkınlıkla" suçlayabiliyoruz?
Olayın Ekonomik ve sosyal boyutlarını da hesaba katarak düşündüğümüz de...
-İbrahimin oraya hiç gitmemiş olabileceği
-Mecburi Musliman olmuş Müşrik ve Münafıkların Resulün vefatından sonra intikam ateşi ile
yandıkları
-Çıkarlarına uygun olarak Çok insanın orayı ziyaretinin maddi getirisinin yanı sıra Hayvan kesme
ile gelirin katlanması
Olasılık dışı ve Tabu olarak mı görülüyor...? Arabların çıkarları için
Üstelik Haram ayların kaydırması...Yaban hayvanların usulsüzce Avlanması...
örnekleri gözümüzün önünde dururken...
Ben sadece Sesli düşünüyorum...Amacım ne kimsenin kafasını karıştırmak..ne de İKNA etmek.
Yanılıyor olma ihtimalim herzaman var...YEVM ED DİN de Ben sadece kendimden sorumlu olacağım.
Ön yargılar olmadan farklı bir açıdan bakmak,çok şeyi değiştirir...
Herşeyi Hakkıyla bilen Allahtır elbet.
sevgiler...
metehan
__________________ Demek ki,gerçekten zorlukla beraber kolaylık da vardır,ŞERH-5
|
Yukarı dön |
|
|
sasha Uzman Uye
Katılma Tarihi: 27 kasim 2009 Gönderilenler: 368
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
UlulElbab Yazdı:
haktansapmaz Yazdı:
UlulElbab Yazdı:
niçin hayvanlarla ilgili bir baðlamda kullanýldýðý da açýða kavuþmaktadýr. Çünkü 5/ 97'de Kâbe'ye gönderilecek
kurbanlýklardan deðil, hedyenin (yaban hayvanýnýn) ayak bileklerinin olgunluðundan söz edilmektedir. Çünkü 2 adâletli kiþi
öldürülen yaban hayvanýnýn ayak bileklerinden yaþýný saptayarak bu yaþa göre bir cezâ miktarý düzenleyecektir.Þimdi hayvan
pazarlarýnda diþlere bakmaktalar? Hacc Tartýþmadýr dine adam kazandýrma eylemidir.
Maide 5/95 Ey inananlar, yasaklý iken av hayvaný öldürmeyin. Ýçinizden kim kasten onu öldürürse, onun cezasý ayak
bileði olgunlaþmýþ öldürdüðü hayvanýn dengi ona cezadýr ki, buna yine içinizden iki adaletli kiþi hükmeder; yahut bir
karþýlýktýr ki, ya o nisbette fakirleri doyurmak, yahut onun dengi oruç tutmaktýr ki yaptýðý suçun cezasýný çeksin. Allah geçmiþi
affetmiþtir. Fakat kim de bu suçu tekrarlarsa, Allah ondan intikamýný alýr. Allah damia gâliptir, intikam sahibidir. Maide 5/96
Size ve yolculara yiyecek olmak üzere, deniz avý ve onu yemek helal kýlýndý. Kara avý ise, avlanma yasaðý olduðu müddetçe size
yasaktýr. Huzurunda toplanacaðýnýz Allah'tan korkun. Maide 5/97 Allah, av yasaðý sistemini, yasak ayý ,(doðadaki yabani)
hediyeleri, (ve bunlarýn üremesini saðlayan) yöneticileri(Tabiat kanunlarý/melek-i âla),tüm insanlar için bir dayanak kýldý. Bu,
Allah'ýn göklerde ve yerde olan herþeyi bildiðini ve Allah'ýn herþeyi hakkýyle bilici olduðunu sizin de bilmeniz içindir. Umarým
sevgili Haktansapmaz ve Hasan kardeþim de konuya iliþkin kendi tarafsýz yorumlarýný getirirler. sevgiler... metehan |
|
|
Ke'b',diþilisi ke'be(t)'dir, çoðulu da Hasan Akçay'ýn yazdýðý gibi "kevé'ib" deðil, "ki'âb ve
ku'ûb"dir. Kevé'ib daha önce de söylediðim gibi "ké'ib"in çoðuludur ve "göðüsleri belirginleþmiþ kýza denir. Yani olgunluða
varmýþ kýzlardýr kevé'ib.
Anlamýna gelince KE'B; kamýþta boðum, kemiklerde eklem/mafsal (dolayýsýyla ayak bileðindeki mafsal da), topak olmasý hasebiyle
topuk/ayak topuðu, demir halka, oyun zarý, küp; ün, nam,þeref, þöhret, mümtaz, seçkin (halk arasýnda reis, imam, önder vs ileri
gelenler için sýfat olarak kullanýlýyor); kitabýn sýrtý (oval olduðu için); mevki, konum...
Ke'b'in "üzüm danesi" anlamýný duymadým, lugatlarda da rastlamadým. Üzüm 'ineb'tir, çoðulu e'néb. Ayrýca 'ineb'in "'unqûd" diye
bir çoðulu yoktur, olamaz. 'Unqûd, kendisi tekildir, çoðulu da 'anéqîd'tir, kaldý ki kök harfleri tamamen farklýdýr. Anlamý; demet,
salkým, üzüm salkýmý. Ama kuzey Afrika halkýnýn avâm dilinde üzüm danesi olarak kýllanýlýyor olabilir, buna bir þey diyemem.
Ke'b'in "ayak bileði" anlamýna geldiðini bilmiyorum. Ancak ayakkabý aðzý üstüne gelen lki taraflý çýkýk (topak) kemiðe de
ke'b denir. Maide'deki "ke'beyn" kelimesini ben "iki ayak topuðu" anlýyorum. Bu ayetten organ olarak el, yüz, baþ ve ayak
temizliðinin deðil de baþtan aþaðý, tepeden týrnaða (özellikle inanç temizliði) bir arýnmayý algýlýyorum. Ýnsana Allah'ýn,
"bileklere kadar ellerini, dirseklere kadar ayaklarýný yýka/meh et!" komutunu abes bir ifade olarak görüyorum. Ýnsan neresini nereye
kadar yýkacaðýný bilmiyecek kadar geri zekalý mý? Hele hele baþýn, abdest alýnýþýndaki þekli ile, meshinin ne anlama
geldiðini yýllardýr düþünüyorum, ne fayda saðladýðýný anlamýþ, bulmuþ deðilim. Hala bununla ve (varsa) hikmetiyle ilgili kimseden
bir açýklama da duymadým.
Muhabbetle. |
|
|
selam haktansapmaz,
Getirdiðiniz açýklamalar için teþekkür ederim.Ancak sizin de sorduðunuz sorularla birlikte baþka cevap bekleyen sorular var.
Üzüm tanesþ ve salkým meselesinde ýsrar etmeyeceðim.Kuzey Afrika yerel Arabcasýnda kullanýlýyor olabilir.
O konuda geri adým atmaktan çekinmeyeceðim.Dilerse sayýn Hasanakcay savunabilir ama .
Benim ýsrarla savuduðum þudur:Hacc Tartýþmadýr dine adam kazandýrma eylemidir.
ve bugün Amacýna hizmet etmediðini/emre uyulmadýðýný aþaðý yukarý herkes kabul etmektedir.
Ama iþ þu an ki uygulamanýn sapkýnlýðýný dillendirmeye gelince yine herkes geri adým atmakta ve Tabu olarak görmekteler.
Onlarý anlayýþla karþýlýyorum zira oynanan oyun çok büyük ve GERÇEKLER SARSICI ve ÞaÞýrtýcý...
Benim için çok önemli konular AV Yasaðý ile ilgili Maide 94-97
O kýsma hiç girmemiþsiniz? ÝHRAM çevirisi üzerinde ýsrar ediyorum.AV Yasaðýna iþaret eden bu kelime DÜÐÜM NOKTASI
Ýhramsýz bir Hac nasýl olur? diye herkes konunun üzerini örtüyor.
AV Hayvanlarýnýn Bugün Uçakla gidilen ve dönülen Hacla ne ilgisi vardýr? Ýþte caným o zamanlar Hacýlar yaya ve binek
üzerinde gidiyordu yolda Avlanmasýnlar diye....v.s. Bu anlamsýz açýklamayý getirenler þunu izah etsinler:
Yoksa Kur'an da bazý ayetler fonksiyonunu mu yitirmiþtir? bunu mu ifade etmeye çalýþýyorlar?
Hayatýn devamý ve Av yasaðý çok önemli bir konudur.Müslimanlarýn hiç kafa yormadýðý bir konudur.
Dört Ayaklýlar ve iki ayaklýlarýn Bileklerinde bizim incik kemiði diye ifade ettiðimiz iki yöne bakan çýkýntýlar vardýr.
Abdest te konu edilen de topuklar deðil bu çýkýntýlardýr.Yaban hayvanlarýnda yaþ veya deðer ölçüsü olarak algýlanmasý
sizce mantýksýz mýdýr? Lütfen 5/ 95-97 birde sizin yorumunuzla dinleyelim.
sevgiler...
metehan
|
|
|
Selam sevgili UlulElbab, Sozlerim direk sahsiniza degil, sorduklariniz babinda geneledir.
Gerci sevgili haktansapmaz'a sormussunuz ama fazladan yorum goz cikarmaz dusuncesiyle yazayim dedim, zira Allah ve buyruklari adina bunca seyin carpitilmasina gonlum razi degil... Kimsenin de bilincli olarak carpittigini dusunmemekle birlikte birseylerin gozden kactigina inancim tam..
Kuran'dan algiladiklarimiza dair;
Bir ihram kelimesi tutturmusuz gidiyor arkadaslar. Bu ihrama, bir de yasak koymusuz. Bu da yetmemis, bu ihrama ve ona dahil ettigimiz yasagi, genel anlamda av hayvanlarini korumaya yonelik yasaga donusturmusuz. Oradan da hac'ca(bugunku anlamda uygulanan hac) baglama gayreti icindeyiz.
Son gelen peygamber Arap uyruklu olabilir, ama onun izinden gitmekse isin ozu, tipki(ona emredilen ayet geregi) onun musriklere uymadigi gibi, bizim de uymamamiz lazim. Musrikleri onore etmek icin,onlarin kendi kafalarina gore imal ettigi tesbihi kirmamak icin, Allah'i peygamberi, Kuran'i kullanmaya gerek yok.
Hic kusura bakmayin! Bu dil O'nun hatirina durmaz!
Oncelikle sunu yeniden belirtmekte fayda var. Hac yok degildir, vardir emredilmistir, ancak bugunku yapilan tarzda bir hac degildir.
-Maide suresi bildik hacca iliskin bir sure degildir. Medine'de indirilmistir.Ilginc olan tarafi, Hubeydiye Anlasmasindan sonra inmis olmasidir. Maide'nin bir anlami da "Yemek Sofrasi"dir.
Bu anlasma, Mekkeli musriklerle, peygamber arasinda yapilan BARIS anlasmasidir. (Peygamber Mekke'ye dogru yola cikinca, islamin yayilmasindan son derece rahatsiz olan musrik Mekke'liler, Muhammed ve beraberindekilerin savas icin geldigini dusunerek korkmus ve kendileri teklif etmek(anlasma) usuluyle, anlasmayi imzalamislardir.
Anlasmanin maddelerinde her zamanki gibi musrik Mekke'lilerin kendi cikarlari ustun tutulmustur, oyle ki peygamber ve ashabi geldiginde onlar Mekke disina cikacaklardir.
Ihram meselesine gelince; Ihram en temel anlamiyla belli bir sure icin, insanin normalde kendi vucuduna dikkat ettiginden, daha titiz bir sekilde dikkat edip (temizlik babinda) Allah yonelmeye hazirlik surecidir.
Bu en acik sekliyle, bedensel ve ruhsal yani nefsani temizlige tekabul eder, ki bildik abdestle filan alakasi yoktur.
Ihramdaki yasaklar, bildik anlamdaki hac icin degil, Oruc icin de gecerlidir.
Soz konusu surede anlatilan maddeler, bildik anlamin disindaki hacci icerdiginden, daha ziyade Oruc ayina ozeldir.
Malum Ramazan ayi son derece ozel bir aydir, nefislerin, bedenin temizlendigi, Allah'in varliginin, yeme icme eylemine kadar(insana dair) coktugu bir aydir.
Nefs ise, gozun fark edemedigi alana tekabul eder. Zaten Oruc'un amaci da (her anlamda)nefsin imtihana cekilmesidir.
Nefsine hakim olamayan, gozunu de (kalbini de )gerektigi sekilde kullanamaz, dolayisiyla ellerini de gerektigi sekilde kullanamaz. (ellerinizden gelen musibet bahsi)
Bu yuzden belli zaman surecinde yemek yemek yasaktir. Bu gozun gorebildigi fiziki bir bir yasaktir, ama oruc sadece fiziki yasak getirmez. Her anlamda terbiyeye ve imtihana davet eder.
Oradaki av konusu bildik anlamda bir avlanma olmayip, baska bir bahse dikkat ceker.
Yani sevgili hasakcay'in belirttigi gibi, sadece yavrusunu buyutemez sebebiyle degildir.
Bilakis, kainatin da ibadetini yaptigini bir aydir. Kainatin ustundeki hayvan da ibadetini yapacaktir. Siz hayvanlarin sadece onundeki yemi otlanip, dunyadan, Allah'dan bihaber oldugunu mu saniyorsunuz?
O'nun tarafindan yaratilmis her canli sahibini bilir. Hepsi rizkini O'ndan aliyorsa, elbette O'na, agzi dili olmasa da, ayni sekilde ibadetle cevap verecektir.
Lutfen yorum yaparken, evrende tek biz varmisiz gibi dusunup , dini, Allah'i, ibadeti salt kendimize indirgemeyelim. Ki sahip oldugumuz ve bize O'nun tarafindan verilen icgudu'nun, hayvanda da oldugunu reddetmis olmayalim.
Bakin, eger bildik anlamda hacci, Kabe'ye baglayip , ihrama burumek, ordan da bildik av'a baglamak gibi haslet varsa, ortaya su komedi kismi da dokmek evladir.
Hadi o verilmis en degerli organlarimdan ikisini, ondan daha da ustun olan organima sorup, beyin suzgecinden gecirip gozlemliyeyim. :)
1) Simdi bu bahsettiginiz av yasagini(mesajlari) okurken, ben Allah'in "katimdaki din" taniminin ve Kuran'in evrenselliginin israrla, bilincli veya bilincsiz sekilde, israrla yok edilmeye calisildigini dusunuyorum.
2)Yuce Allah, namaz, oruc bazinda iklimlerin farkliligini goz onune aliyor ve kistas koyuyor da(ak iplik -kara iplik), bunu hayvanlara gelince mi unutuyor?(hasa) Burada yapilan acikca bu!
Iklim'i yaratan, iklimin huyunu bilmez mi?
Hani bir zaman, bizzat kendim baska cografyalarda yasamamis olsam dediklerinize inanacagim ,lakin akil da sevilmek,oksanmak ister.
Yukon-Alaska'daki Karibu(Caribou) yaz kis demeden yavruluyor???? Ne olacak simdi? Ustelik yaz dedigimiz sicaksi olay, nerdeyse yok o bolgede???
Ama Kizilderili, elinde bir ayeti olmamasina karsin, Saman olmasina karsin, gidip yavrusunu olmuyor da geliskinini veya ergenini avliyor, ihtiyaci dahilinde..
3)Maide 95 ve 96 'da, bir onceki ayette av yasagini koyan Allah, denizdeki hayvani mi unutuyor? Hayvan avlanir arkadaslar. Bitki avlanmaz. Akilli olmak da fayda var.
Av kulturunu(sizin anladiginiz sekliyle dusunursek), gecmis kavimlere niye ogretmedi Allah? Unuttu mu? Ki bu yapilmasi gereken bir eylem(hac ve oruc)... Komik olmayalim!
Katinda bir ayricalik verdigi Ibrahim'e niye ogretmedi bu av yasagini? Mucizesiyle gonderdigi Isa'ya neden ogretmedi? Musa'yi esgeciyorum onun donemi hep colde gecti..
Niye Ramazan Bayramindan sonra kutluyoruz Kurban Bayramini? Niye tersi degil?
Bu da yetmezse, niye kuzeydeki inek yetistirmiyor da, Karibu tuketiyor?
Demek ki iklim musaade etmiyor. O da yetmezmis gibi, 6 ay boyunca KIZIL AY' ida gerektigi gibi goremiyor.
Ustelik bu adam, deve yetistirme luksunden de yoksun! Cunku iklim yok!
Tipki Afrika'nin kurak bolgesinde yasayan inanan kisinin , yagmur luksu olmadigi gibi.. Simdi kurak toprakta yasayan, Allah'a inanan ne yapsin bu av yasagini? :))) Bu mu sizin evrensellikten anladiginiz?
sevgili hasakcay'in sitesinden alintidir. Kendisi dayanaksýz olduðu halde kanýt diye ortaya sürülen bir iddia da þu: Ýbrahim Peygamber’e "Ýnsanlar arasýnda haccý ilan et!" deniyor (22:27). Yalnýzca inananlar
deðil bütün insanlar arasýnda. Ve onlarýn "Beyt-i Atîk"i ziyaret
(22:29) ve tavaf (3:96) etmeleri isteniyor. Bütün insanlarýn, içinde
bulunup güzel iþler yapacaklarý yer "Allah’ýn sistemi"dir; Kâbe denen o
el içi kadarcýk oda deðil.
Cevap: Ýddia bu ama yanlýþ.
Doðrusu için öncelikle þu gerçeði gözönünde tutmalýyýz: Müþrikler
"pislik"tir; hac yapýlan bölgeye giremezler (9:28).
Yaziyi klavye farkindna otur okumayanlar icin; Kendisi dayanaksiz oldugu halde kanit diye ortaya surulen bir iddia da su; Ibrahim peygamber'e "Insanlar arasinda hacc ilan et!" deniyor.(22:27) Yalnizca inananlar degil butun insanlar arasinda. Ve onlarin Beyt-i Atik'i ziyaret (22:29) ve tavaf (3:96) etmeleri isteniyor. Butun insanlarin icinde bulunup guzel isler yapacaklari yer "Allah'in sistemi"dir. Kabe denen o el ici kadarcik oda degil...
Cevap: Iddia bu ama yanlis. Dogrusu icin oncelikle su gercegi gozununde tutmaliyiz. Musrikler "pisliktir", hac yapilan bolgeye giremezler.(9"28)
Degil sevgili hasakcay!
Gozden kacirdiginiz sudur ki; Hudeybiye Baris anlasmasidir.Maide'de hemen bu anlasmanin ertesinde inmistir. Barisin soz konusu oldugu bir cagrida,yani hac'da, pislik (musrik) kendi istemesi halinde kendini temizleyebilir, dogru yola donebilir.
Zaten Maide suresi de, gecmis donemde de emredilmis fakat geregi gibi yapilmamis hac eylemi adetinin tekrar ayaga kaldirilmasini (canlandirilmasini)anlatir.
Aksi olsa, gelip "ben Allah yoluna donmek istiyorum" diyenleri, yuzustu cevirip hadi isine dememiz gerekir, ki Tevbe suresini ortadan kaldirip cope atariz boylece..
Siz size gelip, Allah'a yonelmek istiyorum diyen bir insani, kovar misiniz "hadi ordan sen musriksin" diyerek?
Degil mi ki sasar beseriz!... Allah'in sofrasini herkese acmakla yukumluyuz. Pis olsun, olmasin! Yer veya yemez o kisiye kalmistir. Bize dusen sofraya buyur etmektir.
22:25’te ve 9:28′de ortaya konduðu üzere Hac 27 o "yerine göre"lik koþulunu taþýyor. Okuyamayanlar icin;
22:25'te ve 9:28'de ortaya kondugu uzere Hac 27 o "yerine gore"lik kosulunu tasiyor.
Hayir sevgili hasakcay, siz sure numaralarini karistirmissiniz. Bugun elimizdeki Kuran'in dizilis sirasina gore;
Maide, Hac'dan once inmistir.Tevbe'de ikisinin arasinda inmistir.
Yani baska bir deyisle, Allah musriklere(sonsuza dek yapacagi gibi) bir sans daha vermistir. Iyi niyet gostermistir.
__________________ sana iyi görünen bir başkasının kötüsüyse ona "gerçek" değil “düşün” denir. gerçekler değişmez ama düşün değişkendir.
|
Yukarı dön |
|
|
hasakcay Uzman Uye
Katılma Tarihi: 22 ocak 2008 Gönderilenler: 1236
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
hasakcay Yazdı:
haktansapmaz Yazdı:
Ke'b',dişilisi ke'be(t)'dir, çoğulu da Hasan Akçay'ın yazdığı gibi "kevé'ib" değil, "ki'âb ve ku'ûb"dir. Kevé'ib daha önce de söylediğim gibi "ké'ib"in çoğuludur ve "göğüsleri belirginleşmiş kıza denir. Yani olgunluğa varmış kızlardır kevé'ib.
Anlamına gelince KE'B; kamışta boğum, kemiklerde eklem/mafsal (dolayısıyla ayak bileğindeki mafsal da), topak olması hasebiyle topuk/ayak topuğu, demir halka, oyun zarı, küp; ün, nam,şeref, şöhret, mümtaz, seçkin (halk arasında reis, imam, önder vs ileri gelenler için sıfat olarak kullanılıyor); kitabın sırtı (oval olduğu için); mevki, konum...
Ke'b'in "üzüm danesi" anlamını duymadım, lugatlarda da rastlamadım. Üzüm 'ineb'tir, çoğulu e'néb. Ayrıca 'ineb'in "'unqûd" diye bir çoğulu yoktur, olamaz. 'Unqûd, kendisi tekildir, çoğulu da 'anéqîd'tir, kaldı ki kök harfleri tamamen farklıdır. Anlamı; demet, salkım, üzüm salkımı. Ama kuzey Afrika halkının avâm dilinde üzüm danesi olarak kıllanılıyor olabilir, buna bir şey diyemem.
Ke'b'in "ayak bileği" anlamına geldiğini bilmiyorum. Ancak ayakkabı ağzı üstüne gelen lki taraflı çıkık (topak) kemiğe de ke'b denir. Maide'deki "ke'beyn" kelimesini ben "iki ayak topuğu" anlıyorum. Bu ayetten organ olarak el, yüz, baş ve ayak temizliğinin değil de baştan aşağı, tepeden tırnağa (özellikle inanç temizliği) bir arınmayı algılıyorum. İnsana Allah'ın, "bileklere kadar ellerini, dirseklere kadar ayaklarını yıka/meh et!" komutunu abes bir ifade olarak görüyorum. İnsan neresini nereye kadar yıkacağını bilmiyecek kadar geri zekalı mı? Hele hele başın, abdest alınışındaki şekli ile, meshinin ne anlama geldiğini yıllardır düşünüyorum, ne fayda sağladığını anlamış, bulmuş değilim. Hala bununla ve (varsa) hikmetiyle ilgili kimseden bir açıklama da duymadım.
Şunu da tekrar söyliyeyim ki Arapça'da "ricl", kalça ile ayak uçları arasına denir. Abdestte yıkanan kısma ise "kadem" denir. "Eydî" de(çoğul) parmakların ucundan omuzlara kadar olan organımızın adıdır. Yine daha önce dilimize (ellerde) "dirsekler" olarak çevirdikleri "merâfiq"in neden çoğul da, (ayaklarda) "topuklar" olarak çevrdikleri "ke'beyn"nin neden ikili geldiğini sormuştum. Hala mantıklı bir cevap almış değilim.
Muhabbetle.
|
|
|
Değerli hocam, Hasan Akçay kaynak göstererek yazdı onu: Yaseen'in makalesi, CENNETTEKİ EŞLER (http://www.free-minds.org/hur).
Her ne kadar siz yaseen'in ait olduğu Arap halkının diline avam dili diye dudak büküyorsanız da ben onu sizin Arapçanızdan daha güvenilir buluyorum.
Bakın, eğer yaseen Türkçe öğrenseydi ve Türkçe bir kelime hakkında sizin, bir makalenizde açıkladığınızdan farklı bir şey söyleseydi sizin Türkçenizi daha güvenilir bulurdum. Tıpkı bunun gibi.
Makaledeki ilgili bölümün* Türkçesi:
Bazı çevirilerde ya da Kuran sözlüklerinde "keva’ib" kelimesine kadınların/eşlerin memeleri ima edilerek en çirkin ve en aşağılayıcı anlamların yüklendiğini görürüz –ayet 78:33.
Bakın, bir önceki ayet (78:32) bahçeler/meyvalıklar ve üzüm asmaları hakkındadır. "Keva’ib"in tekili "ka’be"dir. Bu kelime Allah’ın Kuran’da andığı tapınak (el ka’be) anlamına gelmekle kalmaz, aynı zamanda üzüm danesi anlamında da gelir.
Ka’betu ‘inab = "bir" üzüm danesi.
Benim ülkem olan Kuzey Afrika’da bilinen anlamdır bu. Orda hâlâ (‘unkûd içindeki yani salkım içindeki) bir daneye "’inab" denir.
Yine açıkça görüldüğü üzere ayet 78:33’te görkemli kadınları/şehvetli eşleri akla getiren isim türünden hiç bir kelime yok –ama "etraban"ın nitelediği bir isim olan "keva’ib" var.
Açık ve net. 78:31, 78:32 ve 78:33 mantıklı bir diziliş içindeler:
Bahçelerde üzüm asmaları var (78:31).
Asmalardan –hepsi standart- daneler elde edilir (78:32)
Ve üzümlerden –bol bol- içecek (78:33).
Ayetlerin üçü de bahçeleri, meyvaları ve içecekleri anlatıyor: alabildiğine uyumlu bir birliktelik. Sözü edilen bahçelerin, asmaların (78:31) ve bardaklarca içeceğin arasına sokuşturulan "aynı yaştaki dilberler"in yeri değil orası. Sırıtıyor.
Sevgi ile
Hasan Akçay
____________________________
* In some translations or Quranic dictionaries, we found one of the worst and most insulting descriptions of the word “kawa3ib” –verse 78:33- to imply it is describing women/companions’ breasts.
The previous verse (78:32) mentions gardens/orchards and grapevines. The singular form of “kawa3ib” is “ka3ba”, this word does not only describe the shrine that God cited in the Quran (el ka3ba); in its simplest form it also means a singular or an individual grape.
“Ka3batu 3inab”= one “individual” grape.
This is not a rare hidden meaning, where I come from (North Africa); it is still how the fruit of grapes “3inab” is described (in a bunch (3unqood) and a single grape (ka3ba). It is easy to notice again that there is no noun in verse 78:33 to imply magnificent women/voluptuous spouses –but “kawa3iba” could be the noun to the attribute “atraban”-.
It seems that there is a logical link between the sequence of verses 78:31, 78:32 and 78:33:
Within the gardens, there are grapevines (78:31).
From the grapevines, one can obtain individual grapes –all matching- (78:32).
From the grapes, drinks –full to the brim- can be “extracted” (78:33).
The three verses are describing gardens, fruits and drinks: a very harmonious combination. The “positioning” of “companions of equal age” between gardens and grapevines (78:31) and a full cup –of drink- seems out of place and out of context.
|
|
|
Anılan makaleden:
İnsan merak ediyor; Allah Kendi yarattığı o "varlıkları/özel eşler"i neden onların vücutlarındaki bir uzvun fantazik özelliğiyle tanımlasın? Örneğin şehvetli bakışlar, tomurcuk memeler (keva’ib), ak pak tenler? O Allah ki Kendi "ruh"undan üflemiştir bize.
Hiçbir Kuranî anlayışa ya da yoruma sığmaz kadınların bu tür bedenî vasıflara indirgenip aşağılanması. Analarımız onlar bizim; kendi eşlerimiz, öz kızlarımız, kız kardeşlerimiz.
Gerçek şu ki Allah Kendisinin o güzelim yaratıklarını en yüceleyici vasıflarla anar. Örneğin "temiz/arınmış eşler" der. Hem de asla erkek-dişi ayırımı yapmaksızın.
__________________________
One must wonder why God Almighty will go down to the level of describing “beings”/“special companions” of his creation through one part of their “anatomy” be it big lustrous eyes, fully grown breasts (kawa3ib) or fair skin, He who breathed in us from his “ruh” (spirit).
It is demeaning and insulting to all women: our mothers, our spouses, our daughters and our sisters to find these “anatomy” attributes in any Quranic understanding or interpretation.
In truth, God only describes the righteous beings he resurrected in the most fitting of terms and best of ways as “pure/purified spouses” with no gender differentiation.
__________________ hasanakcay.net
allahindini.net
|
Yukarı dön |
|
|
|
|